Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 4 AĞUSTOS 1990
Karadeniz turunda bu kez hedefımiz yaya olarak iki günde gideceğimizAyder. Dere kıyılarında mola veriyoruz
'Oy dağlar doyamadımsizlere'- 2 —
ABDURRAHMAN YILDIRIM
Hemşin'in en uaa en ilginç yaylası olan Ka-
le'ye gidıyoruz. Pazar'dan hareket eden ara-
cımızla Ardeşen üzerinden Çamlıhemşin Çat
güzergâhından Kale'ye varacağız. Ardesen'-
den itibaren Fırtına Deresi boyunca Çamlı-
hemşin'e doğru yol alıyoruz. Kaçkar doruk-
lanndan kopup gelen bu dere gür suyuyla ve
akışıyla gerçekten fırtına gibi. Derenin her iki
tarafında da yukselen dik yamaçlar dağlara
doğru gidiyor. Bu dağlardan akın eden ırmak-
lar zaman zaman buyük şelaleler olusturuyor
ardı ardına. Sanki gökkuşağı renklerini an-
dınrcasına doruklardan aşağı dökulüyor. Fır-
tına Deresi Yayladeresi'nde en gür şelaleye dö-
nüşüyor. Derenin her iki yamacını ağaçlar, çi-
çekler, yeşilin bin bir tonu kaplamış. Daha yu-
karılara çıktıkça doğa daha bir gûrleşip kat-
merleşiyor. Burası Karadeniz'in güzelh'kleri-
nin doruk noktası. Bu arada Ayvazlann kızı
Sam'ha ve Havva türku atıştırmaya başhyor-
lar.
"Dağ dağın aynasudur
Duman dağun yasudur
Severum yaylaları
Yarumun yaylasudur"
Birbirleriyle tam bir uyurn içinde iki ses.
Giysileri, burunlan, gözleri, sesleri ve türkü-
leriyle bu muhteşern güzelliği tamamlıyorlar.
Bu arada bir sis dalgası geliyor. Hızla bu
muhteşem tablonun ortasından geçiyor. Bu
arada iküiden şu dörtlük dökulüyor.
"Duman gelur aşağdan
Dağı karalamaya
Duman da benum gibi
Meraktur ağlamaya"
Karlı dağlardan çağlaya çağlaya kopup ge-
len ve büyük bir hızla denize koşan Fırtına
Deresi üzerinde kurulu tarihi köprüler doğa-
ya ayn bir guzellik katmış, adım başı kaya-
lardan ya da topraktan çıkan buz gibi suyu
Astanbul
Kocamustafapaşa'da
tornacılık yapan 25
yaşındaki Musa, her yıl bir
ay Karadeniz'e geliyor.
Musa her türlü yozlaşmaya,
kirlenmeye, hatta bu
güzelliğe yol yapılmasına
karşı. Şöyle diyor:
"Yaylanın zevki başka türlü
çıkmaz da. Ha buraya
eskiler nasıl gelmişse öyle
geleceksun. Arabanın
; girdiğu yere her türlü
kirluluk da giriyT
içerek şelale ya da minik çavlanlan izleyerek
yolumuza devam ediyoruz. işte ormanlar göz
alabildiğine uzuyor.
Kestane, kızılağaç, akağaç, aksöğüt, dişbu-
dalc, gürgen, kayın ağaçları, komar ağaçları,
karaçam, köknar ve daha sayamadıklanmız.
Koromuz ise ilhamını doğadan alarak türkü-
lerini sıralıyor.
"Gel çıkalım dağlara
Dağlar olsun evimiz
Kumar yapracuklan
Olsun kiremidumuz
Bu arada Cemil Ağabeyimiz bizim bu gü-
zelliklere karşı hayranlığımızı görünce ekle-
di: "Ömnımüzu verduk bunüara. Sadecc dere
sesi, su sesi. Çiçekten başka kanmız yok. Aç
susaz geziyruk haburalarda."
Çata çıkmadan Fırtına Deresi'nin bir kolu
üzerinde kalan otomobıli kurtarmaya çalışı-
yoruz. Kadın erkek herkes paçaları sıvamış.
Arabayı çıkarttıktan sonra yolumuza su içe-
rek, türkü söyleyerek ve doyumsuz güzellik-
leri seyrederek devam ediyoruz. Çat yaylası-
nı geçerken de yeni bir dörtlük yerli yerine
oturuyor.
"Ander duman ben olsam
Çat diizine göl olsam
Sevduğumun beline
Yılan kurdela olsam."
Gittikçe diklenen yolumuz bLzi Kale'ye gö-
türüyor. Burada bir kale ve etrafında 5 ayn
yayla bulunuyor. En yüksek yayla Çiçekli, bi-
zim de geldiğimiz yayla. Daha başlangıçta
"Kendi evin gibi hareket etmeyeceksen
gelme" diyor. Ayvazlar'da misafıriz. Ev sa-
hibimiz lbrahim Bozkurt, 50-55 yaşlannda çe-
vik ve sapasağlam bir görünüşu var. Sordu-
ğumuzda yaşımn 75 olduğunu öğreniyoruz.
"Sei de 2 sene gd boraya 15 yasında otarsun"
diye ekliyor. Ibrahim Amca doğdu doğalı ge-
liyormuş bu yaylaya, geçmişi soru>oruz. "Ben
bogöııii bilunım. Dün bugundur benim için"
diyor ve ekliyor: "Buranun zamaru geldumi
köylerde kimse duramaz. tnekler bile ahırda
durnr bağınnaya. Hayvanlar bile anlar yay-
la zamanı. Nisanın ortasııu geçurmezler. Biz
de böyle piyade gidiynık buralarda işte."
Bu kısa sohbetten sonra yemek geliyor. Ka-
radeniz'in simge yemeklerinden muhlamanın
bir çeşidi hoşmeri soframızda. Çok yemek se-
çen ve Istanbul'dan zeytinini, peynirini dahi
getiren Tuli bu kez direnemiyor ve istahla hoş-
meriyi yiyor. Yemekten sonra yaylayı geziyo-
ruz. Istanbul'dan tanıdıklara rastlıyoruz. Bu
yayla Kale yaylalarının baş yaylası. Bugün de
bayramm birinci günü. Her yıl olduğu gibi yi-
ne şenlik var bu akşam. Istanbul'dan gelir-
ken bize eşlik eden tulumcu Yılmaz Meriç de
burada. Akşam saatierinde yayla kaiabalık-
laşmaya başhyor etraftaki yaylalardan gelen-
lerle. Kadınlı erkekli gruplar alana yerleşiyor.
Genç kızlarla genç erkeklerin sayüarı eşit gi-
bi. Hatta kızlar daha fazla. Yerel kıyafetler
içinde büyük çoğunluğu. Karadeniz yöresin-
de kadınlann başına taktıklan keşandan ye-
lek yaptınp giyen, puşi bağlayan genç kızlar
da ayn bir renk katıyor horon halkasına. Sağ
tarafımda ateşli bir genç var. Horonu yöne-
tiyor. Sonradan öğreniyorum ki yaylanın ima-
mıymış. Horon 3.5 saat karşıhklı türkü atış-
malanyla sürüyor ve yan gece dağılıyor. Son-
raki gün ise bir km. uzakhktaki tepeve "Köy-
iük Sırtr'na çıkılacak ve şenlik orada devam
edecek.
Sabahleyin saat 5.5 gibi uyamyoruz. Bura-
larda uzun uzadıya uyunamıyor, insan uyku-
sunu alıyor ve tamamen dınlenmiş olarak kal-
kıyor. Bugün Köylük Sırtı'na çıkıyoruz. Yi-
ne türkUler eşliğinde bu sefer atma türküle-
'ırtlara doğru çıktıkça yaylaların güzelliği
seriliyor gözler önüne. Karşımızda Kaçkarlar errek
içekli yaylasında horon. Genç kızlarla genç
klerin sayısı eşit gibi. Hatta kızlar daha fazla.
görkemli ve heybetli bir görünüm içinde. Kar Yerel kıyafetler içinde büyük çoğunluğu başına
kürtüklerini hâlâ koynunda saklıyor. İşte Fırtına puşi bağlayan kızlar ayrı bir renk katıyor horona.
Deresi'nin bir kolu, karlı dağların eteklerinde Horonun başında ateşli bir genç var. Sonradan
öğreniyorum, yaylanın imamıymış. Ertesi gün
daha uzaktaki bir tepede horon devam edecek.
çağlaya çağlaya akıyor. Köylük Sırtı oldukça
geniş. Kuzey tarafı uçurum gibi.
rin yönü bize doğru geliyor. Tisörtümüzden,
çantamızdan kişiliğimize kadar varıyor bu
türkuler.
Sırta çıktıkça Kale'nin, yaylalann güzelli-
ği serüiyor ortaya. Karşımızda Kaçkarlar gör-
kemlı ve heybetli bir görunum içinde kar kür-
tüklerini hâlâ koynunda saklıyor. tşte Fırtı-
na Deresi'nin bir kolu karlı dağların etekle-
rinde çağlaya çağlaya akıyor ve aşağılara doğ-
ru büyük bir hızla koşuyor. Köylük Sırtı ol-
dukça geniş. Kuzey tarafı ise uçurum gibi.
Yerden biraz yüksek kayahklar üzerine ayrı-
ca 2 metreye yakın taş kulesi yapılmış. Âde-
ta fener gibi duruyor ve tehlike sınırını işaret
ediyor. Burdan Kale'ye, Fırtına Deresı'ne ust-
ten bakıyorsun. Dere epey uzak, ama çagıltı-
sı müzik gibi geliyor. Hemen aşağıda çoktan-
dır aradığımız beyaz renkli orman gulleri ve
yanında sarı renkli zıfin çiçekleri. Düz ise de-
gışik renkler de çıçeklerle bezenmiş. Kuçük bir
horon halkası kurulmasından sonra dönüyo-
ruz. Aynlış saatimiz geliyor. Buradan 4 sa-
atlik yurüyüsle Çat'a ineceğız. Köyden top-
luca uğurlanıyoruz. Tuli ile tbrahim Amca ba-
ba kız gibi birbirine sanlıp hatıra resmi çek-
tıriyorlar. Gelecek sene yıne bekleniyoruz. Fır-
tına Deresi boyunca bir yandan derenin şırıl-
mekten çalamıyor. Sonunda içki ile horon bir
arada yürumüyor. Horoncular dağılmak zo-
runda kalıyor.
Oy yaylalar doyamadum
sizlere
Çat'ta aynldığınuz grupla buluşuyoruz. iki
günlük yüruyusle Ayder'e varacağız. Bu arada
araba yolu yok. Yüniyuş başlıyor. Elevit, Ko-
runç, Teravit, Melezkur ve Polovıt guzergâ-
hını izleyeceğiz. Rehberliğınıizı Ayder'e iner-
ken geçecegimiz Hazındak yaylasında evlen
bulunan Suleyman Devrım yapıyor. Taytını
giymiş, tüfeğini kuşanmış. Her yaylaya giri-
şimizde haber verir gibi iki el ateş ediyor. Sü-
leyman'ın tufeği yanında arada bir s«si de ge-
liyor: "Oy dağlar doyamadım siztere" Ele-
vit'e geldiğimizde ise meşhur karaçamlarla
karşılaşryoruz. Grup, Istanbul'da da sık sık
söylenen şu dörtlüğü haykırıyor:
"Elevit karaçamlık
Kar yağar da tulturur
Bu kaybana sevdaluk
Elumu unutturur."
Elevit'in ardından Korunç yaylası da geçi-
liyor. Dere kenarında yamaçlara kurulu Te-
ravit'e geliyoruz. Burada mola alıyoruz. Ay-
lamn öbür ucunda yıkılan evleri tamir etme-
yenlere de fena bozuluyor. Musa her türlü
yozlaşmaya, kirlenmeye karşı. Yaylaya yol
açan dozer için "Elimden gelse, suç olmasa
gidup gırarum tarağuni" diyor. Her yıhn 1
ayını yaylasında, 11 ayını tstanbul'da geçiri-
yor. "tstanbul'dayken büe ben hep bnrayı du-
suuyrum, buranjn bayalleriai knrarak yaşay-
rnm orada. Kahveye ve başka bir yere gitmiy-
rum" diye ekliyor. Yayladan aldığı moralle
Musa tstanbul'da 7-8 ay stressiz bir dönem
geçiriyor. Ondan sonra stres gelmeye baslı-
yor. Trafık, egzoz kırliliği, vs 11. ayda ken-
dini zor atıyor dağlara.
Her yıl da hem yaylasının hem köyünün ve
civarlann yeni resırnlerini çekerek duvar tak-
vimi yaptınp eşe dosta dagıtıyor, işyerine ası-
yor. "Ben yaşam kaynağumi burada
bulıyrum" diyen Musa'ya neden Istanbul'a
gittiğini soruyorura. "Kendum için diyil, ço-
cuklanım için geiecekleri. egitimleri için.
Yoksa bir gun durmam orda" şeklınde ko-
nuşuyor. Gece Musa'run özenle yaptığı ve ço-
ğu zaman yabancı ülkelerden gelen turistleri
konuk ettiği tavan arasında yatıyoruz. Sabah-
leyin derenin çağıldayan sesiyle saat 5.5 gibi
uyamyoruz. Sabah kahvatımızda bu dağlar-
Yeniden yola koyulduğumuzda ormaıun en
gürünün, tabiatın en vahşisinın arasında pa-
tikada yurüyoruz. Küçük ırmaklann 2OO-3C»
metre yükseklikte, tepelerden dökülerek yap-
tığı şelalerin önünden geçiyoruz. Selalerin al-
tına girip yıkananlar da var. Yolda rastladığı
şernsiye büyüklüğündeki lapaza yapraklannı
guneşlik yapanlar da. Komar çiçeğinin bor-
do renklısini de beyazını da toplayan san zi-
fin çiçekleriyle benim gibi buket yapanlar da
var. Ve sık sık akan buz gibi sulardan içerek
bu doyumsuz manzara içinde geçen 5 saatlik
yolculuktan sonra Ayder'e iniyoruz. Bu do-
yumsuz güzellikler ortasında beton yığınları
neşemizi kaçuıyor. Üstelik etrafta çöpler de
var.
Eski güzelliği kalmamıs Ayder'in. Ay-
der'de 800 yatağı bulan 14 otel var. Ayder
Köyier Birliği Baskanı "Onnaa Idaresi iznn
verseydu burada agaç bina yapulordD. Dışar-
dan alup buraya geturmek bem pakah hem
de zor. Orman tdarei Ue Torizm Bakanhgı'-
nın anlaşamamasından ileri geliy bu sorun"
diye konuşuyor.
Ayder Turizm otobüsüyle Pazar'a döner-
ken Dolapkaya Köyü'nde tulum eşliğinde de-
vam eden horonu görünce otobüsü durduru-
Karadeniz'de doğa derin vadilerie bölünmüs. Sis bazen bir deniz gibi çöker bu vadilerden bırine. Doruktan vadinin birinde sis gölu, dıgennue yeşıün 6»lun tonlan göniinr.
Karadeniz'de gecim koşullan evin erkrgini gurbete çıkmak zoranda bırakmış. bütün işler de kadına kalmış. İşte satıcısı da alıcısı da kadınlardan olnşan "Sürmene Pazan.'
tısını dinlerken bir yandan çiçeklerin
renklerini, çeşitlerini seyrederek ilerliyoruz.
Sık sık da derede alabalık avlayanlara rastlı-
yoruz. Bu alabalıklar kırmızı pullu oluyor.
Zaten balığın adı da bu pullanndan geliyor.
Ama çoğu yerde siyah pullulara rastlamyor.
Yolda başka sırt çantalı gezginlere de rastlı-
yoruz. Kimisi yerli, kimisi yabancı. Bölge hal-
kı her ikisine de alışkın. Bize bir ıhtiyacımız
olup olmadığını soruyorlar. Şimdiye kadar
bölgeye gelen çadır açan yabancüan da kim-
se rahatsız etmemiş, herhangi bir saldırı ol-
mamış.
4 saatlik yürüyüşten sonra Çat'a vanyoruz.
Konaklayacağımız yer Canak Oteli. 1968'den
beri hizmet veriyor. Bakkalı, yöresel ve turis-
tik eşya satışı, yemeğiyle dağ başında ihtiyaç-
lara cevap vermeye çalışıyor Cancık Oteli. Sa-
hibi Rasim Mafratoğlu bir köseye de içki ve
sigara kolleksiyonu yapraış. Yerli yabancı si-
gara ve içkilerin pek çok çeşidi var burada.
Yabancılann yanı sıra Ankara, lstanbul'a yer-
leşraiş Karadenizliler de gelmiş buraya. Ba-
alan balık avüyor. Akşam ise derenın hemen
yanında kurulan sofrada oturup yemeğimizi
yiyoruz. Otelin sahibinin oğlu tulum da calı-
yor.
Gece tulum eşliğinde horon başhyor, kar-
şılıklı türkuler söyleniyor. Bu arada içkili bir
müşteri çok istekli bir şekilde horona katılı-
yor. Ve horonu sulandınyor. Tulumcu ise gül-
ran için yorgunluk atıyonız. Dereden karşı-
ya atlayıp dik bir yokuşu tırmanıyoruz. En
çok zorlandığimız yer burası. Geri dönmeyi
bile düşünenler var. Bu akşam evûıde kala-
cağımız Musa Gülas 35 kiloluk sırt çantasıy-
la çoktan dağı aşıyor, bizden ileri gidip balık
yakalayacak. Bizim için. Geçtiğimiz yerlerin
sagında solunda krater gölkri var. En tanın-
mışı Gökfon Gölü. Dağı devirdiğimizde baş-
ka bir dere ters yönde başhyor. Yine dereyi
takip ederek Melezkür'ü, Palovit'i geçiyoruz.
Yaylalardan yerli mi, yabana mı olduğumuz,
ihtiyacımız sonıluyor. Akşam karanlığında
Amlakit'e vanyoruz. Bizden başka evde fo-
toğraf çekmek için dağlara çıkan Hasan Gu-
las var. Musa'run babası Ali Gülas 55'inde,
ama 20 yaş genç gösterdıği kesin. Şimdiye ka-
dar hiç doktora gitmemiş. tlaç da kullanmı-
yor. Hanjmı Firdevs ise kuçük bir ameliyat
geçirmiş. Yaylada tek ineklen var. Yaylacı-
lık yapmak için değil, yaşamak için burada-
lar. Musa ise tstanbul'da Kocamustafapaşa'-
da tornacılık yapıyor.
25 yaşında dağlarda kamuflajlı elbise gi>i-
yor. Komando bıçağı ile dolaşıyor. Her yılın
bir ayını burada, yaylasında geçiriyor. Ay-
der'deki betonlaşmaya, yaylalara yol vurul-
masına fena içerliyor. "Yaylanın zevki baş-
ka türlü çıkmaz da. Haburaya eskiler nasıl
gelmişse öyle gelecesun. Arabanun girdagu
yere her türlü kirluluk da giriy" diyor. Yay-
da yetişen çilek reçeli ile tereyağ, kaymak ve
tereyağmda alabalık kızartması var. Avluda
yaptığımız bu kahvaltından sonra rehberimiz
Suleyman av tüfeği atışı yaparak yolculuk ha-
berini veriyor.
Musa ise çiftesiyle karşhtk veriyor. Yola ko-
yuluyoruz. Hasan Gülas bizi videoya alıyor
ve Musa Ue 5-6 km kadar uğurluyorlar. Son
aynlış noktasında teypteki tulum sesiyle ho-
ron halkası kuruluyor. Vedalaşıyoruz. Onlar
balık tutacaklar. Bizse 5 saatlik yürüyuşle Ay-
der'e ineceğız. Yolun ortasında Suleyman'ın
yaylası Hazindak'a uğruyoruz. Şimdi bu yayla
insiz, kimseler yok. ÇUnkü bir geçiş yaylası,
yaylaya çıkışta ve dönüşte kullanılıyor. Sinek
olduğu için daha yukarki yaylalara çıkılıyor.
Ama evler bir harika. Tepede dizilmiş. tki ya-
nında iki derin vadi. Bunlardan soldakini gü-
neş aydınlatıyor. Sağdakini kesif bir sis kap-
lamış. Üstu dumdüz, âdeta bir gölü andırı-
yor. Hani o fıkralara konu olan yaylaya çı-
kan Lazlar vadiye gelip yerlesen kesif sisi de-
niz sanmışlar. "Oy denuz ayagumaza geldu.
Hadi bir gayuk yapup yuzdurelim" derler.
Yaptıklan kayığı sisin başına getırırler. Hep-
si içine binerek kendilenni sisin içine bırakır-
lar. Tabii aşağısı uçunımdur. 40 Lazın 39'u
ölür. Sadece bin sağ kalır. O da etrafında ölen
arkadaşlanna bakar ve ellenni yukan kaldı-
rarak "Ey Allahum, hikmetuadan sual oJun-
az kalsnn hepumuz oleceguduk" der.
yoruz. Aşağı dökülüyonız. Yayla rehberimiz
Suleyman, Hemşin ve Rize horonlannı oyna-
tıyor. Bu geziyi tamamlarken katılanlardan
gönışünü sonıyoruz. Tekniker Suleyman
Devrim, "Bn sefer de hiçbir şey anlamadnm
eyliil de tekrar gelecegim. Goremedefum yer-
kri görecum" dıyor. Suleyman aymyerleri
her >ıl görmeye gidiyor. Saffet Devrim ise
"Ben bazı yerieri Uk defa gördnm. Çok me-
rak ediydum. Hevesumn alamadum" değer-
lemesini yapıyor. însaat teknü;erı Ordulu Ha-
san Musluoğlu ise "Burada her şey dogal, ha-
vası yetiyor" derken, Ali Nazmi, "Ankara'-
mn havasından sonra her şeyden önce bura-
da temiz hava ve huzur buldum" şeklinde ko-
nuşuyor. Bankacı Arzu Güneysu'nun
değerlemesi ise şöyle: "Burada bn şekilde ta-
til yapmanın zorİDklan var. Her sene bir da-
ha gelmeyecegim diyonırn, ama sonraki sene
gene buradayım. Fakat her seneki bir once-
kinden daha iyi oluyor"
Trabzon yolu
Diğer bankacımız Tulin Korkmaz ise ilk kez
gelmiş buralara, "İnsanlan, yeşillikleri, su-
lan çok guzel. Ama çok yorucuydn. Bu tatil
degil bir azapb. 47 kilodan 40 kiloya indi|i-
mi hissediyorum" Tuli yorguniuğunu atınca
Karadeniz'e gelecek yıl da gidecegini söyle-
di.
Rize'den Trabzon'a doğru yaklaşıyoruz.
Rize'nin dünyaca ünlü Anzer balının eide
edildiği Anzer yaylasma gidiyoruz. Rize'den
kalkan minibüsümüz hep dereli semtlen ge-
çiyor. Taşkdere, tyidere, Kalkandere, tkizde-
re. Dereler, dereler. Sürekli yayan yağmur-
dan, yeşülikler. Ikizdere yolunda derenin ağaç
dallanyla hemen hemen suya değdığini görü-
yoruz. Bu yeşil tufanı içinde Anzer yaylasına
doğru yol alıyoruz. Bu yöre âdeta bir bal di-
yan. Delibal, Cimil balı, Kabahor balı, De-
reköy balı. Fiyatlan ise 50-500 bin lira ara-
sında değişiyor. Anzer balının farklılığı ise sa-
dece çiçek balı olmasında. Yılda 300-400 ki-
lo bal elde edilebiliyor. Renk olarak daha ko-
yu. tlaç gibi satılıyor. Alanlann çoğu zaten
hastalığı için, doktor tavsiyesıyle alıyormuş.
Bu bal özellikle iç hastalıklar için mide has-
talıklan için iyi geliyor. Bir de cinsel gücü art-
tırdığı belirtiliyor. Bal bu kadar değerli olunca
tabii sahtesi de sanyor piyasayı. En çok baş-
vurulan yöntem ise temmuz sonuna kadar pe-
tekleri başka yerde tutup ağustosta petek sa-
ğımında Aozer'in civanna getirmek en çok
başvurulan yöntemmiş. Tabii yakın yaylala-
nn balının da Anzer balı diye satıhnası söz
konusu. işte Anzerliler bu jahteciliği önlemek
için bazı önlemler de almışlar. Anzer çıkışlı
ballar öncelikle Anzer muhtan tarafından mü-
hürleniyor. Ama bu yetmemiş, şimdi Anzer-
liler bir kooperatif kurmuşlar. Merkezi Rize'-
de oian bu kooperatif büyük şehirierde şube-
leşmeye başlayacak ve bu ağustos dönemin-
den sonra Anzer balına, kontrolü yapılmış ga-
ranti belgesi almak mümkün olacakmış.
Anzer yaylasına çıktığımızda çiçek seliyle,
renk armonisiyle karşılasıyoruz. Bu köyde 500
dolayında petek var. 2100 metre yükseklik-
teki bu yaylada öteki yaylalann aksine Rize
ve Trabzon'un değişik ilçe ve köylerinden yer-
leşenler var. Babadan kalma meslegini sürdü-
ren 40 petek sahibı Mehmet Civelek bize ba-
Sabahleyin derenin
çağıldayan sesiyle saat 5.5
gibi uyamyoruz. Sabah
kahvaltımızda bu dağlarda
yetişen çilek reçeli ile
tereyağı, kaymak ve
tereyağmda alabalık
kızartması var. Avluda
yaptığımız bu kahvaltıdan
sonra rehberimiz Suleyman
av tüfeği atışı yaparak
yolculuk haberini veriyor.
Aynhş noktasında tulum
sesiyle horon var.
lın sırlanru veriyor: "Bu balı uretmek bir ku-
mardır. Bazı seoeJer hiç venneyebihr. Sis oinr
vennez. Onun için Anzer balı itimata daya-
nır. Son yıDarda sahtesinin yayılmaması üze-
rine biz de tesciDİ satışa yönelecegiz. koope-
ratif kurduk. Çunkü bunu alan yemek için al-
mıyor. tlaç diye alıyor. Burada gol, doga. ba-
lık, dag var. Antrenman ve yayla turizmi, göl-
ler var. İçkJ yok."
Of-Çaykara güzergâhındanUzungöl'e doğru
yol ahyoruz. Dere boyunca yağmurdan çürü-
mesini önlemek için üstü kiremitle kaplı ah-
şap köprülere rastbyoruz. Çay ve fındık bah-
çelerini geride bırakarak ormanlık bölgeye gi-
riyoruz. Uzungöl girişinde kasabanın gelenek-
sel doğaya saygüı evleri var. Göl yemyesil bir
duruluk içinde. Dört yanında koyu yeşil çam .
ormanlan ile kapb dağlar yükseliyor. fçinden
çoşkun bir dere akıyor. Gölun ucundan he-
men hemen her şeyi ahşap olan turistik ev-
ler. 8 ev 55 yatak kapasitesi ve bir restoranü
ile lnan Kardesler burada hizmetinizde. Lo-
kantanın alabaJığı meşhur. Hemen orada ye-
tistirüiyor. Tesislerin yanında akan dere ıslah
edilmiş, gürültüsü kesilmiş. Tesisler ile dere
arasında çay içme kulübeleri var. Derenin kar-
şısında çeşitli sportif faahyetlerin yapıldığı bir
alan. Tırmamş kulvan ve ipi. Tertemiz ve do-
ğaya uygun bir konaklama tesisi. Sahibi ve
Işleticisi Dursun Ali tnan, Almanya'da işçi
iken 1974'de kardeşleriyle burayı kurmaya
başlamış. Dişiyle tırnağıyla arttırmış getirmiş
bugünlere. Hiç kredi kullanmamış. Bu ise go-
nül koymuş. Tesislerı daha da genişletecek.
Bu dağlarda çim kayağı yaptırmayı düşünü-
yor.
Bunun için de teleferik kunılmasına ve kre-
di yollanna başvuracakmış. Dursun Ali tnan
müşterilerini misafir gibi ağırlıyor. Civar yay-
lalara tur düzenliyor, gezdiriyor. Onlann ra-
hat etmeleri için her şeyi yapıyor. Ama bir tek
şey vermiyor o da içki! Bazen yabancı turist
gmplanna verdiği oluyormuş. Yerlilere neden
içki vermedığıni ise öyle açıklıyor. "Buras fa-
kir, ama çok medeni bir yerdir. Bizim iasa-
nınu ise içki icmesini bUmiyor. Burada 16 se-
nedir ytksek sesle bile koanşuimadı. Ofli,
Çaykanüı iki kadeh içip siiaha sanlacak. Bu-
rada 72.5 millet konaidıyor. Onlar ne yapsn.
Ben burayı kazma kirelde yapüm. SUah ucuy-
la para kazanmak istemiyonım. Buraya ge-
len içkiye degil, doğaya gelsin.
Uzungöl'de bir akşam konakladıktan son-
ra Trabzon'un ünlü Sümela Manastın'nı ge-
ziyoruz. Sel felaketine uğrayan bu bölgede
manastıra çeşitli zorluklarla ulaşıyoruz. Yo-
lu dere götürmüş. Biz de turistler gibi bazen
yuruyerek bazen de dereleri iki ağaç üstün-
den geçerek, tırmanarak vanyoruz manastı-
ra. Sümela'nın da eski hali yok. Onarım için
bazı bölümleri sökülmüş, bazı bölümleri de
ziyarete kapatılmış. Ama onarımın kendisi
yok ortada. Her gün binlerce turistin geldiği
burası kaderine terk edilmiş. Turizm Bakan-
lığı bir şey yapmıyor.
Trabzon Belediyesi Sumela'yı onarmaya ta-
lip. Ama arada anlaşmazlık var. Belediye Bas-
kanı Atay Aktuğ, "Burası Trabzon'un göz-
bebeği, ya onarsınlar ya da belediyeye dev-
retsinler, biz onaralım. Gerekli kaynagı
saflanz" diye konuşuyor.
Gezimiz tamamlandığında bu dağlan pa-
zarlayanlara da rastbyoruz. Trabzon'da ku-
rulu A sınıfı seyahat acentelerinden Saptur,
Karden, Kaçkar Tur ile tstanbul'da Adım Tur
Karadeniz turizmini satıyorlar. özellikle Kar-
den, Kaçkar ve Adım Tur dağlara, yaylalara
yönelik çalışıyor. Bu turlann 2 günlüğü 85 do-
lar. özellikle yabancılar ilgı gösteriyorlar.
BtTTt