Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLARVEGÖRÜŞLER 31 AĞUSTOS 1990
Okurlarla
MELİH CEVDET ANDAY
Birokurumvar, adı A. Aşıcı.keci-domuzkar-
şılaştırmasııuişedinmiştir,(dostumMustafaEk-
mekçi'nin kulaklan çınlasın!). Sami ırkın domu-
zu sürüp, yerine keçiyi ko>Tnası ile Orlado-
ğu'nun çölleştiğini bıkmadan. usanmadan ileri
sürer. Bunun gibi, belli bir konuda tutturanlar
benim hep ilgimi çekmiştir. Okurumun son mek-
tubu şöyle:
"Sayın Melih Cevdet Anday.
Görfinüşe göre Harran, doğal ve somut kültür
olan çiftçilik ve hayv ancıhk kültürünün soyut kent
kültûrij olan burjuva kültfirüne >enildiği ve tutsak
okiuğu yerdir.
Harran'da oluşan tbranî Burjuvazisi Sayın ıb-
rahim yoluyla. artık îşine yaramayan somut ve do-
ğal topraksal kültürle birlikte somut topraksal
tannları da yokermiştir. Ancak toprağa, bitkiye
ve hayvaıu saygınlık sağlayan doğal tannlar ve
dink-r doğa ile bütünlük içinde \ aşoy an insan zekâ-
sının, yaratKilığının ve kişiliğinin birer ûst ürünöy-
dü. İnsan, kendi yarattığı ve egemen olduğu somut
ve doğal tanrıları ve dinleri günün gereksinimleri-
ne göre sürekli geliştirebiliyordu. Bu nedenle in-
san, burjuva kültürûne tutsak olmadan önce, ya-
rattığı tanrılar yoluyla kendi yaratıcılığına tap-
mtştır, halbuki şimdi tbranî Burjuvazisi'nin yara-
öp araç olarak kullandığı soyut ve Doğa dışı Tanrı
KavTamı yoluyla tbranîler'e tapmaktadır.
tbranî Burjuvazisi'nin e\rensel egemenlik kur-
mak için yeryüzünden kopararak gökynzüne yer-
teştirdiği soyutTanrı ve Din Kavramı durağandır,
doğal değildir ve Doğa'ya karşıdır. Bu durağanlı-
ğın, sflrekli değişim içinde olan, üstelik kutsal ko-
nımadan yoksun kalan loprağın. suyun ve atmos-
ferin yapısı ve dengesiyle uyum sağlamadığına; on-
ları bozduğuna, çölleştirdiğine, çevreyi kirlettiği-
ne tanık olmaktayız. Örneğin Israiİoğullarrnın
yasakladığı domuzun verini alan keci Doğa'vı ke-
mirerek çölleştirmiştir. Reformcu bir Yahudi Gru-
bu Kudüs'te Soyut Tann'yı tsa görünümünde > an
yanya somutlaştınp yere indirmeseydi, bugünkü
Huistiyan ülkeleri de Ortadoğu gibi etbette çöl
olacaktı. Bilindiği gibi Yahudi olan Sayın tsa'nm
babasının Soyut Tanrı, anasının ise tnsan olduğu
kabuledilir. '
Çağına karşı sonunlu sıradan bir öğretmen ola-
rak bu roesajı mömkünse insanlara iletmenizi rica
ederim."
Okurlanmızdan Sayın Av. Emin Azeri, Arda-
han'dan yolladığı mektupta diyor ki:
"Sayui Melih Cevdet Anday,
Cumhuriyet gazetesinde çıkan 27.7.1990 tarihli
yazmızı okudum. 1957 yılında tarih öğretmenimin
bu olayla ilgili anlatmasından anımsadığuna göre
(Solon) isiroli ünlfi iki kişi varmış, birisi (Şair So-
lon), diğeri (Yasaları ile taıuıunış Solon)dur. Lib-
ya Kralı ile göröşen şair Solon olup aynı çağda ya-
şamtş olduklan kamsuıdayım. Bulooduğuın ilçede
fazla bir kaynak obnadığından bağışlayınız. Here-
dotos'un bir yanlışlık yaptığını sanmıyorum, en de-
rin saygılanmla."
Sayın okurum. ""Lidya kralı" diyecepıne. "Lib-
ya kralı" diye yazmış; yoksa "Solon"u da bun-
dan ötürü tnü kanştırdı. Ben "Solon" adlı bir
ozan bilmiyorum; ansiklopedilere de baktım,
yok. Av. Emin Azeri, "Heredotos'un bir yanlış-
lık yaptığını da sanmıyorum" diyerek. tarih ya-
zarlığının babası bilinen Halikarnassos'hya gü-
venini vurguluyor. Oysa bu büyük yazann kita-
bı, hele çağımızda, tarih sayılmaz. O kitapta ma-
salla gerçek birarada anlatılmıştır. Gûzelliğı de
bundan gelir.
Ankara'nın Seyranbaglan, Sembol Sokak 12/
16 adresinden yazan okurumuz Sayın Mehmet
Bülent Gönül, anladığıma göre şiir yanyor, ama
bunu açıklamıyor mektubunda; bana kimi soru-
lar sormakla yetiniyor. O sorulan yanıtlamaya
çahşayım, elimden gelirse.
"Eskisi gibi düşünemiyonım. Girilmesi gereken
bir dünya mı var? Nasıl görebiUrim? Ne yapmalı-
yun?"
Dünya arada bir yenilenir hep, ama bu yenileş-
me bizim ona bakış açımmn değişmesindendir.
onun ne olduğunu ise bilmiyoruz. Bir daha ba-
kın. belki görebilirsiniz. Ne yapmamz gerektiği-
ne gelince, bunu kendi kendinize bulacaksınız.
Benkimseyesormadım.
" Renklerinyasalannınasılinceley ebilirizT
Ben o sözü bir şiinmde yazdım. Aklmız ona ta-
kılmış, anlıyorum. O şiirimi bir daha okursanız,
ne demek istediğimi çıkanrsınız belki.
"Gözellikten ne anlaşılması gerekir?"
Bu sorunun gerçek yanıtını aramak kolaycılık
olur. Güzellik diye bir kavramı ilk ortaya atanlar
eski Yunanlılardı (TOKALON) O gün bugûn
bütün sanatçılar ve estetikçiler Gûzellik'in ne ol-
duğunu araştırma ardındadırlar. Güzellik, olan
bir şey değıl, yaratılan bir şeydir; onu boşuna ara-
mayalım. yaratmaya bakalım.
"Dâhiolnanızkaç yıl sürdü?"
Hoppala... tşte zor bir soru daha. Ben "dâhi"
sözcüğünün ne demek olduğunu bilmediğim
için, dâhi olupolmadığımı da bilemem. Ansiklo-
pedı şöyle diyor "Sıfat (Arapça akıl, zekâ'dan).
Olağanöstn zeki ve yetenekli kimse." Kişi, kendi
zekâ ve yeteneğinin olağan mijVoksa olağanüstü
mü olduğunu nerden bılsin! Once zeki ve yete-
nekli olup olmadığımızı bilmemiz gerekir. Bura-
ya gelindiğinde, derim ki kendini zeki ve yete-
nekli bilmeyen hiç kimse yoktur. Öyleyse işimiz
kolaylaştı demektir. Bir adım daha attık mı, van-
nzişteokata, dehâ'ya.Tannkorusun!
Buffon, "Sabırlıhğa karşı gösterilen büyük bir
yatkınlıktan başka bir şey değildir" demiş deha
için. Buna karşılık Valery şöyle diyor: "Deha! Ey
büyük sabırsızlık!"
Şunuda ekleyeyim: Deha'yı delilik olarak nite-
lendirenlerdevardır.
Beğen beğendiğini al!
Adını vermeyen ve bunun nedenini de açıkla-
yan bir okurumdan şu unutulmaz mektubu al-
dım,doğum günümdolayısıyla:
13.4.1990
-Sayın Melih Cevdet Anday,
ömrümde imzasız, adımı sakınarak mektup
yazmış değilim. Ama bu mektubu sıcağı sıcağına
yazmadığun için adımı saklamak zorunda kaldmı.
Ben bu mektubu size Güneşde'yi ilk okuduğum
gece, soluk soluğa sabahlara dek okuduğum gece-
nin sabahında yazmalıydım. Şiirleriniz öyle mub-
teşem, öylebinbir yaşa yakışır şiirlerdi ki... Elinize
sağlık, yüreğinize, kanınızın basıncına. çektiğiniz
bütün acılara ve aşklannıza sağlık demek için ya-
zacaktun. Bir de bu şiirler şairi çok yaşasın, ama
dilerse bizim ömrümüzdende verelim, dahaca uzun
yaşasın demek için... Sonra düşüDdûm kaldun, öm-
rünün ne kadarını bağışlardın Melih Cevdet'e di-
ye... Ona ve birkaç has şaire daha? Önce yartsını
dedim, kendi kendime. Sonra bu birkaç aya indi.
Birkaç gün olabilir dedim, gene duşündüm... Ma-
saldaki gibi... Kıyamadırn mı? Belki. Sonra gene
verimkâr oldum, ama birkaç ikircikli zamanı oldu-
ğu için bu bağışın, kendimi içten saymıyonım. Ge-
ne de ömre gereksiniminiz olduğunda, olsun olma-
sın kader katında, candan gönülden veriyorum size
ömrflmden.
Adımı niye saklıyorum, çünkü katridığun kimi
yanşmalarda siz seçici kurul üyesi oldunuz o
günden bn yana. Son yarışraa sonuçlanmadan size
bu mektubu göndermek kendi ilkelerime aykırı ge-
leceğinden adımı bağışlamadığunı ve kopya olma-
sın diye el yazunı kulUnmadığımı bağışlamanızı
dUiyorum.
Bir de gönlünüzü, bedeninizi bu acımasız yaşa-
mak çarkından sakınmanızı. Kalbinizi, el, ayağn
nızı, belinizi, gözünüzü. yüzünüzü. hayata tanıklık
ve bizle birlikte ortaklık eden tüm organlarınızı.
Hep yflrek, bilinç der durunız, ama seyirmeyen bir
yüz, sahibini terletmeyen bir dışkdama sisteminin
bile ne mutluluk olduğunu. son işyerimde daha iyi
anladun. Belki estetiğe aykırı, ama ne öoemli...
Saygılarla, sevgilerle, bir gflnü gelende imzamı
sövlemek özere, nicebinbir şiirlere efeodim."
Ömrümüzü dilediğimızce bağışlama hakkı iyi
ki verilmemiştir bize, çok isteyen çıkardı, güç du-
rumda kalırdık. Biz o hakkın ancak sözde kalan
biçimini kullanınz rahat rahat. Genede iyidir.
Ancak şu soru takıldı kafama: thtiyaam oldu-
ğu gün kime başvuracağım? Yoksa okurum bu
yüzden mi adınv, adresini gizledi?
Sağolsun! En ıçtendileklerimi sunuyorum.
ARADA BİR
Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN ÇYDD Bşk.
Milletvekillerimize
Açık Mektup
Ülkemız, bir komşu devletin çılgın tutumu nedeniyle büyük bir
tehlike ıçıne girmiştir Bunca yıldır sonucunu düşünmeden Or-
tadoğu'ya sılah satan ulkeler, bu silahlarla insanlar birbirlerini
öldürür ve yakarken, kitle halinde imha ederkpn hiçbir tepki gös-
termediler, daha çok silah, daha çok zehırlı gaz yollamaya de-
vam ettıler Sılah bezirgânlarının pazan haline gelen Ortadoğu
ülkelennde, "daha çok çatışma. daha çok kan'' diye ellerini ovuş-
turan üretıcı ve satıcı ülkelerin karanlık hesaplarını hepimiz, her
gece TV'lerirnizde görür olduk.
Egemen guçlenn yapay bir devlet olarak Ortadoğu'ya yerleş-
tirdiklerı israıl. Hitler Almanyası'ndan ıntikamını alırcasına, işgal
ettiği toprakiarın asıl sahıpleri olan Filıstinlileri sürek avına çık-
mış avcı tuturnu ve soğukkanlılığıyla öldürürken uluslararası ku-
ruluşlar ne onlem alabildı? Haftalar boyu defalarca TV'de izle-
diğimız iğrenç kol kırma olayı hasır altı edilip gittı. Kimbilir belki
de bu yontem, insanların psikolojik deşarjı için bilimsel olarak
planlanmış bir tuzaktı, insanları şıddete kanıksatmanın acıma-
sız bir yoluydu.
Komşularımız İran ve Irak, ıki Müsluman ülke "Allah Allah"
naralanyJa bırbırmı yedı yıl boyunca boğazlarken sitah bezirgân-
larının işlerı tıkınndaydı
1
Kimse her ikı taratta da masum insan-
ların oldüğünu, bunun önlenmesı gerektiğını düşünmüyor, bu
kavganın bitmesıni ıstemıyordu Daha çok gemı, daha çok silah
getırıyor; uçaklar, TIR'lar gizli bölmelermde daha çok kimyasal
sılah parçası taşıyorlardı. Gözu dönmüş silah üreticileri doyum-
suzluk içinde daha çok üretıme geçiyor. aynı ulkeler, aynı fabri-
kalar tam bir ilkesizlik içinde birbiriyle savaşan ülkelere ürünle-
rini ulaştınyorlardı.
Irak'ın zehirh gazlarla yakıp sınırımızdan içeri saldığı binler-
ce ınsanın hesabını kım kımden sordu? Eşitlik, adalet örgütleri
bu çılgın tutum karşısında nasıl sustu? İnsanların vicdanları, be-
yınleri. sağduyuları nerelere saklandı? Neden dünya topyekûn
bu vahseti olmamış saydı ve basmı yastığına koyup uyuyabildi?
Afganistan'da ulke halkını ıkiye bölen ışgalci kuvvetler ayrıl-
dıktan sonra bıle çatışmanın surmesıne yol açan silah bezirgân-
ları bu pazan nasıl terk edecekler?
Ulkesine demokrasıyı getırmeye çalışan Benazır Butto'nun kar-
şılastığı haksız davranışa hangı ülke ses çıkardı? Orada da "kan
gövdeyi götürsün" diye el ovuşturanlann karanlık hesaplarını du-
yumsamamak olanaksız
Sosyalıst bloktakı çozülmeler ve glasnost, ardından Berlin Du-
varı'nın yıkılması, Doğu Avrupa ülkelerinın demokratıkleşme sü-
recine girmeleri, 21. yüzyıla girerken barış özlemiyle yaşayan in-
sanlar için buyük bir mutluluk kaynağı olmuştu. Art arda iki pay-
laşım savaşında yanan, yıkılan, yok olan şehirlerin ölüp giden
insanlannın acısını. antıdemokratik yönetımlerin baskısını ilik-
lerinde duyan insanlar bir kez daha pembe rüyalar görmeye baş-
ladılar.
Galıba insanoğluna şu yeryüzunde hıç rahat huzur yok. İşte
şımdı de çeşitlı silahlar ve kimyasal maddelerle donattıkları Irak,
kendi efendılenne ıhanet ederek çevrede olay çıkardı. Bugüne
dek bölgede olup bıten gaddarlık'arın hıçbırine sesinı çıkartma-
yan, kılını kıpırdatmayan egemen güçler anında tüm takım tak-
lavatlarıyla bölgeye gelıp yerleştıler Kendi güçlerini, kendı silah-
larını denemek ıçın bundan daha iyi fırsat mı olurdu? Hiç petrol
kaynaklan başıboş bırakılır mıydı? Yönetime yerleştirdikleri adam-
ları ancak ve ancak onlar ındtrebılirdı. Başkasının haddine mı
düşmüştü böyle şeyler?
Evet. kendimiz de dahil olmak üzere çevremiz silah deposu
haline getirılirken işin farkına varmayan bızler. şımdi eteğimiz-
den bu korkunç savaş cehennemine çekilmek ısteniyoruz. işle-
rıne gelince. "dost ve muttefik" olan ulkeler şimdı, tıpkı Kore1
deki gibi Türk insanınm bir kez daha Arabistan çöllerinde telef
olmasını bekliyor, istıyor.
Bir söylentiye göre veba ve AIDS mikrobunu bile silah olarak
kullanmak üzere edınmış olan Saddam'ın şerrinden ancak ve
ancak aklımızı ve sağduyumuzu kullanarak, geçmişten ders ala-
rak ve en önemlisi de sabırlı ve temkinli olarak kurtulabiliriz. "Bi-
zim sınırımıza bir saldın olmadıkca tek bir erımizin bile Arabis-
tan çöllerine gönderilmemesı için elimizden gelenı yapmalıyız."
Daha yeni yeni yaralarını sarmaya başlayan, ülke içinde ve dı-
şında bin bir sorunu olan Türk ulusunun sonu belli olmayan bir
seruvene atılmaması için birbırımızı uyarmalı, yanlış adımları en-
gellemeliyiz.
TBMM'ye gönderdiğimiz partılerı. ınanç ve düşüncelerı ne olur-
sa olsun tüm mılletvekillerimizin (kı yarın Meclis açılacak) ken-
dılerini kanıtlamalarının zamanı gelmiştir. Ulusça onlardan, ül-
keyi olası bir savaşa süruklemernelerıni, bunun için tam bir be-
ratjerlik içinde olmalarını dilıyor, ıstiyoruz
Çocukken bıze bir türku öğretmışlerdi, bilmem anımsar
mısınız?
"Ey millı dost, mıllı dost. yetmış ıki dilli dost, / Yüze guler oy-
narsın, kalbı dusman milli dost"
"Suçsuz Sayılma Hkesi"ni Kavramak...
M VJÖR PLAKI \N SİJPER BİR YAP1M:
SOU KA3ETI
"% HASRET TÜRKÜSÜ
-;,\
Günümüzdehukukçularadüşenbirinciödev,yürürlükteki
kuralları hukukun evrensel ilkelerine uygun bıçimde yorumlayıp
uygulamak, uygulamayı hukuksal kılmak, bundan da önemlisi
ideal hukuka ülaşmak için bitmez tükenmezçaba sarfetmek
olmahdır.
MEHMET AKİFTUTUMLU Hukukçu
Ceza yargılaması. bir suçun işlendiği şüp-
hesi ile işlemeye başlayan ve bu şüphenin
olumlu ya da olumsuz şekilde yenilmesiyle
sona eren kolektif bir faaliyettir. Diyalektik
bir yöntem ve süreç içinde yürütülmesi ge-
reken yargılamada savcı ve yargıçtan başka
rol alan başka bir şahıs da "sanık"tır. Sa-
nık. suç işlediği "belli olan". "sanılan" kişi-
dir. Onun. üzerine atılı suçu işleyip işleme-
diği yargılama sonunda kesinlik
kazanacaktır. Bu nedenle sanık. mahkûm
oluncaya kadar suçsuz (masum) sayılır.
"Masumluk karınesi" denilen bu ilke. ilk
olarak 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hak-
ları Beyannamesi'nin 9. maddesinde hu-
kuksal ifadesini bulmuştur. Daha sonra
1948 tanhli İnsan Haklan Evrensel Beyan-
namesi"ne (m.ll) ve Türkiye'nin 1954'te
onayladığı insan Hakları Avrupa Sözleş-
mesi"ne(m.6,2)geçenbuilke. 1982 Anaya-
sası'nın 38 4. maddesinde pozitif bir düzen-
lemeye konu olmuştur.
Özellikle basınınihlali
LMuslararası bir kural nıteliğini taşıyan
ve pozitif hukukumuzda yer alan "Suçsuz
sayılma ilkesi" (masumluk karinesi)nin ül-
kemizde yeterince kavranıp uygulandığı
söylenemez. Hemen her gün özellikle basın-
da bu ilkenin çiğnendiğine tanık olmakta-
yız. Örneğin haklarında henüz soruşturma
ve yargılamaya devam olunan sanıklar için
"küçûk komünist". "hırsız", "rüşvetçi".
"katil" gibi nitelemelere bazı gazetelerde
sık sık rastlamakıayız. Aynı ihlâlın ülkenin
politika sahnesinde önemli rollere sahip ba-
zı kişilerce yapıldığı da görülmektedir. Böy-
lece kimi basın organlan ve politikacıların
suçsuz sayılma ilkesi'nı çığnemeleri. sanığı
kamuo>u gözünde önceden mahkûm et-
mekte. onun küçük düşürülmesine ve onu-
runun zedelenmesıne yol açmaktadır.
Suçsuz sayılma ilkesi'nin amacı. henüz
yargılama sonaermeden sanığındamgalan-
masını önlemek, onurunu korumaktır.
Çünkü damgalanmış ve onuru kınlmış bir
sanığın aklanması (beraati) durumunda.
ona yapümış olan haksızlığın giderilmesi
her zaman kolay olmamaktadır. Şunu unut-
mamak gerekir ki, kişi suç işlemekle her şe-
yini. kişisel değerlerini yitirmez. Sanık, top-
İumun kör ve duygusal tepkisine göre değil,
hukuka ve adalete göre yargılanır. Bu neden-
ledevlet,sanığı ceza yargılamasında bir taraf
(suje) olarak kabul etmiş. ona bazı haklar ta-
nımıştır. Bunlar arasında. susma hakkı. suç-
lamayı öğrenme vedosyayı inceleme hakkı,
müdafı tutma hakkı, doğal yargıç ve mah-
keme önünde yargılanmayı ısteme hakkı sa-
yılabilir.
Suç sosyal. ekonomik, psişik, eğitsel ve
çevresel eikenlerle ortaya çıkan hukuka ay-
kın bir fenomendir. Bu nedenle belirli kri-
minal koşullann zorlamasıyla herkesin suç
\şleyebileceği, daha doğrusu sanık durumu-
na düşebileceği gözardı edilmemelidir. An-
cak kişinin işlediği iddia edilen suç türü ve
vahamet derecesi ne olursa olsun, sanığın
hukuki ve adil bir yargılamaya tabi tutulma
hakkı elindenalınamaz.
Sanığa yükletilen suçun, şiddet derecesi
ve ahlâk-dışılığı yönlerinden toplumu ra-
hatsızetmesi doğal karşılanabilir. Fakat iş-
lendiği iddia edilen suçun niteliği ne olursa
olsun, sanığa "insan" gözüyle bakılması ge-
rektiği yolundaki anlayış. çağdaş hukuk dü-
zenlerinde oybirliği ile kabul edilmektedir.
TRT'ninyanlışı
Bu arada özellikle TRT haber yayınların-
da sık sık yapılan bir hataya değinmekte ya-
rar var: Sanığın aklanmasına (beraatine)
ilişkin olarak verilen haberlerde "Sanık (...)
delil (kanıt deseler olmaz mı!) yetersizliğin-
den beraat etti" şeklinde hukuksal değeri ol-
mayan anlatımlara yer verilmektedir. Böy-
lesine bir ifade şekli yanlış anlamlar
doğurabilmektedir. Doğrusu şudur: Asıl
olan sanığın suçsuz olmasıdır. Eğer sanığı
mahkûm etmeye yeterli kanıt varsa zaten
mahkûmiyet karan verilir. Ancak "delil ye-
tersizliğınden beraat" deyimi kullanılınca,
sanki sanığın suçlu olduğu anlaşılmış da bu-
na kanıt bulunamamış gibi bir sonuç ortaya
çıkmaktadır. Bu tarzda bir anlatım ile suç-
suz sayılma ilkesi tersine çevrilmekte, âdeta
"suçluluk karinesi" gibi bir ilke canlandınl-
maya çalışılmakıadır. Oysa "Suçluluk ilke-
si", ceza yargılaması hukukunun ilk devir-
lerinde uygulanmış. ancak Batı Avrupa'da
18. yüzyıldan sonra terkedilmiştir. Artık
çağdaş ceza yargılaması hukukunun amacı
sanığın suçlu sayılıp cezalandırılması değil,
sanığın haklannı ihlal etmeden maddi ger-
çeğe ulaşmaktır. Bunlardan başka. sanığı
mahkûm etmeye yeterli kanıt sağlanama-
ması durumunda kabul edilmiş bir ilke da-
ha var: Şüpheden sanık yararlanır (in dubio
pro reo). O halde ceza yargılaması sonunda
sanığın "suçlu" olduğu kanıtlanmadıkça,
ona suçlu gözüyle bakilamaz. Salt şüpheden
ve zayıf kanıtİardan yola çıkarak sanığa
"suçlu" damgasını vurmak, hukuka ve insan
haklarına saygı duymamak, kısacası **in-
san"a değer vermemek anlamınagelir.
Sonuç
Başta yargılama makamlan gelmek üze-
re. basının, yürütme, idare ve yasama yetki-
lilerinin. kısaca toplumun tüm kesimlerinin
sanığın "Suçsuz sayılma ilkesi"'ne sayg\
duymalan ve ilkeye uymalan, "Hukuk dev-
leti" ve "Sanığın onurunun korunması" gi-
bi artık pozitif hale gelmiş çağdaş hukuk
normlarının bir gereğıdır. Hiç kimsenin "sa-
nık durumuna düşmemek" gibi bir garantiye
sahip olama\ acağı gerçeği karşısında "Suç-
suz sayılma ilkesi" daha belirgin bir anlam
kazanmakta ve tüm toplum üyelerinin hiz-
metinde hukuksal bir güvence oluşruımakta-
dır.
PENCERE
TÛRKİYE-YUNANİSTAN
DOSTLUK DERNEĞİ
GENEL KURULU
Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği'nin Olağan
Genel Kurul Toplantısı 15 Eylûl 1990 tarihinde,
çoğunluk sağlanamadıgı takdirde 22 Eylûl 1990
Comartesi gûnü, saat 14.00'te Mûlkiyeliler
Birliği, Muallim Naci Caddesi 153,
Kuruçeşme/İstanbul adresinde aşağıda yazüı
gundeme göre yapılacaktır.
YönetimKurulu
G İ ' N D E M :
LAçılışveyoklama.
2. Kongre Ba^kariık Divanı seçimi.
3. Yönetim K-orulufaaliyet raporu ite Denetim Kunılu
raporunun okunması \-e oylanmaa.
4. Yönetim Kurulu'nun aklanması.
5. T^hmini bütçeningörûşûlerek onaj'lanmaa.
6. Demek organlan için seçimler j-apılması.
7.Di!eklerwöneriler.
8. Kaparuş.
KONKORDATO KOMİSERLİĞİNDEN
Şereflikoçhisar Kale Mahallesi Adalar Sokak No: 13 Esen Tica-
ret'te ticaretle iştigal eden Hacı Ahmet oğlu, 1947 doğumlu Abdül-
kadir Esen vekili Av. Mehmet Ali Kutlu'nun konkordato teklifı Ş.
Koçhisar lcra Tetkik Mercii Hâkimliği'nin 15.3.1990 tarih 1990/37
sayılı karan ile 2 (iki) aylık mehil verilmiş ve konkordato komiseri
olarak da hâkimhkçe tayın edilmiş bulunmaktayım.
Borçlu Abdülkadir Esen'den alacaklı bulunanların bu ilanın yayı-
nı tarihinden başlamak kaydıyla 20 gunlük süre içinde alacaklarmı
tevsik eder belgderle birlikte aşağıda gösterilen adresime her gün (tne-
sai günleri) 14.00-17.00 arası müracatla kayıt ettirmelerini,
Bu süre içinde gerekli kayıt işlemini yaptırmayanlann konkorda-
to müzakeresine kabul edilmeyeceklerini;
Konkordato müzakeresinde, 10.10.1990 günü saat 15.00'te Ş. Koç-
hisar Sulh Ceza Mahkemesi duruşma salonunda yapılacağından, ala-
eakhlann hazır bulunmalan.
Alacakhlar toplantısından yedi gün öncesıne kadar alacakhlann
dosyadaki belgeleri inceleyebilecekleri ÜY'nin 292'ncı maddesi uya-
nnca ilan olunur.
AHMET ARMAGAN
Konkordato Komiseri
Ş. Koçhisar tcra Müdürü
VEEAT
llter Sayın, llkay, Necmi Demir ve Oktay Alptekin'in
babaları, İşin, Yücel, Yalçın ve Güneş'in dedeleri, Melek
Alptekin'in eşi
Em. Ord. Kd. Alh. ve Avukat
SÜLEYMAN ALPTEKEVi
(930-3)
kaybettik. Cenaztsi cumartesi günü Levent Camii'nde
kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu
Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
AİLESÎ
KAMUOYUNA
Eğitim emekçilerinin EĞİT-DER örgütlülüğü ve
birlikteliği çerçevesinde oluşturdukları SENDİKAL
HAKLAR MERKEZİ KOMISYONU'nun Grevli-
Toplusözleşmeli Sendikal Haklar Mücadelesinin bir
boyutu olan EĞİT-SEN'e geçiş sürecindeki
açıklamalannı ve çalışmalarını destekliyor, başarılar
diliyoruz.
EĞİT-OER İSTANBUL ŞUBESİ, EĞİT-DER G.O.PAŞA
ŞUBESİ, EĞİT-DER BEYKOZ ŞUBESİ, EĞİT-DER KARTAL
ŞUBESİ, EĞİT-DER KAOIKÖY ŞUBESİ, EĞİT-DER
ÜMRANİYE ŞUBESİ. EĞİT-DER KÜÇÜKÇEKMECE ŞUBESİ
İSTANBUL SEN. HAK. KOM.. EĞİT-DER G.O.PAŞA SEN.
EĞİT-DER HAK. KOM., EĞİT-DER BEYKOZ SEN. HAK.
KOM., EĞİT-DER KADIKÖY SEN. HAK. KOM., EĞİT-DER
ÜMRANİYE SEN. HAK. KOM.
VİCDAN BAYKARA (İst. Belediye Memurları Sendika
Yürütme Komisyonu Bşk.)
EROL İŞCAN (TMMOB İst. İl Koordinasyon Kurulu Üyesi)
KÂMİL OZALP (Teknik Sağlık Mensupları Der.İst.Şb.Bşk.)
SÜLEYMAN ERYILMAZ (DYFM-DER Genel Örgütlenme Sek.)
KÂZIM ŞAHİN (Maliyeciler Derneği Y.K. Üyesi)
İSMAİL KARAKUŞ (PTT-ÇAYAD Y.K. Üyesi)
ATİLLA AYÇİN (HAVA-İŞ Genel Başkanı)
SABRİ TOPÇU (TÜMTİS Genel Başkanı)
FUAT ALAN (BELEDİYE-İŞ Genel Başkanı)
MUNZUR PEKGÜLEÇ (DERİ-İŞ Genel Başkan Yrd.)
YAVUZ ŞİMŞEK (TGS İst. Şb. Bşk.)
FARUK USTÜN (TEZ-KOOP-İŞ İst. 2 No'lu Şb. Bşk.)
OKTAY İŞLEKER (TES-İŞ İst. 1 No'lu Şube Bşk.)
YILMAZ ŞENİTÜRK (TARIM-İŞ ist. Şb. Bşk.)
ŞAFAK KURNAZ (HAVA-İŞ Genel Sek.)
NABİ DELİCE (HAVA-İŞ Genel Bşk. Yrd.)
MUSA SERVİ (DERİ-İŞ Kazlıçeşme Şubesi Sek.)
ALİ PIZA KÜÇÜKOSMANOĞLU (TÜMTİS İst. Şb. Sek.)
". . ."Süriiye Saydılar Bizi
"Vatan Yahut Silistre" Namık Kemal'in ünlü oyunudur. 1873'te
Gedikpaşa Tiyatrosu'nda oynandı ve yasaklandı; zamanın ikti-
darı oyunu sakıncalı bulmuştu.
1990 yılındayız.
Demek ki aradan 117 yıl geçmiş.
İstanbul Valiliği, Erol Toy'un "Pir Suttan Abdal" adlı oyununu
yasaklıyor.
Ankara Birlik Tiyatrosu, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'n-
da oyunu sahneye koymak üzereyken İstanbul Valiliği-Emniyet
Müdürlüğü başlıklı bir yasak karan çıkarılıyor; "Polis Vazife ve
Selahiyet Kanunu"na göre oyunun sergilenmesinin "uygun
görülmediği" bildiriliyor.
Pir Sultan Abdal 16'ncı yüzyılda yaşamış Şıvaslı bir Türk şai-
ridir; Alevi mezhebindendi; fikir ve inançlan yüzünden birkaç kez
tutuklandr, sonunda İstanbul'dan gelen emirle asıldı; yaşamı bir
efsaneye dönüştü.
Halk dilini benimsemişti Pir Sultan, bize tadına doyulmaz şi-
irler bıraktı:
Uyur iken uyardılar
Diriye saydılar bizi
Kcyun olduk ses anladık
Sûrûye saydılar bizi
Tasavvuf edebiyatının köşetaşlanndan biridir Pir Sultan Ab-
dal, edebiyat tarihimizdeki yerini kimse silemez; adını bilmeyen
öğrenci edebiyat dersinden sınıf geçemez. Pir Sultan'ın hayatı
bir tiyatro oyunu olarak sahnelendi mi, ögretmenler öğrencileri-
ni izlemeye götürmelidirler.
•k
Namık Kemal 19'uncu yüzyılda yasadı; Gedikpaşa Tiyatrosu'n-
da oyunu yasaklandı. Pir Sultan Abdal 16'ncı yüzyılda yaşamış
olduğuna göre aradan dört yüzyıl geçmiş.
Yıl 1990.
21'inci yüzyıla 10 kala istanbul Valiliği, Pir Sultan'ı yasaklıyor.
Olayın en hüzûn verici yanı tiyatroya dönük bakışında siyasal
iktidarın tutumudur. Valiler, "Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu"
na göre sansür uygulayacaklar; ANAP'ın demokrasisi bu...
Pir Sultan Abdal ne demiş:
Dar günümde dost düşmanım bell'oldu
On derdim var ise şimdi ell'oldu
Ecel fermanı boynuma takıldı
Gerek asa gerek vuralar beni
Değişmiş bir şey var mı Türkiye'de? Aradan dört yüzyıl geç-
miş, fikırleri yüzünden insanlar vuruluyor, asılıyor, hapsediliyor,
kitaplar yakılıyor; 1980'lerde hepsıni yaşadık, 1990'lardayız; ama
bugün cezaevlerinde 30'u aşkın gazeteci toplam 2700 yıl hap-
se hükümlü yatıyorlar; içişleri Bakanı gazete, dergi, matbaa ka-
patıyor; vali, tiyatro oyununu yasaklıyor.
•
Valiler, her yerde kasetleri, plakları,toplantıları,açık oturum-
ları yasaklıyorlar; hiç kuşkusuz bunların tümü yukarıdan gelen
emirlerle ve ANAP iktidarının istekleriyle yürütülmektedir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'na 16.6.1985'te
ANAP iktidarı bir ek madde getirmiştir. 3233 sayılı yasa ile geti-
rilen değişikliğe göre "Kişi veya topluluklar umumi veya umuma
açık yerierde en büyük mülki amire en az 48 saat önceden mü-
racaat suretiyle oyun ve temsil verebileceklerdir." Mülki amir (va-
li ya da kaymakam) oyunu sakıncalı görürse polise emir vere-
rek yasaklar.
Ülkemizde demokrasi budur; tiyatro sanatını, yazarını, oyun-
cularını, oyunlannı valinin ya da kaymakamın emirlerine bağla-
makla demokrasi yapıyoruz
Ne demiş Pir Sultan:
Uyur iken uyardılarI Diriye saydılar bizi/ Koyun olduk ses anla-
dık / Sürüye saydılar bizi...
Tam üçyılgeçtiy yokluğuna
hâlâ alışamadıky Didar Abla
D i d a r Ş e n s o y
yarın 13.00'te
Feriköy'de mezarı başında anılacak.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ
KAMUOYUNA
ABD ve uluslararası petrol tekellerinin
daha fazla sömürüsü ve kârları için yine
Ortadoğu'da yeni senaryolar
hazırlanmaktadır. Halklar birbirine
düşman edilmekte, Türkiye'ye jandarmalık
rolü verilmekte, savaş çığırtkanlığı
yapılmaktadır.
Bizler,
Emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek
haksız bir savaşa,
Savaş çığırtkanlığı ile işçi sınıfımız ve
halkımız üzerindeki antıdemokratik
uygulamalara, zama ve grev
ertelemelerine HAYIR diyoruz.
İSTANBUL SENDİKA
ŞUBELERİ PLATFORMU
(TÜRK-İŞ, HAK-İŞ,
BAĞIMSIZ 40
SENDİKA ŞUBESİ)
ÎNGÎÜZCE'Yİ 6 AYDA
KONUŞUN SİZİ
AMERÎKALI
DOSTUMUZLA
BULUŞTURALIM
Tcl: 349 48 57
AV KÖŞKÜ
Sahibinden Riva Deresi yakınında
Bozhane yolu üzerinde, iki katlı
Şömineli. Yolu Özel, Telefonlu,
Altı dönüm içindeki Nefis Pınan
olan villa
Tel: 158 46 27