25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ M E C L İ S A Ç I L I R K 31 ÂĞUSTOS 1990 M İ R ALTI MECLİS, ÜSTÜ KONSEY — Parlamento poUtika yerine kavgaya sahne olmaya başlayınca, 12 Eylül 1980de askeri müdahale gerçekleşmiş, yeni yöneticüer 'Danışma Meclisi'nin iizerindeki yerierini almışlardı. (Fotofnıf: Erdogan Köseoğln) Meclisyarın açılıyor. Parlamenter politikayerineyine kör dövüşü mü yapılacak, iktidar çoğunluğu muhalefetiyineyok mu sayacak Ilk zaaf: Çoğunluk diktası— 1 — Meclis, bır işı konuşmak için belirli ara- lıklarla yapılan toplantı ve bu toplantının yapıldığı yerdir. "Dün geceki toplantımı/ pek tatlı geçti" denilınce, konuşmak veva bir ışı görüşmek içın bir araya gelmiş kimsc- ler topluluğu anlaşılmaz. Millet Meclısi veya anayasadaki söylenı- şi ile Türkıye Büyük Millet Meclısı (TBMM)sözüilenekastedmektedir? Yine anayasada "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yasama yetkisi Türk milleti adına Törkiye Büyük Millet Mecli- si'nindir. Bu yetki doredilemez" şeklinde ifadc edılen sözler." parlamentonun varlık nedenıaçısındannasılbıranlamtaşır? 1920de. Mustafa Kemal ve arkadaşla- nnı Anadolu'da bır meclis toplamaya iten ılk ve en önemli gerekçe, milli egemenlığın oluşumuna duyulan ihtiyaçtır. Bunun yolu ise. millet egemenliğinin tek ve gerçek tem- silcisi olduğuna inanılan bir meclisten geç- mekteidi. Meclis'e isim ismet İnönü hatıralarında o günlerin ha- vasını aktarırken dikkat çekici şu noktaya ışaret etmektedir: Ankara'da) meclis açılıncaya kadar baş- ta Mustafa Kemal Paşa olmak fizere hepimi- zi en çok meşgul eden hususlar, mectise veri- lecek adın tespiti ve meclise teklif olunacak meselelerin tayini olmuştur. Mecltsin adı için çok münakaşalar geçmiştir. Türlö isimler üzerinde durulmuştur. Gayet iyi hatırlarım, toplanacak meclise 'kurultav' adının veril- mesi teklif edilmiş ve birçok kişiye bu ad sem- patik gelmiştir. Fakat Mustafa Kemal Paşa bu adı kabul etmedi. Diyordu ki: 'fstanbul'dan gelen mebuslar ve seçilenler toplanacak. Millet iyı oldu diyecek. Fakat ardından soracak Millet Meclisı nerede?" Meclisin adı uzun münakaşalardan sonra, nihayet °Bü>ük Millet Meclisi" olarak tes- pit edildi. Meclis açılır açılmaz, bu ismin tek- lif edilmesini ve böyle sö> lenmesini kararlaş- tırdık.(Hatıralar. BilgiY.s. 191-92). Bu aktarmayı şunun ıçın yapıyorum: Meclısm adı bile uzun tartışmalara yol aç- mış, rastgele bulunmamış. 1876'da oldu- ğu gibi Meclis-i Umum-i veya öteki adlar, yerine, özellikle 'millet' sözcüğü kullanıl- mıştır. Üstelik bununla yetinilmeyerek ba- şına 'büyük 1 sıfatı eklenmiş. Belli kı büyük sıfatı 'millet" için. Meclis ise millet iradesi- nin temsilcisi olmak nedeniyle büyüklüğe hak kazanabiliyor. Kısaca söylenırse, yasa- ma organının tarihinde ona verilen adın özenle seçilmesi dahi özel bır anlam taşı- maktadır. Türkiye'nin 1920-90 arasında harcadı- ğı yetmış yıllık ömründe —bazı kesintiler dışında— parlamentolu hayatı tercih etmiş bulunması ise ayn bir övünç kaynağı sayıla- bılır 1960. 1971 ve 1980 askeri yönetimle- rınden sonra yenı parlamento için >apılan seçimler göstermiştır kı halk, yasama orga- nının açılacağı günü umutla beklemekte. kendisine verilen ımkânlar ölçüsünde seç- me ve seçilme hakkını kullanmaktadır. Öte yanda, hemen her görüşten politika erbabı parlamentonun sıştem içındekı yeri ve öne- mıüzerınegörüşbirlığinevarmıştır. Bunlar ışın yalnızca bır yanı. Acaba, yet- Türkiye'de 1959 yılmda iktidarı elinde bulunduran DP, tutum ve uygulamaları ile muhalefeti 'yok' saymasa, Meclis içi denetim kapısını arahk tutsa ve knz tırmanırken erken seçim kararı alsaydı, acaba subaylar yme darbe yapabilirler miydi? Türk demokrasisinin en özgün yam belki bu paradokstur. Parlamenter hayat kördövüşüne dönüşünce, sistemin ayakta kalabilen tek kurumu olarak 'ordu' devreye girer, kendine göre oazı düzenlemeler yaparak (Latin Amerika'dan ayrıldığı nokta) gözetim kulesine yeniden döner. Bugüne kadar ki darbelerin ortak yanı budur. TBMM'nin >eni \asama donemi >ann başlayacak. Koltnklar, miUervekillerini bekliyor. Divanı seçimleri yönetir, halk, Şefin ilan ettiği listeyı oylamak ile görevli bulunan ıkinci seçmenlen seçerdi. Onların görevi de Şefin önlerine koyduğu milletvekili liste- sinionaylamak... 1946'da çok partili parlamenter politi- kaya geçiş, Kemalist tek parti rejimi açısın- dan bir kınlrna noktasıdır. Ve çok önemlidir. Bu anlamda 1950. DP'li muhalefetin ör- gütlemeyi başardığı ve tek parti diktatörlü- ğünü sona erdiren tartışmasız bir 'oy devTi- mi'şeklinde tanımlanabilir. Tek parti diktatörlüğününzulüm uygula- malarına, Ikinci Dünya Savaşı koşullannın da şehrin ılen gelen eşrafı ile konuşacaktır. Yöredeki çiftçiler sorunlannı Adnan Bey*in aktarraasını isterler. Kapanan Ser- best Cumhuriyetçi muhaliflerin Ay- Jın'daki lideri Menderes, Atatürk'ün huzurunda konuşur. Şefin sorulannı ya- nıtlar. Radyodan milletvekilliği mi) yıllık uvgulama ışığında bugûnkü ger- çek durum nedir? Parlamentoyu ıçinden ke- miren, uygun deyimle söylenirse zaaf veya hastalıklar var mıdır? * TBMM"nin zaaflannı üç ana başlık al- tında toplamak mümkündür: * Çoğunluğun önlenemeyen diktatörlü- ğü. * Yürütmenin çoğalan gücü. * Milletvekilliği kurumunda yozlaşma. 1. ÇOĞUNLUĞUN ÖNLENEMEYEN DİKTATÖRLÜ'ĞC VEYA AZINLIĞIN KORUNAMAMASI 'Tek kale ovnamak" bır futbol deyimı olup, 1946'dan beri sürdürülen çok partılı parlamenter politikanın en önemli zaafını açıklamaya yardım edebilir. 1946'dan ön- ce tek parti modeli uygulanıyordu. Parla- mento üzerinde tek partinin, daha açık bır anlatımla Atatürk ve İnönü'nün gölgesı vardı. Halkın temsilcileri rolü oynayan millet- vekillerı şefın buyruğu şeklinde hazırlanan listeler ile açıklanıyordu. Tek partıye karşı Demokrat Parti (DP) muhalefetinin önde gelen dört adamından biri olarak sivrilerek ve TC'nin 1950"lı yıllarma damgasını vuran Başbakan Adnan Menderes'in millet- vekili olması öyküsü hay lı ilginçtir: 1930 \ ı- lında Serbest Cumhuriyel Fırkasfnı Ay- dın ilinde örgülleyen Menderes. sıyasi mu- halefetin yasaklanması üzerine yeniden çıftlik ışleri ile ılgılenmeye başlar. O aralar Ebedeli Şef Anadolu'yu gezmektedir. Ay- dın'a gelmıştır. Tek partiye aıt ıl binasın- Zaman gecer. Adnan Bey bır iş için Ay- dın'a inmıştır. Arkadaşlan tebnk ederler. Şaşırır. ';layrola niye tebrik ediyorsunuz?' dıye sorar. 'Adnan Bey milletvekili olmuş- sun' derler. 'Arkadaşlar yanılmayın. Benim boyle bfr müracaatım yok ki milletvekili ola- \ ım. Nereden aklınıza geldi böyle bir muzip- İik?" diye konuşur. 'Adnan Be>, sen dinle- mtmişsin. ama biz öğle ajansından dinledik. \\dın listesinde senin adın verildi/ (Muam- m'er Yaşar. 1960 Acılı Günler, Tekin Y., 1987, s. 130-31). Öyküde şaşılası bir durum yok. İktidan elinde tutan CHP'nin 1927 Tüzüğü, mil- letvekili belirlenmesı ışini aynı zamanda parti genel başkanı unvanını elinde bulun- duran cumhurbaşkanina vermişti. Yani Ebedı Şef Atatürk'e.. Tüzüğe göre, parti genel başkanı ve onun bizzat ışaret buyur- duklan genel başkan \ekili ve genel sekre- terden oluşan Başkanlık Divanı'nın aldı- ğı bütün kararlara uyulması zorunluluğu vardı. Bir parti karan şeklinde düşünülen milletvekili adaylannın tespiti söz konusu başkanlık divanına, ılanı ise genel başkana (Ebedi Şefe) ait bir yetki idi. Başkanlık yol açtığı ekonomik ve sosyal huzursuzluk- lar ile savaş sonrası dış politika konjonktü- rü eklenince, iktidar beklemedıği bir za- manda çok partili politikayı başlatma kara- rı almak zorunda kalmıştır. DPveilkaşk' Cumhuriyetçi-Jakoben aydın kesimce 'eşraf ve kompradornn vali beyin önünde elle- ri bağlı avâkta durmaktan çıkıp, koltukta ayak ayak üsrüne atarak ona emir \erme du- rumuna geçme teşebbüsü' şeklinde açıklan- maya çalışılan DP hareketı ile 19. yüzyıl Av- rupasfndaki ileri burjuva hareketleri ara- sında bir yakınlık, hatta benzerlik bulun- maktadır. 1946-50 DP'si, klasik anlamda parlamenter sisteme yürekten inanan ya\- gın bir aydın kesimi bünyesinde banndır- makta idi. İktidannm 1954'e kadarkı ılk evresınde. bol dış yardım. bol ekilmemiş toprak, iyi hava yüksek taban fiyatlan ile Günümüzde hâlâ pek çok kişi ve çevre, DP'nin on yılı üzerine değerlendirme yaparken tek yanlı bir bakış açısında ısrar etmektedir. Ya onun tek parti diktatörlüğünü yıkan ve çok partili politikayı geliştiren yanı ya da parlamento ve sokaktaki muhalefet ortamını 1960'a doğru tümüyle ortadan kaldıran diktatörlük uygulamaları göz ardı edilir. Türk politikasmdaki en eski kötü alışkanhk 'Bizimkiler hep | hakhdır'dır.1990 parlamentosunun DP deneyiminden alması fereken ders, bazen î iktatörlüklerin çoğunluklar tarafından da uygulanabileceği gerçeğidir. B-ugün Türkiye'ye bakıldığmda çıplak gözle görülebilen tehlike şudur: 1960-1971 ve 1980 öncesinde olduğu gibi parlamenter politika yerine yine kördövüşü yapümaktadır. Milfetin desteğini önemli ölçüde yitirdiği söylenen bir iktidar çoğunluğu, parlamento dışında oldukça önemli bir muhalefet gücü ve anayasal mekanizmaları kullanma olanağı elinden ahndığı için ne yapacağım şaşırmış bir parlamento içi muhalefet... Oysa geçmış deneyimler göstermektedir ki, TBMM'de muhalefetçe dile getirilen öneri ve eleştirileri dikkate almayan iktidar çoğunlukları, parlamenter sistemin işlemesini engeîleyince, istemeseler bile kendilerini yönetenler tarafından askeri darbeye davetiye çıkarma durumuna düşürülmüşlerdir. halkın yüzünü güldürebilen Bayar- Menderes yönetimi, asker-sivil bürokrasi- nin istibdadını da azaltınca. geniş seçmen kitlesi için bir ilk aşk' oluvermiştir. Tıpkı insanın ilk aşkını durmadan büyütüp güzel- leştirmesi gibi birdurum. Öyle kı köy erkek- leri 15Mayıs 1950 sabahı ilan edilenDPza- ferini 'çirkin kanlarını bile güzel yapacak bir mucize'diyeselamlayacaklardır(!)(Benzet- me. politikanın eskilerinden Prof. Fethi Çeiiktaş'a ait. İttihatçı gelenek 195O'ye kadar CHP'nin partızan uy- gulamalarından haklı olarak yakınan DP, iktidan ele geçirip parlamentoyu denetimı altına alınca. İttihat ve Terakki dönemin- den beri Türk politikasına egemen olan dik- tatörlük geleneğini devam ettırmekte tered- düt göstermemıştir. 1954, özellikle 1957 se- çimleri ardından parlamento DP Meclis Grubu'nun sınır tanımaz uygulamalanna sahne olacaktır. 'Bizimkilerhephaklıdır' Bugün hâlâ pek çok kişı ve çevre DP'nin on yılı üzerine değerlendirme ya- parken tek yanlı bir bakış açısında ısrar et- mektedirler. Ya, onun tek partı diktatörlü- ğünü yıkan ve çok partili politikayı gehştı- ren yanı; veya parlamentoda ve sokakta muhalefet ortamini 1960'a doğru tümüy- le kaldıran diktatörlük uygulamaları gö- zardı edilir Türk politikasmdaki en eskı kötü alışkanhk 'Bizimkiler hep haklıdır'dan kaynaklanan totumu bır yana bırakıp so- ğukkanlı bir şekilde bilgi ve belgelerin ince- lenmesı her ikı açıklama tarzının yanlışını ortaya koyacaktır. Çoğunlukdiktası 1990 parlamentosunda DP deneyimin- den alınması gereken ders şudur: 1957-60 arasında DP'li mılletvekillen muhalefetin v arlığını kabul etme basıreti gösteremedik- len içindir kı ortaya çıkan manzara bir dik- tatörlüktür. Dılerseniz, çoğunluk dıkta- törlüğü demek, bu yoldan bazen diktatör- lüklerin çoğunluklar tarafından uygulana- bıleceğıne işaret etmek de mümkün. Fakat son tahlilde dıktatörlük... Çoğunluk dikta- sı! Bu nedenledirki 1961 Anayasası hazırlık çalışmalannda ortaya çıkan eğılimler ve anayasa metnıne sokuşturulmak gereği du- yulan mekanizmalar, hep bu çoğunluk dik- tatörlüğüne oluşan tepki şeklinde gösteril- miştir. Faydasıziığı daha ilk günlerde açık- ça yazılan Cumhuriyet Senatosu ile gerekli- lığı kabul edilmekle birlikte, (şimdılerde) parlamenter muhalefetin tek aracı imış gibi âdeta bir üst meclis fonksiyonu venlen Anayasa Mahkemesi, söz konusu tepki ha- vasında gelışünlmiş iki anayasal mekaniz- madır. 1959 Türkiyesi'nde parlamento ço- ğunluğunu elinde bulunduran partı, tutum ve uygulamalan ile muhalefeti 'yok' sayma- sa ve meclis ıçı denetim kapısını arahk tut- sa; kriz tırmanırken erken seçim karan alsa idi acaba subaylar yine darbe yapabilirler miydi? Üzerinde durulması gereken bir so- ru. Türk demokrasisinin en özgün yanı bel- ki bu paradokstur. Parlamenter hayat kör- dövüşüne dönüşünce. sistemin ayakta kala- bilen tek kurumu olarak 'ordu' devreye gi- rer, kendine göre bazı düzenlemeler yapıp (Latin Amerika örneklerinden aynldığı nokta) gözetim kulesine yeniden döner. Bu- güne kadarkı darbelerin ortak yanı bu. 1990'Iardaki tehlike 1990 Türkiyesi'ne bakıldığmda çıp- lak gözle görülebilen tehlike şudur: 1960- 1971 ve 1980 öncesinde olduğu gibi parla- menter politika yenne yine kördövüşü ya- pılmaktadır. Milletin desteğini önemli öl- çüde yitirdiği söylenen bır iktidar çoğunlu- ğu, parlamento dışında oldukça önemli bir muhalefet gücü ve anayasal mekanızmalan kullanma imkânı elinden ahndığı için ne ya- pacağım şaşırmış parlamento içi muhalefet. Gerçekten. SHP ve DYP muhalefetinin ANAP Meclis Grubu'nun çoğunluk dik- tatörlüğüne karşı yapabilecekleri anayasal hiçbir hareket kalmamış gözükmektedir. Oysa. geçmış deneyimlerden bilinmektedır ki TBMM'de, muhalefetçe dile getirilen eleştirı ve uyanlan dikkate altnayı önemse- meyen iktidar çoğunlukları, parlamenter sistemin işletilmesi nı engeîleyince kendile- rini yönetenler tarafından istemeseler bile asken darbe veya müdahalelere davetiye çı- karma durumuna düşürülmüşlerdir Yann: Kanıua Hökmnnde Kararnameler ve *iş taklpçisi mUletvekllleri'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle