06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 1990 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE BUGÜN Meteoroloji Genel Müdürtü- ğü'nden alınan bilgtye göre yur- dun kuzey tesimleri parçalı bulut- lu, diğer yerier az bulutkı ve açık geçecek. HAVA SICAKLIGI: Onemli bir değişiMik olmayacak. RÜZGÂR: Kuzey ve doğu, yönler- den hafii, arasıra orta kuvvette esecek. Denizlerimizde: Marma- ra, Kuzey Ege ve Karadenız'de yıl- dız ve poyrazdan, GOney Ege'de yıldız ve karayelden, Akdeniz'de günbatısı ve lodostan 2-4 kuyve- tinde saatte 4 ila 16 deniz mili htz- la esecek. Deniz hafif çalkantılı, yer yer küçük dalgalı, açıktarda mute- dil dalgalı olacak. Görüş uzaklığı 10 km üzerınde buluna- cak. Van Gölû'nde hava: Az buluttu ve açık geçecek. Rûz- gâr kuzey ve doğu yönlerrjen hafif, arasıra orta kuvvette esecek. Göl küçük dalgalı olacak, görüş uzaktığı 10 km'nın ûzerinde bulunacak. Adana Adapazan Adıyaman Atyon Ajn Ankara AntaKya Anü/ya Ajivin Ay«m Balılesır BHecik BingOI BitKs Bdu Bursa ÇanaMole Çonım OenaS A 34° 2V Kyartalor A 32° 17° Edıme A 36° 18° Erancan A 27° 8° EiTurum A 25° 9°EsUşeftK A 29° W° Gmantep A 31°25°GinBun A 36° 19° Gumushane A 37° 18° Mansa 33° 13° KMan* 30°H°M»aıı 27° 8°Mujb 28°10°Muş 38°20°NiOde 23°18°0rt)u A 2S° 12° Hjkkicı A 3S> W feparö A 31° 13° İSSnbul A 30°M°tonır A 34°17>>Kare A 30° 14° Kasamonu A A 29° 10° K^sen A 31° 13° Kırttarel A 30°19°Konya A 26° 10° Kûöhya A 33° 18° Malatya 31° 18°Samsun 31°12°S«rt 28°15°Sinop 33°18°S/ws 25° 10° WonU0 26° 6°Vibzo(i 29° 8°Tünoü 30° 15° üşak 25° 13° Van 28° 10° ttogat 34°17°ZonguMak A 34° 19° A 37° 20° A 31° 24° A 32° 17° A32°18" A 28° 13° A 24° 19» A 28°2O° A27»19» A 38» 29" A 2 9 ° W A 20» 10° A 30° 15° A 26° 19° A 32° 18° A 29° 13° A 29° 17° A 23° 8° A 23° 16° : açık gfsısl A-açık 8-Dulutlu G-ouneşl K-kartı S-sslı Y-yaOmurlu £""1 'j~lohdra __ , - - f}^S-»Pans W< ,•• -, u »Vıyana ; Q J Zurıh • ( Kahıre«->rC- DÜNYA'DA BUGÜN Amsterdam A 27° Amman A 37° Aina BaOdat Bvcdora Belgrad Berftı Bonn Brûkset Cenevre Ceayır Odde Out» Ffankfurt Giro HetsMa Kahıre Kopenhag KMı LeiVoşs A 28° A 38° A 29° A 24° A 30° A 28° A 2°° A 26° A 27° A 23° A 31° A 42° A 43° A 29° A 31° B 19° A 34° A 23° A 28° A 32° Lenınjrad Londra Madrid Milaro Montteai Mostaa Münıh NeoYoriı OSo Pans Prag Rıyad Roma Sofya Sam •felAvıv Tunus \fenad* Vıyara A 20° A 28° A 32° A 30° A 27° A 16° A 30° A 29° A 18° A 26° A 31° A 44° A 29° A 27° A 38° A 37° A 36° A 24° A 27° A 29° WasftıngtO(iA 29° Zûnh A 24° BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 I I U 1 4 5 6 7 8 n r 9 z SOLDAN SAĞA: 1/ Tarih yazan kimse 2/ Soy, sülale... Ser- best bırakma. 3/ Bir çeşit hamur tathsı. 4/ Bir şeyi dalgınlıkla bir yerde bırakmak. 5/ tçine sofra takımları- nın konulduğu do- lap... Bir nota. 6/ Peygamberleri Hnd'u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim... Büyük ve sert taş kütlesi. 7/ Çift direkli yelkenli gemi... Seyrek ve eğre- ti dikiş.1 */ Yavaş, ağır. 9/ MoğcJ tmpa- ratorluğu'nun eski başkenli. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Verev iğne tekniğiyle yapılan, kafes görünümlu bir nakış türü. 2/ Yapay re- çine verniği ve tutkalı üretiminde kul- lanılan beyaz ve billursu toz... Yazar- lar, edipler. 3/ Anlama, bilme... Rus imparatorlanna verilen san. 4/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Tantal ele- mentinin simgesi. 5/ Yüz... Çevik. 6/ Kâğıt, karton gibi şeyleri bir yere tutturmaya yarayan araç. 7/ Ol- duğundan büyük göstenne... Bir aygıtın gereken işi ^pabilrnesi du- nımu. 8/ Büyük kıl çuval. 9/ Söyleme, konuşraa. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet Traktör tecrübeleri ALDANMAY1NIZ M SWa4>» b.W AI.I HIZA 28 ACUSTOS 1930 Ankara traktör tecrübelerinin mahiyeti hakkında dedi kodular devam ederken duyulanları yazmış ve mes'elenin tenvir edilmesi lüzumunu da iiâve etmiştik. Mes'elede ismi geçen Hayri Beyden dün bir mektup aldık. Hayri bey diyor ki: "Ankara traktör tecrübesine iştirak eden yalnız üç tip değildir. Firmalar şunlardır: Fordson (Amerika), Lanz (Alman), Muncktel (Isveç), Hoferschrantz (Macar). Muncktel ve Hoferschrantz büyük ve küçük iki tip ile Lanz yalnız büyük tip ile müsabakaya iştirak etmiştir. Benitn bildığime göre hükürnet yalnız bir tip beğenecek ve onu satın alacak ta değildir. Muhtelif tiplerin gördüğü işleri tesbit ve bunlan çiftçilere ilân ve kendileıini irşat edecektir. Ben Şakir Beyin arkadaşı veya ahbabıyım diyerek bu müsabakaya senelerdenberl vekiH bulunduğum fırraayı sokmamalı mı idim? Bilfarz sokmamış olsaydım memlekete bu mu hizmet olurdu? Komisyon heyeti memleketimizin ahlâken veirfanen en mütekâmil ricalinden mürekkep olması bütün şüphe ve tereddütleri izaleye kâfi değil midir? Bu işte benim ve mümessili bulunduğum firmanın talii makûstur. Çünkü âdil ve bitaraf bir jüri heyeti tıpkı mektep imtihanlannda olduğu gibi iltimaslı bir talebeyi fazla sorgu ve suale çektiği gibi bizi de rakiplere nazaran sıkı bir muayeneden geçirecektir. Bu da memleket hesabına kaydedilecek aynca bir rnenfaattir:' îstanbul Rumları tstanbul Rum'lanna etabli vesikaları tevziine devam edilmektedir. Evvelce 27.000 Rum'a vesika verilrnişti. Bu sefer de tO gün zarfında elde roevcut 3000 dosyadan bininin sahiplerine vesika verilmiştir. Dosyalarm tetkiki esnasında 10M5 kadar Rum'un Yunan tabüyetinde oldukları anlaşılmış, bunlara vesika verilmemiştir. 6'ıncı tâli mübadele komisyonu, mahallâttaki etabli vesikası almağa müstehak Rum'ların bir listesini vilayetten istemıştir. Bu listelerin hazırlanması mahallâta emredilmiştir. Bu listeler son tahrir kayıtlarile de karşılaştırüarak tâli komisyona verilecektir. 30 YIL ONCE Cumhuriyet Yeni Anayasa 28 AGUSTOS 1960 Anayasa Komisyonu üyeleri arasmda yapılan iş bölümünde Anayasa'nın metnini kaleme almak vazifesi kendisine verilen Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu çalışmak üzere gittiği Uludağ'da 10 gün kadar kalarak dün şehrimize avdet etmiştir. Ord. Prof. bu hususta şunlan söylemiştir: H.V. Vdidedeoğlu "—Komisyonumuzca kabul edilen esaslara göre anayasanın 112 maddelik kısmını Uludağ'da tamamladım. Pazartesi günü komisyona vereceğim. Orada okunup kabul edildikten sonra son şeklini alacaktırî' —Anayasa kaç madde olacak? Hıfzı Veldet Velidedeoğlu bu suale şu cevabı vermiştir: "—Benim tahminime göre tamamı 150 madde civannda olacaktır. En önemli kısımlarının madde dökümü tamamlanmıştır" —Anayasa referandumla mı kabul edilmeli yoksa kurucu mecliste mi müzakeTe edilmelidir? "—Benim şahsi düşünceme göre referandum en doğru ve çıkar yoldur. Fakat Komısyonda bu hususta bir karar verilmedi!' GEÇEN YIL BUGUN CumhuriY et Son prova 28 AĞUSTOS 1989 TBMM, cumhurbaşkaalığı seçiminden önce başkarunı seçmeye hazırlanıyor. Başbakan Tiırgut Özal'ın, cumhurbaskanlığına adayhğını açıklatnasından önce, Meclis başkanlığı seçiminde "gücünü sınayacağı" belirtiliyor. ANAP grubunda "özal'ın tek başına aday belirlemesine karşı demokratik yöntem mücadelesi" verilirken, SHP ve DYP de ANAP'ın adayının belirlenmesini bekliyor. Bu yıl 16. Meclis Başkanı'm seçmek üzere 1 eylülde başlayacak yeni yasama dönemi öncesinde, ANAP'ta adaylık kulisleri yoğunlastı. Başbakan özal'ın ANAP'ın 6-7 Ağustos 1989'da yapılan ANAP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nda belirttiği "Ben isüsarelerde bulunup başkan adayım belirlerim" tavrı parti içindeki tartışmalann odak noktasını oluşturdu. Aradan yaklaşık bir ay geçmesine karşın Özal, sözünü ettiği "istişarelerde" bulunmadı. TARTISMA Siziıı Demokrasi Anlayışıııız İ^tanbul^un Ölüın Fermanı mıdır? Bugün hiçbir Batı ülkesinde kafanıza estiği zaman, camnızın çektiği şehire gidip' '2 göz ev yapıp oturayım. Bu arada da iş arayayım, hem bu evin ve çevresindeki bahçenin de tapusunu bana verin, bir de yetişmekte olan oğluma lütfen" diyemezsiniz. tim sistemi olan demokrasi, böylece tstanbuT- un idam gerekçesi olmaktadır. Şu işe bakın... tstanbul'un kurtuluşu için ekonomik ön- lemlerin yanı sıra hukuki özel önlemler de al- mak şarttır. Bunu ashnda herkes kabul de edi- yor, ancak kimileri oy kaygısından kimileri de polis devleti korkusundan dile getiremiyor ve yapması gereken de yapılmıyor. Büyük kentlere göçü sınırlandıracak eko- Ülkemizde her 100 insandan 70'i kentler- de, her 6 insandan l'i de tstanbul'da yaşa- maktadır. Bu rakamlara bakarsak artık kent- lerde yaşayan bir toplum halini almaya baş- ladığımız sanılabilir. Tabii bu "kenf'den ne anladığımıza bağlıdır. Bana kalırsa bundan 20-30 yıl önce daha "kentli" idik zira "kenüerirniz" vardı. Son yıllardaki büyük göç dalgaları ve şehirlerdeki arazilerin gaspı, iş- gali neticesinde İstanbul başta olmak üzere kenllerimiz her yönüyle çökmek üzeredir. Ve bizler bu duruma seyirci kalmaya devam et- tiğimiz takdirde tarihe karşı da gelecek kusak- lara karşı da büyük bir günah işlemiş olaca- Gayri Safi Milli Hasıla'nın ve ulusal vergi gelirlerinin ">o 60'a yakını Istanbul'dan sağ- lanmaktadır. Ashnda verginin tümü şehirler- den elde edilmektedir. Zira köylerden vergi pratik olarak hiç alınmamaktadır. Durum böyle olunca GAP dahil tüm devlet yatırım- lannı, büyük oranda büyük kentler finanse ediyor demektir. Bütçeden bu kentlere ayn- lan paylar ise gelirleriyle hiç de orantılı de- ğildir. Tabii ki ülkenin geri kalmış yöreleri- nin gelişmesi gerekir ve oralara ağırlık veri- lecektir. Ama bunu yaparken asıl gelir geti- ren, mal ve hizmet üreten, vergisini veren kentleri ihmal etmek çok büyük bir yarüış ola- caktır. Ucuz şablonlar bir yana bırakılırsa "Is- tanbul, Anadolu'yu sörnünnernekte"; aksi- ne ekonomisiyle, kültürüyle, yetişmiş insanıy- la, turizmiyle tüm turizmiyle tüm Anadolu'- ya hizmet etmekte, lokomotif görevi görmek- tedir. Ne var ki bu en güzel, en değerli, övünç kaynağı şehrimiz soır derecede sahipsiz kal- mış olup, hizmet ettiği, bağrına bastığı insan- lar tarafmdan, kendi hemşerileri tarafından hızla kirletilmekte, pisletilmekte, çirkinleşti- rilmekte, yaşanmaz bir yer haline getirilmekte, âdeta cezalandırılmaktadır. işin daha da kö- tü yanı, acil yardıma ihtiyacı olduğu bu tari- hinin en talihsiz döneminde, yetkili ağızlar- dan "Demokrasi gereğidir, yapacak bir şey yok!" beyanlan çıkmaktadır. En ideal yöne- nomik ve hukuki düzenlemelerin oy kaybına yol acacağı korkusu pek doğru olmasa gerek- tir. Hatta belki oy bile kazandırabilir, bilin- mez. tstanbul'un yanı sıra Ankara, Izmir, Adana, Bursa, Mersin gibi büyük illerde otu- ran, yaşayan, yaşamak zorunda olan milyon- larca insanın oyu herhalde göç edemeyecek olanlarınkinden daha değersiz değildir. Kal- dı ki böyle bir girişimi aklı başında tüm siya- si kuruluşlaırın desteklemesi gerekir. Çünkü her yönüyle bir ulusal sorundur. Hukuki düzenlemeler ve polisiye tedbirler demokrasiye aykırı değil, tam tersi demokrasi gereğidir. Bugün hiçbir Batı ülkesinde kafa- nıza estiği zaman camnızın çektiği şehire gi- dip "2 göz ev yapıp oturayım. Bu arada da iş arayayım, hem bu evin ve çevresindeki bah- çenin de tapusunu bana verin, bir de yetişmek- te olan ogluma lütfen" diyemezsiniz. Bura- ya su, elektrik, yol vs. de talep ederseniz deli diye içeri atabilirler. Hoş, içeri atmak veya şehirden atmak için o kadar da beklemezler ya.. Eğer işiniz yoksa, gezmeye gelmediyse- niz, eviniz yoksa oralarda ne aradığınızı so- racaklardır. Bırakın Batı ülkelerini ülkemizin herhangi bir köyüne gidin. Köyün merasına "emekli- liğim geldi, biraz kafamı dinleyip temiz hava alayım, sakin sakin yasayayım" diye bir ev yapın kimseye sormadan. 1-2 dönüm bahçe- yi de çitle çevirin, domates-biber ekin, 3-4 de inek besleyin, sütünü satmak için. Yakacağı- nızı komşu ormandan kesiverin. Komşunu- zun su kuyusunu da tuvalet olarak kullanın. Sonra da "Bana buranın tapusunu vennez- sen sana muhtar seçiminde oy vermen" diye tehdit savurun. Nasıl olur? Söyleyeyim ne ola- cağını: Daha evin duvarını dikemeden köyde ne aradığını sorarlar, merayı da kirletirsen ca- nına okurlar. Haklıdırlar da... Bu olay şehirde olunca ise işgalciler haklı oluyor, öyle mi? Tartışalım isterseniz. Bu tar- t,ışmayı; evi soyulan veya her an soyulabile- cek oian, sokaktaki arabası çalınan veya tah- rip edilen, çocuğu tecavüze uğrayan ya da sü- rekli bu korkuyla yaşadığı için sokağa bıra- kamayan, zaten yetmeyen içme suyu kaynak- lanna dışkı ve idrar kanştırılan, vergisini öde- mesine rağraen kaldırımlan, yolları çamur ve çukur içinde olan, düşüp kolunu, bacağını kı- ran, nefes alacak bir emniyetli park bulama- yan, geçen yaz piknik yaptığı kırlara bu sene gecekondu dikildiği için gidemeyen, kendisi milyonu bulan kiralar öderken aynı bölgede- ki gecekondunun m ! 'sinin milyonlar ettiğini öğrenen (tapusunu kim verdiyse?), işine ulaş- mak için saatler ve binlerle liralar ödeyen ken- di halindeki bir tstanbullu yurttaşla yapın is- terseniz. Ve bunun demokrasi gereği olduğu- nu da ilave edin mutlalA. Nasıl bir cCvap alır- sınız acaba? Geçin efendim geçin. "Zavallı işsiz köylü" edebiyatı ile bir yere vanlamıyacağı ve kent- lerin bugünkü rezilliğine bahane bulunama- yacağı artık belli olmuştur. Kentlerimize sa- hip çıkmazsak; ne ekonomide ne de sosyal ya- şamımızda bir adım ilerlememiz mümkün de- ğildir. Çok lafı edilen "ekonomik geiişme" sağlıkh kent yapısıyla gerçekleşebilir. Kent- ler feda edilerek değil. Kentlerde yaşayan, ver- gisini veren, kurallara, yasalara saygılı mil- yonlarca in-ana eziyet ederek, haklarını gasp ederek değil. Dr. ÖNDER KAYHAN Kadıköy /tstanbul Adnan Cenıgil^in Açıklaması 26 Ağustos 1990 günü 6. sayfada Türk Banşseverler Cemiyeti'nin bildirisi olarak yayımlanan bölüm Türk Banşseverler Cemiyeti Yönetim Kurulu'nun, TBMM Başkanlığı'na gönderdiği telgraftır. 14 Temmuz 195O'de kurulan ve yönetim kurulu üyeleri; Başkan Behice Boran, Yazman Adnan Cemgil, Sayman Muvakkar Güren, üyeler; Os- man Fuat Toprakoğlu, Nev zat Özmeriç, Vahdel- tin Banıt, Reşat Sevinçsoy'dan meydana gelen Türk Banşseverler Cemiyeti, Demokrat Parti hü- kümetinin 27 Temmuz 1950 günü TBMM'ye da- nışmadan Kore^« askergönderme karan vermesi üzerine 28 Temmuz 1950'de aşağıda metni bulu- nan asıl bildiriyi yayımlayıp yönetim kurulu üye- leri eliyle halka dagıtmıstın "Aziz Türk halkına, Adnan Menderes hükümeti, Kore'de savaşın diye4 bin 500Türk çocuğunu General Mac Art- hur'un emrine veriyor. AdnanMenderes hükümetinin bu karan Türk milletine nasıl gösterilirse gösterilsin, Amerikan menfaatleri uğruna savaşa katılmamızdemektir. Hükümet bu karan Amerika'ran zoruyla vermiş- tir. Çünkü: 15 temmuzda BM'den gelen telgrafa hükümet BM Anayasası'run bu gibi işlerde üyelere tanıdı- ğı haklara dayanarak doğrudan do^ruya asker gönderemeyeceğini dokunduran bir karşılık ver- miştir. Zaten BlvTnin bu basvurusunu 52 üye dev- letten ancak 12'si cevaplandırmış ve onlarda bir tek kara askeri göndermemişlerdir. Dahası var: Kore'de savaşnıak için gönüllü toplamaya kal- kışıldığı zaman Dışişleri Bakaru Fuat Köprülü bir Fransızgazetesinedemeçvererek bazı komşula- nmıza karşı bir kışkırtmaolur diye Kore'yegönül- lü göndermeye hükümetin razı olma> i acağını söy- ledi. Demek oluyor ki, Adnan Menderes hükü- meti Kore'ye asker göndermeyi önceleri doğru bulmuyor, kendisini buna mecbur saymıyordu. Derken, Amerikan Senatörü Cain 23 temmuzda Ankara'ya geldi. Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Milli Savunma Bakanı Refık tnce ve Genelkur- may Başkanı Nuri Yamut ile konuştu. Bu konuş- malardan sonramemleketin çeşitli yerlerinde bu- lunan bakanlar ivedilikle Ankara'da toplanarak Kore'ye4bin 500Türk çocuğunu göndermeye ka- rar verdiler. Arkasından da Senatör Cain, gaze- tecilere verdiği demeçte, "Bu savaşta piyade kuv- vetlerinin rolü büyüktür. Diğer milletlerden ka- ra kuvveti istememizin tek sebebi Amerika'nın yıpranmamasının teminidir" diyerek işin iç yü- zünü meydana koydu. Yani bu işin Amerika'nın zoruyla yapıldığını açıkladı. Kore'deki savaşa Türk milletinin katılmasın- da bağımsızlıgımız, güvenhğimiz bakımından hiçbir fayda yoktur. Biz şimdi Kore'yeasker gön- dermezsek bizim başımız darda kaldığı zaman Amerika da bizeyardımetmezdiyenlereyakınza- raana kadar Dışişleri Bakanlığı yaprruş ve millet- lerarası işleri içinden izlemiş olan Necmettin Sa- dak cevap veriyor: "Bu işler bir menfaat işidir. Hissi sebepler rol oynamaz. Eğer o gün Amerika'nın çıkan varsa bize yardım eder, yoksa etmez". Kaldı ki, bugün karşılaştığımız hadise de gös- teriyor ki, mesele bize Amerika'nın yardım edip etmemesi değil, fakat bir 3. DünyaSavaşı'nayol açacak maceralarasüriiklemek istemesidir. Bun- dan da anlaşüıyor ki, Kore'ye asker göndermek ise Türk milletine nasıl bildirilirse bildirilsin her- halde banşçı bir hareket değildir. Bütün dünya milletleri ve bu arada Türk mil- leti de banşseverdir. Türk halkının menfaati dün- ya banşının bozulmamasındadır. Bu banşın bo- zulmaması için de Kore'deki iç savaşın banşçı yol- lar bulunarak heme'n sona erdirilmesi gerekir. Türk milletine yaraşan ve gerçek menfaatlerine uygun düşen şey örneğin, Hindistan Başbakam Nehru'nun yaptığı banşçı önerileri yapmaktır. Biz Türk Banşse\erler Cemiyeti bunlan Türk ka- muoyunabildirirken onun en içten düşüncelerini belirttiğimize vegerçek her Türk vatanseverinin bizimle aynı fikirde olduğuna inanıyoruz. Adı söylenmeden bir savaş ilanı demeye gelen Adnan Menderes hükümetinin bu kararını TBMM'nin reddedeceğini umuyoruz. Çünkü anayasamıza göre gerektiğinde savaş ilan etme yetkisi sadece TBMM'ye aittir. Milli menfaatlerimize ve dün- ya banşının korunmasına tamamen aykın olan bu karan şiddetle protesto ederiz;' GALERI^ATOLYE PERA 146 97 38-132 64 26 SAMATGALER1SI SEREF AKOIK AVNI ARBAŞ SALİH flCAR GULER ARAS GURAY AKKAN TUNCA BEKESDY l EKİM 1990 A KADAR • KARMA SERGI • NECDET KALAY BEHRUZ KIYAN MARIA KILICLIOGLU SEVIM KIZILCAN BAHATTİN ODABAŞI NURAN MANAS ATILLA TOS UNSAL TOKER VELI SAPAS NURAY UYAN1K ASIM YUCESOY Rumelı Cad Bılge Han 81 5 Osnonbey 146 70 24 TİIRK KÜLTÜRÜNE HİZMET VAKFI C A F E R A G A M E D R E S E S I S U L T A N A H M E T 5 1 3 18 43 Sonbahar Kurslarımız 1 EYLÜL 1990da başlıyor. Hat-Tezhip-Minyatur-Ebnı-Porselen Susleme Vitray-Seramik-Deri-Resim - Kumaş Desenleme Folklorik Bebek Yapımı - Osmanlıca Sergi Duyurulannız İçin 146 97 38 132 64 26 Diyar Müzik Yapım Gururla sunar AĞITLAR YAKTIK AĞLADIK """" HALAYLAR ÇEKTİK TÜRKÜLERLE AĞLAYIP TÜRKÜLERLE GÜLDÜK BİZ; GÜLCAN KAYA •=*><• Yapımcı: Kadir Yıldınm Prodüktör Mustafa Karaçeper DİYAR MÜZİK YAPIM PLAKÇILIKKASETÇİÜK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. I.M.Ç 6 Blok No: 6643- Unkapanı/ISTANBUL Telelon: 526 11 15 İNGİLIZCE KENTTE ÖĞRENİLİRAudio Visual Yöntem Sıcak, Uygar Bir Ortam Bahariyt Cad. Rekt SIIMHMM Karfisı Kadıköy-İST Tel: 347 27 91-92 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Tırtuklu Doğu Perinçek...Çanakkale izlenimlerini bırakmadım, sürdüreceğim daha. An- kara'ya dönüşte bulduğum okur mektupları, "sinsi cinayetler" in yankılarıyla, başka sinsi olaytarla doluydu. Bunlara da geleceğim Cafer Demiryürek'in, "Bizim Ekmekçi" başlıklı di- zeleri, ne yalan söyleyeyim hoşuma gitti! Şöyle demiş Demiryü- rek dizelerinde: "Dikkat et ha yüreğine / Aman Ekmekçi, Ekmekçi! / Kavuşa- cak ereğine / Zaman Ekmekçi, Ekmekçi. İyi bilir sağı solu / Kınlsa da iki kolu / Satır araları dolu / Ya- man Ekmekçi, Ekmekçi. Gidiş kötü gecelere / Varamadık yücelere / Boş kalıyor cüce- lere / Meydan Ekmekçi, Ekmekçi. Darlık-varlık yarışıyor / Açla toklar karışıyor / Çıkarcılar barışı- yor / Hemen Ekmekçi, Ekmekçi. Konuşmuyor dillerimiz / Çalışmıyor ellerimiz / Bu gidişle hal- lerimiz / Duman Ekmekçi, Ekmekçi." Ankara dışındayken de sürekli olaylan izfiyordum. Ören'de, Ay- valık'ta, Çanakkale'de sabah yürüyüşlerinde kulağımda radyo, BBC'yi dinler, haberleri alırdım. Ama o yöreleri yazmayı yeğler- dim. Onlar da nasıl olsa yazılacaktı. Oradan yazmak, daha iyi olmaz mıydı? Ankara'da 'Adalet Sarayı"nın altından deprem ertesi su fış- kırması çok kimseyi şaşırtmıştı. Günlerce sular pompalarla dı- şan verildi; bitecek gibi degildi. Alt kattaki dosyalar mahvolmuştu. Adliye bilgisayara da geçmiş değildi, hababam yöntemiyle çalı- şılıyordu yırmi birinci yüzyıla girerken. Asansörler çalışmıyordu: Ust katta icra memurluğuna gelenler kayıt için alt kata iniyorlar- dı. Orası da su içindeydi. iyi mi? DGM'nin taşınması da olaylı oldu dense yeri. Nusret Demi- ral, uzun süre taşınmak istemedi. "Güvenlik sorunu ne olacak?" diye mi düşünülüyordu? DGM'nin "Adalet Sarayı'na taşınması uzun sürdü. DGM'nin girişi ayrıldı, odalar bölündü. DGM Sav- cısı, banyolu odalar da mı istedi ne? Kaç odası vardı? Savcıla- rın, yargıçların güvenlikleri ne olacaktı? Her biri ayrı "koruma" mı istiyorlardı? Ayrı arabalar mı istiyorlardı? Bunun adalet da- ğıtmayla ne ilgisi vardı? Anlamak güçtü. Adalet Sarayı önünde değil de DGM ile ilgili bölümün önünde polisler nöbet tutuyor- lardı, niye? Erincin olmadığı yerde, sağlıkh adalet de dağıtıla- maz. Erinç (huzur) eksikliği gerçekten önemli sayılmalı. DGM Başsavcısı Nusret Demiral'ın eşinin saynlandığı, sinirlerinin bo- zulduğu söyleniyor. DGM savcılanndan Ülkü Coşkun'un oğlu, tedavi görüyor. DGM Başkanı Vehbi Benli'nin, evini kiraya ver- meyip boş tuttuğu söyteniyor. Vehbi Benli'nin Yargıtay üyeliğine seçilemezse, emekliliğini isteyip ayrılacağı dolaşan söylentiler arasında. Korumalar altındaki yargıçlar, savcılarla mahkemeler çalışamaz. Yargıcın, savcının güvencesi "koruma" olmamalıdır. 1 eylülde Meclis yeni yasama yılına girerken, DGM'leri kaldır- manın zamanının artık gelip gectiğini düşünmelidir milletvekil- leri DGM'lerdeki davalar, hukuk açısından nasıl tartışmalara yol açacak, izleyecek gelecek kuşaklar bunlan... "2000'e Doğru" dergisi kapatıldı. Genel Yayın Yönetmeni Do- gu Perinçek, Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde tutuklu. Doğu Pe- rinçek'in suçu, Kürt sorununa ilişkin düşüncelerini, çözüm önerilerini açıklamak. DGM Savcısı, Doğu Perinçek'in Diyarba- kır, Van, Siverek, Nusaybin ile Batman'da yaptığı konuşmalar- da, ulusal duyguları zayıflatıcı propaganda yaptığını ıleri sürüyor. Doğu Perinçek'in duruşması 29 ağustos çarşamba günü Diyar- bakır DGM'de yapılacak. Doğu Perinçek, bir ayı aşkın süredir tutuklu. Doğu Perinçek'in 142/3'ten beş kez cezalandırılması is- teniyor. Toplam istenen ceza 25 yılı buluyor. Her bir konuşma için ayrı ayrı beşer yıl ceza istenmekte. Doğu Perinçek'i savun- mak için yüzü aşkın savunman başvurdu. Bunların başında mer- kezi Ankara'da bulunan "Çağdaş Hukukçular Derneği" Başkanı Veli Devecioğlu geliyor. Perinçek'i Izmir, Kocaeli, Ankara, Ela- zığ, Van, Diyarbakır, Denizli barolanndan savunmanların savu- nacaklan bildiriliyor. Ankara'dan gidecek savunmanlar arasında Veli Devecioğlu, Nusret Senem, Aydın Erdoğan, Ali Kalan, Ec- nan Çelik, Ali Kurt, Ali Yıldınm, Selma Çiçekçi, Mustafa Demir, İsmail Sami Çakrnak, Hüseyin Gökçealan da var. Yazdıklarından, düşüncelerinden dolayı yargılanan İsmail Be- şikçi, bir süre önce, İstanbul DGM'de salıverilmişti. Yabancı ga- zeteciler, İsmaii Beş'ıkçi ile yakından ilgileniyorlar, yıllarını cezaevinde geçirmiş bu Türk aydınını Mandela'ya benzetiyorlardı. Bir okurdan, yurtdışından mektup almıstım. Mektubun içinden bir kalem çıktı; okur "Bu kalemi yalnız İsmail Beşikçi için kulla- nın, yazılarınızı bekliyorum" demişti. Bu yazıyla, İsmail Beşik- çi'ye Doğu Perinçek de eklenmiş oluyor. "2000'e Doğru" kapandıktan bir süre sonra orada çalışanlar "Yüzyıl" dergisini çıkardılar. Yüzyıl'ın Genel Yayın Yönetmeni Ha- san Yalçın, yolladığı mektupta Doğu Perinçek'le ilgili bilgi ver- dikten sonra özetle şöyle diyor: "DGM Savcısı'nın iddianamesini ve Perinçek'in ilk sorgusu- nu ilişikte bilginize sunuyoruz. Perinçek, suçlanan konuşmala- nnın hemen hemen aynısını Batı kentlerimizde verdiği on bir konferansta tekrarlamıştı. Başında da yer alan bu konuşmalar hakkında açılmış bir tek dava yoktur. Daha ilginci Doğu Perin- çek aynı içerikte bir konuşmayı Paris Kürt Konferansı'nda yaptı ve hakkında İstanbul DGM'de açılan davadan 1 ağustosta be- raat etti. Beraat kararı da ekte yer alıyor. Yani Perinçek, şu anda beraat ettiği konuşmasından tutuklu bulunduruluyor bir anlam- da. Perinçek'in, Abdullah Öcalan'la yapıp 2000'e Doğru'da ya- yımladığı röportajlardan da beraat ettiğini anımsatmak isteriz. Apaçık ortadadır ki Diyarbakır'da görülmekte olan davada veri- len tutukluluk kararı sadece fikir özgürlüğü açısından değil, yü- rürlükteki yasalar açısından da büyük çelişkıler taşıyor..." Hasan Yalçın'ın mektubu daha uzun. Doğu Perinçek, kendisi gidip teslim olmuştur. Kaçması söz konusu olamaz. Haydar Kutlu - Nihat Sargın davalarının duruşmalarından anımsıyorum; DGM Savcısı ısrarla, Kutlu ile Şargın'ın "yakalandıklarım" ileri sürü- yordu. Kendi ayağı ile gelip teslim olan kişi, yakalanmış olur mu hiç? Bir de "ölü olarak ele geçirme" modası çıkmadı mı? Ölmüş kişi, nesini ele geçiriyorsun ki? 12 EylüFün civcivli günleriydi. Fransa'dan bir bilim adamı gel- di Ankara'ya. Profesör uçaktan iner inmez burnuna namluların dayandığını görünce çok şaşırır. Oradaki görevlilere, "silahları neden adamın burnuna dayadıklarını" sorar. Görevli karşılık verir: — Efendim, biliyorsunuz çok uçak kaçırılıyor; uçak kaçırma- lara karşı önlem olsun diye böyle silahlılar bulunduruyoruz... — Giden yolcular kaçırır uçağı, der Fransız profesör, gelen yolcular değil! • • * Hacı TÖ, gezilerine çağırdığı gazetecileri, kendi saptıyormuş. Buna hakkı var mı bilmiyorum. Oncelikle, yansız davranmamış oluyor. Babasının çiftliği olsaydı, istediğini yapardı. Çankaya'ya tırmandıktan sonra "Şu gelsin, bu gelmesin" diyemez. Giden- terin de bu davranışı eleştirmeleri gerekir. Gitmeyen de gitmez, o çağrılanın bileceği iş. Hacı TÖ, Fenerlidir. Aydınspor altı tane atınca, yüzünün hari- tasını görmeliydi. Onun öfkesiyle mi yüklendi Saddam'a ne bi- leyim? Gazetecilere, "Saddam batıyor!" demesi de diplomatça değil. ABD'nin bu denli arkasına takılmak yanhş. Hacı TÖ, tele- fon görüşmelerini de anlatmış. Gazeteciler sormuşlar: — Teknik olarak, Gorbaçov ile nasıl telefon bağlantısı sağla- dınız? "Çok kolay" anlamında dudaklarını bükmüş; 'Ankara'daki Sovyet Sefareti'ne telefon isteği bildiriliyor, onlar da Gorbaçov 1 un ne zaman ve hangi numaradan aranabileceği konusunda bilgi veriyorlar, sonra da konuşma gerçekleşiyor..." demiş. Bir de Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterrand'la konuş- maları var: Fransız Cumhurbaşkanı, genellikle Fransızca konu- şur; İngilizce konuşmaz. 1979'da Viyana'da Soşyalist Enternas- yonal'de yemekte Mitterrand Fransızca, İngiliz İşçi Partisi lideri Callaghan ingilizce konuşmuşlar, aralarında çevirmenliği Necad Erder yapmıstı. Yanlarında oturan Ecevit, Erder'e 'Kaderde çe- virmenlik yapmakta varmış" diye takılmıştı. Mitterrand o zaman cumhurbaşkanı değildi; İngilizce de bilmiyordu. Callaghan da Fransızca bilmiyordu. Prof. Mümtaz Soysal'a göre Mitterrand, şimdi İngilizce bilmektedir. On yıldır öğrenmiştir. Ama İngilizce konuştuğu kuşkuludur. Ee. Hacı Turgut Bey, Fransızca bilmedi- ğine göre nece konuştular? Mitterrand'ın Elisee Sarayı'nda, her dilden çevirmenl« olmalı; telefonlar bağlanınca, aradaki çevir- menler, Fransızcaya, Mitterrand'ın Fransızcasını da Hacı TO : nün konuştuğu dile çeviriveriyorlarmış. Gerçekten öyle mi? Oy- leyse Akbulut da konuşur, neden konuşmasın? ŞARLO Philipp Soupault 1500 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez. BARIŞA ÖZLEM Prof. Dr. Hüsnii Göksel 2000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle