Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 2 EYLÜL 1990
Besteci, yorumcu, orkestraşefı Timur Selçuk:
Şarkı çırılçıplak söylenîr'Ayrılanlarîçin', 'BeyazGüvercin', 'İspanyolMeyhanesi'...
Bunlar bir döneme damgasını vuran ve aradan 20 yıh aşkm bir
süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ belleklerdeki tazeliğini
koruyan şarkılar. Timur Selçuk da hem besteci hem yorumcu
olarak Türk hafif müziğinin dünü ve bugününe imzasını atmış,
emeğini katmış bir sanatçı.
Timur Selçuk, Kültür Servisi muhabirlerimizden Anna Turay'a
kendi müziğini 'ses'lendirdi.
SÖYLEŞİ ANNA TURAY
\Müzik yaşamımzın ilk adımlarmda
herhalde babanız Münir Nurettin Selçuk'un
önemli etkileri olmuştur. Klasik müzik öğre-
nimine yöneliminiz nasıl gerçekleşti?
Ben ilk piyano derslerine okuldan önce baş-
lamıştım. Çok da sıkılarak yaptığım derslerdi
bunlar, hatırlıyorum. Hiç sevrnezdim piyano-
yu. Hocam Matmazel Çamuryan her parma-
ğım için bir masal anlatırdı bana, küçük par-
mağımı kullanınca da iki masal anlatırdı. O ka-
dar şımank bir piyano öğrencisiydim. O dö-
nemde özellikle babam klasik müziğe başlama-
mı istedi. Sonraki yıllarda bunun nedenini ben
de merak edip sorduğumda, "tleride arzn et-
tiği takdirde kendi müziğini zaten öfrtııir. m
müzik dogasında, kültüriinde var. Ama şimdi
çoksesli müzigi öğrenmezse ileride çok zor
olabilir" biçimınde düşündüğünü söyledi. Hiç-
bir zaman piyanonun başına severek oturdu-
ğumu söyleyemem, ama yetenekli bir öğrenciy-
dim.
••••MüziAr sizin için yalmzca piyanodan
ibaret değil ama. Biryanda orkestra yönetici-
liğiniz, bir yanda sizin kurduğunuz Çağdaş
Müzik Merkezi de var, ancak sanmm Timur
Selçuk deyince akla öncelikle besteleriniz ge-
liyor. Siz, yorumculuğunu da üstlendiğiniz ha-
fif müzik besteleriyle ün kazandımz. ancak bir
noktadan sonra bir daha bu türde beste çalış-
ması yapmadınız, —Eurovision ve tek tük bir-
iki dostunuza yaptıklanmzm dışında— son dö-
nemlerinizde bale müzikleri, pop-opera tarzı
çalışmalar göze çarpıyor. Hafif müzik çahşma-
larınızı bırakmamza ne etken oldu?
öğrencilik döneminde ben Chopin ve De-
bussy tutkunuydum. Tabii önceleri onları ör-
nek alan, onlara özenen birtakîm noktürn, pre-
lüd ya da sonatin tarzı çalışmalarımız vardı.
Ancak bunları hiçbir zaman günışığına çıkar-
madım. 1966 yılında, 21 yaşındayken mide ra-
hatsızlıklarım, ameliyatlarım döneminde can
simidi gibi şarkılara sığındım. tdebiyata da
döşkün olduğum için sevdiğim şiirler "Aynlan-
ter İçin", "Beyaz Güvercin",. "tspanyol
Meyhanesi" gibi şarkılara dönüştfiler. Bunla-
rın hepsi 1966 yılında bestelenmiş, orkestras-
yonlan yapılmış parçalar. Hafif müziğe 1975
yılında son verdim. O zamanlar bu tilr müzik
yoğun olarak gazinolarda sürdUrülüyordu.
Konserler çok azdı. Gazino çahşmalan beni
çok bunalttı. Bir de hafif müziğin benden faz-
laca zaman çaldığına inanmaya başladım. ln-
san başka şeyleri de yapabileceğine inanıyor-
sa, yapmak istiyorsa, bir şeylerden vazgeçme-
si gerekir. Benim vazgeçişim birdenbire oldu.
Aslına bakarsanız ben gaanolarda 7 yıl oku-
dum ve bu 7 yılda toplam 115 gece sahneye çık-
tım. Aynı sayıya bir yılda ulaşanlar çok, ama
ben kaldıramadım.
• H B f i u sıralarda toplumc\ı çizgide verdi-
ğiniz ürünler var. Ankara Sanat Tiyatrosu'yla
yaptığınız çalışmalar, tiyatro müziklerL. 80 ön-
cesi dünya görüşünüz nasıl yansıyordu müzi-
ğinize?
Sanırım 80 öncesinde toplumsal içerikli
oyunlar daha sıklıkla vardı. farodiye,yönelik,
hicivli oyunlar da vardı ama mesajlı çalışma-
lar daha bir ağırlıktaydı. 69'dan itibaren Or-
han Veü'yle başlayan, Attila Ilhan, Nâzun Hik-
met'Ie devam eden toplumcu şairlere ilgi duy-
ma döneminin ürünleri belinneye başladı.
"Memet", "Hürriyete Doğnı" gibi parçalar.
Bunlar artık hafif müzik şarkıları değil de
Fransa'daki deyimiyle şansonlar, hafif müziği
zorlayan, onu aşmaya çalışan çalışmalar... Son-
ra tiyatro müzikleri... Yine toplumsal içerikli,
kara mizah tarzına yakın... Bütun bunlar 80
öncesi ortamı içerisinde yükselen faşizm doğ-
rultusuna, baskıa yönetim doğrubusuna bizim
de kendimize göre şarkılanmızla, müziğimiz-
le bir tavır almamız gerektiğine inanmamızdan
kaynaklandı.
• ^ • • 7 2 Eylül'ün hemen sonrasmda yaşadı-
ğınız ortamın çalışmalanmzdaki etkileri konu-
sunda neler söylebilirsiniz?
80 sonrası yine konserlerim yoğun biçimde
devam etti. 81'e kadar 1.5 Jıl konser izni ala-
madım, ama sonraki yıllar piyanolu konserle-
rimin en yoğun olduğu dönemdir. Nedense bi-
lemiyorum. Ya benim sanatçı kişiliğimin getir-
diği bazı etkenler vardır yönetime de yansımış
olan, yahut da benim poütik görüsûmun dışın-
d*ki dürüst, sanatçı kişiliğim... Ayrıca şöyle ya
da böyle ayrı türlerde olmartfcza rağmen baba-
mın getirdiği ayrı bir sanatsal kimlik de söz ko-
nusudur. Ben bunlann hiçbirini suiistimal et-
medim. Söylemem gereken şarkılan söyledim.
Bazı konserlerde söylemememi <istediklerini
söylemedim, başka bir konserde söyledim. Kı-
sacası 12 Eylül sjkıyönetimiyle ülkenin zorlu
günlerinde ortak bir noktada birleştik. Ülke
adına olayı bir sürtüşme, patlama noktasına
getirmemeye gayret gösterdik sanıyorum.
^ H B B u "ılımlılığı" 80 öncesinde de taşıyor
muydunuz?
12 Eylül döneminden çok şey öğrendim, bu-
nu söyleyebilirim. Kararlüığı, akıllı kararlılığı,
akülı inatçılığı, basamaklı coşkuyu, hedefe yö-
nelik coşkuyu, uzun vadeli inancı, gerektiği za-
man gerektiği kadar konuşmayı... Emeğe olan
saygım, demokrasiye duyduğum saygı daha ge-
fişti, pekişti, işlevsel ve akıllı bir hale dönüştü.
Bu anlamda bize çok büyük yararlan oldu. Sa-
natçı diplomat gibidir, kendisini soyutlayamaz,
bir kafes içine kapatamaz. Kitlelerden bn an-
lamda kopmaması gerekir. 80 öncesinde daha
tepkili bir yapım vardı benim de. Ancak daha
temkinli, daha uygar, daha az bağnaz olmak
durumundayız. Bu ülke yalnızca bizim gibi dü-
şünenlerin ülkesi değil. Doğruları, yanhşları,
bu ülkenin yasalan doğrultusunda ybrttaşlık
haklannı sonuna kadar kullanarak savunmak
zorundayız. Bunu ister istemez 12 Eylül'ün sı-
kıntılanyla daha iyi gördüjk, kavradık. Hiçbir
şeyin bizim sağlığımızda cflması gerekmediği-
ni, çocuklarımıza daha az hatalı bir şeyler bı-
rakmamız gerektiğini, herkesin kendi kaçuu ta-
şıdığını, bizim de kendi haçımızı ortalığı vel-
veleye vermeden, bize karşı düşünenlerin de fi-
kirlerine saygı duyarak yaşadığımız sürece ta-
şımamız gerektiğini öğrenmiş olduk. Hâlâ bir
şey öğrenememiş arkadaşlarım da var. Bırakın
12 Eylül'ü, 12 Mart 6ncesinde kalmış 'olanlar
var.
••Ü^HTtfm bu dönemlerde hedef kitlenizin
değişiminden de söz etmek mümkün mü? Ti-
mur Selçuk kim için ve ne için beste yapıyor?
Bir kere çok bencil bir biçimde kendim için
beste yaptığırru söyleyebilirim çok açık yürek-
lilikle. Tabii ki yaptığınızı dinleyenler, payla-
şanlar olursa bu büyük mutluluk. Ama varsa-
yahm ki seni dört duvar arasına kapatacağız
deseler ben o dört duvar arasında tannnm ba-
na verdiği gün kadar beste yapmaya devam ede-
rim. Bu konuda gereksiz popülizme ya da işçi
sınıfı edebiyatına kapılmanın âlemi yok. Bu
doğrultuda, benim gönlümden noıalara aktar-
dığım şeyler seslendirildiğinde insanların gön-
lüne de bir şeyler gidiyorsa bu çok büyük bir
mutluluk tabii. Biz yazmak için vanz zaten,
dinlenir ya da dinlenmez. Bu bizim nefes alış
biçimimizdir. Onun dışında yazdığımız konu-
lan seçerken ister istemez bazı yaşadığımız dö-
nemler, seçtiğimiz müzik türlerine göre tayin
edici noktalar olabiliyor. Şarkılı çalışma yapı-
yorsak ve ülke 12 Eylül ön^esini yaşıyorsa, ta-
bii ki demokrat insanlar olarak ya da aydın ola-
rak o müzikle yerimizi almamız gerekiyordur,
o kargaşa ve mücadde içerisinde. Tiyatro, film
müziği yapıyorsak o çarkın dişlisiyizdir, met-
ne ve yönetmene bağlıyızdrr. Bunları ayırt et-
memiz lazım. Bu doğrultuda slogancı, şablon-
cu olmamamız lazım. Eğer bir besteci bütün
bu türlerde karmca karannca çalışma yapabi-
PAZAR
KONUĞU
T İ M U R
S E L Ç U K
Timur Selçuk 1945 lsıanbul doğumlu. Klasik Türk
müziği sanatçısı Münir Nurettin Selçuk ıle tiyatro
sanatçısı Şahime Erton 'un oğlu, geçen yıl
Turkiye'yi Eurovision Şarkı Yanşması'nda lemsil
eden Hazal Selçuk 'un babası, caz muzisyeni ve
Naıma Caz Kulübu'nun işletmecısi Selim Selçuk'un
ağabeyi. Timur Selçuk, ilk ve ortaoğrenimıni
Galatasaray Lisesi'nde lamamladı. îlkokulla
birlikte, htanbul Belediye Konservatuvan'na
başlayan, 1952-61 yıllan arasında solfej, armoni ve
piyano Oğrenimi gören Selçuk 1964 yılında Paris'e
giderek, 6 yıl stireyle Ecole Normale de Musiçue'de
piyano, kompozisyon ve orkestra şefliğı bölümlerine
devam ettı. 1975 yılında Ankara Sanat
Tıyatrosu'nun muzık yönetmenlığını ustlendı.
AST'a, bazı Özel tiyatrolara ve Devlet Tıyatrosu'na,
30'a yakın oyun müziği yazdı. Bunlar arasında
'Nereye Payidar?', 'Tik-Tak', 'Kuçük Adam
N'Oldu Sana' ve 'Rumuz Goncagül' de var. Sanatçı
22 k'ışıden oluşan htanbul Oda Orkestrası'nı 1977
yılında, Çağdaş Muzık Merkezı'ni ise 1978'de
kurdu. 1975 yılına kadar gerçekleştırdığı Turk hafif
muzığı çalışmalarmı bu tarihte bırakarak oda
müziği, bale ve sahne müziği turunde çalışmalara
yönelen Selçuk'un 'Bir Uzay Masalı' adını taşıyan
pop-operası htanbul Devlet Opera ve Balesi'nin
repertuvannda, 'Yunus Emre' balesı için hazırladığı
muzık ıse bu yıl Ankara Devlet Balesi tarafından
sahnelenecek. 'Tarih Merdıvenı' ve 'Mevlana' adını
taşıyan bale müzikleri de gerçekleştiren sanatçımn
film müzikleri arasında, 'Üç htanbul', 'Sanpmar
1914', 'Hakkâri'de Bir Mevsim' bulunuyor. Timur
Selçuk, şu sıralar ilk şarkılarından başlayarak
bugune kadarkt hafif müzik çalışmalarmı ve tiyatro
muzıklerini compact dısclerde topluyor.
ra orkestrası gibi, bir senfoni orkestrası gibi bir
kadroyla değerjendirilmesi gerektiğini göster-
di. özellikle bi'zim gibi çoksesli müziğe uzak
toplumlarda hafif müziğe görkemli bir 40-50
kişilik orkestranın eşlik etmesi çok güzel bir
şey. însanlann çoksesli müziğe saygılannı pe-
kiştiren bir şey. Ikincisi hafif müziğin hafife
alındığı ortamlarda, öneminin küçümsendiği
ortamlarda çoksesli müziği en iyi yayabilecek,
her eve girme kolaylığı olan bir müzik türü ol-
duğunu gösterdi. En büyük yayın organı olan
TRT'nin hafif müzik çalışanlarıyla, üretenle-
riyle yoğun biçimde temasını sağladı, onların
sorunlannın ne olduğunu yılda bir kez de olsa
görebilmesini getirdi.
Üçüncüsü, halkımızın bir müzik parçasını
bir kulaktan girip bir kulaktan çıkan bir olgu
olarak görmemesi, aynı zamanda o müzik par-
çasını belli bir klasman ve puanla değerlendi-
rirken müziğin düşünülmesi gereken bir olgu
olduğunu kavraması açısından da yararlı. Ya-
ni ben müziği bulaşık yıkarken dinliyorum,
ama bulaşık yıkarken dinlediğim müziğe de pu-
an vereceğim kardeşim. Bu açıdan da katkısı
var. Bir de tabii tanıtım açısından. 1 milyar ya-
hut o civarda bir izleyici potansiyeli var. Eu-
rovision'u şimdi Doğu Bloku ülkelerinde de ya-
yımlıyorlar. Türkiye de niye böyle bir yerde
temsil edilmesin? Şöyle ya da böyle oraya çık-
mış olan, jüri tarafuıdan seçilmiş en iyi par-
çayla... Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ayrı bir
mesele. Temsil edilmesinde ben yarar görüyo-
rum.
^•ÜHIfiıraz fazla abartma ve sonuçta hep
ortada umutsuz bir tabloyla karşı karşıya kal-
ma yok mu?
Öyle bakmamak lazım, çünkü sadece biz ge-
rilerde yer almıyoruz. Norveç gibi bir yıl so-
nuncu olup da birkaç yıl sonra birinci olanlar
da var. Ustelik Eurovision şartnamesinde şar-
kı yarışmasuun amacının Avrupa'daki kültür-
lerin birbirine yakıalaşmasmı sağlamak oldu-
ğu açık seçik bellidir. Bizim gibi kendi kültü-
ründen, kendi geleneğinden izler taşıyan par-
çalarla katılan ülkelerin sayısı giderek azalıyor
oysa. Sadece plak satışı doğrultusunda, proto-
tip bir yaklaşım söz konusu.
WKB^MEvet, amacından biraz uzakiaşmış gi-
bi. Bizde de hep tartışma konusu değil midir?
Türkfolkundan izler taşıyan parça mı, yoksa
Batı sounduna uygun parça mı olsun diye bit-
mez tükenmez çekişmeler yaşanır her yıl.
Bizdeki yanlış şu sanırım. Arkadaşlaj şöyle
yola çıkıyor: Eurovision ticari bir yanşmadır,
onlann beğeneceği tipte şarkılar yapalım. Hal-
buki EBU toplantısında herkesin etekleri tu-
tuşuyor, iş niye bu hale geldi diye. Bizim mü-
zisyen ve yazar arkadaşlarımız bir zahmet o
şartnameyi edinsinler ve amacım bir kez daha
okusunlar lütfen.
i şu andaki hafif müzik ortamı
hakkmda neler söyleyeceksiniz? Nasıl değerlen-
diriyorsunuz Türkiye'deki hafif müziği?
Timur Selçuk, bugiin çoksesli müzigin, çoksesli dösünce olarak ifadesini buldugunu söylüyor. (Fotograf: Mnharrem Aydın)
liyorsa, verimli, üretken bir besteci demektir.
Ben de kendimi böyle görüyorum. Bu kadar
çok yönlü çalışmalar yapmış ikinci bir isme
rastlayamıyorum. Inşallah bu isimler giderek
fazlalaşır.
W^^tMHer ülkede müzik çeşitliliği söz konu-
su. Eğlence müziği, geleneksel müzik, yoz mü-
zik, evrensel müzik... Ama Türkiye'deki "tür-
ler karmaşası ve çekişmesi" pek öyle her yer-
12,lEylül döneminden çok
şey öğrendim, bunu
söyleyebilirim. Kararblığı,
akıllı kararlılığı, akıllı
inatçılığı, basamaklı coşkuyu,
hedefe yönelik coşkuyu, uzun
vadeli inancı, gerektiği zaman
gerektiği kadar konuşmayı...
Emeğe olan saygım,
demokrasiye duyduğum saygı
daha da gelişti, pekişti, işlevsel
ve akıllı bir hale dönüştü. Bu
anlamda bize çok büyük
yararları oldu.
de rastlamr türde değiL Bunun nedeni nedirsiz-
ce?
Bir kere dinsel açıdan konuya yaklaşmak la-
zım. Hıristiyanlık bütün bu karmaşayı tekses-
lilikten polifoniye, daha sonra armoniye geçer-
ken yaşamış, halletmiş. Hıristiyanlık tum tu-
tuculuğuna karşın sanata karşı esnekliğinden
kaynaklanan enstrüman tekniğinin bilimin, dü-
şünce sistemlerinin gelişip ilerlemesinden kay-
naklanan bir noktaya gelmiş. Biz ise başlan-
gıç noktasını cumhuriyetten ahrsak, yani
1923'ten, bütün bu sorunlan bu kadar kısa süre
içerisinde halletmemiz çok zor. Teksesli düşün-
ceden çoksesli düşünceye geçtiğimiz zaman sa-
natta da bilimde de daha büyük gelişmeler söz
konusu olacak. Bugün müzik konusunda ya-
şadığımız sıkıntı ülkemizde yaşanan sıkıntımn
müziğe yansımış biçimi. O bakımdan büyük
feryada gerek yok. Ben video-klipler izliyorum,
o parçalar da onların arabeski. En ufak mü-
zik değeri olmayan, sadece göze hitap eden 5.
sınıf çalışmalar.
İ^^^HS/zûı arabesk tammınız nedir?
Belli bir toplumsal sıkışmanın ürünü bana
göre. Tıpkı dünyamn içinde yarı yumuşak ta-
bakarun üstünde gezen katı tabakalann sıkış-
ma ve parçalanmalarla insanlara zararlı lavlar,
küller halinde fışkırması gibi... Bu tarz toplum-
sal sıkışmalarda da insanlar, tdplumlar için za-
rarlı olacak birtakîm sanatsal artıklar, zehirli
gazlar gibi fışkınyor. Arabesk 4bu sıkışmalar
nedeniyle çatlaklardan mecburen çıkmış bir
müzik türüdur. Aynı toplumsal sıkışmalardan
fışkırmıs, toplumu yakan politikacılar da var-
dır, işadamları da. Bunların aynı potada ince-
lenmesi, değerlendirilmesi gerekir.
^^^^MEurovision serüveninden söz edelim
mi? Siz Türkiye'nin katıldığı ilk yıldan,
1975'ten beri konunun içindesiniz. Salt Euro-
vision için yaptığınız besteleriniz var. Sizce Eu-
rovision müzik ortamına ne getirdi, birtakîm
kazançlardan söz etmek mümkün olabilir mi?
Bir defa büyük orkestra anlayışını getirdi. Bu
kaçınılmaz bir şeydi. Hafif müziğin hafife ahn-
maması gerektiğini, hafif müziğin de bir ope-
Türkiye'deki hafif müzikle ilgili gelişmeleri
sağlıklı görüyorum. Ben 3-4 yıl önce 90 yılıyla
birlikte bu alana bir hareketliliğin geleceği-
ni söylemiştim. "Duruyor gibi göriinüyor, ama
bakmayın hareket ve oluşum halinde" demiş-
tim. Arabesk kasetlerin çok sattığı, eskilerin
hafif müzik yapmadığı, Eurovision'da son sı-
ralarda yer aldığımız dönemlerdi. Ama yavaş
yavaş bir açılma yaşamyor. Ben 1980-85 döne-
mini iyice tutucu ve baskıcı bir dönem olarak
H.ıristiyanhk tüm
tutuculuğuna karşın sanata
karşı esnek. Enstrüman tekniği
gelişmiş. Biz ise başlangıç
noktasını cumhuriyetten
ahrsak, bu sorunu bu kadar
kısa süre içinde halletmemiz
çok zor. Teksesli düşünceden
çoksesli düşünceye geçtiğimiz
zaman sanatta da bilimde de
daha büyük gelişmeler söz
konusu olacak. Bugün
müzikteki sıkıntı, ülkemizdeki
sıkıntımn yansıması.
gördüğümden 1985-90 arasında da yavaş yavaş
demokratikleşmeye doğru gidilebileceğinden
hafif müziğin bu dönemde ivme kazanacağını
öngörmüştüm. Hafif müzik, toplumda çok gö-
ğüs göğüse, yan yana olan bir şey. Hafif mü-
zik çalışmaları çoksesli müzik çalışmalarının
içinde olduğundan ister istemez toplumlann
demokrat ve özgür dönemlerindefilizlenença-
lışmalardır. Toplumlann baskıcı dönemlerin-
de filizlenen çalışmalardır. Toplumlann baskıa
dönemlerinde filizlenen çalışmalar ise bizim gi-
bi teksesli toplumlarda daima yerel müzikle,
teksesli müzikle yan yana gelir. Işte ben bu top-
lumsal saptamalardan yola çıkmıştım. Nitekim
bu doğrulandı. Bugün çoksesli müzik, çoksesli
düşünce olarak dile getiriliyor.
l^KKMNükhet Duru'yla Rumelihisan'nda
verdiğiniz "Bizim Şarkılanmız" konserlerinin
1983'tekilerin bir anlamda devamı olduğunu
söylemiştiniz. Tipkı diğerleri gibi bu konserle-
rinizde de belirgin bir şey vardı. Şarkılannızı
söylerken onları çekiştiriyorsunuz. Adeta "uçu-
yorsunuz." Sizinle birlikte çalan ve söyleyen-
ler ayak uydurmakta güçlük çekiyorlar. Ace-
leci, sabırsız bir tavnnız var...
Doğrudur, hep vardı. Beste yaparken biraz
daha ayağım dünyada da şarkı söylerken baş-
ka bir dünyaya transfer oluyorum. Adeta baş-
ka bir kişi gibi. Nedense hoşuma gidiyor. Şar-
kı aracdığıyla bütün dünyamn ve ülkenin en gü-
zel yanlannda geziniyorum. Böyle bir kanş ha-
valara sıçrayıp, bir saat, iki saat kendimi bü-
tün o sıkıntılardan anndınp, belki tekrar aya-
ğım yere konduğunda mücadele edecek gücü
bulma adına. Şarkı çırılçıplak söylenen bir
şey... öğrencilerime de onu söylüyorum. Hat-
ta mümkün olsa hakikaten insan anadan doğ-
ma şan dersi yapsa ya da konsere öyle çıksa.
Gerçekten ses müzik aletleri içerisinde yalan
söylemeyen tek alet. tnsanın sesinden iyi mi kö-
tü mü, hasta mı, yalan mı ne söylediğini çok
iyi biliyorsunuz. Bir de insan vücudunu en son
terk eden şey ses. Çok yalansız bir şey. Onun-
la yola çıktığımz zaman öyle olmak gerekiyor.
B'este yaparken biraz daha
ayağım dünyada da, şarkı
söylerken başka bir dünyaya
transfer oluyorum. Şarkı
aracılığıyla bütün dünyamn ve
ülkenin en güzel yanlarında
geziniyorum. Ses, müzik
aletleri içerisinde yalan
söylemeyen tek alet. İnsanın
sesinden iyi mi kötü mü
olduğunu, yalan söyleyip
söylemediğini anlamaİc
mümkün. insan vücudunu en
son terk eden şey, ses. Şarkı ise
kibar ve nazik bir olay değil,
saldırgan bir olay. Delicesine,
coşkulu... Bir kadınla bir
erkeğin sevişmesi gibi. Onun
için onu gerektiği gibi yapmak
lazım.
Ya da bilmiyorum sesimle ilişkimi öyle kural-
sız görüyorum, öyle çılgınca yasadışı görüyo-
rum. Kendi doğamdan kaynaklanan bir şey. Bir.
de şarkı kibar değil, saldırgan bir olay. İster is-
temez çıkardığınız seslerle insanların kulak za-
nna tecavüz ediyorsunuz. O kulak zarı, o sin-
yalleri beyne götürüyor, hadi beyin ben bun-
ları deşifre edeceğim diyor falan. Kısacası ki-
bar, nazik bir olay değil şarkı, delicesine coş-
kulu bir olay, dünyamn oluşumu gibi. Bir ka-
dınla bir erkeğin sevişmesi gibi. Onun için onu
gerektiği gibi yapmak lazım. Fazla nazik, efen-
dice şarkı söylemek bana göre değil. Biraz de-
li olmak lazım şarkı söylerken.
fuzik dünyasımn gündeminde Istik-
lal Marşı'nın bestesinin değiştirilmesi var. Bu
konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Bir kere niye tartışmaları tabu haline soka-
lım, bu bir. Bugünkü bakan böyle bir şey dü-
şümnüşse, tartışmaya açmak istemişse bunu
ayıp karşılamamak lazım. Bugünkü bakanın
varsayalım tutucu bir yönetimin içindeki bir
bakan olması her yönüyle tutucu olduğu an-
lamına gelmez. Ben kendi adıma bugüne ka-
dar gördüğümüz kültür bakanlanrun içinde en
yapıcısı olarak görüyorum. Üstelik kendi sağ-
cüiktan yargılandı, ben solculuktan. Bu ayn bir
şey. Niye tartışmaya açılmasın? Değişmesi de-
ğişmemesi tartışılabüir, fakat ne zaman değiş-
mesi gerekir ya da şu an bu konunun tartışü-
masının yaran var mıdır, yok mudur bu da ayn
bir meseledir. Ben kendi adıma en azınrian şu-
nu söylemek isterim: Ülkemiz uygar ülkeler se-
viyesine girdiği zaman, kişi başma düşen milli
gelir uygar bir ülkenin seviyesine geldiği zaman
sanıyorum bunun tartışılması daha sağlıklı
olur.
W^^^MŞiirden yapılmış bestelerhep tartışıla-
gelmiştir, ama konu Nâvm'ın şiirleri olunca,
biraz da "tabular" devreye girdiğinden tartış-
malar daha da alevlenir. Siz Nâzım'ın şiirlerin-
den yaptığınız bestelerde nasıl bir yöntem uy-
guladınız, neleri gözettiniz ya da önemseme-
diniz?
Bir dönem benim taleplerime şiir olarak ce-
vap veren şairlerin başında geliyordu Nâzlm.
En çok sevdiğim şiirlerini de müziklemeyi dü-
şündum. Leo Ferre'nin Aragon'un şiirlerini mü-
ziklediği zaman Aragon'un söyledikleri beni
çok etkilemiştir. Aragon'a sorarlar: "Ferrt şi-
irlerinize farklı bir yaklaşım getiriyor, bazı di-
zelerinizi hiç kullanmıyor, bazılannı değiştiri-
yor, ne diyorsunuz." Aragon ise şunlan söyler:
"Şiir kitapta varsa, öyle sevryorsanız ahr oknr-
sunuz. Ferre'nin sadece ezgilerini seviyorsanız
onu enstrümantal ezgilerinde dinleyin. Ama
eğer onun müzigiyle benim şiirim birleşmişse
şarkı diye benden ve Ferre'den bagımsız yeni
bir kişilik, yeni bir hayat dogmustur. Ona say-
gı duymak mecburiyetindeyiz."