Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 8 AĞUSTOS 1990
O R A L S A N D E RY E N I A V R U P A V E T U R K I Y E
Türkiye, BirleşikAvrupa'da yer almak için ilkin Balkanlar'da bölgeselişbirliğiiçin önderroloynamalı
AvrupayoluBalkaıılarVlaııgeçer
Avnıpa'run yeniden yapılanmasında öteki
kuruluşlann işlevlerine gelince: Ekonomik
olarak Avrupa Topluluğu, kalkınmak isteyen
Orta ve Doğiı Avrupa ülkelerini "büyüleyen"
bir örnek olarak başanlıdır. Doğudaki bürok-
ratik kadroları AT ile uygun bağlar kurma-
dan, haotal ve verımsiz ekonomiler üzerinde
iktidarlannı uzun süre korumayacakları an-
layışına zorlayan, işte bu başanb deneydir.
Ancak Doğu Avrupa uikeleri, yaşayan de-
mokrasüer haline gelseler bile yakın bir gele-
cekte AT'ye üye olacak derecede ekonomik
başarıya ulaşacakları çok kuşkuludur. Dola-
yısıyla AT'nin genisleyerek, birleşmiş bir Av-
rupa yapısının baş rniman olması gerçekçi de-
ğildır.
Siyasal açıdan baktığımızda AGİK, Sovyet-
ler Birliği dahi! hernen hemen tüm Avrupa
devletlerini kapsamaktadır. Ancak hâlâ geçici
bir konferans olduğu unutulmamalıdır. Ku-
rumsallaştırılsa bile gelecek Avrupa evinin
vazgeçilmez içeriğini oluşturacak demokratik-
leşme ve insan hakları konularından çok gü-
venliğe ağırlık verecektir.
Hele Gorbaçov'un önerdiği ve Avrupa dev-
letlerinin'çoğunluğunun reddetmediği biçim-
de NATO ile Varşova Paktı'ran yerini ahrsa
bu olasılık kesinlik kazanabilir. Üstelik
AGİK'in güvenlik, işbirliği ve insan haklan
"sepetlerini" birbirinden bağımsız birimler
T,ürkiye'nin
demokrasi rejimini,
önemli eksiklikleri olsa
da yürütmeyi başaran
ender devletlerden
olmasının ve Avrupa ile
anlamlı ve organik
bağlar içinde
bulunmasının temel
nedeni bu sorumluluk
anlayışıdır.
T«ürkiye'yi öteki
Ortadoğu, Asya, Afrika
ülkelerinden ayıran
önemli özellik, ister iç
politikada, ister dış
poütikada olsun, devlet
yönetimindeki
sorumluluk duygusudur.
Bu, yıllar içinde gelişmiş
bir olgudur.
olarak bölmek çok zor olacaktır. Bunun ger-
çekleştiğini varsaysak bile her bağımsız biri-
min temel ilkeleri ne olacak ve bunlar nasıl
kâğıda dökülecektir? Dolayısıyla kesin olarak
belirlenmiş ilke ve kuralları, yüzlerce ulusla-
rarası sözleşmesi ile Avnıpa'nın en eski ve dü-
zenli bir biçimde çalışan siyasal örgütü olan
Avrupa Konseyi, gelecek Avnıpa'nın demok-
ratik kurumlannın ve insan haklannın koru-
nup gelistirilmesinde, AGtK'ten daha uygun
bir forurodur.
Burada uzerinde durulması gereken önemli
bir nokta daha var. AGtK, tıpkı NATO gibi
güvenlik temelinde ve bunu amaçlayan bir fo-
rum olarak kurulmuştu. 1970'lerde, çok haklı
olarak demokrasi ve insan hakları korunma-
dan güvenliğin de lam olarak sağlanamaya-
cağı duşünûlmüş ve AGİK'einsan hakları ile
ilgili bölüm eklenmişti. Bu temel anlayış, ara-
dan geçen yirmi yıl içinde pek değişmedi.
Dolayısıyla AGlK'in kurumsallaşırsa de-
mokrasi ve insan haklannı güvenlik amacı
doğrultusunda "araç" olarak kullanacağını
ve böylece onlara ikinci derecede önem vere-
ceğini söylemek yanlış olmasa gerektir. Üs-
telik tarih gösteriyor ki Doğu'nun totaliterli-
ğı (yakın bir gelecekte başka bir sistemle or-
tadan kalkmadığı takdirde) ile Batı'mn libe-
ral demokrasisi, demokratik ilkeleri tam an-
lamıyla ve içtenlikle benimsemeksizin, güven-
lik konusunda anlaşabilirler. Böylece demok-
rasi ve insan haklanmn korunması, güvenlik
amacı doğrultusunda ödün verilecek "araç"
durumuna da düşebilir.
Avrupa Konseyi ise 1949'da demokrasi ve
insan haklarırun korunması amacıyla kurul-
muştu ve güvenlik bu amaca varmak için uy-
gun bir araçtı. Güvenlik bugüniın yumuşama-
sı ile büyük ölçude sağlandığına göre amaca
giden yol kısalmış ve kolaylaşmıştır. Avrupa
Konseyi, amacı konusunda ödün veremeye-
ceğine göre Avnıpa'nın demokrasi ve insan
haklanna dayanacak olan yeni yapısınm oluş-
masuıda, ötekilerden daha uygun bir kuruluş-
tur. Dolayısıyla NATO ile AGtK, Avrupa'-
nm "siyaset- güvenlik", Avrupa Konseyi ise
"siyasal etik" kuruluşlan olarak değerlendi-
rilebilir. Temel felsefelerindeki ve böylece ye-
ni kunılan Avrupa'da oynayacaklan rollerdeki
asıl fark, buradan kaynaklanmaktadır. Gide-
rek artan sayıda Avrupalı, ileride Avrupa Top-
luluğu ile NATO'nun sınırlannın ötesinde da-
ha geniş bir Avrupa benliği ile insan hakları
alanında AGtK'ten daha özgül bir kuruluş is-
teyecektir.
Türkiye'nin önemli özelliği:
Sorumluluk
Türkiye'yi öteki Ortadoğu ve Asya, Afri-
ka ülkelerinden ayıran en önemli özellik, is-
ter iç politikada olsun ister dış, devlet yöne-
Ümindeki sorumluluk duygusudur. Bınlerce
yılhk bağımsızlık tarihi olan Türk halkı ve yö-
neticileri, kimi doğru kimi yanlış kararlar ver-
mişler ve sonuçlanm kabullenmişlerdir. Kendi
bağımsız iradelerinden doğan yanlış kararla-
nn yarattığı felaketlerden dola>ı başkaları pek
ender suçlanmıştır.
Bu uzun bağımsızlık tarihinde Turkler, ken-
di evlerinin (bu ev bazen çok geniş, bazen dar
olabilmiştir) efendileri olmuşlar, çok kısa sü-
O,F
rtak Avrupa Evi'nin kurulması sürecinde, bu
hareketkı Avrupa'nın aynlmaz parçası ve aynı
zamanda tarihsel 'barut fıçısı' olan Balkanlar'ı
dışarıda bırakması olanaksızdır. Bölgesel istikrar
arayan Avrupa birleşme hareketi, bunun bir ön
gereği olarak anlamlı bir Balkan işbirliğine
gereksinim duyacaktır.
B•alkanlar'da bir işbirliği ve bölgesel istikrar
ancak Türkiye'nin katılmasıyla sağlanabilir.
Türkiye, birleşik bir Avrupa'nın aynlmaz parçası
olma amacında ilk adım olarak Balkanlar'daki
bölgesel işbirliği çabalanna katılmalı ve hatta
önder bir rol üstlenmeye hazırlanmalıdır.
Balkanlar, Türkiye ile Avrupa arasında köprüdür.
SIMR NEREDE7 Strasbourg'daki Avrupa Parlamentosu, şimdi Avrupa'nın sınırınm Dogu'da nereye kadar uzanacağını ve hangi uikeleri kapsayacağını tartışıyor.
.vrupa sisteminde ortaya çıkan yeni oluşum ve
olanaklardan yararlanmak, Türkiye'nin elindedir.
Avrupa, yakın gelecekte sınırları şimdiden tam
belli olmayan yeni bir bütünleşme yapısma doğru
gidiyor. Ancak bu yapı ilk aşamada içine Doğu
Avrupa ülkelerini de alacak biçimde genişleyecek
gibi görünüyor.
eni yapının baş mimarları, ikisine de
Türkiye'ninkurucuüye olduğu,Avrupa Konseyi
AGİK'tir. Bu forumların ileriye yönelik hızb
çalışma temposu içinde etkin bir rol almak önem
kazanmıştır. Yeni Avrupa'da demokratikleşme ve
insan haklan giderek
önem kazanan konulardır.
reler dışında başka uluslann yönetimi aluna
girmemişlerdir. Büyük ölçude başkaları tara-
fından ezilmediklerınden olacak, uzun tarih-
lerinde, başka uluslara, düşüncelere, akımlara
ve dinlere bağnazca düşmanhk temelinde po-
litika oluşturmamışlardır. Bu tarihsel davra-
nış kalıbının ulaştığı nokta, Türkiye'nin devlet
yönetimindeki "sorumluluk" anlayışıdır.
Kısa bağımsızlık tarihi olan ve emperyaliz-
min yıkıcı etkilerini uzun süre içlerinde du-
yan ülkelerde ise bu sorumluluk anlayışı çok
azdır. Izlenen yanlış politikalann, tarihsel de-
ney eksikliğinden kaynaklanan yanlış karar-
lann yarattığı düş kınklıklarının sorumlula-
n sürekli dışarıda aranmıştır. Bu anlayışın bir
başka sonucu, dışarıda sorumlu olarak kabul
edilen hedeflere bağnazca düşmanlık temelin-
de politika yapılmasıdır. Böylece sorumluluk
sürekli dışarıda bir yerde arandığı zaman,
içerdeki baskıa ve totaliter iktidarlar, her tür-
lü eleştiriden uzak, hükümlerini sürdürebil-
mişlerdir; hâlâ da sürdürmektedirler.
Böylece devlet işlerinde sorumluluk mira-
sım Osmanlı'dan alan yeni Türkiye Cumhu-
riyeti, Mustafa Kemal ve onun izinden yürü-
yenlerde, işler kötüye gittiğinde türa sorum-
luluğu başkalanna yükleme alışkanlığı yok-
tur. Belki de Türkiye'nin Avrupa dışında de-
mokrasi rejimini, önemli.eksiklikleri olsa da
yurutmeyı başaran ender devletlerden olma-
sının ve Avrupa ile anlamlı ve organik bağ-
lar içinde bulunmasının temel nedeni, bu so-
rumluluk anlayışıdır.
Durum boyle iken son zamanlarda neden
a>nı davranış kalıbını surdürüp iğneyi once
kendimize batırmıyoruz? Avrupa Topluluğu
ile ilgili olarak neden "Biz giremiyoruz" de-
ğil de "Onlar almadı" oluyor. Yanlış ve duy-
gusal kararlarunız ve politikalanmız birinci de-
recede sonımlu olmuyor da neden Türkiye'yi za-
yıf bırakmak, parçalamak ve yıkmak isteyen
"dış çevreler"in amansız planlarını asıl so-
rumlular olarak görüp biraz da kendimizd ra-
hatlatacak biçimde işin içinden çıkıveriyoruz?
Ortaya çıkan her bunalımda, her aksilikte, ne-
den bu yazann tam ve kesin olarak kimler ol-
duğunu bir türlü kavrayamadığı "dış
mihraklar" hemen işin içine giriveriyor?
Türkiye'nin kıskanılacak bir coğrafyada yer
almadığını, "yurekten dost" ülkelerle çevrili
olmadığını, gerçekten çok kritik bir stratejik
konumu olduğunu artık hepimiz biliyoruz.
Ancak sorumluluğun önemli bölumünü yiik-
lenmeden başkalannı suçlamak, bu suçlama
doğru da olsa çok rahatlatıcı ve düşiincede
tembelleştirici bir tutumdur. Bu 'rahatlık' ül-
keye deney kazandırmaz ve ilerideki iç ve dış
politika davramşlannda doğnı ve yanlış ola-
nı ayırtedecek aklı ortaya çıkaramaz.
Sürekli dost ve düşmamn bulunmadığı ulus-
lararası sistemde her devlet başka devletin za-
yıflıklarından ve yanlış politikalarından ya-
rarlanır ve hatta bunun için özel bir çaba gös-
terir kimsenin gözunün yaşına bakılmaz. Bu-
rada dost ve düşman ayrımı da yoktur; yal-
nız ulusal çıkar vardır.
"Düşmanlanndan" saygı, "dostlanndan"
dostluk bekleyen devlet, önce coğrafyasına,
maddi ve manevi kaynaklanna göre güçlü ol-
malı, sonra tutarlı ve dirik bir dış politika iz-
lemelidir. Tutarlı ve dirik dış politikanın ne
demek olduğu, bu yazı dizisinin birinci bölü-
münde açıklanmaya çalışılmıştı. Şimdi bu dü-
şüncelerin ışığı altında Avrupa, NATO, Türki
ye üçgenine yazının sınırlanm zorlamadan ba-
kalım. Bunun da en uygun yolu, konuya iki
açıdan yaklaşmaktır: (!) Türkiye'nin strate-
jik önemi ve (2) Yeni Avrupa yapısındaki ye-
ji.
Çok tartışılan stratejik önem
Dunyanın kuzey-güney ve batı-doğu yönün-
deki güç eksenlerinin kesiştiği noktada yer
alan Türkiye, coğrafı bakımdan gerçekten çok
kritik bir konumdadır. Bu olgu, Türkiye NA-
TO'ya girmeden önce de vardı, iki askeri blok
ortadan kalktıktan sonra da var olmaya de-
vam edecektir. Tarih başladığından beri, Kor-
fez'den Balkanlar'a, Karadeniz'den Akde-
niz'e tüm doğal ulaşım yolları Anadolu yarı-
madasından geçmiştir; yarın da geçecektir.
Bu bölgelerden kaynaklanan tüm askeri
kampanyalarla siyasal ve dini akımlar Türkiye?
yi, Türkiye'uin bu konulardaki tutumu da
bölge devletlerini \e bölgede çıkarları olan bü-
yuk devletleri etkilemiştir; yarın da etkileye-
cektir.
Ancak, uluslararası sistem temelden değiş-
tigİDdc, böylesine kritik bir yerde bulunan
devlete yönelen tehditler ye potansiyel tehli-
keier de değişir ve ulkeyi ya yeni güç merkez-
lerine yonellir ya da eski güç merkezlerinde-
ki rolünü değiştirmeye zorlar; bu yarın da
böyle olacaktır. Ancak, her iki durumda da
ülke nesnel stratejik konumunu korur Çün-
kü bölgeyi etkileyeçek büyük devletler ve bun-
lann özgül çıkarları değişse de bölgeyle ilgili
nesnel sorunlar temelde önemli bir değışiklik
göstermez.
Özetle Türkiye'nin stratejik önemi, coğra-
fi konum ile uluslararası sistemin yapısuıın bir
bileşiminin urunüdür. İkincisi değişse bile bi-
rincisi aym kalır. Dolayısıyia Türkiye'nin
ABD ile NATO tarafından algılanan ve eski
uluslararası sistemden kaynaklanan stratejik
öneminin azalmadığını ve hatta ileride orta-
dan kalkmayaeağını söylemek doğru olmaz.
Ama nesnel stratejik önemi Türkiye onu
nasıl göruyor ve nasıl kullanıyorsa öytedir.
NATO, yakın bir gelecekte salt askeri bir it-
tifak olarak yaşamını noktalayacaktır. Daha
önce değinilen bugunkü iki işlevinden biri,
Akdeniz ve Ortadoğu'dan kaynaklanacak teh-
dit ve tehlikelere karşı yeni bir yapıya kavuş-
makta olan Avrupa'ya istikrarsız geçiş döne-
minde gereksinim duyduğu güvenlik duygu-
sunu aşılamaktır. Eğer bu saptama doğru ise
Türkiye için iki durum ortaya çıkıyor: (1) NA-
TO'nun bu yeni "misyonunun" doğrudan ve
açık bir aracı durumuna düşmemek, (2) an-
cak değişen ve istikrarsız uluslararası ortam-
da, stratejik konumunun yeni bir yapıya ka-
vuşmakta olan Avrupa'ya nasıl olumlu bir
katkıda bulunabileceğini sürekli gündemde
tutmak.
Avrupa'daki ve Sovyet-Amerikan ilişkile-
rindeki son gelişmelerden sonra NATO'nun
daha çok siyasal bir işlev kazanmaya çalışa-
cağı ve bu siyasal işlevin de açık olarak ne ol-
duğunun ve ne kadar sureceğinin bugünden
bilinemeyeceği daha önce belirtilmişti. Ancak
NATO askeri bir ittifak niteliğini yitirse de
istikrarsızlıklarla dolu geçiş döneminde Türki-
ye'nin NATO üyeliği, Avrupa ile uyum sağ-
iama açısından ve tehlikelerle dolu Ortado-
ğu bolgesinden yönelecek tehditlere karşı öne-
mini sürdürüyor. NATO'daki rolıi açısından
bugün ortaya çıkan değışiklik, Türkiye'nin
güvenlik poütikasının, yalnız NATO'nun glo-
bal ve Avrupa çıkarları tarafından degil hat-
ta daha da önemli olmak üzere bölgesel çı-
karları ve hızla değişen uluslararası ortaın ta-
rafından biçimlendigidir. Bu da Avrupa dev-
letlerinin özellikle son gelişmelerden sonra iki
süper devletten giderek artan bir biçimde ka-
zandıkları bağımsız dış politika ve yakın gü-
venliklerini barış içinde sağlamaya verdikleri
önemle uyumlu bir davranıştır.
Dolayısıyla artık Türkiye'nin askeri ve eko-
nomik işlevlerinde, Amerika yardımının ya-
şamsal payı, NATO'nun Avrupa'daki mer-
kez bölgesi uğruna kanat bölgeleri boşlayıp
boşlamadığı, NATO stratejilerinde Türkiye'-
nin nasıl bir role sahip olacağı gibi son yirmi
yıldır sorulan sonılar ve binbir eziklik ve sı-
kıntıyla verilmeye çalışılan yanıtlar, biraz
"akademik" kalmaktadır. Dönem gerek NA-
TO ve gerek tüm yakın çevremize daha bi-
tnncül ve degişik perspektiflerden bakmak za-
manıdır. NATO'nan bizi nasü gördüğünün
dcfJl, biziın NATO'yu nasıl gönnemiz gerek-
tiğinin belirienmesi zamanıdır.
"Avrupa gemisine binmek"
Avrupa, Türkiye'ye uzak ve yabancı değil-
dir. Ikisi tam 650 yıldır, ister çatışma içinde,
ister uyumlu, ister dost, ister düşman, iç içe-
dir. tkisinin tarihini birbirinden koparıp ya-
zamaz, ikisinin geleceğıni birbirinden ayrı dü-
şünemezsiniz. Çok uluslu ve teokratik Osman-
lı, 1856'dan beri Avrupa uluslar topluluğu-
nun hukuken üyesi, son zamanlannda "Av-
rupa'oın hasta adamıydı." Genç, dirik ve la-
ik bir ulus devlet olan Türkiye mi Avrupalı
değildir?
Ancak Avrupa'da ve Avrupalı olmak baş-
ka şey, Avrupa Topluluğu'nun uyesi olmak
bambaşka bir şeydir. Türkiye son 40 yıl için-
de cumhuriyeti kuranların tasarladığı atılım
ve girişimleri gereğince yerine getirememiştir.
Siyasal alanda çoğulculuğa, ekonomik alan-
da kalkınmışlığa, demokrasi alanında demok-
ratikleşmeye, insan haklan konusunda duyar-
lüığa, laiklik konusunda titizliğe, çevre konu-
sunda bilince, eğitim konusunda çağdaşhğa.
Düşmanlanndan
saygı, dostlanndan
dostluk bekleyen
devlet, önce
coğrafyasına, maddi
ve manevi
kaynaklanna göre
güçlü olmalı, sonra
tutarlı ve dirik bir dış
politika izlemelidir.
ürkiye'nin stratejik
önemi, coğrafi konum
ile uluslararası
sistemin yapısının bir
bileşiminin ürünüdür.
İkincisi değişse bile
birincisi aynı kalır.
Nesnel stratejik önem,
Türkiye onu nasıl
kullanıyorsa öyledir.
dış politikada tutarlılık ve dirikliğe tam ula-
şamadık. Dış güçlerle de karşılaşmış olsak,
"kimiieri" bizi engellemeye de çahşmış olsa
sorumluluk öncelikle bizdedir.
Şimdi "Avrupa gemisi" yeniden kalkıyor.
Değişen uluslararası sistemde Türkiye'nin
önemi giderek azalıyor. Avrupa Topluluğu'-
na üyelik başvurumuz olumlu karşılanmadı,
önemli dış politika konulannda yalnız kalı-
yoruz diye paniğe kapılmanın anlamı yoktur.
Sistemde yeni ortaya çıkan oluşum ve olanak-
lardan'yararlanmak, Türkiye'nin elindedir.
Avrupa, yakın bir gelecekte sınırları şimdiden
tam belli olmayan yeni bir bütünleşme yapı-
sma doğru gidiyor. Ancak bu yapı ilk aşama-
da içine Doğu Avrupa ülkelerini de alacak bi-
çimde genişleyecek gibi görünüyor.
Daha önce de belirtildiği gibi yeni yapının
baş mimarlan, ikisine de Türkiye'nin kuru-
cn üye olduğu Avrupa Konseyi ve AGİK'tir.
Bu forumların ileriye yönelik hızlı çalışma
temposa içinde etkin bir rol almak önem ka-
zanmıştır.
Burada yaşamsal önemde iki nokta uzerin-
de durmak gerekiyor. Birincisi daha önce de
belirtildiği gibi yeni kurulacak Avnıpa'nın içe-
riği demokratikleşme ve insan haklanmn ko-
nınması olacaktır. Yakın bir gelecekte Avrupa
Topluluğu 'na ister girelim ister ginneyelim,
yeni Avrupa'nın parçası olacaksak, demok-
ratikleşme yolunda hızla adım atmak gereki-
yor. Demokratikleşme, insan faaliyetinin her
alanının, bilinçli yurttaşlann katılımıyla etkin
politika içine ahnması süreci olarak tanımlan-
dığında, demokratik kurumlarımızın gelişti- -
rilmesi, insan haklarına saygının yüceltilme-
si, çevre bilincinin arttırılması, laikliğin güç-
lendirilmesi, siyasal alanda çoğulculuğun hız-
landırılması ve ekonomik alanda kalkınma-
nın gerçekleştirilmesi, "Avnıpa gemisine"
binmenin gerekleridir.
İkincisi eğer Türk dış politika öncelikleri
arasında Avrupa önemli yerini koruyorsa,
Balkanlar ikisi arasında bir köprüdür. "Or-
ta Avrupa Evf'ne doğru Avrupa'da var olan
güçlü istek ve bu amaca yönelen hızlı adım-
lann ışığında böyle bir hareketin Avrupa'nın
aynlmaz bir parçası ve aynı zamanda tarih-
sel "barut fıçısı" olan Balkanlar'ı dışarıda bı-
rakması olanaksızdır. Bölgesel istikrar Avru-
pa bütünleşme hareketinin bir ön gereği ise
anlamlı bir Balkan işbirliğine gereksinim du-
yacağı açıktır. Böyle bir işbirliği ve bölgesel
istikrar ancak Türkiye'nin katılmasıyla sağ-
lanabilir. Türkiye, birleşik bir Avrupa'nın ay-
nlmaz parçası olma amacında ilk adım ola-
rak Balkanlar'daki bölgesel işbirliği çabala-
nna katılmalı ve hatta onder bir rol üstlen-
meye hazırlanmalıdır.
özet olarak şunu söylemek istiyonım: ts-
tikrarlı ve demokratik bir Türkiye, hem ken-
di güvenliği ve geleneksel dış politikası gere-
ği, hem de Avrupa'nın geleceğinin öncelikle
ve ilk aşamada sağlam bölgesel işbirliği giri-
şimleri üzerinde kurulacağı gerçeğinden ha-
reketle, Avrupa Konseyi ve AGtK'te yapıcı
ve etkin bir siyasal rol oynamalıdır. Alexis de
Tocqueviile'in kehanetinin aksine, 21. yuzyıla
"Amerikan kesesi ve Rus kamçısı" hukmel-
mejeceğine göre bu yuzyıla hareket eden "Av-
rupa gemisinin birinci raevkiinde" yo!culuk
yapmanın başka yolu yok gibi görünüyor.
—BİTTİ—