25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 1990 CUMHURÎYET/19 HAVA DURUMU TURKİYE'DE BUGÜN Meteoroloji Genel Müdürlû- ğû'nden alınan bilgiye göre yurtta yağış beklenmiyor. Bûtûn bölgelerımiz az bulutlu ve açık geçecek. HAVA ŞICAKLIĞI: De- ğişmeyecek RÜZGÂR- Kuzey ve doğu yönlenden hafif. ara sı- ra orta kuvvette esecek. Deniz- lerde rüzgâj; Karadeniz'de gün- poyraztgeoe • R t o 9 â r k u z e y * d 0 Öu * kuvvette esecek. Göl küçük Adana Mapazan Adıyaran Alyocı ««n Anfcara Antakya Andya Artvm * ! m Balıtesır Bıtec* Bngöl Btfc Bokı Bursa Çanaklde Çonjm Oenzi A 3«° 22° DıyartMlor A 29°20 t> Edınıe A 36 o 23"ErBncan A 30° 11° Eraınjm A 32 0 WEslaşe»iir A 30° tS° GjaantEP A 32°24°aresun 38°23°Mansa 33° 15° K Maraş 33»iB°ltaw 28°12°Mu0h 30°14°MUŞ »"ZyNJd 28°20°0rtu A 38°21°Gumûşhaı«A 22°12°Fte A 23° W> HaMdn A 32° 18° Samsun A 3e°21°tso*1a A32°14°S«rt A 32° 15° Isîanbui A 29° 21° Smop A 30° 14° lım» I 3 f 19° SflB A 34° 22° Kars A 29° 12° T A 34° 24° KasBmomı A A 29» 12° Kaysen A 3V> 16° Kıtiüare* A 31°20°Kbna A 29° 8°KütaHya A 34°20°Malatya 32°t5°Uşak 29°15°Van 30°M"Ytegal 33° 18° ZonguUak A 35° 21° A 34° 22° A31»25° A 3S°2T A 33°20° A 29° 13° A 26°20° A 26° 21° A 27° 19° A 38° 22° A 28°21° A 24° 10° A 28° 18° A27°20° A 31° 17° A 32° 18° A 29° 15° A 25° 12° A 26° 18° tinde, saatte 4-16, yer yer 21 de- buUlkı $ *** A-açtk B-bukjftj G-gûntşlı K-ört S-as« Y^ajmurtu BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Eskiden kuduzun ilacı sanılan, ıtırlı bir dağ bitkisi. 2/ Işsiz, aylak... Gemileri, farklı iki su düzeyinin birinden öbürüne aşırmak için yapılmış ara havuz. 3/ Taraf... Üç kişiyle oynanan bir kâğıt oyunu. 4/ Muğla ilindeki hava- alanıtun adı. 5/ Eski- den hattatlıkta kulla- nılmış yan mat bir kâğıt türü... Valide. 6/ Japon lirik drami... 9 Kars yakınlanndaki unlü harabe yeri... Bir kürk hayyanı. 7/ Ivedi... Bir nota. %/ Eskiden din bilginlerine verilen ad... Sodyumun simgesi. 9/ Fransa'run gü- neybatısında büyük bir bölge. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Başıboş hayvanlann salındığı çayır- hk. 2/ Geniş ve düz arazi... Domuz. 3/ Gemilerin mizana dıreğinın gerisinde- ki yeflcen... Asya'da bir ırmak. 4/ Müs- tahkem yer... Hak ve hukuka uygun- hık. 5/ Çoğunlukla hidrojen ya da helyumla şişirilmiş güdümlü ba- lon... Su. 6/ Eski Mısır'da güneş tanrısı... Asya'da bir ülke. 7/ Ün- süzle biten bir sözcüğün, ünlûyle başlayan bir sözcüğe bağlanarak okunması. 8/ Lüfer balığının irisi... Olumsuzluk belirten bir önek. 9/ Bir tür kâğıt oyunu. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Asilerin tedibi ıTUSUS UKHU» C0LLE8E • AHERıKAN ERKEK LiSESt /oROBERT KOLEC-g ^-_™ *™^_ .^L/ll' l'_ *"".. * 3 ! ^Z. •••-! 17 AGUSTOS 1930 Ankaraya gelen son haberlere göre tran hükûmeti, hududumuzdan tran toprağına iltica eden Kürtlerin tedibine başlamıştır. tran Şahinin bizzat bu mes'ele ile meşgul olduğu bildirilmektedir. tran hükûmeti eşkiyayı tedip için hudutta asker toplamış ve hemen harekâta başlamıştır. tran sefaretinin verdiği habere göre tran hududuna geçen Halit ağa bütün aşireti ile — beraber tran askeri ile karşılaşmış ve orada çetin bir müsademe olmuştur. Müsademe tran'Ulann muvaffakiyeti ile neticelenmiş. Halit ağanın avenesi imha edilmiştir. Müsademe mahallinde 300 ceset sayılmıştır. tran askerinden <r kırk maktul vardır. Halit, perişan bir halde kaçmıştır. tran hükûrnetinin şakilere karşı mücadelesi Ankara mehafilinde memnuniyetle karşılanmıştır. tran, kendi toprağına geçecek şakileri tedip için hududa mütemadiyen asker sevketmektedir. Tevfık Fikret Büyük inkılâp şairi Tevfık Fikret'in ölümünün üstünden geçen on beşinci yıl, 19 ağustos salı günü tamamlanıyor. Güzel San'atlar Birliği Edebiyat şubesi, bu elemli gün münasebetile bir ihtifal tertip ve ihzar etmiştir. thtifal Güzel San'atlar Birliğinin Gülhane parkı methalindeki merkezinde yapılacaktır. Tevfık Fikret'in mesai arkadaşı ve dostu Uşşakî zade Halit Ziya Bey, şairin san'atı ve eserleri hakkmda kımeyli bir hitabe irat edecek, Tevfık Fikret'in talebesi ve dostu Ruşen Esref Bey, san'atkâra ait haüralannı anlatacaktır. Müteakıben Tevfik Fikret'in eserlerinden baaa parçaJar okunacaktır. ihtifal saat on beş buçukta başhyacaktır. Güzel San'atlar Birliği Edebiyat şubesi birligin muhtelif şubderine mensup bütün san'atkârların ve alelûmum münevverlerin o gün Birlik merkezine gelerek bu rasimeye iştirak etmelerini rica etmektedir. 30 YIL ONCE Cumhuriyel Makarios Bağımsız Kıbrıs 17 AGUSTOS 1960 Bu gece (15/16 ağustos) saat 11.45 de Ternsilciler Meclisi bina ve salonunda evvelce tesbit ve ilân edilmiş olan programa uygun olarak Sir Hugh Foot tarafından bir beyanat ile üç devlet tarafmdan yapılan anlaşma gereğince kabul edilen anayasarun meriyete girerek tngiltere hükümranlığırun kaldınldığını ilân ve bugunden itibaren bağımsız hükümran Kıbrıs Cumhurivetinin kurulmuş olduğunu beyan etmiştir. Müteakıben Reisicumhur Makarios, verdiği söylevde ezcümle, taraflar arasında sıkı ve samimî işbirliği yapılması ve Adanın Elen - Türk sâkinlerinin milli ve mânevi ideal ve geleneklerine karşılıklı takdir ve hurmet gösterilmesi lüzumuna işaret etmiştir. Söz alan Cumhurbaşkan Muavini Dr. Fazıl Küçük, "Kıbrıs tarihinde açılan bu mesut devri büyük bir sevinçle kutlarken halkın seçtiği kimseler olarak omuzlarımıza ağır ve mesuliyetli bir yük aldığımızı unutmamak yerinde olur" diyen Dr. Küçük, sözlerini "Bizim bundan sonra siyasetimiz her üç devletle sıkı bir dostluk temini ve onlann her türlü yardım müzaheretlerine mazfaar olmak için çalışmak olacaktır" diyerek bitirmiştir. Daha sonra söz alan Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosu Vecdi Türel, Devlet Reisimiz Orgeneral Cemal Gürsel'in mesajını okumuştur. Rusyanın resmi haberler ajansı Tass, yeni Kıbns Cumhuriyetinin kuruluşu münasebetiyle yayınladığı bir haberde, Adadaki tngiliz üslerine dair anlaşmanın "Yeni Cumhuriyet için yeni ve büyük müşküller yarattığını" ileri sünnüstür. Fanl Küçük GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuriyet Tazla koruduk'17 AGUSTOS 1989 Başbakan Turgut özal, yeni illerden Karaman'ın kuruluş töreninde sanayicilere çatarak, "Gumrük duvarları arkasında çürük çarık mal yap, sat. Yok kardeşim, rekabet et, rekabet. Sanayii fazla koruduk" şeklinde konusarak, enflasyonla mücadele için bu yeni sistemin oturtulmaya çalışılacağıru söyledi. özal, et alış fiyatlarıru da arttıracağını belirterek, "Biraz da üreticiyi desteklemek lazım. Biraz pahalı et yersiniz, ne yapalım" dedi. Başbakan özal, Bulgaristan'dan "zamanı gelince hesap sorulacağını" bildirdi. Helsınkı Lenıngrad g&\ K ^/T a :Ö--&oskcva Şam DUNYA'DA BUGÜN Ams^rdam Amman Atna Baftat Bacetona Basd Belgra! Brtksei Cenevre Ccayir Cidık Dutıaı Fnnkfuri &rrw HeJanla Koprteg KUn Ldtoşa Y 22° A 35° A 32° A 39° A 30° A 24" A 31° Y 28° A 26° Y 22° A 32° A 23° A 34° A 42° A 46° Y 25° A 34° A 22° A 36° A 23° A 26° A 35° Lenıngrad Umdra Madnd Mıtano Uatte* Mosfema MOnh Se* "lorfc ûslo Pars Prao SOM A 21° A 24° A 34° A 30° Tunus Vcnedk Vlyana 32 A 24° Y 24° A 30° Y 19° Y 25° A 22° A 44° A 27° A 30° A 35° A 37° A 34° A 24° A 28° A 27°..... 27 VöstnngtonA 32° Zûrih A 24° TARTISMA Solda BUimkurgu Sayın Ecevit, 1950'den bu yana tam 48 yıldan beri, siyasal inanç uğruna ezilen ve bu çileyi, babadan oğula, dededen toruna doğal miras gibi paylaşarak devreden sosyal demokrat yığınların sabretme gücünün de bir sınırı olduğunu, şair ruhunun şefkat ve inceliğiyle kabullendi. Çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana yapılagelen seçimlerin doğruladığı bir gerçek var ki o da sosyal demokrat oylann en elve- rişL ortamda bile yüzde 42'yi aşaraadığıdır. Kuşkusuz bu oran, kendi ideolojik ve kitlesel butünlüğü içinde önemlı bir ağırlık taşırsa da Türkiye'deki yapılanma bu doğrultuda değil- dir. Sosyal demokrat partilerin hayat alanı işçi, memur, emekli, esnaf ve köylü ile orta ve dar gelirli diğer kesimlerin, çağdaş örgütlenme ve bilinçlenme olanaklarından yoksun bulunu- şu Batı ülkelerinin tersine, anılan sosyal grup- İarın, bizim demokrasimizin gelişip kökleşmesi uğruna bir bedel ödememiş olmalan, genel- de Türk demokrasisinin önemli bir eksiği (!) soldaki oy kilitlenmesinin de siyasal, tarihsel ve sosyolojik nedenidir. Ülkemiz insammn sos- yal ve moraJ değerleri de "sol"un yanlış algı- lanmasına bir başka raanevi iklim yaratmak- tadır. Siyaset ilmine ve sosyal demokrat fel- sefeye aykın olarak geniş seçmen yığınların- da sosyal demokratlar, toplumun ve bireyin di- ni, ahlaki, ulusal, sosyal ve başkaca özdeğer- leriyle ilgisiz sanılmaktadır. Bu yanlış kanaa- ti. Kuranı Kerim'in, Vâkıa, Inşikâk, Beled surelerindeki aslında inanmayanlan hedef alan, suçlayan, tehdit eden ayetlerin yanlış, ka- sıtlı değilse bilgisiz ve çağdışı bir yorumla, gü- ya 'sol"a oy veren seçmen yığmlanm kapsar biçirade tercüme edilmesi ve bazı ucuz politi- kacüarm bu doğrultudaki propagandası bes- lemektedir. Türk sosyal demokratlarının yar- gısı, kapalı toplum yapısımn ve kırsal kesim kültürünün değişimi sonucu, yalancı esnafı- nm müşterisiz kalışıyla doğru orantılı olup, bu bir zaman ve eğitim işidir. Böyle bir ülkede siyasete önderlik ve topluma öncüluk edenle- rin, halka ve tarihe karşı "geıçekp" olmak gibi bir sonımluluklan da vardır. Ülkenin kurtu- luşundan, cumhuriyetin kuruluşuna, Atatiirk inkîlaplarımn desteklenmesinden, demokra- sinin yerleşip gelişmesine kadar hemen her çağdaş atılımda alınteri, çilesi ve gözyaşıyla özel bir yeri olan; bugün ise tarihin asla haklı saymayacağı "nedenler'ie bölünmüşlügün aa- sını, utancım, ümitsizliğini ve de ezilmişliğini yaşayan milyonlarca CHP'linin asil duygula- nna ve derin ısüraplarına tercüman olacağı inancıyla bu düşsel yazıyı kaleme aldım: Biilenl Bey o sabah uyandağında, okyanu- sun fırtınalardan sonraki durgun halini andı- nyordu; yüz hatlarında hiçbir gergınlık beür- tisi yok, sesi yumuşak, bakışları sevecen, ta- vırlan çelebi ve ruh dünyası daha bir aydın- lıktı. Oran'daki evinin ormana bakan pence- resinden çam ağaçlarıyla sabah güneşinin ku- caklaşmasındaki cümbüşü, özenle seyrederken gözlerini ufkun sonsuzluğundaki bir noktaya dikip, bir süre baktı, sigarayaktı ve mınldandı: "Büyük düşiinmelivinı!.." DSP'nin Sayın Genel Bsşluuu, eumhuriye- timizi kuşatan tarikatlann, ANAP'ın özel ko- ruması altında hızla yol aldığmı, devletimizin kurucusuna yeminli husumet duyanlann, par- lamentonun bürokrasiye kadar tüm köşe baş- lannı ele geçirdiğini, kör-topal demokrasimiz ve laik devletimizle birlikte halkın karanlık bir dönemece adım adım, ama bilinçli ve planlı olarak getirildiğirıi acıyla hatırladı. Görüşme ve uzlaşma konusu olabilecek bir- takım sav ve tezlerin, tutku ölçüsünde bencil- lik halini almasından kimin ve kimlerin yarar- landığını fark etti. Bir zamanlar; dereye, tepeye, ağaç dalları- na ülke yollanna, kuşun kanadına, rakibin inadına yazılan "Ecevit" adının, yazanlann yüreğini sızlatırcasına tüm sağm özellikle ANAP ve DYP'nin ümidi haline gelmesi gibi bir "Urihsel yanılgıyı" ve tarihsel vebali dü- şündü. Sayın Ecevit, 1950'den bu yana tam 48 yıl- dan beri, siyasal inanç uğruna ezilen ve bu çi- leyi, babadan oğula, dededen toruna doğal mi- ras gibi paylaşarak devreden sosyal demokrat yığınların sabretme gücünün de bir sının ol- duğunu, şair ruhunun şefkat ve inceliğiyle ka- bullendi. Türk solunun ünlü lideri, Yunanlılann ba- nşseverlğini konu eden Odise'de anlatıldığı üzere, güzel Penelop'un Kral ülis'in "Ne zaman evlenecefiz" sorusuna, "DokndBgnm halı bitince" yanıtıru verip, gündüz dokudu- ğu hahyı gece çözerek, sevgilisini yülarca oya- laması gibi sağ seçmenlerin -istisnalar dışında- DSP'ye akın edeceği, fantezisi ile oyalanıp za- man kaybetmenin gerçekçi olmadığıru, o gör- kemli CHP kadrolaruun ve seçmenlerinin, kendisini isteyerek terk etmedigini, Hamza- koy'da oluşturulduğu anlaşılan "teoriler" uğ- runa dışiandıklannı teslim etti. Sayın Ecevit, ülkemizde sosyalist ve komü- nist partilerin de artık kurulduğunu ve yerli yerini alraak üzere olduğunu göz önünde bu- lundurarak SHP'ye yönelik geldiği ideolojik ve felsefı eleştirilere gerek kalmadığını ve ni- hayet söz konusu partideki bazı isimlere kar- şı beslediğini saklamadığı sevgisizliğin, bir Mevlana, Hacı Bektaş ve Yunus hayranı kişi- liğinde eridiğini, ülkenin, toplumun ve demok- rasinin geleceğinin söz konusu olduğu yerde, kişisel kırgınlıkların zaten hiçbir önem taşı- mayacağjnı, tarihsel bir kararla Türk kamu- oyuna ilan etti ve sosyal demokratlann birleş- me düğünü yapıldı. tnönii-Ecevit el ele tüm yurdu dolaştılar, yüz binlerin konfeti >-ağmu- ru altında sokaklarda yürüdüler. Yalanalar ve talancılar korkmaya başladı, gericiliğin hıa ke- sildi. Cumhuriyete kan ve can geldi, çölleşen demokrasi iklimi yeşerdi, 12 Eylül Paşalan ucandı, Atatürk Anıtkabir'den başını kaldır- dı, "nibayetr dedi. A. GANİ AŞIK Eski CHP millervekili Belediye Başkanlığı Seçîmleri... ANAP geçen yılki yerel seçimlerde Türkiye genelinde %21.8 oy ahrken küçük yörelerde, kasaba belediyelerinde %32.6 oy almıştır. 26 Mart 1989 yerel seçimleri'nin ardından günümüze kadar az nüfuslu çeşitli yerlerde ve- ayn tarihlerde belediye başkanlığı seçimleri yapılmıştır. Nokta seçimleri diye de adlandı- rılan bu yenileme seçimlerini 3 Haziran 1990'da 30 ile bağlı 1 ilçe ve 50 beldede yapı- lan belediye başkanlığı seçimleri izlemiştir. özellikle 3 Haziran seçimleri iktidar ve mu- halefet partileri açısından farklı yorumlara yol açmış ve sonuçlan açısından 19 ağustosta ya- pılacak benzer seçimleri de etkileyebilecek bir önem kazanmıştır. Gerçekten de bu seçimle- re baküarak Türk seçmeninin oy davramşla- rı konusunda genel sonuçlar çıkarmak müm- kün müdür? Bilindiği gibi 3 Haziran 1990 seçimi sonuç- lanyla ilgiü. olarak iktidar ve muhalefet par- tileri karşıt savlarda bulunmuşlardır: tktidar partisi ANAP açısından 26 Mart seçimleri bir "uyan"dır. "Bu secimlerle seçmen ANAP'ı oyarmıştır. Ancak kantann topunu fazla ka- çırdığını fark elmiş ve 3 Haziran'da sempati- sini ve desteğini tekrar ANAP'a vönehmiştir. tktidar olarak ANAP bu ikazdan gerekli ders- leri almış, icraatını da buna göre ayaıiayarak vatandaşın desteğini yeıtiden kazanmış, topar- lanmıştır." Muhalefet partileri açısından ise "Secimler ayn günlerde ve çok farklı yerier- de yapılmış, her birisine devleti bizzat sokup hizmeü oya değişme (eklifleri yapılmıştır. Bu- ralarda muhalefetin karşısında ANAP degil, bütün olanaklanyla devlet vardır. Aynca kü- çuk beldelerde halk çok haklı olarak genel mil- letvekili seçimlerine kadar devletin \ardımın- dan >oksun kalmak istememiş ve çeşitli kay- naklardan dağıblan imkân ve hizmetleri red- detmeraiştir." Yukanda özetlenen her iki savın da daha aynntılı bir biçimde açıklanması gerekir. Bir kere, muhalefet partilerinin ileri sürdükleri ol- gu; küçük beldelerde vatandaşın daha prag- matik olacağı savı, anlaşüır, "mâkul" bir ol- gudur; bir tür "malumu ilâm" dır. Ancak ye- terli değildir. Bu, çok açık genel doğrunun dı- şına çıkıp bilimsel nedenlere inmek gerekir. Aşağıda böyle bir inceleme girişiminde bulu- nuyoruz. Önce kamuoyunda, ANAP'ın 3 Haziran se- çimlerinde aldığ" oyîâr, 26 Mart 1989 seçim- lerinde ANAP oylanmn genel ortalaması olan °?o21.8 ile karşılaştırılmaktadır. Oysa bu sa- kıncalıdır. Çünkü genellikJe partiler farklı böl- ge ve yerleşim yerlerinde farklı oranlarda oy toplarlar. örneğin; ANAP küçük -hele az ge- lişmiş yörelerde- yerleşim yerlerinde, büyük yerleşim yerlerinden daha çok oy almıştır. Ni- tekim, 26 Mart belediye seçimlerinde böyle ol- muştur. Kentlerin hemen hepsini yitirmesine karşın, küçük yerleşim yerlerinde belediye baskanlığının çoğunluğunda birinci parti ola- bilmiştir. ANAP geçen yılki yerel seçimlerde Türkiye genelinde <fo21.8 oy ahrken küçük yö- relerde, kasaba belediyelerinde *»32.6 oy al- mıştır. Bu konuda daha sağhklı bir yaklaşım, 3 Haziran'da 50 beldedeki belediye seçim sonuç- larımn 26 Mart 1989 sonuçlarıyla karşılaştır- mak olurdu. Ancak bu 50 belde yeni beledi- ye oldukları için 26 Mart'ta buralarda bele- diye başkanlığı seçimleri söz konusu değildi. Bu durum karşısında, karşılaştırma olanağı sağlayabilmek için şöyle bir yol izlenmiştir: Bu 50 yerleşim merkezinin bulunduğu illerde, 26 Mart 1989'da belediye olan ve nüfusu bu yer- lere en yakın 50 benzer belediye seçilmiştir. Buralardaki belediye başkanlığı seçimlerinde ANAP'ın oy oranj %38.5 bulunmuştur. Ay- nı şekilde, Türkiye'de seçmen sayısı 2000'in altında olan 986 belediyeden, 26 Mart 1989 seçimlerinde, ANAP'ın oy oranı ^o38'dir. 3 Haziran 1990 seçimlerinde ise ANAP'ın oy oranı %34.5'tir. Görüldüğü gibi bu yerleşim yerlerinde ANAP oyları, sözü geçen iki seçim- de de genel ortalama oy oranından çok yük- sektir. Dolayısıyla 26 Mart'ta benzer yerler- deki belediye başkanlığı seçim sonuçlan esas alınabilirse ANAP'ın oy oranlarında 3 Hazi- ran seçimlerinde bir artış olmamış demektir. Tersine ANAP'ın 3 Haziran seçimlerinde, 26 Mart seçimlerine oranla oy kaybına uğradığı da söylenebilir. Türkiye'deki milletvekili seçimlerinin genel ve temel bir özelliği, genel eğilimin tüm yur- da yayılmış olmasıdır. 26 Mart 1989 il genel meclisi seçimlerinde de aynı eğüim vardır. Ya- ni, seçimlerde bir parti oy yitjriyorsa ya da kazanıyorsa bu eğilim, bir iki küçük istisna dışındn, tüm yurtta gözlemlenmektedir. Bu eğilimin 3 Haziran belediye başkanlığı seçimlerinde de bulunup bulunmadığını sına- mak için bu seçim sonuçlarıyla 1987 millet- vekili seçimi sonuçlarım karşılaştırdık. 50 bel- dedeki oy dağılımı yukanda sözü edilen ge- nel eğilime çok ters gelen bir görüntü vermek- tedir. ANAP oylarındaki artma ya da azal- malar tekdüze bir eğilim göstermemektedir. Söz konusu 50 beldenin 29'unda ANAP oy- lan artarken 16'sında azalmaktadır (Dört bel- dede 1987'ye ilişkin veri bulunamamış, bir bel- dede (Madenli) ANAP oy oranı değişmemiş- tir). ANAP'ın oy artış oranlan %48'lere, oy azalış oranlan Vo52'lere varabilmektedir. Bu büyük oranlar tek örnek değillerdir. Artış ora- nının °7o2O'yi aştığı 9 belde; azalış oranının ?bl5'i aştığı 6 belde vardır. Bu sonuçlar, be- lediye başkanlığı seçimlerinin niteliği gereği, yerel koşulların, kişisel etkenlerin baskısı al- tında geçtiğini göstermektedir. Dolayısıyla be- lediye başkanlığı seçimleri, milletvekili ve il genel meclisi seçimlerinin aksine, yurt gene- linde parti oylarındaki eğilimleri yansıtma ni- teliğine sahip bulunmamaktadır. Aynı sonuçlar ANAP'ın iktidarda bulun- ma üstünlüğünü en azından her yerde kulla- namadığını göstermektedir. ANAP bu üstün- lüğu kullansaydı her yerde tekdüze bir artışı gerçekleştirmiş olurdu. Sonuç olarak şunlan söyleyebiliriz: (1) 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde ANAP'ın oy oranı küçük yerleşim birimlerinde *%21.8 de- ğil %32.6'dır. Dolayısıyla karşılaştırma ° 7 i)21.8'e göre değil ^»32.6'ya göre yapılmalı- dır. (2) ANAP 3 Haziran'daki belediye baş- kanlığı seçimlerinin yapıldığı yerleşim yerle- rine benzer nitelikteki beldelerde, 26 Mart 1989'da da genel ortalamaya oranla yüksek oy ("7038) almıştır. Dolayısıyla 3 Haziran'da ANAP'ın oy oranında bir artış olduğu söyle- nemez. Tersine bir düşüşten söz edilebilir. (3) Belediye başkanlığı seçimleri; yerel, kişisel faktörlerin ağır bastığı seçimlerdir. 3 Haziran seçimleri de böyledir. Dolayısıyla ANAP'ın ya da diğer bir partinin oy oranlarındaki ge- nel bir gelişmenin ölçütü olarak alınamaz. (4) 3 Haziran belediye başkanlığı seçimlerinde ANAP'ın iktidar olma avantajmın ağır bas- tığı, en azından şüphelidir. Bu sonuç ve değerlendirmeleri önümüzde- ki 19 ağustos seçim sonuçlarıyla sınamak il- ginç olacaktır. Dr. ÇEM ÇAKMAK ODTÜ Ögretim Üyesi tLAN PtRAZİZ ASLİYE CEZA HÂKİMLIĞİ'NDEN Esas No: 1990/23 Karar No: 1990/39 Gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet suçundan sanık Piraziz ilcesi Eren mahallesi nüfusuna kayıtlı, Ordu Cad. bila noula kasap Ali oğ- lu 1959 D.lu, Mürse! Bozkurt'un mahkememizde yapılan açık duruş- ması sonunda, Piraziz Asliye Ceza Mahkemesi'nin yukanda numa- rası yanlı 17.7.1990 tarihli kesinleşen ilamıyla TCK. 395, 647 SK. 6. Ck. 402. maddeleri geregincetakdiren 1 yıl hapis, 120.000 TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına, hapis ve para cezalarının teciline, CK. 402. maddesi gereğince takdiren yedi gün süre ile ışyerınin kapa- tılmasına ve bir yıl süre ile curme vasıta kıldığı meslek ve sanatının tatili cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ilan olunur. Basın: 31735 tLAN PİRAZtZ SULH CEZA HÂKİMLtCt'NDEN Esas No: 1990/26 Karar No: 1990/46 Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne muhalefet suçundan sanık Piraziz ilce- si Eren mahallesinde manav Mehmet oğlu, 1962 D.lu, Ali Demircan hakkında >apılan açık duruşma sonunda 17.7.1990 tarih ve yukanda numarası >-azılı kesinleşen ilam ile TCKInın 398, 647 sk. 4, 6, CK. 402 maddeleri gereğince neticeten 490.000;— TL. ağır para cezası ile tecziyesine, üç ay süre ile cürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının ta- tiline, 7 gün işycrinin kapatılmasına ve cezalarının teciline karar ve- rildiği ilan olunur. Basın: 31746 ANKARA...ANKA MUSERREF HEKÎMOĞLU Kıyıda ÇocuklarKıyıda çocuklar oynuyor, neşeli çığlıklar geliyor denizden sa- vaş haberlerini de bilmiyorlar, savaşı da. Anneieri sevgiyle izli- yor çocukları, denizden, günesten, kumdan yaraıianmalarını is- tıyorlar bir yandan da kuşkuyia soruyorlar birbirlerine. Ufukta savaş var mı gerçekten, ülkeniz bir serüvene girecek mi? Bir ses- sizlik izliyor sorulan. Anneler dalıyor, neler düşünûyor kimbilir? Denizde oynamayan çocukların geleceğini belki de. Savaşın ge- tireceği sorunları götüreceği düşleri, güzellikleri... Benim kuşağım savaş görmedi, daha doğrusu cumhuriyeti- mizin kuruluşundan bu yana savaş yaşamadık, İkinci Dünya Sa- vaşı'nı gazetelerde izledik, ajans haberlerinde, sofralanmızda hts- settik. Karneli yaşadık yıllarca az ekmek yedik, yakıt, şeker dar- lığı çektik. Anneciğim pekmezli tatlılar yapardı bize. Kabak ya da incir tatlısı, şeker gereksinimini öyle karşılardık. Yıllarca sonra Leningrad'a gittim bana eşlik eden Sovyet gö- revli Leningrad kuşatmasını anlatırken utandım biraz. Biz pek- mezli tatlılar yerken onlar nasıl yaşamışlar! Baba savaşta, anne ve çocuklar da açlıkla savaşıyor. Sovyet arkadaş akşamları an- tik mobilyalann ateşinde annesinin çorba pişirmesini anlattı ba- na. Babasının deri kemerini kaynatırmış durmadan. Çorbayı ke- mer suyuyla yapıyormuş! Daha neler yiyohar neler yapıyorlar! Vblgagrad'da Mamayev anıtını da savaşı yüreğimde hıssederek düşünürüm her zaman. Mamayev dünyanın en büyük savaş anıtı, kocaman bir dağ, neredeyse bir Kaz Dağı, içinde binlerce ktşi, savaşta ölenler. Dağa tırmanırken her kuşaktan Sovyet vatan- daşıyla karşılaştım. Ellerinde çiçekler dağın derininden gelen türkülere kapılıyorlar, katılıyorlar, savaş şarkıları söylüyorlar: "Anam, bacım, nişanlım Kim ister savaşı..." * Sovyet ozan Yevtuçenko'nun Kindergarten adlı fılmi canlanı- yor gözümde. Savaş yıllannda yaşanan aalar, yitik düster ve banş özlemi... Yalnız Sovyetler Birliği'nde değil her yerde, bir gazete- ci olarak gittiğim çok ülkede gördüm savaşın acı iztetini. Neler yaktığını, neler yıktığını, sevdiğini yitirenler, bölük aileler, asker oğlunun dönüşünü beklerken ölüm haberinı alanlar ya da cep- heden dönüşte evıni bulamayanlar... Savaşın acıması yok, gi- den gelmiyor, gelen bulmuyor sevdiklerini bıraktığı yerde. Deniz kıyısında çocuklarına kuşkuyia bakan anneler de aynı şeyleri düşünûyor belki. Bir kadın Hatırla Barbara şiirinden bir dize okuyor ansızın. Kimbilir hangi anılarla yöneldi bu dizeye. Brest'e gittiğim zaman ben de çok içten varmıştım o şiirin de- rinlerine... 19401ı yıllann sonunda Tübingen'den Lüneburg'a gittik bir grup öğrenci. Lüneburg'dan doğu sınırına uzandık. Tel ör- gülerin iki yanında askeıier, aynı dili konuşuyoriar, sigara duman- ları birbirine karışıyor havada, ama savaş ayırmış onları. O ayrt- lık çok ters geldi bana. O terslik düzeldi, yıllarca sonra Berlin Duvan yıkıtdı diye sevinirken, yeni duvartar örülüyor cevremiz- de. Duvarların ötesini görmek de kolay değil. Geçen akşam Ören'den Artur'a gidiyoruz taksiyle. Tanıdığım bir şoför, konuşuyoruz. İlginç bir umursamazlığı var, biraz da mi- zah türü konuşuyor. — Biz cesur bir ulusun çocuklarıyız, savaştan korkmayız de- ğil mi abla? Sonra bizim kaybedecek bir şeyimiz yok, savaştan kaybedecek şeyi olanlar korksun! Bu sözler acı gerçekleri kapsıyor bence. Cesur bir ulusun ço- cukları olmak başka, savaştan korkmak, savaşın gerçeğini bil- mek başka değil mi? Kurtuluş Savaşı'ndan başka bir savaş in- sanı yüreklendirebilir mi acaba? Bir savaşın amacı da çok önemli değil mi? Vblgagrad'da Nazi askerlerine karşı son soluğuna ka- dar savaşan lyan Cavuşlu masal türü anlatıyoriar. Evinin önü çi- çek bahçesi, İvan Çavuş'un. Evini, kentini, sevdiklerini onlar- dan korumak istiyor, bir kurtuluş için savaşıyor. Peki, saldırganlar niçin? Tarih durmadan ders veriyor. Saldırganlar güçlü de olsa savaşı kazanamıyor her zaman. Silah gücü yetmiyor. Güçlü ye- nilgisine durmadan tanık oluyor dünyamız ülkelerinde de çok şey yitiriyorlar. İşte Vietnam savaşı! 1969 yılında New York'ta seyrettiğim "Hair-Saç" oyunu geliyor gözümün önüne. Oyunu sahnedekiler değil salondakiler de oynuyor. Belki sokaktakiler de. Vietnam savaşında ölenler, yaralananlar, aklını, dengesini yitirenler dönüşte toplumdakı yerini bulamayanlar, analar, ba- baiar hep birlikte şarkı söylüyor savaşa tepki gösteriyorlar. ABD askerleri Vietnam'dan sonra nerelere grtti? Şimdi de körfezde- ler! Deniz kıyısında anneler konuşuyor hâlâ. Tepemizden bir jet geçiyor, çocuklar korkuyla bakıyor gökyüzüne annelerine sıgı- nıyorlar. Biri acıyla gülümsüyor — Bunlar modası geçmiş uçaklar, diyor. Şimdi çok ileri savaş teknolojisi var. Körfez savaşlarında bu teknoloji uygulanırsa her şey bir anda yok olacak. Ege'nin maviliği karanyor herkes korkuyla bakıyor birbirine. Derken iki delikanlı geliyor yanıma. — Biz, diyoriar Eudriomytos gençlenyiz. Bu kenti kurtarmak, kimliğine kavuşturmak istiyoruz. Vakı./Ie barışı arayanların uğ- rağı kent yatıyor Ören'de. Çevre kirlenmesine savaş açtık Pa- zar günü ören plajında yarım ton çöp topladık. Cumartesi de öğretmen evleri plajında bir kampanya başlatıyoruz. Halkımız- dan da büyük ilgi görüyoruz, siz de çağrımıza katıltr mısınız? Bu çağrıya deniz de katıhyor, mavilıkler aydınlanıyor yeniden. Aslında kara mızah türü yaşıyoruz. Bir yandan bilimsel arastır- malar, insanları en acımasız biçimde yok edecek silahlar oluş- turuyor, savaşçılar o silahlan baskı aracı olarak kullanıyor Kör- fez'de, öte yandan çevreyi koruma, doğayı kurtarma çabaları sü- rüyor. ören kıyılarında da genç kızlar, delikanlılar dolaşıyor, Eud- riomytos gençleri Örentepe'nin izlediği barış kentini gündeme getiriyorlar. Kaz Dağı'na göz kırpıyorum uzaktan. Gençlerin çağ- nsı savaş rüzgârını dağıtıyor. Çünkü insan barışı yaşamak istiyor. Geleceğe banş umuduyla bakmak istiyor. Genç kuşakların ba- rış içinde bir ülkede, bir bölgede yaşayacağına güvenmek isti- yor Savaştan çok kolay söz edenler bu güveni veremiyor. Barış yolunda herkese görev düşüyor. Ülkede banş-dünyada banş sö- zünü yaşamımızda hissetmenin yollarını, koşullarını iyi bilmek gerekiyor. Hayli unutuldu, hatırlatmak gerekiyor. ÇAUŞANLAR1N SORULAR1/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Gerektiği gibi çalışamıyorum" SORU: 1972 yılında emniyet bekçisi otarak, Emekli SandıgTaı bağlı göreve başladım. Daha sonrs yine Emekli Sandıgı'na bağlı beledi>e zabıta memuru oldum. Halen bu gorevde- yim. Bu arada askerUgimi de borçlandım ve ödedim. Rahatsulıgım nedeniyle gerektigi gibi çalışamıyornnı. 5434 sayılı Emekli Sandıgı kanunu'nua 46. maddesine gö- re adi malul olarak emekliye serkedilirsem, 53. Madde uy- gulamasında emekli maaşımın ölümümden sonra eş vc çocuklanma kalmayacağı hakknda çeUskiü bilgiler aldım. Dunımun incelenerek gerekli bilgiyi beldemckteyira. H.T. YANIT: Emekli Sandığı Yasası'na göre, her ne nedenle olursa olsun vücutlannda oluşan sakatlıklar ya da yakalandıklan iyileştirilmesi ola- naksız hastalıklar yuzünden görevlerini yapamayacak duruma giren is- tirakçilere (malul) denilmekte ve bunlar hakkmda yasanın malullüğe ilişkin hükümleri uygulanmaktadır. Genelde, adi malullük aylığı bağlanabilmesi için 10 yıllık fiili hiz- met süresi yeterli ohnaktadır. Ancak, en az beş yıl Emekli Sandığı'na bağlı bir görevde bulunmak koşuluyla iyileştirilmesi olanaksız derecede malul bulunan, hcrhangi bir yerden kazancı bulunmayan ve başkasırun yardımı olmaksızın ya- şamını sürdürme olanağı kalmayanlara da adi malullük aylığı bağlan- maktadır. Bu hüküm gereğince, hizmet süreleri 5 yıldan çok, 10 yıldan az olan- lara bağlanan adi malullük aylıklan, ölenlerin ölüm tarihinde hiçbir kazancı olmadığı için muhtaç durumda sayüan ve bir başkasının yar- dımı olmaksızın yaşamını sürdüremeyecek derecede malul olan eş ve çocuklara kalmaktadır. Ancak ölüm tarihinde 18 yaşını, orta öğretimde 20 yaşını ve yüksek öğretimde 25 yaşını doldurmamış çocuklar için malullük koşulu aran- mayacaktır. Fiili hizmet süreleri 10 yılı doldurduktan sonra malul duruma dü- şen ve kendisine malullük aylığı bağlananlann ölümünde ise dul ve ye- timlerine muhtaç ve malul olmalan koşulu aranmaksızın, dul ve yetim aylığı bağlanır. 10 yıl fiili hizmetten sonra malul aylığı alan ya da almaya hak kaza- nıp henüz bağlanmamış aylıklar, emekli ayhgı alanlann ki gibi, Emekli Sandığı'nın 68. maddesinde belirlenen oranlarda dul ve yetimlere ak- tanlır. özetle, fiili hizmet süresi 5 yıldan çok, 10 yıldan az olanlann, eş ve çocukları için aranan muhtaç ve malul olmalan koşulu, 10 yıl ve daha fazla fiili hizmet süresi sonunda ölenlerin dul ve yetimleri için geçerli değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle