25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 2 EYLÜL 1990 Besteci, yorumcu, orkestraşefı Timur Selçuk: Şarkı çırılçıplak söylenîr'Ayrılanlarîçin', 'BeyazGüvercin', 'İspanyolMeyhanesi'... Bunlar bir döneme damgasını vuran ve aradan 20 yıh aşkm bir süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ belleklerdeki tazeliğini koruyan şarkılar. Timur Selçuk da hem besteci hem yorumcu olarak Türk hafif müziğinin dünü ve bugününe imzasını atmış, emeğini katmış bir sanatçı. Timur Selçuk, Kültür Servisi muhabirlerimizden Anna Turay'a kendi müziğini 'ses'lendirdi. SÖYLEŞİ ANNA TURAY \Müzik yaşamımzın ilk adımlarmda herhalde babanız Münir Nurettin Selçuk'un önemli etkileri olmuştur. Klasik müzik öğre- nimine yöneliminiz nasıl gerçekleşti? Ben ilk piyano derslerine okuldan önce baş- lamıştım. Çok da sıkılarak yaptığım derslerdi bunlar, hatırlıyorum. Hiç sevrnezdim piyano- yu. Hocam Matmazel Çamuryan her parma- ğım için bir masal anlatırdı bana, küçük par- mağımı kullanınca da iki masal anlatırdı. O ka- dar şımank bir piyano öğrencisiydim. O dö- nemde özellikle babam klasik müziğe başlama- mı istedi. Sonraki yıllarda bunun nedenini ben de merak edip sorduğumda, "tleride arzn et- tiği takdirde kendi müziğini zaten öfrtııir. m müzik dogasında, kültüriinde var. Ama şimdi çoksesli müzigi öğrenmezse ileride çok zor olabilir" biçimınde düşündüğünü söyledi. Hiç- bir zaman piyanonun başına severek oturdu- ğumu söyleyemem, ama yetenekli bir öğrenciy- dim. ••••MüziAr sizin için yalmzca piyanodan ibaret değil ama. Biryanda orkestra yönetici- liğiniz, bir yanda sizin kurduğunuz Çağdaş Müzik Merkezi de var, ancak sanmm Timur Selçuk deyince akla öncelikle besteleriniz ge- liyor. Siz, yorumculuğunu da üstlendiğiniz ha- fif müzik besteleriyle ün kazandımz. ancak bir noktadan sonra bir daha bu türde beste çalış- ması yapmadınız, —Eurovision ve tek tük bir- iki dostunuza yaptıklanmzm dışında— son dö- nemlerinizde bale müzikleri, pop-opera tarzı çalışmalar göze çarpıyor. Hafif müzik çahşma- larınızı bırakmamza ne etken oldu? öğrencilik döneminde ben Chopin ve De- bussy tutkunuydum. Tabii önceleri onları ör- nek alan, onlara özenen birtakîm noktürn, pre- lüd ya da sonatin tarzı çalışmalarımız vardı. Ancak bunları hiçbir zaman günışığına çıkar- madım. 1966 yılında, 21 yaşındayken mide ra- hatsızlıklarım, ameliyatlarım döneminde can simidi gibi şarkılara sığındım. tdebiyata da döşkün olduğum için sevdiğim şiirler "Aynlan- ter İçin", "Beyaz Güvercin",. "tspanyol Meyhanesi" gibi şarkılara dönüştfiler. Bunla- rın hepsi 1966 yılında bestelenmiş, orkestras- yonlan yapılmış parçalar. Hafif müziğe 1975 yılında son verdim. O zamanlar bu tilr müzik yoğun olarak gazinolarda sürdUrülüyordu. Konserler çok azdı. Gazino çahşmalan beni çok bunalttı. Bir de hafif müziğin benden faz- laca zaman çaldığına inanmaya başladım. ln- san başka şeyleri de yapabileceğine inanıyor- sa, yapmak istiyorsa, bir şeylerden vazgeçme- si gerekir. Benim vazgeçişim birdenbire oldu. Aslına bakarsanız ben gaanolarda 7 yıl oku- dum ve bu 7 yılda toplam 115 gece sahneye çık- tım. Aynı sayıya bir yılda ulaşanlar çok, ama ben kaldıramadım. • H B f i u sıralarda toplumc\ı çizgide verdi- ğiniz ürünler var. Ankara Sanat Tiyatrosu'yla yaptığınız çalışmalar, tiyatro müziklerL. 80 ön- cesi dünya görüşünüz nasıl yansıyordu müzi- ğinize? Sanırım 80 öncesinde toplumsal içerikli oyunlar daha sıklıkla vardı. farodiye,yönelik, hicivli oyunlar da vardı ama mesajlı çalışma- lar daha bir ağırlıktaydı. 69'dan itibaren Or- han Veü'yle başlayan, Attila Ilhan, Nâzun Hik- met'Ie devam eden toplumcu şairlere ilgi duy- ma döneminin ürünleri belinneye başladı. "Memet", "Hürriyete Doğnı" gibi parçalar. Bunlar artık hafif müzik şarkıları değil de Fransa'daki deyimiyle şansonlar, hafif müziği zorlayan, onu aşmaya çalışan çalışmalar... Son- ra tiyatro müzikleri... Yine toplumsal içerikli, kara mizah tarzına yakın... Bütun bunlar 80 öncesi ortamı içerisinde yükselen faşizm doğ- rultusuna, baskıa yönetim doğrubusuna bizim de kendimize göre şarkılanmızla, müziğimiz- le bir tavır almamız gerektiğine inanmamızdan kaynaklandı. • ^ • • 7 2 Eylül'ün hemen sonrasmda yaşadı- ğınız ortamın çalışmalanmzdaki etkileri konu- sunda neler söylebilirsiniz? 80 sonrası yine konserlerim yoğun biçimde devam etti. 81'e kadar 1.5 Jıl konser izni ala- madım, ama sonraki yıllar piyanolu konserle- rimin en yoğun olduğu dönemdir. Nedense bi- lemiyorum. Ya benim sanatçı kişiliğimin getir- diği bazı etkenler vardır yönetime de yansımış olan, yahut da benim poütik görüsûmun dışın- d*ki dürüst, sanatçı kişiliğim... Ayrıca şöyle ya da böyle ayrı türlerde olmartfcza rağmen baba- mın getirdiği ayrı bir sanatsal kimlik de söz ko- nusudur. Ben bunlann hiçbirini suiistimal et- medim. Söylemem gereken şarkılan söyledim. Bazı konserlerde söylemememi <istediklerini söylemedim, başka bir konserde söyledim. Kı- sacası 12 Eylül sjkıyönetimiyle ülkenin zorlu günlerinde ortak bir noktada birleştik. Ülke adına olayı bir sürtüşme, patlama noktasına getirmemeye gayret gösterdik sanıyorum. ^ H B B u "ılımlılığı" 80 öncesinde de taşıyor muydunuz? 12 Eylül döneminden çok şey öğrendim, bu- nu söyleyebilirim. Kararlüığı, akıllı kararlılığı, akülı inatçılığı, basamaklı coşkuyu, hedefe yö- nelik coşkuyu, uzun vadeli inancı, gerektiği za- man gerektiği kadar konuşmayı... Emeğe olan saygım, demokrasiye duyduğum saygı daha ge- fişti, pekişti, işlevsel ve akıllı bir hale dönüştü. Bu anlamda bize çok büyük yararlan oldu. Sa- natçı diplomat gibidir, kendisini soyutlayamaz, bir kafes içine kapatamaz. Kitlelerden bn an- lamda kopmaması gerekir. 80 öncesinde daha tepkili bir yapım vardı benim de. Ancak daha temkinli, daha uygar, daha az bağnaz olmak durumundayız. Bu ülke yalnızca bizim gibi dü- şünenlerin ülkesi değil. Doğruları, yanhşları, bu ülkenin yasalan doğrultusunda ybrttaşlık haklannı sonuna kadar kullanarak savunmak zorundayız. Bunu ister istemez 12 Eylül'ün sı- kıntılanyla daha iyi gördüjk, kavradık. Hiçbir şeyin bizim sağlığımızda cflması gerekmediği- ni, çocuklarımıza daha az hatalı bir şeyler bı- rakmamız gerektiğini, herkesin kendi kaçuu ta- şıdığını, bizim de kendi haçımızı ortalığı vel- veleye vermeden, bize karşı düşünenlerin de fi- kirlerine saygı duyarak yaşadığımız sürece ta- şımamız gerektiğini öğrenmiş olduk. Hâlâ bir şey öğrenememiş arkadaşlarım da var. Bırakın 12 Eylül'ü, 12 Mart 6ncesinde kalmış 'olanlar var. ••Ü^HTtfm bu dönemlerde hedef kitlenizin değişiminden de söz etmek mümkün mü? Ti- mur Selçuk kim için ve ne için beste yapıyor? Bir kere çok bencil bir biçimde kendim için beste yaptığırru söyleyebilirim çok açık yürek- lilikle. Tabii ki yaptığınızı dinleyenler, payla- şanlar olursa bu büyük mutluluk. Ama varsa- yahm ki seni dört duvar arasına kapatacağız deseler ben o dört duvar arasında tannnm ba- na verdiği gün kadar beste yapmaya devam ede- rim. Bu konuda gereksiz popülizme ya da işçi sınıfı edebiyatına kapılmanın âlemi yok. Bu doğrultuda, benim gönlümden noıalara aktar- dığım şeyler seslendirildiğinde insanların gön- lüne de bir şeyler gidiyorsa bu çok büyük bir mutluluk tabii. Biz yazmak için vanz zaten, dinlenir ya da dinlenmez. Bu bizim nefes alış biçimimizdir. Onun dışında yazdığımız konu- lan seçerken ister istemez bazı yaşadığımız dö- nemler, seçtiğimiz müzik türlerine göre tayin edici noktalar olabiliyor. Şarkılı çalışma yapı- yorsak ve ülke 12 Eylül ön^esini yaşıyorsa, ta- bii ki demokrat insanlar olarak ya da aydın ola- rak o müzikle yerimizi almamız gerekiyordur, o kargaşa ve mücadde içerisinde. Tiyatro, film müziği yapıyorsak o çarkın dişlisiyizdir, met- ne ve yönetmene bağlıyızdrr. Bunları ayırt et- memiz lazım. Bu doğrultuda slogancı, şablon- cu olmamamız lazım. Eğer bir besteci bütün bu türlerde karmca karannca çalışma yapabi- PAZAR KONUĞU T İ M U R S E L Ç U K Timur Selçuk 1945 lsıanbul doğumlu. Klasik Türk müziği sanatçısı Münir Nurettin Selçuk ıle tiyatro sanatçısı Şahime Erton 'un oğlu, geçen yıl Turkiye'yi Eurovision Şarkı Yanşması'nda lemsil eden Hazal Selçuk 'un babası, caz muzisyeni ve Naıma Caz Kulübu'nun işletmecısi Selim Selçuk'un ağabeyi. Timur Selçuk, ilk ve ortaoğrenimıni Galatasaray Lisesi'nde lamamladı. îlkokulla birlikte, htanbul Belediye Konservatuvan'na başlayan, 1952-61 yıllan arasında solfej, armoni ve piyano Oğrenimi gören Selçuk 1964 yılında Paris'e giderek, 6 yıl stireyle Ecole Normale de Musiçue'de piyano, kompozisyon ve orkestra şefliğı bölümlerine devam ettı. 1975 yılında Ankara Sanat Tıyatrosu'nun muzık yönetmenlığını ustlendı. AST'a, bazı Özel tiyatrolara ve Devlet Tıyatrosu'na, 30'a yakın oyun müziği yazdı. Bunlar arasında 'Nereye Payidar?', 'Tik-Tak', 'Kuçük Adam N'Oldu Sana' ve 'Rumuz Goncagül' de var. Sanatçı 22 k'ışıden oluşan htanbul Oda Orkestrası'nı 1977 yılında, Çağdaş Muzık Merkezı'ni ise 1978'de kurdu. 1975 yılına kadar gerçekleştırdığı Turk hafif muzığı çalışmalarmı bu tarihte bırakarak oda müziği, bale ve sahne müziği turunde çalışmalara yönelen Selçuk'un 'Bir Uzay Masalı' adını taşıyan pop-operası htanbul Devlet Opera ve Balesi'nin repertuvannda, 'Yunus Emre' balesı için hazırladığı muzık ıse bu yıl Ankara Devlet Balesi tarafından sahnelenecek. 'Tarih Merdıvenı' ve 'Mevlana' adını taşıyan bale müzikleri de gerçekleştiren sanatçımn film müzikleri arasında, 'Üç htanbul', 'Sanpmar 1914', 'Hakkâri'de Bir Mevsim' bulunuyor. Timur Selçuk, şu sıralar ilk şarkılarından başlayarak bugune kadarkt hafif müzik çalışmalarmı ve tiyatro muzıklerini compact dısclerde topluyor. ra orkestrası gibi, bir senfoni orkestrası gibi bir kadroyla değerjendirilmesi gerektiğini göster- di. özellikle bi'zim gibi çoksesli müziğe uzak toplumlarda hafif müziğe görkemli bir 40-50 kişilik orkestranın eşlik etmesi çok güzel bir şey. însanlann çoksesli müziğe saygılannı pe- kiştiren bir şey. Ikincisi hafif müziğin hafife alındığı ortamlarda, öneminin küçümsendiği ortamlarda çoksesli müziği en iyi yayabilecek, her eve girme kolaylığı olan bir müzik türü ol- duğunu gösterdi. En büyük yayın organı olan TRT'nin hafif müzik çalışanlarıyla, üretenle- riyle yoğun biçimde temasını sağladı, onların sorunlannın ne olduğunu yılda bir kez de olsa görebilmesini getirdi. Üçüncüsü, halkımızın bir müzik parçasını bir kulaktan girip bir kulaktan çıkan bir olgu olarak görmemesi, aynı zamanda o müzik par- çasını belli bir klasman ve puanla değerlendi- rirken müziğin düşünülmesi gereken bir olgu olduğunu kavraması açısından da yararlı. Ya- ni ben müziği bulaşık yıkarken dinliyorum, ama bulaşık yıkarken dinlediğim müziğe de pu- an vereceğim kardeşim. Bu açıdan da katkısı var. Bir de tabii tanıtım açısından. 1 milyar ya- hut o civarda bir izleyici potansiyeli var. Eu- rovision'u şimdi Doğu Bloku ülkelerinde de ya- yımlıyorlar. Türkiye de niye böyle bir yerde temsil edilmesin? Şöyle ya da böyle oraya çık- mış olan, jüri tarafuıdan seçilmiş en iyi par- çayla... Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ayrı bir mesele. Temsil edilmesinde ben yarar görüyo- rum. ^•ÜHIfiıraz fazla abartma ve sonuçta hep ortada umutsuz bir tabloyla karşı karşıya kal- ma yok mu? Öyle bakmamak lazım, çünkü sadece biz ge- rilerde yer almıyoruz. Norveç gibi bir yıl so- nuncu olup da birkaç yıl sonra birinci olanlar da var. Ustelik Eurovision şartnamesinde şar- kı yarışmasuun amacının Avrupa'daki kültür- lerin birbirine yakıalaşmasmı sağlamak oldu- ğu açık seçik bellidir. Bizim gibi kendi kültü- ründen, kendi geleneğinden izler taşıyan par- çalarla katılan ülkelerin sayısı giderek azalıyor oysa. Sadece plak satışı doğrultusunda, proto- tip bir yaklaşım söz konusu. WKB^MEvet, amacından biraz uzakiaşmış gi- bi. Bizde de hep tartışma konusu değil midir? Türkfolkundan izler taşıyan parça mı, yoksa Batı sounduna uygun parça mı olsun diye bit- mez tükenmez çekişmeler yaşanır her yıl. Bizdeki yanlış şu sanırım. Arkadaşlaj şöyle yola çıkıyor: Eurovision ticari bir yanşmadır, onlann beğeneceği tipte şarkılar yapalım. Hal- buki EBU toplantısında herkesin etekleri tu- tuşuyor, iş niye bu hale geldi diye. Bizim mü- zisyen ve yazar arkadaşlarımız bir zahmet o şartnameyi edinsinler ve amacım bir kez daha okusunlar lütfen. i şu andaki hafif müzik ortamı hakkmda neler söyleyeceksiniz? Nasıl değerlen- diriyorsunuz Türkiye'deki hafif müziği? Timur Selçuk, bugiin çoksesli müzigin, çoksesli dösünce olarak ifadesini buldugunu söylüyor. (Fotograf: Mnharrem Aydın) liyorsa, verimli, üretken bir besteci demektir. Ben de kendimi böyle görüyorum. Bu kadar çok yönlü çalışmalar yapmış ikinci bir isme rastlayamıyorum. Inşallah bu isimler giderek fazlalaşır. W^^tMHer ülkede müzik çeşitliliği söz konu- su. Eğlence müziği, geleneksel müzik, yoz mü- zik, evrensel müzik... Ama Türkiye'deki "tür- ler karmaşası ve çekişmesi" pek öyle her yer- 12,lEylül döneminden çok şey öğrendim, bunu söyleyebilirim. Kararblığı, akıllı kararlılığı, akıllı inatçılığı, basamaklı coşkuyu, hedefe yönelik coşkuyu, uzun vadeli inancı, gerektiği zaman gerektiği kadar konuşmayı... Emeğe olan saygım, demokrasiye duyduğum saygı daha da gelişti, pekişti, işlevsel ve akıllı bir hale dönüştü. Bu anlamda bize çok büyük yararları oldu. de rastlamr türde değiL Bunun nedeni nedirsiz- ce? Bir kere dinsel açıdan konuya yaklaşmak la- zım. Hıristiyanlık bütün bu karmaşayı tekses- lilikten polifoniye, daha sonra armoniye geçer- ken yaşamış, halletmiş. Hıristiyanlık tum tu- tuculuğuna karşın sanata karşı esnekliğinden kaynaklanan enstrüman tekniğinin bilimin, dü- şünce sistemlerinin gelişip ilerlemesinden kay- naklanan bir noktaya gelmiş. Biz ise başlan- gıç noktasını cumhuriyetten ahrsak, yani 1923'ten, bütün bu sorunlan bu kadar kısa süre içerisinde halletmemiz çok zor. Teksesli düşün- ceden çoksesli düşünceye geçtiğimiz zaman sa- natta da bilimde de daha büyük gelişmeler söz konusu olacak. Bugün müzik konusunda ya- şadığımız sıkıntı ülkemizde yaşanan sıkıntımn müziğe yansımış biçimi. O bakımdan büyük feryada gerek yok. Ben video-klipler izliyorum, o parçalar da onların arabeski. En ufak mü- zik değeri olmayan, sadece göze hitap eden 5. sınıf çalışmalar. İ^^^HS/zûı arabesk tammınız nedir? Belli bir toplumsal sıkışmanın ürünü bana göre. Tıpkı dünyamn içinde yarı yumuşak ta- bakarun üstünde gezen katı tabakalann sıkış- ma ve parçalanmalarla insanlara zararlı lavlar, küller halinde fışkırması gibi... Bu tarz toplum- sal sıkışmalarda da insanlar, tdplumlar için za- rarlı olacak birtakîm sanatsal artıklar, zehirli gazlar gibi fışkınyor. Arabesk 4bu sıkışmalar nedeniyle çatlaklardan mecburen çıkmış bir müzik türüdur. Aynı toplumsal sıkışmalardan fışkırmıs, toplumu yakan politikacılar da var- dır, işadamları da. Bunların aynı potada ince- lenmesi, değerlendirilmesi gerekir. ^^^^MEurovision serüveninden söz edelim mi? Siz Türkiye'nin katıldığı ilk yıldan, 1975'ten beri konunun içindesiniz. Salt Euro- vision için yaptığınız besteleriniz var. Sizce Eu- rovision müzik ortamına ne getirdi, birtakîm kazançlardan söz etmek mümkün olabilir mi? Bir defa büyük orkestra anlayışını getirdi. Bu kaçınılmaz bir şeydi. Hafif müziğin hafife ahn- maması gerektiğini, hafif müziğin de bir ope- Türkiye'deki hafif müzikle ilgili gelişmeleri sağlıklı görüyorum. Ben 3-4 yıl önce 90 yılıyla birlikte bu alana bir hareketliliğin geleceği- ni söylemiştim. "Duruyor gibi göriinüyor, ama bakmayın hareket ve oluşum halinde" demiş- tim. Arabesk kasetlerin çok sattığı, eskilerin hafif müzik yapmadığı, Eurovision'da son sı- ralarda yer aldığımız dönemlerdi. Ama yavaş yavaş bir açılma yaşamyor. Ben 1980-85 döne- mini iyice tutucu ve baskıcı bir dönem olarak H.ıristiyanhk tüm tutuculuğuna karşın sanata karşı esnek. Enstrüman tekniği gelişmiş. Biz ise başlangıç noktasını cumhuriyetten ahrsak, bu sorunu bu kadar kısa süre içinde halletmemiz çok zor. Teksesli düşünceden çoksesli düşünceye geçtiğimiz zaman sanatta da bilimde de daha büyük gelişmeler söz konusu olacak. Bugün müzikteki sıkıntı, ülkemizdeki sıkıntımn yansıması. gördüğümden 1985-90 arasında da yavaş yavaş demokratikleşmeye doğru gidilebileceğinden hafif müziğin bu dönemde ivme kazanacağını öngörmüştüm. Hafif müzik, toplumda çok gö- ğüs göğüse, yan yana olan bir şey. Hafif mü- zik çalışmaları çoksesli müzik çalışmalarının içinde olduğundan ister istemez toplumlann demokrat ve özgür dönemlerindefilizlenença- lışmalardır. Toplumlann baskıcı dönemlerin- de filizlenen çalışmalardır. Toplumlann baskıa dönemlerinde filizlenen çalışmalar ise bizim gi- bi teksesli toplumlarda daima yerel müzikle, teksesli müzikle yan yana gelir. Işte ben bu top- lumsal saptamalardan yola çıkmıştım. Nitekim bu doğrulandı. Bugün çoksesli müzik, çoksesli düşünce olarak dile getiriliyor. l^KKMNükhet Duru'yla Rumelihisan'nda verdiğiniz "Bizim Şarkılanmız" konserlerinin 1983'tekilerin bir anlamda devamı olduğunu söylemiştiniz. Tipkı diğerleri gibi bu konserle- rinizde de belirgin bir şey vardı. Şarkılannızı söylerken onları çekiştiriyorsunuz. Adeta "uçu- yorsunuz." Sizinle birlikte çalan ve söyleyen- ler ayak uydurmakta güçlük çekiyorlar. Ace- leci, sabırsız bir tavnnız var... Doğrudur, hep vardı. Beste yaparken biraz daha ayağım dünyada da şarkı söylerken baş- ka bir dünyaya transfer oluyorum. Adeta baş- ka bir kişi gibi. Nedense hoşuma gidiyor. Şar- kı aracdığıyla bütün dünyamn ve ülkenin en gü- zel yanlannda geziniyorum. Böyle bir kanş ha- valara sıçrayıp, bir saat, iki saat kendimi bü- tün o sıkıntılardan anndınp, belki tekrar aya- ğım yere konduğunda mücadele edecek gücü bulma adına. Şarkı çırılçıplak söylenen bir şey... öğrencilerime de onu söylüyorum. Hat- ta mümkün olsa hakikaten insan anadan doğ- ma şan dersi yapsa ya da konsere öyle çıksa. Gerçekten ses müzik aletleri içerisinde yalan söylemeyen tek alet. tnsanın sesinden iyi mi kö- tü mü, hasta mı, yalan mı ne söylediğini çok iyi biliyorsunuz. Bir de insan vücudunu en son terk eden şey ses. Çok yalansız bir şey. Onun- la yola çıktığımz zaman öyle olmak gerekiyor. B'este yaparken biraz daha ayağım dünyada da, şarkı söylerken başka bir dünyaya transfer oluyorum. Şarkı aracılığıyla bütün dünyamn ve ülkenin en güzel yanlarında geziniyorum. Ses, müzik aletleri içerisinde yalan söylemeyen tek alet. İnsanın sesinden iyi mi kötü mü olduğunu, yalan söyleyip söylemediğini anlamaİc mümkün. insan vücudunu en son terk eden şey, ses. Şarkı ise kibar ve nazik bir olay değil, saldırgan bir olay. Delicesine, coşkulu... Bir kadınla bir erkeğin sevişmesi gibi. Onun için onu gerektiği gibi yapmak lazım. Ya da bilmiyorum sesimle ilişkimi öyle kural- sız görüyorum, öyle çılgınca yasadışı görüyo- rum. Kendi doğamdan kaynaklanan bir şey. Bir. de şarkı kibar değil, saldırgan bir olay. İster is- temez çıkardığınız seslerle insanların kulak za- nna tecavüz ediyorsunuz. O kulak zarı, o sin- yalleri beyne götürüyor, hadi beyin ben bun- ları deşifre edeceğim diyor falan. Kısacası ki- bar, nazik bir olay değil şarkı, delicesine coş- kulu bir olay, dünyamn oluşumu gibi. Bir ka- dınla bir erkeğin sevişmesi gibi. Onun için onu gerektiği gibi yapmak lazım. Fazla nazik, efen- dice şarkı söylemek bana göre değil. Biraz de- li olmak lazım şarkı söylerken. fuzik dünyasımn gündeminde Istik- lal Marşı'nın bestesinin değiştirilmesi var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Bir kere niye tartışmaları tabu haline soka- lım, bu bir. Bugünkü bakan böyle bir şey dü- şümnüşse, tartışmaya açmak istemişse bunu ayıp karşılamamak lazım. Bugünkü bakanın varsayalım tutucu bir yönetimin içindeki bir bakan olması her yönüyle tutucu olduğu an- lamına gelmez. Ben kendi adıma bugüne ka- dar gördüğümüz kültür bakanlanrun içinde en yapıcısı olarak görüyorum. Üstelik kendi sağ- cüiktan yargılandı, ben solculuktan. Bu ayn bir şey. Niye tartışmaya açılmasın? Değişmesi de- ğişmemesi tartışılabüir, fakat ne zaman değiş- mesi gerekir ya da şu an bu konunun tartışü- masının yaran var mıdır, yok mudur bu da ayn bir meseledir. Ben kendi adıma en azınrian şu- nu söylemek isterim: Ülkemiz uygar ülkeler se- viyesine girdiği zaman, kişi başma düşen milli gelir uygar bir ülkenin seviyesine geldiği zaman sanıyorum bunun tartışılması daha sağlıklı olur. W^^^MŞiirden yapılmış bestelerhep tartışıla- gelmiştir, ama konu Nâvm'ın şiirleri olunca, biraz da "tabular" devreye girdiğinden tartış- malar daha da alevlenir. Siz Nâzım'ın şiirlerin- den yaptığınız bestelerde nasıl bir yöntem uy- guladınız, neleri gözettiniz ya da önemseme- diniz? Bir dönem benim taleplerime şiir olarak ce- vap veren şairlerin başında geliyordu Nâzlm. En çok sevdiğim şiirlerini de müziklemeyi dü- şündum. Leo Ferre'nin Aragon'un şiirlerini mü- ziklediği zaman Aragon'un söyledikleri beni çok etkilemiştir. Aragon'a sorarlar: "Ferrt şi- irlerinize farklı bir yaklaşım getiriyor, bazı di- zelerinizi hiç kullanmıyor, bazılannı değiştiri- yor, ne diyorsunuz." Aragon ise şunlan söyler: "Şiir kitapta varsa, öyle sevryorsanız ahr oknr- sunuz. Ferre'nin sadece ezgilerini seviyorsanız onu enstrümantal ezgilerinde dinleyin. Ama eğer onun müzigiyle benim şiirim birleşmişse şarkı diye benden ve Ferre'den bagımsız yeni bir kişilik, yeni bir hayat dogmustur. Ona say- gı duymak mecburiyetindeyiz."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle