Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 26 AĞUSTOS 1990
MidiWden
Sen yolcu,
ben hancıAdamın adı Angelos Kekos. Türk olduğumu
anlayınca sokağa çıkıp Türkçe bilen birilerini
arıyor. Kimse yok, mecburen işaretle
konuşacağız. Duvarlarda hiç boş yer yok.
Tezgâhın bütün arkası, onun yan tarafı tavana
kadar uzo şişeleriyle dolu. Şişelerin olmadığı
yerde kimi meyhane müşterilerinin, çıplak
kadınlann fotoğrafları ve sarılı kırmızıh
kâğıtlara yazılmış yazılar.
REFİK DLRBAŞ
MİTtLİNİ-MidıIli'nin
"baş kenti" Mitili'nin deniz-
den uzağa düşmüş. ama yosun
kokulu bır sokağı Gianareli.
Sokağın ucundabır küçük mey-
hane ve içinde küçük biradam.
Küçük lezgâhın arkasında kü-
çük kadehiylc uzosunu yudum-
luyor. bir yandan da küçük bir
tabağa karpuzdilimliyor.
Tezgâhın önündeki küçük
masada küçük uzo şişesini aç-
mış servis bekliyoruz. Çünkü is-
tediğimiz hiçbir şeyi vermedi
küçük adam. servisi kendisi ya-
pacak. Önce bır küçük tabakta
üzerı hafif zeytınyağlı beyaz
peynir gctiriyor. ardından üç dı-
İim patlıcan kızartması... Peynir
bitmek üzere.. Soslu patates kı-
zartması. Bu arada kapı önünde
oturan yalnız adama bir salata-
lığındörttebirini...
Adamın adı Angelos Kekos.
Türk olduğumu anlayınca so-
kağa çıkıp Türkçe bilen bırinı
arıyor. Kimse yok. Mecburen
işaretle konuşacağız.
Küçuk uzo şişeleri bittıkçe yi-
ne küçük mezeler. Masayı boş
bırakmak yok. Küçük bir ta-
bakta sıcak pilaki. Alevde pişiri-
len küçük balıklar...
Duvarlarda hıç boş yer yok.
Tezgâhın bütün arkası. onun
yan tarafı tavana kadar uzo şişe-
leriyle dolu. Şişelerin olmadığı
yerlerde kimi meyhane müşteri-
lerinin, çıplak kadınlann fotoğ-
raflan ve sarılı , kırmızıh kar-
tonlara yazılmış yazılar...
•Gorbaçov'un kalın bir tahta
çerçevede gülen yüzü... Yanın-
da yine bir çerçevede çıplak bir
kadının fotoğrafı. Gorba-
çov"un fotoğrafının bulundu-
ğu duvarın yanındaki duvarda
Karl Marv'ın oldukça büyük bir
fotoğrafı...
Angelos Kekos lam 41 yıldır
mcyhancyi çalıştmyor. Babası
da bu meyhaneyi çalıştırmış. Bir
çerçev e içinde fotoğraflan alt al-
taduruyorkapınınyanında.
Küçük kadchini alıp masanın
kcnarına ılışıyor. Arada bir kal-
kıp ince bır dilim kapruz kesi-
yor ve dilı döndüğünce anlat-
mayaçalışıyor.
1959 yılında "Demokrat"
adında bır gazele çıkarmış. bır
çekmeceden o gazeteyi alıp gelı-
yor. adını gösteriyor. Sonra ço-
raplarmı çıkanp ayak tırnakla-
nnı... "Baba Karaınanlis söktü
bunlan" dıyor. tki ayağında da
hiçtımakkalmamış...
Anahıarlığmda beyaz mıne
üzenneorak-çekiçişareti. Güle-
rek anahtarlığı sallıyor. Birsiga-
ra uzatıyor ve"ınuhUr"çakma-
ğı ile yakıyor. "Çakmakları de-
ğişelim" diyorum benim "mnh-
tar" çakmağımı uzatarak Ka-
fasını sallıyor hayır anlamında.
Bir orak-çekiç de çakmağın al-
tında çünkü..
Duvardaki yazıları gösteriyo-
rum. Kolumdan tutup kaldın-
yor. Birlikte yazılan okumava
çalışıyoruz."Bu Exax"diyo
ardından Türkçesini söylüyor:
"F.lhak. Kimilerinin ise yalnız
Türkçesini: "Sen yolcu, ben han-
cı."
Kapının yanındaki adam he-
sabını ödeyip çıkıyor, karşı ma-
sada oturan iki kişi de... Bizden
başka bir kişi kaldı, o da kahehı-
ni alıp masanın ucuna ilışiyor.
Uzo şişelerinin dibı görünmek
üzere. Hesabı istiyoruz. "Ne he-
sabı" diyor. hesap gelmediğı gı-
bi masaya üç orta uzo şişesi ko-
nuyor. Bu uzolar da armağanı
aynca...
"Bugiin vakit gecti, bir şey ik-
ram edemedim, yarın bekieriın"
dıye konuşuyor.
Denizın kokusu kapının
önünde. Osmanlı döneminden
kalma çeşmenin suyu ne zaman-
dır kesik bilinmez ama yosun
kokulu bir rüzgâr serinliğini
saçlanmızın ucuna bırakarak
gecenin karanhğına kanşıyor.
Aşağıda limanda, Koundou-
riotou caddesındeki kahvelerde
oturan ınsanların kahkahalan
gökyüzündeki bembeyazbiryıl-
dızdan meyhanenin puslu cam-
lanna vuruyor.
Kekos'tan adresini istiyo-
rum. "Cafe Langada dlye yaz ye-
ter" diyor. "mektubun bcni bu-
lur."
Yann akşam güzel masalar
hazırlayacak ama. duvarda yaz-
dığı gibi ben yolcu, ohancı...
Türkçesini: "Sen yolcu, ben
hancı."
Kim bilir daha ne zaman yo-
lumdüşerohana...
Palma De Mattorca'dan
Mağarada
klasik müzik
ÜSTÜNAKMEN
PALV1E DE MALLORCA
- Adanın lıman kentini tepc-
densüzenBellverKalesi'nindu-
varlan çok ıvi korunrriasina
karşın kuleleri. kalkan biçimin-
deki mazgal gediklerinin bir
kısmı sanki yeniden yapılmış.
Hendekler. altın renklı papat-
yalurladolu.Turistlerkenti kuş
bakışı seyrederlerken hayranlık
ünlemleri koyuveriyorlar. Yol-
lar palmiyclerle \e alabildiğinc
çiçeklerle dolu. Renkler öylesi-
nc parlak. öylesine birbirine ka-
nşıyorki bakmaktan yorulup
bıkmayan gözler yine de hepsi-
nı kavrayamıyor.
Porto Crısto'daki karstik
özciliklı "Drach" (Ejdcr) diye
anılan nıağara da turisllerın ilgi-
sini çekmekte. Binlerce yıl önce
kireçtaşı vc mermerdu\arların-
ddki çatlaklardan. denızin dal-
gaları ile şüzcy sularının aşın-
dırması sonucu oluşan bu
kocaman kovuğu görmeye oto-
büsler dolusu turist geliyor.
Akıllıea ışıklandırılmı$ mağara-
da fotoğraf ya da film çekmek
"yasak". Flaş görünce görevli-
lcr makmelerc saldırıyor. Gcl-
gelelim ne patlayan flaşların nc
de makinc kovalamanın sonu
gclmekte. Yer kabuğu katman-
larının yer yüzeyinc dik durum-
da bulunması. yu/cy sularının
mağaraya sızmasını kolaylaştır-
dıpındans.trkılvedikiller bolca
AtincCdan
Mini etek iik çıktığı yıllardan beri erkeklerin ilgi odagı oldu. İşte 1966'da Londra'dan bir görüntü.
Faris'ten
Mini eteğin çağrısıYürürken dizin biraz üstünde duran, oturunca
hafif sıynlan bir eteğe, eteğin gizlediği
bacaklarakimingözütakılmazki... Ama etek
boyu kalçanın birkaç santim altında olunca işin
ölçüsü kaçıyor. Röntgenlenecek bir şey yok.
Çünkü zaten her şey ortada.
Müzik tükendikçe
yenileniyor. RavePin
Bolerosu,
Beethoven'ın Ay Işığı
Sonatı...Serin
karanlıkta, ürkütücü
sarkıt ve dikitlerin
arasında tedirginlikler,
kuşkular, kaygılar bir
anda yok oluyor.
Dışanda ağustos ve
gerçek yaşam.
Akdeniz'i sorarsanız
Mallorca'nın kıyılarını
şıpır şıpır yalamakta.
oluşmuş.
Mağaranın dibınde ise bir gö-
lel var. Kcnarına bir "amfite-
atr'"oturtmuş!ar. "Fotoğrafma-
kinesi diişmanr görcvliler aynı
scrt yüz hatlan ile turıstleri am-
fıteatra yerleştinyorlar. S:ralar
dolunca ışıklar yavaştan karar-
maya başlıyor. Göletin sağ ya-
nından. kayalarınarasındanin-
ecden bir müzik yayılmakta:
Albinoni'nin "Adagio" su bu.
Derkcn kenarları ampullerle
donanımlı bir sandal çıkıyor.
Ardından bir tane daha. Sonra
bir daha. Üç kayığın kürekleri
iıp tıp değiyor suya. Öndekinde
org var. Sıyah giysili "orgist'in
karanhktaclleriparlıyor. Arka-
dakinde kemanlar coşmakta.
Üçüncü sandalda viyolonsel.
dört kirişiiletimpaniyegösteriş
yapıyor.
Müzik tükendikçe yenileni-
yor: Ravel'in"*Bolcrosu"su. Be-
ethoven'ın "Ay Işığı Sonatr...
Bedenlcrde olağanüstü bir gü-
cün etkısıyle bütün yaşam "kuv-
»etleri" dazara-dazar çalışmaya
başlamakta. Scrin karanlıkta.
ürkütücü sarkıt ve dikitlerin
arasında tedirginlikler. kuşku-
lar, kaygılarbirandayok oluve-
riyor. Sandallarküçük turlannı
bilırip laş kitlcsinin ardında yi-
tiyor. Müzikdckalmıyor. Dışa-
nda Ağustos ve gerçek yaşam.
Akdeniz'i sorarsanı?. Mal-
lorca'nın kayalarını $apır şupur
yalamakta.
tSMETBERKAN
PARİS-Henüz Londra'da
ydık ve bir iki gün sonra Pa-
ris'e geçecektik. "Yeter artık"
dedi. "Bir süre için kadın bacağı
görmek istemiyorum."
Kastettıği. tngilizlerin. her
lürlü ölçünün ve modanın öte-
sindegiymekteısrarettıklerimi-
ninin minisi eteklerdi. Dünya-
nın hiçbir ülkesinde ortalama
etek boyu bu kadar kısa, ortala-
ma bacak uzunluğu da bu ka-
dar uzundeğildirherhalde.
Güzel ve bıçimli bacakiar.
tombulca bacakiar. düpedüz
şişman bacakiar. çarpık bacak-
iar. hafif aksayan bacakiar, ya-
ra ızli bacakiar, kıllı bacakiar.
ağdadan henüz çıkmış bacak-
iar... Kışın işin kolayı var. Hava
soğuk olduğu için bu bacakların
büyük bir çoğunluğu ceşit çeşit
yünlü külotlu çoraplann içıne
, giriyor. Ama yazın ? Hele hava
son 50 yılın rekorlannı zorlaya-
cakkadarısınmışsa... Hiçşansı-
nız yok bu bacak çeşıtliliğinin
içinde boğulacaksınız.
Nedense bızTürkler. özellikle
de erkek Türkler mini eteği cin
sel bır çağn olarak algılıyoruz.
Söz konusu olan. loplumsal bir
röntgencilik. Yürürken dizin bi-
raz üstünde gibi duran, oturun-
ca hafıfçe sıynlan bir eteğe, ete-
ğin gizlediği bacaklara kimin
gözü takılmaz ki... Ama etek
boyu Londra'daki gibi kalça-
nın ancak birkaç santim altında
olunca işin ölçüsü kaçıveriyor.
Röntgenlenecek birşey yok,
çünküzaten her şey ortada.
İngilizler rüküşlükleriyle ün-
lüdür. Etek boyu da bu rüküşlü-
ğün birparcası aslında. Dünye-
vi şeylerleilgileri pek yokmuş gi-
bi yapar İngilizler. Beğenilmek.
beğenilirken cinselliği hafıfçe
kullanmak sanki ayıp bir şeydir.
Ve belki giyimlerinın zevksiz-
liğinden. belki makyajlarının
iticilığinden ve belki de başka
nedenlerden ötürü. Londra so-
kaklarının "metrekare başına
güzel kadın oranı" oldukça du-
şüktür. Güzel olmadıklanndan
mı? Yo. hayır. Güzelliği göster-
mek istemediklerinden-belki de
gösteremediklerınden.
Ama Paris öyle mi? Sokaklar-
da gün boyu avarelik etseniz.
akşama dünyanın en güzel ka-
dınlannın Paris"te yaşadığını
dü|ünmeyebaşlarsınız.
Cnlü Fransız reklamcı Jacqu-
es Seguela, AfA Yayınla-
n'ndan çıkan
n
Yarın Daha
Çok Star Olacak" adlı kitabın-
dabir bölümü de Brigitte Bar-
dot'ya ayırmış. Bardot"nun
kadın özgürlüğünün bir simgesi
olduğunu anlaıan Seguela, "O,
erkekleri kendi silahlarıyla \ur-
du. Kadınlara cinselliğin erkek-
lere karşı nasıl kullanılabileceği-
ni öğrettr diyor.
Anlaşılan Parisli kadınlar
Bardofdan aldıklan dersi çok
lyi öğrenmişler. Paris dişi bır şe-
hir. Dünya.oradakadınlannet-
rafında dönüyor.
Bütün erkekler. gördükleri
bütün kadınlara bır biçimde ası-
lıyorlar. Bu, ya laf atma şeklin-
de oluyor ya beğendiğini belli
etme ya da düstursuz yanaşıp
masasına oturup konuşma. Ka-
dınlar da bunu rahatsız edici
bulmuyor, hatta zevk alıyorlar.
Kuşkusuz. cinsel saldınlann
hoş karşılanacağı anlamına gel-
miyorbu.
Paris'in sırn nedir? Neden
bu kent insanlan sarar kuşatır
vebirdahabırakmaz?Nedenbu
kent yüzyılı aşkın bir süredir
A\ rupa'nın merkezidir?
Paris, yaşamasını bilen bir şe-
hirdir. Yukandakı sorulann tek
yanıtı bu. Paris'in yaşam bilgi-
si de. aynı anda hem maço hem
de çok dişi bir kent olabilmesin-
denileri geliyor.
Orası. dünyanın bütün güzel
kadınlarının başkenti. Dünya-
nın en sevimli maçolannın da...
Birlikte çok iyi geçinip gidiyor-
lar.
SAYIN DOKTOR VE ECZACILARIN DİKKATİNE
PEPTİK ÜLSER TEDAVİSİNDE
H2
- RESEPTÖR ANTAGONİSTİ
Pepddiri(famotidin, MSD)
40 mq 15 tablet ve 20 mq 30 tablet
Blister Ambalajlarda Piyasaya Sunulmuştur.
İhbar
'işletme'siYunanistan'da geliştirilen Amerikanvari anti- "
terör yöntemlerinden biri de 170 no'lu telefon
numarası. Bu numarayı çevirenler terör
eylemlerini ihbar ediyor. Ama şimdiye kadar bu
numarayı çevirenlerden hiçbiri 'gırgır'
geçmeden edememiş.
STELYO BERBERAKİS
ATİNA - Yunanistan'da te-
rör eylemlerinin önlenmesi
amacıvla Amerikanvari bir sis-
lem geliştirildi. Atina'daki
ABD Büyükelçilığı'nde görevli
anti-terör uzmanı görevlilerin
"tavsiyesi" üzennehareketege-
çen hükümet. Kamu Düzenı Ba-
kanlığı'nı derhal harekete geçır-
dı. Kamu Düzeni Bakanlığı da
sırasıyla gızlı istıhbarat (KYP)
servisi ile güvenlik kuvvetlerine
hizmet eden her bir kuruluş ve
şubeyı haberdarettı... Amerika-
lılar, 17 Kasım adlı ünlü terör
örgütünün elemanlannı yaka-
ldtmak için ihbar edene "500.
milyon dolar mükâfaf
1
veriyor-
du. Ancak bu yöntem sonuçsuz
kalınca başka yöntemler aran-
mayabaşlandı.
Bunlardanyürürlüğegirenbı-
ri. Yunan telefon şirketi OTE'ye
bağlanan "170" no'lu numara.
Bu numarayı çevirenlerin, teo-
nk olarak terör eylemlerini ih-
bar etmesi gerekiyor. Ama as-
lında 170 no'lu telefonu bugüne
kadar çevirmiş olanlardan hiç-
bıri "gırgır geçmeden" edeme-
miş; ö\ le ki 170 no'lu anti-terör
servisinin, kurulmasının üzerin-
den daha bir hafta bile geçme-
den. şimdi kapatılması düşünü-
lüyor. 170 nolu telefon servisin-
den sorumlu terör uzmanlan.
"asılsız bilgi ahnaktan" bıkmış
usanmış vaziyetteler. Son mo-
del elektronik cihazlarla dona-
tılmış olan bu hizmete gelen her
bir bilgi, ilk önce kompütürlere
işleniyor. Daha sonra emniyet
amirliğine ve KYP'ye haber ve-
riliyor. Aynı anda polisin "Hızır
Servisi" harekete geçiyor ve
"bilgi ^erilen" yere giderek veri-
len bılginin "doğru olup olmadı-
ğı"nı saptamak için soruşturma
yapıyor. Ve sonuç olarak veri-
len bilginın her zaman olduğu
gibi "asılsız"olduğu anlaşılıyor.
Servis sorumluları. 170 numa-
rayı çeviren kisilerin büyük bir
çoğunluğunun "işi gücü olma-
yan"lardan oluştuğuna inanı-
yor. Bunlardan bazısının ise bir
arkadaşını ya da bir tanıdığını
"işletmek" için 17 no'lu telefona
"ihbar"ettiğinedikkatçekiyor.
Ömeğin, "ihoarcı", 170 no'ya
cevap veren uzmana "..Bakınız
çok ciddi söylüyorum, şu adrestc
şüphekndiğim bir kişi var. Daha
dün akşam kendisini eiinde bö-
yük ve ağır bir torbayla e>ine gi-
rerken gördüm. Torbanın ağzın-
dan da uzun bir kablo sarkıyor-
du. Bomba olabileceğinden şüp-
heteniyonım" dıyor ve polisin
hızır servisi hemen verilen adre-
se gidiyor. Ama nafile, adrese
gidildığinde "ihbann" yine "gır-
gır" olduğu anlaşılıyor. '
Bu ve bunun gibi gündeonlar-
ca telefon ihbarlan alan uzman-
lar, bütün polis gücünü nerdey-
se böyle "vakaJara" gönder-
mekten nefes alamıyor. "Bu gi-
bi ihbaıiara polisi göndermek bir
türlü, göndermemek bir tfirlâ"
diyorlar. "Yabirdoğnıysa"şüp-
hesi içinde kıvranan terör uz-
manlan, söz konusu "işletme ib-
barlanm" Kamu Düzeni Ba-
kanlığı'na "ihbar" etmeye baş-
ladı.. Bu durum şimdi Yunan
gazeıelcrinde de işleniyor. Bazı
gazeteler daha da ileriye giderek
170 no'lu s ervisin aslında **te-
rör ihbanyla" ilgisi olmadığını,
ancak vatandaşlann "fisleiune-
sini" öngördüğünü öne sürü-
yor.
Kamu Düzeni Bakanlığı da
"170'in aslında fazla bir işe yara-
madığını" açıklamak zorunda
kaldı. Ama Almanya'da "B«-
den Mainhor ve halya'da "Kı-
zıl Tugaylar"ın "söknbnesi" için
bu tür telefon servislerinin yar-
dımcı olduğuna inanan Kamu
Düzeni Bakaniığı. vatandaşlars
bu gibi "ciddi" konularda daha
"ciddi ve bilinçli hareket etmeie-
ri" için çağrıda bulunuyor...
Kopenhag'dan
Güvenli sekste
lastik boyutuAIDS'e ahlaki kavramların ışığında
yaklaşanların 'insanoğlu kendine gel'
vaazlarına karşılık, kimilerine göre AIDS'in
yarattığı tek değişiklik, ilişkilere giren lastik.
Güvenli seksin 90'lı yıllardaki sloganı:
'Mastürbasyon güzel şeydir.'
MSD
MERCK
SHARP&
DOHME
MERCK & CO., INC. lisansı ile FAKOILAÇLAR! A.Ş.
Büyükdere Cad. 205 Levent 80650 İSTANBUL
FERRUH YILMAZ
KOPENHAG - 80'lerin cin-
selliği AIDSdamgasını taşıdı.
Entelektüeller AIDS'i postmo-
dern toplumunun göstergelerin-
den biri olarak algıladılar.
AIDS'e neden olan HIV virüsü
ne ülke sının tanıyor ne ırk' ne
din ne de ahlaki kavram. AIDS
smır tanımaz postmodem top-
lumun bir sonucu olduğu ka-
dar. onun bır göstergesi de aynı
zamanda.
80'liyıllarAIDS "iaçıklama-
ya insan kavrayışının sınırlan
ıçine almaya yönelik çabalarla
geçti. Bu cabaların başında hiç
kuşkusuz AJDS'ı "ahlaki"
sınırlar içerisınde kavramaya
yönelik açıklamalar geliyor. Bu
çabalann en iyi örneklerinden
biri zamanınönde gelen "özgür
seks" savunuculanndan Dani-
markalı kadın yazar Suzanna
Brögger'in. AIDS'i insanın ah-
laki değerlerini yeniden keşfet-
mesi ve cinselliğe çeki-düzen
vermesi için bir '"uyan" olarak
nitelendirmesi. Brögger bir sü-
redir. "çocuk bezi yıkamanın"
erdemlerini keşfetmekle meş-
gul. Brögger gibi AIDS'e ahlaki
kavramlann ışığında yaklaşan-
ların "insanoğlu kendine gel" va-
azlarına karşılık. AIDS'in ahla-
ki kavramlarda yarattığı deği-
şiklik tartışma götürür bir dü-
zeyde. Çünkü başka bir görüşe
göre AIDS'in yarattığı tek deği-
şiklik. ilişkilere "lastik" boyu-
tunun katılmasından îbaret.
Devlel elıyle yürütülen AIDS
kampanyalan da bu nedenle so-
runa ahlaki sınırlar içinde yak-
laşnıak yerine. varolan gerçek-
likten yola çıkmayı tercih edi-
yor. Bu yüzden de '"gihenlli
seks"e yönelik AIDS kampan-
yalannın tcmel taşını "lastik
kullanm" çağrıları oluşturuyor.
Bu anlamda 80'li yıllann cinsel-
liğıni bclirlcycnin lastik unsuru
olduğu söylenebilir.
80'lı y ıllardaki iastik unsu-
ruyla sınırlı güvenli scks seçımi-
nin 9O'lı yıllarda giderek kendi
başına cinsel tarza yöneldiğ ıd-
dia edilebilir. Güvenli seks,
9O'lı yıllann postmodernizmi-
ne cşdüşcn bir gelişim gösteri-
yor. Artık 90'Iı yıllann sloganı
"mastürbasyon". Tabi ki mas-
türbasyon yeni ortaya çıkan bir
cinsel tatmin değil. Yeni olan.
mastürbasyonun postmodern
biçimlere bürünmesi ve buna
bağlı olarak ahlaki çerçevesin-
den anndınlması. Norveçliler
AIDS kampanyalannda artık,
"mastörbasyon, sağlıklı sekstir"
diyorlar. İsveç'teki afışlerde,
"Att nınka ar harligt" yazıyor,
yanı "mastürbasyon güzel bir
şeydir."
Saadece AIDS afişlerinde de-
ğil, gazete ve dergilerde sık sık
mastürbasyonun ne kadar sağ-
lıklı bir şey olduğuna ilişkin ya-
zılar. bu konudaki araştırmal-
larla dolu. Hıristiyan ahlaka
göre bütün kötülüklerin kayna-
ğı olarak görülen mastürbas-
yon, ahlaki boyutlarından ann-
dırılarak postmodern çağın
kurtancılanndan birine dönüş-
tü.
Yani mastürbasyon, artık bi-
zim bildiğimiz kimse görmeden
gizlice yapılan bir şey değil.
AIDS 'in sonucu güvenli seks
tarzı olarak yeniden keşfedilen
mastürbasyonun 90"lı yıllarda-
ki en önemli yanı kolektif bir
özeilik kazanmış olması. Mas-
türbasyon. doğrudan cinsel iliş-
kinin yerine konulduğu ölçüde
kolektiflleşiyor, çok kişinin bir
arada yaptığı bir eyleme dönü-
şüyor. Kolektif bir cinsel eyle-
min en uygun ortamını da özel
telefon ve bilgisayar hatlan
oluşturuyor. 90'ıninsanı AIDS
korkusuyla giderek zil zurna bir
gecenin ardından tek gecelik bir
ilışki yerine. daha güvenlikli
anonim bir ilişkiyi seciyor.
Giderek yaygınlaşan bu eği-
lim, AIDS korkusuyla bilinme-
yen tensel ilişkilere girmekten
korkanlar, tensellıği bırakıp
ilişkiyi sürdürmeye devam edi-
yorlar. Telefon ve bilgisayar
aracılığıyla anonimite sağlandı-
ğını ölçüde de ahlaki sınırlar bi-
raz daha ortadan kalkıyor. İşte
Hıristiyan çağın öcüsü mastür-
basyonun, devlet eliyle kutsan-
mış bir cinselliğe dönüştürül-
mesı bu anlamda AIDS'li po
stmodcrn çağa en uygun ilişki
biçimlerinden biri olarak orta-
ya çıkıyor.