Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 AĞUSTOS 1990**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURtYET/19
KÖRFEZ KRİZİ...KÖKFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖ1
OLAYLAR1N Ozal:
ARDENDAKI
GERÇEK
(Baştaraft 1. Sayfada)
yen sorumsuz Cumhurbaşkanı1
mn Körfez krizinifırsat saymak
heves ve atılganlığı da Medis ta-
rafmdan frenlenmiştir.
Bununla birlikte sorular ve
sorunlar noktalanmış değildir;
tartışmalar sürüyor, varsayımlar
yapıhyor; spekülasyon üretimi
durmuyor; gereksiz heyecan ve
gerilim üretimi gündemdedir.
Çünkü anayasal kurallar dışm-
da devlet çarkını döndürmek
hevesleri bir türlü sönmüyor.
Körfez krizi ilk günlerdeki hı-
ztnı yitirmiş görünmektedir, her
aşamada Meclisi çahştırmak ve
muhalefetle diyaloğa geçmek
olanağı var. Başbakan'ın verebi-
leceği herhangi bir karar için
Bakanlar Kurulu'nu toplaması,
muhalefet liderlerini çağırması,
konuyu Meclise getirmesi için
bol bol zamam bulunmaktadır.
"Yangmdan mal kaçırır gibi"
verilecek ivedi kararlara gerek
• yoktur.
Ne var ki "Körfez krizi" dev-
letin doğal ve yetkili organlann-
da tartışılacağına iç politika pro-
pagandasınm kaynağı olarak
kullamhrsa; dünya politikası te-
mel atma törenleritıin renkli nu-
tuklanyla birbirine kanştınhrsa
ortaya neşeli bir manzara çıkar.
Türkiye'de işler öyle bir nok-
taya ulaştı ki Cumhurbaşkam
bir otoyol yapımmm her 40 ki-
lomeıresini bir ayrı törenle açı-
yor ve törende kendine göre dış
politika saptıyor. Ertesi günii
devlet televizyonu bu görüntü-
leri bütün iilkeye yansıtıyor.
Halk da oturup konuşuyor:
"Savaşa girecek miyiz? Arabis-
tan'a asker yoUayacak mıyız?"
Sorumlu devlet ve hükümet
adamlan her giin dışarıya asker
yollayarak savaşa katılacakmış
izlenimi yaratacak konuşmalar-
dan dikkat ve özenle kaçınma-
lıdırlar. Bu konudaki sürekli tar-
tışmalar iilkeye zarardan başka
bir şey getirmez.
• • •
(Baştarafı 1. Sayfada)
Çiçek, Mehmet Keçeciler, Içişleri
Bakanı Abdulkadir Aksu, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fahret-
tin Knrt ve öteki yetkililer tarafın-
dan karşılandı. özal için askeri tö-
ren düzenlendi. Bu sırada 30 ko-
yun, 4 dana kurban edildi.
Cumhurbaşkam özal'ın geçmiş
gezilerine oranla ilginin az oldu-
ğu ve karşılama törenlerinin daha
önceki gelişlerine göre oldukça sö-
nük geçtiği izlendi. Cumhurbaş-
karu Turgut özal Atatürk Barajı1
na su tutma törenine geldiginde
daha büyük bir kalabalık tarafın-
dan karşılanmış ve karşılama bir
şenlık haline dönüştürülmüştü.
Cumhurbaşkanı Turgut özal'ı
Şanlıurfa Havaalam'nda karşıla-
yan Şanlıurfa Belediye Başkanı
RP'li Halil tbrahim Çelik, yerel
seçimlerin yenilenmesi için Başba-
kan Yıldınm Akbulut'a "Hodri
meydan" dedi. Çelik, "Bayrampa-
şa secimlerinden sonra Sayın Baş-
bakan yerel secimlerin yenilenmesi
konusunda bazı demecler verdi.
Beo de diyorum, 'Hodri meydan'
şimdi kendisi de gorevinden isti-
fa etsin, ben de edeceğim. tkimiz
de seçime girelim. Bakalım kim
kazanacak?" diye konuştu.
Özal'ın demeçleri
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Ata tesislerinde öğle yemeği yedik-
ten sonra Alman ZDF televizyo-
nu ile Ingiliz 4. televizyon kanalı-
na verdiği demeçte, Türkiye*nin
komşularının su sorunuyla yakın-
dan ilgılı olduğunu, komşularının
su ihtiyaçlarını gözettiğini ifade
ederek "Suyu parayla satmayı dii-
şünüyor musunuz?" sorusuna,
"Hayır, suyu parayla satmayı dü-
şünmüyonız, komsulanmızın da
ihtiyaçlanm gözetiyonız" dedi. Bu
sırada Cumhurbaşkanı Turgut
Özal ve beraberindeki heyete ba-
raj bölgesinde verilecek olan bri-
fing iptal edildi.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
beraberinde Semra özal ve Başba-
kan Yıldınm Akbulut ve eşi Sainia
Akbulut ile birlikte baraj dolgu-
sunun üzerinde yıirudü. Turgut ve
Semra Özal'ın, dolgu üzerinde yü-
rürken el ele tutuştukları gözlen-
di. özal daha sonra gövde inşaa-
ÖNCEKtLERE GÖRE SÖNÜK GEÇTt — Atatürk Barajı'nın gövde inşaatının tamamlanması nedeniyle baraj alanında düzenlenen
törende, Cumhurbaşkanı Özal'ın daha önceki gezilerine oranla ilginin az olduğu ve karşılama törenlerinin daha sönük geçtiği gözlendi.
tının üzerindeki kurdeleyi kesti.
169 metre yükseklikteki kil çe-
kirdekli kaya dolgu şeklinde inşaa
edilen barajın kaya dolgu gövde
hacmi 4 yılda tamamlandı. Bara-
jın hidroelektrik santrallannın ya-
pımı ise sürüyor. Gövde inşaatının
tamamlanmasıyla barajda 48 mil-
yar metreküp su tutulacak. Bu
miktar, Fırat nehrinden 1,5 yılda
akan sudan daha fazla bir su mik-
tarına eş bulunuyor.
Özallar ve beraberindekiler, da-
ha sonra tören alanına geldiler.
Törende konuşan Bayındırlık ve
lskân Bakanı Cengiz Altınkaya,
Türkiye'nin komşularının su ihti-
yaçlanm gözettiğini ve "sözünü
CÜNEYT ARCAYÖREK yazıyor
Geçerli Mantık
ANKARA — Başkent sıyaseti
kulaklarını dün Güneydoğu'ya
çevırdi. Saptanacak polıtıkalarla
olası önemli siyasal gelişmelerin
hangi yone kayacağı Şanlıurfa^
da bulunan TÖ ile Akbulut'un ba-
sına yapacakları yeni açıklama-
larla belırlenecekti.
Dün öğle üzeri sahnede, İstan-
bul'dan Şanlıurfa'ya TD ile birlik-
te gelen Akbulut vardı. Hemen
herkes TÖ'den yeni açıklamalar
bekliyordu. Özellikle asker gön-
derme ya da savaş açma konu-
larında hükümetle terse düştüğü
yolunda yorumların basında gö-
rülmesinden sonra TÖ'nün yeni
görüşler bildıreceğı sanılıyordu.
Bir saatlik uçuşta ikisi arasın-
da önemli birkaç konu üzerinde
durulmuş olmah ki TÖ yerine
Başbakan basının sorularını ya-
nıtladı. Atatürk Barajı yolunda,
otobüste TÖ bir kenara çekilip
susmayı yeğledi. Akbulut'un
dünkü sözleri ulusal yazgıyı ya-
kından ılgilendiren konularda da-
ha önceki açıklamalarını yadsı-
mıyor, tersine daha pekiştiricı
yönlertyle ilgi çekiyor.
TÖ ile arasında asker gönder-
meye ilişkin yeniden yetki iste-
minde "farklılıktan" söz eden
"yetkı talebınde bulunup bulun-
mayacağını" içeren soruya ver-
diği yanıtta Akbulut, "meseleye
böyle bakmamak gerektiğini"
soyteyerek başlıyor. Hemen baş-
ta TÖ ile arasında bu konuda
"farklılık" olduğunu tartışmak is-
temediğini açıklıyor. "Başkaları-
na nazaran —herhalde TÖ ola-
cak— bir politik avantaj elde et-
mek düşüncesinde olmadığım"
söyleyen Akbulut'a göre Körfez'e
daha başlangıçta asker gönde-
rilse "belki mahzurlu" olmaya-
caktı. Ama şimdi?
Gerek yoktu! Çünkü ambar-
goyla zaten işin içine girmiştik.
Eğer asker gönderme Araplarla
aramızdaki siyasal dengeleri bo-
zacaksa, ambargoyla yeterince
bozulmuştu. Fakat TO, birkaç
gündür Meclis'in asker gönder-
me veya savaş ilanı için "tecavüz
halini" koşula dönüştürmesine
karşı çıkıyor, saldırıyı bekieme-
den vurmanın daha önemsene-
cek uygulama olacağında direnı-
yor.
Oysa Akbulut, "Gerekli yetki-
yi aldık" diyor ve bugün için ye-
terli olacağını savunuyor. "Teca-
vüz halinde" saldırı yetkisi sakın-
ca doğurursa elbette bu koşulun
kalkmasını gerekli görüyor. Ne
çare, Akbulut buna karşın Mec-
lis'ten alınan yetkinin yeterli oldu-
ğunu savunan önemli bir öğe da-
ha getiriyor. "Sağlam istihbarat
kaynaklarına göre bir tecavüze
maruz kalınacağı bilinirse ordu-
larımız derhai mudahale eder-
ler" diyor.
TÖ'nün tersine yorumlarına,
daha geniş isteğine karşın Akbu-
lut'un gerekçesi, Meclis kararını
onaylayan askeri sivil hemen her
kesimin öne sürdüğü gerekçey-
di. Saldırı olması ya da haber
alınması halinde ordunun he-
men harekete "kendiliğidPr
" ge-
çebileceği, yasalar bir yana,
mantık zorunluğu olarak kabul
ediliyordu.
Nitekim Akbulut, "Sonra geli-
nir, Meclis'ten de o karar alınır"
diyerek onayladığı bu mantığın
hâlâ geçerli olduğunu duyuruyor.
Yeniden yeni yetki istemeye zo- lis'te bugüne kadarki yargılannı
runlu olmadıkça şimdilik kapıyı yineleyen bir konuşma yaparsa
kapayan Akbulut, sözlerindeki TÖ'nün artık ANAP lideriiğineYıl-
anlam gereği "böyle bir durum- m a z'ı getırmeyi istediğı kesinle-
la karşılaştığımızda bir saniye şecek diyorlar.
beklemeden sorumluluğu üstle- Meclis'ten yeni yetki alarak
neceğini" bildiriyor.
Daha geniş yetkileri elinde
topiamaya "gelecekle ilgili daha
büyük ideallerini asker gönder-
meyle pekiştirmeye" kararlı gö-y p ş y e k a a ı gö
rünen TO ile Akbulut'un görüş-
lennde elbette buyuk aynmlar
açık bir görüşle BM bütün üye-
5 S ' 2 Sbileceğini savunan Akbulut, şu
anda yeni yetkileri ne gönlüne ne
de aklına sığdırıyor.
Başkentten
yansıyanlar
TÖ'nün susması, Başbakan'ın
daha önceki demeçlerini pekiş-
tiren dünkü sözleri, başkentte
önemli bir gelişme olarak nitele-
niyor. Esasen dün sabahtan be-
ri özellikle iktidar kulisinde Çan-
kaya ile hükümet arasındaki gö-
rüş ayrımı daha başka yönlerde
yorumlanmaya başlanmıştı.
Hükümetin yönlendirilmesinde
söz sahibi olanlar, TÖ'nün Akbu-
lut'a ısrarla ters düşen davranış-
lar sergilemesini "Başbakanı
harcamanın önemli adımı" diye
niteliyordu. Hatta TÖ'nün Akbu-
lut'u "gözden çıkardığı anlamına
gelebileceğini" söylüyorlardı.
Hükümet üyelerinden kimileri,
Akbulut basınla dûn görüşme-
den önce, benzeri irdelemeler
yapıyorlardı. Bakanlar yeni yetki
tezkeresinin hükümete gelme-
mesini "temenni ederken", ge-
reksizliğine işaret eden şu açık-
lamalan sıralıyorlardı:
"Yeni bir durum yok orta yer-
de. Tersine BM 'barış gücü' ku-
rulmasını istemiyor Bizi asker
göndermeye zorlayacak fevkala-
de sebepler ortadan kalktı
BM'nin son kararı asker gönder-
memizı gündemden çıkaracak
nitelıkte."
Akbulut'un Şanlıurfa'daki açık-
lamalarına koşut ve sağlam gö-
rünen bu irdelemelere karşın,
hükümet üyeleri "şayet TÖ'nün
istediği yönde bir tezkere gelirse
olumlu oy kullanabileceklerini"
saklamıyorlar. Öteki varsayım,
Akbulut gözden çıkarılırken Me-
sut Yılmaz'a TÖ'nün yeşil ışık
yaktığını içerıyor. 1 eylülde Mec-
saldırı halinde savaşa girmenin
"sorumluluğunu" kimin alacağt-
nı önceki gün soran TÖ'ye, Ak-
bulut açık seçik yanıt veriyor:
"Ben!" Cesur ve kesin bu çıkış
kimi bakanları rahatlatıyor.
Bu görüntü, TÖ ile Akbulut
arasında farklı görüşlerin artık
kemikleştiğini, hükümet başkanı-
nın yeni yetki konusunda TÖ gi-
bi düşünmediğini kanıtlıyor. Tabii,
bir yerde "tek adam" TO ile Ak-
bulut'un yolları ayrılıyor. Duygu-
sal hiçbir dürtüye kapılmadan
söylemek gerekir ki Akbulut "si-
vil asker çeşitli odak noktalarının
düşüncelerini" yansıtarak, doğ-
ru çizgide olduğunu gösteriyor.
Bir parantez açalım: TÖ, birden
yeni öğelerle belki de Akbulut'u
dışlayan, olabilir ki Başbakan'la
terse düştüğünü kanıtlayacak
son bir konuşma yapmazsa...
Yeniden yetki istemi, şimdilik
"donuyor."
DYP ile SHP ise 1 eylüldo TÖ
Meclis'te konuşursa nasıl davra-
nacaklarını araştırıyor. DYP'nin
TÖ'nün konuşacağı oturuma ka-
tılmayacağı bildiriliyor. SHP ise
bugün siyasetini saptayacak. Iç-
tüzüğün elvermediği yollar ara-
nıyor. TÖ'den sonra partilere söz
verilmesi gibi.
Ne var ki son bunalımda
Köşk'e çıkmayan, seçiliş bjçimi-
ni sürekli eleştirenler, TÖ'nün
Meclis'i, özellikle ANAP grubunu
yönlendirmeye olanak sağlaya-
cak konuşmasına nasıl katlana-
caklar? Soru, kuşkusuz her iki
partiyi, özellikle SHP'yi düşündü-
rüyor.
Akşama doğru TÖ, basınia ge-
zınin "sebeb-ı hikmetine" daya-
narak Akbulut'la ters düşen ye-
ni bir açıklama yapmazsa, hükü-
metin Meclis'ten yeni yetki iste-
mine gıtmeyi "şu andaki geliş-
melerin ışığında" gerek görme-
diği kesinleşecek.
Istanbul-Şanlıurfa yolunda Ak-
bulut'un TÖ'yü en azından "ıkna
ettiği" ya da TÖ'nün şu aşama-
da yeni bir bunalım yaratmaktan
çekinerek "şimdilik gerı
çekildiği" yolundaki yorumlar da
netleşecek.
TÖ bu, belli olmaz. Gündem,
saat başı olaylara gebe.
Büytikelçi Öztek Kuveyt'te
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) — Türkiye'nin Irak tarafından
Kuveyt'teki büyükelçiliklerin ka-
patılması ültimatomuna uymama-
sı üzerine görevleri başında kalan
Büyükelçi Güner Öztek've diğer
yetkililer Türkiye'ye dönmek üzere
henüz yola çıkmadılar. Türkiye
Büyükelçiliği'ndeki on iki kişilik
grubun, Dışişleri Bakanlığı'nın
gönderdiği özel bir otobüs ile 48
saat içinde Kuveyt'ten ayrılması
bekleniyor.
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri,
Cumhuı ıyeı e Bu>ukcıvi ozıen ve
beraberindekilerin durumu konu-
sunda bilgi verırken büyukelçilik
personelinin Turkvye'ye gelmek
uzere yola çıkuklan yolundaki ha-
berlerin "gerçek dışı" olduğunu
belirttiler. Yetkililer, Büyükelçi
Öztek'in Ankara ile "kısıth" bi-
çimde haberleşmeyi surdurduğü-
nu ve yiyecek ya da enerji sıkıntı-
sının henüz söz konusu olmadığı-
nı ifade ettiler. Dışişleri Bakanlı-
ğı'nın büyukelçilik yetkilileri için
ozel olarak gönderdiği otobüsün
de Kuveyt'e vardığı kaydedildi.
Irak'ın Ku\eyı'tekı >abancı bu-
yukelçiliklcrin kapaularak çalı-
şanlarının Bağdat'a geçmelerını
istemesi üzerine Türkiye, Batılı ül-
kelerle aynı tavrı benimsemişti.
tutarak" saniyede 500 metreküp-
luk ihtiyacın otesinde 700 metre-
küplük su bırakarak bu iyi niye-
tini ve sözünü tuttuğunu dile ge-
tirdi. Altınkaya konuşmasında,
yağışların azlığmdan yakındı.
DSİ Genel Müdürü Fernıh
Amk da Atatürk Barajı gövde in-
şaatmın tamamlanmasıyla GAP
L
ta çok önemli bir aşamanın geri
bırakıldığını kaydederek Şanlıur-
fa tünellerinin bitirilmesiyle de
bölgede 850 bin hektarlık tarım
alarunın suya kavuşacağını söyle-
di.
Başbakan Yıldınm Akbulut, tö-
rendeki konuşmasında, Türkiye
1
nin gündeminde bölgecilik ve ge-
ri kalmışlığın hep malzeme olarak
kullanıldığını, bunun bir yarar ge-
tirmediğinin Guneydoğu Anado-
lu'nun susuz topraklannın suya
kavuşmasıyla göruleceğini söyle-
di. Akbulut konuşmasında, "su
sorunu"na da değinerek şunları
söyledi:
"Koraşularımız Irak ve Suriye,
baraj yapılırken daha fazla su is-
tediler. Biz suya hiçbir zaman
komşulanmız için silah olarak
kullanmadık, kuUanma>acağız.
Ama benim topraklanm sulanma-
dığı müddetçe kimseye fazla su
vermem. Ancak bu barajlar yapı-
lırken suyu iyi kullanırlarsa bize
de, komşulanmıza da yeterii olur.
Bu konuda komşulanmızla da di-
yalog halindeyiz."
Akbulut, Atatürk Barajı'nın su-
lama ve enerji amaçlı olduğunu,
yapılanları küçük gösterme>'e ça-
lışanlann Türkiye'nin güçsüz gö-
runmesini isteyenler olduğunu dile
getirerek "ANAP'ın meydana ge-
tirdiği bu eseri Tiirk milkli unut-
mayacaktır" dedi.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Osmanlı'nın son 300 yıhndan bu
yana cumhuriyet dönemine dahil
olmak üzere Türk insanının Batı
karşısında ezikliğinin bulunduğu-
nu söyledi. Özal, 'bunu yapama-
AHMET TAN
(Baştarafı 1. Sayfada) otobüs-
te idik. Sarsıntı ile parmağı yamn-
daki kokuğu gösıerebilirdi.
Yandaki koltukta Cumhurbaş-
kanı Özal oturuyordu.
özal, Başbakan'ın konuşması
boyunca dışarıyı seyretti. Semra
Hanun'la sohbet etti. Zaten bu kez
kendisine gazetecilerden soru so-
ran olmadı. Tüm gözler ve teyp-
ler Akbulut'a çevrilmişti. Çunku
top Başbakan'a geçmişti.
"Top", önceki gün Istanbul'da
Özal'ın TBMM'den, dışarıya as-
ker gönderilmesi gerektiğini, bu-
nun Türkiye'nin hareket kabiliye-
tini genişleteceğini çıtlatması idi.
Akbulut, TBMM'de en büyük
grubu olan iktidar partisinin lideri
idi. Hükümet Başkanı idi. "Yet-
ki"yi talep edecek olan da kulla-
nacak olan da o idi. Elbette grup-
taki milletvekillerini ikna edecek
olan da.
Akbulut, bu nedenle "top"a
çıkmadı. Taça da atmadı. Pas da
vermedi.
"Bakalım" dedi ve ekledi, "ace-
le etmemek lazım. Şartlara bak-
mak lazım. Yetki isteriz de isteme-
yebiüriz de..."
Oysa kı Özal oncekı gun aynı
gazetecilere yetkinin TBMM'den
yeniden istenmesi gerektiğini sa-
hurbaşkanf na göre kendi deyişi
ile daha "temkinli ve ihtiyatlı" bir
çizgide idi.
"Temkin ve ihtiyat" Akbulut
için hem dışarıda Türkiye'nin du-
rumu için hem de içeride parti \e
kamuoyu bakımından söz konu-
su idi.
Akbulut, önceki gun ANAP
otobusünden ANAP marşları ile
ANAP partizanlannın koruması,
ANAP ba>Taklan altında inerken
Özal yan gözle tören koltuğundan
kendisini izliyordu. Güneşten kı-
sık gözlerinden ve dudaklarında-
ki durağan tebessümünden Özal'-
ın "eski gunlere mi dalıp gittigi",
yoksa gelecek gunlerin hesabını
mı yaptığını bilmek zordu.
Dün de Akbulut ile birlikte ay-
nı otobüs penceresinden toz top-
rak, sıcak ve voksulluk içınde kal-
dınmlardan el sallayan Urfalıları
selamlarken aklından neler geçir-
diğinı kestirmek gibi.
Bilinen ve görünen Başbakan'-
ın belirginleşmeye başlayan fark-
lılığı idi.
Akbulut, "Sorumlu benim" di-
yordu ve eklıyordu:
"Eğer istihbarat kaynaklan bir
taarruz olacağını haber almışlar-
sa. bir yetki almayı falan bekle-
meden karşı taarruzu yapanz. Bir
yız, şunu yapamayız' zihniyetinin
uzun süre yıkılmaya çalışıldığını,
Ataturk'ün "Ne mutlu Türküm
diyene" sözünün de bu zihniyeti
yıkma azmini içerdiğini ifade etti.
Atatürk Barajı'nın bu zihniye-
tin, "ezikliğin" yıkılmasında
önemli olduğunu dile getiren
Özal, "Bu baraj Türk işçisi. mii-
teahhidi tarafından yapıldı. Bu ya-
pıyla ezikliğimizi tamamen orta-
dan kaldırıyoruz. Ben buna
inanıyorum" dedi.
Guneydoğu ve Doğu Anadoiu
Bölgesı'nin Türkiye'nin ?z gelişmiş
yöreleri olduğunu, tüm iktidarla-
nn bunu ortadan kaldırmaya ça-
ba sarf ettiğini anlatan Cumhur-
başkanı Özal, "Bölgelerarası ge-
lişmişlik farkını ortadan kaldıra-
cak en önemU proje GAP'ör" şek-
linde konuştu.
"Bu topraklar iki üç mahsul ve-
recek bu proje sayesinde. Batı'dan
insanlar buraya gelip iş yapacak-
lar. Bu bölgeler kalkınacak. Yann
(bugün) Adıyaman'a gideceğiz. Bi-
liyorum ki orada da çok sayıda
fabrika yapıhyor. Önumüzdeki
yıllarda bu bölge Türkiye'de
önemli bir kalkınmışlık gösterge-
si sayılacaktır" diyen Özal, bölge
insanlarının çalışkanlıgını övdü.
"Türkiye'nin petrolünün bulun-
madığını, ancak petrol yerine ko-
>
r
abileceği tanmının, topraklan-
nın, suyunun ve insanlarının
çahşkanlığmın" bulunduğunu dile
getiren Özal, "Bu bizim şansımız-
dır, belki komşu ulkelerimiz gibi
çok petrolümüz yok, ama suyu-
muz var" dedi.
özal, tekrar bölgeye gelerek ge-
lişmeleri izleyeceklerini, Harran
Ovası'na su verildiği zaman en bü-
yuk bayramı yapacaklannı ifade
ederek "Autürk Barajı'nın GAP-
ın anahtan olduğunu" söyledi.
Özal, barajın dört yıl bir ay 15
günde tamamlanmasının bu alan-
da dunya çapında bir rekor oldu-
ğunu da ifade etti. özal daha son-
ra bir işçinin kendisine barajla il-
gili olarak yazdığı şiiri okudu.
Dövizler
Toren alanında yer alan "Para-
sız islimlak hakarettir". "20 ay ol-
du, istimlak paramızı alamadık"
dövizleri dikkat çekti. Aynca Özal
ile konuklarınm oturduğu tribun-
de yer alan vantilatörler de dikkati
vunmuştu. Daha önce istenen yet- yetki gerekirse onu sonradan alı- Ç
ektl
-
ki taslağında bazı psikolojik yan- nz. Bütün mesuliyet, sorumluluk Başbakan Yıldırım Akbulut tö-
lışlar yapıldığını, bu nedenle "ar-
kadaşlann tereddüt geçirdiğini"
ifade etmışti.
Meclis'teki arkadaşları tereddü-
te sokan neydi?
Özal bunu da açıkladr.
"Metindeki 'savaş ilanı' sözu
haklı olarak bircoğuna ters gelmis
olabilir. Savaş ilanı lafına takılan-
lar oldu. Oysaki gaye, harp ilanı
falan degil. Nereden çıkmış bu?
Belki anayasa maddesinin orada
yeniden zikredilmesinden. Ama o
maddelerin çoğu yanlış yazılmış,
yanlış anlamaya miisait raadde-
ler."
Özal'a gore bovle bir yetkinin
alınması "Körfez hadisesinde
Türkiye'nin hareket kabiliyetini"
geniş tutmak içindi. Belki hiç la-
zım olmayacaktı. Ama bulunma-
sı rahatlatacaktı.
Cumhurbaşkanı, vürutmenin
sorumluluğu ustunde olmadığı
halde "rahattamak" istiyordu.
Ama asıl "sorumlu" olan Başba-
kan böyle bir "peşin rahatlık" için
fazJa istekli görünmuyordu.
Akbulut, dün bunu açık açık
otobüste, yanında Özal oldugu
halde ifade etti:
— Yetki bugün için lazım degil.
Ama gerekirse yetki istenebilir de
islentneyebilir de. O zaman karar
veririz. Zalen yetkimiz var.
Başbakan, kendisini bağlayıcı
konuşmuyordu.
Bunda iki nedenle haklı idi. Bi-
rincisi, daha önceki "yetki" bir ol-
dubitti ile ortaya çıkmıştı. Hem
kendisi hem de ANAP grubu
Meclis'te zor duruma düşmüştü.
tkındsi, partı lideri olarak yet-
kili organlarına danışmadan, ar-
kadaşları ile göruşmeden kendisi-
ni zorda bırakacak bır "angaj-
man"a girmek istemiyordu.
Üstelik Körfez krizi ile ilgili de-
meç ve açıklamalarından Cum-
benimdir."
Başbakan'ın "icranın başı" ol-
duğunu görüp, kendı sorumlulu-
ğunû da ustune basa basa söyle-
mesi için Cumhurbaşkanı ile ay-
nı otobüsün yolcusu olması gere-
kiyormuş.
Baykal:
Akbulut
anayasayı
yanlış
okumuş
ANKARA (Cumhuriyet) —
Başbakan Yıldınm Akbulut'un
"Savaş ilanı hükümetin, yurtdışı-
na asker göndermek TBMM'nin
yetkisindedir" yolundaki sözlen-
ne SHP Genel Sekreteri Deniz
Baykal "Sayın Akbulut herhalde
anayasayı yanlış okumuş" diye ya-
nıt verdi.
Baykal, anayasanın konuya iliş-
kin 92. maddesinde "başlık" ola-
rak TBMM'nin yetki ve görevle-
rinın sıralandığı ve "savaş hali ila-
nı ve silahlı kuvvet kullanılması-
na izin verme" denildikten sonra
maddenin şöyle devam ettiğine
dikkat çekti.
"Millellerarası hukukun meşru
saydıgı hallerde, savaş hali ilanı-
na ve Türkiye'nin taraf oldugu
milletlerarası anllaşmalann veya
milletlerarası nezaket kurallannın
gerektirdiği hallerdışında, Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ul-
kelere gonderilmesine veya yaban-
cı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de
bulunmasına izin verme yetkisi
TBMM'nindir..."
renden sonra Özal'ın yamndan ay-
rüarak ANAP Şanlıurfa tl Başka-
nı'nın oğlunun sünnet törenine ka-
tıldı. Akbulut burada kirvelik
yaptı.
Cumhurbaşkam Özal, eşi Sem-
ra Özal ve Başbakan Yıldınm Ak-
bulut ile diğer davetliler bugun
Adıyaman'a geçerek petrol bölge-
sinde incelemelerde bulunacaklar.
DYP'nin başvurusu
Öte yandan Cumhurbaşkanı
Özal'ın konuşmasının TV"den
naklen yayımlanmaması için
DYP'nin YSK'ya yaptığı başvuru
reddedildi. DYP, seçim yasakları
nedeniyle Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın da katıldığı Atatürk Ba-
rajı'ndaki törenin TV'den yayım-
lanmaması için Yüksek Seçim Ku-
rulu'na başvurmuştu. YSK, dün
başvuruyu inceleyerek "istemin
somut gerekçelere dayanmadığı
için reddine" karar verdi.
GOZLEM
UGURMUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
Ortadoğu'daki Ingiliz çıkarlarına getirir ve Türkiye'nin NA-
TO'ya girişini bu bölgede oynayacağı role bağlar.
Türkiye'nin NATO'ya alınmasına başlangıçta İngilizler kar-
şı koyuyorlar. ABD de Kore Savaşı'na karşın yine de Türki-
ye'nin NATD'ya girmesine evet diyemiyor.
İngiltere, Türkiye'nin NAID'ya girişinde "anahter ülke"ö\r.
İngiliz hükümeti; Türkiye'nin NATO'ya girişine "evef" dese
ABD, İtalya ve Fransa da evet diyeceklerdir.
ingilizler için sorun Ortadoğu'daki İngiliz çıkarlarıdır. İn-
giliz hükümeti, bölgeye mudahale için bir "Ortadoğu
Komutanlığı" kurup Türkiye'yi de bu komutanlığa katmak
ister.
Tıpkı 80'lerin başında ABD'nin Türkiye'yi "rap/d deploy-
ment force"a sokmak istemesi giüi...
Amaç hep aynıdır:
Türkiye'yi Batı'nın "Petrol bekçisi" yapmak!..
Türkiye'nin NATO'ya girmesine uzun süre karşı koyan İn-
giliz hükümeti bu kararını degiştirmiş ve Türkiye'nin NATO'ya
alınması gerektiğini Dışişleri Bakanı Morrison'un ağzıyla
Avam Kamarası'nda açıklamıştı.
Morrison, Türkiye'nin "Ortadoğu savunmasında kendisi-
ne düşen rolü oynamayı fazlasıya arzu ettiğini" de Avam Ka-
marası'nda açıklamıştı.
NATO'ya giriş vizesi, görüldüğü gibi ABD'den önce in-
giltere'den gelmiştir.
İngiltere Dışişleri Bakanı Morrison'un bu konuşması üze-
rine Menderes hükümetinin Dışişleri Bakanı Prof. Fuat Köp-
rülü, TBMM'de 20 Temmuz 1951 günü yaptığı konuşmada
Türkiye'nin ingiltere'ye nasıl bir güvence verdiğini şu söz-
leri ile açıklamıştı:
—.. Şu noktayı ehemmiyetle işaret etmek isterim ki Orta-
doğu savunmasının, gerek stratejik gerek ekonorhik bakım-
dan Avrupa 'nın koruntjıası için zorunlu olduğuna ınanıyoruz.
Bu nedenle, Türkiye Atlantik Paktı'na katılınca Ortadoğu'da
bize düşen rolü etkin bir biçimde ve gerekli önlemleri ortak-
laşa almak için hemen müzakereye girmeye hazır olacaktır.
(TBMM Tutanak Dergisi, B: 102, 20.7.1951 0:1 s. 232)
Dışişleri Bakanı Koprülü o günkü konuşmasını şöyle nok-
talamıştı:
—r.. Tehlikenin hür dünyanın kapısına dayandığı bir sıra-
da bütün amacımızın saldırıya karşı direniş cephesinin güç-
lenmesinde önemli bir etken olacak olan emniyet davamı-
zın bir an önce gerçekleşmesi ile Batı topluluğu ile birlikte
bağlı bulunduğumuz inançların savunmasında tam bir da-
yanışma içinde çalışmak olduğunu bir kez daha belirtmek
isterim.
Türkiye'ye NATO'ya girişinde verilmek istenen rol o gün
de bugün de aynıdır:
Petrol bekçiliği!
Türkiye'ye NATO'ya girerken imzalatılan senet bugün tah-
sil edilmek isteniyor.
Bu açıdan olup bitenlere hiç şaşırmamak gerekir.
NATO'nun ilgi alanı hep Ortadoğu oldu. "Out Of Area"
adı verilen NATO sorumluluk alanı dışındaki bölgeler ABD
için NATO'nun sorumluluk alanlarından çok daha önemliydi.
Bugün de öyle değil mi?
Akbulut: Sorumluluk
(Baştarafı 1. Sayfada)
sorularını yanıtlarken Körfez krizi
konusunda değerlendirmelerde
buhındu.
BM'nin oluşturacağı silahlı gü-
ce katılma, yurtdışına asker gön-
derme gibi konularda çeşitli gö-
rüşler bulunduğunu anımsatan
Başbakan, anayasa maddesi gere-
ğince hükümetin bu konularda
tam yetkili olduğunu söyledi. Ak-
bulut şöyle konuştu:
"Meclis'in yetkisinde olan ne-
dir, yurtdışına asker göndermek,
savaş ilanı meselesi değil, yurtdı-
şına asker göndermek, yurtiçinde
yabana asker bulundurmak. Bun-
lara musaade etmek Meclis kara-
nna bağlıdır. O halde bunun dı-
şında benim yonımum, savaş ila-
nı hali Meclis karanna gerek gös-
termeyen bir şey. Anlaşmalar ge-
reği yine bu ölçude hareket etmek
Meclis kararını gerektirmiyor.
Mesela BM, krizi silahlı güçie hal-
letmeye karar verirse, biz BM'nin
üyesiyiz. Anayasa hükmune göre
ben, bu anlaşma gereğini otoma-
tikman yerine getirebüirim. hare-
ket edebilirim. Meclis'in herhan-
gi bir karanna gerek yoktur."
Akbulut'un bu değerlendirme-
sinin, Cumhurbaşkam Turgut
Özal'ın 22 ağustos cuma günü
BBC'ye verdiği demeçteki, "Bizim
anayasamız diğerlerinden farklı-
dır. Kuvvet kullanabilmemiz için
pariamentodan izin alınması gere-
kir" göruşune paralel olmaması
dikkati çekti.
Başbakan Akbulut, Türkiye'nin
başından beri BM Güvenlik Kon-
seyi'nin ambargo karanna
"müessir" bir şekilde katıldığını
da vurgulayarak şunları söyledi:
"BM, bu hususi hal için, bir si-
lahlı güç oluşturması için bir ka-
rar vermedi. Mevcut güçleri değer-
lendiriyor, harbi engellemek için
ambargoya biz de bir gemi gön-
derip katılabilirdik. Başta gonde-
rebilseydik belki olurdu. Yani ben
pasif kalalım diye düşunmüyo-
rum, ama işin gereği ve tabii ulke
yaran hangi noktadaysa onu ara-
yıp bulmak lazım."
Cumhurbaşkanı Özal, 23 ağus-
tos günü ABD'nin en çok izlenen
TV haber programı "Moneil and
Lehrer News Hour"un sorularını
yanıtlarken "Arap ülkeleri ile iyi
ilişkilerimiz okun istiyonız. Eğer
Arap ülkeleri, örneğin Suudi Ara-
bistan veya Körfez'de başka ülke-
ler, Tiırkiye'den asker isterse ben
bunun Türkiye'nin menfaatine ol-
duğuna inanıyorum" değerlendir-
mesınde bulunmuştu.
Akbulut, otobüsteki açıklama-
larında, Türkiye'nin kriz sırasın-
da izledıği politikanın "tasvip gor-
düğü"nü söyledi ve sözlerini şöy-
le surdürdü:
"Biz politik birtakım kararlar
verdik ve bu tasvip gördü. Eger
tasvip gönnuyorsa yine tekrar edi-
yorum, bu olay politik mesele de-
ğil, açıkça soylenebilmeli. Dene-
bilmeli ki hayır, yanlıştır. Nedir
yanhş olan. o söyleoebilıneli. Böy-
le bir şey yok. Bu, Türk milletinin
meselesi olduğuna göre bunu sah-
si duşüncelere, şahsi çekişmeiere
indirgemek çok yanlış. Bugünler-
de bir olmak durumundayız."
Başbakan, Türkiye'nin, Arap
ülkeleriyje kriz sonrası ilişkileri-
nin, ambargo nedeniyle olumsuz
bir ortama gidebileceği şeklinde-
ki eleştirilerin hatırlatılması üze-
rine "Münasebetlerimiz Arap âle-
mi ile düzelecek, bozulacak veya
Irak ile düzelecek bozulacak diye
düsunüyorsak, bir defa biz am-
bargoyu en muessir şekilde, en can
alıcı biçimde uyguladığımıza gö-
re eğer münasebetimiz bozulduy-
sa bozuldu. Bunu böyle kabul et-
mek lazım" dedi.
Akbulut, kriz politikası konu-
sunda Cumhurbaşkanı Özal'la gö-
rüş farklılığı bulunup bulunmadı-
ğı yolundaki bir soruyu cevaplar-
ken de "Ne bakımdan? Ben anla-
madım. Bugün gazetelerde gör-
düm. Ben pek böyle bir çelişki ol-
duğunu zannetmiyorum" şeklin-
de konuştu.
Başbakan Akbulut, yurtdışına
asker gönderme konusundaki de-
ğişik anayasa yorumlannı hatırla-
tan soruya ise şu karşılığı verdi:
'Ülke sağlam istihbarat kay-
naklanna göre bir tecavüze manu
kalacağım bilirse derhai ordulan-
mız mudahale eder, gelir Meclis-
ten o karan alır. Yani o incelik, bu
bahsettiginiz konuda, otehlikevar
olabilir. O zaman tecavüz haline
munhasır olma hali kaikar, kalk-
malıdır da. Onun sonımlusu be-
nim ve çok açık da söylüyonım.
Ülke öyle bir pozisyon altında kal-
dığında bir saniye beklemem. Var-
sa bir hesabı ben veririm."
Akbulut'un bu sözlerinin,
ÖzaJ'ın önceki gun "Mudahale et-
mekte önemli olan vurulmadan
müdafaa etmektir. 'Vursun da on-
dan sonra yapılır' demenin so-
rumluluğunû kim aJacakür" soru-
cuna yanıt izleri taşıdığı dikkati
çekti.
\etkî istenmesi söz konusu değil
ANKARA (Cumhuriyel Büro-
su) — TBMM'nin 1 eylüldeki açı-
lış toplantısında, hükümetin
"Körfez'e asker gönderme" yet-
kisi isteyeceği söylentileri bazı ba-
kanlar tarafından doğrulanmadı.
Cumhurbaşkanı Özal'ın, bolgede-
ki gelışmelere yönelik Meclis'te
yapacağı konuşma ile ilgili tartış-
malar ise dün de sürdu.
Adının açıklanmasını ısteme-
yen bazı bakanlar, hükümetin şu
anda yeniden Meclis'ten savaş ha-
li ilanı \eya asker gönderme için
izin isteme düşüncesi olmadığım
belırterek buna gerek de olmadı-
ğım dile getırdıler.
Başbakan Akbulut'un üunku
ayiklamalarını yorumlavan bazı
bakanlar, Başbakan'ın "sorumlu-
luğu gereği" kendi politikası doğ-
rultusunda hareket ettiğini, konu-
nun çarşamba günü toplanacak
olan Bakanlar Kurulu'nda açık-
lığa kavuşacagını bildirdiler.
Hükümetin BM kararları doğ-
rultusunda hareket etme göruşun-
de olduğunu belirten ANAP gru-
bu içerisinde etkin bir bakan şu
değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye'nin Körfez krizi ile il-
gili olarak izlediği politika doğnı-
dıır. Türkiye baştan beri BM ka-
rarları doğrultusunda hareket el-
mişlir. BM henüz silahlı bir guç
oiusturulraası için karar vermiş de
değildir. Ülkeye bir lecavüz duru-
munda savaş hali ilanı veya yurt-
dışına asker gönderilmesi konu-
sunda da Meclis hükümete yetki
vermiştir zaten. "
Adının açıklanmasını isteme-
yen bakan, Cumhurbaşkanı
Özal'ın sözünü ettiği yetkinin içe-
riğinin önemli olduğunu, "sınırlı
bir güç gönderme" için yetki is-
tenmesi halinde ANAP grubunun
tavrının' ne olacağının şimdiden
kestirilemeyeceğini kaydetti.
Bu arada ANAP Grup Başkan-
vekili Ülkü Gokalp Güney, hükü-
metin TBMM'den yeniden yetki
istemesi diye bir şeyin söz konu-
su olmadığım söyledi. Güney,
Cumhurbaşkanı Özal'ın
TBMM'nin yeni yasama yılını
açış konuşmasında yeniden yetki
istenmesi konusunu, tavsiye nite-
liğınde gundeme getirip getirme-
yeceği sorusuna da "Bunlar hep
spekülasyon. Yeniden yetki isten-
mesi diye birşey yok" yanıtmı
verdi.