22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 1990**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURtYET/19 KÖRFEZ KRİZİ...KÖKFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖ1 OLAYLAR1N Ozal: ARDENDAKI GERÇEK (Baştaraft 1. Sayfada) yen sorumsuz Cumhurbaşkanı1 mn Körfez krizinifırsat saymak heves ve atılganlığı da Medis ta- rafmdan frenlenmiştir. Bununla birlikte sorular ve sorunlar noktalanmış değildir; tartışmalar sürüyor, varsayımlar yapıhyor; spekülasyon üretimi durmuyor; gereksiz heyecan ve gerilim üretimi gündemdedir. Çünkü anayasal kurallar dışm- da devlet çarkını döndürmek hevesleri bir türlü sönmüyor. Körfez krizi ilk günlerdeki hı- ztnı yitirmiş görünmektedir, her aşamada Meclisi çahştırmak ve muhalefetle diyaloğa geçmek olanağı var. Başbakan'ın verebi- leceği herhangi bir karar için Bakanlar Kurulu'nu toplaması, muhalefet liderlerini çağırması, konuyu Meclise getirmesi için bol bol zamam bulunmaktadır. "Yangmdan mal kaçırır gibi" verilecek ivedi kararlara gerek • yoktur. Ne var ki "Körfez krizi" dev- letin doğal ve yetkili organlann- da tartışılacağına iç politika pro- pagandasınm kaynağı olarak kullamhrsa; dünya politikası te- mel atma törenleritıin renkli nu- tuklanyla birbirine kanştınhrsa ortaya neşeli bir manzara çıkar. Türkiye'de işler öyle bir nok- taya ulaştı ki Cumhurbaşkam bir otoyol yapımmm her 40 ki- lomeıresini bir ayrı törenle açı- yor ve törende kendine göre dış politika saptıyor. Ertesi günii devlet televizyonu bu görüntü- leri bütün iilkeye yansıtıyor. Halk da oturup konuşuyor: "Savaşa girecek miyiz? Arabis- tan'a asker yoUayacak mıyız?" Sorumlu devlet ve hükümet adamlan her giin dışarıya asker yollayarak savaşa katılacakmış izlenimi yaratacak konuşmalar- dan dikkat ve özenle kaçınma- lıdırlar. Bu konudaki sürekli tar- tışmalar iilkeye zarardan başka bir şey getirmez. • • • (Baştarafı 1. Sayfada) Çiçek, Mehmet Keçeciler, Içişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fahret- tin Knrt ve öteki yetkililer tarafın- dan karşılandı. özal için askeri tö- ren düzenlendi. Bu sırada 30 ko- yun, 4 dana kurban edildi. Cumhurbaşkam özal'ın geçmiş gezilerine oranla ilginin az oldu- ğu ve karşılama törenlerinin daha önceki gelişlerine göre oldukça sö- nük geçtiği izlendi. Cumhurbaş- karu Turgut özal Atatürk Barajı1 na su tutma törenine geldiginde daha büyük bir kalabalık tarafın- dan karşılanmış ve karşılama bir şenlık haline dönüştürülmüştü. Cumhurbaşkanı Turgut özal'ı Şanlıurfa Havaalam'nda karşıla- yan Şanlıurfa Belediye Başkanı RP'li Halil tbrahim Çelik, yerel seçimlerin yenilenmesi için Başba- kan Yıldınm Akbulut'a "Hodri meydan" dedi. Çelik, "Bayrampa- şa secimlerinden sonra Sayın Baş- bakan yerel secimlerin yenilenmesi konusunda bazı demecler verdi. Beo de diyorum, 'Hodri meydan' şimdi kendisi de gorevinden isti- fa etsin, ben de edeceğim. tkimiz de seçime girelim. Bakalım kim kazanacak?" diye konuştu. Özal'ın demeçleri Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Ata tesislerinde öğle yemeği yedik- ten sonra Alman ZDF televizyo- nu ile Ingiliz 4. televizyon kanalı- na verdiği demeçte, Türkiye*nin komşularının su sorunuyla yakın- dan ilgılı olduğunu, komşularının su ihtiyaçlarını gözettiğini ifade ederek "Suyu parayla satmayı dii- şünüyor musunuz?" sorusuna, "Hayır, suyu parayla satmayı dü- şünmüyonız, komsulanmızın da ihtiyaçlanm gözetiyonız" dedi. Bu sırada Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve beraberindeki heyete ba- raj bölgesinde verilecek olan bri- fing iptal edildi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, beraberinde Semra özal ve Başba- kan Yıldınm Akbulut ve eşi Sainia Akbulut ile birlikte baraj dolgu- sunun üzerinde yıirudü. Turgut ve Semra Özal'ın, dolgu üzerinde yü- rürken el ele tutuştukları gözlen- di. özal daha sonra gövde inşaa- ÖNCEKtLERE GÖRE SÖNÜK GEÇTt — Atatürk Barajı'nın gövde inşaatının tamamlanması nedeniyle baraj alanında düzenlenen törende, Cumhurbaşkanı Özal'ın daha önceki gezilerine oranla ilginin az olduğu ve karşılama törenlerinin daha sönük geçtiği gözlendi. tının üzerindeki kurdeleyi kesti. 169 metre yükseklikteki kil çe- kirdekli kaya dolgu şeklinde inşaa edilen barajın kaya dolgu gövde hacmi 4 yılda tamamlandı. Bara- jın hidroelektrik santrallannın ya- pımı ise sürüyor. Gövde inşaatının tamamlanmasıyla barajda 48 mil- yar metreküp su tutulacak. Bu miktar, Fırat nehrinden 1,5 yılda akan sudan daha fazla bir su mik- tarına eş bulunuyor. Özallar ve beraberindekiler, da- ha sonra tören alanına geldiler. Törende konuşan Bayındırlık ve lskân Bakanı Cengiz Altınkaya, Türkiye'nin komşularının su ihti- yaçlanm gözettiğini ve "sözünü CÜNEYT ARCAYÖREK yazıyor Geçerli Mantık ANKARA — Başkent sıyaseti kulaklarını dün Güneydoğu'ya çevırdi. Saptanacak polıtıkalarla olası önemli siyasal gelişmelerin hangi yone kayacağı Şanlıurfa^ da bulunan TÖ ile Akbulut'un ba- sına yapacakları yeni açıklama- larla belırlenecekti. Dün öğle üzeri sahnede, İstan- bul'dan Şanlıurfa'ya TD ile birlik- te gelen Akbulut vardı. Hemen herkes TÖ'den yeni açıklamalar bekliyordu. Özellikle asker gön- derme ya da savaş açma konu- larında hükümetle terse düştüğü yolunda yorumların basında gö- rülmesinden sonra TÖ'nün yeni görüşler bildıreceğı sanılıyordu. Bir saatlik uçuşta ikisi arasın- da önemli birkaç konu üzerinde durulmuş olmah ki TÖ yerine Başbakan basının sorularını ya- nıtladı. Atatürk Barajı yolunda, otobüste TÖ bir kenara çekilip susmayı yeğledi. Akbulut'un dünkü sözleri ulusal yazgıyı ya- kından ılgilendiren konularda da- ha önceki açıklamalarını yadsı- mıyor, tersine daha pekiştiricı yönlertyle ilgi çekiyor. TÖ ile arasında asker gönder- meye ilişkin yeniden yetki iste- minde "farklılıktan" söz eden "yetkı talebınde bulunup bulun- mayacağını" içeren soruya ver- diği yanıtta Akbulut, "meseleye böyle bakmamak gerektiğini" soyteyerek başlıyor. Hemen baş- ta TÖ ile arasında bu konuda "farklılık" olduğunu tartışmak is- temediğini açıklıyor. "Başkaları- na nazaran —herhalde TÖ ola- cak— bir politik avantaj elde et- mek düşüncesinde olmadığım" söyleyen Akbulut'a göre Körfez'e daha başlangıçta asker gönde- rilse "belki mahzurlu" olmaya- caktı. Ama şimdi? Gerek yoktu! Çünkü ambar- goyla zaten işin içine girmiştik. Eğer asker gönderme Araplarla aramızdaki siyasal dengeleri bo- zacaksa, ambargoyla yeterince bozulmuştu. Fakat TO, birkaç gündür Meclis'in asker gönder- me veya savaş ilanı için "tecavüz halini" koşula dönüştürmesine karşı çıkıyor, saldırıyı bekieme- den vurmanın daha önemsene- cek uygulama olacağında direnı- yor. Oysa Akbulut, "Gerekli yetki- yi aldık" diyor ve bugün için ye- terli olacağını savunuyor. "Teca- vüz halinde" saldırı yetkisi sakın- ca doğurursa elbette bu koşulun kalkmasını gerekli görüyor. Ne çare, Akbulut buna karşın Mec- lis'ten alınan yetkinin yeterli oldu- ğunu savunan önemli bir öğe da- ha getiriyor. "Sağlam istihbarat kaynaklarına göre bir tecavüze maruz kalınacağı bilinirse ordu- larımız derhai mudahale eder- ler" diyor. TÖ'nün tersine yorumlarına, daha geniş isteğine karşın Akbu- lut'un gerekçesi, Meclis kararını onaylayan askeri sivil hemen her kesimin öne sürdüğü gerekçey- di. Saldırı olması ya da haber alınması halinde ordunun he- men harekete "kendiliğidPr " ge- çebileceği, yasalar bir yana, mantık zorunluğu olarak kabul ediliyordu. Nitekim Akbulut, "Sonra geli- nir, Meclis'ten de o karar alınır" diyerek onayladığı bu mantığın hâlâ geçerli olduğunu duyuruyor. Yeniden yeni yetki istemeye zo- lis'te bugüne kadarki yargılannı runlu olmadıkça şimdilik kapıyı yineleyen bir konuşma yaparsa kapayan Akbulut, sözlerindeki TÖ'nün artık ANAP lideriiğineYıl- anlam gereği "böyle bir durum- m a z'ı getırmeyi istediğı kesinle- la karşılaştığımızda bir saniye şecek diyorlar. beklemeden sorumluluğu üstle- Meclis'ten yeni yetki alarak neceğini" bildiriyor. Daha geniş yetkileri elinde topiamaya "gelecekle ilgili daha büyük ideallerini asker gönder- meyle pekiştirmeye" kararlı gö-y p ş y e k a a ı gö rünen TO ile Akbulut'un görüş- lennde elbette buyuk aynmlar açık bir görüşle BM bütün üye- 5 S ' 2 Sbileceğini savunan Akbulut, şu anda yeni yetkileri ne gönlüne ne de aklına sığdırıyor. Başkentten yansıyanlar TÖ'nün susması, Başbakan'ın daha önceki demeçlerini pekiş- tiren dünkü sözleri, başkentte önemli bir gelişme olarak nitele- niyor. Esasen dün sabahtan be- ri özellikle iktidar kulisinde Çan- kaya ile hükümet arasındaki gö- rüş ayrımı daha başka yönlerde yorumlanmaya başlanmıştı. Hükümetin yönlendirilmesinde söz sahibi olanlar, TÖ'nün Akbu- lut'a ısrarla ters düşen davranış- lar sergilemesini "Başbakanı harcamanın önemli adımı" diye niteliyordu. Hatta TÖ'nün Akbu- lut'u "gözden çıkardığı anlamına gelebileceğini" söylüyorlardı. Hükümet üyelerinden kimileri, Akbulut basınla dûn görüşme- den önce, benzeri irdelemeler yapıyorlardı. Bakanlar yeni yetki tezkeresinin hükümete gelme- mesini "temenni ederken", ge- reksizliğine işaret eden şu açık- lamalan sıralıyorlardı: "Yeni bir durum yok orta yer- de. Tersine BM 'barış gücü' ku- rulmasını istemiyor Bizi asker göndermeye zorlayacak fevkala- de sebepler ortadan kalktı BM'nin son kararı asker gönder- memizı gündemden çıkaracak nitelıkte." Akbulut'un Şanlıurfa'daki açık- lamalarına koşut ve sağlam gö- rünen bu irdelemelere karşın, hükümet üyeleri "şayet TÖ'nün istediği yönde bir tezkere gelirse olumlu oy kullanabileceklerini" saklamıyorlar. Öteki varsayım, Akbulut gözden çıkarılırken Me- sut Yılmaz'a TÖ'nün yeşil ışık yaktığını içerıyor. 1 eylülde Mec- saldırı halinde savaşa girmenin "sorumluluğunu" kimin alacağt- nı önceki gün soran TÖ'ye, Ak- bulut açık seçik yanıt veriyor: "Ben!" Cesur ve kesin bu çıkış kimi bakanları rahatlatıyor. Bu görüntü, TÖ ile Akbulut arasında farklı görüşlerin artık kemikleştiğini, hükümet başkanı- nın yeni yetki konusunda TÖ gi- bi düşünmediğini kanıtlıyor. Tabii, bir yerde "tek adam" TO ile Ak- bulut'un yolları ayrılıyor. Duygu- sal hiçbir dürtüye kapılmadan söylemek gerekir ki Akbulut "si- vil asker çeşitli odak noktalarının düşüncelerini" yansıtarak, doğ- ru çizgide olduğunu gösteriyor. Bir parantez açalım: TÖ, birden yeni öğelerle belki de Akbulut'u dışlayan, olabilir ki Başbakan'la terse düştüğünü kanıtlayacak son bir konuşma yapmazsa... Yeniden yetki istemi, şimdilik "donuyor." DYP ile SHP ise 1 eylüldo TÖ Meclis'te konuşursa nasıl davra- nacaklarını araştırıyor. DYP'nin TÖ'nün konuşacağı oturuma ka- tılmayacağı bildiriliyor. SHP ise bugün siyasetini saptayacak. Iç- tüzüğün elvermediği yollar ara- nıyor. TÖ'den sonra partilere söz verilmesi gibi. Ne var ki son bunalımda Köşk'e çıkmayan, seçiliş bjçimi- ni sürekli eleştirenler, TÖ'nün Meclis'i, özellikle ANAP grubunu yönlendirmeye olanak sağlaya- cak konuşmasına nasıl katlana- caklar? Soru, kuşkusuz her iki partiyi, özellikle SHP'yi düşündü- rüyor. Akşama doğru TÖ, basınia ge- zınin "sebeb-ı hikmetine" daya- narak Akbulut'la ters düşen ye- ni bir açıklama yapmazsa, hükü- metin Meclis'ten yeni yetki iste- mine gıtmeyi "şu andaki geliş- melerin ışığında" gerek görme- diği kesinleşecek. Istanbul-Şanlıurfa yolunda Ak- bulut'un TÖ'yü en azından "ıkna ettiği" ya da TÖ'nün şu aşama- da yeni bir bunalım yaratmaktan çekinerek "şimdilik gerı çekildiği" yolundaki yorumlar da netleşecek. TÖ bu, belli olmaz. Gündem, saat başı olaylara gebe. Büytikelçi Öztek Kuveyt'te ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — Türkiye'nin Irak tarafından Kuveyt'teki büyükelçiliklerin ka- patılması ültimatomuna uymama- sı üzerine görevleri başında kalan Büyükelçi Güner Öztek've diğer yetkililer Türkiye'ye dönmek üzere henüz yola çıkmadılar. Türkiye Büyükelçiliği'ndeki on iki kişilik grubun, Dışişleri Bakanlığı'nın gönderdiği özel bir otobüs ile 48 saat içinde Kuveyt'ten ayrılması bekleniyor. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Cumhuı ıyeı e Bu>ukcıvi ozıen ve beraberindekilerin durumu konu- sunda bilgi verırken büyukelçilik personelinin Turkvye'ye gelmek uzere yola çıkuklan yolundaki ha- berlerin "gerçek dışı" olduğunu belirttiler. Yetkililer, Büyükelçi Öztek'in Ankara ile "kısıth" bi- çimde haberleşmeyi surdurduğü- nu ve yiyecek ya da enerji sıkıntı- sının henüz söz konusu olmadığı- nı ifade ettiler. Dışişleri Bakanlı- ğı'nın büyukelçilik yetkilileri için ozel olarak gönderdiği otobüsün de Kuveyt'e vardığı kaydedildi. Irak'ın Ku\eyı'tekı >abancı bu- yukelçiliklcrin kapaularak çalı- şanlarının Bağdat'a geçmelerını istemesi üzerine Türkiye, Batılı ül- kelerle aynı tavrı benimsemişti. tutarak" saniyede 500 metreküp- luk ihtiyacın otesinde 700 metre- küplük su bırakarak bu iyi niye- tini ve sözünü tuttuğunu dile ge- tirdi. Altınkaya konuşmasında, yağışların azlığmdan yakındı. DSİ Genel Müdürü Fernıh Amk da Atatürk Barajı gövde in- şaatmın tamamlanmasıyla GAP L ta çok önemli bir aşamanın geri bırakıldığını kaydederek Şanlıur- fa tünellerinin bitirilmesiyle de bölgede 850 bin hektarlık tarım alarunın suya kavuşacağını söyle- di. Başbakan Yıldınm Akbulut, tö- rendeki konuşmasında, Türkiye 1 nin gündeminde bölgecilik ve ge- ri kalmışlığın hep malzeme olarak kullanıldığını, bunun bir yarar ge- tirmediğinin Guneydoğu Anado- lu'nun susuz topraklannın suya kavuşmasıyla göruleceğini söyle- di. Akbulut konuşmasında, "su sorunu"na da değinerek şunları söyledi: "Koraşularımız Irak ve Suriye, baraj yapılırken daha fazla su is- tediler. Biz suya hiçbir zaman komşulanmız için silah olarak kullanmadık, kuUanma>acağız. Ama benim topraklanm sulanma- dığı müddetçe kimseye fazla su vermem. Ancak bu barajlar yapı- lırken suyu iyi kullanırlarsa bize de, komşulanmıza da yeterii olur. Bu konuda komşulanmızla da di- yalog halindeyiz." Akbulut, Atatürk Barajı'nın su- lama ve enerji amaçlı olduğunu, yapılanları küçük gösterme>'e ça- lışanlann Türkiye'nin güçsüz gö- runmesini isteyenler olduğunu dile getirerek "ANAP'ın meydana ge- tirdiği bu eseri Tiirk milkli unut- mayacaktır" dedi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Osmanlı'nın son 300 yıhndan bu yana cumhuriyet dönemine dahil olmak üzere Türk insanının Batı karşısında ezikliğinin bulunduğu- nu söyledi. Özal, 'bunu yapama- AHMET TAN (Baştarafı 1. Sayfada) otobüs- te idik. Sarsıntı ile parmağı yamn- daki kokuğu gösıerebilirdi. Yandaki koltukta Cumhurbaş- kanı Özal oturuyordu. özal, Başbakan'ın konuşması boyunca dışarıyı seyretti. Semra Hanun'la sohbet etti. Zaten bu kez kendisine gazetecilerden soru so- ran olmadı. Tüm gözler ve teyp- ler Akbulut'a çevrilmişti. Çunku top Başbakan'a geçmişti. "Top", önceki gün Istanbul'da Özal'ın TBMM'den, dışarıya as- ker gönderilmesi gerektiğini, bu- nun Türkiye'nin hareket kabiliye- tini genişleteceğini çıtlatması idi. Akbulut, TBMM'de en büyük grubu olan iktidar partisinin lideri idi. Hükümet Başkanı idi. "Yet- ki"yi talep edecek olan da kulla- nacak olan da o idi. Elbette grup- taki milletvekillerini ikna edecek olan da. Akbulut, bu nedenle "top"a çıkmadı. Taça da atmadı. Pas da vermedi. "Bakalım" dedi ve ekledi, "ace- le etmemek lazım. Şartlara bak- mak lazım. Yetki isteriz de isteme- yebiüriz de..." Oysa kı Özal oncekı gun aynı gazetecilere yetkinin TBMM'den yeniden istenmesi gerektiğini sa- hurbaşkanf na göre kendi deyişi ile daha "temkinli ve ihtiyatlı" bir çizgide idi. "Temkin ve ihtiyat" Akbulut için hem dışarıda Türkiye'nin du- rumu için hem de içeride parti \e kamuoyu bakımından söz konu- su idi. Akbulut, önceki gun ANAP otobusünden ANAP marşları ile ANAP partizanlannın koruması, ANAP ba>Taklan altında inerken Özal yan gözle tören koltuğundan kendisini izliyordu. Güneşten kı- sık gözlerinden ve dudaklarında- ki durağan tebessümünden Özal'- ın "eski gunlere mi dalıp gittigi", yoksa gelecek gunlerin hesabını mı yaptığını bilmek zordu. Dün de Akbulut ile birlikte ay- nı otobüs penceresinden toz top- rak, sıcak ve voksulluk içınde kal- dınmlardan el sallayan Urfalıları selamlarken aklından neler geçir- diğinı kestirmek gibi. Bilinen ve görünen Başbakan'- ın belirginleşmeye başlayan fark- lılığı idi. Akbulut, "Sorumlu benim" di- yordu ve eklıyordu: "Eğer istihbarat kaynaklan bir taarruz olacağını haber almışlar- sa. bir yetki almayı falan bekle- meden karşı taarruzu yapanz. Bir yız, şunu yapamayız' zihniyetinin uzun süre yıkılmaya çalışıldığını, Ataturk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün de bu zihniyeti yıkma azmini içerdiğini ifade etti. Atatürk Barajı'nın bu zihniye- tin, "ezikliğin" yıkılmasında önemli olduğunu dile getiren Özal, "Bu baraj Türk işçisi. mii- teahhidi tarafından yapıldı. Bu ya- pıyla ezikliğimizi tamamen orta- dan kaldırıyoruz. Ben buna inanıyorum" dedi. Guneydoğu ve Doğu Anadoiu Bölgesı'nin Türkiye'nin ?z gelişmiş yöreleri olduğunu, tüm iktidarla- nn bunu ortadan kaldırmaya ça- ba sarf ettiğini anlatan Cumhur- başkanı Özal, "Bölgelerarası ge- lişmişlik farkını ortadan kaldıra- cak en önemU proje GAP'ör" şek- linde konuştu. "Bu topraklar iki üç mahsul ve- recek bu proje sayesinde. Batı'dan insanlar buraya gelip iş yapacak- lar. Bu bölgeler kalkınacak. Yann (bugün) Adıyaman'a gideceğiz. Bi- liyorum ki orada da çok sayıda fabrika yapıhyor. Önumüzdeki yıllarda bu bölge Türkiye'de önemli bir kalkınmışlık gösterge- si sayılacaktır" diyen Özal, bölge insanlarının çalışkanlıgını övdü. "Türkiye'nin petrolünün bulun- madığını, ancak petrol yerine ko- > r abileceği tanmının, topraklan- nın, suyunun ve insanlarının çahşkanlığmın" bulunduğunu dile getiren Özal, "Bu bizim şansımız- dır, belki komşu ulkelerimiz gibi çok petrolümüz yok, ama suyu- muz var" dedi. özal, tekrar bölgeye gelerek ge- lişmeleri izleyeceklerini, Harran Ovası'na su verildiği zaman en bü- yuk bayramı yapacaklannı ifade ederek "Autürk Barajı'nın GAP- ın anahtan olduğunu" söyledi. Özal, barajın dört yıl bir ay 15 günde tamamlanmasının bu alan- da dunya çapında bir rekor oldu- ğunu da ifade etti. özal daha son- ra bir işçinin kendisine barajla il- gili olarak yazdığı şiiri okudu. Dövizler Toren alanında yer alan "Para- sız islimlak hakarettir". "20 ay ol- du, istimlak paramızı alamadık" dövizleri dikkat çekti. Aynca Özal ile konuklarınm oturduğu tribun- de yer alan vantilatörler de dikkati vunmuştu. Daha önce istenen yet- yetki gerekirse onu sonradan alı- Ç ektl - ki taslağında bazı psikolojik yan- nz. Bütün mesuliyet, sorumluluk Başbakan Yıldırım Akbulut tö- lışlar yapıldığını, bu nedenle "ar- kadaşlann tereddüt geçirdiğini" ifade etmışti. Meclis'teki arkadaşları tereddü- te sokan neydi? Özal bunu da açıkladr. "Metindeki 'savaş ilanı' sözu haklı olarak bircoğuna ters gelmis olabilir. Savaş ilanı lafına takılan- lar oldu. Oysaki gaye, harp ilanı falan degil. Nereden çıkmış bu? Belki anayasa maddesinin orada yeniden zikredilmesinden. Ama o maddelerin çoğu yanlış yazılmış, yanlış anlamaya miisait raadde- ler." Özal'a gore bovle bir yetkinin alınması "Körfez hadisesinde Türkiye'nin hareket kabiliyetini" geniş tutmak içindi. Belki hiç la- zım olmayacaktı. Ama bulunma- sı rahatlatacaktı. Cumhurbaşkanı, vürutmenin sorumluluğu ustunde olmadığı halde "rahattamak" istiyordu. Ama asıl "sorumlu" olan Başba- kan böyle bir "peşin rahatlık" için fazJa istekli görünmuyordu. Akbulut, dün bunu açık açık otobüste, yanında Özal oldugu halde ifade etti: — Yetki bugün için lazım degil. Ama gerekirse yetki istenebilir de islentneyebilir de. O zaman karar veririz. Zalen yetkimiz var. Başbakan, kendisini bağlayıcı konuşmuyordu. Bunda iki nedenle haklı idi. Bi- rincisi, daha önceki "yetki" bir ol- dubitti ile ortaya çıkmıştı. Hem kendisi hem de ANAP grubu Meclis'te zor duruma düşmüştü. tkındsi, partı lideri olarak yet- kili organlarına danışmadan, ar- kadaşları ile göruşmeden kendisi- ni zorda bırakacak bır "angaj- man"a girmek istemiyordu. Üstelik Körfez krizi ile ilgili de- meç ve açıklamalarından Cum- benimdir." Başbakan'ın "icranın başı" ol- duğunu görüp, kendı sorumlulu- ğunû da ustune basa basa söyle- mesi için Cumhurbaşkanı ile ay- nı otobüsün yolcusu olması gere- kiyormuş. Baykal: Akbulut anayasayı yanlış okumuş ANKARA (Cumhuriyet) — Başbakan Yıldınm Akbulut'un "Savaş ilanı hükümetin, yurtdışı- na asker göndermek TBMM'nin yetkisindedir" yolundaki sözlen- ne SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal "Sayın Akbulut herhalde anayasayı yanlış okumuş" diye ya- nıt verdi. Baykal, anayasanın konuya iliş- kin 92. maddesinde "başlık" ola- rak TBMM'nin yetki ve görevle- rinın sıralandığı ve "savaş hali ila- nı ve silahlı kuvvet kullanılması- na izin verme" denildikten sonra maddenin şöyle devam ettiğine dikkat çekti. "Millellerarası hukukun meşru saydıgı hallerde, savaş hali ilanı- na ve Türkiye'nin taraf oldugu milletlerarası anllaşmalann veya milletlerarası nezaket kurallannın gerektirdiği hallerdışında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ul- kelere gonderilmesine veya yaban- cı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi TBMM'nindir..." renden sonra Özal'ın yamndan ay- rüarak ANAP Şanlıurfa tl Başka- nı'nın oğlunun sünnet törenine ka- tıldı. Akbulut burada kirvelik yaptı. Cumhurbaşkam Özal, eşi Sem- ra Özal ve Başbakan Yıldınm Ak- bulut ile diğer davetliler bugun Adıyaman'a geçerek petrol bölge- sinde incelemelerde bulunacaklar. DYP'nin başvurusu Öte yandan Cumhurbaşkanı Özal'ın konuşmasının TV"den naklen yayımlanmaması için DYP'nin YSK'ya yaptığı başvuru reddedildi. DYP, seçim yasakları nedeniyle Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın da katıldığı Atatürk Ba- rajı'ndaki törenin TV'den yayım- lanmaması için Yüksek Seçim Ku- rulu'na başvurmuştu. YSK, dün başvuruyu inceleyerek "istemin somut gerekçelere dayanmadığı için reddine" karar verdi. GOZLEM UGURMUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Ortadoğu'daki Ingiliz çıkarlarına getirir ve Türkiye'nin NA- TO'ya girişini bu bölgede oynayacağı role bağlar. Türkiye'nin NATO'ya alınmasına başlangıçta İngilizler kar- şı koyuyorlar. ABD de Kore Savaşı'na karşın yine de Türki- ye'nin NATD'ya girmesine evet diyemiyor. İngiltere, Türkiye'nin NAID'ya girişinde "anahter ülke"ö\r. İngiliz hükümeti; Türkiye'nin NATO'ya girişine "evef" dese ABD, İtalya ve Fransa da evet diyeceklerdir. ingilizler için sorun Ortadoğu'daki İngiliz çıkarlarıdır. İn- giliz hükümeti, bölgeye mudahale için bir "Ortadoğu Komutanlığı" kurup Türkiye'yi de bu komutanlığa katmak ister. Tıpkı 80'lerin başında ABD'nin Türkiye'yi "rap/d deploy- ment force"a sokmak istemesi giüi... Amaç hep aynıdır: Türkiye'yi Batı'nın "Petrol bekçisi" yapmak!.. Türkiye'nin NATO'ya girmesine uzun süre karşı koyan İn- giliz hükümeti bu kararını degiştirmiş ve Türkiye'nin NATO'ya alınması gerektiğini Dışişleri Bakanı Morrison'un ağzıyla Avam Kamarası'nda açıklamıştı. Morrison, Türkiye'nin "Ortadoğu savunmasında kendisi- ne düşen rolü oynamayı fazlasıya arzu ettiğini" de Avam Ka- marası'nda açıklamıştı. NATO'ya giriş vizesi, görüldüğü gibi ABD'den önce in- giltere'den gelmiştir. İngiltere Dışişleri Bakanı Morrison'un bu konuşması üze- rine Menderes hükümetinin Dışişleri Bakanı Prof. Fuat Köp- rülü, TBMM'de 20 Temmuz 1951 günü yaptığı konuşmada Türkiye'nin ingiltere'ye nasıl bir güvence verdiğini şu söz- leri ile açıklamıştı: —.. Şu noktayı ehemmiyetle işaret etmek isterim ki Orta- doğu savunmasının, gerek stratejik gerek ekonorhik bakım- dan Avrupa 'nın koruntjıası için zorunlu olduğuna ınanıyoruz. Bu nedenle, Türkiye Atlantik Paktı'na katılınca Ortadoğu'da bize düşen rolü etkin bir biçimde ve gerekli önlemleri ortak- laşa almak için hemen müzakereye girmeye hazır olacaktır. (TBMM Tutanak Dergisi, B: 102, 20.7.1951 0:1 s. 232) Dışişleri Bakanı Koprülü o günkü konuşmasını şöyle nok- talamıştı: —r.. Tehlikenin hür dünyanın kapısına dayandığı bir sıra- da bütün amacımızın saldırıya karşı direniş cephesinin güç- lenmesinde önemli bir etken olacak olan emniyet davamı- zın bir an önce gerçekleşmesi ile Batı topluluğu ile birlikte bağlı bulunduğumuz inançların savunmasında tam bir da- yanışma içinde çalışmak olduğunu bir kez daha belirtmek isterim. Türkiye'ye NATO'ya girişinde verilmek istenen rol o gün de bugün de aynıdır: Petrol bekçiliği! Türkiye'ye NATO'ya girerken imzalatılan senet bugün tah- sil edilmek isteniyor. Bu açıdan olup bitenlere hiç şaşırmamak gerekir. NATO'nun ilgi alanı hep Ortadoğu oldu. "Out Of Area" adı verilen NATO sorumluluk alanı dışındaki bölgeler ABD için NATO'nun sorumluluk alanlarından çok daha önemliydi. Bugün de öyle değil mi? Akbulut: Sorumluluk (Baştarafı 1. Sayfada) sorularını yanıtlarken Körfez krizi konusunda değerlendirmelerde buhındu. BM'nin oluşturacağı silahlı gü- ce katılma, yurtdışına asker gön- derme gibi konularda çeşitli gö- rüşler bulunduğunu anımsatan Başbakan, anayasa maddesi gere- ğince hükümetin bu konularda tam yetkili olduğunu söyledi. Ak- bulut şöyle konuştu: "Meclis'in yetkisinde olan ne- dir, yurtdışına asker göndermek, savaş ilanı meselesi değil, yurtdı- şına asker göndermek, yurtiçinde yabana asker bulundurmak. Bun- lara musaade etmek Meclis kara- nna bağlıdır. O halde bunun dı- şında benim yonımum, savaş ila- nı hali Meclis karanna gerek gös- termeyen bir şey. Anlaşmalar ge- reği yine bu ölçude hareket etmek Meclis kararını gerektirmiyor. Mesela BM, krizi silahlı güçie hal- letmeye karar verirse, biz BM'nin üyesiyiz. Anayasa hükmune göre ben, bu anlaşma gereğini otoma- tikman yerine getirebüirim. hare- ket edebilirim. Meclis'in herhan- gi bir karanna gerek yoktur." Akbulut'un bu değerlendirme- sinin, Cumhurbaşkam Turgut Özal'ın 22 ağustos cuma günü BBC'ye verdiği demeçteki, "Bizim anayasamız diğerlerinden farklı- dır. Kuvvet kullanabilmemiz için pariamentodan izin alınması gere- kir" göruşune paralel olmaması dikkati çekti. Başbakan Akbulut, Türkiye'nin başından beri BM Güvenlik Kon- seyi'nin ambargo karanna "müessir" bir şekilde katıldığını da vurgulayarak şunları söyledi: "BM, bu hususi hal için, bir si- lahlı güç oluşturması için bir ka- rar vermedi. Mevcut güçleri değer- lendiriyor, harbi engellemek için ambargoya biz de bir gemi gön- derip katılabilirdik. Başta gonde- rebilseydik belki olurdu. Yani ben pasif kalalım diye düşunmüyo- rum, ama işin gereği ve tabii ulke yaran hangi noktadaysa onu ara- yıp bulmak lazım." Cumhurbaşkanı Özal, 23 ağus- tos günü ABD'nin en çok izlenen TV haber programı "Moneil and Lehrer News Hour"un sorularını yanıtlarken "Arap ülkeleri ile iyi ilişkilerimiz okun istiyonız. Eğer Arap ülkeleri, örneğin Suudi Ara- bistan veya Körfez'de başka ülke- ler, Tiırkiye'den asker isterse ben bunun Türkiye'nin menfaatine ol- duğuna inanıyorum" değerlendir- mesınde bulunmuştu. Akbulut, otobüsteki açıklama- larında, Türkiye'nin kriz sırasın- da izledıği politikanın "tasvip gor- düğü"nü söyledi ve sözlerini şöy- le surdürdü: "Biz politik birtakım kararlar verdik ve bu tasvip gördü. Eger tasvip gönnuyorsa yine tekrar edi- yorum, bu olay politik mesele de- ğil, açıkça soylenebilmeli. Dene- bilmeli ki hayır, yanlıştır. Nedir yanhş olan. o söyleoebilıneli. Böy- le bir şey yok. Bu, Türk milletinin meselesi olduğuna göre bunu sah- si duşüncelere, şahsi çekişmeiere indirgemek çok yanlış. Bugünler- de bir olmak durumundayız." Başbakan, Türkiye'nin, Arap ülkeleriyje kriz sonrası ilişkileri- nin, ambargo nedeniyle olumsuz bir ortama gidebileceği şeklinde- ki eleştirilerin hatırlatılması üze- rine "Münasebetlerimiz Arap âle- mi ile düzelecek, bozulacak veya Irak ile düzelecek bozulacak diye düsunüyorsak, bir defa biz am- bargoyu en muessir şekilde, en can alıcı biçimde uyguladığımıza gö- re eğer münasebetimiz bozulduy- sa bozuldu. Bunu böyle kabul et- mek lazım" dedi. Akbulut, kriz politikası konu- sunda Cumhurbaşkanı Özal'la gö- rüş farklılığı bulunup bulunmadı- ğı yolundaki bir soruyu cevaplar- ken de "Ne bakımdan? Ben anla- madım. Bugün gazetelerde gör- düm. Ben pek böyle bir çelişki ol- duğunu zannetmiyorum" şeklin- de konuştu. Başbakan Akbulut, yurtdışına asker gönderme konusundaki de- ğişik anayasa yorumlannı hatırla- tan soruya ise şu karşılığı verdi: 'Ülke sağlam istihbarat kay- naklanna göre bir tecavüze manu kalacağım bilirse derhai ordulan- mız mudahale eder, gelir Meclis- ten o karan alır. Yani o incelik, bu bahsettiginiz konuda, otehlikevar olabilir. O zaman tecavüz haline munhasır olma hali kaikar, kalk- malıdır da. Onun sonımlusu be- nim ve çok açık da söylüyonım. Ülke öyle bir pozisyon altında kal- dığında bir saniye beklemem. Var- sa bir hesabı ben veririm." Akbulut'un bu sözlerinin, ÖzaJ'ın önceki gun "Mudahale et- mekte önemli olan vurulmadan müdafaa etmektir. 'Vursun da on- dan sonra yapılır' demenin so- rumluluğunû kim aJacakür" soru- cuna yanıt izleri taşıdığı dikkati çekti. \etkî istenmesi söz konusu değil ANKARA (Cumhuriyel Büro- su) — TBMM'nin 1 eylüldeki açı- lış toplantısında, hükümetin "Körfez'e asker gönderme" yet- kisi isteyeceği söylentileri bazı ba- kanlar tarafından doğrulanmadı. Cumhurbaşkanı Özal'ın, bolgede- ki gelışmelere yönelik Meclis'te yapacağı konuşma ile ilgili tartış- malar ise dün de sürdu. Adının açıklanmasını ısteme- yen bazı bakanlar, hükümetin şu anda yeniden Meclis'ten savaş ha- li ilanı \eya asker gönderme için izin isteme düşüncesi olmadığım belırterek buna gerek de olmadı- ğım dile getırdıler. Başbakan Akbulut'un üunku ayiklamalarını yorumlavan bazı bakanlar, Başbakan'ın "sorumlu- luğu gereği" kendi politikası doğ- rultusunda hareket ettiğini, konu- nun çarşamba günü toplanacak olan Bakanlar Kurulu'nda açık- lığa kavuşacagını bildirdiler. Hükümetin BM kararları doğ- rultusunda hareket etme göruşun- de olduğunu belirten ANAP gru- bu içerisinde etkin bir bakan şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye'nin Körfez krizi ile il- gili olarak izlediği politika doğnı- dıır. Türkiye baştan beri BM ka- rarları doğrultusunda hareket el- mişlir. BM henüz silahlı bir guç oiusturulraası için karar vermiş de değildir. Ülkeye bir lecavüz duru- munda savaş hali ilanı veya yurt- dışına asker gönderilmesi konu- sunda da Meclis hükümete yetki vermiştir zaten. " Adının açıklanmasını isteme- yen bakan, Cumhurbaşkanı Özal'ın sözünü ettiği yetkinin içe- riğinin önemli olduğunu, "sınırlı bir güç gönderme" için yetki is- tenmesi halinde ANAP grubunun tavrının' ne olacağının şimdiden kestirilemeyeceğini kaydetti. Bu arada ANAP Grup Başkan- vekili Ülkü Gokalp Güney, hükü- metin TBMM'den yeniden yetki istemesi diye bir şeyin söz konu- su olmadığım söyledi. Güney, Cumhurbaşkanı Özal'ın TBMM'nin yeni yasama yılını açış konuşmasında yeniden yetki istenmesi konusunu, tavsiye nite- liğınde gundeme getirip getirme- yeceği sorusuna da "Bunlar hep spekülasyon. Yeniden yetki isten- mesi diye birşey yok" yanıtmı verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle