27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhunyct Maıbaacılık vc Gazcıecılik Turk Anonun Şırketı adına Nadir N»di % Oncl Yayın Mudlıru H u u Ccmal. Munscsc Muduru Imiat l>»kbı». Yazı Ijlrrı Muduru- O t « GoiKBSta. # Habrr Mcrkczı Muduru YaJçtn Bajvr, Sayfa Duzenı Ydnctmenı AH Artr 0 Temstlctter ANKARA Ahwl Tu. IZMIR. Hüunct ÇMtakayı. ADANA I, Polıtıka CıUI fetlUK. Dıs Hıbericr Eıjn U n Ekooomı Ccaıu l ı t e l> Scodıka Ş d m l o n . Kulııır Crisl l aa. tsttnbul Hat*rkn KcmJ Katt*. Egn.rn GOKSJ Şa»İM. HatKr \r»slırnu l«el BcffcM. >ur Haber.cn Nctfet DoftM. Spor Pamsmanı AMa&adır VacclMa. Dız Yız.lv Kctt« Çah»k»a *.raşlırma Ş|*M Alpa». Du»<!mc AMallafc >aacı 0 Koordınator \ha«l Konbaa 0 Maiı Ulrr LraJ fc/tvl 0 Mnhasebe BÜIIM teatr Q BuHt-Plaolaına S«^l Oı—ıfcı ıı ml» % Reitam *ne Tonrt % Ek Ya>ınUr Hafo Akral # id.re Hunte <•«" # l | « « h k «.HH 0 Mp IsJern Nd lul 0 Pmanel S«|i « Hl.m *«n>ft, Baikan Swâk NxK Cml. Hikad l ı M m Oka< ' ii.li»» ttar Muan. llkaa Ml Staea. UaM Tu Azta« ıv totuıı Cumrıuri)vi MalbMOlık w GraucıJık TA.Ş. Türk O a * Cad. 39/41 34334 J« PK 246 ıscanbui Ttrf <I2 05 05 (20 hatt Tekx 22246. FUL (t) 526 «0 72 £ & . n w « u a n . Zıya GOUp Blv Inkıüp S No 19 4. Tel 133 II 41-47. Tdes. 42344. Fıx. (4) 133 05 6? 0 luur: H Zıya BK IJ52 S. 2/3, TeL 13 12 30. Tdo. 523», Fu. (Sl) » 33 60 Inonu C»d 119 S S o 1 kjı I. Td I» 3* 52 (4 hjı) Teiet 62I.«. Fta: (71» 19 2S 7» TAKVİM: 29 EYLÜL 1990 Imsak: 5.26 Guneş: 6.51 Öğle: 12.59 Ikindi: 16.19 Akşam: 18.58 Yatsı: 20.17 Moravia'ya son öpüeük Fas tatilîni yarıda keserek katafalkın önüne son anda yetişen Carınen Llera, kocasına son vedasını fotoğrafçıların flaşlan, televizyon kameraları ve gazetecilerin bakışları altmda yaptı. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — "Alberto, sevgili Alberta..." \azann ölumunden 58 saat sonra Canneo Llera, Alberto Moravia'nın ölüsüyle Roma Belediye Sarayı'nın sa- lonlanndan birinde ilk kez kar- şüaştı. Kocasının tabutu Önün- de diz çöktüğünde böyle, "Al- berto, Alberto" diye mınldanı- yordu. Herkesin meraklı bakış- ları önıinde, son kez 4 yıllık ko- casının uzerine eğildi ve "Hâlâ rengi güzel. Sanlu hâlâ canta gi- bi. Giir kaşlanyla hâlâ kendi- si. Küçücük elleri gene yazma- ya derun ediyor gibi" dedi. Gözyaşlarıyla ıslanan saçlannı son kez ünlü yazarın yüzünde gezdirdi. Elleriyle yavaş yavaş çizgili gömleği, kareli ceketi vc kırmıa kravatıyla tabutun için- de yatan Moravia'nın yüzünü, eUerini, ayakfarıaı ve bacakla- nnj okşadı ve beklenmedik bir şekilde genç dudaklarını Mora- via'nın soğuk, baz gibi kasümış dudaklanna değdirdi. Şimdiye dek yarattığı tüm skandallan gibi uzun, belleklerde kalacak bir veda öpücüğü kondurdu. Rcmalılann son görevini ya- pabilmeleri için belediye sara- yı "CampidogUo"nun barok sa- lonlanndan birine yerleştirilen tabutun önünden o saate dek binlerce Italyan geçmişti. Fas tatilini yanda keserek katafal- kın önüne son anda yetişen Carmen Llera Moravia, koca- sına son vedasını bir operet gi- bi televizyon kameralan, fotoğ- rafçıların flaslan ve tüm ayrın- tılan not eden gazetecilerin pro- fesyonel bakışları altmda yap- tı. Bir elinde İcınşünp, kıvırdı- ğı uçak biletini henüz atmanıış- a. Carmen'in uçağı akşam saat 6'da Roma Havaalanı'na iner inmez,Roma Belediye Başka- ru'nın gönderdiği bir araba ken- disini apar topar uçağın kapı- sından almış ve hızla 'Campi- dogiio'ya ulaştırmıştı. Üzerin- de acilen tatil kulığından, ma- tem kıhğına çevrilmiş siyah bir bermuda, siyah bir gömlek ve beyaz bir keten ceket vardı. O saate dek başsağbgı dilemek için eve telefon eden, telgraf ce- ken (Gorbaçov ve Mitterrand gibi) devlet başkanları Nobelli yazarlar, ülkenin sayıh politika- cılan muhatap bulamamışlardı. Hatta Cannen'e kimse kocası- nın öldüğünü bile haber ede- memişti. Çünkü telefonunu bil- miyorlardı. Carmen Llera, Fas'ta tatildeydi ve Moravia'nın ölümünü radyodan öğrenmiştL Cenazede Italyan kültür dünyasından herkes vardı. Ber- n«rdo Bertolucci, Francesco Rosi, Umberto Eco, Enzo Sici- liano gibi devlerin tümü ttalya 1 nın 20. yüzyüıyla özdeşleştiri- len bu büyük isme son.görev- lerini yaptılar. Tanışmalı kişi- liği ve kocamış yaşına rağmen, daima sefkat arayan, bir çocuk kalan Moravia'ya ülkelerine kattığı prestij adına teşekkür et- tiler. Ve kendilerini biraz da ök- süz hissettiler. N I K N I Eıı ktiltürlü kaçakçıÖZGEN ACAR İSTANBUL / MÜNtH / NEW YORK — Edip Telli'nin sevenleri az. Adından ürkenleri daha fazladır. Bir telefon notuy- la kendisi ile görüşmeye çağnl- dığımı ve bu iş için Münih'e gi- deceğimi söylediğim zaman, Türk Avrupalı ve Amerikalı ta- nıdıklar yüzüme boş boş baktı- lar. öyle bir tabio çizdiler ki New York mafyasının Gambino ailesindeki "Baba Marlon Brando" Edip'in yanında lsa kalırdı. Münih'in merkezinde ağaçlı, yan yollardan birinin adı Otto Strasse'dir. Bu cadde üzerinde modern, kibar bir işhanı ve tam giriş kapısında hem sokağa, hem işhanınm lobisine bakan köşede zevkli döşenmiş bir an- tika galerisi bulunuyor. Adı Gryfos... Mitolojide, altın ma- denlerinin bulunduğu dağların eteğinde bunlan madencilere karşı koruyan köpek gövdelı ya da aslan gövdeli uzun gagalı bir kuştur Gryfos. Galerinin sahibi bir gözünde- ki kataragımsı bir olaydan ötü- rü "Kör Edip" diye tanımlanan Edip Telli'dir. O gün doğum günüydü. Ka- reli bir ceket giymişti. Acı sinir- lenen, tatb gülen bir insandı. Edip Telli'yi sevenler az, ürken- leri fazlaydı. Herkesin kendisi- ne göre bir nedeni vardı. Bu gö- rüşmeye gitmeden önce Edip Telli hakkında benim önyargım "Antika kaçakçılık sektörünii millileştiren" insandı. Göruş- memde bu kanım daha da pe- kişti. Eski eser kaçırılacaksa bu- nu yabancılar değil, Anadolu 1 lular kaçırmalı, aracı yabancılar devreden çıkarılmalı ve piyasa fiyatını Türkiye kökenli kişiler olusturmalıydL Edip, hiç kuşku- EDİP TELLt — Kapahf*rs.'i"n deyimiyle <en büyük Edip' an- vanıoı elde etti. Krallık koltugu Telli'nin gerçek hedefi Amerika'ydı. Gidemedi. Mutlu bir evlilik yaptı. 1968'de Nihat Kolasın ve iki arkadaşı ile birlikte Burdur'da eski eser kaçakçılığından tutuklandı. Sonra Almanya'ya döndü. suz şöven bir milliyetçi degildi. Mardinli bir Kürt aileden ge- liyordu. 2. Dünya Savaşı'nda İstan- bul'da başkonsolosluk, daha sonra 1954'te Irak Büyükelçili- ği'nden eınekli, Rumelihisan'n- da Boğaz'a bakan bir ev yaptır- mış olan Amerikalı diplomat Burton Berry Kapalıçarşı hak- kında "Geçmişten" diye bir ki- tap yazmış. Kitabın 49. sayfasında arkeo- lojik eser satıcılannın bir numa- rası olarak Rum Androuikos- tan, ikinci ad olarak Ermeni Ni- ş»a Manukyan'dan söz ediyor. Büyükelçi yazara göre Androni- kos'un çırakları Yorgo Zakos, Niko Avgbeis ve Petro Hanza- oglu'dur. Daha sonra bu iiç kişi patronlarının öiumii uzerine kendi dükkânlannı açacak ve Yorgo Zakos Türkiye ve bellci de dunyada bir numara olacaktır. Yorgo, gelmiş geçmiş kacak- çıların en kulturlusüdür. Pek çok arkeoloğu cebinden çıkara- cak biçimde kendisini yetiştir- miştir. Çok zengin bir kitaphğı vardır. Bizans kurşun mühürle- ri hakkında yazdığı kitaplar bu dalda hâlâ bir numaralı kitap- tır. O zamanlar Zakos'un imza- sını atmadığı hiçbir kaçakçılık isi düşünulemezdi. Çelebi bir in- sandı. 1964'te Türkiye*den kaç- tı. Isviçre ve Yunanistan'da ya- sadı. 1980*16011 başında Atina- da Öldu. Türkiye, o zamanlar daha sa- hipsizdi. öyle ki, yabancı anti- ka tüccarlan Cenevre, Londra, Paris ve New York'ta ayaklan- na kadar mal gelmesini beklemi- yorlardı. Bizzat Türkiye'ye ka- dar gelip mal baglantısı yapı- yorlardı. Bunlar, John Klejman, Eli Borowsky, K. Welsmann, Ro- bert Hecht, Paul Stranss, Mu- bammed Yegan gibi isimJerdi. Bunların nasıl çalıştığını Ame- rikan Büyükelçisi yazar kitabm- da söyle anlatıvor: "1950'lerde Istanbul'da Çar- şı'yı sık ziyaret edenlerden biri de Roma'da yasayan geniş gö- rüslü bir vatandaşımdı. Çarşı- daluier, satacaklan önemli bir seyi oMnj|aada kendisine haber salarak Istanbul'a cagjnıiardı. Arkeoloji egitimi gönnesiniıı y«- nı sıra giiçlii bir gözü, gittikçe geaisleyen ve büyüyen bir deae- yimi vardı. Her seyin ötesiode cesurdu. Bana anlattıgı bir hikâyeyi anımsjyorum. Bir keresinde bü- yük bir bronz heykeli görmek için Anadolu'nuD göbefine yıl- larca önce bir yolculuk yapnuş- b. Keraerine baglı yükliice para- sı dışında üzerinde silah yoktu. tstanbul'dan, bir vilayet merke- zine ucakla gitmiş, oradan da anayola 30 km. içeride bir bu- luşma noktasına gitmek üzere taksi kiralamıştı. Taksiyi gön- dermiş alaca karanlıga kadar buliişacagı kişi\i bekiemişti..." Yazar, bu Amerikalının adını yermiyor. Ancak bunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Daha önceki yazılanmızda adın- dan sıkça söz ettiğimiz Robert Hecht'ten başkası değildir. Düşünün o tarihlerde Türki- ye*de yabancılar nasıl çahşıyor- du? Indiana Jones bunların ya- nında belki de solda sıfır kalır- dı. 1964'te Zakos'un da tayfası ile birlikte aynteıası uzerine Ka- Geçip gittiler son göçmen kuşlarGöç, bir yaşam kavgasıdır. ölmekle kalmak arasında çizgidir göç... Göç yolları tuzaklarla doludur. Öyle her yerden, her ülkeden uçulinaz. Hele deniz üzerinden asla geçilmez. Deniz yüzü soğuk olur, konup göçülmez. Bu yüzden toprağın sıcak yüzünü sever kuş milleti. NECATt GÜNGÖR Eylüldü, günlerin kısalıp ge- celerin uzadığı ay... Güneş, süm- büle burcuna girdi; basladı kes- tanekarası fırtması, yağmurlu günler uç verdi. Eylüldü, sabah- lan sisler içinde uyandık; sonra üç gün üç gece bulutlar ağladı. Eylüldü, önce agaçlar soyunma- ya başladı; göçmen kuşlar uçar oldu başımızın üstünden... Goğsü kırmızı çizgili atmaca- lar geçti ilkin, bir uçtan bir uca uçtular öyle, gökyuzünün mavi atlasını ortasından bölerek... At- macalan delicedoğanlar izledi, yuvalanıu Tann'ya emanet et- miş... Sonra şahinler göründü binlercesine. Urumeli'nden gelip Istanbul Boğazı'nı geçtiler bir boy. Anadolu'nun sıcak toprak- larını izleyip güneye vurdular... Sonra kartallar, leylekler, turna- lar, kırlangıçlar, kızılardıçlar... Kuzeyden güne>'e doğru. Kâh bir çizgi kâh dalga dalga surü- ler halinde. Soğuk ve rüzgârlı günleri gerilerde koyarak. Ek- meğe ve ümuda koşan insanlar gibiydiler. Eylülün son günlerine, yaz- dan kalan sayıh günlere geldiği- mizde, göçmen kuşlann son ka- fılesi kalmışu geride. Gürültü- den, insanlardan ve doğası yok edilmiş bir kentin uzağından uçuyorlardı. Göç, bir yaşam kavgasıdır. ölmekle kalmak arasındaki çiz- gidir göç... Göç yolları tuzaklar- la doludur. Öyle her yerden her ülkeden uçulmaz; hele deniz üzerinden asla geçilmez. Deniz yüzü soğuk olur, konup göçül- mez. Bu yüzden toprağın sıcak yüzunu sever kuş milleti Toprak bereketlidir, anaçtır, dağlan, te- peleri, ormanı, ağacı boldur. Ki- mi kuşlar geceyi seçer bu uzun yolculuk için; ardıçlar, ötleğen- İer gibl Gündüzün dinlenir, ya- yılırlar, sonra vururlar kendile- rini gökyüzüne. Kimileri aydın- lık saatlerini seçer günün. Söz- gelimi kırlangıçlar böyledir. Kı- sa uçarlar; hem su boylarında oyalanır, beslenir hem yol alır- lar... Kuzey ülkelerinden gehrler, Alplerden, Pirenelerden, Tuna boylanndan geçer, Istanbul'a vanrlar. Urumeli yakasında, Sarıyer tepelerinden görürsünüz onları. Beri yandaysa Çamlıca tepele- rinden... Boğazlar, en önemli geçiş ko- ridorlandır göçmen kuşlann. Avrupa'dan Asya'ya gecerken en kısa deniz yolu, boğazlardır, Eylül sonuydu, evet, yazdan kalma, güneşli bir gün. Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin ön- cülûlunde, bir avuç insan top- lannuştı Küçükçamhca tepesin- KÜÇÜK ÇAMLICA'DA BtR AVUÇ tNSAN —Eylül sonuydu. Güneşin hükmn kınlmıştı. ama toprağın yüzü hâlâ sıcalrtı. Do- ğal Hayatı Koruma Derneği'nin öncülüğünde, bir avuç insan toplanmıştı Küçükçamhca tepesinde. de. Giderek elden çıkan dunya- da, giderek soyu tükenen kuşla- ra merakh bir avuç insan. Der- nek üyesi öğrenci gençler; bir de turistler... Küçükçamhca tepesi elde kaimış son doğa parçası yerlerden biri On yıl öncesine dek cevresi kırçicekleriyle beze- li yemyeşil alanlardı. Çevre ya- nınıza bakınca gözleriniz dinle- nirdi yeşilden... Sessizce bir erinç duygusu gelip yerleşinü içinize... Oysa şimdi garip bir tedirgjnli- ğe düşüyorsunuz burada! Göz alabildiğine uzanan apartman tarlalan tepeye doğru yürüyüşe geçmişler sanki! Gri bloklar ço- ğaJdıkça çoğalmış. Kuşatümış gibi duyumsuyorsunuz kendini- zi bu tepede! Uzaklarda bir tek yeşil alan kaimış, Karacaahmet Mezarhğı... Doğal güzellikleriyle övünü- len tstanbuL doğaya yabana in- sanlar kenti mi olacak bir gün? Bu yabancüaşmanın belirtile- rinden biri de işte bu güzel pa- zar gününde kuş izlemeye gelen- lerin çoğunun Banh insanlar ol- ması! Isıtan, ama yakmayan gü- neş altında soyunup dökünen insanlar... Genç yuzlü, orta yaş- hlar; dipdiri yaşlılar ve gençler... Koca bir kıtayı baştan başa uça- rak geçip Istanbul'da solukla- nan göçmen kuşlann yolunu gözlüyorlar... Geçmiş yüzyıllara oranla Is- tanbul Boğaa'ndan gecen kuş- lann sayısı giderek düşuyormuş. Sözgeh'mi 1870'lerden bu yana dokuz on türiln sayısı oldukça eksilmiş: An sahini, Mısır akba- bası, karaçaylak, yılan kartalı, bozkır delicesi, küçük orman kartalı, küçük kartal, kerkenez, delicedoğan...- Boğazlar, Avrupa'dan Asya- ya gecen en önemh' göç yolu ol- duğu için her yıl bu mevsimde, kuş türlerini ve yaklaşık sayıla- rını buradan gözlemlemek mümkun. Bu kadar kuşu bir arada görmek şansını elde tut- mak tstanbullulara özgü bir şey. Gelgelelim bu şansını kullan- mak isteyen insan sayısı, bir elin parmaklannı geçmeyecek kadar azdı Kuçükçamlıca tepesinde! Evet, göç, bir ölüm kahm sa- vaşıydı kuşlar için. Bu ölüm ka- hm savaşında en başa çıkılmaz düşman, hiç kuşkusuz ki insa- noğluydu! Önce doğayı kirlete- rek, daraltarak, yok ederek kuş- lann yaşama hakkını ellerinden almıştı... Kentleşmeyle, tarım ilaçlanyla, beslenme ve bannma alanlarının azalmasıyla hâlâ te- lef edüemeyen kuş milletini, bu kez de eli silahlı, başı külahlı av- cılar bekliyor pusuda! Göçmen kuşlar uçarken yer- den yükselen sıcak hava akım- lanndan ve esintilerden de ya- rarlanırlar. Sözgelimi yııtıa kuş- lar ve leylekler böyledir. Ağırca bedenlerini sıcak hava akımla- nna verir, döne döne yukselir- ler öyle yorulmadan, fazla kanat çırpmadan... Yolları uzundur çünkü, günler ve geceler boyu yol almak durumundadırlar. O ne bitmez tükenmez enerjidir ki dağlan, denizleri, ülkeleri, ana- karalan aşıp menzile vanrlar! O enerji kaynağım tutumluluk içinde kulîanmak zorunda ol- duklannı da bilirler. Bu yüzden- dir ki kimi kuşlar koca denizle- ri, çölleri, aşılmaz dağlan, "ge- niş cephe güca" ile geçmeye ça- hşırlar. Yani topluca... Karade- niz üzerinden ve Karadeniz bo- yunca bu türden uçuşlara rast- İanır her yıl. Küçük göçmen kuşlar durgun havalarda saatte otuz, kırk kilo- metre hızla ucabilirler, ama bu- nun üstüne çıkamazlar. Oysa leylekterin hızı saatte elli, elli beş kilometreyi bulur. Kuşlann en hızlısı kumkuşudur denilebilir. Bir günde büı kilometrenin üs- tüne çıkarlar. Yükseklerden uçuş özelliği de kuşlann türüne göre değişir. Sözgelimi kazlann yerden on büı metre yüksekliğe kadar çıktıklan olur... Eylül sonlan, göçlerin de so- nudur. Gidenkr gider, gidemeyenler kara kışın aman bilmez koşul- lanna bırakır kendini. Eylül bi- ter, güneş mi/an burcuna girer. Koç katımı, yaprak dökümü, bağbozumu fırtınalan çıkıp ge- ürler durduklan yerlerden. Yağ- murlar yağar, göç yollan tıkanır. Göç, bir ölüm kahm savaşıdır hem kuşlar, hem de insanlar için... Göç yollan tuzaklarla do- ludur. Eylülün son günleriydi, güne- şin hükmü kınlmıştı, ama top- rağın yüzü sıcaktı hâlâ. Geçip gittiler üstümüzden son göçmen kuşlar... Karpat Dağlannı, Pire- neleri, Alpleri aşıp Tuna boyla- nndan uçmuşlardı kaç gün kaç gece. Yorgundular, ama yılgın ve umutsuz değildiler. Küçükçam- hca tepesinde bir avoıç insan, yollannı gözlüyordu onlann! Anadolu, göçmen kuşlann köprüsüydü. Istanbul, bu köp- rünün ağzı... Bakakaldık giden kuşlann ar- dından. Günlerden pazardı. Apartmanlarla kuşatılmış Kü- çükçamhca tepesindeydik. Ka- natlan karah, ayaklan kınalı bir bölük kuş gelip geçti başırruzın üstünden... Gökyuzünün mavi atlasını ortasından biçtiler. /. DilKurultayı sona erdi Uselere seçmeli OsmanJıca Kurultay'ın komisyon çahşmaları raporu dün son şeklini aldı. Raporlarda liselere seçmeli Osmanlıca dersi konması, edebiyat liselerinin açılması ve yabancı dilde eğitimin kaldırılması önerildi. nnda tngilizce, Almanca ve Fransızca gibi, Osmanhca ders- leri de seçmeli olarak okutulma- hdır. BöyleceTürkçenin kökle- ri daha yaygın öğretilebilir. Türkçenin bölgelere göre fark- hhklannın gidenlmesi için yatılı bölge okullan arttınlmalıdır. • Türkçe ve edebiyat öğret- menlerinin daha iyi yetiştirilme- si için edebiyat fakültelerine ön hazırlık olarak edebiyat liseleri- nin kurulması gerekîidir. Türk dili ve edebiyatı öğretmenlerinin okul dışı sosyal, kültürel ihti- yaçlannın karşılanması için ay- n bir ücret ödenmelidir. • Dış Türklerle ortak dil için komisyon çalışmalan sırasında ANKARA (Comhuriyet Bö- rosu) — Kültür Bakanlığı'nca düzenlenen birinci Türk Düi Kuruitayı'nda liselere seçmeli yabancı dil dersi olarak Osman- lıcanın da konuhnası ve yaban- cı dilde eğitimin kaldırılması önerildi. Kurultayın son gününde beş komisyonun üç gün süren çahş- maları sonucu oluşturduğu ra- porlar okundu ve son şeklini al- dı. Zaman zaman tartışmah ge- çen toplantıya Kültür Bakanı Namık Kemal Ze>bek başkan- lık etti. Komisyon raporlannda özet- le şu öneriler yer aldı: • Liselerde ders programla- önerilenlerin hayata geçirilme- si zordur. Bu nedenle Türkiye Türkçesinde herhangi bir deği- şikh'k önerisinde bulunulmama- sı kararlaştınldı. Daimi Türk dili kurultayı en kısa sürede toplanmalıdır. Sü- rekli görev yapacak olan kurul- tay uzun dönemde 'ortak dil' için zemin hazırlayabilir. • Giderek yaygınlaşan yaban- cı dilde eğitim Türkçe açısmdan olurnlu değildir. Bu tür okullar- da öğrenim gören öğrenciler, yabancı dilin mantığıyla duşün- meye başhyor. Bunun yerine li- se ve yüksekokulda yabancı dil eğitimine ağırlık verilebilir. Bu karar rapora geçirilirken yapılan oylamada üyelerin yak- laşık üçte ikisi yabana dilde eği- timin kaldırılması yönunde oyu- nu kullandı. Karara karşı çıkan- lar raporun altına muhalefet şerhi koydu. pahçarşı'da büyük bir liderKk boşluğu doğdu. Bu sırada Türk işçileri Avrupa'ya açümıştı. İri- li ufakh bazı "perakeade" anti- ka işi ile para kazanır ol- muşlardı. Atina - Basel'de yasayan Za- kos, Türkiye'deki tezgâhını Mehmet Müzeci ve Alaattin Giirter gibi isimlerle sürdürilyor- du. Bu sırada Kapalıçarşı anti- kacıhğına daha önce dediğimiz gibi Süryani ve Boşnak gruplar, îzmir'de Trakya ve Girit göçme- ni Türkler, bildikleri Yunanca ile sikkeleri ve kitabeleri okuyabil- dikleri için, hâkim olmaya baş- lamıştı. Doğum gününde Münih'teki Gryfos Galerisi'nde eşi Monika oğlu ve iki kızının sabır ve hoş- görüsü ile görüşmemi yaparken sorulanmdan biri şöyîe oldu: — Bu işe oasıl başladınız? Dk işiniz ne oldu? Nasıl bir parcaydı? — 1963'te 25 yaşmdaydım. Ilk iş, ilk parça diye bir şey yoktu. Tek parça değil, birkaç eserdi. Alaattin Gürler getirmişti. — Siz mi sattuuz? — Bunlan alabilmek için ser- mayeye ibtiyaa vardı. Biz yar- dım ettik. Şu kadannı söyleye- yim ben Alaattin Gürler'in öğ- rencisiydim. Gürler, bir süvari yüzbaşısıy- dı. Kumarbazdı. Oğlu uyuşturu- cudan ölmüştü. Eski eser tica- retine, pırlanta kaçakçıhğı ile başlamıştı. Yorgo'nun yakın adamıydı. Telli'nin gerçek hedefi Ame- rika'ydı. Gidemedi. Bu arada mutlu bir evlilik yaptı. Türkiye^ ye döndü. 1966-69 yıüan arasın- da tstanbul'da yaşadılar. 1968'de Nibat Kolasın ve iki arkadaşı ile birlikte Burdur'da eski eser kaçakçıhğindan tutuk- landı ve daha sonra yeniden Al- manya'ya döndü. 1969'da ağabeyi Nizamettin- in öldurülmesi uzerine Telh "kraihk koltuguna" oturdu. Ai- lesine dönüp ilkesini "süab ve uyuşturucu kaçakçılığına paydos" bu işten pek anlamadı- ğı halde "antikaya devam" ola- rak açıkladı. Edip, Nizamettin öldünlhne- seydi dahi, kendisine bu alam zaten çoktan seçmişti. Nitekim, örgütün üyeleri Zakos'u Isviçre^ de bir otel odasında kıstınp, ya- rahyor ve piyasada artık Edip 1 in öldüğünü kendisine anlatı- yordu. Benzeri bir başka olayla bu durum kendisine bir kez da- ha kanıtlanıyordu. Zakos, Edip'in ağabeyi Nizamettin'e te- lefon edip kardeşine karşı yar- dım isteyecek ve 24 saatten az bir süre ile Nizam devreye girip Edip karşısında Zakos'tan yana çıkacaktı. Yine de Zakos'a mal verealer bu olayın etkisi ile Edip'e daha çok mal getirmeye başladılar. Strauss ve Borowsky'ye de "Lisan-ı munasiple" ayaklanm bir daha Türkiye'ye atmamala- n bildirildi. Hecht, bu arada Iz- mir'den Istanbul'a ucakla gider- ken antik sikkeleri sayarken gö- rüldü. Kendisinin bana Türkçe olarak "bir casus (muhbir de- mek istiyor) polise bildirmiş" dediği, bu olayda yakalanıyor ve bir süre sonra Türkiye'den sınır dışı edih'yordu. Edip Telli bundan sonra Ka- palıçarşı'nın deyişiyle "En bü- yük Edip, Edip'ten büyük yok" unvanmı elde etti. Yarattığı te- rör, eşim'n işbilir akıllılığı ve Al- man disipliniyle Gryfos Galeri- si'ni kurdu. TeUi, kendisinden önce Avru- pa'ya açılmış Fuat Üzühnez'e her nedense bir şey demedi. Ne kadar olsa o da Anadolulu. Üs- telik kendisi gibi Mardinliydi. Buna karşılık yabancıların Türkiye'ye gelip mal ahnalannı içine sindiremiyor ve onları te- rorize ederek kimini taca, kirni- sini auta atıyordu. Telli bu iddialara karşıhk şöy- le konuşuyor: •'İsviçre'de kimseye silah çek- medim. Zakos'u tehdit etme- dim. Ismlmiz büyük. Alttan al- mıyoruz. O zaman göze batıyo- nız. Ne kadar oisa huy bakımın- dan Şarklıyız. Pısınk degiliz. Belki aiknin verdiği bir huy bu. Türkiye'de şimdiye kadar an- tika tarihinde kim Interpol'e ve- riidi? Alaattin'den müzecisine kadar kim? Peki niye ben? Be- nim bakkımda bu maiı (Elmalı Definesi) yurtdışına kaçırdıguna dair delil var mı? Avukat arka- daşlar, 'Gel, iki ay yat çıkarsm' dediler. Niye yatacakmışım? —Bir söylentiye göre Küçük Fuat'ın avagım siz kımuşsınız ya da kırdırtmışsınjz? — Saçmahk. Gülünç, Kapa- hçarşı'da herkes bu olayı bilir. Yanımda hanım olmasaydı, baş- ka türlü konusurdum. Ama keş- ke ben kırsaydım. Edip, Küçük Fuat'ın 75 kadar sikkeyi kendisine ayırmasını, bunu bulabilmek için Münih'ten çıkıp Anadolu'da yollara düşüp Antalya'ya kadar gelmesini ve Amerikalı müşterilere karşı güç durumda kahnasını yedireme- miş olmalıydı ki Küçük Fuat'a çok kızıyordu. Y a n a : Aatlkanuı rkezi \anngece Mevlit Kandili • ANKARA (Cumhuriyet Bttrosu) — Islam âleminin en kutsal gecelerinden biri olan Mevlit Kandili yann akşam kutlanacak. Hz. Muhammed'in doğduğu gece olan Mevlid Kandili dolayısıyla Kocatepe Camisi'nde okunacak mevlit, televizyonun birinci kanahndan naklen yayımJanacak. Diyanet Işleri Başkanı Prof. Dr. M. Said Yazıaoğlu, Mevüt Kandili dolayısıyla yayımladığı mesajda, bütün peygamberlerin insanlann durüst, temiz ve başanh bir hayat geçinneleri için görevlendirildiklerini bildirdi. Eldeki eserin değeri • İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) — Türkiye'de tarihi ve doğal SİT alanlarının yeteri kadar korunmadığmı, turizm için de bu güzelliklerin bozularak 'yapılaşmaya acıldığım ifade eden Prof. Kenan Erim, "İlk önce elimizdeki eserlerin kıymetini bilelim. Sonra dışardaki eserlerin Türkiye'ye getirihnesi için çalışılsm" dedi. Prof. Erim, tahrip edilen bir yerin eski haline getirilmesinin olanaksız olduğuna da dikkat çekerek yetkililerin bu konuda daha duyarh olmasım istedi. 30 yıl önce Aydın ilinin Karacasu ilçesi yakınlanndaki Afrodisias antik kentinde kazılara başlayan dünyaca ünlü arkeolog Erim, Türkiye'deki tarihi eserlerin yeteri kadar korunamamasından şikâyetçi. Geleceğin sorunu • ANKARA (AA) — - ODTÜ Şehir Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Türel, Türkiye"nin büyük şehirlerinin 2000'li yıUarda yaşayacagı en büyük sorunun trafık sıkışıkhğı olacağını öne sürdü. Doç. Dr. Ali Türel, trafik konusunda 19 Avrupa ulkesinden uzmanlarla birlikte yürüttükleri çahşmada Türkiye'nin de trafik sorununu değerlendirdiklerini belirtti. Türkiye'de özellikle büyük şehirlerde özel araç sayısının giderek arttığına işaret eden Doç. Dr. Türel, Türkiye'de son 10 yılda araç sayısının 3'e katiandığmı, Ankara'da bu artışm daha da yüksek düzeyde olduğunu kaydetti. Kubadabad kazıları • KONYA (AA) — Selçuklu dönemine ait zengin kalıntılann yer aldığı Beyşehir ilçesi yakınlanndaki Kubadabad Sarayı ve çevresinde arkeolojik kazılann bu yılki bölümü tamamlandı. Kazı çahşmalanna Ankara Universitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arkeoloji ile Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Rüçhan Arık'ın başkanlığında 15 kişi görev aldı. Meryem Ana'nınevi • SELÇUK (AA) — Izmir'in Selçuk ilçesi yakınlanndaki "Meryem Ana Evi"nin bulunuşunun 100. yıh, bir programla kutlanacak. Kutlamalar için İzmir, Hollanda ve Amerika'da bulunan "Meryem Ana" dernekleri tarafmdan geniş bir tanıtım programı hazırlandı. tlçe Turizm Müdürlüğü yetkililerinin verdikleri bilgiye göre kutlamalar, Meryem Ana'nm göğe yükseliş günü olarak kabul edilen 15 Ağustos 1991 tarihinde gerçekleştirilecek. Toplu balık öltimleri • BURSA (AA) — Susurluk Çayı ve Ulubat Gölü'den sonra Nilıirer deresinin bir kolu olan Karacabey ilçesindeki Kocadere çayında da toplu balık ölümleri oldu. Uludağ Universitesi Fen Fakültesi Zooloji Ana Bilira Dalı Başkanı Naci Altunel, yöredeki toplu balık ölümlerinin her yıl görüldüğünü belinerek "Şu ana kadar ölen balık miktarı nıilyarı aşmıştır" dedi. Nilüfer deresine deşarj edilen atıklann Kocadere'ye kadar ulaşarak suyun rengini tamamen değiştirdiğine dikkat çekti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle