04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 19 AĞUSTOS 1990 Budapeşte'den Midilli'den Stalin öldü, Gözlerim bir yerden aşina size yaşasın kralŞehir turumuzun Türkçe konuşan rehberi, 'Kralı istiyoruz, Habsburg Otto'yu istiyoruz' diyor. Budapeşte'de Stalin ve Lenin heykellerinin yıkıntıları hâlâ duruyor. İSMET BERKAN BUDAPEŞTE — Ikinci Dün- ya Savaşı'nın sonunda yapüan Yalta Konferansı'yla ilgili şöyle bir efsane vardır: Stalin gençlik günlerinden ötü- rü olacak Viyana'ya özel bir sev- gi beslermiş. Bu yuzden Avustur- ya'nın tarafsızlığını çok uğraştır- madan garanti etmiş, buna kar- şıiık Kızıiordu'nun "knrtardıgı" bölgelerin tamamıru kendi "nüfıız alun" içinde saymış. Eğer bu hikâye doğruysa Buda- peştelilerin Stalin'e kızmasını an- İayışla karşüaraak lazım. Bir ül- ke, bir şehir; bir insanın iki du- dağının arasmdan çıkacak sözle- re bagımlı olunca insanlann isya- nı "kabul edilebilir" sırurlar için- de kalıyor. Stalin, imparatorluğun Avus- turya değil de Macaristan tarafı- nı Batılılaşrnaya "mabknm etseydi" bugunkü Budapeşte'nin durumu çok farklı olurdu kuşku- suz. Gerçi bugün bile Budapeşte herhangi bir sanayileşmiş Batı ül- kesinın başkentınden çok farklı degil. Ama para kimbilir daha ne- lere kadirdir? Once tngilizce konuşan olduk- ça genç bir sürücüyle Budapeşte'- nin sokaklannı katediyoruz. Genç bize açıklamalar yapıyor. önce parlamento binası, Tuna'ntn kar- şı kıyısında saray, bttyük kated- raller vs. Sonunda büyükçe, be- yaz dış cepheli bir binanın önüne geliyoruz. "Buraa" diyor genç, "Macaristan sosyalbl bir nlkey- ken -artık değil- oikenin yönetil- digi yerdi. Yani parti binasıydı." Sonra canlı el kol hareketleriyle nehrin karşı kıyısındaki daha mü- tevazı binayı gösteriyor: "Bu bi- •a yeni yonetimiıı binası. Demok- raük Fonım'un merkezi." Kendi- si hıç çekınmeden muhalefetteki 'DemokrarJk Koaüsyon'u oluştu- ran "Genç Demokratlar"a üye olduğunu söylüyor. öğleden sonra programlı şehir turumuzun Türkçe konuşan reh- beri Hilda, 'Genç Demokratlar' üyesi genç gibi konuşmuyor. "Biz" diyor Hüda, "Kralı fatiyo- nız. Habsbnrg Otto'yu istiyo- n u . " (Macarlar, soyadları önce söylüyorlar.) Hilda bize Stalin'in ve Lenin'in yıkılan heykellerini gösteriyor. Sonra sıra kente hâ- kim bir tepenin üstundeki özgür- lük Anıtı'na geliyor. Anıtın ana heykeli, elinde bayrak sallayan bir genç kız. Genç kıan önUnde ise bir Rus askerinin heykeli var. Anıtın altında "4S'te bizi özgür- liige kavnşturanlara" dıye yazılı. Hilda, "Foıografını çekin, bdki bir dahaki gelişinizde bu beykel yerinde kalmaz" diyor. Hilda, yaşlı ve çok sevimli. "Önce Turkler gekJi, 150 yıl kal- dı. Sonra Almanlar geldi, 3 yıl kaldı. Derken Ruslar. Bak, şim- di onlar da gidiyor." Hilda, bü- tün bu işgal ordulanndan "misa- flrler" diye söz ediyor. Biz gülü- şünce "Onlar turistd" diye ısrar ediyor. Sonunda tanklı, toplu, silahlı kttlahlı, bıçaklı, kılıçlı "misafir- lcr" devri kapanıyor Budapeşte için. Sıra şorthı, fotoğraf maki- neli, şişkin cüzdanh gerçek "!•- risl"Jerde. REFİK DURBAŞ MİTıLİNİ — önce denize, de- nizden yüzüme vuruyor tuz ve yo- sun kokulu güneşin ışıkları... So- kaklar zeytin ve uzo kokuyor... Mitilini 25 bin nüfuslu kttçük bir yerleşim birimi. Midilli (Les- bos) adasının başkenti. Limanın ucundaki küçük kahvede akşam rüzgârlannın eşliğinde minik ka- dehlerle uzonu yudumlarken göz- lerinin ufkunda "Mikra Asia" Küçük Asya'nın beyaz bulutlara düşen gölgesi uçuşuyor... EUerini uzatsan tutabilirsin o gölgeyi. Sappho'yu düşünüyorsun. "Kasırga nasıl sökerse / meşeleri köküDdea / öyle sarsıyor yiireji- mi aşk" diyen yüzyıllar öncesinin Sapphosu'nu... Sappho'nun adası Midilli. Mi- rivilis'in. Elitis'in adası. "Savas- tan Korkuyonırn"u yazan Stratis Mirivilis Midilhli. 1979'da Nobel Edebiyat ödülü'nü alan OdJseas Elitis'in anne ve babası da Midil- lili... Midilli Türklerin tstanbul'u alı- şından 10 yıl sonra Osmanlı ege- menligine geçmiş. 1. Murat ada- nın en güzel kızlarını toplayıp ts- tanbul'a göturmüş. 1912'ye kadar Osmanlılarda kalan ada, kısa bir süre için Italyanlarda kalmış. Lo- zan Antlaşması'yla daha sonra Yunanlılara geçmiş. Mitilini Belediye Başkanı Stra- tis Pallis, adanın nüfusunun 1910'larda 15 bin olduğunu söy- lüyor. Ama 1922'de Mustafa Ke- mal ile Venizelos arasında yapı- lan anlaşmadan sonra adanın nü- fusu büyük artış göstermiş, 1950'lerde 150 bine çıkmış. Çün- Ernou caddesinde insanlar yolunuzu kesiyor. Tek söyledikleri, 'Yardım edeyim mi?' İnsanlann yüztine bakıyorum. Bu yüzü daha önce Dikiîi'de görmüştüm, bunu Ayvalık'ta, bunu Behramkale'de... Türkçe konuşsalar Rum olduklarının zor farkına varırsınız. kü bu aniaşmaya göre Küçük As- ya'dan, özellikle de Ayvalık'tan birçok Rum adaya göçmüş, Mi- dilli'deki Turkler de Ayvalık'a. Pallis, Mitilini Keramia yolu üze- rindeki evleri göstererek "tşte banlar o göçmealerin evleri" di- yor, "Bn göçmenler adanın işçi hareketini ve politik knltüriinn otastarmaya caiışnlar." Ayvalık, adadaki herkesin en çok telaffuz ettiği bir Türkçe söz- cük. Türk olduğumuzu soyledigi- niz hemen herkes öne "Ayvalık" diye söze başlıyor, ardından "Bursa, Balıkesir, tzmir" diye sı- ralıyor. P.Koundouriotou caddesinin ucundaki liman kahvesinde küçük fincanda kahve yudumlarken kar- şı masadan bir adam bir şişe uzo gönderiyor. Adı Pentoggnu Pana- giotu. Pamfila'da berber. Ayva- lık'tan kaptan Fatih'i soruyor. Tanımadığımı söyleyince hayret- ler içinde kalıyor. Ernou caddesinde insanlar yo- lunuzu kesiyor. Tek söyledikleri •Yardım edeyim mi?" İnsanlann yüzflne bakıyorum. Bu yüzü da- ha önce Dikili'de gönnüştüm, bu- nu Ayvalık'ta, bunu Behramka- le'de... Türkçe konuşsalar Rum olduklarının zor farkına varırsı- nız. Agiassos, adanın bir dağ köyü. Kendilerine özgü şiveleri varmış. Bu yüzden adadaki ötekj insanlar- la pek anlaşamıyorlarmış... Ki- taplığı, kilisesi, mUzesiyle bütün köyü eski biçimiyle korumuşlar. Bu yüzden evlerini yabancılara ki- ralamıyorlar. Aynca bu onlar için ayıp bir şeymiş... Eğer eğlence günleriyse o günlerde alışveriş de yapmıyorlar. Çarşıda ağaç oyma- sı ayna çerçeveleri görüyorum. BehramkaJe'de yapılanlann yaru- na koy, arasındaki aynmı anlaya- mazsın... Köyün duvariannda PASOK'- un secim afişleri. Birinde eşeğe Kudüs'ten ama değmez hayat Aglama duvan, Kudös'te Romalüarca yıkılan kutsal tapınaktan gü- niimüze kalan tek kalınu. ŞANSIN DURAK KUDÜS — Tarih boyunca üç büyük din içinde kutsal olabilmiş tek kent: Kudüs. Demek ki kut- salbklar da aynı yerde bannınca bir süre sonra rekabet başlıyor ve bu serbest piyasa kutsalhğmda yi- ne sermayesi olan taraf kazanı- yor. Kudüs 5000 yıllık tarihi, dinle- ri, savaşları banndırmasına kar- şın oldukça sessiz bir kent; tıpkı yere bakıp yürek yakan kara göz- lü bir çöl dilberi gibi. tnkâr edi- yor: "Ben bnnlan hiç yaşama- dım." Ezan sesleriyle çan sesleri- nin arasında kalmış, sıcağın, yo- ğun dinsel etkinliklerin ağırlığıy- la ezilmiş, mahmur, uykulu... Avrupalılann taş duvarlara li- rik isimlerı koyma egılimi rner- hum "Utanç Davan"ndan sonra ikinci hünerini Western-WaH'da göstermiş: "A|fauna Dvran". Es- ki kentin savastan sonra buyük ölçüde yeniden yapılanan modern Yahudi mahallesinde bulunan ağ- lama duvan Kudus'ün en ilgi ce- ken yeri Aglama duvan Musevilerin Ku- düs'teki en kutsal tapınaklan oian ve Romalılarca yıkılan ıkinci ta- pınağın tek kalıntısı. Göriinen bö- İümü 50 metre uzunluğunda ve 18 metre yükseküğindeki bu duvar toprağın altında da derıruere ıne- rek devam ediyor. Dünyanın dört bir yanından gelen Yahudiler bu- rada tapınağın yıkılmasına ağlı- Barcelona'dan Havuz başmda gitar muhabbetiInsanlar gitan neden severler? İlkin şarkılara kolayca eşlik eden onun gibi bir çalgı yoktur. tkincisi hafiftir, tspanyol askerleri onu beraberlerinde savaşagötürmüştür. Üçüncüsü hüzünlüdür, insan ruhunda yankılar yaratır. ÜSTÜN AKMEN BARCELONA — lspanya'run, Katalonya özerk Bölgesi'ndeki merkezi Barcelona'da, 1992 Olim- piyat Oyunları nedeniyle yapı- lan altyapı çalışmalannın, ona- nmlann, yenilemderin oluşturdu- ğu yoğun trafik kargaşası, tstan- bul'a rahmet okutuyor. Sıcak, in- sanoğlunda fiziksel durum fark- lılıkları doğurtmakta. Eski kentin ana ekseni olan Plaza de Cataluna ile güneydeki Paseo Maritimo ve kıyı şeridi ara- sında uzanan bir dizi buivardan oluşan Ramblas'ta, güneşin kon- madığı ağaçlann altındaki bank- larda oturanlann yüzleri, koyun gibi anlamsızlaşmış. Plaça Reial'deki heykelli havu- zun etrafındaki banklar, hatta ha- vuz kenarı, dinlenmekte olan in- sanlarla dolu. Hurmalar ailesin- den bir ağaç köküne sırtını daya- mış gitar çalan genç, arasıra şar- kı da söylüyor. Elleri, kollar, sü- rekli devinim içinde. Yanına çömelmiş olana anlatıyor: "Üç esaslı neden yuzunden insanlar gi- tan benimsemişlerdir" diyor. "Bir kere başka hiçbir teili çalgı yoktar ki şarkı so>lemenin teme- U oisnn, oaa eşlik etsin ve oou süs- fesin; üstetik tarta isçisinin bantaj parmaklanyla bile çıkarabilecegi basit armonileri versin." "Eee sonra" diyor ilgiyle dinleyen. "Sonra hafıfür. Dunyaaın yn- varlaklıgını ayaklan albnda dn- yan lspanya askeri gitan yanında götürmüş, onu dünyanın en uzak kÂşelerinde, oralann bavasına absürmış." "Başka, başka" diyor gene yanındaki, merakla: "Üçüncüsü" diyor (güvercin ucu- şu gibi berrak bir dille): "Üçiin- cnsü sesi dogal olarak hüzünlü- dür, orgun ber renk takımına ug- raşıla didiniie yapay olarak orur- tnlmus tınısına hiç mi hiç benze- mez onuD lınısı. Gozlerinin rengi nasıl senin bir parcansa, bn hüzün de gitann bir boliimüdür. İnsan- lann rahanda derinden yankıla- nır ve gitan arkadaş edindirir." Tutar gibi, ama okşarca, tellerin üzerinde geziniyor parmakları. "l»te bu yüzden bn çalgıyı salt folklora, dansa, şarkıya eşleyenezsin" diye ekliyor. Göz- lerinde ekşi bir hüzün. Şu gitar ne de çok andınyor bizim "saz"ı. Hayret doğrusu. Buğulu bir sesle başlıyor şarkı söyemeye. Bütün bunlar "gündüz vakti" görünenler. Hele bir akşam ol- sun... Barcelona o zaman gönin mez olanı görebilmek için "algı'- 'lara yol gösterecektir. Dokunma- lar, tatmalar, çiğnemeier, kucak- lamalar, kısacası olduklan biçim- de duyumsamalar renk katmaya başlayacaktır bu kentte. Hele ak- şam gece ile öpüşünce... yor. Yeniden yapılması için dua ediyor ve dilekler adıyorlar. O şündi Mescit-i Aksa ile Kubbetü's Sahra'yı çevreleyen duvann bir parçası olduğundan, Museviler için bu yetim duvar daha içli an- lamlar yüklenmiş. Kadınlarla erkekler ayn yollar- dan ulaşıyorlar ortak duvarlanna "Yazın, Tann'ya mektup yazın!" Taşlann arasında buruş bunış ol- muş kâğıt parçacıkları... Ey du- var, kimbilir neler istendi senden? Uzun ve yorucu ağlama seanslan için sandalyeler konulmuş duva- nn önüne. Md Brooks'un bir fılm sahnesi gibi; bir Musevi turist, sandalyeye oturup başını duvara yaslayarak hıçkırıklara boğulan dindaşının şipşak bir resmini ce- kiyor ve arkasından duvara do- nüp ağlamaya başlıyor... Bu hü- zünlü ortamda çevreme bakınıyo- rum; tanıdık biri, bir dost yok mu acaba? Az ileride buluyonım ara- dıgırru; Süleyman Efendi gelmiş, kalkıp taa tstanbullardan... Pat- ronunun gözlerini kapayıp şehri dinlemesirü fırsat bilmış! 'Ayağı- m vuran Sümerbank makosenle- rini çıkarıp nasınnı kaşıyor, işa- ret parmağıyla karşısında ağlayan Yafcudileri gösterip, "Niçin aglı- yor bu insanlar" diye soruyor. "Yoksa onlann ulkesinde aln ay- da bir zam yapılmıjor mu maaş- lara?" Gerçek olan şu ki; kişi başına düşen 5000 dolarlık gelir, Kızılde- niz'e uzanan otoyolarlan, idamsız hukuku, özerk üniversiteleri, ile- ri düzeydeki sosyal sigarta siste- miyle Western-Wall çoktan "Be- •im için aglama Israil!" demiş. ters binmiş bir adam. Nasrettin Hoca'nın buralara yolu ne zaman düştü diye dflşûnüyorum. Agiassos'un adanın tarihinde önemli bir rolü var. Ikinci Dün- ya Savaşı'nda ada Almanlar tara- fından işgal edilince ilk başkaldı- n Agiassos'ta olmuş. Almanlara karşı direnmişler, işga) aJtında ol- duklan halde kurtuluş günlerini kutlamışlar. Bu yüzden birçok in- san ya kurşuna dizilrniş ya adadan sürgüne gönderilmiş. Belediye Başkanı Pallis, " B u - lar çok kahn kafalı ohıriar" di- yor. "Dinsel bayraoüarda eglea- ceye önem veririer. Ynzleriae maskder takıp kendileriylt ve öte- ki Yonanlılaria alay ederler. Ör- negİB biri bir baaka kente gitse orada kendi adıaı knllanmaz, kendisine bir başka isinı seçcr. Ama köyüne döndMfnnde asd b- mini unutup seçtigi lakabı kulla- nır." Midilli turizm yönünden pek gelişmemiş. Gelişmesini de istemi- yorlar. Turizmin gehşmesi çevrs sorunlannı da birlikte getiriyor- muş... Mitina tam Behramkale'nin karşısına düşüyor. özellikle gecc- leri Küçük Asya'nın ışıklarını d- le tutmak mümkün. Bir eski ka- lenin yaraaçlanna kurulmuş bir yerleşim birimi. Alman turisderin uğrak yeri. Dağların eteklerinden geçiyo- ruz. Etekleri göz alabildiğine zey- tin ağacı. Tepeler ıse çam orma- nı. Zeytin ve çamlann kokusu de- nizin tuzuyla genzinize yapışıyor. Ada gündüzleri uykunun ege- menliğinde. Sabah açılan dukkân- lar öğleden sonra kapah. Ama kü- çük tahta ma&alarla donanmış kü- çük kahvelerde erkek olsun, ka- dın olsun genç-yaşh, küçük ka- dehlerle uzosurru yudumlayan bir yığm insana rastlamak mümkün. Güneş battıktan sonra adanın ger- çek yaşamı başlıyor. Herkes süs- lenmiş, yine kahvelerde, yine du- daklannın ucunda uzo kadehle- ri... Ve gözlerini Küçük Asya'nın ışıklarına dikmiş, deniz kıyısında rüzgânn kokusunu saçlannın ak- lığına sürünen yaşlı insanlar... Ufukla gecenin karanlığına düşen bir yıidızın mavi ışıkları Elitis'in şiirlerini fısıldar gibi: "Artık yanıbaşımda ölnmsöz su dolu bir testi olacak / örgür- lugünun sarsıa biçimi olacak ya- nımda rezgtr / Ve içinde sevghtia acıyla prpınaca|ı oteHerin / Ve içüıde Ete'nin yankuanafagı o de- niz kabagnn." Dikili'den bir zeytin dalı götür- müştüm, onu Mitilini'nin denizi- nin beyaz köpüklerine gcmdüm. Mitilini'den getirdiğim çam dalı- nı da Ayvalık denizinin maviliği- ne. Ege'nin mavi güneşinde boy versin, çiçek açsın diye... Birbirini sanp sarmalasın diye fılizleri... Kısa bir süre için 120.000.- taksitle. Kil'm yıkayon, battoniye yıkoyan, her tvrden i kilo çamafin bir sağa, bir soh tertemiz yıkayan, kaya gibi soğfam çamaşır makinesi. 11 Arçelik şanzımanlı çamaşır makinesini, şimdi alın, kârlı çıkın. Hemen en yakın Arçelik Yetkili Satıcısına gidin, çamaşır makinenizi hemen alıp evinize götürûn. Unutmayın: Arçelik'i seçmek, kaliteyi seçmektir. Arçelik'in gerçek ve yaygın Servis Teşkilatı satıştan yıllar sonra bile hizmetinizdedir. Model ARÇELİK Şanzımanlı HEMEN Peşinat 120.000, T E S L İ M Aylık Taksit 120.000.- Süre 9ay KDV Dahil Toplam Fiyot 1200.000, Türkiye içinyeni. Japonya'dan.. _ve gpneTöksan güvencesiyle. Köklü, deneyimli bir kuruluştari. • Şımdıden 19 satış bayıı, 22 yetküı servısten oluşan serns agı ve 5 yıllık yedek parça stoğu KALBINIZ SIZIN İÇİN ÇALIŞIYOR, YA SİZ ?.. Muayene, Teşhls Tedavi, Laboratuvar, Röntgen TURK KALP VAKFI Tel: 1751244/45-1485866.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle