Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZt-RÖPORTAJ 3 AĞUSTOS 1990
Dağları, yaylalan, pınarları ile bambaşka bir ülke izlenimi veren Karadeniz'de turistik bir gezinti
Karadenizyaylasmda yeşil horon—ı—
ABDURRAHMAN YELDIRIM
Hamsi... Fmdık... Çay... Horon... Yagmur...
Fıkra... Bu kelimelerin her biriyle hemen Ka-
radeniz geliyor akla. Son zamanlarda yeşil...
dağ.. yayla... da eklendi bunlara. Turizmde al-
ternatif yaratma arayışlan Saıp Kapısı'nın açı-
Iışıyla birleşince sihirli güzellikler diyan Ka-
radeniz keşfedilmeye başlandı.
Dikkatlerin yöneldiği bu yeşil cenneti her-
kes merak etmeye başladı. Acaba nasıl bir yer?
Tatilimi orada geçirebilir miyim? Ya da nere-
ye bir turistik tesis kurabilirim?
Sorular uzayıp gidebiliı. Ama şurası bir ger-
çek ki, turizm Karadeniz'e gelmiş. Gerek Sarp
Kapısı'ndan kuzey komşumuzdan olsun, ge-
rekse yurtiçinden. Karadeniz'in kıyı şeridine
baa turistik tesisleı de yapılmış. Sovyetler Bir-
liği'nin resmi turizm organizasyonu Intorist-
in otobüsierine özellikle Trabzon, Rize, Art-
vin güzergâhında her zaman rastlamak müm-
kün. Ya da özei arabalan ve turistik eşya sa-
tıası Gürcülere, Polonyahlara, Rus kadınlanna
adım bası olmasa bile sık sık rastlayabilirsi-
niz artık ilçelere varıncaya kadar. Sarp Kapı-
sı'ndan geçişler hızlanmış, günde 6OO-7OO*e va-
nyor. 20 haziran itibanyla giriş sayısı 33 bin
380, çıkış sayısı da 32 bin 2S9'a ulaşmış.
GüzeHik daglarda
Istanbul'dan çoğunluğu Karadenizli olan bir
grup arkadaşla bayram tatilini geçirmek üze-
re yeşiller diyanna yolculuğa çıktık. Bu böl-
genin en güzel yerleri olan yaylaları, dağlan
dolaştık. Sahil şeridini şöyle bir gördük. Ka-
radeniz'in en az güzel kesiminin sahil şeridi
olduğunu düşundük. Bu serit doğaya saygısız-
ca yapılraış binalarla, yer yer beton yığınla-
rıyla, balık yağı ve balık unu fabrikalanyla,
çimento ve çay fabrikalanyla, devlet kuruluş-
lanrun lojman ve ambarlanyla kaplanmış, kir-
letilmişti.
Gezip gördüğümüz Artvin, Rize ve Trab-
zon'da sahilden iç kısımlara doğru ilerledik-
çe Karadeniz'in çarpıct guzelliğı orlaya çıkı-
yor, dağ tepelerine, yaylalara doğru ise bu gü-
zeilik donık noktasına tırmanıyor. Karadeniz-
in guzelliği hem kıyıdan içe doğru hem de ba-
tıdan doğuya gittikçe artıyor. Ve Karadeniz'-
in zirvesi Kaçkar Dağları'ndan doğup Arde-
sen'den denize döküJen Elevit Deresi vadisi ya-
ni Ardeşen, Çamlıhemşin hattı Karadeniz'in
güzelliğini nefes kesen doyumsuz hale getiri-
yor. Doğuya dogru doğa guzelliği değişinıe uğ-
rayarak Gürcistan'a yöneliyor. Buralan gör-
dükten sonra Karadeniz'de turizmin can da-
mannın, yaylalannda, uçsuz bucaksız orman-
lannda, alabildiğine uzanan yeşil çimenlerin-
de ve çiçeklerinde, buz gibi sularında attığını
hissediyoruz.
Aslında Karadeniz demek dağ demek, yay-
la demektir. Doğa burada son derece cömert-
tir. Yesille mavinin kucaklaştığı, ender güzel-
liklerin sergilendiği Karadeniz kıyılarından
başlayan bazen dık, bazen meyilli yükselen
dağlar, yeşilin her çeşidiyle, her tonuyla be-
zenraiştir. Göz alabildiğine uzanan ve doğu-
ya doğru gittikçe fındık bahçelerinin yeriai çay
bahçelerine bıraktığı yeşil tufanını, bordo
renkli kumar çiçekleri ıle sarı renkli zifin çi-
çekleri ve de kırmızı kiremiüi evler böler, âdeta
renk armonisini tamamlar.
Artvin'in Kafkasör Yaylaşı'ndaki dağ evle-
rini, Çamlıhemşin'in Ayder"ini, Trabzon Çay-
kara'run Uzungöl ve Meryemana tesislerini
gördükten sonra bu hissimiz tam bir ınanca
dönüşüyor. Karadeniz'e luyıda denize girmek
içın değil, dağa çıkmak, derin vadilerinde do-
laşmak, dumanlı yaylalan gezmek için gelmeü.
Zaten bu dağ ve yayla turizmi hareketini, Ay-
der tesislerini de yine yabancılar başlatmıştı.
Şimdi bu, yoğunluk kazanmıştı.
Kirienen çevre
Karadeniz gerimiz sırasında turizmin çevre
kirliliğiyle birlikte geldiğıne, Akdeniz ve EgeUe
yaptığı tahribattan ders ahnrnadığma sahit ol-
duk. Kıyılarda denize en iyi girilebilecek yer-
lerin beton yığınına dönüşmesi bir yana dağ
ve yaylaturizminin öncüsü Ayder bile kaybe-
dilmiş. Âdeta yeşil tufanı içinde beton yığın-
lan yükseliyor, görgüsüzce, estetik anlayıştan
yoksun olarak ve saygısızca. Etraftaki pet şi-
şe ve çöpler de cabası.
Hayır, Karadeniz'e turizm böyle gelmeme-
liydi. Bunca deneyimden sonra bu hata niye?
Sahip çıkılmamanın, plan yapmamamanın bir
sonucu. Ayder şahıs malı. Ormanlar da. Ama
orman idaresi ağaç kesimine izin vermeyince
yeni yapılan binalann tümü sanki protesto
edercesine tabiatın içine çirkince kondurul-
muş. Ama ilk beton binanın da orman idare-
sinin binasıyla Ayder'e girdigini belirtelim. Ta-
bii planlama ve yönlendirme olmayınca bina-
lan, taş ahşap karışımı, yöresel mimariye uy-
gun yapmak da kimsenin aklına gelmemiş.
Herkes en kolay ve en ucuz yolu seçmiş. So-
nuç betonlaşma ve Ayder'de doğaya ihanet.
Bir yanı Yeşilırmak'a, bir yanı Sarp Dere-
si'ne dayanan, arkasını dağlara dayamış, önü-
ne denizi almış Doğu Karadeniz yöresi boy-
dan boya cennet gibi. tşte bu cenneti çeşitli
faktörlerin ortaya çıkardığı doğal ve kültürel
kimlik yozlasması yer yer bozuyor, kirletiyor.
Sahilin büyük bölurnü kaybedilmiş durumda.
Plansız, programsız ve çirkin binalanyla her
dereağzında sık sık aralıklarla kurulan şehir-
leşmeyie. Fatsa'dan Hopa'ya kadar sayılan 45'i
bulan irili ufaklı balık unu ve balıkyağı, kon-
serve fabrikalanyla. Hepsi de deniz kıyılan-
na yapılmış. Çirkin görtinümJerine etrafa yay-
dıklan müthiş pis kokuyu da ekleyerek.
Aksu'da SEKA Kâğıt Fabrikası, sonra çay
ve fmdık kırma fabrikalan, çimento fabrika-
ları. Ünye'de biri. Şehirden biraz uzakta ama
etkisi var. Trabzon'da ise şehrin tam göbeğin-
de. Şimdiye kadar kimse yerinden kıpırdata-
madı. Etrafında çalışan oturan 10 binlerce kişi
her gün her gece çimento tozu yutarak yaşı-
yor. Bu çirkin görüntüye özellikle Trabzon-
un 10 km doğusundaki doğa sahii katliamım
da eklemek gerekiyor. Denizi üstten gören ve
Rize'ye doğru geniş bir koya açılan, ta Kaç-
kar Dağlan'nın görülebildiği belki Karadeniz-
in turistik tesis kurulabilecek en guzel yerini
kamu kuruluşlan parsellemiş. DSt lojman, bü-
ro, Köy Hizmetleri, PTT gibi kuruluşlar am-
bar ve hizmet binalan dizmişler, butün çirkin-
liğiyle. Kıyıda kalan son yeşil alana da Kara-
yollan'nın tesisleri insa ediliyor. Ve kimse bir
şey diyememiş. Ses çıkrnamış. Tabii bu çirkin-
liğin devaraında akaryakıt depoları ile Yom-
ra'ya doğru fabrikalar uzanıyor. Artvin'de
Murgul Bakır Işletmeleri ise doğayı bitirme-
nin yanında insanlann sağlığını da tehdit edi-
yor.
Sahil kesiminden dereler boyu iç kesimlere
doğru gidüdikçe doğanın kirlenmesi azalıyor.
Tabii kültürel kirlenme de. Buralarda sadece
yeni yapılan köy yolları ile Karadeniz'in tari-
hi mimarisıni silip süpüren kimliksiz yapılaş-
ürkiye'nin fazla keşfedilmemiş bu yöresinde
turizmin can daman, yaylalarda, uçsuz bucaksız
ormanlarda, alabildi^ne uzanan yeşil
çimenlerinde, çiçekierinde ve buz gibi sulannda
atıyor.
KLaradeniz*e kıyıda denize girmek için değil;
dağa çıkmak, derin vadilerinde dolaşmak,
dumanlı yaylalan gezmek için gelmeli. Zaten bu
dağ ve yayla turizmini de yabancılar başlatmış.
JVıyıların büyük bir bölümü kaybedilmiş
durumda. Fatsa'dan Hopa'ya kadar sayıları 45'i
bulan irili ufaklı balıkunu ve balıkyağı konserve
fabrikaları kıyıyı kapatmış. Çirkin görünümleri,
etrafa yaydıkları pis koku ve kirlilik de cabası.
V/ayı, fmdığı para etmeyen Karadenizlinin klasik
geîir kaynağı gurbetçilik de 80'li yıllarda hem
yurtiçinde hem yurtdışında tıkamnca bölge
insanının gelir kaybı hızlanmıs ve iyice
fakirleşmiş.
VJeleneksel mimarisini terk eden Karadenizli
beton yığınları dikmiş dağlann başına; neye
benzediği belli olmayan, ev benzeri çirkin binalar
sarmış ortalığı.
yaptırmada bölgede öyle bir "gelişme"
kaydedilmiş ki örneğin Çukurçayır köyünde
tam 11 tane cami var. 7-8 camili köylerin sayısı
da az değil.
K
Karadeniz yamaçlanndt billur gibi gkan çsvttBİar, dofaya vmhşl bir giizeltik veriyor.
k.aradeniz'e yatmm için başlatılan fmdıkta
kilo başına bir dolarlık fon kesintisi yüda
ortalama 200 milyon dolar gelir sağhyor. Fonun
bu bölgeye aktanlması gerek.
mamn getirdiği bir kirlilik ve betonlaşma var.
Fmdık ve çay
Doğu Karadeniz'in karakteristik özelliği Cn-
ye'den fındık bahçeleriyle başlıyor, Giresun1
dan sonra yer yer çaya rastlaruyor. Trabzon -
Sürmene'nin doğusunda ise fındığın yerini ta-
mamen çay bahçeleri abyor. Biri, açık yeşili fın-
dık, diğeri, koyu yeşili çay. Karadenizlinin ana
iki geçim kaynağı 80'li yıllarda pek para et-
memiş. Karadenizlide ekonomik genleme baş-
lamış. Istanbul Sanayi Odası'nın iller itibanyla
yaptığı gelir dağılımı sıralamasında Ordu, Gi-
resun, Trabzon, Rize ve Artvin 1979-1986 yıl-
ları arasmda ekonomik yönden gerilemiş. Ka-
radenizli kişi başına düşen gayri safi milli ha-
sılasını adı geçen yıllarda ancak yüzde 3.4 bü-
yütebilmiş ve bölgeler arasında son sırayı al-
mış. Doğu ve Guneydoğu Anadolu'nun büyü-
me oranı yüzde 3.9, Marmara ve Ege Bölge-
si'ninki yüzde 22.5 olarak gerçeklesmis.
Çayı, fındığı para etmeyen Karadenizlinin
klasik gelir kaynağı olan "gurbetçilik" de 80'li
yıllarda hem yurtiçinde hem yurtdışında tıka-
mnca bölge insanının gelir kaybı hızlanmıs ve
iyice fakirleşmiş. Geçim derdine düşmüş, her
şeyin en kolayına ve en ucuzuna kaçmış. Top-
lumdaki genel çürüme, bu bölgede kendini da-
ha fazla hissettirmiş.
Mimaride, gıyımde kusamda, gelenek ve gö-
reneklerde, kimliksizlik yaygınlaşmış. Gelenek-
sel mimarisini terk eden Karadenizli beton yı-
ğınları dikmiş dağlann başına, neye benzedi-
ği beüi olmayan, Ustelik sıvası ve çatısı bile ya-
ptlmayan pek çok ev benzeri çirkin binalar sar-
mış bölgeyi. Yine bu bölgede göcten dolayı ba-
zı evler boşalmış, terk edilmiş, bakımsız kal-
mış.
Cami bollugıı
îşte bu fakirleşme içinde Karadenizli 12 Ey-
lül'ün de etkisiyle silan aşkına bir süre ara ver-
miş gibi görunuyor. Karadeniz'de artık eskisi
gibi silah taşınmıyor, atılmıyor ve tabii ki in-
sanlar da vurulmuyor. Bu, 12 Eylül ortamı-
nın getirdiği koşullann yanında fakirleşmenin
de bir sonucu. Karadenizli artık "havtys" har-
cama yapmakta zorlanıyor. Karadenizlinin si-
lah aşkı biraz azalmış, ama onun yerini bir
başka "aşlun" almaya başladığı yolunda kuv-
vetli işaretler var. Gelirini kaybeden Karade-
nizli âdeta dört elle "öteki düırtnsını" kurtar-
maya çalışıyor gibi. Bütün fakirleşmesine kar-
şın cami, Kuran kursu yapımına büyük bir hız-
la devam ediyorlar. Yine merkezi Trabzon ol-
mak üzere Karadeniz'in her yanında, doğuya
doğru gittikçe azalmakla birlikte, bir cami
yaptırma sevdası almış bazılarını. Adeta bir
meslek gibi. önce bir demek kuruluyor. Der-
nek adına çeşitli noktalarda kulübeler kuru-
larak halktan paralar toplanıyor. Özellikle gur-
betten, yurtdışından gelenlerden. Toplanan pa-
ralarla birlikte yapılan görkemli camilerin içi
ise çoğu yerde boş. Çünkü ihtiyaçtan çok faz-
lası yapılmış dunımda. Cami yaptırmada o ka-
dar ileri gidilmiş ki örneğin Trabzon yakmla-
rındaki Çukurçayır köyünde tam 11 tane ca-
mi var. Bilinen en fazla camili köy bu. Yine
Trabzon'un doğusuna gidüdikçe 7-8 camili
köylere rastlamak mümkün. lkizdere'nin An-
zer Yaylası'na çıkarken a>TU yerde birbirleriyle
âdeta yanşırcasına gösterişli iki yeni camiye
rastlıyoruz. Bu camilerin de iki kardeş tara-
fından inatlaşma sonucu yaptınldığını öğre-
niyoruz.
Ülkede genelde irticanın 80'li yıllarda art-
ması Karadeniz'de daha fazla görülüyor. Ba-
zı köylerde feslilerin, şalvarlılann topluca do-
laştıklannı görüyorsunuz. Hatta bu konuda
Rize'nin Salahra nahiyesi için şu anlatıldı:
Yurtdışına çıkan işçilerden toplanan paralar-
la Salahra'ya dört katlı yatılı Kuran kursa yap-
tınlmış. Buraya kız ve erkek öğrenciler alın-
nuş. Tkbii ki kızlar ve erkekler ayn ayn kat-
larda *e ayn ayn merdivenlerden işliyoTİar. Ya-
tılı öğrencilere bayramdan bayrama aileleri is-
terse izin verüiyormuş. öğrencilerin dışan çık-
maları yasak. Sadece Kuran kursunun avlu-
sunda dolaşabiliyorlarmış. O da etrafı hapis-
hane duvarlanyla çevrilmiş halde. Sonra üst
katlarda okuyan kızlann cîmdan dışan bak-
malannı engellemek için camlar da boyanmıs.
5-6 ay böyle gitmiş.
Sonunda bir kız öğrenci bunalım geçirmis,
ruh sağlıklan bozulmuş, ardından di|erieri-
nin boztıJmaya başlamış. Sonunda yatılı Ku-
ran kursu "Barayı dnler bastı" diyerek kapa-
tılmış. Ruh sağiığı bozulanlann durumunun
ne olduğunu ise Öğrenemedik.
Bunlar, Karadeniz'in kaderiyle başbaşa bı-
rakıldığıru, bölgenin kalkındırılması, gelişti-
rilmesi için ciddi bir planlamanın gereğini or-
taya koyuyor. Hem ekonomik kalkınmanın
sağlanması, hem doğa dengesinin korunması
ve turizmin çevre kiriiliği yaratmadan gelebil-
mesi için bu zorunlu görünüyor. Devletin sa-
hip cıkması ve bu bölgenin ürünü olan fındı-
ğın ihraç edilen her bir kilosu için kestiği bir
Karadeniz'de balıkunufabrikaları için avlanan tonlarcayavru balık da denize dökülüyor
Gırgır, trol derken balıkbıttiŞükrü Reis şöyle diyor:
"Karadeniz'de var 20 tane
balıkunu fabrikası. Uşak
yemeye balık bulamıyor,
fabrikada hamsisi istavriti
hayvan yemi oluyor. Bunlar
özel sektöre ait, devlet de göz
yumuyor. Balık döneminde bu
fabrikalar da kontrol
edilmeli."
HAKAıN AYGÜN
GİRESUN — Karadeniz artık hüzun yıik-
lü. Mis gibi deniz kokusunun yerini kıyılarda
lağım kokusu almış. Balıkçı barınaklannın du-
varlanm süsleyen ağlardan yayılan balık ko-
kuları "nostalji" olmuş. Lüferi, palamutu ba-
şını alıp, çoktan gitmiş. Ya hamsiye ne deme-
li? "Horon"u bırakıp, "zeybek havası"na uy-
muş.
Balıkçı "yagmn" sözcüğünün anlamını çok-
tan unutmuş. "Yagıan" demek, hamsi yığını
demek. Hamsinin büyük balıklara yern olmak-
tan kunulmak için, su ustüne zıplayıp, "ho-
ron tepmesi" demek. Hamsi yok ki; büyük ba-
lık kıyıya yaklaşıp, hamsiyle "Karadeniz
karşılaması" oynasın. Balıkçı da "bir oltayla
iki balık yakalama"nın tadını yaşasın. Martı-
sı, karabatağı ise hepsinden üzgün. Balıkçı ya-
lılannın üstünde martılar uçuşmuyor. Bir ta-
ne karabatak yok ki, suya dalıp, gagasında bir
istavritle yüzeye cıksın.
Karadeniz'den memnun tek canlı yok. Ba-
lıkç Memo (Mehmet Kara) dert yanıyor:
"Devlet, üzerimize kırmızı kalem çekti."
Memo, Giresun yarımadasının doğu yaka-
sındaki "küçük yalı"nın emektarlanndan. Sa-
at, sabahın dokuzu. Memo "ağdan dönmüş",
akşam serinliğinde kıyıya yakın serilen ağlar-
dan çıkan bahk tek tük. Para eden balık yok.
Çaların, labinenin, karagözün, izmaritin ta-
nesi 400 lıradan toptancıya gidiyor.
"Önce olta balıkçılıgı, şimdi de ağ balıkçı-
lıgı unutuldu" diyor Memo, bir yandan da ağ-
dan balık ayıklıypr. Konuşmasını sürdürüyor:
"Gırgın, trolü derken, balık kalmadı. 10 yıl
önce böyle miydi? Yetira Husnu, Tanm Ba-
kanı oldu. Bizi de yetim elti. Surekli bir şey-
kr yasaklıyorlar. Burada Giresun Adası ile
Körtaş arası balık yatagı. Bir de 3 mil yasağı
var, trol için, ama gozümüzun önunde Irolle
balık avhyoriar. Devlet yasaklasın gecsin, bu-
rada su yrunleri yetkiliJeri goz jumuyorlar."
Tarım Orman ve Köyışlerı Bakanlığı'nın
ARTIK AĞLAR BOŞ — Karadeniz'de balık bulmak, artık bahkçılann doslerini zorlavan bir "hayal" ounaya baçladı.
1990-1991 avlanma dönemi sirkülerine göre,
yumurtlama zamanında avcılık yasak. Sirku-
lerdeki, yasaklar saymakla bitmiyor:
"— Yumurtlıma dönemi olan 1 mayıs -15
eylül arası, 6 millik mesafe içersinde, dip tro-
lü ve su driinlrri avcılığı yasaktır.
— Bütün karasulanmızda 15 ternmuz -1 ey-
lul 1990 tarihleri arasında her türlu üretim an-
cıyla deniz salyangozu avcılığı yasaktır.
— Bunlann dışında kalan zamanlar içinde
kıyıdan 3 mil uzaklığa kadar her türlu dip tro-
lü yasaktır."
Sirküler yakalanacak balığın "boyunu,
posunu" bile tanımlıyor. Yakalanacak istav-
ritin boyunun 11, hamsinin ise 9 santimetre-
den küçük olmaması gerekiyor. Memo'ya gö-
re bu yasaklann hiçbirine uyulmuyor.
Buyük balıkçı, trolle, gırgırla avlamrken,
kuçük bahkçı da çaresizu
algaman
ya sıgınmış.
"Algarna" ile dip taranarak, salyangoz yaka-
lanıyor. Bu arada da balık yumurtalan supü-
rulüyor. Ekonomik sıkıntılar, bahkçıyı bu yola
itmiş. Salyangozlar Japonya'ya gidiyor.
"Gemici Fevzi", yine en namuslusu. Onun
kayığj yok. Diğer baiıkçılarla ava çıkarak, yo-
lunu buluyor. Daha doğrusu, şarap, bıra pa-
rasını. "Gemici Fevzi" yalı içinde, dalıp, sal-
yangoz yakalıyor. Oysa, salyangoz avcılığı da
yasak. Gemici Fevzi, durumunu şöyle
özetliyor:
"tçki param olsa bu işi yapaam, ama ge-
misine binecefim Idınac de yok ki, bfa« içki
parası versin."
"Gemici Fevzi" günlerdir Trabzon'dan ge-
lecek, salyangoz alıcılarını bekliyor. Kilosu
700-800 liraya gidiyor. Sık sık >-aptığı "salyan-
goz buğalama"sını öVüyor. "Çok zabnetlf
ama tadmdan geçilmez, b» Japonlar ağzııua
tadını biliyor" diyor.
"Salyangoz avcılığı" Karadeniz'de yeni ye-
ni gelişiyor. özellikle Karadeniz'in tek adası
olan "Giresun Adası" eevresinde salyangoz av-
cılığı yapan, balıkadamlara rastlaruyor.
Balık unu fabrikalan kapatılsın
Şukru Reis, Memo, Fevzi bir arada sohbet
ediyoruz. "Balığın bitmesinin nedeni sadece
troller ve yetkililerin ihmali mi?" diye so-
ruyoruz.
Memo işaret parmağının boyunu göstere-
rek, söze giriyor:
"Yasak olmasına ragmen 6-1 sanrimlik is-
tavritier yakalaodı. Geçen yıl troller öyk bir
balık kaMırdı ki, şasarsın, kücncök istarrit-
lcr, haıasilcr, tonlarca kasalara yukleadL BB-
laMsk'ta, Fatsa'da babk nna fabrikalan var.
Yasak olmasına ragnea oniar ahyoriar. Içl-
mb yandı. Hde aradan Mrkaç hafta gcçtL Bir
de M göreliın. Linan içJmlc o balıklan sata-
mamışlar, deaize dökriler."
"HITÇM Rrts"in kaptanı Şokro Reis, söze gi-
riyor: "Karadeniz'de var, 20 tane bahk nna
fabrikası. Uşak yemeye bahk baJanuyor, fab-
rikada hamsisi, istarriti hayvan yemi olayor.
Baalar özel scktört ait, devlet de göz yamu-
yor. Yapacagj is, babk doneninde gidip bo
fabrikalan kontröl etmek. Hadl tro«, gırgın
önleyemivoriar, bari buralan koatrol etdnler.
Fabrikalar bo balıfı almasa, troicuter dc ba-
hgı riyan etnıez."
Balıkçıların dert yanmafan dinlemekle bit-
miyor. Anlatılanlan tek bir cümle özetleme-
ye yetiyor:
"Bahk da, balıkçı da battı, yan giderr
Balıkçı yalısına hâkim bir tepede olan "Gt-
dikkaya"nın, sonuna kadar açık insan ağzı iz-
lenimi veren "gedigi" de Karadenizlinin tav-
nnı sergiliyor. Herkes balığın yiürilmesini "
a bir kanş apk" seyrediyor.
dolarlık fonu yine bölgeye aktarması gereki-
yor. Zamanında bölgeye yatınm yapılacağı
açıklanarak başlatılan bu fon kesintisi Hazi-
ne'ye yılda ortalama 200 milyon dolarlık bir
gelir sağlıyor. Diğer ürünler de hayali ihraca
ta yol açan teşvikler fındıkta fon kesintisine
dönüşünce "kaçak ihracat'ı gundeme getir-
miş. Fındığın yurtdışı fıyatını konımak için
başlatılan bu fon kesintisinin bölgeye yatın-
ma dönüşmemesinde, yöre siyasetçilerinin ve
toplum önderlerinin yetersizliği de geliyor.
Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ziyat
Nemli, siyasetçilerin ve basının toplumun nab-
zını tutmada basansız kaldığmı kabuj^ediyor.
tşte yeşilüği yanında sorunlanyla Karade-
niz...
Yaylaya yolculuk
Pazar Hemşin, Çamlıhemşin, Ardeşen
Var mı benum gibi sevdaya düşen
Hayden kızlar Hemşin yaylalanna
Otürsem beni koyun kızlann mezanna.
Hemşinli gençlerin tulumcu Yklmaz Mcriç
eşliğinde iki grup halinde karşılıklı olarak söy-
ledikleri dörtlüklerle yayla yolculuğumuz Is-
tanbul'dan başlıyor. Amacımız Artvin, Rize
ve Trabzon yaylalannı gezmek. Vâylalara doğ-
ru ilk adımı atmanın heyecam var herkeste.
Türküler devam ediyor, bu arada gençler du-
rur mu midibOsün içinde, elele tutuşup horo-
na başlıyorlar. Hemşin'in usta şoförlerinden
Ismail ise horonun akışına göre otobüse zik
zak yaptırıyor. Midibüs sahibimız üç yü ol-
muş Hemşin'den geleli. Esprileri ve yüreğiyle
tam bir Karadenizli. Hemşin yaylalanna kaîn-
yon şoförlüğü yaprnış. "O yesüe, o çiçeklere
bir türltt doyaakadun" diyor. Yaylaya giderken
veya gelirken dönekli yollarda arabayı yolcu-
lar arasından şoför varsa ona emanet ediyor-
muş, kendisi de kestirmeden ormanın içinde,
ağaçların arasından, çiçekleri koklayarak gi-
diyormus. Doğa özlemini gidermek için. "Ben
oralan görroeden duramam" diyor.
Neşeli süren yolculuğumuzun 12. saatinde
Ordu il sırurlan içine gıriyoruz. Burası Doğu
Karadeniz Bölgesi özelliklerinin kendini his-
settirdiği, başladığı yer. Ta Sarp'a kadar sü-
rüyor. Guneyden sıra dağlar, kuzeyden ise Ka-
radeniz ile sırurlanmış bu özellikler. tşte, Or-
du il sının ile Sarp'a kadar 600 km'lik bir kı-
yı şeridinde değişik tonlardaki yeşilin cümbüsü
başlıyor. Çoğu yerde fındık bahçeleri, yer yer
raısır tarlalanyla ve mavi denizin dikine inen
yamaçlan doğayı süslüyor. Ünye'den Sarp'a
kadar her taraf yeşilin tonlanyla bezenmis.
Tarlalar da. Bu yeşili bazen evlerin kırmın
renkli kiremitleri böler sadece.
Ünye'de yöresel yemekleriyle tanınan Kum-
sal Otel'de mola veriyomz. Saunaya da sahip
bu oteli yörede maden arastırması için kalan
Finü mühendisler kurmuslar. Saunayı da ken-
uileri kullanmak için yaptırmışlar. Şimdiler-
de seyrek de olsa saunaya gidenler bulunuyor-
muş.
Yeniden yolculuğa basladığımızda Karade-
niz'in kıyı şeridinde yolculuk etmenin zevki-
ni duymaya başlıyoruz. Denizle karanın ke-
siştiği sıfır yükseklıkte denizin mavisiyle top-
rağın yeşili birlesmi^Arada kumsaliar da de-
nize girenler de var. Yol boyunca çıkan sular
da artmaya başlıyor. Tulum yeniden çalmaya
ve gençler de Karadeniz gibi coşmaya başlı-
yorlar.
Turkiye'nin en çok yağmur alan bu bölgc-
sinde, Avrupa üzerinden gelen bulutlar Doğu
Karadeniz sıra dağlanna çarparak yağmur sek-
linde yere düşerler ya da sis şeklinde dolaşur-
lar. tşte bu yağmur ve sis, Karadeniz'de yeşil
olmayan bir adım yer bırakmamış. Surekli
yağmur, ayrıca araziyi de çok yarmış dik ya-
maçlı yapmış, keskinleştirmiş ve sivriltmis. Gi-
resun'a kadar hep fındıklık olan arazi, bun-
dan sonra çay bahçelerine yerini bırakmaya
başlar. Bu arada yaylaların olduğu bölgelere
yaklaşmış durumdayız. tşte Giresun'un Kttm-
bet'i, Kalakkayası, Bektaş'ı, Kazıkbel'i, Kara-
ovacık'ı, Sisdağı Yaylalan, Ordu'nun ise Çar-
şamba'sı meşhur. Trabzon'a doğru ilerledikce
karanlık da bastınyor. Gece Pazar'a iniyoruz.
Geceyi Hemşin'de geçirdikten sonra ertesı
gün Artvin'e doğru yol alıyoruz. Artvin'in ünlü
yaylası Kafkasör'de dağ evlerinde bir akşam
kalıyoruz. Dağlann doruğunda gür ormanla-
nn içinde ahşaptan yapılmış evlerde kalmak,
restoramnda yemek yemek ve o mis gibi ha-
vayı koklamak gerçekten güzel. Şehre 7 km
uzaklıkta beledıye tarafından kurulan Kafka-
sör Tatil Köyü, 90 yatakJı 22 evden oluşuyor.
Her evde 4 kişilik bir oda, mutfak, sıcak su
mevcut. Haziranın son haftasında ise dflzen-
lenen Kafkasör Festivali'nde eşsız folklor gös-
terileri, Karakucak güreşleri ve dünyada ben-
zersiz boğa güreşleri bu tatil cennetinin görül-
meye değer özellikleri olarak sıralanabilir.
Sabah kalktığıraızda dağ yanya kadar sis
arasındaydı. Sisler arasında ormarun görün-
tüsünü seyrede seyrede Artvip'e inerken, za-
manımızın darlığından Karagöl'e gidemedik.
Borçka, Şavşat ve Ardanuç da olmak üzere
Artvin'de tam olarak 3 tane Karagöl var. Bun-
lardan Borçka ve Şavsat'takiler orman içinde
el değmemiş, alabalıklan olan tertemiz gölJer.
Borçka'daki Artvin'den 3-3.5, Şavşat'taki ise
4-4.5 saat sürüyor. Artvin'den dönüşte bu göl-
leri görme yerine Çoruh Nehri'nin sessiz, sa-
kin akışını ve üzerine kurulan asma köprüie-
ri seyrediyoruz. Fındıklı'da ise Yalı Restaurant
nefıs yöresel yemekleri ve oldukça iyi servi-
siyle dikkati çekiyor.
Pazar'da Belediye Başkanı A. Hamit Say-
maz'dan yöre hakkında bilgi alıyoruz. Saymaz,
şimdiye kadar pek anlaşılmayan Laz, Hemşin,
Karadenizli kavramlanna da açıklık getirdi.
Saymaz, Çayeh'ni 2 km geçtikten sonra Ke-
mer'den Sovyetler Biriiği tarafına Hopa'ya ka-
dar sahil kesiminde coğunlukla Lazlann otur-
duğunu, sahilden 5-6 km içerde ise Hemşinli-
lerin bulunduğunu belimi. Hopa'da sahil ke-
siminde Hemşinli, dağ kesiminde Lazlar var-
dı. Lazlar, Kafkaslar'dan gelmişlerdi ve ayn
bir dılleri vardı. Hemşinliler ise 12-13. yüzyıl-
larda Konya Karaman'dan gelmişlerdi.
Yöre üzerine tarihi araştırmalar yapan tu-
lurn sanatçısı Rernzi Bekar'a göre ise Hemşin-
liler, Oğuz Türklerinin bir koludur. Horasan^
dan M.Ö. 250-247 yıllarında göçerek lran'ın
Hamedan bölgesine koruyucu asker aileleri
olarak yerleştirilirler. 62O*de buradan göçerek
doğudan Çoruh Nehri'ni geçip Kaçkar Dağı
eteklerine gelirler ve Tekfur kasabasına yer-
leşerek buraya Hemşen adım verirler.
tşte bugünkü Karadeniz'de yeriesik Hemşin-
lilerin ve Lazlann da sayılan kesin olarak bi-
linmemekle birlikte 300-400*er bin arasında
tahmin ediliyor.
Hemşinlilerle Lazlar arasmda en büyük fark
ise Lazlann "asabi", HemşinUlerin "mütevazı''
olması gösterilir. Hemşinliler de Lazlar da ge-
nelbkle kadınlan Karadeniz'in öteki yörelerin-
den farklı olarak lran'ndan ithal edilen pusi
bağlıyorlar.