02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 1990 • * • * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19 KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRtZİ,.. KÖI Sağduyu Lütfen! (Baftarafi 1. Sayfada) gönderebilir; ama davet olacağı yönünde ba- zı işaretler var. Şoru: Arapların mı? Ûzal: Suudiler veya diğerierinin." Görüldüğü gibi, Türkiye'nin Körfez'e as- ker göndermesi, Cumhurbaşkanı Özal'a gö- re, ülkemizin çıkarlarına uygun düşecektir. Bu görüşe kesinlikle katılmıyoruz. Türkiye, bir saldırıya uğramadıkça, Körfez krizine askeri bakımdan uzak durmasını bil- melidir. Yoksa kendimizi, tüm ülkeyi felake- te sürükleyebilecek bir maceranın içinde bu- luruz. Öylesine bir kıyamet kopabilir ki, ortada ne kurulacak masa, ne oturacak sandalye, ne de paylaşılacak pasta kalır! Selden kü- tük kapayım derken, sürüklenip gitmek ola- sıdır. Suudilerin isteğine uyup Körfez'e asker göndermek, Türkiye'nin dış politikadaki ma- nevra alanını genişletmez, daraltır. Bu konu- da Sayın Özal yanlış düşünmektedir. Arap dünyası birden çok parçaya bölünmüştür; çelişkiler yumağı halindedir. Aynı zamanda Arap kamuoyu, bir Arap ülkesine karşı ya- bancı müdahalesi konusunda son derece duyarlıdır, buna taraftar değildir. VVashington da bunu gayet iyi bildiği için, baştan beri sembolik de olsa birçok ülkenin, bu arada tabii Türkiye'nin de askeri katkısı- nı istemektedir. Türkiye böyle bir katkıya soyunacak olur- sa ve komşusu olan bir Arap ülkesine karşı askeri önleme katılırsa, yineliyoruz, son de- rece tehlikeli bir yörüngeye kaymış olur. Türkiye bugün ekonomik ambargoda kilit ülkedir. Clst düzeyde bir Dışişleri yetkilisinin deyişiyle, "Irak'a halen bir topluiğne bile geç- meyecek kadar," âdeta bir abluka etkinliğin- de ambargo uygulamaktadır. Bu durumdur ki, Batı'ya ve Körfez ülkele- rine, Türkiye'nin coğrafyasını bir kez daha keşfettirmiştir. O yüzden Türkiye artık gerek- siz işgüzarlıklardan kaçınmalı ve krizi yatış- tırıcı bir role yönelmelidir. Arap kamuoyuna itici gelecek tırtum davranışlar sergilememe- lidir. Bundan sonra, kraldan çokkralcı bir çiz- giden uzak durduğu ölçüde, Türkiye'nin ma- nevra alanı daralmaz, tersine genişler. Muhalefet liderleri, Türkiye'nin Körfez'e asker göndermesine karşıdırlar. Karşı olduk- ları bir başka nokta, böylesine yaşamsal bir konuda TBMM'nin devre dışına çıkarılması- na ilişkin olarak Çankaya ile iktidarda göze çarpan eğilimdir. Savaş rüzgârlannın gittikçe şiddetlendiği böylesi koşullarda, TBMM derhal toplanmalı ve Türkiye, Körfez'e asker göndermek gibi bir çılgınlıktan uzak durmalıdır. Türkiye yeterince aktif davranmış, yeterin- ce risk almıştır. Şimdi sıra serinkanlı davra- nabilmektedir. CÛNEYT ARCAYÜREK yazıyor Ne Zaman Başlar? ANKARA — Savaşın önümüz- deki günler başlamayacağını gösteren ciddi kanıtlar var eli- mizde. Pazardan başlayarak üç gün parmakların tetiğe gitmeye- ceği âdeta kesin. Nedeni çok açık. TÖ, 26, 27 ve 28 ağustos günleri başkentten ayrılıyor. GAP'ın yeni uygulamaları için Güneydoğu'ya gidiyor. Başkan Bush; akıl danıştığı, en büyük desteği verdiği için öve öve bitiremediği büyük dostu TÖ'ye, herhalde ve hiç değilse daha önceden silahların patlaya- cağını haber verecek. Tersini dü- şünenlerin aklından kuşku duy- mak gerekir. Daha sonrası; ya- kın günlerde savaş olasılığı gör- se, TÖ gibi bir devlet adamı baş- kenti bırakır gider mi? İkinci ve çok daha önemli ka- nıt Başbakanımızın sözlerinde yatıyor. Akbulut için kendi söy- ler kendi dinler desinler, bakma- yın, nutuklarının sonuncusunda "Türkiye istikrarı sayesinde komşulannda olan olaylardan etkilenmiyor" buyurmuş. Olum- suz ekonomik etkileri bir yana bı- rakalım. Akbulut'un bu sözlerin- Habur'dan büyük kacıs MEHMET FARAÇ ERGUN AKSOY SİLOPt/DİYARBAKIR — Ürdün'ün sınırlanıu geçici olarak kapattığını acıklaması üzerine, Irak ve Kuveyt cehenneminden kaçanların doldurduğu Habur sı- nır kapısından dün de biri Türk, 47 kişi daha Türkiye'ye geldi. Ge- lenler arasında Isviçre, Finlandi- ya, Hollanda ve Hint uyruklu ya- bancılann bulunduğu bildirildi. Irak'ın sınırı aralıklarla kapatma- sı nedeniyle geçişlerin zorlukla ya- pıldığı haber veriliyor. Irak'ın dün öğleden sonra sınırı uzun bir süre kapattığı ve geçişlere izin ver- mediği gözlendi. Dün sabah Habur kapısından Türkiye'ye gelen Finlandiyalı tu- ristler, "Kuveyt ve Irak'ta yiye- cek sıkıntısı çekildiğini, dükkân- lann boşaldığını" bildirdiler. tsviçre yurttaşlan da gazeteci- lere, "Kuveyt'i Iraklılann degil Filistinlilerin yagmaladıgım" an- lattılar. Kuveyt'ten kaçanların yoğun başvurusu nedeniyle önceki gece Irak tarafından kapatılan Habur kapısından dün sabahtan itibaren seçişlere yeniden izin verildi. Dün sabah, 36 İsviçreli ve 7 Finlandi- yalı Türkiye'ye giriş yaptı. öğle- den sonra da biri ENKA işçisi Türk ile iki Hollandalı ve iki Hintli sınırı geçti. Bu arada Türkiye'ye gelmesi beklenen 300 kadar ENKA işçisinin gelişleri Irak'ın sınırı kapatması üzerine bugüne kaldı. Celenler 5 bin ka- dar Pakistanlırun Türkiye'ye geç- mek için sınırda beklediğini söy- lediler. Sınırda yurttaşlarını bek- leyen iki ülkenin elçilik yetkilile- ri, çok daha fazla sayıda Finlan- diyalı ve tsveçlinin Türkiye'ye gi- riş yapmasını beklediklerini söy- Ülkelere göre Habur'dan giriş yapanlar Türkiye 3073, Tunus 3, Bulgaristan 91, tran 30, Yugoslavya 670, Suriye 8, Pakistan 2904, Srilanka 4, Bangladeş 3, Almanya 9, Ro- manya 536, Sudan 2, Mısır 7, Ürdiin 18, Somali 4, Çin 192, Filis- tin 2, Irak 15, Suudi Arabistan 8, Polonya 2, Tayland 1, Çekoslo- vakya 74, Venezüela 5, Hindistan 27, Singapnr 1, Yeni Zelanda 1, tsviçre 28, Avusturya 9, Fas 3, trianda 1, Hollanda 5, Japonya 28, ttalya 7, Güney Kore 4, tngillere 20, Belçika 1, Finlandiya 7 ve tsveç 30. Habur'dan çıkış yapanlar Türkiye 34, Irak 759, Mısır 10, Çekoslovakya 2, Sodan 4, Ma- ro Adalan 2, Ürdiin 7, Bulgaristan 4, Filipin 1, Srilanka 1, Lüb- nan 2, Yugoslavya 1 ve Tunus 2. Kapıdan 174 TIR, 331 tanker, 446 kamyon ve 475 taksi ile oto- büs olmak üzere toplam 1826 araç giriş yaparken 384 tanker, 129 kamyon ve 54 otobüs de çıkış yaptı. lediler. Kuvyet'teki tsveç Büyü- kelçiliğınde görevli Margreth Beck ile Jan Christian, Habur ka- pısından Irak'a birkaç kez götü- rülüp getirildiklerini ve yolda sü- reklı kontrol edildiklerini bildir- diler. Beck UeChristian, "Kuveyt ve Irak'ta büyük oranda yiyecek sıkıntısı başladı. Kuveyt halkı az da olsa direniyor. ama çok yeter- siz, sakin bir iilkeye ayak basmak- tan mutluyuz" diye konuştular. Kuveyt'teki bir şirkette kompü- tür uzmanı olarak çalışan Finlan- diyalı Ismo Lahdinen, eşi Mervi ile oğlu Jean, Irak'ın Kuveyt'le olan sımrında tam bir kargaşa ha- vasının yaşandığını belirterek "Irak'ın güney bölgesiyle Kuv- yet'te büyük diikkânlar tamamen boş, her şey çok pahalı. Yiyecek sıkınbsı büyüyor. Gerçekten çok kötü günler geçirdik" dediler. tsveç ve Finlandiya yurttaşla- rından oluşan 43 kişi kendilerini Diyarbakır'da bekkyen lsveç Ha- vayolları'na ait yolcu uçağıyla ül- kelerine döndüler. Habur sımr kapısından Türki- ye'ye giriş yapan ve önceki gece 23.00'te lsviçre Havayollan'na ait uçakla Istanbul'a giden 12'si ka- dın 3'ü çocuk 27 îsviçre yurttaşı da havaalanında gazetecilerin so- rularını yanıtladı. Josef Filbeler, Matias Şamia ve Madeleine Roggli adındaki tsviç- reliler Kuveyt'te bulunduklan sü- re içinde Iraklı askerlerin baskı- sıyla karşılaşmadıklarını belirte- rek gözlemlerini şöyle aktardılar: "Sheraton Oteli'nde kalıyor- duk. Dönüşümüzün gecikraesi, Iraklılardan degil kendi aramız- dald kimlerin gidecekleri yolun- daki tespit tartışmasımn uzama- sından oldu. Irak'ın Kuveyt'i iş- galini arkadaşlanmız videoya çek- ti. Bunu yaparken Iraklı askerle- rin müdahalesiyle karşılaşmadı- lar. Bu video çekimi sırasında Fi- listinlilerin diikkânlan nasıl yag- maladıklannı saptadık. Kuveyt'i Iraklılar degil Fıfistinliler talan et- ti." BM'nin ambargo kararından sonra giriş ve çıkışlann yeniden düzenlendiği Habur gümrüğün- den son 18 gün içinde 38 ülkeden 7 bini aşkın insan giriş yaparken, 13 ülkeden 825 kişinin de kapıdan Irak tarafına geçtiği bildirildi. Bu- na karşılık 1326 araç giriş yapar- ken, 567 araç da çıkış yaptı. Ankara Büromuzun haberine göre, Habur kapısından Türkiye'- ye giren Pakistanlılardan otuzu dün Ankara'ya geldi. Yurttaşla- nnın Ankara'daki büyükelçiliğe gelişi sonrasında bir açıklama ya- pan Pakistanlı yetkililer, daha ön- ce geçiş yapan 700 kişinin otobüs- lerle İran sınırına gönderildiğini açıkladılar. YetkiUler, 30 Pakis- tanlının Ankara'ya gelişinin "ko- ordinasyon bozukluğundan" kay- naklandığını da belirterek ikişer görevlinin Habur ve tran sınırla- nna gönderildiğini, gelen Pakis- tanlıların Habur'dan tran sınırı- na sevk edilerek oradan karayo- luyla ülkelerine dönüşlerinin sağ- lanacağını belirttiler. Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi yakınlanndaki Esendere sınır kapısından tran'a geçmek için bekleyen 200 kadar Pakistanlıya ikinci kez gıda yar- dımı yapıldı. Erzurum'da aç ka- lan 90 Pakistanlıya da valiiik ta- rafından yiyecek ve barınma yar- dımı yapıldığı bildirildi. Bu arada Habur sınır kapısın- dan Türkiye'ye geçen Batılılann taşınması için Ulaştırma Bakan- lı& Sivil Havacılık Genel Müdür- lüğü'nün üç yabancı uçak şirke- tine Diyarbakır Havaalanı'na iniş izni verdiği öğrenildi. den sonra Habur giriş kapısına yığılacağı kaygısıyla önlemler aranıldığı söylenen binlerce in- sanla ilgili haberlerin de kıymet-i harbiyesi olmadığı ortaya çıkıyor. TÖ'nün önsezisinden ya da telefon diplomasisi arasında gö- rüştüğü dost büyüklerimizin bir iki dokundurmasından çıkan bir sonucu kimi kaynaklar söylüyor. ABD, savaşa lojistik açıdan ha- zırmış. Ne var ki Irak'tan yaptığı "istihbaratı" henüz tamamlama- mış. Füzeler vesaire, nerede ne kadar yerleştirilmiş, bunları tam saptayınca, düğmeye basacak- mış. Bir iki gün öncesine daya- nan bilgiler aktarılırken "on gün daha" savaşın başlamayacağı söyleniyordu. Sıcak savaşta Türkiye'nin yer almaması istekleri yeni yeni kı- pırdanırken, "Suudilerin veya şeyhlerden birinin çağırması ha- linde çöle asker gönderme" ola- sılığını TÖ'nün öne sürmesi ta- bii kafaları karıştırdı. Geçmişte sırtımıza hançer vurarak iktidar ve saltanata erişenlerden gelen çağrıyla çöllerde savaşa girmek, uzun vadeli hesaplarla daha ön- ce Kore savaşıyla NATO'ya gi- rişimizde olduğu gibi, bu kez de AT'ye üyeliği pazarlık masasına "kan bedeli" götürmek olaylara şaşı gözle bakmakla eşdeğerdi. Her söylediği, her davranışıy- la "mutlaka yapmayı planladığı 'mûthiş' bir şeyler" olduğu yar- gısını kimi kalemlere, siyasetçi- lere sindirmeyi başarmış bir sı- yasetçinin; Bush'a akıl vermek, Mitterrand'la konuşup Ortadoğu bunalımına katkıda bulunmak varken başkenti bırakıp gitmesi düşünülebilir mi? Bu nedenler- le pazardan başlayarak bir iki gün yüreğimizi serin tutmalıyız. Daha geçende, bir yerlerde -o kadar çok konuşuyor ki nerede ve kime olduğunu anımsamak zorlaşıyor- TO, Bush'u "Sad- dam'ın ne denli tehlikeli insan" olduğunda uyardığını duyum- satmıştı. Ama başta CIA'nın, ek olarak ABD yönetiminin Kuveyt oldubıttisıne Saddam'ın girişece- ğini beklemedikleri Amerikan ba- sınında yer almıştı. Ne çare; TÖ, uyarmıştı yakın dostu Bush'u. Ne yazık ki, dinletememiş. Ne kadar hayıflansa yeridir! Savaş olasılığını birkaç gün geriye atan asıl büyük gösterge, TBMM'nin toplantıya çağnlma- sıyla ilgili siyasal tartışmalarla or- taya çıkıyor. Savaş gibi zorlu günlerde Meclis'i toplantıya ça- ğırma gereksinimini bir iktidar duyarsa, Meclls'm egemen ko- numuna bir iktidar inanıyorsa, muhalefetin olağanüstü çağrı gi- rişimlerınden çok önce hareke- te geçebilirdi. Ustelik, kimi yanlış anlamalar tartışmayı yanlış kanallara götü- rüyor. Muhalefet imza toplaya- rak Meclis'i çağırmayı degil, so- rumluluğu sırtlayan iktidarın ge- reğini yerine getirmesini istiyor. Bir iktidar ki Meclis neymiş, hü- kümet var imiş, yok imiş ne umu- runa. Muhalefet Meclis'in yüce- liğini savunarak ses ve çağrı al- gılamaz bir duvara kimi ana ku- ralları neden arlatmaya çalışı- yor, anlaşılır gibi değil. Geçende bir diplomatımız, "Saddam'ın ne yapacağı bilin- mez. Ya bir sabah Kuveyt'ten çekildiğini açıklarsa" diyor, baş- kentte yaşanan korkuyu dile ge- tiren şu cümleleri ekliyordu: "Ku- veyt'ten çıkarak savaş darbesi- ni atlatan Saddam, iki yıla var- maz nükleer silahı da yapar ve sonra bize dönerek kimi istekler- le 'gelin bir hesaplaşalım' diye- bilir." Ankara, bu yüzden Saddam'- ın bir an önce "temizlenmesin- den" yana. Silah gücü pekişmiş ve daha da pekişecek Saddam'- lagünün birinde "hesaplaşmak" korkusuyla bugünleri yaşıyor. Fransa ve Çin gibi ülketerin Sad- dam'ı kimyasal ve modern silah- larla "geniş ticaret uğruna" do- nattığı, günümüzde eleştiriliyor. Bu olguya bir de Türkiye pen- ceresinden bakalım. Kimi ülke- lerin "ticaret ve para tutkusu" Türkiye için geçerli değil miydi? Yakın aylara kadar Irak'ın savaş gücünü arttırdığını göre göre ses çıkarmayan, Batıyı ya da kendi dünyamızı uyarmayan TÖ ve hü- kümetlerinin bir iki milyarlık dış- satım uğruna kılı kıpırdamıyordu. Hatta, ferman tanımaz dışsatım tutkusuna değinenlere üstü ka- palı biçimde "Ülke yararına aç- tığı yolu tıkamaya önayak oiacak yazılardan, siyasal demeçlerden sakınmaları" duyuruluyordu. Saddam, ilk kez "su sorunu" diye dişint gösterdi. Ayıltr gibi ol- duk. Şimdi ABD, Irak'ı yerle bir etse, bu arada Körfez'de askeri görev alarak barış masasında pastadan pay alsak gibi gerek- çelerle, "savaş çığırtkanlığı" ya- pılıyor. Soracak olsanız bugün, yıllar önceden gereken önlemleri aldığımıza, uzak görüşlülüğüne kurban olduğumuz siyasjt anla- yışı, bir değil yüzlerce örnekier gösterebilir. "Demagojiye" gel- di mi eline su dökemezsiniz! 18 ağustostan bu yana geçen sekiz dokuz günde TÖ hangi ye- ni olaylarda "başarıdan basarı- ya" koştuğunu üç günlûk GAP gezisinde elbette basına duyura- cak, öğreneceğiz. Bu ara baş- kentte Habur kapısını kapatır mt- yız ya da asker gönderme yetki- si TBMM'nin mi, değil mi tartış- maları sürûyor. İnsancil gerekçe- lerle rehineler olayı uluslararası soruna dönüşürken Habur'dan ABD'li, Avusturyalı ya da her- hangi bir Batılı insanı kabul edi- yoruz. Savaştan, kimyasal silah- tan kaçan, örneğin Pakistanlıyı nasıl geri çevireceğiz? Asker gönderme tartışmalan- na kısa yanıtı dün Genelkurmay yetkilisi basına söylüyordu: "Türk Silahlı Kuvvetleri 'Yüce Medis'in' emrindedir." Altı çizilecek iki sözcük, "Yü- ce Meclis"ti. Tek cümle, tartışmada geçen her soruyu yanıtlıyordu. BAŞKENT'TEN AHMET TAN Habur'da Asyalı krizi (Baftarafi 1. Sayfada) geçişi için gerekli altyapıya sahip olmadığını anımsatarak "Lüzum- lu tertiplerin alınması ölçiisünde geçişlere musaade edilmesi gere- kebilecegi gibi, sınınn kapaülması konusu da gündeme gelebilir" de- di. Dışişleri Bakam Ali Bozer ise "ilgili ülkelerin gerekli tedbirieri alması şart" diye konuştu. Tür- kiye, Habur'dan girecek Asyalıla- nn ülkelerine dönüşlerine ilişkin düzenlemeler kapsamında yapıl- ması gerekenleri, ilgili ülkelerin Ankara'daki temsilcilerine iletti. Başbakan Yıldırım Akbulut, Habur kapısındaki yığılma konu- sunda bir gazetecinin sorusuna ya- nıt olarak yaptığı açıklamada, "Bu insanlann ülkemizden geçiş- lerini kolaylaştınnak için insani yönden üzerimize düşen elbetteki yerine getirilecektir. Ancak mev- cut şartlarda, bunun basanlı ola- bilmesi için nlkemize gelecek ya- bancılann mensup olduğu devlet- lere de görev ve sorumluluklar düşmektedir" dedi. Akbulut şun- ları söyledi: "Habur sınır kapısı esas itiba- nyla kamyon ve yük geçişine hiz- met verecek şekilde duzenlenmiş- tir. Aynı anda çok sayıda insan ge- çişi için gerekli altyapıya sahip de- ğildir. Bu da kapıdan geçenlerin hemen ülkelerine dönebilecekleri merkezlere nakledilmeleri ve bu- radan da süratle ülkemizden ay- nlmalannın temininin önemini arttırmaktadır. Bunun sağlana- rekli kolaylığı gösteririz. Ama il- gili ülkelerin gerekli tedbirieri al- ması şarttır. Bu itibarla hem ha- tırlatmak hem talep etmek mak- sadıyla bakanlığa ilgili büyük- elçileri davet etmiş bulunmakta- yız." Ülkelerine dönmek üzere Irak ve Kuveyt'ten Türkiye'ye gelmesi olasılığı bulunan 170 bin Hintli, 100 bin Bangladeşli, 100 bin Fili- pinli ve 75 bin Pakistanlının du- rumlan dün Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Işleri Genel Müdü- rü Zeki Çelikkol'un başkanlığm- daki bir toplantıda ele alındı. Top- lantıya katılan Hindistan, Pakis- tan ve Bangladeş büyükelçilikle- rinden şu istemlerde bulunuldu: 1. Yarttaşlannızın ülkelerine dönüşleri için gerekli ulaşım ko- laylıklannı saglayın. 2. Habur kapısında büyükelçi- lik yetkililerinizin bizzat görev yapmasını isteyin. 3. Türkiye'ye giriş yapan ve raaddi sıkıntı içinde bulunan yurt- taşlarınıza gerekli yardımda bulunun. SHP Genel Başkan yardımcıla- rından tstemihan Talay, "Türkiye sınınna dayanan 500 bin Asyalı için Özal. arkadası Bush'a telefon etsin" dedi. Talay, Türkiye'ye ya- nm milyon kadar Doğulunun gir- mek istediği şeklindeki haberler konusunda Cumhuriyet'e şu açık- lamayı yaptı: ı edilmesi gere- kebileceği gibi, sınınn kapaolması konusu da gündeme gelebilir. Dışişleri Bakanı Ali Bozer de dün Şam'a gitmek üzere Ankara- dan ayrılmadan önce yurttaşlan Türkiye üzerinden ülkelerine dö- necek olan devletleri gerekli ön- lemleri almaları konusunda uyar- dı. Bozer, "Kuveyt ve Irak'taki toplam 445 bin FUipinli, Hintli, Pakistanlı ve Bangladeşlinin Türkiye'ye gelmeleri durumunda ne yapılacağı" şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı: "Böyle bir ihümal yakındır. Bu nedenle ilgili büy ükelçiliği bakan- lığa çağırdık ve kendilerine göriiş- lerimizi ilettik. Ülkemizden tran- sit olarak geçecek bu kimselere ge- mz?, (Baştarafi 1. Sayfada) uygun: Yani "yassı kadayıfı, cevizli". Yamnda da nur topu gibi iki yav- rusu: Kaymaklı dondurma. Ağustos gecesinin laciverdine, çıtkınldım yıldız serinliğine do- kunmaya çabalayan müzik. Bah- çenin bir köşesinde gölgeler ara- sında flüt, keman ve gitar. tpek bir şai gibi dalga dalga. Çankaya Köşkü bahçesindeyiz. Bu ağustos gecesi şöleninde Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve eşi Semra Özal Amerıka- lı Senatör Byrd ile eşini ağırlıyor. özallar, eğer Başkan Bush gelsey- di ancak bu kadarını yapabi- lirlerdi. Başkan Bush böyle bir muame- leyi hak eder mi idi? O ayn konu. Çünkü Bush'un "Ermenileri 1915'ten 1920'lere kadar kesen Türkler nutkunu" anımsayınca, kendısinin işkembeciye bile götü- rülmesi bü>ük cömertlik olur. Senatör Byrd böyle bir şöleni gerçekten hak etmiş birisi. Ama burada hüzünlü bir pa- rantez açmak gerek. üyduruk soykınm iddialarına kulak asmadığı için Türkiye'nin bir politikacıya, böylesine dört el- le sarılması yürek burkutucudur. Bu duruma da Türkiye'yi düşüren "büyük dost ve müttefiki"dir. Köşk bahçesindeki görüntüde devlet en yüksek kadro ile yer aldı. Özallar'ın başkonuklan Başba- kan Akbulut, sivil giyimli Genel- kurmay Başkanı Orgeneral To- rumtay. bakanlar Işın Çelebi, Hüsnü Doğan, TBMM'deki ko- misyon başkanlan, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nüzhet InaFa silalıb saldırı BALIKEStR (Cumhuriyet) — Balıkesir Baro Başkam Av. Turgut tnal, dün bürosunda kimliği sap- tanamayan bir kişi tarafından si- lahlı saldırıya uğradı. Tlırgut tnal'ı sağ bacağından yaralayan saldır- gan ateş açarak kaçtı. İnal devlet hastanesinde tedavi altına alındı. Edinilen bilgilere göre dün sa- bah Barolar Birliği Başkanı'nın Adli Yıl nedeniyle hazırladığı ko- nuşma ve bu toplantıya Balıkesir- den kimlerin gideceğine ilişkin ko- nuları görüşmek üzere Baro Yö- netinı Kurulu genişletilmiş bir top- lantı yaptı. Toplanti saat 13.20 do- laylannda bitti. Toplantıda konu- şulanlan toparlayan Baro Başka- nı Türgut tnal ve sekreterleri gö- rüşürken saat 13.30 sıralarında içeriye kimliği belirleneme>r en bir kişi girdi. Bu kişi, Baro Başkanı'- nın kim olduğunu sordu. tnal'ın "Benim" diye yanıt vermesi üze- rine silahını çeken saldırgan ateş etti. Saldırganın Turgut tnal'ın ayaklarını hedef aldığı öğrenildi. Sağ bacağından yaralanan tnal'a yardım etmek iste> r en sekreterleri de korkutmak için ateş eden sal- dırgan kaçtı. Kandemir. ABD'nin Ankara Bü- yükelçisi Abramovvitz. Müsteşar Tugay Özçeri ve Dışişleri üst yö- netimi. özetle bir gazeteci için bu- lunmaz nimet durumundaki tüm kadrolar. Gazeteci haber almak ya da al- dığı haberi doğrulatmak zorunda. Yoksa gazeteciliği üfürükçülükle noktalanmaya mahkûm du- rumdadır. Oysa bu kadrolarla gündüzleri temas kurmak Kaf dağını aşmak kadar zor. Özel kalem müdürü, sâkreter ve "Efendim şu anda toplantıdalar, biz sizi arayalım" barajlarını aşabilmek, Saddam'ı Kuveyt'ten çıkarmak gibi. Yemek öncesi resepsiyon var. Başbakan'ın, Dışişleri Bakanı'- nın, Genelkurmay Başkanı'nın bulunduğu gruba yöneh'yoruz. Mangalda mısır gibi "Savaş ne zaman çıkacak?" sorusunun pat- layıp durduğu bir ortamda başka hangi gruba yönelinir ki? Başbakan'a "Merhaba" der gi- bi "Savaş çıkıyor mu efendim?" diyorsunuz. Akbulut gükrek ellerini açıyor: "Savaşı biz çıkarmayız. Çık- masını istemeyiz. Savaş inşallah çıkmayacaktır. Saddam Kuveyt'- ten çıkacak, sorun böylece çözü- lecektir." Başbakan savaşla ilgili değil gibi. O sırada ABD Büyükelçisi Ab- ramowitz geliyor. Akbulut, Bü>'ükelçi'nin elini sıkıyor. Konuşmaya baslıyor. Abramo- witz Türkçe>i sohbet edecek ka- dar konuşuyor. Ama göriişmeler- de kendi dilini yeğliyor. Akbulut da öyle. Başbakan çok önemli şeyler söyleyeceğini belii ediyor. Ve baslıyor Türkçe an- latmaya: "Saynn Büyükelçi, Habur kapı- mızda büyük sıkınb var. Bu sıkın- tının daha da büyüyeceği anlaşı- lıyor. Bu konuda sizin de hükü- met olarak bazı şeyler yapmanız gerek." Abramowiız'in Türkçesi Akbu- lut'un sözlerini anlamaya yetmi- yor. Bu yüzden birisi çevirsin di- ye bize bakıyor. Bizimle göz göze gelince tedir- gin oluyor. Bir gazeteci aracılığıyla bir ül- ke bajbakanı ile sımr kapısı soru- nu müzakere etmek, "savaş hali koşullannda" bile fazla olağan bir şey değil. Abramowitz'in bu düşüncesi gözlerinden okunuyor. Ama Ak- bulut da sözlerinin çevrilmesirü is- tiyor. Bir iki cümlesini Büytikel- çi'ye aktanyoruz. Ardından he- men yanımıza gelen Hüsnü Do- ğan'a çevirmenliği bırakıyoruz. Akbulut konuşuyor, Doğan çe- viriyor. Akbulut: "Sınıra yığılabilecek insanlann sayısı yiiz binlerle ifa- de ediliy or. Bu konuda Türkiye'- nin yapabilecekleri çok sınırlı. Bi- ze ilgili ülkelerin yardım sağlama- sı gerek. Yoksa ikinci bir Peşmer- ge sorunu ile başbaşa bırakabilir- siniz bizi." Abramowitz yanıtlıyor: "Peşmerge sorunu bundan çok ayn. Onların gidecek bir ülkele- ri, onlan isteyecek bir hükümet- teri yoktu. Oysaki bunlann hükü- metleri var. Pakistanlı Pakis- tan'a, Hindistanlı Hindistan'a gi- decektir." Akbulut: "Gidecek de nasıl? Adamlar ya gideceğiz deyip ülke- mizde kalırlarsa?" Bu kadar insanın ülkemizde kalmasının yaratacağı meseleler ortada. Abramovvitz sıkıntılı sıkıntılı bizim yüzümüze bakıyor. Bir gazetecinin önünde Başba- kan ile siyasi bir müzakere yap- manın sıkıntısını gizlemek is- temiyor. Belki de kulak tıkamamızı isti- yor. Başbakan'a bakıyoruz. Ak- bulut'un bu konuda bir tasası ol- duğunu söylemek zor. Yalnızca çevirinin iyi yapılıp yapılmadığı ile ilgili. Bunu da Abramovvitz'- in gözlerinden izliyor. Abramo- witz'in her halinden her cümlede verilen mesajı aldığı ortada. Biz ise itiraf edelim ki bir ga- zetecinin basına gelecek en büyük heyecanın keyfi içindeyiz. Postadan kripto gelmesini bek- lemeden, telefon dinlemeden, Türkiye Başbakanı ile Amerikan Büyükelçisi'nin "Habur göriişmesinde" gözlemci olarak bulunuyoruz. Buradan aynlan ga- zeteciyi meslektaşları dövmezse, okurlan taşa tutar. Asgari ölçüde devlet mahremi- yetine de nezaket göstermekle ye- tiniyoruz. Örneğin Abramovvitz'in bize dönüp "Bu kısmı sen duyma- nuş ol" dediği cümleleri atlıyoruz. ABD Büyükelçisi, Akbulut'un Habur ile ilgili sözleri karşısında biraz bocalıyor. tşi şakaya vurma- ya çalışıyor: "Sayın Başbakan, ne yapalım ki Türkiye'nin Irak'a komşu ol- ması bizim kabahatimiz degil." Başbakan yanıtı hemen yapış- tırıyor: "Sizin kabafaatiniz degil. Ama bu sizin şansınız. Türkiye'nin bu konumu, size ve Baü'ya en büyük lütuf." Abramowitz belli ki böyle bir yanıta hazırhklı değil. Sözü değiştiriyor, "Habur'a gelecekleri, ülkelerine göre hükü- metlerinin teslim alacağım belir- tiyor." Akbulut, Amerikalı'nın kulağı- na yeterli dozda karsuyu kaçırdı- ğından emin teşekkür edip hemen arkasındaki Genelkurmay Başka- nı Torumtay'a dönüyor. Onunla da aynı durumu ko- nuşuyor. tkinci bir heyecan yaşıyoruz. Torumtay ile Akbulut, Saddam hakkında özel kanaatlerini dile getiriyorlar. Bunlar ileride kriz çözüldükten sonra yazılacak türden şeyler. Torumtay, Başbakan'a duru- mun kritik olduğunu bildiklerini söylüyor. Yarın (yani bugün) böl- geye gideceğini söylüyor. Önlemlerin alındığını be- lirtiyor. Daha sonra yemeğe geçiliyor. Yemekte de bir gazeteci için ne gerekirse o oluyor. Hem de en tat- sızından. Kişisel olarak çok can- dan ve arkadaşça bulmaktan bir- çok gazeteci ve diplomat gibi ken- dinizi alamadığımz, ama hüküme- tine de kızmak hakkını saklı tut- tuğunuz Abramovvitz'in aniden yere ^varlandığına tanık oluyor- sunuz. Sonra masadaki üç mes- lektaşınızla yazmama karan alı- yorsunuz. Ama gece gazeteye döndüğünüzde Abramovvitz'in haberinin çoktan sayfaya girdiği- ne tanık oluyorsunuz. Çünkü Çankaya'daki Habur gecesi Büyükelçi'yi hastaneyegö- türen ambulans telsizinden ajans- lara çoktan yansımıştır. Özal, Semra Hanım ile birlik- te konuklarını uğurlarken Dışiş- leri Bakanı Bozer'e ve Müsteşar Büyükelçi Özçeri'ye "Siz kalın gitmeyin" diye göz kırpıyor. Çankaya'da Senatör Byrd için düzenlenen şölen "Habur görüşmesi" ile noktalanıyor. GÖZLEM UĞUR MUMCU (Baftarafi 1. Sayfada) Savaşı sırasında körfez, İran tarafından mayınlanmış, bu yüzden Batılı devletlerin mayın tarama gemileri bölgeye gi- rerek Körfez'i mayınlardan temizlemişlerdi. ABD, aynı günlerde Türkiye'yle Savunma İşbirliği Antlaş- ması imzalarken "Rapid Deplcyment Force" adı verilen "Çe- vik Kuvvef'e katılmamız için ısrarlarda bulunmuştu. Türk- çe'ye "ivedi konuşlandırma birliği" adıyla çevrilebilecek bu "Rapid Deployment Force"a Türk Genelkurmayı katılmak is- temedi. Bu çevik kuvvetin kurulmasındaki amaç, "kriz bölgeleri- ne ivedi askeri müdahale"Yİ\. Bu kriz bölgesi Ortadoğu'ydu. Türk Genelkurmayı herhalde o günlerde şöyle düşünmüş- tü: — Türkrye de kriz bölgesindedir. Çevik kuvvet Ortadoğt^ daki herhangi bir kriz nedeniyle kullanılacaktır. Bu kuvvetin kullanılması Türkiye'yi oldubittilerle karşı karşrya getirebiiir. Bu çevik kuvvet, deniz, hava ve kara birliklerinden olu- şuyor. "Naval Task Force" Akdeniz'deki Sovyet donanma- larına karşı caydırıcı görev yapmak üzere kurulan "çağn kuv- vef/"dir. NATO ülkelerinin deniz kuvvetleri, zaman zaman Akdeniz'de Sovyet donanmasına karşı "biz de vanz" demek için manevralar yaparlar. Bu "ivedi konuşlandırma birliği" dışında "Allied Mobile Force" adı verilen "ittifak çevik kuvveti" vardır. Bu NATO bir- likleri "reinforce alarm" adı verilen "takviyeli alarm" koşul- larında Türk-Sovyet sınır bölgesiyle Güneydogu bölgesine ineceklerdir Bu iki çevik kuvveti birbirine karıştırmamak gerek. Türki- ye, "Allied Mobil Force"un önceden belirlenen güvenlik ve savunma alanı içindedir. Genelkurmay'ın karşı çıktığı "Ra- pid Deployment Force" ise Amerika'nın Körfez bunalımı için kullanmayı düşündüğü askeri birliklerdir. Amerika'nın NATO'ya bağlı savunma amaçlı "ittifak çe- vik kuvveti" dışında, ayrıca "ivedi konuşlandırma birliği" ku- rup, Türkiye'yi de Savunma İşbirliği Antlaşması sırasında bu birliğe katmak istemesi, ABD'nin o günden olası bir Kör- fez müdahalesini planladığını da ortaya koyuyor. Değişen dünyada artık Sovyetler "tehdit" olmaktan çık- tı. ABD için tehlike Ortadoğu'da Amerikancı olmayan Müs- lüman ülkelerdir. Bu ülkelerde esecek "Arap milliyetçiliği" ABD'nin yaşamsal çıkarlarını ilgilendirmekteydi. Bugün Suudi Arabıstan'da bulunan çeşitli ülkelere bağlı askeri birlikler, "Birleşmiş Milletler askeri" değildir. Bunlar tıpkı Irak-iran Savaşı'nda bölgeye gönderilen çeşitli ülkele- re bağlı mayın tarama gemileri gibi "her ülkenin kendi inisi- yatifi ile gönderdiği" birliklerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer gizli oturumda Cum- hurbaşkanı Ozal'ın istediği, "yurtdışına asker gönderme yetkisini" vermiş otsaydı, hiç kuşkunuz olmasın Akbulut hü- kümeti hemen Türk askerlerini Suudi Arabistan'a gönde- recek ve Türk birlikleri de ABD çevik kuvvetini oluşturan 82. Hava İndirme Tugayı'nın yanında mevzileneceklerdi. Bu karar da Türkiye'yi Birleşmiş Milletler karan olmaksı- zın savaşa katmış bulunacaktı. Birleşmiş Milletler, Körfez'e henüz bir askeri biriik gön- dermedi. Eğer gönderirse bu birliğin niteliği ayn olacaktır. ABD, İran-lrak Savaşı'ndan sonra Körfez'e müdahaleye hazırlanıyor. Bunun için Pentagon senaryolar hazırlıyor, te- oriler oluşturuyor. Bu teorilerin biri de "out of area" teorisi- dir. Bu teori, ABD'nin çıkarlarını NATO'nun sorumluluk böl- gesiyle bağdaştırmaya çalışıyor. ABD'nin yeni "Köriez doktrini" bölgeye Birleşmiş Millet- ler ve NATO'yu da kullanıp müdahale etmek, sonra da böl- genin tek "egemen süper devleti" olmaktır. Bunun adı "emperyalizm"ö\r. Emperyalizmin de oyunu çoktur. Hem oyunu çoktur hem de işbirlikçileri boldur... Komutanlar Güneydoğu'da (Baftarafi 1. Sayfada) general Necip Torumtay, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Siyami Taştan ile Jandarma Ge- nel Komutanı Korgeneral Eşref Bitlis Diyarbakır'a gittiler. Genel- kurmay yetkilileri, komutanların gezisinin "planlı denetlemelerde bulunmak üzere yapıldıgım" söy- lediler. BM'nin olası bir tavsiye kararı uyannca Türk Silahlı Kuvvetleri- nin Körfez bölgesine asker gönde- rip göndermeyeceği tartışmaları yeni bir boyut kazandı. Başbakan Yıldınm Akbulut, BM'nin bir tav- siye kararı alraası üzerine konu- nun Bakanlar Kurulu'nda incele- neceğini bildirirken, Genelkurmay Başkanlığı'ndan üst düzeyde bir askeri yetkili, "TSK yüce Meclis'in emrindedir" dedi. Aynı yetkili, Cumhuriyet muhabirinin, "Bölge- ye asker gönderilmesi konusu var. Bu konudaki görüş nedir?" şek- lindeki sorusuna, "Bu bizim Ge- nelkurmay Başkanlığı'mn ötesin- de bir iş. Bunda Bakanlar Kuru- lu karan gerekir. Sivasi otoritenin işidir. TSK yüce Meclis'in emrindedir" yanıtını verdi. Bu arada Genelkurmay Başka- nı Orgeneral Necip Torumtay'ın yanı sıra hava kuvvetleri komutanı ile jandarma genel komutanı dün sabah Diyarbakır'a gittiler. Genel- kurmay yetkilileri, komutanların ziyaretinin "planlı denetlemeler çerçevesinde olduğunu" bil- dirdiler. Diyarbakır büromuzun haberi- ne göre Genelkurmay Başkanı ve komutanlar dün saat 10.45'te Di- yarbakır'a geldikten sonra Olağa- nüstü Hal Bölge Valisi Hayri Ko- zakçıoğlu'nu ziyaret ettiler. To- rumtay, Güreş, Taştan ve Bitlis ile Malatya'dan gelen 2. Ordu Komu- tanı Kemal Ya\Tiz'a Kozakçıoğlu ve Bölge Asayiş Komutanı Korge- neral Hikmet Köksal tarafından bölgedeki gelişmeler hakkında brifıng verildi. Genelkurmay Baş- kanı ve beraberindekiler daha sonra helikopterle Şırnak'a geçti. Geceyi Siirt'te geçirecek olan ko- mutanlar bugün Ankara'ya döne- cekler. Birlik sevkıyatı Genelkurmay yetkilileri, özel- likle Türkiye'nin Irak ile sınır böl- gesine asker sevkıyatı yapıldığı yo- lundaki haberlerin gerçeği yansıt- madığım belirttiler. Bir askeri yet- kili, TSK'nın ağustos ayı sonu ile eylül ayı başında sürekli olarak tatbikata çıktığını anımsatarak "Şimdi Trakya'ya gidilse bütün birliklerin hareket halinde olduğu görülür. Bu birlikler şimdi hudu- da mı gidiyorlar?" şeklinde konuştu. Bölgeye bazı uçaklarla bazı si- lah sistemlerinin sevkinin ise, ey- lül ayı başındaki Mehmetçik Tat- bikatı çerçevesinde gerçekleştiril- diği bildirildi. Genelkurmay, önceki gün bir gazetede fotoğraflı olarak yer alan "Hava Kuvvetleri'ne ait C-47 tipi askeri nakliye ucaklanna çok sa- yıda uçaksavar top ve bunlara ait parcalar yüklendi" yolundaki ha- ber üzerine ise Curnhuriyet'e şu açıklamayı yaptılar: "Bu rntin bir faaliyettir. Kurye ucagı, Hava Kuvvetleri kunıldu- ğundan bu yana haftanın belli günlerinde belirli üsleri dolaşmak suretiyle nslerin ihtiyacı olan mal- zemeyi, fabrikaya bakıma giden silahlan, bakımdan gelen sOahbn dagıtır." Aynı çevreler, haftanın 2-3 gü- nü tstanbul'a Hava Kuvvetleri'ne ait kurye uçaklanmn gittiğine de işaret ettiler. Genelkurmay Başkanlığı'mn "bölgeye asker sevkiyaö" olmadı- ğına ilişkin açıklamalanna karşın, bir süreden bu yana Van'dan Türkiye-Irak sınır bölgesine sürek- li olarak asker ve silah sevkıyatı yapıldığı öğrenildi. Bölgeye yakın zırhlı ve mekanize birliklerin sınır bölgesine gönderildiği de be- lirlendi. Genelkurmay çevreleri, baza si- yasi yetkililerin tersine Türk fırka- teynlerinin halen Gölcük limanın- da demirli bulunduğunu belirtti- ler. Bir Genelkurmay yetkilisi, "Gemilerimiz Körfez'e dogru ha- reket etmişler. Bu konuda söylen- tiler var" şeklindeki soruya ise, "Külliyen yalan" yanıtını verdi. 30 ağustos Genelkurmay çevrelerinden edi- nilen bilgiye göre, 30 Ağustos Za- fer Bayramı törenleri bu yıl da geçmiştekilere benzer biçimde kutlanacak. Ancak gerginlik ne- deniyle Ankara halkını tedirgin et- memek için bu yılki "provalarda jet uçaklanmn gösleri uçuşn yapmalanndan" vazgeçildiği bil- dirildi. VEIİEFENDİ HİPODROMIPNDAN FİKRET DAĞLIOĞUJ TAHMİNLER 1. KOŞU: F: Tycoon 1 (1), P: Akar (2), S. Buskashi (3). 2. KOŞU: F. Elifcan (4), P: Tay- batur (1), S: Babakemal (2). 3. KOŞU: F: Ilgın (4), P: tlkşans (5), S: Altuğbey (1). 4. KOŞU: F: Baby Villa (1), P: Koraytay (4), P: Sub Marine (2), S: Beylerbeyi (5). 5. KOŞU: F: Zümrütbey (9), P: Dare Devil (2), P: Raşomon (7), S: Mehter (6). 6. KOŞU: F:Sinernll (3),P: Er- turan (7), P: Akmurat (2), P: Al- tepe (1), S: Erkanbey (6). 7. KOŞU: F: Aktolgalı (1), P: Aknasip (4), P: Mudanyagüzeli (7), S; Zehrahan (8).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle