06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 8 AĞUSTOS 1990 O R A L S A N D E RY E N I A V R U P A V E T U R K I Y E Türkiye, BirleşikAvrupa'da yer almak için ilkin Balkanlar'da bölgeselişbirliğiiçin önderroloynamalı AvrupayoluBalkaıılarVlaııgeçer Avnıpa'run yeniden yapılanmasında öteki kuruluşlann işlevlerine gelince: Ekonomik olarak Avrupa Topluluğu, kalkınmak isteyen Orta ve Doğiı Avrupa ülkelerini "büyüleyen" bir örnek olarak başanlıdır. Doğudaki bürok- ratik kadroları AT ile uygun bağlar kurma- dan, haotal ve verımsiz ekonomiler üzerinde iktidarlannı uzun süre korumayacakları an- layışına zorlayan, işte bu başanb deneydir. Ancak Doğu Avrupa uikeleri, yaşayan de- mokrasüer haline gelseler bile yakın bir gele- cekte AT'ye üye olacak derecede ekonomik başarıya ulaşacakları çok kuşkuludur. Dola- yısıyla AT'nin genisleyerek, birleşmiş bir Av- rupa yapısının baş rniman olması gerçekçi de- ğildır. Siyasal açıdan baktığımızda AGİK, Sovyet- ler Birliği dahi! hernen hemen tüm Avrupa devletlerini kapsamaktadır. Ancak hâlâ geçici bir konferans olduğu unutulmamalıdır. Ku- rumsallaştırılsa bile gelecek Avrupa evinin vazgeçilmez içeriğini oluşturacak demokratik- leşme ve insan hakları konularından çok gü- venliğe ağırlık verecektir. Hele Gorbaçov'un önerdiği ve Avrupa dev- letlerinin'çoğunluğunun reddetmediği biçim- de NATO ile Varşova Paktı'ran yerini ahrsa bu olasılık kesinlik kazanabilir. Üstelik AGİK'in güvenlik, işbirliği ve insan haklan "sepetlerini" birbirinden bağımsız birimler T,ürkiye'nin demokrasi rejimini, önemli eksiklikleri olsa da yürütmeyi başaran ender devletlerden olmasının ve Avrupa ile anlamlı ve organik bağlar içinde bulunmasının temel nedeni bu sorumluluk anlayışıdır. T«ürkiye'yi öteki Ortadoğu, Asya, Afrika ülkelerinden ayıran önemli özellik, ister iç politikada, ister dış poütikada olsun, devlet yönetimindeki sorumluluk duygusudur. Bu, yıllar içinde gelişmiş bir olgudur. olarak bölmek çok zor olacaktır. Bunun ger- çekleştiğini varsaysak bile her bağımsız biri- min temel ilkeleri ne olacak ve bunlar nasıl kâğıda dökülecektir? Dolayısıyla kesin olarak belirlenmiş ilke ve kuralları, yüzlerce ulusla- rarası sözleşmesi ile Avnıpa'nın en eski ve dü- zenli bir biçimde çalışan siyasal örgütü olan Avrupa Konseyi, gelecek Avnıpa'nın demok- ratik kurumlannın ve insan haklannın koru- nup gelistirilmesinde, AGtK'ten daha uygun bir forurodur. Burada uzerinde durulması gereken önemli bir nokta daha var. AGtK, tıpkı NATO gibi güvenlik temelinde ve bunu amaçlayan bir fo- rum olarak kurulmuştu. 1970'lerde, çok haklı olarak demokrasi ve insan hakları korunma- dan güvenliğin de lam olarak sağlanamaya- cağı duşünûlmüş ve AGİK'einsan hakları ile ilgili bölüm eklenmişti. Bu temel anlayış, ara- dan geçen yirmi yıl içinde pek değişmedi. Dolayısıyla AGlK'in kurumsallaşırsa de- mokrasi ve insan haklannı güvenlik amacı doğrultusunda "araç" olarak kullanacağını ve böylece onlara ikinci derecede önem vere- ceğini söylemek yanlış olmasa gerektir. Üs- telik tarih gösteriyor ki Doğu'nun totaliterli- ğı (yakın bir gelecekte başka bir sistemle or- tadan kalkmadığı takdirde) ile Batı'mn libe- ral demokrasisi, demokratik ilkeleri tam an- lamıyla ve içtenlikle benimsemeksizin, güven- lik konusunda anlaşabilirler. Böylece demok- rasi ve insan haklanmn korunması, güvenlik amacı doğrultusunda ödün verilecek "araç" durumuna da düşebilir. Avrupa Konseyi ise 1949'da demokrasi ve insan haklarırun korunması amacıyla kurul- muştu ve güvenlik bu amaca varmak için uy- gun bir araçtı. Güvenlik bugüniın yumuşama- sı ile büyük ölçude sağlandığına göre amaca giden yol kısalmış ve kolaylaşmıştır. Avrupa Konseyi, amacı konusunda ödün veremeye- ceğine göre Avnıpa'nın demokrasi ve insan haklanna dayanacak olan yeni yapısınm oluş- masuıda, ötekilerden daha uygun bir kuruluş- tur. Dolayısıyla NATO ile AGtK, Avrupa'- nm "siyaset- güvenlik", Avrupa Konseyi ise "siyasal etik" kuruluşlan olarak değerlendi- rilebilir. Temel felsefelerindeki ve böylece ye- ni kunılan Avrupa'da oynayacaklan rollerdeki asıl fark, buradan kaynaklanmaktadır. Gide- rek artan sayıda Avrupalı, ileride Avrupa Top- luluğu ile NATO'nun sınırlannın ötesinde da- ha geniş bir Avrupa benliği ile insan hakları alanında AGtK'ten daha özgül bir kuruluş is- teyecektir. Türkiye'nin önemli özelliği: Sorumluluk Türkiye'yi öteki Ortadoğu ve Asya, Afri- ka ülkelerinden ayıran en önemli özellik, is- ter iç politikada olsun ister dış, devlet yöne- Ümindeki sorumluluk duygusudur. Bınlerce yılhk bağımsızlık tarihi olan Türk halkı ve yö- neticileri, kimi doğru kimi yanlış kararlar ver- mişler ve sonuçlanm kabullenmişlerdir. Kendi bağımsız iradelerinden doğan yanlış kararla- nn yarattığı felaketlerden dola>ı başkaları pek ender suçlanmıştır. Bu uzun bağımsızlık tarihinde Turkler, ken- di evlerinin (bu ev bazen çok geniş, bazen dar olabilmiştir) efendileri olmuşlar, çok kısa sü- O,F rtak Avrupa Evi'nin kurulması sürecinde, bu hareketkı Avrupa'nın aynlmaz parçası ve aynı zamanda tarihsel 'barut fıçısı' olan Balkanlar'ı dışarıda bırakması olanaksızdır. Bölgesel istikrar arayan Avrupa birleşme hareketi, bunun bir ön gereği olarak anlamlı bir Balkan işbirliğine gereksinim duyacaktır. B•alkanlar'da bir işbirliği ve bölgesel istikrar ancak Türkiye'nin katılmasıyla sağlanabilir. Türkiye, birleşik bir Avrupa'nın aynlmaz parçası olma amacında ilk adım olarak Balkanlar'daki bölgesel işbirliği çabalanna katılmalı ve hatta önder bir rol üstlenmeye hazırlanmalıdır. Balkanlar, Türkiye ile Avrupa arasında köprüdür. SIMR NEREDE7 Strasbourg'daki Avrupa Parlamentosu, şimdi Avrupa'nın sınırınm Dogu'da nereye kadar uzanacağını ve hangi uikeleri kapsayacağını tartışıyor. .vrupa sisteminde ortaya çıkan yeni oluşum ve olanaklardan yararlanmak, Türkiye'nin elindedir. Avrupa, yakın gelecekte sınırları şimdiden tam belli olmayan yeni bir bütünleşme yapısma doğru gidiyor. Ancak bu yapı ilk aşamada içine Doğu Avrupa ülkelerini de alacak biçimde genişleyecek gibi görünüyor. eni yapının baş mimarları, ikisine de Türkiye'ninkurucuüye olduğu,Avrupa Konseyi AGİK'tir. Bu forumların ileriye yönelik hızb çalışma temposu içinde etkin bir rol almak önem kazanmıştır. Yeni Avrupa'da demokratikleşme ve insan haklan giderek önem kazanan konulardır. reler dışında başka uluslann yönetimi aluna girmemişlerdir. Büyük ölçude başkaları tara- fından ezilmediklerınden olacak, uzun tarih- lerinde, başka uluslara, düşüncelere, akımlara ve dinlere bağnazca düşmanhk temelinde po- litika oluşturmamışlardır. Bu tarihsel davra- nış kalıbının ulaştığı nokta, Türkiye'nin devlet yönetimindeki "sorumluluk" anlayışıdır. Kısa bağımsızlık tarihi olan ve emperyaliz- min yıkıcı etkilerini uzun süre içlerinde du- yan ülkelerde ise bu sorumluluk anlayışı çok azdır. Izlenen yanlış politikalann, tarihsel de- ney eksikliğinden kaynaklanan yanlış karar- lann yarattığı düş kınklıklarının sorumlula- n sürekli dışarıda aranmıştır. Bu anlayışın bir başka sonucu, dışarıda sorumlu olarak kabul edilen hedeflere bağnazca düşmanlık temelin- de politika yapılmasıdır. Böylece sorumluluk sürekli dışarıda bir yerde arandığı zaman, içerdeki baskıa ve totaliter iktidarlar, her tür- lü eleştiriden uzak, hükümlerini sürdürebil- mişlerdir; hâlâ da sürdürmektedirler. Böylece devlet işlerinde sorumluluk mira- sım Osmanlı'dan alan yeni Türkiye Cumhu- riyeti, Mustafa Kemal ve onun izinden yürü- yenlerde, işler kötüye gittiğinde türa sorum- luluğu başkalanna yükleme alışkanlığı yok- tur. Belki de Türkiye'nin Avrupa dışında de- mokrasi rejimini, önemli.eksiklikleri olsa da yurutmeyı başaran ender devletlerden olma- sının ve Avrupa ile anlamlı ve organik bağ- lar içinde bulunmasının temel nedeni, bu so- rumluluk anlayışıdır. Durum boyle iken son zamanlarda neden a>nı davranış kalıbını surdürüp iğneyi once kendimize batırmıyoruz? Avrupa Topluluğu ile ilgili olarak neden "Biz giremiyoruz" de- ğil de "Onlar almadı" oluyor. Yanlış ve duy- gusal kararlarunız ve politikalanmız birinci de- recede sonımlu olmuyor da neden Türkiye'yi za- yıf bırakmak, parçalamak ve yıkmak isteyen "dış çevreler"in amansız planlarını asıl so- rumlular olarak görüp biraz da kendimizd ra- hatlatacak biçimde işin içinden çıkıveriyoruz? Ortaya çıkan her bunalımda, her aksilikte, ne- den bu yazann tam ve kesin olarak kimler ol- duğunu bir türlü kavrayamadığı "dış mihraklar" hemen işin içine giriveriyor? Türkiye'nin kıskanılacak bir coğrafyada yer almadığını, "yurekten dost" ülkelerle çevrili olmadığını, gerçekten çok kritik bir stratejik konumu olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak sorumluluğun önemli bölumünü yiik- lenmeden başkalannı suçlamak, bu suçlama doğru da olsa çok rahatlatıcı ve düşiincede tembelleştirici bir tutumdur. Bu 'rahatlık' ül- keye deney kazandırmaz ve ilerideki iç ve dış politika davramşlannda doğnı ve yanlış ola- nı ayırtedecek aklı ortaya çıkaramaz. Sürekli dost ve düşmamn bulunmadığı ulus- lararası sistemde her devlet başka devletin za- yıflıklarından ve yanlış politikalarından ya- rarlanır ve hatta bunun için özel bir çaba gös- terir kimsenin gözunün yaşına bakılmaz. Bu- rada dost ve düşman ayrımı da yoktur; yal- nız ulusal çıkar vardır. "Düşmanlanndan" saygı, "dostlanndan" dostluk bekleyen devlet, önce coğrafyasına, maddi ve manevi kaynaklanna göre güçlü ol- malı, sonra tutarlı ve dirik bir dış politika iz- lemelidir. Tutarlı ve dirik dış politikanın ne demek olduğu, bu yazı dizisinin birinci bölü- münde açıklanmaya çalışılmıştı. Şimdi bu dü- şüncelerin ışığı altında Avrupa, NATO, Türki ye üçgenine yazının sınırlanm zorlamadan ba- kalım. Bunun da en uygun yolu, konuya iki açıdan yaklaşmaktır: (!) Türkiye'nin strate- jik önemi ve (2) Yeni Avrupa yapısındaki ye- ji. Çok tartışılan stratejik önem Dunyanın kuzey-güney ve batı-doğu yönün- deki güç eksenlerinin kesiştiği noktada yer alan Türkiye, coğrafı bakımdan gerçekten çok kritik bir konumdadır. Bu olgu, Türkiye NA- TO'ya girmeden önce de vardı, iki askeri blok ortadan kalktıktan sonra da var olmaya de- vam edecektir. Tarih başladığından beri, Kor- fez'den Balkanlar'a, Karadeniz'den Akde- niz'e tüm doğal ulaşım yolları Anadolu yarı- madasından geçmiştir; yarın da geçecektir. Bu bölgelerden kaynaklanan tüm askeri kampanyalarla siyasal ve dini akımlar Türkiye? yi, Türkiye'uin bu konulardaki tutumu da bölge devletlerini \e bölgede çıkarları olan bü- yuk devletleri etkilemiştir; yarın da etkileye- cektir. Ancak, uluslararası sistem temelden değiş- tigİDdc, böylesine kritik bir yerde bulunan devlete yönelen tehditler ye potansiyel tehli- keier de değişir ve ulkeyi ya yeni güç merkez- lerine yonellir ya da eski güç merkezlerinde- ki rolünü değiştirmeye zorlar; bu yarın da böyle olacaktır. Ancak, her iki durumda da ülke nesnel stratejik konumunu korur Çün- kü bölgeyi etkileyeçek büyük devletler ve bun- lann özgül çıkarları değişse de bölgeyle ilgili nesnel sorunlar temelde önemli bir değışiklik göstermez. Özetle Türkiye'nin stratejik önemi, coğra- fi konum ile uluslararası sistemin yapısuıın bir bileşiminin urunüdür. İkincisi değişse bile bi- rincisi aym kalır. Dolayısıyia Türkiye'nin ABD ile NATO tarafından algılanan ve eski uluslararası sistemden kaynaklanan stratejik öneminin azalmadığını ve hatta ileride orta- dan kalkmayaeağını söylemek doğru olmaz. Ama nesnel stratejik önemi Türkiye onu nasıl göruyor ve nasıl kullanıyorsa öytedir. NATO, yakın bir gelecekte salt askeri bir it- tifak olarak yaşamını noktalayacaktır. Daha önce değinilen bugunkü iki işlevinden biri, Akdeniz ve Ortadoğu'dan kaynaklanacak teh- dit ve tehlikelere karşı yeni bir yapıya kavuş- makta olan Avrupa'ya istikrarsız geçiş döne- minde gereksinim duyduğu güvenlik duygu- sunu aşılamaktır. Eğer bu saptama doğru ise Türkiye için iki durum ortaya çıkıyor: (1) NA- TO'nun bu yeni "misyonunun" doğrudan ve açık bir aracı durumuna düşmemek, (2) an- cak değişen ve istikrarsız uluslararası ortam- da, stratejik konumunun yeni bir yapıya ka- vuşmakta olan Avrupa'ya nasıl olumlu bir katkıda bulunabileceğini sürekli gündemde tutmak. Avrupa'daki ve Sovyet-Amerikan ilişkile- rindeki son gelişmelerden sonra NATO'nun daha çok siyasal bir işlev kazanmaya çalışa- cağı ve bu siyasal işlevin de açık olarak ne ol- duğunun ve ne kadar sureceğinin bugünden bilinemeyeceği daha önce belirtilmişti. Ancak NATO askeri bir ittifak niteliğini yitirse de istikrarsızlıklarla dolu geçiş döneminde Türki- ye'nin NATO üyeliği, Avrupa ile uyum sağ- iama açısından ve tehlikelerle dolu Ortado- ğu bolgesinden yönelecek tehditlere karşı öne- mini sürdürüyor. NATO'daki rolıi açısından bugün ortaya çıkan değışiklik, Türkiye'nin güvenlik poütikasının, yalnız NATO'nun glo- bal ve Avrupa çıkarları tarafından degil hat- ta daha da önemli olmak üzere bölgesel çı- karları ve hızla değişen uluslararası ortaın ta- rafından biçimlendigidir. Bu da Avrupa dev- letlerinin özellikle son gelişmelerden sonra iki süper devletten giderek artan bir biçimde ka- zandıkları bağımsız dış politika ve yakın gü- venliklerini barış içinde sağlamaya verdikleri önemle uyumlu bir davranıştır. Dolayısıyla artık Türkiye'nin askeri ve eko- nomik işlevlerinde, Amerika yardımının ya- şamsal payı, NATO'nun Avrupa'daki mer- kez bölgesi uğruna kanat bölgeleri boşlayıp boşlamadığı, NATO stratejilerinde Türkiye'- nin nasıl bir role sahip olacağı gibi son yirmi yıldır sorulan sonılar ve binbir eziklik ve sı- kıntıyla verilmeye çalışılan yanıtlar, biraz "akademik" kalmaktadır. Dönem gerek NA- TO ve gerek tüm yakın çevremize daha bi- tnncül ve degişik perspektiflerden bakmak za- manıdır. NATO'nan bizi nasü gördüğünün dcfJl, biziın NATO'yu nasıl gönnemiz gerek- tiğinin belirienmesi zamanıdır. "Avrupa gemisine binmek" Avrupa, Türkiye'ye uzak ve yabancı değil- dir. Ikisi tam 650 yıldır, ister çatışma içinde, ister uyumlu, ister dost, ister düşman, iç içe- dir. tkisinin tarihini birbirinden koparıp ya- zamaz, ikisinin geleceğıni birbirinden ayrı dü- şünemezsiniz. Çok uluslu ve teokratik Osman- lı, 1856'dan beri Avrupa uluslar topluluğu- nun hukuken üyesi, son zamanlannda "Av- rupa'oın hasta adamıydı." Genç, dirik ve la- ik bir ulus devlet olan Türkiye mi Avrupalı değildir? Ancak Avrupa'da ve Avrupalı olmak baş- ka şey, Avrupa Topluluğu'nun uyesi olmak bambaşka bir şeydir. Türkiye son 40 yıl için- de cumhuriyeti kuranların tasarladığı atılım ve girişimleri gereğince yerine getirememiştir. Siyasal alanda çoğulculuğa, ekonomik alan- da kalkınmışlığa, demokrasi alanında demok- ratikleşmeye, insan haklan konusunda duyar- lüığa, laiklik konusunda titizliğe, çevre konu- sunda bilince, eğitim konusunda çağdaşhğa. Düşmanlanndan saygı, dostlanndan dostluk bekleyen devlet, önce coğrafyasına, maddi ve manevi kaynaklanna göre güçlü olmalı, sonra tutarlı ve dirik bir dış politika izlemelidir. ürkiye'nin stratejik önemi, coğrafi konum ile uluslararası sistemin yapısının bir bileşiminin ürünüdür. İkincisi değişse bile birincisi aynı kalır. Nesnel stratejik önem, Türkiye onu nasıl kullanıyorsa öyledir. dış politikada tutarlılık ve dirikliğe tam ula- şamadık. Dış güçlerle de karşılaşmış olsak, "kimiieri" bizi engellemeye de çahşmış olsa sorumluluk öncelikle bizdedir. Şimdi "Avrupa gemisi" yeniden kalkıyor. Değişen uluslararası sistemde Türkiye'nin önemi giderek azalıyor. Avrupa Topluluğu'- na üyelik başvurumuz olumlu karşılanmadı, önemli dış politika konulannda yalnız kalı- yoruz diye paniğe kapılmanın anlamı yoktur. Sistemde yeni ortaya çıkan oluşum ve olanak- lardan'yararlanmak, Türkiye'nin elindedir. Avrupa, yakın bir gelecekte sınırları şimdiden tam belli olmayan yeni bir bütünleşme yapı- sma doğru gidiyor. Ancak bu yapı ilk aşama- da içine Doğu Avrupa ülkelerini de alacak bi- çimde genişleyecek gibi görünüyor. Daha önce de belirtildiği gibi yeni yapının baş mimarlan, ikisine de Türkiye'nin kuru- cn üye olduğu Avrupa Konseyi ve AGİK'tir. Bu forumların ileriye yönelik hızlı çalışma temposa içinde etkin bir rol almak önem ka- zanmıştır. Burada yaşamsal önemde iki nokta uzerin- de durmak gerekiyor. Birincisi daha önce de belirtildiği gibi yeni kurulacak Avnıpa'nın içe- riği demokratikleşme ve insan haklanmn ko- nınması olacaktır. Yakın bir gelecekte Avrupa Topluluğu 'na ister girelim ister ginneyelim, yeni Avrupa'nın parçası olacaksak, demok- ratikleşme yolunda hızla adım atmak gereki- yor. Demokratikleşme, insan faaliyetinin her alanının, bilinçli yurttaşlann katılımıyla etkin politika içine ahnması süreci olarak tanımlan- dığında, demokratik kurumlarımızın gelişti- - rilmesi, insan haklarına saygının yüceltilme- si, çevre bilincinin arttırılması, laikliğin güç- lendirilmesi, siyasal alanda çoğulculuğun hız- landırılması ve ekonomik alanda kalkınma- nın gerçekleştirilmesi, "Avnıpa gemisine" binmenin gerekleridir. İkincisi eğer Türk dış politika öncelikleri arasında Avrupa önemli yerini koruyorsa, Balkanlar ikisi arasında bir köprüdür. "Or- ta Avrupa Evf'ne doğru Avrupa'da var olan güçlü istek ve bu amaca yönelen hızlı adım- lann ışığında böyle bir hareketin Avrupa'nın aynlmaz bir parçası ve aynı zamanda tarih- sel "barut fıçısı" olan Balkanlar'ı dışarıda bı- rakması olanaksızdır. Bölgesel istikrar Avru- pa bütünleşme hareketinin bir ön gereği ise anlamlı bir Balkan işbirliğine gereksinim du- yacağı açıktır. Böyle bir işbirliği ve bölgesel istikrar ancak Türkiye'nin katılmasıyla sağ- lanabilir. Türkiye, birleşik bir Avrupa'nın ay- nlmaz parçası olma amacında ilk adım ola- rak Balkanlar'daki bölgesel işbirliği çabala- nna katılmalı ve hatta onder bir rol üstlen- meye hazırlanmalıdır. özet olarak şunu söylemek istiyonım: ts- tikrarlı ve demokratik bir Türkiye, hem ken- di güvenliği ve geleneksel dış politikası gere- ği, hem de Avrupa'nın geleceğinin öncelikle ve ilk aşamada sağlam bölgesel işbirliği giri- şimleri üzerinde kurulacağı gerçeğinden ha- reketle, Avrupa Konseyi ve AGtK'te yapıcı ve etkin bir siyasal rol oynamalıdır. Alexis de Tocqueviile'in kehanetinin aksine, 21. yuzyıla "Amerikan kesesi ve Rus kamçısı" hukmel- mejeceğine göre bu yuzyıla hareket eden "Av- rupa gemisinin birinci raevkiinde" yo!culuk yapmanın başka yolu yok gibi görünüyor. —BİTTİ—
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle