29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 7 TEMMUZ 1990 tzlenimler... Avusturya'nın ortak pazar üyesi olmamasına karşın, Orta Avrupa'da çoğulcu demokratik bir düzende, uzun süreli bir sosyalist parti iktidannda, karma ekonomik bir serbest piyasa ekonomisi içinde, sosyal refah devletinin, güven verici, demokratik, yarınlara umutla bakan ve bugünkü dinamik gelişme çizgisi, Türkiye tarafından incelenmeye değer bir modeldir. TANJU ERDEM Emekli Amiral llkyazm doğayı canlandıran, insana yaşam sevinci veren, genç, üık ve güzel günlerinde Viyana mer- kez olmak üzere Avusturya'da, Budapeşte, Bratis- lava ve Münih'te bir süre yaşayarak Türkiyemize döndüm. Gezdmiz Yeşilkö/den başladı. Atatürk Havalima- nı'nda genelde yolculara yönelik hizmetler, diizgün ve uygun bir düzeyde idi. Ancak Yeşilköy bugün uluslararası hava yollannın merkezi bir konumun- da olduğu için terminal sahasının yeterli olmadığı görülüyordu. Sanırım bu gereksinim bir plan için- de giderilecekti. Resmi giysili görevli sayısının faz- lalıgı ve bunlann görev yerleri dışındaki dolaşım ve davranışlan dikkati çekiyordu. Gümrüksüz mal sa- tan mağazalarda oligopolleşrnenin verdiği güven ve artan talep paralelinde dünya fiyatlanna ne çabuk erişmiştik! Viyana'daki gUnlerimizde sosyal bir refah devle- tinin her alandaki erincini, sade insana, vatandaşa en yüce değeri veren uygar davranışlarıru, kentin en azından son 250-300 yüda oluşmuş klasik görkemli mimari karakterinin savaşlara karşın titizlikle ko- runduğunu, yeşil alanlann estetik bakımla gelişti- rildiğini, kentin Italyan ve Japon turistleri tarafın- dan âdeta işgal edildiğini, kent merkezindeki alış- veriş alanlarında her raarka ve nitelikteki uluslara- rası malların satıldığıru, başta Viyana Filarmonisi olmak üzere opera, tiyatro, müze, sanat sergileri ve tarihi mimari yapıtların kentin yaşayan hayatında- ki önemini; Türklerin Viyana kuşatmalarının kent tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak hâlâ canlı tutulduğunu, Avusturya ve Avusturyabyı de- rinliğine etkiledigini ve genelde Türklere sıcak ba- kıldığını, kent insanının yaşamına kafelerin ve şa- rap mahzenlerinden bozma restoranlann kültürel bir parça haline geldiğini gözlemleyecektik. Avusturya'nın ortak pazar üyesi ohnamasına kar- şın, Orta Avrupa'da çoğulcu demokratik bir düzen- de, uzun süreli bir sosyalist parti iktidannda, kar- ma ekonomik bir serbest piyasa ekonomisi içinde, sosyal refah devletinin, güven verici, demokratik, yarınlara umutla bakan ve bugünkü dinamik geliş- me çizgisi, Türkiye tarafından incelenmeye değer bir modeldir. Hele bugün Batı Avrupa ile Doğu Avru- pa arasında bir geçiş noktası olan Avusturya'nın bi- linçli ve akılcı elastiki davranışlarla ulusal çıkar ve yararları da gözeten ve evrensel ekonomik değer- lerle uyurn sağlayarak dünyanın çok yönlü gelişme merkezlerinden biri durumuna gelmekte oluşu dik- kate alındığında, bu düşüncem güç kazanmaktadır. Asıl güzel olanı bu geiişmenin sağlıklı bir kentsel yapı, çevrenin korunması, nüfusun dengeli artışı, enflasyonun Batı Avrupa ülkelerine koşut, çok al- çak düzeylerde akışı ile istikrarh bir ekonomi ve yüksek bir kültür ortamında sağlanmış olmasıdır. Viyana ve öbür kentler Viyana'nın son 35 yılda hızlı ve dengeli gelişme- sinde BM örgütüne ait bir ofısin, OPEC'in, silah- Iann karşılıklı indirimi ve Avrupa Güvenlik ve tş- birüği Konferansı gibi uluslararası kuruluşların bu tarihsel kentte faaliyete geçişlerinin rolü büyüktür. özellikle şimdiki Cumhurbaşkanı ve zamanın BM Genel Sekreteri Kurt VValdheim'ın girişimleri ile Bir- leşmiş Milletler'in Viyanaya'ya gelişi, Viyana'daki antik mimari yapıtlarla uyumlu modern mimarinin, yeni yerleşim, eğlence, dinlence ve spor alanlarının gelişimine; Tuna kıyılannın kapsamlı projelerle is- lahı ile yeni çevre düzenlemelerine olanak sağlamış- tır. Avusturya klasik Batı müziğınin gelişip beslen- diği ülkelerden biridir. Salzburg'ta Mozart'ın, Vi- yana'da J. Strauss'un, Linz'de Bruckner'in ruhları canlı gibi esmektedir. Tüm Avusturya'da 42 bin civannda çalışan va- tandaşımız var. Bunlar sanayiden çok, inşaatta ve tanm işçüiğinde yoğunlaşmış durumdalar. Giderek ticaret yapan hayli vatandaşımız da var. Bunlar Vi- yana'nın ortasında Nasch Market'te yiyecekler sa- tan renk renk dükkânları işletiyorlar. Giderek Avus- turyalılar da müşterileri olmuşlar. Viyana'da kaldığımız 3 haftalık sürede 12 kanal- da yayın izlenen TV'de Türkiye"den haber geçilme- di. Sadece radyolar 1 mayıs dolayısıyla Ankara ve Istanbul'da poüsle göstericiler arasında meydana ge- len çatışmalarda yaralananlar olduğunu ve 2000 ki- şinin gözaltına alındığını duyurdular. Türkiye'ye iliş- kin tek haber bu idi. Bu haberin arkasından çekir- değini siyasal mülteci Türklerin oluşturduğu bir grup, Türkiye Büyükelçiligi civannda gösteri yürü- yüşü yaptılar, yeterli önlem alınmadığından bina- ya taş atılraak suretiyle tecavüzde bulunuldu. Bu gezi sırasında Bratislava ve Budapeşte'yi gör- me olanagı buldum. Çekoslovakya ve Macaristan görünüşleri ve halklannın davramşlan ile Batı'nın, Avrupa ortak kultürünun birer parçası. Ne var ki özellikle Bratislava'da ekonomik hayat Batıya kı- yasla daha az renkli ve canlı. Buna karşın kültür değerleri ve planlı yeni yerleşim alanlan dikkati çe- kiyor. Her türlü malın satışımn yapıldığı büyük ma- ğazalarda vitrin tanzimine ve teşhire büyük önem verümemiş. Ayrıca mal arzı da sınırlı gözüküyor. Fiyatlar Batı'ya kıyasla hayli ucuz. Budapeşte'de Macaristan'ın Batı ekonomisi ile bütünJeşrrlesi ve demokratik değişim olayı daha somut gözüküyor. Her iki ülkeye de Batı'dan büyük bir turist akımı var. Her iki ülkeyi de Avusturya'dan Batı Avrupa 1 ya bağlayacak otoyol yapımları sürdürülüyor. Sos- yalist ülkeyi Batı Avrupa'dan ayıran en belirli fark- lardan biri Batı'da son model lüks ve çeşitli model otomobillerin mevcudiyetine karşın, buralarda sı- nırh modei, eski ve küçük tip arabaların görülme- si. Avusturya ile bu ülkeler arasında öyle yoğun bir araç, ticaret ve insan trafiği var ki kanımca 5 yıllık bir orta dönemde sistemler arası uyumda (entegras- yonda) büyük adımlar atılacaktır. DoğaJdır ki bu ülkeler halen geçişin sağlıklı olması için yeni sistem- ler arayışı içindeler ve doğru kararlan alıp uygula- ma durumundalar. Yoksa yüksek enflasyon, işsiz- lik, endüstriyel rehabilitasyon, mali bunalımJar bir sosyo-ekonomik kaosa neden olabilirler. Batı, bu- nun bilinci içinde kolaylaştıncı önlemleri almada destek oluyor. Zaman zaman Doğu Avrupa sosyab'st ülkeleri ile Türkiye arasında mukayeseler yapılıyor, bizim bu ülkelere kıyasla ne denli ilerde olduğumuz ifade edi- liyor. Köklü bir kültürel birikime, endüstriyel alt- yapıya, fert başına bizden 5-6 kat daha fazla gelire sahip bu ülkelerle Türkiye arasında böyle bir mu- kayesenin sonuçlarının hayli yüzeysel olduğunu söy- lemek olanaklı. Bir kez, bu ülkelerle Türkiye'nin kal- kınma politikalannda öncelikler ve tercihler fark- lı. Şimdi komünist partisi yönetici ve seckinlerinin "imtiyaz ve hegemonyasmdan" kurtularak demok- ratik süreç içinde yeniden yapılanmaya çahşan bu ülkelerin geleceğe dönuk gelişme eğilimleri ile Türkiye'nin gidişaü incelendiğinde, vanlacak sonuç- ların bizim açımızdan iç açıcı olacağını söylemek kolay değil. Gezimizin duraklanndan biri de Münih şehri idi. Bavaria eyaletinin başkenti olan bu güzel kenti Türk-Alman savunma işbirliği çalışmalan dolayı- sıyla yakından biliyordum. Bavaria Alplerinin etek- lerindeki düzlükte kurulu ve çevresinde büyük bo- yutlu sınai tesislere, turistik doğal güzelliklere ve ta- rih zenginliğine, eski ile yeninin güzel mimari ya- pıtlarına sahip Münih'te B.Almanya'nın son yıllar- da ulaştığı sosyal refahı, bolluğu, demokratik öz- gürce davranışlan ve uluslararası havayı görmek ve teneffüs etmek olanaklı. Münih; Paris, Brüksel, Vi- yana gibi dünya kentlerinden biri. Ünivenâtenin bu- lunduğu kesimdeki caddeyi, şehir rnerkezindeki ya- yalara tahsisli alandaki birbirinden güzel mağaza- lan, barok mimari yapıtlan gezip Hitler'le, Gene- ral Ludendorfun yandaşlan ile bira icip darbe plan- ladıklan büyük birahanede akşam yemeği yiyip bandonun çaldığı Bavaria müziğini dinieyerek bir özlemi yaşadım. Gezirniz sıcak Viyana akşamının dingin erincini duyuran, planlı şekilde konfor ve estetik sağlana- rak geliştirilen, modernize edilen Viyana Havalima- nı kafesinde içtiğimiz bir fincan kahve ve sevgili dostlanmız değerli büyükelçi ve Bayan Kamel'le ve- dalaşarak sona eriyordu. Gece yansının nemli sıcağında şimdi yıllann ih- malciliği ile Batı ölçülerinde, dev bir köy haline ge- len güzel Istanbul'a ındik. Eşyalanmızj almak üze- re beklerken hamallar etrafımızı sardı. Gerçekleri- mizle başbasa arabamıza yürüdük. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Altın Bir Dönem Olacak Iken!.."Demokrat Parti için tam bir altın yıllar olabilecek bir devir böyle yanlış bir demokrasi anlayışı yüzünden 27 Mayıs tohumlarının atıldığı, ona giden hûrriyet kısıntılarının görüldüğü, istidadının sezildiği bir gidişi başlatmıştır." Metin Toker yeni çıkan "DP'nin AKın Yılları 1950-54" başlıklı kitabının önsözünde böyle yazmış. Benim kuşağım 1950'yi dün gibi anımsar. Kolayca unutulacak bir zaman parçası değil dogrusu! Türkiye'nin tarihinde bir dö- nüm noktası, umutların en üst noktaya yükseldiği, ama birkaç yıl geçmeden yeniden umutsuzluk belirtilerinin görüldüğü bir dönem... Bugünün polîtika adamlan, özellikle iktidarı şöyle ya da böy- le ellerınde tutanlar, o iktidarı bir daha bırakmak istemeyenler, bırakmamak için her şeyi göze almış görünenler, Toker'in kita- bını dikkatle okumalıdırlar. Tarih bir yınelenmedir' derler. Ben bu söze inanmam. Ama zaman zaman bakıyorum, gerçekten aynı olaylar benzer adamlar; dertenmiş, yanİış otduğu anlaşıl- mış ters yollara sapmaktan kendilerini alamıyorlar. Demokrat Parti 1945'te kurulmuştu. Bir yıl sonraki seçimde büyük başarıya ulaştı. Bir yanlış görüş vardır, derler ki 1946'da DP iktidarı kazandı, ama CHP'liler türlü oyunlaria iktidarı ver- mediler. Bu bütünüyle yanlış bir görüştür. DP, 46 seçimlerine ek- sik bir kadro ile katılmıştı, seçimi her yanda kazansaydı bile Mec- lis'e ancak 160 kadar milletvekili sokabilecekti. Bu da çogunlu- ğu elde etmesini sağlayamayacaktı. Ama dört yıl sonra DP bû- tün seçim bölgelerinde aday gösterdi, ülkenin büyük bölümün- de üstünlüğü sağladı. 14 Mayıs 1950 seçim sonuçlarına bakarsak CHP'nin, söylen- diği kadar büyük bir bozguna uğramadığı ortaya çıkar. Bu se- çimlerde iktidarı kazanan DP 4 milyon 242 bin, CHP ise 3 mil- yon 165 bin oy almıştır. Yani DP yüzde 5159; CHP yüzde 40... Ama çoğunluk sistemi yürûrlükte olduğundan DP 408, CHP 69 sandalye kazanmıştı... Görüldüğü gibi CHP'nin 1950'de elde et- tiği sonuç, yani yüzde 40 oranını, bu parti bir daha kolay kolay elde edemedi. 1977 seçimi dışında!.. 1950 seçiminden birkaç kez söz etmiştim. Aynı şeyleri yinele- mek istemiyorum. Herkeste büyük coşku vardı. CHP'nin çöktü- ğü, bir daha iktidar olamayacağı inancı yaygındı. Seçim yasası- nın oyunuydu gerçekte CHP'yi tam anlamıyla yıkılmış gibi gös- teren. Bakın, bugün yüzde 36 oyla Meclis'te çoğunluğu sağla- mış bir ANAP var. 1950'de muhalefete düşmüş CHP'nin oy ora- nı ise yüzde 40! Demek büyük bir yenilgiye uğramamış. 1950 öncesinde seçim yasasını düzenleyen. ille de çoğunluk sistemi olsun diye direnen Nihat Erim, seçim sonrasında "kendim et- tim kendim buldum" dercesine şu dizeleri okumuş: ^Kendi elimle kesip yâre verdiğim kalem Fetva-i hun-i nahakkımı yazdı iptida" Tbker, kitabında 1950'den 1954'e kadar geçen dört yılı en kû- çük aynntısına kadar anlatıyor. Toker önceleri DP'ye yakınlık du- yan genç bir gazetecidir. Hemen herkes gibi... Sonraları DP'nin tçine düşmekte olduğu yanılgılan bir bir görmeye başlar. Bayar'lı Menderes'li Köprülü'lü, Koraltan'lı lider kadrosu, 1945'ten beri söz verdikleri demokratik yönetımden uzaklaşmaktadırlar. Men- deres ile Bayar arasında sürtüşmeler vardır. Bayar hem cum- hurbaşkanıdır, hem de partinin gerçek lideri durumundadır. Bu yıllarda önemli iç ve dş olaylar olup bitmektedir. Bunlann en bas- ka geleni Kore savaşıdır. DP liderleri, İsmet Paşa'nın varlığına katlanamamaktadırlar. Yüzde 40 oy almış, ama Meclis'e ancak 69 kişi sokabtlmiş bir partiden, hele tarihsel kişiliği olan İnönü- den çekinmektedirler. Neler neler ortaya atılmaz ki! İnönü'nün oğlu Ömer'i cinayet- le mi suçlamazlar, İsmet Paşa'nın adını mı tarihten silmeye kalk- mazlar; Atatürk'le birlikte göründüğü fotoğrafları mı delik deşik etmezler! Kısacası, Demokrat Parti bir kez iktidarı ele geçirme- nin, bir daha da bırakmak istemerrtenin çarelerini aramaktadır. Toker'in dediği doğrudur, 'altın yıllar' olması gereken bir zaman parçası, DP için karanlık bir doneme dönüşmektedir. DP 1954'te daha çok milletvekili çıkaracaktır. CHP ise Mec- lis'te 69'dan 30'lara inecektir. Ama başta ismet Paşa ve otuz ki- şilik Medis grubu, DP iktidanna kök söktürecektir. İnsan bugünkü sayısı doksana varan SHP grubunun muhalefet beceriksizliğini görünce ister istemez 1950'den 54'e, sonra 57'ye kadarki etkin CHP muhalefetini anımsıyor. Bu muhalefet 1957 seçimlerinde Meclis'te 180 kişiyle temsil edilince DP ne yapacağını büsbütün şaşıracak. sert önlemler almaya başlayacak, basına dava üstüne dava açtıracak, Meclis üyelerinden oluşan Tahkikat Encümenleri kurduracak, aydınla- rı, bilim ve sanat adamlarını düşman betleyecek, sonunda 27 Mayıs olayının patlak vermesine neden olacaktır. Metin Toker'in "Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları - DP'nin Altın Yılları", yakın tarihimizin bu önemli dönemini iyice anlamak, öğrenmek isteyenler için çok yararlı bir kitap... T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ B A L K A N NACİ İSLİMYELİ 18 HAZIRAN - 30 TEMMUZ 1990 .2 5. KURULUŞ YILINDA V E S T E L ' I N DEĞERLİ KATK1LARIYLA "İrtiea*nın Boyırtları 1943'teki bir yazısında Medeni Kanun'u "devrim anıtı" olarak niteleyip göklere çıkartan Başgil, 1951'deki bir yazısında ise "Medeni Kanun'u tenkit etmek irtica mıdır?" diyebiliyor. Gelin de bu gibi aydınların içtenliğine inanın. NEZAHAT BAYDUR Yazıya, son 20 gün içinde tamk olduğum 2 olayı anlatarak başlamak istiyorum. tlki, kent- ler arası bir tren yolculuğu sırasında ister iste- mez duyduğum bir tartışmayla ilgili: Duyma- mak zaten olanaksızdı, çünkü geceleyin herkesi rahatsız edecek ölçüde yüksek sesle konuşuyor- lardı. Sonunda ben de dahil, yolcular kendile- rini uyarmak zorunda kaldık. Son derece cahil, ama kendisini "alim" sanan, Afganlı olmadığı halde onlar gibi giyimli yaşlı biri ile bir grup arasında geçen konuşmada yaşlı olan kişi, — kendisine "haa dayı" diye hitap ediyorlardı — karşısındakilerden birinin Atatürk hakkında- ki övücü sözlerden sonra "Allah ondan razı olsun" demesi üzerine "Benrazıolsun demero, yapüğı kötülükler daha büyük" diyebiliyorj ar- dından dinin gerekleri tartışması üzerine kar- şısındaki kişi, "Yalnıznamaz kılmakla MUslü- man olunmaz, her şeyden önce durüst olmak, birbirine yardım etmek gerek. örneğin ben na- maz kılamıyorum her zaman sırasında işimin çokluğu nedeniyle" dediğinde, "Sen dinini yap, Allah nzlanı verir" yanıtını ahyordu. Kar- şısındakinin tepkisi ise "Hacı dayı, ben senin- le cennete gelmem" oldu. Olayın üzücü yani yanında sevindirici yani, insanlan tembeliiğe, kaderciliğe iten bu tur konuşmalann herkesi et- kilemediğini, tartışmanın uygarca yapıldığını (bunlar saldırgan da olabiliyor çünkü) görmek- ti. Üzücü olan ise ülkemizdeki egitim eksikligi nedeniyle bu kişilerin, kolayca etki altında bı- rakabileceği bir yığın insan olduğu gerçeğiy- di. Nitekim bunu kanıtlayan çeşitli örneklerle her yerde karşılaşmaktayız. lkinci olay gericiliğin, (irticaın) devlet kuru- luşlanna ne ölçüde sızdığının açık bir kamtı: Burdur tren istasyonundan tstanbul için bilet almak istediğimizde görevli memur, kendi gö- rev süresinin dolduğunu, yerine gelecek kişi ile görüşmemizi söyleyerek gjtti; orada oturmakta olan bir hanım görevli de odadan çıktı. Tren sa- atine çok zamanolduğundan veeşyamızı erna- net edeceğimiz ayrı bir yer de olmadığından kendilerinden rica ederek valizlerimizi onlann odasında bir köşeye bırakrruştık. Odayı boş bı- raktıklanndan oradan aynlamadık ve yeni ge- lecek görevliyi beklemeye koyulduk. Bu sırada telgraf aygıtı çahşmaya başlayınca birisine ha- ber vermek üzere ararurken odadan çıkmış olan hanım görevliyi gördük ve söyledik. Aldığunız yanıt çok ilginçti: "Görevü geldi, siz orada ol- duğunuz için içeri girnıiyor, siz çıkın gelir" dedi ve biz de çıktık. Biz 60 yaşm üzerinde 3 hanım- dık ve o kişiye göre bizlerle aynı yerde bulun- mak gunahtı anlasüan. Odadan çıktıktan sonra dışanda karşılaştığımız görevlinin dış görünü- mü bile ne tür bir kafa yapısında olduğunu gös- tenneye yeterliydi. Peki, biz bileti kimden ala- caktık? Düşünürken sonunda gişeye daha ön- ce gördüğümuz hanım geldi. Bu konular gazetelerde çeşitli köse yazarla- n, gazetelere yazı gönderen öğretim üyeleri ve okuyucu mektuplannda birçok kez ele alındı- gı, bunun nereden kaynaklandığı açıkca sergi- lendiği için ben ayrıca tekrarlamak istemiyo- rum. Ancak ilgüilerden tepki alıncaya dek yaz- manın da bir vatandaşlık görevi olduğuna ina- myorum. Sayın Ord. Prof. Dr. Hıfa Veldet Velidede- oğlu'nun 17 Haziran 1990 tarihli Cumhuriyet'- te yayımlanan''İrtica Yaygarası mı, İrtica Ger- çeği mi?'' başlıkh yazısı, her zaman olduğu gibi gerçekleri açık biçimde ortaya koyuyor ve asıl suçlulann cahil halk olmayıp suçun yönetim- de bulunanlardan, onlann hırs ve çıkarcüıkla- nndan ve politikacıların oy kaygısından kay- naklandığını sergiliyordu. Bu kişilerin tutum- larının gerçek inanç ile hiçbir ilgisi olmadığı ve zavallı halkın aldatıldığı tüm açıklığı ile orta- da. Sayın Velidedeoğlu'nun, Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in 1943 ve 1951 tarihli iki yazısından yapmış olduğu alıntılar, ne yazık ki asıl büyük tehlikenin cahillerden değil, onlan cahil bıra- kan ve yerine göre çelişkili konuşan ve yazan okumuş yazmış kadrodan kaynaklandığıru tüm açıklığı ile sergüiyor. 1943'teki bir yazısın- da Medeni Kanun'u "devrim anıtı" olarak ni- teleyip göklere çıkartan Başgil, 1951 'deki bir yazısında ise "Medeni Kanun'u tenkit etmek ir- tica mıdır?" diyebiliyor. Gelin de bu gibi aydın- ların içtenliğine inanın. Yoksa bunlar Vahdet- tin türünden aydınlar mı diye soralım mı? Sonuç ^_ Bir yandan "bilgisayar cağı" diyeceksiniz, ancak eğitim düzeyinin yükselmesi ile ülkenin kalkınacağını, gençlerin eğitimine önem veril- mesi gerektiğini söyleyeceksiniz; öte yandan da birtakım saçmalıklan içeren kitaplan (1), imam hatip lisesi öğrencilerine ya da lise din dersle- rinde okutulmak üzere normal eğitim yapan li- selere önereceksiniz ya da tüm bilgilerin Ku- ran 'da yazılı olduğunu söyleyeceksiniz. Bu çe- lişkiler bile söz konusu kişilerin içteniik ölçü- lerini yeterince ortaya koymuyor mu? (I) Bkz. Sayın Aysd Ekşı'mn 23 tarihli Cumbunyct'te çı- kan yazısında bazı kiıaplardan verilen ahntüar. Bu lür sayısu örnekler olduğunu hepimiz bihnekteyiz. İLAN ESKİŞEHİR 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DOSYA NO; 1989/33 Tereke Eskişehir Alpu ilçesi, Fevzipaşa Mah. Tanm Sokak'ta numarasız evde tek başına yaşamakca iken 1986 yıknda mirasçı bırakmadan vefat eden Recep Elkapan'ın terekesine dair bazı menkul eşyalannın Fev- zipaşa Mah. muhtan Ahmet Günay'a yeddiemin olarak teslim edil- diği, rnüteveffa Recep Elkapan Ue ilgili terekesi Eskişehir 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin bildirimi üzerine mahkememize intikal etmiştir. Adı geçen müteveffanın yakınlanmn mahkememize müracaat et- tirilmesi hususunda C. SavcılığVna yazılan yazıya Recep Elkapan'ın belirtilen adresinde yakınlanmn bulunmadığına dair cevap verilmişür. Yukarıda ikâmetgahı bildirilen müteveffa Recep Elkapan varisle- rinin duruşmanın bıraküdığı 26.7.1990 tarihinde saat 9.00'da mah- kememize tereke konusunda müracaat etmeleri gerekraektedir. Va- rislerin belirtilen duruşma gününe kadar müracaat etmemeleri halinde tereke mevcudu eşya ve paranın Hazine'ye intikal ettirilecegi ilanen tebliğ olunur. Basın 27841 KAYSERİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1989/653 Davacı Latife Sümer tarafından davalı Mustafa Sümer aleyhine açılan şıddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davasının, yapılan yar- gılaraası sırasında verilen ara karan gcreğince; Kayseri ili Merkez Erkilet Kemer köyü cilt 192/01, sayfa 13 ve kü- tük sıra no 4'te nüfusa kayıtlı davalı Osman oğlu, tfakat'tan olma 1950 doğumlu Mustafa Sümer'in tüm aramalara rağmen açık adresi tesbit edilemediğinden davacı Latife Sümer tarafından davalı Mus- tafa Sümer aleyhine açılan şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma is- teğini kapsar dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiş olup adı geçen davalmın yargılamanın yapılacağı 17.9.1990 günü saat 10.30'da duruşma salonunda hazır olması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde boşanma davasının yokluğunda devam ettirilerek karar verilecegi ilanen tebliğ olunur. İSTANBUL BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIGI'NDAN 1- Yeşilyurt yaya alt geçidi inşaatı 370.000.000.-TL + KDV muhammen bedelle ihale olacaktır. Geçici teminatı: 11.100.000.- TL'dir. Şartnamesi: 100.000.- TL bedelle Yapı Işleri Müdürlüğü'- nden satın ahnabilir. 2- Yeni Topkapı katlı mezarhğmın yeraltı sularından arın- dınlması işi 1.585.0O0.OO0.-TL + KDV muhammen bedelle ihale olacaktır. Geçici teminatı: 47.550.000.- TL'dir. Şartnamesi: 240.000.- TL bedelle Yatınm Planlama Mü- dürlüğü'nden satın ahnabilir. 3- Mahmutbey köyü küçük Halkalı ve Bademlik mezarhk- lan etrafının duvarla çevrümesi ve bekçi binasımn yapılması inşaatı işi 557.000.000.- TL + KDV muhammen bedelle, iha- le olacaktır. Geçici teminatı: 16.710.000.- TL'dir. Şartnamesi: 140.000.- TL bedelle Yatınm Planlama Mü- dürlüğü'nden satın alınabilir. Yukanda yazılı işler 31 Temmuz 1990 günü saat 11.00'de Istanbul Büyük Şehir Belediye Encümeni'nde 2886/36. mad. göre Kapalı Zarf Eksiltmesi usulü ile şartnamesi veçhile iha- le olacaktır. thalelere katılmak isteyenler ihale tarihinden en az 5 (beş) iş günü önce belediyeye müracaat etmeleri ve tekliflerini içe- ren kapah zarfmı yukanda belirtilen ihale gününde saat 10.00*a kadar Jstanbul Büyük Şehir Belediye Encümeni'ne tes- lim etmeleri gerekmektedir. Ilan olunur. Basın: 28651 1İY4TRODA DEVRİM Zehra tpşirogln 2000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Odemefi gönderilmez. ÖZGÜRLEŞME EYLEMİ: KÖY ENSTİTÜLERİ Mehmet Başaran 5000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul Ödemdi gönderilmez. TJC İSTANBUL BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ İSKİ İSTANBUL SU VE KANALİZAŞYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İHALE DUYURUSU Aşağıda Özellikleri belirtilen kapalı zarf ile teklif alma yöntemindeki ihale ile ilgilenenler, ihale dosyasını İSKİ Genel Müdürlüğü Ticaret İşleri Daire Başkanlığı'nda görebilir ve dosya bedelini İS- Kİ Genel Müdürlüğü merkez veznesine yatırarak alabilirler. isteklilerin şartnameye uygun hazıdayacakları kapalı teklif mektuplannı ihale tarihinde saat 11 00'e kadar aşağıda belirtilen adreste Genel Evrak Müdürlüğü'ne giriş, tarih ve numarasını içeren alındı makbuzu karşılığında teslim etmeleri gerekmektedir. Teklif zarflan saat 14.00'te ihale Komisyon Başkanlığfnca açılacaktır. İhale Geçici Dosya İSKİ No: İşin adı Kesif bedeli tarihi teminat bedeli T-7151 6000 Ad. Pik baca kapağı 1.700.000.000 17.7.990 85.000.000 500.000.- V-8045 500 Torba kireç 44.000.000 18.7.990 2.200.000 13.000.- Not: 1-Postadaki gecikmeler dikkate alınmaz. 2- İSKİ 2386 sayılı Devlet ihale Kanunu'na tabi olmayıp ihaleyi yapıp yapmamakta, dılediği- ne kısmen veya tamamen yapmakta uygun bedelin tespit ve takdirinde serbesttir. ADRESİ: İSKİ GENEL MÜDÜRLÛGÜ Aksaray Meydanı 34410 Aksaray-İSTANBUL Tel: 388 38 00 (35 hat) Telex: 23923 ISU-tr Fax: 588 38 83 PENCERE Kutup Yıldızı Yıldızlara bakarak yol ve yordam saptama zenaatinin kökeni çok eskiye dayanır. Pusula icat edilmeden önce açık denizde, günışığı görmeyen ormanda, uçsuz bucaksız çölde yönünü yi- tirmiş insana, gecenin içinden kutup yıldızı göz kırpardı. Müneccim, arpakçı. kâhin diye anılan marifet sahipleri, eski zaman takvimlennde yıldızlara bakarak sultanlara yol gösterir- lerdi. insan yönünü yitirdiğinde, bir hayvan gibi huysuzlanır; güven duygularını yitirir; ne yapacağını bilemez; yol yordam arar; r luncaya dek rahat edemez; soru işaretleri kasap çengelleri g>^< beynine ve yüreğine takılır. * Dünyada ve Türkiye'de soru işaretlerinin kancaları gün geç- tikçe çoğalıyor. Ne zaman başladı bu süreç? Rus diplomat Batı- lıların karşısına geçip dedi ki: '—Size bir sürprizimiz var.." . • • —Nedir?" '—Sizleri bir düşmandan kurtanyonız!.." Kimdi o "düşman?" Kbmünizm... "Düşman"a göre düzenlenip tertiplenen, "düşman"a göre ya-' şayan Batıhlar şaşırdılar. Biz de yeniden bozulup düzelmeye ça-' lışan Batı dünyasının yamacında yol yordam aramaya basladık; - ama gündeme giren soru işaretlerimiz makineli tüfegin birbiri; ardına patlayan mermileri gibiydi: —Doğu ile Batı yakınlaşmasında Türkiye'nin konumu ne ola- cak? İki Avrupa birleşince Türkiye dışlanır mı? Doğu Avrupa ül- keleriATye bizden önce mi girecek? NATO'nun yeni koşullarında' Türkiye geriye mi itilecek? ABD'nin gözünde Türkiye önemini y*-; tirecek mi? Avrupa'dan uzaklaşan ülkemizde şerıat düzeni mi ku- • rulacak? Türkiye İranlaşabiiir mi? Varılan noktada Türkiye üzerine sorular türetilirken içerde ve' dışarda üretilen yanıtlar hep boşlukta sallanmaktadır. Doğaldır ki bu tür sorulara kimse doğru dürüst yanıt veremez; ne Batılı müneccimler ne de Ooğulu arpakçılar. Ne Gorbaçov.. Ne de Bush. Çünkü Gorbaçov'un geleceği de kuşkulu bir soru işaretidir. 21. yüzyıla 10 kala tarihi soluk soluğa ve gün gün yaşıyoruz; demokrasi, devrim ve karşı-devrimin kördüğûmlerinde oluşan karrnaşık birörgü zamanımızın uluslararası politikasını dokuyor; ülkeler hop oturup hop kalkıyor; eski değer yargılan yıkılıyor; ye- nileri uç veriyor. Önümüzdeki çok bilinmeyenli denklemi kâğıt üzerinde çözebilecek bir kabadayı ortalıkta görünmüyor... Her sey yaşanarak oğrenilecek... • Peki, bunca belirsizlik insanı tedirgin etmez mi? Kişinin yolu- nu yordamını saptamasında güçlük yaratmaz mı? Yüreğini ikir- ciklendirmez mi? Yirmi yıl önce Türkiye 12 Mart'a gebeydi; on yıl önce d^ "•_ Eylül'ün sürgünleri uç vermekteydi. İki dönüm noktası da) ... laşırken, Basyazarımız Nadir Nadi'ye sık sık sorardım: ] —Nadir Sey, ne olacak? Hep aynı yanıtı verirdi: —Kısa sürede umutfu değilim. Ancak biz yolumuzu biliyoruz;, değiştiremeyiz... Yolunu bilmek!.. Ne demekti bu?.. Çalkalanan ortam, değişen politikalar, yinelenen gelgitier or- tamında insanlığa göz kırpan uygarlık yıldızının gösterdiği yol-. dan sapmamak... "Aydmianma" sürecinin gereklerini savunmak... Aklın bağnazlıktan, bilimin inançtan bağımsızlaşması kapsamın- da, özgürtüklerin yanında, sömürünün karşısında yer almak; ama ne pahasına olursa olsun... 1990 dünyasında barışa doğru bir açıiımı yaşıyoruz; Avrupa Doğusuyla demc'<raside birleşiyor; "zengin kuzey" ekonomide bütünleşiyor; gezegenimizde yaşayan beş milyar insan hesabı- na da tarihsel bir aşama gerçekleştiriliyor. Ancak biz bu büyük olguyu kendi aklımızın terazisinde tarta- bilirsek insanlığa, uygarlığa ve çağımıza layık olabiliriz; edilgin- likten kurtulup etkinleşebiliriz. Eğer dışımızda verilen kara/lara, körlemesine boyun eğmekten gayrı bir yeteneğimiz ve yetirhiz. yoksa, yaşanan tarihin dışında kalarak horlanırız. . . j ^ Tarihi yapanlarla seyredenler bir tutulamazlar; değil mi?. : "...Gidersen kim sular fesle|enleri kuşlar nereye sığınır akşam olunca Gidersen kar vağar avuçlarıma, üşürsün bir ceylan sessizliği olur burada aşklar..." Dostnn: HÜSEYtN ÖZCAN HASAN TURKMEN (1959-23.6.1990) I Bekir Coşkun'un İLKKİTABI 10GÜNDE5.BASKI BEKİR COŞKUN DÖVLET VERSO YAYINCILIK KONURSOK.13/7 Tel: 1179747 DAĞITIM : ANKARA ADA$ - DOST • IMGE • DORUK (Ank ) ARKADAŞ - CEMMAY • EVRİM (İst.) ILERI llzmır) - ILYADA(Mersın) CUMHURIYET KİTAP KLUBU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle