22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 AUUSTOS 199*,- Pendik'te 'Barış Günü' • Kültür Servisi — "1 Eylül Dünya Barış Günü" Pendik'te, "Pendik Belediyesi 1. Barış Şöleni"yle kutlanacak. Pendik Belediyesi'nin düzenlediği şenliğin ilk günü, saat 14.30'da Pendik sahilinde folklor gösterileriyle başlayacak kutlamalar, saat 15.00-16.00 arası Pendik Atatürk Kültürevi'nde "Tiyatro Renk" ve "Genç . Iletişim" adlı tiyatro topluluklarının gösterileriyle sürecek. Saat 16.00-19.00 arasında Melih Cevdet Anday, Şükran Kurdakul, Aziz Nesin ve Bekir Yıldız, iskele yaya bandında okurlara kitaplarmı imzalayacaklar. Akşam saat 20.00'de Pendik Stadyumu'nda düzenlenecek gecede ise Esin Afşar, Gül Sorgun, Yavuz Top ve Grup Bulutsuzluk Özlemi'nin konserleri ücretsiz olarak izlenebilir. Şenliğin ikinci günü ise Pendik Halkevi'nde saat 15.00'te Atatürk Kültürevi'nde "Pusuda" adlı oyun sergilenecek. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar, Kerim Korcan ve Ataol Behramoğlu ise kitaplarını imzalayacaklar. Gece, Çağdaş Sahne'nin "Palyaço" adlı oyunu, ilüzyon sanatçısı özdemir Turan'ın gösterisi, Sami Aksu, Soner Özbilen, Gül Sorgun, Kâmil Sönmez ve Grup Harman'ın ücretsiz sunacakları konserler izlenebilir. Altın Portakal için 7 film • ANTALYA (AA) — Antalya 27. Altın Portakal Film Festivali için bugüne kadar yedi film başvurdu. Altın Portakal Film Festivali Yürütme Kurulu'ndan alınan bilgiye göre başvurular 7 eylül cuma gününe kadar devam edecek. Yetkililer, bu süre içinde toplam başvurunun 20'ye ulaşmasımn beklendiğini bildirdiler. Altın Portakal'a başvurusu yapılan filmlerin adları şöyle: "Av" - Melih Gülgen "Benim Sinemalarım" - G. Karamustafa "Bütün Kapılar Kapaüydı" - Memduh Ün "Aşk Filmlerinin - Unutulmaz Yönetmeni - Yavuz Turgul "Karılar Koğuşu" - Halit Refiğ "Yorum Yok" - Eser Zorlu "Acılar Paylaşılmaz" - Eser Zorlu Öte yandan Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşı, 24-29 eylül tarihleri arasında yapılacak Altın Portakal Film Festivali'nin yayın hakkı konusunda, bugüne kadar Magic Box ve TRT ile kesin bir anlaşma yapılmadığını belirterek bu kurumların tekliflerinin incelenmesinden sonra karara varılacağını bildirdi. Festivalin yayın hakkıru alacak kuruluş, Aspendos Konseri ile 29 eylüldeki kapanış gecesinin naklen yayınını gerçekleştirecek. Akdeniz Film Festivali • BRÜKSEL (AA) — Türkiye, 18-27 ekim tarihlerinde Fransa'ya ait Korsika Adası'ndaki Bastia kentinde yapılacak olan Akdeniz Kültür Filmleri Festivali'ne onur konuğu olarak davet edildi. Bu yıl altıncısı yapılacak olan festivalde Türkiye açısından üç noktaya ağırlık verileceği öğrenildi: Osmanh tmparatorluğu'nun kültür mirasını Avrupalılara tanıtmak, modern Türkiye'de çağdaş sanatın dinamizmini ortaya koymak ve Türk sinema tarihi hakkında fikir vermek. Bu amaçla festival süresince fotoğraf, resim, mimari ve heykel dallarında Türkiye'yi tanıtıcı çeşitli filmler gösterilecek ve sergiler düzenlenecek. Akdeniz ülkelerinde çekilen yeni filmlerin yarışacakları Bastia Akdeniz Kültür Filmleri Festivali'nde, daha önce vizyona girmiş ilginç filmler de yeniden izleyicilere gösterilecek. KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/5 SINEMA/ATİLLA DORŞAY Y A P I K R E D İ S E R G İ Yapı Kredi Sanat Galerileri Eylül 1990 Programı İstanbul Yapı Kredi Resim Koleksiyonu'ndan Türk Bestekâr Portreleri 10 Eylül-2 Ekim 1990 Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi İstiklâ! Caddesi - Beyoğlu İsmet Çavuşoğlu Resim Sergisi 11 Eylül-3 Ekim 1990 Yapı Kredi Beyoğlu Sanat Galerisi Istıklâl Caddesi - Beyoğlu İzmir Güven Aktaş Fotoğraf Sergisi 7 Eylül-26 Eylül 1990 Yapı Kredi Mustafabey Sanat Galerisi Cumhuriyet Bulvarı No: 174 Mustafabey Bursa Emine İlkutlu İzdar Resim Sergisi 18 Eylül- 10 Ekim 1990 Yapı Kredi Setbaşı Sanat Galerisi Atatürk Caddesi No: 25 Setbaşı Balıkesir Yapı Kredi Resim Koleksiyonu'ndan Hoca Ali Rıza Resim Sergisi 13 Eylül- 1 Ekim 1990 Yapı Kredi Balıkesir Sanat Galerisi Ali Hikmet Paşa Meydanı No: 4 Mersin Yapı Kredi Resim Koleksiyonu'ndan İstanbul Çeşmeleri Resim Sergisi 5 Eylül-3 Ekim 1990 Yapı Kredı Pozcu Sanat Galerisi Gazi Mahallesi 343. Sokak No: 10 Pozcu Diyarbakır Murat Yılmaz Resim Sergisi 4Eylul-2Ekim 1990 Yapı Kredı Ofıs Sanat Galerisi Ekinciler Caddesi Içkale İşhanı No: 13/A Ofis YAPI^KREDi "hizmette sınır yoktur" M John Landis'in filmi, ilginç çıkış noktalarıyla kendiniseyrettiriyor New Ifork'ta bir AfrikalıAmeıika Rüvası (Coming to America) / Yönetmen: John Landis / Oyuncular: Eddie Murphy, Arsenio Hall, James Earl Jones, John Amos, Madge Sinclair, Shari Headley, Paul Bates, Allison Dean, Eric La Salle / Bir Paramount filmi (Dünya, Kadıköy, Ankara Kızıhrmak). Eddie Murphy, şu anda Ame- rika'mn en sevilen zenci yıldızı de- ğil yalnızca... Aynı zamanda, Amerika'nın en sevilen birkaç yıl- dızından biri. Daha 1960'larda zencilerin taşlandığı, yuhalandığı, kimi eyaletlerde yakılıp ölduruldü- ğü bir toplum için oldukça ilginç bir aşama!.. Sidney Poitier'nin aç- tığı ve Richard Roundtree, Ric- bard Pryor gibi oyuncuların geç- tiği yoldan gelen Murphy, yalnız- ca ABD nufusunun onemli bir oranını oluşturan siyahlara değil, beyazlara da sesleniyor. Ve TV'de BiU Cosby'nin yaptığı biçimde ABD zencilerini, artık tartışma- ötesi biçimde Amerikan toplumu- nun aynlmaz parçası olan, kultür- leriye, gelenek-görenekleriyle, mü- zik ve ritm yetenekleriyle ve ken- dilerine özgü mizahlanyla her tür- lü "media" ve "show" alanında DÖRT AYRI KOMPOZİSYONDA — Eddie Murphy "Amerika Rüyası"nda başrolle biriikte dört ay- n kompozisyonu canlandınyor. Ö>üsunu de sanatçının yazdığı (ya da en azından jeneriklerde öyle gö- nınuyor) filmde beyazlar sadece 'aksesuar' olarak bulunuyor. beyazlarla atbaşı giden, giderek onları geçebilen "slar'iar statüsü- ne getiriyor. Murphy'nin (belki yönetraenliğe dek ulaşacak) çabasının şımdiki asaması, kendi yazdığı (en azından jeneriklerde öyle gözüken) bir öy- kuyü, yapımcıbğını ve başoyuncu- luğunu da yüklenerek sinemalaş- tırmak... Sanatçı, aslında ünlü mi- zah yazan Art Buchwald'ın ken- disine ait olduğunu söyleyerek da- va açtığı ilginç bir öyküde, cüretli bir şey yapıyor. Yalnızca tüm kah- ramanları zenci olan, beyazların ancak "aksesuar" olarak bulun- duğu bir filmi alabildiğine ticari kılmayı denemekle (ve başarmak- la) yetinmiyor. Afrika'nın düşsel Zamunda Krallığı'nın varisi Prens Akeem'in "kafasına göre" bir eş bulmak için New York'a ve size is- mınin çağrışımıyla, bu kentin en berbat serati olan Queens'e (anla- mı: Kraliçeler!) gelip yerleşmesi- ni anlatan öyküsüyle, ABD zenci kültürünu, kökenini oluşturan ama kuşkusuz oldukça yabancı- laştığı Afrika kültürüyle karşı kar- şıya getirmeyi deniyor. Böylece be- yaz Amerikalının kultürü, zenci ABD'li kültürü ve Afrika kültü- rü, aynı filmde yan yana geliyor ve oldukça ilginç çelişkilere yol açıyor. Eddie Murphy, tüm bunları bi- linçli ve de toplumbilimci bir kaygı dürtusüyle yapıyor kuşkusuz. O, aslında Amerikan sinemasımn çok sevdiği türden bir "çağdaş masal" yapmayı yeğlemiş. Kendi halinde bir Queensli zenci ailesi- nin başına, güzel kızları Lisa ara- cılığıyla bir "devlet kuşu" konu- yor. Ama prensin, baştan sona kimliğini saklaması ve Lisa'nın kendisine, prens olduğunu bilme- den âşık olmasını sağlamaya ça- lışması, surprizlere yol açıyor. John Landis'in öykücu/yapım- cı/star Murphy'ye göre "biçtiği" bu film, kuşkusuz çok önemli ve başarıh değil. Ama şaşılacak bi- çimde "yürüyor." Çünkü Murpby/Landis ikilisi, çok düzey- li biçimde değilse de çok şeyle alay etmek, söz konusu ettiğimiz uy- garlıkların çeşitli oğelerini alaya almak fırsatmı buluyorlar. "Ame- rika Riiyası"nın düş kenti New York'taki yansıması, özellikle Qu- eens semtinin yoksulları, hırsızla- n, açları, fareli odaları vb. düze- yinde, hiç de parlak değil. Afrikalı zenci devletlerinin gereksiz lüksle- ri, takıp-takıştırma merakları da ABD'li zencilerin beyazlarınkini biç aratrruyan 'köşeyi dönme' tut- kuları da iyice alaya alınıyor. Kuş- kusuz yeterince keskin olmayan, eleştirisini ve alayını sonuna dek götüremeyen, yumuşatılmış bir film, "Amerika Rıiyası." Yine de ilginç yapımcısı olarak, kendisine oyuncu yeteneklerini de gösterme şansı veriyor ve başrolün dışında, 3 ayrı kompozisyon rolunde de gözüküyor. Hem de gerçekten ta- nınmaz biçimde!.. İzlenebilir. Türkçe dublaj tartışması Dublajlımüzikal bir işkence Müzikal filmlerin altyazılı oynaması son derece yerinde. Bu filmler, müziğin de konuşmalar kadar önem taşıdığı, üstelik kimi zaman oyuncuların konuşurken birden şarkıya başladıklan filmlerdir. Seslendirmede, konuşmah sahnelerdeki fon müziği tümüyle yok olup gitmektedir. Türkçe dublaj yapılmış müzikal, bir müzikal tutkunu için işkencedir. En son örneği "Molly Brown" adlı filmde görüldü ve film bu yüzden mahvoldu. Basımmızda genelde karşılıklı eleştiri pek yapılmaz. Kan dava- sına dönüşmüş kimi polemiklerin dışında, "kol kınlır yen içinde kaiır" kuralı gereğince, kimse öbürüne pek çatmaz. Bu hafta, bu türden küçük bir eleştiri getirmek istiyoruz. Söz konusu gazete Milliyet, ya- zar da TV sayfasında H.A. rumu- zuyla yazan zat. Bu sayfayı da ba- ğenmiyoruz, bu zatın küçük eleş- tiri köşesini de... Kötü bir Türkçe ve küfürbaz bir üslupla TRT'yi eleştiriyor, belli saplantıları var, hep aynı şeyleri yazıyor: örneğin yaz dışında istisnasız her salı, Ba- nş Manço'nun programına, 15 günde bir istisnasız her perşembe Sezen Cumhur'un programına, yi- ne yaz dışında her ay başında Mthmet Ali Birend'ın programla- rına ne denli bayıldığını yaayor. Gazetenin başyazarı Altan Öy- men'in "İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye" programı yayımlanırken, istisnasız her hafta (kontrol edi- lebilir) bu programı övdu. Öy- men'in o çok başanlı programımn böylesine açık bir yağcılığa gerek- sinimi mi vardı? Sanmıyorum. Neyse, gerekirse bu zatın sade suya tirit yazılannı örnekleriz, eğ- lenceli olur. Yülardır her gun (pa- rasıyla) Milliyel alıp okuyan bir okur olarak, bu eleştiriye hakkı- mız var. Bu haftalık şunu soyle- mek istiyorum: Bu zat, son za- manlarda, müzikal filmlerin öz- gün dilinde ve altyazılı olarak oy- natılmasına karşı. Bu filmler per- şembe akşamları oynadığına gö- re, her cumartesi aynı şeyi söylu- yor. Hem de öylesine ki bu sanki sayısız okurun fikriymiş, surekli şikâyet telefonları geliyormuş, vs. vs. Ve bıkıp usanmadan aynı şey- leri yazdığı için kimi TRT yöneti- cilerini de etkileme şansı taşıyor. O zaman biz de fikrimizi belir- telim: Müzikal filmlerin altyazılı oynaması, son derece yerinde, onun da ötesi, gerekli bir uygula- madır. Bu filmler, müziğin de ko- nuşmalar kadar önem taşıdığı, us- telik kimi zaman oyuncuların ko- nuşurken birden şarkıya başladık- lan filmlerdir. Seslendirmede, hem konuşmah sahnelerdeki fon muziği (özellikle eski tarihli film- lerde) tümüyle yok olup gitmek- tedir, hem de konuşma sesi baş- ka, şarkı sesi başka ve birinden öbürüne, ustelik tngilizceden Türkçeye geçiveren oyuncularla, filmin tum doğallığı kayboimak- tadır. Daha da ötesi, Türkçe dub- laj yapılmış bir müzikal, bir mü- zikal tutkunu için bir işkencedir. En son orneği, "Molly Brown" adlı filmde görüldü ve film, bu yüzden mahvoldu. Onun için Milliyet gibi temel- de aydınlara seslenen bir gazete- nin bu hiç de "aydın" sayılama- yacak yazarı, yanlış şeyler istiyor. TRT yöneticüeri, bu inatçı, saldır- gan, ama yanlış taleplere uymasm ve haftada 14-15 filmden hiç ol- mazsa birini, yani müzikalleri, gerçek sinema ve müzikseveriere, özgun dilinde sunmaya devam et- sin lütfen... TEMPOSUNL YİTİRE1S BİR FİLM — "Babanın Melresi" adlı filmini begenerek izlediğimiz yönel- men Demme'in bu filmi oldukça hızlı başlayan, bu tempoyu giderek yitiren tekdüzeleşen bir film. Saf, yosma, meş'umVahşi Bir Şey(Something Wild) / Yönetmen: Jonathan Demme / Oyuncular: Melanie Griffith, Jeff Daniels, Ray Liotta, Margaret Golin, Jack Gilpin, John Sayles, John Waters / Orion Pictures yapımı / 100 dakika (Fitaş, Ankara Eti Sanat, İzmir Çınar, vs.) "Babanın Metresi" filmini be- ğenerek izlediğimiz Jonathan Demme'in, ondan daha önce çe- \irdiği ve bir iki yıldır listelerde "takılan" filmi "Vahşi Bir Şey", sonunda gösterime girdi. Bu fil- mi, "Babanın Metresi"nin verdi- ği umutlar düzeyinde bulmadıy- sak da kendine özgü ve kişilikli bir film sayılabilir. Film, aslında son yıllarln göz- de temalarından birine uygun bi- çimde ve örneğin bir "Öldüren Cazibe" gibi başlıyor. Kendi ha- linde, düzenli bir yaşam suren bir erkek, çılgın ve çekici bir kadınla tanışıyor. Bu, lokantadan hesap odemeden kaçmalardan, eski ar- kadaşları şok edecek sozler etme- ye, yatakta erkeği kelepçeleyerek sado-mazo bir cinsellik uygulama- sından her an giysi, saç ve kimlik değiştirmeye, çeşitli sürprizterle sCrüp gidiyor. Bir aralar, tam da "Öldüren Cazibe"yi düşundürür biçimde, her şey iyiden iyiye kö- tulüyor. Eee, böylesine "özgür" ve "serbest" bir kadın, gökten zem- bille inmez ya!.. Kuşkusuz bir geç- mişi, hem de hareketli-bereketli bir geçmişi vardır ve bu geçmiş, içindeki haydut ve dengesiz eski kocanın da katkısıyla, kahrama- nımızın üzerine, bir karabasan gi- bi çökmeye başlar. Allahtan Dem- me, bir Adrian Lyne değil. Çeşitli trajik ögelere karşın, filmini da- ha yumuşak bir sonla, neredeyse bir "happj end"le bitirmeyi yeğ- liyor. Böylece, filmin verebileceği (ve bir ara verir gibi olduğu) "Siz su olun. \abanci ve özgür davra- nışlı kadınlarla gitmeyin... Mulla- ka başınıza iş açılır" yollu bildi- rinin onune geçilmiş oluyor. (Si- nema son zamanlarda mesajı bu olan yeterince film yaptı. Bu "AIDS-Sonrası" filmlerden gına geldi. Yenisine gerek yok.) "Vahşi Bir Şey", oldukça hızh başlayan, bu tempoyu giderek yi- tiren ve sonunda tekdüzeleşen bir film. Kuçük rollerde izleyegeldiği- miz Jeff Daniels ve önumüzdeki yıl sanırım baş rollerde izleyeceği- miz Ray Liotta (eski koca) olduk- ça iyiler. Ama bu kaçınılmaz bi- çimde bir 'kadın filmi'. 'Her haf- ta değişik bir isira kullanan', es- merlikten sanşınlığa olduğu ka- dar, "meş'um kadın"lıktan mâ- sumluğa ve yosmalıktan saf genç 'kızlığa da aynı kolayhkla geçi\e- ren Lulu/Audry rolünde Melanie Griffith, çok iyi. "Kuşlar"ın yıl- dızı Tippi Hedren'in (ona pek az benzeyen) kızı olan ve geçen mev- sim "Çalışan Kız" olarak da izle- diğimiz sanatçı, eteklerini iyice sı- yırıp direksiyona geçtiği, erkeği bir "nesne" gibi kelepçeleyip kul- landığı veya onun tüm konvansi- yonel ilişkilerine turp sıktığı sah- nelerde, ilginç bir 'çağdaş kadın' imajı yaratıyor. Istanbul'un merkezi olacak caddeye çift hatlı tramvay neden çok görüldü? Istiklal Caddesi'nin düşündürdükleri... Beyoğlu'na tramvay hattının döşenmesine başlandı. Yapılan iş, elbette Beyoğlu'nun iyiliği • için. Biz de ekim sonuna dek bekleyebiliriz. Ancak ömründe bir kereliğine gelip Beyoğlu'na düşmüş turiste bunu anlatmak mümkün mü? En azından ana girişlere birkaç dilde pano koyup çalışmalardan yabancılar da haberdar edilebilirdi. BfR ŞANTtYE GÖRÜNÜMÜNDE — Bugünlerde Beyoğlu, tramvay ça- lışması nedeniyle bir şantiye görünümünde. Yururken gozler çukurlar- da olmalı. İstiklâl Caddesi'neçıkmamaya çalışıyoruz son zamanla-da. Bu caddeyi bu halde görmek hiç de hoş değil. Ama "Beyoğlu'ndan vazgeçmek" mumkün mu? Sine- masından vazgeçseniz, alışverişin- den vazgeçemiyorsunuz. Sinema- cı dostları ziyareti erteleseniz, lo- kantalarından, Çatı'dan, Yakup^ tan, Hacı Salih veya Hacı Baba- dan kopmak olmuyor. Herhalde yabancılar da bizim gibi duşünü- yor olmalılar: Ne zaman, çukur- lardan atlamayı, tozu-dumanı göze alıp İstiklâl Caddesi'ne uzan- sak (ki buna Beyoğlu'na uzansak da diyebilirsiniz; çünku kazılan hemen bütün sokaklarıyla, bütun Beyoğlu !), birçok turiste de rast- lıyoruz. Evet, yapılan iş elbette Be- yoğlu'nun iyiliği için. Ve "sayılı giin cabuk gecer." Biz de ekim so- nuna dek bekleyebiliriz, bekliyo- ruz. Ama belki de ömründe bir kereliğine İstanbul'a gelip Beyoğ- lu'na düşmüş onca luriste bunu anlatmak mümkün mü? En azın- dan İstiklâl Caddesi'nin ana giriş- lerine, örneğin Taksim girişine bir- kaç dilde büyücek bir pano ko- yup, çalışmalardan yabancıları da haberdar etmek ve "öziir dilemek" duşunülemez miydi? Be- yoğlu, artık turistik Istanbul'un aynlmaz bir parçası. Ve böylesi- ne kapsamlı ve uzun bir altyapı çalışması için yabancılara bir uya- rı getirilmemesi, bir bilgı verilme- mesi, yoneticilerimizin uluslarara- sı bir turizm kentini ve onun önemli semtlerini yonettıklerini hâlâ yeterince algılayamadıkları- nı gösteriyor. Nostaljik bir siis mü? Öte yandan tramvay hattının döşenmesine başlandı. Ama beni şimdiden tedirgin eden bir şey var: Bu hat niye tek olarak döşeniyor? Biz Beyoğlu'na tramvay döşenme- sini yalnızca nostaljik bir süs oğe- si, dostlar alışverişte görsün kabi- linden bir ustyapısal iş olarak gör- müyoruz. Bu, bizce uzunluğu bir buçuk kilometreyi bulan bir cad- de için yaşamsal bir iletişim ve ta- şıma aracıdır. Yaya bölgeleri yap- mak, iyi ve güzel bir fikir. Ama dünyada bir buçuk kilometrelik bir caddenin tumuyle trafiğe ka- patılması gibi bir uygulama, sanı- nm ki pek yok. Bu, yuruyerek gez- mek için fazla bir uzunluk. Tek ça- re, tramvay olacak: Yorulanlar, ahşveriş yapanlar, hastalar, yaşh- lar ve çocuklar için. Ama bunun için de çift hatlı bir tramvay yo- lundan vızır vızır gidip gelen bir sistem gerekmez mi? Evet, Gala- tasaray'a bir "makas" kondu; iki yonde gelen 2 vagon, orada hat değiştirebilecek. Ama en azından birbirlerini beklemek zorunda ka- lacaklar. Eskiden çift yönlüydü üysa cadde yeterince ge- niş. Şunu anımsayınız ki eskiden de tramvay çift yönlüydü. Hem de İstanbul nufusunun 2-3 milyonda gezindiği vıllarda!. Şimdi, böyle- sine kalabalıklaşmış bir metropo- lün başlıca eğlence, kültür ve ahş- veriş merkezi olma özelliğini (ye- niden) yüklenmek isteyen bir cad- deye, çift hatlı tramvay niye çok goruldü? Bu konuda gerçekten ve içtenlikle kaygılıyız. Fotoğraf yanşması • ANKARA (AA) — Türk Fotoğraf sanatının gelişmesi ve fotoğraf sanatçdannın yaratıa çalışmalarının desteklenmesi amacıyla düzenlenen devlet fotoğraf yanşması bu yıl 4. kez gerçekleştirilecek. Konusu bilgi, bilim ve teknoloji olarak belirlenen yanşma, siyah-beyaz, renkli ve saydam dallarında düzenlenecek. Tüm amatör ve profesyonel yarışmacıların katılabileceği yanşmada her bölüme en fazla 4 eser yollanabilecek. Fotoğraf sanatçılan, Dursunali Sarıkoc, Aclan Uraz, Salün Şen, Mustafa Türkyılmaz, Sıtkı Fırat ve Kültür Bakanlığı temsilcisinden oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucu sergilenmeye değer görülen yapıtlar kasım ayında açılacak devlet fotoğraf sergisinde yer alacak. Yanşmaya S ekim tarihine kadar eser gönderilebilecek. Film festivali • PHYONGYANG (UBA) — Bağlantısız ve gelişmekte olan ülkelerin katılacağı Phyongyang Film Festivali 1 eylülde başlayacak. Festivalde elliden fazla ülkenin filmi yer alacak. tki hafta surecek festivalin temel parolası "bağımsızlık, barış ve dostluk" olacak. Azerbaycarfa kültür gezisi • İSTANBUL (AA) — Sovyetler Birliği'nin Azerbaycan ve özbekistan cumhuriyetlerinde, Türk kültürü ile ilgili incelemelerde bulunmak ve seminerler vermek üzere öğretim görevlisi, yayınevi sahipleri ve sendikacılardan oluşan 150 kişilik bir grup, özel bir ucakla Semerkant'a gitti. Atatürk Havalimam'nda gazetecilerin somlarmı cevaplandıran heyet başkanı ve Türk Dünyasıru Araştırma Vakfı Başkanı Prof. "Rıran Yazgan, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir kültür anlaşması olduğunu belirterek yapılan ziyaretin bu çerçevede değerlendlriünesi gerektiğinj söyledi. Prof. Yazgan, Semerkant, Buhara ve Bakü'yü kapsayacak gezileri sırasında Bakü'de 31 ağustos cuma günü "Türk Dünyası Yaymevi" açılacağını, 2 eylül pazar günü de "Azerbaycan ve Türkiye'nin tktisadi Dünyası" konulu bir seminer düzenleneceğini bildirdi. Türan Yazgan, Azerbaycan'ın da 15 eylül IÇ^da tstanbul'da bir yayınevi açacağuıı belirtti. Elrdinç Bakla'ya ödül • Kültür Servisi — Yugoslavya'nın Zagrep şehrinde bu yıl üçüncüsü düzenlenen "III. Dünya Seramik TViennial"i 7 ekim-17 kasım tarihleri arasında açık kalacak. 44 Ulkeden 418 sanatçının 501 eserle katıldığı bu serginin altı kişiden oluşan yanşma jürisi, Türk sanatçısı Erdinç Bakla'mn "İki Genç Kız" adlı heykel calışmasını başanlı bularak "Şeref Diploması" ile ödüllendirilmesini kararlaştırdı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde görevli öğretim üyesi Erdinç Bakla aynca yanşma jürisi tarafından ödülünü almak ve 7-11 ekim tarihleri arasında yapılacak "Seramik Çamurunun Görsel Tesir Imkânlan" adlı sempozyuma katılmak üzere davet edildi. Sanatevinin restorasyonu • ANTALYA (AA) — Ulusal ve uluslararası her türlu kültür ve sanat etkinliklerinin düzenlenmesi amacıyla kurulan Kaleiçi Sanatevi'nin restorasyon çalışmaları tamamlandı. 150 yıl kadar önce Hıristiyan din adamlarının lojman olarak kullandığı tarihi yapı aslına uygun bir biçimde restore edildi. Restorasyon çalışmaları bir yıl sürdü. Kaleiçi Sanatevi'nde sergi ve gösteri salonlan, cafe-bar ve restoran birimleri bulunuyor. 1 eylulde hizmete girecek Kaleiçi Sanatevi'nde, "Galeri Sanatyapım'dan Seçmeler" adlı bir resim sergisi açılacak. Sergide 22 sanatçının 28 yapıtı yer alacak. Galerinin diğer sergisi ise "Cen's El Sanatları"nın antik cam ve seramik eserlerin tıpkı yapımlarının yer aldığı sergisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle