Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 AĞUSTOS 1990 CUMHURÎYET/19
HAVA DURUMU TURKİYE'DE BUGÜN
Meteoroloji Genel Müdürlû-
ğû'nden alınan bilgiye göre
yurtta yağış beklenmiyor. Bûtûn
bölgelerımiz az bulutlu ve açık
geçecek. HAVA ŞICAKLIĞI: De-
ğişmeyecek RÜZGÂR- Kuzey
ve doğu yönlenden hafif. ara sı-
ra orta kuvvette esecek. Deniz-
lerde rüzgâj; Karadeniz'de gün-
poyraztgeoe • R t o 9 â r k u z e y
* d 0
Öu
*
kuvvette esecek. Göl küçük
Adana
Mapazan
Adıyaran
Alyocı
««n
Anfcara
Antakya
Andya
Artvm
* ! m
Balıtesır
Bıtec*
Bngöl
Btfc
Bokı
Bursa
Çanaklde
Çonjm
Oenzi
A 3«° 22° DıyartMlor
A 29°20
t>
Edınıe
A 36
o
23"ErBncan
A 30° 11° Eraınjm
A 32
0
WEslaşe»iir
A 30° tS° GjaantEP
A 32°24°aresun
38°23°Mansa
33° 15° K Maraş
33»iB°ltaw
28°12°Mu0h
30°14°MUŞ
»"ZyNJd
28°20°0rtu
A 38°21°Gumûşhaı«A 22°12°Fte
A 23° W> HaMdn A 32° 18° Samsun
A 3e°21°tso*1a A32°14°S«rt
A 32° 15° Isîanbui A 29° 21° Smop
A 30° 14° lım» I 3 f 19° SflB
A 34° 22° Kars A 29° 12° T
A 34° 24° KasBmomı A
A 29» 12° Kaysen
A 3V> 16° Kıtiüare*
A 31°20°Kbna
A 29° 8°KütaHya
A 34°20°Malatya
32°t5°Uşak
29°15°Van
30°M"Ytegal
33° 18° ZonguUak
A 35° 21°
A 34° 22°
A31»25°
A 3S°2T
A 33°20°
A 29° 13°
A 26°20°
A 26° 21°
A 27° 19°
A 38° 22°
A 28°21°
A 24° 10°
A 28° 18°
A27°20°
A 31° 17°
A 32° 18°
A 29° 15°
A 25° 12°
A 26° 18°
tinde, saatte 4-16, yer yer 21 de- buUlkı $ *** A-açtk B-bukjftj G-gûntşlı K-ört S-as« Y^ajmurtu
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Eskiden kuduzun
ilacı sanılan, ıtırlı bir
dağ bitkisi. 2/ Işsiz,
aylak... Gemileri,
farklı iki su düzeyinin
birinden öbürüne
aşırmak için yapılmış
ara havuz. 3/ Taraf...
Üç kişiyle oynanan
bir kâğıt oyunu. 4/
Muğla ilindeki hava-
alanıtun adı. 5/ Eski-
den hattatlıkta kulla-
nılmış yan mat bir
kâğıt türü... Valide. 6/
Japon lirik drami... 9
Kars yakınlanndaki unlü harabe yeri...
Bir kürk hayyanı. 7/ Ivedi... Bir nota.
%/ Eskiden din bilginlerine verilen ad...
Sodyumun simgesi. 9/ Fransa'run gü-
neybatısında büyük bir bölge.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Başıboş hayvanlann salındığı çayır-
hk. 2/ Geniş ve düz arazi... Domuz. 3/
Gemilerin mizana dıreğinın gerisinde-
ki yeflcen... Asya'da bir ırmak. 4/ Müs-
tahkem yer... Hak ve hukuka uygun-
hık. 5/ Çoğunlukla hidrojen ya da helyumla şişirilmiş güdümlü ba-
lon... Su. 6/ Eski Mısır'da güneş tanrısı... Asya'da bir ülke. 7/ Ün-
süzle biten bir sözcüğün, ünlûyle başlayan bir sözcüğe bağlanarak
okunması. 8/ Lüfer balığının irisi... Olumsuzluk belirten bir önek.
9/ Bir tür kâğıt oyunu.
60 YIL ONCE Cumhuriyet
Asilerin tedibi
ıTUSUS UKHU» C0LLE8E •
AHERıKAN ERKEK LiSESt
/oROBERT KOLEC-g
^-_™ *™^_ .^L/ll' l'_ *"".. * 3 ! ^Z. •••-!
17 AGUSTOS 1930
Ankaraya gelen son haberlere
göre tran hükûmeti,
hududumuzdan tran toprağına
iltica eden Kürtlerin tedibine
başlamıştır. tran Şahinin
bizzat bu mes'ele ile meşgul
olduğu bildirilmektedir. tran
hükûmeti eşkiyayı tedip için
hudutta asker toplamış ve
hemen harekâta başlamıştır.
tran sefaretinin verdiği habere
göre tran hududuna geçen Halit ağa bütün aşireti ile —
beraber tran askeri ile karşılaşmış ve orada çetin bir
müsademe olmuştur. Müsademe tran'Ulann muvaffakiyeti
ile neticelenmiş. Halit ağanın avenesi imha edilmiştir.
Müsademe mahallinde 300 ceset sayılmıştır. tran askerinden
<r
kırk maktul vardır. Halit, perişan bir halde kaçmıştır.
tran hükûrnetinin şakilere karşı mücadelesi Ankara
mehafilinde memnuniyetle karşılanmıştır. tran, kendi
toprağına geçecek şakileri tedip için hududa mütemadiyen
asker sevketmektedir.
Tevfık Fikret
Büyük inkılâp şairi Tevfık Fikret'in ölümünün üstünden
geçen on beşinci yıl, 19 ağustos salı günü tamamlanıyor.
Güzel San'atlar Birliği Edebiyat şubesi, bu elemli gün
münasebetile bir ihtifal tertip ve ihzar etmiştir. thtifal Güzel
San'atlar Birliğinin Gülhane parkı methalindeki merkezinde
yapılacaktır. Tevfık Fikret'in mesai arkadaşı ve dostu Uşşakî
zade Halit Ziya Bey, şairin san'atı ve eserleri hakkmda
kımeyli bir hitabe irat edecek, Tevfık Fikret'in talebesi ve
dostu Ruşen Esref Bey, san'atkâra ait haüralannı
anlatacaktır. Müteakıben Tevfik Fikret'in eserlerinden baaa
parçaJar okunacaktır.
ihtifal saat on beş buçukta başhyacaktır. Güzel San'atlar
Birliği Edebiyat şubesi birligin muhtelif şubderine mensup
bütün san'atkârların ve alelûmum münevverlerin o gün
Birlik merkezine gelerek bu rasimeye iştirak etmelerini rica
etmektedir.
30 YIL ONCE Cumhuriyel
Makarios
Bağımsız Kıbrıs
17 AGUSTOS 1960
Bu gece (15/16 ağustos) saat 11.45 de
Ternsilciler Meclisi bina ve salonunda
evvelce tesbit ve ilân edilmiş olan
programa uygun olarak Sir Hugh
Foot tarafından bir beyanat ile üç
devlet tarafmdan yapılan anlaşma
gereğince kabul edilen anayasarun
meriyete girerek tngiltere
hükümranlığırun kaldınldığını ilân ve
bugunden itibaren bağımsız hükümran Kıbrıs
Cumhurivetinin kurulmuş olduğunu beyan etmiştir.
Müteakıben Reisicumhur Makarios, verdiği söylevde
ezcümle, taraflar arasında sıkı ve samimî işbirliği yapılması
ve Adanın Elen - Türk sâkinlerinin milli ve mânevi ideal ve
geleneklerine karşılıklı takdir ve hurmet gösterilmesi
lüzumuna işaret etmiştir.
Söz alan Cumhurbaşkan Muavini Dr. Fazıl Küçük, "Kıbrıs
tarihinde açılan bu mesut devri büyük bir sevinçle kutlarken
halkın seçtiği kimseler olarak omuzlarımıza ağır ve
mesuliyetli bir yük aldığımızı unutmamak yerinde olur"
diyen Dr. Küçük, sözlerini "Bizim bundan sonra siyasetimiz
her üç devletle sıkı bir dostluk temini ve onlann her türlü
yardım müzaheretlerine mazfaar olmak için çalışmak
olacaktır" diyerek bitirmiştir.
Daha sonra söz alan Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosu
Vecdi Türel, Devlet Reisimiz
Orgeneral Cemal Gürsel'in mesajını
okumuştur.
Rusyanın resmi haberler ajansı Tass,
yeni Kıbns Cumhuriyetinin kuruluşu
münasebetiyle yayınladığı bir
haberde, Adadaki tngiliz üslerine
dair anlaşmanın "Yeni Cumhuriyet
için yeni ve büyük müşküller
yarattığını" ileri sünnüstür. Fanl Küçük
GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuriyet
Tazla koruduk'17 AGUSTOS 1989
Başbakan Turgut özal, yeni illerden Karaman'ın kuruluş
töreninde sanayicilere çatarak, "Gumrük duvarları arkasında
çürük çarık mal yap, sat. Yok kardeşim, rekabet et, rekabet.
Sanayii fazla koruduk" şeklinde konusarak, enflasyonla
mücadele için bu yeni sistemin oturtulmaya çalışılacağıru
söyledi. özal, et alış fiyatlarıru da arttıracağını belirterek,
"Biraz da üreticiyi desteklemek lazım. Biraz pahalı et
yersiniz, ne yapalım" dedi. Başbakan özal, Bulgaristan'dan
"zamanı gelince hesap sorulacağını" bildirdi.
Helsınkı
Lenıngrad
g&\
K
^/T
a
:Ö--&oskcva
Şam
DUNYA'DA BUGÜN
Ams^rdam
Amman
Atna
Baftat
Bacetona
Basd
Belgra!
Brtksei
Cenevre
Ccayir
Cidık
Dutıaı
Fnnkfuri
&rrw
HeJanla
Koprteg
KUn
Ldtoşa
Y 22°
A 35°
A 32°
A 39°
A 30°
A 24"
A 31°
Y 28°
A 26°
Y 22°
A 32°
A 23°
A 34°
A 42°
A 46°
Y 25°
A 34°
A 22°
A 36°
A 23°
A 26°
A 35°
Lenıngrad
Umdra
Madnd
Mıtano
Uatte*
Mosfema
MOnh
Se* "lorfc
ûslo
Pars
Prao
SOM
A 21°
A 24°
A 34°
A 30°
Tunus
Vcnedk
Vlyana
32
A 24°
Y 24°
A 30°
Y 19°
Y 25°
A 22°
A 44°
A 27°
A 30°
A 35°
A 37°
A 34°
A 24°
A 28°
A 27°..... 27
VöstnngtonA 32°
Zûrih A 24°
TARTISMA
Solda BUimkurgu
Sayın Ecevit, 1950'den bu yana tam 48 yıldan beri, siyasal
inanç uğruna ezilen ve bu çileyi, babadan oğula, dededen
toruna doğal miras gibi paylaşarak devreden sosyal demokrat
yığınların sabretme gücünün de bir sınırı olduğunu, şair
ruhunun şefkat ve inceliğiyle kabullendi.
Çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana
yapılagelen seçimlerin doğruladığı bir gerçek
var ki o da sosyal demokrat oylann en elve-
rişL ortamda bile yüzde 42'yi aşaraadığıdır.
Kuşkusuz bu oran, kendi ideolojik ve kitlesel
butünlüğü içinde önemlı bir ağırlık taşırsa da
Türkiye'deki yapılanma bu doğrultuda değil-
dir. Sosyal demokrat partilerin hayat alanı işçi,
memur, emekli, esnaf ve köylü ile orta ve dar
gelirli diğer kesimlerin, çağdaş örgütlenme ve
bilinçlenme olanaklarından yoksun bulunu-
şu Batı ülkelerinin tersine, anılan sosyal grup-
İarın, bizim demokrasimizin gelişip kökleşmesi
uğruna bir bedel ödememiş olmalan, genel-
de Türk demokrasisinin önemli bir eksiği (!)
soldaki oy kilitlenmesinin de siyasal, tarihsel
ve sosyolojik nedenidir. Ülkemiz insammn sos-
yal ve moraJ değerleri de "sol"un yanlış algı-
lanmasına bir başka raanevi iklim yaratmak-
tadır. Siyaset ilmine ve sosyal demokrat fel-
sefeye aykın olarak geniş seçmen yığınların-
da sosyal demokratlar, toplumun ve bireyin di-
ni, ahlaki, ulusal, sosyal ve başkaca özdeğer-
leriyle ilgisiz sanılmaktadır. Bu yanlış kanaa-
ti. Kuranı Kerim'in, Vâkıa, Inşikâk, Beled
surelerindeki aslında inanmayanlan hedef
alan, suçlayan, tehdit eden ayetlerin yanlış, ka-
sıtlı değilse bilgisiz ve çağdışı bir yorumla, gü-
ya 'sol"a oy veren seçmen yığmlanm kapsar
biçirade tercüme edilmesi ve bazı ucuz politi-
kacüarm bu doğrultudaki propagandası bes-
lemektedir. Türk sosyal demokratlarının yar-
gısı, kapalı toplum yapısımn ve kırsal kesim
kültürünün değişimi sonucu, yalancı esnafı-
nm müşterisiz kalışıyla doğru orantılı olup, bu
bir zaman ve eğitim işidir. Böyle bir ülkede
siyasete önderlik ve topluma öncüluk edenle-
rin, halka ve tarihe karşı "geıçekp" olmak gibi
bir sonımluluklan da vardır. Ülkenin kurtu-
luşundan, cumhuriyetin kuruluşuna, Atatiirk
inkîlaplarımn desteklenmesinden, demokra-
sinin yerleşip gelişmesine kadar hemen her
çağdaş atılımda alınteri, çilesi ve gözyaşıyla
özel bir yeri olan; bugün ise tarihin asla haklı
saymayacağı "nedenler'ie bölünmüşlügün aa-
sını, utancım, ümitsizliğini ve de ezilmişliğini
yaşayan milyonlarca CHP'linin asil duygula-
nna ve derin ısüraplarına tercüman olacağı
inancıyla bu düşsel yazıyı kaleme aldım:
Biilenl Bey o sabah uyandağında, okyanu-
sun fırtınalardan sonraki durgun halini andı-
nyordu; yüz hatlarında hiçbir gergınlık beür-
tisi yok, sesi yumuşak, bakışları sevecen, ta-
vırlan çelebi ve ruh dünyası daha bir aydın-
lıktı. Oran'daki evinin ormana bakan pence-
resinden çam ağaçlarıyla sabah güneşinin ku-
caklaşmasındaki cümbüşü, özenle seyrederken
gözlerini ufkun sonsuzluğundaki bir noktaya
dikip, bir süre baktı, sigarayaktı ve mınldandı:
"Büyük düşiinmelivinı!.."
DSP'nin Sayın Genel Bsşluuu, eumhuriye-
timizi kuşatan tarikatlann, ANAP'ın özel ko-
ruması altında hızla yol aldığmı, devletimizin
kurucusuna yeminli husumet duyanlann, par-
lamentonun bürokrasiye kadar tüm köşe baş-
lannı ele geçirdiğini, kör-topal demokrasimiz
ve laik devletimizle birlikte halkın karanlık bir
dönemece adım adım, ama bilinçli ve planlı
olarak getirildiğirıi acıyla hatırladı.
Görüşme ve uzlaşma konusu olabilecek bir-
takım sav ve tezlerin, tutku ölçüsünde bencil-
lik halini almasından kimin ve kimlerin yarar-
landığını fark etti.
Bir zamanlar; dereye, tepeye, ağaç dalları-
na ülke yollanna, kuşun kanadına, rakibin
inadına yazılan "Ecevit" adının, yazanlann
yüreğini sızlatırcasına tüm sağm özellikle
ANAP ve DYP'nin ümidi haline gelmesi gibi
bir "Urihsel yanılgıyı" ve tarihsel vebali dü-
şündü.
Sayın Ecevit, 1950'den bu yana tam 48 yıl-
dan beri, siyasal inanç uğruna ezilen ve bu çi-
leyi, babadan oğula, dededen toruna doğal mi-
ras gibi paylaşarak devreden sosyal demokrat
yığınların sabretme gücünün de bir sının ol-
duğunu, şair ruhunun şefkat ve inceliğiyle ka-
bullendi.
Türk solunun ünlü lideri, Yunanlılann ba-
nşseverlğini konu eden Odise'de anlatıldığı
üzere, güzel Penelop'un Kral ülis'in "Ne
zaman evlenecefiz" sorusuna, "DokndBgnm
halı bitince" yanıtıru verip, gündüz dokudu-
ğu hahyı gece çözerek, sevgilisini yülarca oya-
laması gibi sağ seçmenlerin -istisnalar dışında-
DSP'ye akın edeceği, fantezisi ile oyalanıp za-
man kaybetmenin gerçekçi olmadığıru, o gör-
kemli CHP kadrolaruun ve seçmenlerinin,
kendisini isteyerek terk etmedigini, Hamza-
koy'da oluşturulduğu anlaşılan "teoriler" uğ-
runa dışiandıklannı teslim etti.
Sayın Ecevit, ülkemizde sosyalist ve komü-
nist partilerin de artık kurulduğunu ve yerli
yerini alraak üzere olduğunu göz önünde bu-
lundurarak SHP'ye yönelik geldiği ideolojik
ve felsefı eleştirilere gerek kalmadığını ve ni-
hayet söz konusu partideki bazı isimlere kar-
şı beslediğini saklamadığı sevgisizliğin, bir
Mevlana, Hacı Bektaş ve Yunus hayranı kişi-
liğinde eridiğini, ülkenin, toplumun ve demok-
rasinin geleceğinin söz konusu olduğu yerde,
kişisel kırgınlıkların zaten hiçbir önem taşı-
mayacağjnı, tarihsel bir kararla Türk kamu-
oyuna ilan etti ve sosyal demokratlann birleş-
me düğünü yapıldı. tnönii-Ecevit el ele tüm
yurdu dolaştılar, yüz binlerin konfeti >-ağmu-
ru altında sokaklarda yürüdüler. Yalanalar ve
talancılar korkmaya başladı, gericiliğin hıa ke-
sildi. Cumhuriyete kan ve can geldi, çölleşen
demokrasi iklimi yeşerdi, 12 Eylül Paşalan
ucandı, Atatürk Anıtkabir'den başını kaldır-
dı, "nibayetr dedi.
A. GANİ AŞIK
Eski CHP millervekili
Belediye Başkanlığı Seçîmleri...
ANAP geçen yılki yerel seçimlerde Türkiye genelinde %21.8
oy ahrken küçük yörelerde, kasaba belediyelerinde %32.6 oy
almıştır.
26 Mart 1989 yerel seçimleri'nin ardından
günümüze kadar az nüfuslu çeşitli yerlerde ve-
ayn tarihlerde belediye başkanlığı seçimleri
yapılmıştır. Nokta seçimleri diye de adlandı-
rılan bu yenileme seçimlerini 3 Haziran
1990'da 30 ile bağlı 1 ilçe ve 50 beldede yapı-
lan belediye başkanlığı seçimleri izlemiştir.
özellikle 3 Haziran seçimleri iktidar ve mu-
halefet partileri açısından farklı yorumlara yol
açmış ve sonuçlan açısından 19 ağustosta ya-
pılacak benzer seçimleri de etkileyebilecek bir
önem kazanmıştır. Gerçekten de bu seçimle-
re baküarak Türk seçmeninin oy davramşla-
rı konusunda genel sonuçlar çıkarmak müm-
kün müdür?
Bilindiği gibi 3 Haziran 1990 seçimi sonuç-
lanyla ilgiü. olarak iktidar ve muhalefet par-
tileri karşıt savlarda bulunmuşlardır: tktidar
partisi ANAP açısından 26 Mart seçimleri bir
"uyan"dır. "Bu secimlerle seçmen ANAP'ı
oyarmıştır. Ancak kantann topunu fazla ka-
çırdığını fark elmiş ve 3 Haziran'da sempati-
sini ve desteğini tekrar ANAP'a vönehmiştir.
tktidar olarak ANAP bu ikazdan gerekli ders-
leri almış, icraatını da buna göre ayaıiayarak
vatandaşın desteğini yeıtiden kazanmış, topar-
lanmıştır." Muhalefet partileri açısından ise
"Secimler ayn günlerde ve çok farklı yerier-
de yapılmış, her birisine devleti bizzat sokup
hizmeü oya değişme (eklifleri yapılmıştır. Bu-
ralarda muhalefetin karşısında ANAP degil,
bütün olanaklanyla devlet vardır. Aynca kü-
çuk beldelerde halk çok haklı olarak genel mil-
letvekili seçimlerine kadar devletin \ardımın-
dan >oksun kalmak istememiş ve çeşitli kay-
naklardan dağıblan imkân ve hizmetleri red-
detmeraiştir."
Yukanda özetlenen her iki savın da daha
aynntılı bir biçimde açıklanması gerekir. Bir
kere, muhalefet partilerinin ileri sürdükleri ol-
gu; küçük beldelerde vatandaşın daha prag-
matik olacağı savı, anlaşüır, "mâkul" bir ol-
gudur; bir tür "malumu ilâm" dır. Ancak ye-
terli değildir. Bu, çok açık genel doğrunun dı-
şına çıkıp bilimsel nedenlere inmek gerekir.
Aşağıda böyle bir inceleme girişiminde bulu-
nuyoruz.
Önce kamuoyunda, ANAP'ın 3 Haziran se-
çimlerinde aldığ" oyîâr, 26 Mart 1989 seçim-
lerinde ANAP oylanmn genel ortalaması olan
°?o21.8 ile karşılaştırılmaktadır. Oysa bu sa-
kıncalıdır. Çünkü genellikJe partiler farklı böl-
ge ve yerleşim yerlerinde farklı oranlarda oy
toplarlar. örneğin; ANAP küçük -hele az ge-
lişmiş yörelerde- yerleşim yerlerinde, büyük
yerleşim yerlerinden daha çok oy almıştır. Ni-
tekim, 26 Mart belediye seçimlerinde böyle ol-
muştur. Kentlerin hemen hepsini yitirmesine
karşın, küçük yerleşim yerlerinde belediye
baskanlığının çoğunluğunda birinci parti ola-
bilmiştir. ANAP geçen yılki yerel seçimlerde
Türkiye genelinde <fo21.8 oy ahrken küçük yö-
relerde, kasaba belediyelerinde *»32.6 oy al-
mıştır.
Bu konuda daha sağhklı bir yaklaşım, 3
Haziran'da 50 beldedeki belediye seçim sonuç-
larımn 26 Mart 1989 sonuçlarıyla karşılaştır-
mak olurdu. Ancak bu 50 belde yeni beledi-
ye oldukları için 26 Mart'ta buralarda bele-
diye başkanlığı seçimleri söz konusu değildi.
Bu durum karşısında, karşılaştırma olanağı
sağlayabilmek için şöyle bir yol izlenmiştir: Bu
50 yerleşim merkezinin bulunduğu illerde, 26
Mart 1989'da belediye olan ve nüfusu bu yer-
lere en yakın 50 benzer belediye seçilmiştir.
Buralardaki belediye başkanlığı seçimlerinde
ANAP'ın oy oranj %38.5 bulunmuştur. Ay-
nı şekilde, Türkiye'de seçmen sayısı 2000'in
altında olan 986 belediyeden, 26 Mart 1989
seçimlerinde, ANAP'ın oy oranı ^o38'dir. 3
Haziran 1990 seçimlerinde ise ANAP'ın oy
oranı %34.5'tir. Görüldüğü gibi bu yerleşim
yerlerinde ANAP oyları, sözü geçen iki seçim-
de de genel ortalama oy oranından çok yük-
sektir. Dolayısıyla 26 Mart'ta benzer yerler-
deki belediye başkanlığı seçim sonuçlan esas
alınabilirse ANAP'ın oy oranlarında 3 Hazi-
ran seçimlerinde bir artış olmamış demektir.
Tersine ANAP'ın 3 Haziran seçimlerinde, 26
Mart seçimlerine oranla oy kaybına uğradığı
da söylenebilir.
Türkiye'deki milletvekili seçimlerinin genel
ve temel bir özelliği, genel eğilimin tüm yur-
da yayılmış olmasıdır. 26 Mart 1989 il genel
meclisi seçimlerinde de aynı eğüim vardır. Ya-
ni, seçimlerde bir parti oy yitjriyorsa ya da
kazanıyorsa bu eğilim, bir iki küçük istisna
dışındn, tüm yurtta gözlemlenmektedir.
Bu eğilimin 3 Haziran belediye başkanlığı
seçimlerinde de bulunup bulunmadığını sına-
mak için bu seçim sonuçlarıyla 1987 millet-
vekili seçimi sonuçlarım karşılaştırdık. 50 bel-
dedeki oy dağılımı yukanda sözü edilen ge-
nel eğilime çok ters gelen bir görüntü vermek-
tedir. ANAP oylarındaki artma ya da azal-
malar tekdüze bir eğilim göstermemektedir.
Söz konusu 50 beldenin 29'unda ANAP oy-
lan artarken 16'sında azalmaktadır (Dört bel-
dede 1987'ye ilişkin veri bulunamamış, bir bel-
dede (Madenli) ANAP oy oranı değişmemiş-
tir). ANAP'ın oy artış oranlan %48'lere, oy
azalış oranlan Vo52'lere varabilmektedir. Bu
büyük oranlar tek örnek değillerdir. Artış ora-
nının °7o2O'yi aştığı 9 belde; azalış oranının
?bl5'i aştığı 6 belde vardır. Bu sonuçlar, be-
lediye başkanlığı seçimlerinin niteliği gereği,
yerel koşulların, kişisel etkenlerin baskısı al-
tında geçtiğini göstermektedir. Dolayısıyla be-
lediye başkanlığı seçimleri, milletvekili ve il
genel meclisi seçimlerinin aksine, yurt gene-
linde parti oylarındaki eğilimleri yansıtma ni-
teliğine sahip bulunmamaktadır.
Aynı sonuçlar ANAP'ın iktidarda bulun-
ma üstünlüğünü en azından her yerde kulla-
namadığını göstermektedir. ANAP bu üstün-
lüğu kullansaydı her yerde tekdüze bir artışı
gerçekleştirmiş olurdu.
Sonuç olarak şunlan söyleyebiliriz: (1) 26
Mart 1989 yerel seçimlerinde ANAP'ın oy
oranı küçük yerleşim birimlerinde *%21.8 de-
ğil %32.6'dır. Dolayısıyla karşılaştırma
°
7
i)21.8'e göre değil ^»32.6'ya göre yapılmalı-
dır. (2) ANAP 3 Haziran'daki belediye baş-
kanlığı seçimlerinin yapıldığı yerleşim yerle-
rine benzer nitelikteki beldelerde, 26 Mart
1989'da da genel ortalamaya oranla yüksek
oy ("7038) almıştır. Dolayısıyla 3 Haziran'da
ANAP'ın oy oranında bir artış olduğu söyle-
nemez. Tersine bir düşüşten söz edilebilir. (3)
Belediye başkanlığı seçimleri; yerel, kişisel
faktörlerin ağır bastığı seçimlerdir. 3 Haziran
seçimleri de böyledir. Dolayısıyla ANAP'ın
ya da diğer bir partinin oy oranlarındaki ge-
nel bir gelişmenin ölçütü olarak alınamaz. (4)
3 Haziran belediye başkanlığı seçimlerinde
ANAP'ın iktidar olma avantajmın ağır bas-
tığı, en azından şüphelidir.
Bu sonuç ve değerlendirmeleri önümüzde-
ki 19 ağustos seçim sonuçlarıyla sınamak il-
ginç olacaktır.
Dr. ÇEM ÇAKMAK
ODTÜ Ögretim Üyesi
tLAN
PtRAZİZ ASLİYE CEZA
HÂKİMLIĞİ'NDEN
Esas No: 1990/23
Karar No: 1990/39
Gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet suçundan sanık Piraziz ilcesi
Eren mahallesi nüfusuna kayıtlı, Ordu Cad. bila noula kasap Ali oğ-
lu 1959 D.lu, Mürse! Bozkurt'un mahkememizde yapılan açık duruş-
ması sonunda, Piraziz Asliye Ceza Mahkemesi'nin yukanda numa-
rası yanlı 17.7.1990 tarihli kesinleşen ilamıyla TCK. 395, 647 SK. 6.
Ck. 402. maddeleri geregincetakdiren 1 yıl hapis, 120.000 TL. ağır
para cezası ile cezalandırılmasına, hapis ve para cezalarının teciline,
CK. 402. maddesi gereğince takdiren yedi gün süre ile ışyerınin kapa-
tılmasına ve bir yıl süre ile curme vasıta kıldığı meslek ve sanatının
tatili cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ilan olunur.
Basın: 31735
tLAN
PİRAZtZ SULH CEZA
HÂKİMLtCt'NDEN
Esas No: 1990/26
Karar No: 1990/46
Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne muhalefet suçundan sanık Piraziz ilce-
si Eren mahallesinde manav Mehmet oğlu, 1962 D.lu, Ali Demircan
hakkında >apılan açık duruşma sonunda 17.7.1990 tarih ve yukanda
numarası >-azılı kesinleşen ilam ile TCKInın 398, 647 sk. 4, 6, CK.
402 maddeleri gereğince neticeten 490.000;— TL. ağır para cezası ile
tecziyesine, üç ay süre ile cürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının ta-
tiline, 7 gün işycrinin kapatılmasına ve cezalarının teciline karar ve-
rildiği ilan olunur.
Basın: 31746
ANKARA...ANKA
MUSERREF HEKÎMOĞLU
Kıyıda ÇocuklarKıyıda çocuklar oynuyor, neşeli çığlıklar geliyor denizden sa-
vaş haberlerini de bilmiyorlar, savaşı da. Anneieri sevgiyle izli-
yor çocukları, denizden, günesten, kumdan yaraıianmalarını is-
tıyorlar bir yandan da kuşkuyia soruyorlar birbirlerine. Ufukta
savaş var mı gerçekten, ülkeniz bir serüvene girecek mi? Bir ses-
sizlik izliyor sorulan. Anneler dalıyor, neler düşünûyor kimbilir?
Denizde oynamayan çocukların geleceğini belki de. Savaşın ge-
tireceği sorunları götüreceği düşleri, güzellikleri...
Benim kuşağım savaş görmedi, daha doğrusu cumhuriyeti-
mizin kuruluşundan bu yana savaş yaşamadık, İkinci Dünya Sa-
vaşı'nı gazetelerde izledik, ajans haberlerinde, sofralanmızda hts-
settik. Karneli yaşadık yıllarca az ekmek yedik, yakıt, şeker dar-
lığı çektik. Anneciğim pekmezli tatlılar yapardı bize. Kabak ya
da incir tatlısı, şeker gereksinimini öyle karşılardık.
Yıllarca sonra Leningrad'a gittim bana eşlik eden Sovyet gö-
revli Leningrad kuşatmasını anlatırken utandım biraz. Biz pek-
mezli tatlılar yerken onlar nasıl yaşamışlar! Baba savaşta, anne
ve çocuklar da açlıkla savaşıyor. Sovyet arkadaş akşamları an-
tik mobilyalann ateşinde annesinin çorba pişirmesini anlattı ba-
na. Babasının deri kemerini kaynatırmış durmadan. Çorbayı ke-
mer suyuyla yapıyormuş! Daha neler yiyohar neler yapıyorlar!
Vblgagrad'da Mamayev anıtını da savaşı yüreğimde hıssederek
düşünürüm her zaman. Mamayev dünyanın en büyük savaş anıtı,
kocaman bir dağ, neredeyse bir Kaz Dağı, içinde binlerce ktşi,
savaşta ölenler. Dağa tırmanırken her kuşaktan Sovyet vatan-
daşıyla karşılaştım. Ellerinde çiçekler dağın derininden gelen
türkülere kapılıyorlar, katılıyorlar, savaş şarkıları söylüyorlar:
"Anam, bacım, nişanlım
Kim ister savaşı..." *
Sovyet ozan Yevtuçenko'nun Kindergarten adlı fılmi canlanı-
yor gözümde. Savaş yıllannda yaşanan aalar, yitik düster ve banş
özlemi... Yalnız Sovyetler Birliği'nde değil her yerde, bir gazete-
ci olarak gittiğim çok ülkede gördüm savaşın acı iztetini. Neler
yaktığını, neler yıktığını, sevdiğini yitirenler, bölük aileler, asker
oğlunun dönüşünü beklerken ölüm haberinı alanlar ya da cep-
heden dönüşte evıni bulamayanlar... Savaşın acıması yok, gi-
den gelmiyor, gelen bulmuyor sevdiklerini bıraktığı yerde.
Deniz kıyısında çocuklarına kuşkuyia bakan anneler de aynı
şeyleri düşünûyor belki. Bir kadın Hatırla Barbara şiirinden bir
dize okuyor ansızın. Kimbilir hangi anılarla yöneldi bu dizeye.
Brest'e gittiğim zaman ben de çok içten varmıştım o şiirin de-
rinlerine... 19401ı yıllann sonunda Tübingen'den Lüneburg'a gittik
bir grup öğrenci. Lüneburg'dan doğu sınırına uzandık. Tel ör-
gülerin iki yanında askeıier, aynı dili konuşuyoriar, sigara duman-
ları birbirine karışıyor havada, ama savaş ayırmış onları. O ayrt-
lık çok ters geldi bana. O terslik düzeldi, yıllarca sonra Berlin
Duvan yıkıtdı diye sevinirken, yeni duvartar örülüyor cevremiz-
de. Duvarların ötesini görmek de kolay değil.
Geçen akşam Ören'den Artur'a gidiyoruz taksiyle. Tanıdığım
bir şoför, konuşuyoruz. İlginç bir umursamazlığı var, biraz da mi-
zah türü konuşuyor.
— Biz cesur bir ulusun çocuklarıyız, savaştan korkmayız de-
ğil mi abla? Sonra bizim kaybedecek bir şeyimiz yok, savaştan
kaybedecek şeyi olanlar korksun!
Bu sözler acı gerçekleri kapsıyor bence. Cesur bir ulusun ço-
cukları olmak başka, savaştan korkmak, savaşın gerçeğini bil-
mek başka değil mi? Kurtuluş Savaşı'ndan başka bir savaş in-
sanı yüreklendirebilir mi acaba? Bir savaşın amacı da çok önemli
değil mi? Vblgagrad'da Nazi askerlerine karşı son soluğuna ka-
dar savaşan lyan Cavuşlu masal türü anlatıyoriar. Evinin önü çi-
çek bahçesi, İvan Çavuş'un. Evini, kentini, sevdiklerini onlar-
dan korumak istiyor, bir kurtuluş için savaşıyor. Peki, saldırganlar
niçin? Tarih durmadan ders veriyor. Saldırganlar güçlü de olsa
savaşı kazanamıyor her zaman. Silah gücü yetmiyor. Güçlü ye-
nilgisine durmadan tanık oluyor dünyamız ülkelerinde de çok
şey yitiriyorlar. İşte Vietnam savaşı! 1969 yılında New York'ta
seyrettiğim "Hair-Saç" oyunu geliyor gözümün önüne. Oyunu
sahnedekiler değil salondakiler de oynuyor. Belki sokaktakiler
de. Vietnam savaşında ölenler, yaralananlar, aklını, dengesini
yitirenler dönüşte toplumdakı yerini bulamayanlar, analar, ba-
baiar hep birlikte şarkı söylüyor savaşa tepki gösteriyorlar. ABD
askerleri Vietnam'dan sonra nerelere grtti? Şimdi de körfezde-
ler!
Deniz kıyısında anneler konuşuyor hâlâ. Tepemizden bir jet
geçiyor, çocuklar korkuyla bakıyor gökyüzüne annelerine sıgı-
nıyorlar. Biri acıyla gülümsüyor
— Bunlar modası geçmiş uçaklar, diyor. Şimdi çok ileri savaş
teknolojisi var. Körfez savaşlarında bu teknoloji uygulanırsa her
şey bir anda yok olacak.
Ege'nin maviliği karanyor herkes korkuyla bakıyor birbirine.
Derken iki delikanlı geliyor yanıma.
— Biz, diyoriar Eudriomytos gençlenyiz. Bu kenti kurtarmak,
kimliğine kavuşturmak istiyoruz. Vakı./Ie barışı arayanların uğ-
rağı kent yatıyor Ören'de. Çevre kirlenmesine savaş açtık Pa-
zar günü ören plajında yarım ton çöp topladık. Cumartesi de
öğretmen evleri plajında bir kampanya başlatıyoruz. Halkımız-
dan da büyük ilgi görüyoruz, siz de çağrımıza katıltr mısınız?
Bu çağrıya deniz de katıhyor, mavilıkler aydınlanıyor yeniden.
Aslında kara mızah türü yaşıyoruz. Bir yandan bilimsel arastır-
malar, insanları en acımasız biçimde yok edecek silahlar oluş-
turuyor, savaşçılar o silahlan baskı aracı olarak kullanıyor Kör-
fez'de, öte yandan çevreyi koruma, doğayı kurtarma çabaları sü-
rüyor. ören kıyılarında da genç kızlar, delikanlılar dolaşıyor, Eud-
riomytos gençleri Örentepe'nin izlediği barış kentini gündeme
getiriyorlar. Kaz Dağı'na göz kırpıyorum uzaktan. Gençlerin çağ-
nsı savaş rüzgârını dağıtıyor. Çünkü insan barışı yaşamak istiyor.
Geleceğe banş umuduyla bakmak istiyor. Genç kuşakların ba-
rış içinde bir ülkede, bir bölgede yaşayacağına güvenmek isti-
yor Savaştan çok kolay söz edenler bu güveni veremiyor. Barış
yolunda herkese görev düşüyor. Ülkede banş-dünyada banş sö-
zünü yaşamımızda hissetmenin yollarını, koşullarını iyi bilmek
gerekiyor. Hayli unutuldu, hatırlatmak gerekiyor.
ÇAUŞANLAR1N
SORULAR1/SORUNLARI
YILMAZ ŞİPAL
"Gerektiği gibi çalışamıyorum"
SORU: 1972 yılında emniyet bekçisi otarak, Emekli SandıgTaı
bağlı göreve başladım. Daha sonrs yine Emekli Sandıgı'na
bağlı beledi>e zabıta memuru oldum. Halen bu gorevde-
yim. Bu arada askerUgimi de borçlandım ve ödedim.
Rahatsulıgım nedeniyle gerektigi gibi çalışamıyornnı.
5434 sayılı Emekli Sandıgı kanunu'nua 46. maddesine gö-
re adi malul olarak emekliye serkedilirsem, 53. Madde uy-
gulamasında emekli maaşımın ölümümden sonra eş vc
çocuklanma kalmayacağı hakknda çeUskiü bilgiler aldım.
Dunımun incelenerek gerekli bilgiyi beldemckteyira.
H.T.
YANIT: Emekli Sandığı Yasası'na göre, her ne nedenle olursa olsun
vücutlannda oluşan sakatlıklar ya da yakalandıklan iyileştirilmesi ola-
naksız hastalıklar yuzünden görevlerini yapamayacak duruma giren is-
tirakçilere (malul) denilmekte ve bunlar hakkmda yasanın malullüğe
ilişkin hükümleri uygulanmaktadır.
Genelde, adi malullük aylığı bağlanabilmesi için 10 yıllık fiili hiz-
met süresi yeterli ohnaktadır.
Ancak, en az beş yıl Emekli Sandığı'na bağlı bir görevde bulunmak
koşuluyla iyileştirilmesi olanaksız derecede malul bulunan, hcrhangi
bir yerden kazancı bulunmayan ve başkasırun yardımı olmaksızın ya-
şamını sürdürme olanağı kalmayanlara da adi malullük aylığı bağlan-
maktadır.
Bu hüküm gereğince, hizmet süreleri 5 yıldan çok, 10 yıldan az olan-
lara bağlanan adi malullük aylıklan, ölenlerin ölüm tarihinde hiçbir
kazancı olmadığı için muhtaç durumda sayüan ve bir başkasının yar-
dımı olmaksızın yaşamını sürdüremeyecek derecede malul olan eş ve
çocuklara kalmaktadır.
Ancak ölüm tarihinde 18 yaşını, orta öğretimde 20 yaşını ve yüksek
öğretimde 25 yaşını doldurmamış çocuklar için malullük koşulu aran-
mayacaktır.
Fiili hizmet süreleri 10 yılı doldurduktan sonra malul duruma dü-
şen ve kendisine malullük aylığı bağlananlann ölümünde ise dul ve ye-
timlerine muhtaç ve malul olmalan koşulu aranmaksızın, dul ve yetim
aylığı bağlanır.
10 yıl fiili hizmetten sonra malul aylığı alan ya da almaya hak kaza-
nıp henüz bağlanmamış aylıklar, emekli ayhgı alanlann ki gibi, Emekli
Sandığı'nın 68. maddesinde belirlenen oranlarda dul ve yetimlere ak-
tanlır.
özetle, fiili hizmet süresi 5 yıldan çok, 10 yıldan az olanlann, eş ve
çocukları için aranan muhtaç ve malul olmalan koşulu, 10 yıl ve daha
fazla fiili hizmet süresi sonunda ölenlerin dul ve yetimleri için geçerli
değildir.