Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 19 AĞUSTOS 1990
Devlet Sanatçısı Suna Kan:
Holdingler de orkestra kurabilir»Suna Kan, Türkiye'nin önde gelen sanatçıları arasında. Çok
küçük yaşlarda keman çalmaya başlayan ve ününü yalnız
Türkiye'de değil uluslararası planda duyuran Suna Kan, aynı
zamanda ülkemizin dünyaya sunduğu bir "sanat elçisi" oldu.
Birçok ünlü orkestra ve şefle birlikte çalışmış olan Suna Kan,
Batı müziği -evrensel müzik- Türk müziği konusundaki
düşüncelerini ve Batı müziğinin devlet ve özel kuruluşlar
tarafından desteklenmesi üzerine görüşlerini Eğitim Servisi
Şefi Gencay Şaylan'a anlattı.
SOYLESI GENCAY ŞAYLAN
\Sayın Suna Kan, evrensel düzeyde ta-
nınmış, sanatınızı evrensel düzeyde kanıtlamış
ülkemizin yetiştirdiği çok az sayıda insanlar-
dan birisiniz. Bu noktaya nasıl geldiniz, sizin
yeteneğinizi keşfedip bu yola girmenizde etki-
li olanlar kimlerdi?
Ben çok şanslı bir çocuktura. Müziğe, özel-
likle kemana yönelmemde ailem ve babam çok
etkili oldu. Babam da kemancıydı, o zamanki
adıyla Riyaseticumhur Senfoni Orkestrası'nda
çalışıyordu. Benim elime beş yaşımda iken ke-
man verildi. Hâlâ anımsıyorum, Ulus'ta bir
sazcı dükkâruna gitmiştik, babam benim için
uygun, küçücük bir keman seçmişti. Sizin de-
yiminiz ile benim yolumun başlangıcı boyle ol-
du. Yanı beni bu yola sokan ailem ve özellikle
babam oldu. Bunun büyük bir şans olduğunu
söylemeliyim.
Kimbilir kaç tane yetenekli çocuk kimse on-
larla ilgilenmediği, yol göstermediği için kay-
bolup gidiyor. Ama benim ailem bana ilk fır-
satı verdi. Şimdi geriye bakıp düşünüyorum da
babam bu konuda çok usta bir pedagog gibi
davranmış. Bütün çocuklar oyun oynarken ben
evde keman çalışırdım. Yani normal bir çocuk-
luk yaşama şansım oldukça kısıtlıydı. Babam,
mahallemizde oturan yaşıtım çocuklan bizim
eve toplar, onlara şeker, çikolata ikram eder ve
beni sanki bir konser sanatçısıyıruşım gibi
"Şimdi ünlü kemancı Suna Kan'dan bir kon-
ser dinleyeceksiniz" diye anonslar yapardj. Ben
de yaşıtım çocuklara, arkadaşlanma keman ça-
lardım.
du?
lYani ilk keman hocanız babanız ol-
Hayır, babam benim bu yola girmeme ne-
den oldu, ama doğrudan hocahğımı yapmadı.
Esas olarak orkestrada çalan Alman bir hoca-
dan ders alıyordum. Bakın bu da bir şans idi.
Ikinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye"ye çok
sayıda Alman müzisyen gelmişti. Bir kısmı Ya-
hudi olan bu Almanların hepsi Hitler rejimin-
den kaçmışlardı ve Atatürk Türkiyesi onlara
burada çalışma olanağı vermişti.
Düşünün bir Paul Hindemith bile Türkiye^
de çalışıyordu. Benim hocam da çok yetenekli
bir Alman müzisyeni idi. Beni bu adam yetiş-
tirdi sayılır. İlkokulu bitirdiğim yıl oldukça iler-
lemiştim ve o sırada TBMM bir kanun çıkar-
mıştı. Bu kanun o sıralarda "İdil Biret-Suna
Kan" kanunu olarak adlandırüıyordu. Yetenek-
li çocukların devlet tarafından yurtdışında sa-
nat eğitimine yollanmasım öngörüyordu bu ka-
nun. Daha sonralan birçok parlak sanatçımız
bu olanaktan yararlandı ve yurtdışına eğitime
yollandı. Ben Paris'e yollanmıştım. Paris Kon-
servatuvarı'nda giriş sınavı vardı ve sınavda ke-
man çaldırıyorlardı. Sınav sonunda ben kon-
servatuvarın "yüksek bölümüne" alındım.
Konservatuvar eğitimimi tamamladıktan son-
ra da bir süre daha Fransa'da kaldım, çahşma-
larımı sürdürdüm. Konservatuvarı 1952 yılın-
da bitirmiştim ve ondan sonra birkaç yıl Av-
rupa'da dolaşarak çeşitli yanşmalara katıldım.
Işte o günlerden beri de işimi sürdürüyorum ve
açıkça söyleyeyim bu işi çok seviyorum.
MH^MEfendim 1949 yılında çıkan ve yete-
nekli çocukların devlet olanaklan ile yurtdışın-
da eğitilmesini öngören yasadan söz ettiniz.
Gerçekten bu yasa nedeni ile sizin kuşaklar
içinde dünya ölçeğinde başarılı birçok sanatçı
yetişti. Acaba son yülarda sizin kuşaklardaki
kadar başarılı sanatçı yetişmemesinde bu ya-
sanın uygulamadan kaldırılmasmm rolü var
mı?
Şimdi iyi sanatçı yetişiyor mu yetişmiyor mu
tartışmasma pek girmek istemiyorum. Çünkü
bunun için elimizde yeterli bilgi yok. Ancak sö-
zünü ettiğiniz yasanın, yani yetenekli gözüken
çocuklann yurtdışında, dünyanın en seçkin ku-
nımlannda eğitime yollanması gerçekten çok
önemliydi. Galiba bu yasadan en son olarak
GulsUn Onay yararlandı ve ondan sonra uygu-
lama durdunıldu. Bana sorarsamz yurtdışın-
da eğitim görmek, çalışma olanağı bulabilmek
çok önemlidir. Keşke bu tür uygulamalar sür-
dürülse.
•BBM£/en<///n büyük bir müzik icracısı ola-
bilmek için kuşkusuz doğal sayılabilecek bir
yetenek gereklL Ama bunun yanında eğitimin
ve özellikle disiplinli çalışmanın da çok önemli
olduğu ileri sürülür. Siz yetenek, eğitim ve di-
siplinli çalışma ilişkileri konusunda ne düşü-
nüyorsunuz? Bunlardan hangisi sizce daha
önemli?
Yetenek kuşkusuz önemlidir. Ama eğitim ve
özellikle yoğun çalışma çok daha fazla önem-
lidir. Şöyle söyleyeyim, riiç ya da sıradan yete-
nekli bir insan gerektiği gibi eğitilirse ve çok
sıkı, disiplinli bir biçimde çalışırsa iyi bir icra-
cı olabilir; en azından dünyanın her yerinde,
her orkestrada çalabilir. İlk sorunuzda da de-
ğinmeye çalıştım. Çok çalışmak gerekli. örne-
ğin çocukluğunuzu ya da gençliğinizi yaşama-
yacaksınız. Adeta tüm yaşamınızı, yaşamını-
zın her anını bu işe vereceksiniz.
Eğer birçok başka işe, mesleğe göre olağa-
nüstü sayılacak çalışma temposuna ve disipli-
nine giremezseniz, ne kadar yetenekli olursa-
nız olun ileri düzeye erişemezsiniz. Bu bakım-
dan bana göre başarının ve gelişmenin birinci
koşulu yoğun ve disiplinli çahşmadır, sonra eği-
tim, daha sonra yetenek gelir. Tabii bu üçü bir
araya gelirse çok olumlu bir tablo çıkar orta-
ya.
W^B^mŞımdi akla şu soru geliyor. örneğin siz
kariyerinizde çok başarılmnız ve sadece ülke-
nizde değil, bütün dünyada tanınıyorsunuz
Hâlâ aynı yoğunlukta ve disiplinle çalışmayı
sürdürüyor musunuz?
Gayet tabii, başka türlü olması mümkûn de-
ğil. Madem sordunuz size çalışma temposu ile
ilgili birkaç şey söyleyeyim. Konserim olmadı-
ğı zamanlarda, yani evimde otururken günde
ortalama dört saat çalarım. Tabii dört saat ça-
labümek için en azından 5-6 saat ayırmak ge-
rekir, çünkü arada dinlenirsiniz, notlar çıka-
rırsımz. Buna dinlemeyi de eklemek gerek.
Yeni çıkan icraları ya da müzikleri dikkatle
'dinlemek gerekir. Böylesine yoğun bir çalışma
programı yaşamınızda kolay kolay başka bir
şeye yer bırakmaz. Ben bir yere giderken ya da
alışveriş yaparken de kafam hep müzik ile do-
ludur, yaptığım işle doludur. Repertuvarıma ye-
ni bir eser eklerken tabii bu tempo daha da
yükselir.
^^^^MEfendim bir de icraalann performansı
zaman zaman değişir, âdeta sporcuların form
durumuna benzer bir grafık gösterir. örneğin
kritiklere baktığımızda fılanca dün akşam ha-
rikulade güzel çaldı ya da çok iyi değildi tü-
ründen değerlendirmelere rastlarız. Bu nasıl
oluyor, neden bazen performans yükseliyor,
bazen düşüyor?
Bu sorunuza tam olarak nasıl cevap verile-
libilir, bilemiyorum. Belki şunu söylemek
mümkün. Heyecan önemli rol oynar. Ben hâ-
lâ bir konsare ya da resitale çıkarken müthiş
heyecanlanıyomm ve sanıyorum bu sadece ba-
na özgü bir tutum değil. Heyecan olumlu ya
da olumsuz sonuçlara yol açabilir. Tabii bir de
psikolojik durumun hep aynı olmadığını ka-
bul etmek gerekir. Ne kadar profesyonel olur-
sanız olun sizi üzen ya da sevindiren olaylar,
ortam etkili olabilir. Bu psikolojik faktörü yok
sayamayız. Aynca unutmayahm ki psikolojik
PAZAR
KONUĞU
Türkiye'nin yetiştirdiği uluslararası düzeyde bir
kemana olan, Devlet Sanatçısı unvanı taşıyan Suna
Kan, Adana'da doğdu. Daha 5 yaşmdayken
Ankara'da kemana başladı ve o yülarda Ankara'da
Riyaseticumhur Senfoni Orkestrası'nda'görev yapan
Oerhardt, Alnayrak, Back ve Licco Amar gibi
müzisyen lerden dersler aldı. İlk konserim 9 yaşında
veren Suna Kan, 1949 yılında TBMM'den geçen ve
kamuoyunda, "İdil Biret-Suna Kan Yasası" olarak
bilinen kanun gereğince eğitim için devlet tarafından
Fransa'ya Paris'e yollandı. Paris Konservatuvan'nda
Gabriel Builion'un öğrencisi olan Kan, 1952 yılında
"birinci" olarak konservatuvardan mezun oldu.
Daha sonra Avrupa'da çeşitli yanşmalara katılan
sanatçı 1954 yılında Cenevre yarışmasında birinci,
1955 yılında Viotti yarışmasında birinci, 1956
yılında Mümh yarışmasında ikinci gelerek tum
Avrupa'nın tamdığı bir sanatçı konumuna utaştı.
Bundan sonra çeşitli ülkelerde profesyonel bir
müzikçi olarak konserler verdi. Suna Kan'ın
beraberce konser verdiği unlü orkestralar arasında
Londra Senfoni, Los Angelos Filarmoni, Bamberg
Senfoni, Moskova Senfoni, Ulusai ORTF Orkestrası
gibi Orneklerden söz etmek mumkündur.
ler. Benim tercihime gelince Mozart diyorum.
Ben Mozart çalark^n sanki cennetin kapıları
açılmış gibi duygulara kapılıyorum.
WKKKMEfendim sık sık yabancı ülkelere gidip
konserler veriyorsunuz. Bu tür konserlerde ön-
ceden prova yapıyor musunuz?
Tabii, prova yapmadan orkestra eşliğinde
konser vermek mümkün olmaz. Prova sayısı-
nı benim eseri ne kadar iyi bildiğim belirliyor.
Eğer çok iyi bildiğim, daha önce sık sık icra
ettiğim bir eserse 1 ya da 2 prova yetiyor. Ama
eser benim için yeni ise o zaman 2 ya da 3 pro-
va yapmam gerekiyor. Aynca orkestranın be-
ni, benim de orkestrayı tanımam gerekiyor.
Çağdaş, yeni bestecilerin parçaları zor, ayrıca
bunları dinlemek de hiç kolay değil. Bu tür
eserlere çok iyi hazırlanmak, yeterli miktarda
prova yapmak gerekiyor.
WBKKI^Efendim günümüzde, bizim ülkemiz-
deyaygın bir müzik sınıflandırması yapıhyor;
klasik Batı müziği ya da pop müziği, klasik
Türk müziği ve Türk halk müziği diye bir dört-
lü tasnif kullanılıyor. Bu tasnifin örneğin kon-
servatuvarlann yapısında belirleyici olduğunu
görüyoruz. Siz bu aynm ya da sımflandırma
üzerinde ne düşünüyorsunuz? Acaba bu sınıf-
landırmaya bakıp bir değerlendirme yapmak
mümkün olabilir mi?
Insanlar bence müziği istedikleri gibi, beğe-
nilerine göre aynma tabi tutabilmeli. Tabii da-
ha nesnel bir ayırım için örneğin teksesli, çok-
sesli müzik farkhlaşmasına bakılabilir. Müzi-
ği kültürel ya da ulusai boyuta göre sınıflan-
dırmaya kalktığımızda işin içinden çıkmak zor-
laşır gibime geliyor. örneğin klasik Batı mü-
ziği deyip Ispanyol, Jtalyan, Fransız ve Alman
bestecilerinin eserlerini bir grupta toplayaca-
ğız ve bunun karşısına klasik Türk müziği di-
ye farklı bir kategori koyacağız. Bilemiyorum;
bu tür sınıflandırmalar bana hiç kolay gelmi-
yor. Müzik, sesleri, yani şu ya da bu nota sis-
temini kullanarak duyguları, düşünceleri ifa-
de etmeye yarayan bir dildi:. Dünyanın her ye-
rinde insanlar bu dili kullanır. Önemli olan bu
evrensel dilin ne ölçüde gelişmiş olarak kulla-
mldığıdır ve tabii işin bir de estetik boyutu var-
dır. Galiba işin bu yönüne bakmak ve bu dilin
olabildiğince evrenselleşmesine dikkat etmek
gerekir.
I^^R^Efendim, izin verirseniz sorumu biraz
daha somut hale getireyim. Deniyor ki klasik
Batı müziği olarak tanımlanan müzik türü bi-
ze, Türk kültürüne yabancıdır. Bizim kehdi öz
müziğimiz var ve onu geliştirmemiz gerek. Bu-
nun için de özgün Türk müziği konservatuvar-
ları açılıyor. Siz bu tür yaklaşımlar konusun-
da ne düşünüyorsunuz?
demek bana hiç tutarlı gelmiyor. Dünyada bir
klasik Batı müziği vardır, bir de Türk, Japon,
Hint, Bantu müziği vardır demek pek anlamlı
bir yaklaşım değildir gibime geliyor.
Elbet yerel, etnik ya da ulusai kültürler ya-
pılan müziğe damgasını vurur. Bu müzikler de
birbirlerinden etkilenir. Uzmanlar, tarih araş-
tıncıları hangi müziğin diğer hangi müzikler-
den etkilendiğini ortaya koyar. Ama bir de mü-
ziğin evrensel yanı vardır ve bu evrensel yönü-
nü en Ust düzeyde yakalamak gerekir. Bence
klasik Batı müziği bize yabancıdır, kendi öz
müziğimize dönelim türünden bir yaklaşım sa-
natı, yaratıcıhğı sımrlamak anlamına gelir ve
bundan en büyük zararı da Türk toplumu gö-
rür.
W^^^^kEfendim toplumda sanatsal estetiğin
gelişmesi, düzeyinin yükselmesi için oturup sa-
nayileşmeyi, toplumun eğitim düzeyinin yük-
selmesini, dünyaya açılmasım mı bekleyeceğiz?
Yoksa bu gelişmeleri zamanın doğal akışına bı-
rakıp bir taraftan da bilinçli politikalar mı iz-
lememiz gerek?
Kuşkusuz bilinçli politikalar izlemek gerek.
Bence burada devlete çok önemli görevler dü-
şüyor. Örneğin TV toplumsal kültürün geliş-
mesi, toplumun beğeni düzeyinin yükselmesi
için çok bilinçli bir biçimde kullamlmalı. Bu
bakımdan TV'nin çok önemli olduğunu düşü-
nüyorum. Hemen ekleyevim, şimdi bizim
TV'de müzik alanında eskiye oranla çok iyi
şeyler yapıhyor. Her pazar bir program yayım-
lanıyor, ayrıca başka programlar da gösterili-
yor. Yani klasik müziği sevenlere hizmet götü-
rülüyor, hem de ilgi duyma,yanların hatta sev-
meyenlerin de tanıması, dinlemesi sağlanıyor.
Burada alışkanlıklar çok önemli.
Amerika'da orkestralar
devletin değil, güçlü
kuruluşlann, insanlann
gönüllü katkıları ile ayakta
duruyor. Bu niye bizde de
olmasın? Büyük zenginlerimiz
ya da holdinglerimiz neden
birer orkestra finanse
etmesinler? Ayrıca ortalama
gelirleri olan insanlar da bir
araya gelip bir katkı
sağlayabilirler. Devletin
dışında toplumun da kendi
kendine bu işlere yönelmesi
gerekir.
Devlet sanatçısı Sana Kan, 'Klasik müzik bize yabancıdır, kendi öz müziğimize dönelim' yaldaşımının yarahcılıgı sınırladıgını söylüyor. (Fotograf: Banş BU)
faktör herkes için örneğin kritikler için de ge-
çerlidir. Kritik de içinde bulunduğu psikolojik
duruma göre müzikten etkilenebilir ve bu doğ-
rultuda kritik yapabilir.
WKK^MYüksek düzeyde icraalık için herhal-
de teknik mükemmeliyet çok önemlidir. Peki
JVonserim olmadığı
zamanlarda, yani evimde
otururken günde ortalama
dört saat çalarım. Tabii dört
saat çalabilmek için en
azından 5-6 saat ayırmak
gerekir. Çünkü arada
dinlenirsiniz, notlar
çıkarırsınız. Buna dinlemeyi
de eklemek gerek. Böylesine
bir çalışma programı
yaşamınızda kolay kolay
başka bir şeye yer bırakmaz.
yorumun yani icracının duygularının, düşün-
celerinin, coşkusunun rolü nedir?
Tabii ki çok önemlidir. Şimdi eğitim yöntem-
leri çok gelişti, herkes çok yoğun ve disiplinli
bir biçimde çalışıyor. Ayrıca dinleyicinin de be-
ğeni düzeyi çok yükseldi, teknik hatalan artık
af fetmiyor. Bu bakımdan teknik mükemmeli-
yet günümüzde gerçekten yaygınlaşmış gözü-
küyor. Şimdi çok eski plaklan, kayıtlan din-
lediğimiz zaman görüyoruz ki çok Unlü, çok
yaratıcı müzisyenlerin teknik kapasiteleri hiç
de bugünkü kadar yüksek değil.
Yani şunu söylemek istiyorum, teknik artık
çok gelişmiş düzeyde ve bu alanda yanlış yap-
mak ya da yetersiz kalmak hiç hoşgörü ile kar-
şılanmıyor. Ancak yorum çok önenüi ve icra-
cının performans düzeyini beürhyor. Yorum sü-
rekli değişmeye açık. Bir eseri çaldığınızdan da-
ha farklı bir biçimde yorumlamayı düşünüyor-
sunuz ya da duyumsuyorsunuz. Sonra bunu ca-
lışmaya başhyorsunuz. Günlerce, saatlerce ça-
hşıyorsunuz. Yani yorum yoğun bir arayışın so-
nucu olarak ortaya çıkıyor. Bilmem anlatabil-
dim mi?
MHHMSay<n Kan, icracılar ne ölçüde nötr-
dürler, yani konser ya da resital programları
nasıl saptanır? Örneğin sizin sevdiğiniz ve çal-
mayı tercih ettiğiniz eserler hangileridir ve bun-
ları çalmak için ağırlığınızı koyuyor musunuz?
Resitallerde, Gülay Uğurata ile yaptığımız
konserlerde programı ben ya da biz düzenleriz.
Tabii bu düzenlemede benim beğenilerim de et-
kili olur, ama daha belirleyici olan dinleyici kit-
lesinin kimliğidir. Gelecek dinleyiciye göre bir
program düzenlenir. Ayrıca yerleşmiş kahplar
da vardır. Orkestra eşliğindeki konserler için
ise durum değişiktir. Genelhkle program öne-
risi oradan gelir. Bazen de önce sizin repertu-
vannızı sorarlar ve ona göre program önerir-
Demin de belirtmeye çalıştığım gibi müzik
gibi kaçınılmaz olarak e\rensel olan bir sanat
dalını ulusai sınırlar içine hapsetmeyi pek ak-
hm almıyor. Biz Türk müziği deyip 17. ya da
18. yüzyıl bestecilerimize, Dede Efendi'ye, It-
ri'ye döneceğiz. Almanlar, Vivaldi'yi ya da Ber-
hotz'u bırkacaklar, sadece Bach, Mozart, Schu-
JVlüzikte heyecan önemli rol
oynar. Ben hâlâ bir konsere
ya da resitale çıkarken müthiş
heyecanlanıyorum ve
sanıyorum bu sadece bana
özgü bir tutum değil.
Heyecan, olumlu ya da
olumsuz sonuçlara yol
açabilir. Ne kadar
profesyonel olursanız olun,
sizi üzen ya da sevindiren bir
ortam etkili olabilir.
bert, Beethoven çalacaklar. İspanyollar Lalo ya
da Granados'tan başka bir şey çalmayacaklar.
Böyle bir şey olur mu?
Elbet isteyen Dede Efendi'yi dinler, bu tür
müzik yapar. Ama Dede Efendi Türk, Adnan
Saygun değildir mi diyeceğiz? Türk beşlerinin
yaptığı müzik bizden değildir, bize yabancıdır
\Efendim ancak devlet dediğimiz za-
man akla şu da geliyor: Devlet adına karar ve-
ren, politika belirleyen kişiler toplumun seçti-
ği insanlardır. Yani bu insanlar, en azından, ku-
ramsal olarak beğeni ve estetik değerleri açı-
sından toplumu temsil ediyor. Bu durumda
devletin bilinçli politikalarla öncülük etmesi
çok gerçekçi mi, acaba sivil toplum içinde baş-
ka çözüm yolları düşünülemez mi?
Evet başka yollar da olabilir. Geçen yüzyıl-
da, bu yüzyıhn başında, hatta şimdi bile Av-
rupa toplumlannda varlıklı insanlar, toplumun
önde gelenleri ressamlar, müzisyenler, edebi-
yatçılar ile ilgilenir, onlan her yönden destek-
lerlerdi. Yani toplumun önde gelenleri sanat
açısından topluma karşı bir sorumluluk için-
de davranırlardı, bu hâlâ sürüyor. Batı'da, Av-
rupa'da Amerika'da büyük zenginlerin kültü-
rel merkezler açtığını, vakıflar yolu ile kosko-
ca orkestralan finanse ettiklerini biliyoruz. ör-
neğin Amerika'da hiçbir orkestra devletin de-
ğil, güçlü kuruluşlar, insanlann gönüllü kat-
kıları ile bu orkestralar ayakta duruyor. Bu niye
bizde de olmasın? Büyük zenginlerimiz ya da
holdinglerimiz neden birer orkestra finanse et-
mesinler? Aynca ortalama gelirleri olan insan-
lar da bir araya gelip bir katkı sağlayabilirler.
Bildiğim kadarı ile Carniege Hall insanlann
bağışlan ile çalışıyor. Buna benzer yüzlerce ör-
nekten söz etmek mümkün. Bakın bir önemli
holdingimiz İstanbul Festivali'nin bugünkü dü-
zeye erişmesinde çok etkili oldu. Ama şimdi-
lik diğer kuruluşlar bu tür işlerle pek ilgili gö-
zükmüyorlar, devletin bir şeyler yapmasını bek-
liyorlar ya da ilgiye değer bulmuyorlar. Evet
katılıyomm, devletin dışında toplumun kendi
kendine bu tür işlere yönelmesi gerek.
fendim son bir soru daha sormak is-
tiyorum. Bu ulusallık, ulusai kültür tartışma-
ları yapılırken hep Japonya örnek olarak ve-
rilir. Japonya'nın Batı'dan çok farklı olan ken-
di öz kültürüne sımsıkı sanlarak geliştiği söy-
lenir. Halbuki klasik müziğe baktığımızda Ja-
ponya'da müthiş bir yaygınlaşma olduğunu gö-
rüyoruz. Siz hiç Japonya'da çaldınız mı? Eğer
çaldınızsa izlenimleriniz nedir?
Ben Japonya'ya bir kez gittim. Yanlış hatır-
lamıyorsam 3 ya da 4 ayn kentte konserler ver-
dim. Bu nedenle Japonya'daki müzik yaşanu-
nı çok aynntılı olarak bilmiyorum, sadece bu
kısa geziden edindiğim izlenimlerden söz ede-
bilirim. Gördüğüm kadarı ile beğeni düzeyi çok
gelişmiş bir dinleyici ile karşılaştım ve bütün
konserler ağzına kadar dolu idi. Dinleyicinin
dünyadan haberdar olduğu izlenimini edindim.
Gerçekten de dünyanın en büyük ve ünlü top-
luluklarını, en iyi icracıları sık sık getirdikleri-
ni biliyorum. Japonya'ya çok sık giden arka-
daşlanm var, tabii onlar daha iyi tanıyor ve be-
nim edindiğim izlenimleri destekleyen şeyler
söylüyorlar. Toplumda çok gelişmiş bir müzik
altyapısı var, müzik eğitimi tam anlamı ile kit-
leselleşmis. Şu kendi malları olan Suzuki mo-
deli ya da metodu ile binlerce çocuk eğitiliyor.
Hemen hemen her kentte birden fazla orkest-
ralan var. İşte benim Japonya konusunda söy-
leyebileceklerim bu kadar, bilmiyorum sorunu-
za cevap olabildi mi?