22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 4 AĞUSTOS 1990 Karadeniz turunda bu kez hedefımiz yaya olarak iki günde gideceğimizAyder. Dere kıyılarında mola veriyoruz 'Oy dağlar doyamadımsizlere'- 2 — ABDURRAHMAN YILDIRIM Hemşin'in en uaa en ilginç yaylası olan Ka- le'ye gidıyoruz. Pazar'dan hareket eden ara- cımızla Ardeşen üzerinden Çamlıhemşin Çat güzergâhından Kale'ye varacağız. Ardesen'- den itibaren Fırtına Deresi boyunca Çamlı- hemşin'e doğru yol alıyoruz. Kaçkar doruk- lanndan kopup gelen bu dere gür suyuyla ve akışıyla gerçekten fırtına gibi. Derenin her iki tarafında da yukselen dik yamaçlar dağlara doğru gidiyor. Bu dağlardan akın eden ırmak- lar zaman zaman buyük şelaleler olusturuyor ardı ardına. Sanki gökkuşağı renklerini an- dınrcasına doruklardan aşağı dökulüyor. Fır- tına Deresi Yayladeresi'nde en gür şelaleye dö- nüşüyor. Derenin her iki yamacını ağaçlar, çi- çekler, yeşilin bin bir tonu kaplamış. Daha yu- karılara çıktıkça doğa daha bir gûrleşip kat- merleşiyor. Burası Karadeniz'in güzelh'kleri- nin doruk noktası. Bu arada Ayvazlann kızı Sam'ha ve Havva türku atıştırmaya başhyor- lar. "Dağ dağın aynasudur Duman dağun yasudur Severum yaylaları Yarumun yaylasudur" Birbirleriyle tam bir uyurn içinde iki ses. Giysileri, burunlan, gözleri, sesleri ve türkü- leriyle bu muhteşern güzelliği tamamlıyorlar. Bu arada bir sis dalgası geliyor. Hızla bu muhteşem tablonun ortasından geçiyor. Bu arada iküiden şu dörtlük dökulüyor. "Duman gelur aşağdan Dağı karalamaya Duman da benum gibi Meraktur ağlamaya" Karlı dağlardan çağlaya çağlaya kopup ge- len ve büyük bir hızla denize koşan Fırtına Deresi üzerinde kurulu tarihi köprüler doğa- ya ayn bir guzellik katmış, adım başı kaya- lardan ya da topraktan çıkan buz gibi suyu Astanbul Kocamustafapaşa'da tornacılık yapan 25 yaşındaki Musa, her yıl bir ay Karadeniz'e geliyor. Musa her türlü yozlaşmaya, kirlenmeye, hatta bu güzelliğe yol yapılmasına karşı. Şöyle diyor: "Yaylanın zevki başka türlü çıkmaz da. Ha buraya eskiler nasıl gelmişse öyle geleceksun. Arabanın ; girdiğu yere her türlü kirluluk da giriyT içerek şelale ya da minik çavlanlan izleyerek yolumuza devam ediyoruz. işte ormanlar göz alabildiğine uzuyor. Kestane, kızılağaç, akağaç, aksöğüt, dişbu- dalc, gürgen, kayın ağaçları, komar ağaçları, karaçam, köknar ve daha sayamadıklanmız. Koromuz ise ilhamını doğadan alarak türkü- lerini sıralıyor. "Gel çıkalım dağlara Dağlar olsun evimiz Kumar yapracuklan Olsun kiremidumuz Bu arada Cemil Ağabeyimiz bizim bu gü- zelliklere karşı hayranlığımızı görünce ekle- di: "Ömnımüzu verduk bunüara. Sadecc dere sesi, su sesi. Çiçekten başka kanmız yok. Aç susaz geziyruk haburalarda." Çata çıkmadan Fırtına Deresi'nin bir kolu üzerinde kalan otomobıli kurtarmaya çalışı- yoruz. Kadın erkek herkes paçaları sıvamış. Arabayı çıkarttıktan sonra yolumuza su içe- rek, türkü söyleyerek ve doyumsuz güzellik- leri seyrederek devam ediyoruz. Çat yaylası- nı geçerken de yeni bir dörtlük yerli yerine oturuyor. "Ander duman ben olsam Çat diizine göl olsam Sevduğumun beline Yılan kurdela olsam." Gittikçe diklenen yolumuz bLzi Kale'ye gö- türüyor. Burada bir kale ve etrafında 5 ayn yayla bulunuyor. En yüksek yayla Çiçekli, bi- zim de geldiğimiz yayla. Daha başlangıçta "Kendi evin gibi hareket etmeyeceksen gelme" diyor. Ayvazlar'da misafıriz. Ev sa- hibimiz lbrahim Bozkurt, 50-55 yaşlannda çe- vik ve sapasağlam bir görünüşu var. Sordu- ğumuzda yaşımn 75 olduğunu öğreniyoruz. "Sei de 2 sene gd boraya 15 yasında otarsun" diye ekliyor. Ibrahim Amca doğdu doğalı ge- liyormuş bu yaylaya, geçmişi soru>oruz. "Ben bogöııii bilunım. Dün bugundur benim için" diyor ve ekliyor: "Buranun zamaru geldumi köylerde kimse duramaz. tnekler bile ahırda durnr bağınnaya. Hayvanlar bile anlar yay- la zamanı. Nisanın ortasııu geçurmezler. Biz de böyle piyade gidiynık buralarda işte." Bu kısa sohbetten sonra yemek geliyor. Ka- radeniz'in simge yemeklerinden muhlamanın bir çeşidi hoşmeri soframızda. Çok yemek se- çen ve Istanbul'dan zeytinini, peynirini dahi getiren Tuli bu kez direnemiyor ve istahla hoş- meriyi yiyor. Yemekten sonra yaylayı geziyo- ruz. Istanbul'dan tanıdıklara rastlıyoruz. Bu yayla Kale yaylalarının baş yaylası. Bugün de bayramm birinci günü. Her yıl olduğu gibi yi- ne şenlik var bu akşam. Istanbul'dan gelir- ken bize eşlik eden tulumcu Yılmaz Meriç de burada. Akşam saatierinde yayla kaiabalık- laşmaya başhyor etraftaki yaylalardan gelen- lerle. Kadınlı erkekli gruplar alana yerleşiyor. Genç kızlarla genç erkeklerin sayüarı eşit gi- bi. Hatta kızlar daha fazla. Yerel kıyafetler içinde büyük çoğunluğu. Karadeniz yöresin- de kadınlann başına taktıklan keşandan ye- lek yaptınp giyen, puşi bağlayan genç kızlar da ayn bir renk katıyor horon halkasına. Sağ tarafımda ateşli bir genç var. Horonu yöne- tiyor. Sonradan öğreniyorum ki yaylanın ima- mıymış. Horon 3.5 saat karşıhklı türkü atış- malanyla sürüyor ve yan gece dağılıyor. Son- raki gün ise bir km. uzakhktaki tepeve "Köy- iük Sırtr'na çıkılacak ve şenlik orada devam edecek. Sabahleyin saat 5.5 gibi uyamyoruz. Bura- larda uzun uzadıya uyunamıyor, insan uyku- sunu alıyor ve tamamen dınlenmiş olarak kal- kıyor. Bugün Köylük Sırtı'na çıkıyoruz. Yi- ne türkUler eşliğinde bu sefer atma türküle- 'ırtlara doğru çıktıkça yaylaların güzelliği seriliyor gözler önüne. Karşımızda Kaçkarlar errek içekli yaylasında horon. Genç kızlarla genç klerin sayısı eşit gibi. Hatta kızlar daha fazla. görkemli ve heybetli bir görünüm içinde. Kar Yerel kıyafetler içinde büyük çoğunluğu başına kürtüklerini hâlâ koynunda saklıyor. İşte Fırtına puşi bağlayan kızlar ayrı bir renk katıyor horona. Deresi'nin bir kolu, karlı dağların eteklerinde Horonun başında ateşli bir genç var. Sonradan öğreniyorum, yaylanın imamıymış. Ertesi gün daha uzaktaki bir tepede horon devam edecek. çağlaya çağlaya akıyor. Köylük Sırtı oldukça geniş. Kuzey tarafı uçurum gibi. rin yönü bize doğru geliyor. Tisörtümüzden, çantamızdan kişiliğimize kadar varıyor bu türkuler. Sırta çıktıkça Kale'nin, yaylalann güzelli- ği serüiyor ortaya. Karşımızda Kaçkarlar gör- kemlı ve heybetli bir görunum içinde kar kür- tüklerini hâlâ koynunda saklıyor. tşte Fırtı- na Deresi'nin bir kolu karlı dağların etekle- rinde çağlaya çağlaya akıyor ve aşağılara doğ- ru büyük bir hızla koşuyor. Köylük Sırtı ol- dukça geniş. Kuzey tarafı ise uçurum gibi. Yerden biraz yüksek kayahklar üzerine ayrı- ca 2 metreye yakın taş kulesi yapılmış. Âde- ta fener gibi duruyor ve tehlike sınırını işaret ediyor. Burdan Kale'ye, Fırtına Deresı'ne ust- ten bakıyorsun. Dere epey uzak, ama çagıltı- sı müzik gibi geliyor. Hemen aşağıda çoktan- dır aradığımız beyaz renkli orman gulleri ve yanında sarı renkli zıfin çiçekleri. Düz ise de- gışik renkler de çıçeklerle bezenmiş. Kuçük bir horon halkası kurulmasından sonra dönüyo- ruz. Aynlış saatimiz geliyor. Buradan 4 sa- atlik yurüyüsle Çat'a ineceğız. Köyden top- luca uğurlanıyoruz. Tuli ile tbrahim Amca ba- ba kız gibi birbirine sanlıp hatıra resmi çek- tıriyorlar. Gelecek sene yıne bekleniyoruz. Fır- tına Deresi boyunca bir yandan derenin şırıl- mekten çalamıyor. Sonunda içki ile horon bir arada yürumüyor. Horoncular dağılmak zo- runda kalıyor. Oy yaylalar doyamadum sizlere Çat'ta aynldığınuz grupla buluşuyoruz. iki günlük yüruyusle Ayder'e varacağız. Bu arada araba yolu yok. Yüniyuş başlıyor. Elevit, Ko- runç, Teravit, Melezkur ve Polovıt guzergâ- hını izleyeceğiz. Rehberliğınıizı Ayder'e iner- ken geçecegimiz Hazındak yaylasında evlen bulunan Suleyman Devrım yapıyor. Taytını giymiş, tüfeğini kuşanmış. Her yaylaya giri- şimizde haber verir gibi iki el ateş ediyor. Sü- leyman'ın tufeği yanında arada bir s«si de ge- liyor: "Oy dağlar doyamadım siztere" Ele- vit'e geldiğimizde ise meşhur karaçamlarla karşılaşryoruz. Grup, Istanbul'da da sık sık söylenen şu dörtlüğü haykırıyor: "Elevit karaçamlık Kar yağar da tulturur Bu kaybana sevdaluk Elumu unutturur." Elevit'in ardından Korunç yaylası da geçi- liyor. Dere kenarında yamaçlara kurulu Te- ravit'e geliyoruz. Burada mola alıyoruz. Ay- lamn öbür ucunda yıkılan evleri tamir etme- yenlere de fena bozuluyor. Musa her türlü yozlaşmaya, kirlenmeye karşı. Yaylaya yol açan dozer için "Elimden gelse, suç olmasa gidup gırarum tarağuni" diyor. Her yıhn 1 ayını yaylasında, 11 ayını tstanbul'da geçiri- yor. "tstanbul'dayken büe ben hep bnrayı du- suuyrum, buranjn bayalleriai knrarak yaşay- rnm orada. Kahveye ve başka bir yere gitmiy- rum" diye ekliyor. Yayladan aldığı moralle Musa tstanbul'da 7-8 ay stressiz bir dönem geçiriyor. Ondan sonra stres gelmeye baslı- yor. Trafık, egzoz kırliliği, vs 11. ayda ken- dini zor atıyor dağlara. Her yıl da hem yaylasının hem köyünün ve civarlann yeni resırnlerini çekerek duvar tak- vimi yaptınp eşe dosta dagıtıyor, işyerine ası- yor. "Ben yaşam kaynağumi burada bulıyrum" diyen Musa'ya neden Istanbul'a gittiğini soruyorura. "Kendum için diyil, ço- cuklanım için geiecekleri. egitimleri için. Yoksa bir gun durmam orda" şeklınde ko- nuşuyor. Gece Musa'run özenle yaptığı ve ço- ğu zaman yabancı ülkelerden gelen turistleri konuk ettiği tavan arasında yatıyoruz. Sabah- leyin derenin çağıldayan sesiyle saat 5.5 gibi uyamyoruz. Sabah kahvatımızda bu dağlar- Yeniden yola koyulduğumuzda ormaıun en gürünün, tabiatın en vahşisinın arasında pa- tikada yurüyoruz. Küçük ırmaklann 2OO-3C» metre yükseklikte, tepelerden dökülerek yap- tığı şelalerin önünden geçiyoruz. Selalerin al- tına girip yıkananlar da var. Yolda rastladığı şernsiye büyüklüğündeki lapaza yapraklannı guneşlik yapanlar da. Komar çiçeğinin bor- do renklısini de beyazını da toplayan san zi- fin çiçekleriyle benim gibi buket yapanlar da var. Ve sık sık akan buz gibi sulardan içerek bu doyumsuz manzara içinde geçen 5 saatlik yolculuktan sonra Ayder'e iniyoruz. Bu do- yumsuz güzellikler ortasında beton yığınları neşemizi kaçuıyor. Üstelik etrafta çöpler de var. Eski güzelliği kalmamıs Ayder'in. Ay- der'de 800 yatağı bulan 14 otel var. Ayder Köyier Birliği Baskanı "Onnaa Idaresi iznn verseydu burada agaç bina yapulordD. Dışar- dan alup buraya geturmek bem pakah hem de zor. Orman tdarei Ue Torizm Bakanhgı'- nın anlaşamamasından ileri geliy bu sorun" diye konuşuyor. Ayder Turizm otobüsüyle Pazar'a döner- ken Dolapkaya Köyü'nde tulum eşliğinde de- vam eden horonu görünce otobüsü durduru- Karadeniz'de doğa derin vadilerie bölünmüs. Sis bazen bir deniz gibi çöker bu vadilerden bırine. Doruktan vadinin birinde sis gölu, dıgennue yeşıün 6»lun tonlan göniinr. Karadeniz'de gecim koşullan evin erkrgini gurbete çıkmak zoranda bırakmış. bütün işler de kadına kalmış. İşte satıcısı da alıcısı da kadınlardan olnşan "Sürmene Pazan.' tısını dinlerken bir yandan çiçeklerin renklerini, çeşitlerini seyrederek ilerliyoruz. Sık sık da derede alabalık avlayanlara rastlı- yoruz. Bu alabalıklar kırmızı pullu oluyor. Zaten balığın adı da bu pullanndan geliyor. Ama çoğu yerde siyah pullulara rastlamyor. Yolda başka sırt çantalı gezginlere de rastlı- yoruz. Kimisi yerli, kimisi yabancı. Bölge hal- kı her ikisine de alışkın. Bize bir ıhtiyacımız olup olmadığını soruyorlar. Şimdiye kadar bölgeye gelen çadır açan yabancüan da kim- se rahatsız etmemiş, herhangi bir saldırı ol- mamış. 4 saatlik yürüyüşten sonra Çat'a vanyoruz. Konaklayacağımız yer Canak Oteli. 1968'den beri hizmet veriyor. Bakkalı, yöresel ve turis- tik eşya satışı, yemeğiyle dağ başında ihtiyaç- lara cevap vermeye çalışıyor Cancık Oteli. Sa- hibi Rasim Mafratoğlu bir köseye de içki ve sigara kolleksiyonu yapraış. Yerli yabancı si- gara ve içkilerin pek çok çeşidi var burada. Yabancılann yanı sıra Ankara, lstanbul'a yer- leşraiş Karadenizliler de gelmiş buraya. Ba- alan balık avüyor. Akşam ise derenın hemen yanında kurulan sofrada oturup yemeğimizi yiyoruz. Otelin sahibinin oğlu tulum da calı- yor. Gece tulum eşliğinde horon başhyor, kar- şılıklı türkuler söyleniyor. Bu arada içkili bir müşteri çok istekli bir şekilde horona katılı- yor. Ve horonu sulandınyor. Tulumcu ise gül- ran için yorgunluk atıyonız. Dereden karşı- ya atlayıp dik bir yokuşu tırmanıyoruz. En çok zorlandığimız yer burası. Geri dönmeyi bile düşünenler var. Bu akşam evûıde kala- cağımız Musa Gülas 35 kiloluk sırt çantasıy- la çoktan dağı aşıyor, bizden ileri gidip balık yakalayacak. Bizim için. Geçtiğimiz yerlerin sagında solunda krater gölkri var. En tanın- mışı Gökfon Gölü. Dağı devirdiğimizde baş- ka bir dere ters yönde başhyor. Yine dereyi takip ederek Melezkür'ü, Palovit'i geçiyoruz. Yaylalardan yerli mi, yabana mı olduğumuz, ihtiyacımız sonıluyor. Akşam karanlığında Amlakit'e vanyoruz. Bizden başka evde fo- toğraf çekmek için dağlara çıkan Hasan Gu- las var. Musa'run babası Ali Gülas 55'inde, ama 20 yaş genç gösterdıği kesin. Şimdiye ka- dar hiç doktora gitmemiş. tlaç da kullanmı- yor. Hanjmı Firdevs ise kuçük bir ameliyat geçirmiş. Yaylada tek ineklen var. Yaylacı- lık yapmak için değil, yaşamak için burada- lar. Musa ise tstanbul'da Kocamustafapaşa'- da tornacılık yapıyor. 25 yaşında dağlarda kamuflajlı elbise gi>i- yor. Komando bıçağı ile dolaşıyor. Her yılın bir ayını burada, yaylasında geçiriyor. Ay- der'deki betonlaşmaya, yaylalara yol vurul- masına fena içerliyor. "Yaylanın zevki baş- ka türlü çıkmaz da. Haburaya eskiler nasıl gelmişse öyle gelecesun. Arabanun girdagu yere her türlü kirluluk da giriy" diyor. Yay- da yetişen çilek reçeli ile tereyağ, kaymak ve tereyağmda alabalık kızartması var. Avluda yaptığımız bu kahvaltından sonra rehberimiz Suleyman av tüfeği atışı yaparak yolculuk ha- berini veriyor. Musa ise çiftesiyle karşhtk veriyor. Yola ko- yuluyoruz. Hasan Gülas bizi videoya alıyor ve Musa Ue 5-6 km kadar uğurluyorlar. Son aynlış noktasında teypteki tulum sesiyle ho- ron halkası kuruluyor. Vedalaşıyoruz. Onlar balık tutacaklar. Bizse 5 saatlik yürüyuşle Ay- der'e ineceğız. Yolun ortasında Suleyman'ın yaylası Hazindak'a uğruyoruz. Şimdi bu yayla insiz, kimseler yok. ÇUnkü bir geçiş yaylası, yaylaya çıkışta ve dönüşte kullanılıyor. Sinek olduğu için daha yukarki yaylalara çıkılıyor. Ama evler bir harika. Tepede dizilmiş. tki ya- nında iki derin vadi. Bunlardan soldakini gü- neş aydınlatıyor. Sağdakini kesif bir sis kap- lamış. Üstu dumdüz, âdeta bir gölü andırı- yor. Hani o fıkralara konu olan yaylaya çı- kan Lazlar vadiye gelip yerlesen kesif sisi de- niz sanmışlar. "Oy denuz ayagumaza geldu. Hadi bir gayuk yapup yuzdurelim" derler. Yaptıklan kayığı sisin başına getırırler. Hep- si içine binerek kendilenni sisin içine bırakır- lar. Tabii aşağısı uçunımdur. 40 Lazın 39'u ölür. Sadece bin sağ kalır. O da etrafında ölen arkadaşlanna bakar ve ellenni yukan kaldı- rarak "Ey Allahum, hikmetuadan sual oJun- az kalsnn hepumuz oleceguduk" der. yoruz. Aşağı dökülüyonız. Yayla rehberimiz Suleyman, Hemşin ve Rize horonlannı oyna- tıyor. Bu geziyi tamamlarken katılanlardan gönışünü sonıyoruz. Tekniker Suleyman Devrim, "Bn sefer de hiçbir şey anlamadnm eyliil de tekrar gelecegim. Goremedefum yer- kri görecum" dıyor. Suleyman aymyerleri her >ıl görmeye gidiyor. Saffet Devrim ise "Ben bazı yerieri Uk defa gördnm. Çok me- rak ediydum. Hevesumn alamadum" değer- lemesini yapıyor. însaat teknü;erı Ordulu Ha- san Musluoğlu ise "Burada her şey dogal, ha- vası yetiyor" derken, Ali Nazmi, "Ankara'- mn havasından sonra her şeyden önce bura- da temiz hava ve huzur buldum" şeklinde ko- nuşuyor. Bankacı Arzu Güneysu'nun değerlemesi ise şöyle: "Burada bn şekilde ta- til yapmanın zorİDklan var. Her sene bir da- ha gelmeyecegim diyonırn, ama sonraki sene gene buradayım. Fakat her seneki bir once- kinden daha iyi oluyor" Trabzon yolu Diğer bankacımız Tulin Korkmaz ise ilk kez gelmiş buralara, "İnsanlan, yeşillikleri, su- lan çok guzel. Ama çok yorucuydn. Bu tatil degil bir azapb. 47 kilodan 40 kiloya indi|i- mi hissediyorum" Tuli yorguniuğunu atınca Karadeniz'e gelecek yıl da gidecegini söyle- di. Rize'den Trabzon'a doğru yaklaşıyoruz. Rize'nin dünyaca ünlü Anzer balının eide edildiği Anzer yaylasma gidiyoruz. Rize'den kalkan minibüsümüz hep dereli semtlen ge- çiyor. Taşkdere, tyidere, Kalkandere, tkizde- re. Dereler, dereler. Sürekli yayan yağmur- dan, yeşülikler. Ikizdere yolunda derenin ağaç dallanyla hemen hemen suya değdığini görü- yoruz. Bu yeşil tufanı içinde Anzer yaylasına doğru yol alıyoruz. Bu yöre âdeta bir bal di- yan. Delibal, Cimil balı, Kabahor balı, De- reköy balı. Fiyatlan ise 50-500 bin lira ara- sında değişiyor. Anzer balının farklılığı ise sa- dece çiçek balı olmasında. Yılda 300-400 ki- lo bal elde edilebiliyor. Renk olarak daha ko- yu. tlaç gibi satılıyor. Alanlann çoğu zaten hastalığı için, doktor tavsiyesıyle alıyormuş. Bu bal özellikle iç hastalıklar için mide has- talıklan için iyi geliyor. Bir de cinsel gücü art- tırdığı belirtiliyor. Bal bu kadar değerli olunca tabii sahtesi de sanyor piyasayı. En çok baş- vurulan yöntem ise temmuz sonuna kadar pe- tekleri başka yerde tutup ağustosta petek sa- ğımında Aozer'in civanna getirmek en çok başvurulan yöntemmiş. Tabii yakın yaylala- nn balının da Anzer balı diye satıhnası söz konusu. işte Anzerliler bu jahteciliği önlemek için bazı önlemler de almışlar. Anzer çıkışlı ballar öncelikle Anzer muhtan tarafından mü- hürleniyor. Ama bu yetmemiş, şimdi Anzer- liler bir kooperatif kurmuşlar. Merkezi Rize'- de oian bu kooperatif büyük şehirierde şube- leşmeye başlayacak ve bu ağustos dönemin- den sonra Anzer balına, kontrolü yapılmış ga- ranti belgesi almak mümkün olacakmış. Anzer yaylasına çıktığımızda çiçek seliyle, renk armonisiyle karşılasıyoruz. Bu köyde 500 dolayında petek var. 2100 metre yükseklik- teki bu yaylada öteki yaylalann aksine Rize ve Trabzon'un değişik ilçe ve köylerinden yer- leşenler var. Babadan kalma meslegini sürdü- ren 40 petek sahibı Mehmet Civelek bize ba- Sabahleyin derenin çağıldayan sesiyle saat 5.5 gibi uyamyoruz. Sabah kahvaltımızda bu dağlarda yetişen çilek reçeli ile tereyağı, kaymak ve tereyağmda alabalık kızartması var. Avluda yaptığımız bu kahvaltıdan sonra rehberimiz Suleyman av tüfeği atışı yaparak yolculuk haberini veriyor. Aynhş noktasında tulum sesiyle horon var. lın sırlanru veriyor: "Bu balı uretmek bir ku- mardır. Bazı seoeJer hiç venneyebihr. Sis oinr vennez. Onun için Anzer balı itimata daya- nır. Son yıDarda sahtesinin yayılmaması üze- rine biz de tesciDİ satışa yönelecegiz. koope- ratif kurduk. Çunkü bunu alan yemek için al- mıyor. tlaç diye alıyor. Burada gol, doga. ba- lık, dag var. Antrenman ve yayla turizmi, göl- ler var. İçkJ yok." Of-Çaykara güzergâhındanUzungöl'e doğru yol ahyoruz. Dere boyunca yağmurdan çürü- mesini önlemek için üstü kiremitle kaplı ah- şap köprülere rastbyoruz. Çay ve fındık bah- çelerini geride bırakarak ormanlık bölgeye gi- riyoruz. Uzungöl girişinde kasabanın gelenek- sel doğaya saygüı evleri var. Göl yemyesil bir duruluk içinde. Dört yanında koyu yeşil çam . ormanlan ile kapb dağlar yükseliyor. fçinden çoşkun bir dere akıyor. Gölun ucundan he- men hemen her şeyi ahşap olan turistik ev- ler. 8 ev 55 yatak kapasitesi ve bir restoranü ile lnan Kardesler burada hizmetinizde. Lo- kantanın alabaJığı meşhur. Hemen orada ye- tistirüiyor. Tesislerin yanında akan dere ıslah edilmiş, gürültüsü kesilmiş. Tesisler ile dere arasında çay içme kulübeleri var. Derenin kar- şısında çeşitli sportif faahyetlerin yapıldığı bir alan. Tırmamş kulvan ve ipi. Tertemiz ve do- ğaya uygun bir konaklama tesisi. Sahibi ve Işleticisi Dursun Ali tnan, Almanya'da işçi iken 1974'de kardeşleriyle burayı kurmaya başlamış. Dişiyle tırnağıyla arttırmış getirmiş bugünlere. Hiç kredi kullanmamış. Bu ise go- nül koymuş. Tesislerı daha da genişletecek. Bu dağlarda çim kayağı yaptırmayı düşünü- yor. Bunun için de teleferik kunılmasına ve kre- di yollanna başvuracakmış. Dursun Ali tnan müşterilerini misafir gibi ağırlıyor. Civar yay- lalara tur düzenliyor, gezdiriyor. Onlann ra- hat etmeleri için her şeyi yapıyor. Ama bir tek şey vermiyor o da içki! Bazen yabancı turist gmplanna verdiği oluyormuş. Yerlilere neden içki vermedığıni ise öyle açıklıyor. "Buras fa- kir, ama çok medeni bir yerdir. Bizim iasa- nınu ise içki icmesini bUmiyor. Burada 16 se- nedir ytksek sesle bile koanşuimadı. Ofli, Çaykanüı iki kadeh içip siiaha sanlacak. Bu- rada 72.5 millet konaidıyor. Onlar ne yapsn. Ben burayı kazma kirelde yapüm. SUah ucuy- la para kazanmak istemiyonım. Buraya ge- len içkiye degil, doğaya gelsin. Uzungöl'de bir akşam konakladıktan son- ra Trabzon'un ünlü Sümela Manastın'nı ge- ziyoruz. Sel felaketine uğrayan bu bölgede manastıra çeşitli zorluklarla ulaşıyoruz. Yo- lu dere götürmüş. Biz de turistler gibi bazen yuruyerek bazen de dereleri iki ağaç üstün- den geçerek, tırmanarak vanyoruz manastı- ra. Sümela'nın da eski hali yok. Onarım için bazı bölümleri sökülmüş, bazı bölümleri de ziyarete kapatılmış. Ama onarımın kendisi yok ortada. Her gün binlerce turistin geldiği burası kaderine terk edilmiş. Turizm Bakan- lığı bir şey yapmıyor. Trabzon Belediyesi Sumela'yı onarmaya ta- lip. Ama arada anlaşmazlık var. Belediye Bas- kanı Atay Aktuğ, "Burası Trabzon'un göz- bebeği, ya onarsınlar ya da belediyeye dev- retsinler, biz onaralım. Gerekli kaynagı saflanz" diye konuşuyor. Gezimiz tamamlandığında bu dağlan pa- zarlayanlara da rastbyoruz. Trabzon'da ku- rulu A sınıfı seyahat acentelerinden Saptur, Karden, Kaçkar Tur ile tstanbul'da Adım Tur Karadeniz turizmini satıyorlar. özellikle Kar- den, Kaçkar ve Adım Tur dağlara, yaylalara yönelik çalışıyor. Bu turlann 2 günlüğü 85 do- lar. özellikle yabancılar ilgı gösteriyorlar. BtTTt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle