22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 29 TEMMUZ 1990 MOSKOVA NOTLARI ARSLAN R4ŞER KAFAOĞLl GULLIVER LENİNGRAD'DA V.EVAT 4 4P4!\ MÎTİNG K E M İ MOSKOVA — Moskova bu >ıl içinde tam bir mJtingler kentine dönöştü. Yönetim yanlılan ve muhalifler Kınl Meydan'da bile gösteri yapular. Fotografta Yeltsin yanlısı bir mitingde konuşan yaslı bir kadın göriUuyor. Sovyetler Birliğfnde yönetim kargaşasıSSCB'de 5 yıl Önce 'Sovyetler Birliği nasıl yönetiliyor' diye bir soru sorulsa bunun yanıtı çok kolaydı: Politbüro ve Merkez Komitesi tarafından. Ancak bugün durum çok değişik. Ülkede yönetim tam bir kargaşa içinde. Alınan birçok kararın, örneğin Kırgızistan'da uygulanmayıp Özbekistan'da uygulanması çok olası. Hatta Leningrad'da uygulanıp Moskova'da uygulanmaması da... Kim, nerede güç buluyorsa orada bayrağını çekip düdüğünü öttürebiliyor. galayacagını saptayıp buau uygulamak... 1 Aslında çok doğnı bir tanı.. Alınan karar- ların örneğin Kırgızistan'da uygulanmayıp, özbekistan'da uygulanması çok olası. Hatta Leningrad'da uygulanıp Moskova'da uygulan- rnası çok olası. Kim, nerede guç buluyorsa orada bayrağını çekip, dudüğunu öttürebili- yor. Ama yine de biz Sovyetler Birliği'nin yu- rürlükte mi, değil mı bilinmeyen anayasası na göre kamu yönetim organlannı belır- leyelım. Yasama Organlan 62 yaşmdakı Arslan Başer Kafaoğlu Türk ba- smında yaklaşık 40 vtldır yayımlanan ekonomık, sosyal yazUan ve incelemelerı ıle lanınıyor. Ayıu konularda birçok kıiabı ve çevirisı de bulunan Arslan Başer Kafaoğlu, mayıs ayında ziyaret et- tığı SSCB'dekı toplumsal değişimı Cumhuriyet ıçın yazdı. — 1 — Moskova Havaalanı'run adı Şeremetyevo.. Moskova'nın banliyolerinde, Ikinci Dunya Savaşı'nda Alman tankları buraya kadar gel- mişler. Dikilen tank engellerini kente gider- ken görmek mumkun.. 18 mayıs akşamı Sov- yet Havayolları'nın (Aeroflot) uçağıyla ala- na indik. tndik ve kargaşa başladı. îlk önce doğrusu bunu tahmın etmemış- tim. Çünku 1977 yılbaşında daha doğrusu 31 Aralık 1977'de de bu alana gelmiştik. Her jey, pasoport incelemesınin uzun surmesi dışın- da, yolunda geçmişti. Bu kez ise bavullan- mızı almak bayağı sonın oldu. Her büyuk ha- vayolu durağında, inen-kalkan uçak bollu- ğunda hangı uçağın bavullarının nerelerden abnacağı bellidır. Gider oradan alırsınız. Hele Londra, Frankfurt, Paris gibi uçak uğrama rekorları kıran havaalanlarına, bu bağaj işi inadına hızlı olur. Daha pasaport kontrolü biter bitmez, yazılı yere gider, bavulunuzu beklersiniz. Uçaktan çıkınca aynı umutla lstanbul uça- ğı bavullarının çıkacağı yazılı yuvarlak şeri- din önüne saf saf toplandık. Evet bir 20 da- kika bekledikten sonra "bavullar geldi", ama bu bavullar bizden bir saat önce gelen Prag uçağı yolcularırunki>-miş.. Çoğu Çek yolcu- lar geldi, kimi buldu ve kiraisi de bulamadı.. Biz, oturacak yer olmadığı için ayakta sıkın- tıylabekleşmeyi silrdürürken bu kez Paris ya- zılı yuvarlak kayış dönmeye basladı, bizden yarım saat önce gelen Paris yolculan koşuş- tular, ama bu kez gelen Stockholm uçağı yol- cularının bavullarıydı. Helsinki'ninkinden Budapeşte'nin bavulları çıktıktan sonra, îs- tanbul'dan da Paris yolculan bavullanru al- dılar. Londra yuvarlağı döndu, bir de bak- tık bizim bavullar göründu. Hele şükür de- yip 1 saat 50 dakika bekledikten sonra ba- vullarımızı itiş kakış arasında aldık. Doğru- su, herkesin kendi bavulunu başka havayol- lannın yerinden aramasının yarattığı karga- şayı, o itiş kakışı, unutmam olanaksız. Ondan sonrası rahat oldu.. Novosti Ajan- sı'nın çağrılısı olarak gitmiştim. Son derece guler yuzlu, Türkçeyi bir Turk kadar rahat konuşan cana yakın Aleksey beni kapıda kar- şıladı. Otelin nerede olduğunu, 1977'de Gorki Caddesi'nde bir otelde, sonra da Kızıl Mey- dan'a bakan Metropol Oteli'nde kaldığımı an- latırken Aleksey: — Bu kez slzi Kızıl Meydan'ın ortasmda konuk edeceğiz. Bes bin yataklı Rnsya Ote- li'nde dedi. Dedi, ama beni de bir düşünce aldı. Doğrusu 5 bin yataklı bir otelin nasıl olaca- ğını duşünürken arabamız Moskova'nın cid- den güzel caddelerinden saat 8 olduğu halde (yani gecenin saat 20'si) apaydınlık bir hava- da geçerek otelimize geldik. Evet, gerçekten kocaman, dev gibi bir otel- di Otelimizde buyuk gunlerin kalabalığı var- dı. Ben 18 mayıs cuma gunu Moskova'ya var- mjjtım. 15 mayısta Rusya FederaJ Cumhuri- yeti'nin ilk kez tek dereceyle (halkça) seçilen Millet Meclisi (onlar Milletvekilleri Sovyeti diyorlar) toplanmıştı ve toplantılar sürüyor- du. Yeltsin cumhurbaşkanlığa adaylığını koy- muştu. Gorbaçov'un ona karşı, o tarihe ka- dar Rusya Cumhuriyeti Başbakanı olan Vla- sov'u çıkaracağı söyleniyordu. Rusya Cum- huriyeti'nin yönetileceği yöntemleri beürleyen ana kurallar da tartışılıyordu. Rusya Cumhuriyeti'nin her taraftndan Vi- ladivostok'tan, Volga kıyılarından, Lening- rad'tan, Dağıstan'dan, Kırım'dan, Moskova- dan, Sıbirya'dan, kutup bölgelerinden seçi- Iip Moskova'ya gelmiş 1061 milletvekilinin büyük kısmı burada, Rusya Oteli'nde ka- lıyordu. Bu sıcak siyasal havada, Volga kenarından gelmiş Tatarlar, Çuvaşlar, Kırgızlar, Mesket- ler, Mordivanlar, Tacikler, Kazaklar, kentin ticaretinde önemli yer tutraaya başlayan Aze- riler ve Gürcüler ortalarda, meydan ve yol- larda Moskova'yı eski deyimle "Babıl Kule- si"ne çevirmişti. Bu arada Türkiye'den gelmiş işçiler de yavaş yavaş kent yaşamına alışıyor- lar. Eskiden Moskova'da fırıncılık âdeta Kınm ve Kazan'dan gelmiş Türklerin tekelindeymiş. Dışişleri Bakanlığı'ndan Bay Nikıforov'dan dinledik bunu. Şimdi de Turk işadamlarının Moskova'da ve Sovyetler Birliği'nin başka yerlerinden de epeyce işleri var. Bu işleri iler- Grevd bir Rns kadın işçi. letmek için Türkiye'den niteliklı ve hünerli işçi de götürüyorlar. Bunlardan daha ucaktayken dinlediğim kargaşalık ve kanşıklık öyküleriyle, Rusya Oteli'ndeyken daha o aksam, "Acaba bu ka- dar kargaşada bu otel nasıl yönetilir?" diye kendıme soruyordum. Yanıtuıı da hemen al- dırn: Otelde geç gelen yolcunun eğer karru aç ise Allah yardımcısı olsun demek gerekir. Bu- nu bilmeyen Aleksey ile otelin lokantalarına gidince, gece saat 9*u geçmediği halde yemek bulamadık. Her kattaki bufelerde satılan sı- nırlı yiyeceklerle yetinme zorunda kaldık. Otelde bulunduğum sekiz gün içinde de otel lokantalannda sadece iki kere kahvaltı ve bir kez de konuklanmın yüzü suyu saygısına öğle yemeği aiabildim. Belki de o gunlerde mil- İelvekillerinin yoğun yemek ve partileri bu- nun bir nedeniydi. SovyetleT Birliği'nde 5 yıl önce "Sovyetler Birliği nasıl yönetiliyor" diye bir soru sorul- sa, bunun yanıtı çok kolaydı: Sovyetler Bir- liği Komünist Partisi Politbüro ve Merkez Ko- mitesi tarafından. Şimdi ise, bu soru sorulunca, muhatabınız kim olursa olsun Sovyet yetkilileri açık ya- nıt veremiyorlar.. Sovyetler Birliği'nde yayım- lanan Moscow News dergisi (lngilizce hafta- lik) bir sayısında bu noktadaki acayipü'ğe şöy- le değıniyor: "Mcdislcf, bakanlar knruln, Sovyetler Bir- Ngi Kominbt Partisi Merkez Komitesi top- lanıyor. Gece gündaz. ciddi ciddi tartışıp ka- rarlar alıyor, knrallar koyu>oriar. Peki ama bu kurallan dinleyen kim? Bu kurallar Mos- kova sınırlanıu acaba aşabilivor mu?... As- lında yapılacak ilk şe> hangi karan, kimia ve- )-a hangi kurulon alacagı ve bımlan kimin uy- Halk TemsUcileri Meclisi: 2250 milletveki- linden oluşuyor. Bu meclisteki 2250 millet- vekili aralarından Yuksek Sovyet'i seçiyor. Yüksek Sovyet'in devamlı çalışmasına karşı- hk Milletvekilleri So%yeti yılda iki kez topla- rur. Devlet başkanını da bu meclis seçer. Yüksek Sovyet: 271 kişilik iki meclis olup, bir önce anlattığımız meclis tarafından biri serbestçe, ikıncisi cumhuriyetlerin eşit tem- silini esas tutmak uzere seçılir. Sürekli çalı- şan, yasa yapan, hükümeti denetleyen bu çift meclisli yasama organıdır. Cumhurbaşkanı (Devlet başkanı): Aslında bir yurutme organı olrnası gereken bu organ- Sovyetler Birliği'nde aynı zamanda bir yasa- ma organıdır. Başkan Gorbaçov, geçen yıl anayasada yapılan değişikliğe göre kararna- me ile yasaları hatta bazı anayasa maddele- rini değiştırebilir. Bu kararnameler ancak Milletvekilleri Sovyeti (2250 milletvekili ile toplanan Büyük Yasama Medisı) tarafından kaldırılabilir ya da değıştirelebilir. Örneğin televizyon yayın tekelıni Gorbaçov bir karar- name ile kaldırdı. Bunu basınımız da bildir- di. Doğal ki bu durum meclıslerin prestijini azalttı. Cumhurbaşkanı ve konseyi: Hükümet curnhurbaşkanının konseyi tarafından denet- lenir ve yöneltilir. Cumhurbaşkanı konseyi bu durumda çok önem kazanmıştir. Yürûtme organlan: Gorünürde yürölme organı hukumettir. Eskiden hükümetin, mer- kezı hukumetin butün cumhuriyetlerde mut- lak otoritesi vardı. Bugun bu otoritenin za- yıfladığın 1 hep biliyonız. Bu yıla kadar ba- kanların en önemlilerı aynı zamanda Polit- büro üyesi idi ve Politbüro ile SBK Partisi Merkez Komitesi ile organik bağ ıçındeydi. Bu yıl son SBKP bünyesinde bu bağ ko- panldı. Ancak genel yürütme önemini ve giıcünü yitirdikçe şu yürütme organları guç ka- zandılar: — Camhuriyet medisleri (Sovyeüeri): Bu- gün başta Rusya Cumhuriyeti, Litvanya Cumhurbaşkanları olmak üzere birçok cum- huriyetin devlet ve hukümet başkanlan ken- di cumhuriyetlerinde, merkezin otoritesini epeyce zayıflatmışlardır. Özellikle en büyuk cumhuriyet olan (SSCB topraklannın yüzde 75'ini ve nufusunun yüzde 60'ını toplayan) Rusya Cumhuriyeti'ne geçen mayıs ayı sonun- da başkan seçilen Boris Yeltsin, bugünlerde bu cumhuriyete bağlı 16 ozerk cumhuriyet ile 6 özerk bölgeyı de gerçekten özerk hale geti- rip, bir Rusya Federasyonu kurmarun adım- lannı atmıştır. Bu, SSCB Anayasası'nı da do- laylı biçimde değiştirme anlamındadır (1). Sovyetler: Işyeri esasına göre seçılmiş "iş- çi komiteleri"nden doğrnuştur. 1986'da tanm ve endüstri işyerlerinde kurulan işçi komite- leri (2), bugün seçildikleri işyerinde en yet- kili yönetim yeridir. Yönetici ve denetçileri- ni seçer. Planda bu hedeflere ne ölçüde uyu- lacağına (ya da uyulmayacağına) karar verir. Bu komiteler kendi aralarından ve kendı be- lirleyeceği sınırlar (coğrafi) içinde "Sovyet" lcuruyorlar. Bağh olduklan makam yok. Kendileri karar verip uyguluyorlar. Tıpkı 1917'deki gibi (3). Ancak onlardan iki farkı var: Birincisi onlann sahip olduğu Merkez Komitesi Çayika veya Vıstık yok. (Zaten ol- sa 1917'deki gibi çifte iktidar tamamlanmış olur). tkincisi 1917'deki asker sovyetleri yok.. Ordu, silahlı guçler askeri hiyerarşi içinde. (1) Rusya Cumhuriyeti'ne bağlı 16 cumhuriye- tin adiarı: Başkır, Bur\at, Dağıstan, Kabardin Balkar, Kalmuk, Karelıyon, Komi, Mari, Mor- dovıan, Kuzey Ossetyan, Tatar, TUva, Udmurt, Çeçen-lnguş, Çuvas, Ykkut. (2) SSCB'nin resmı lngilizce yayımla- rında bunlara "Work Collectıve" adı verilmistir. (3) Bilindığı gıbı 1917 Devnmi'nın sloganı "İk- tidar Sovyetlere" idı. Yarın: Yeltsin faktörü Leningrad trenînde kola-votka sohbetiMimar Sınan Universitesi Sahne ve Görüntu Sanalları Bölumu öğretım uyelerinden Prof. Cevat Çapan, Avrupa Sanatçılar Forumu Toplantılan kapsamında SSCB'nm Leningrad kentindekı bir gezıye katıldı Değışık mekânlarda "ınsan boyutu"nu sımgeleyen "Gullıver" adını bemmseyen bu grubun bir dahaki toplantısımn lstanbul'da yapılması düşunüluyor. Prof. Cevat Çapan, Leningrad'da yazarlar ve sanatçılarla yapılan ortak gezi ve tartısmaların ızlenımlennı Cumhuriyet için yazdı. — 1 — Mayıs sonunda bir pazar günü. Frankfurt Havaalanı'nda az sonra Moskova'ya kalka- cak Lufthansa uçağına binmek için kuyruk- ta bekliyorum. Sovyetler Birliği'ne yapacağun bu ilk yolculuğun heyecanını paylaşabılece- ğim arkadaşlardan hiçbıri görunurde yok. Oysa "Gulliver" çalışma grubunun bir gün sonra Leningrad'da başlayacak toplantısına değişik Avrupa ülkelerinden katılacak yazar ve sanatçılann birçoğu bu uçakta olacak. tlk kez aralık 1987'de, Amsterdam'da "Avnıpa Sanatçılar Fonunu" adı altında düzenlenen bir toplantıda tanıdığım bu yeni arkadaşlar- dan hangilenni yeniden göreceğimi de kesin olarak bilmiyorum. Ama nedir bu "Gullıver" grubu ile "Av- rupa Sanatçılar Forumu" Sizin de katılma- nızı istediğim bu yolculuğa çıkmadan kısaca onları açıklamam gerekiyor. Moskova Yazarlar Birliği, sevimli tarihsel bir yapı. Ortasmda çeşitli içkiler ve yiyeceklerle donatılmış bir masanın bulunduğu büyük bir salona almıyoruz. Ev sahipliği yapan yazar Andre Bitov bıyık altından gülerek kadeh kaldırıyor. "İşte burası da Moskova diye bir yer; Leningrad'la sürekli çatışma içinde..." Gürültülü gençler, yalnız başıma büyük bir lüks içinde Leningrad'a kadar gideceğimi umduğum kompartımanı doldurmuşlar, Coca-Cola ile votka içiyorlar. Beni görünce hemen yer açtılar, çantamı yerleştirip votka şişesiyle Coca-Cola tenekesini bana uzattılar. Hepsi de çok iyi lngilizce konuşuyorlar. Avnıpa Sanatçılar Forumu 1987, hatuiayabıleceğiniz gibi, Amster- dam'ın Avrupa'run kultür başkenti olduğu yıldı. 1985'ten başlayarak önemli bir Avnı- pa kentinin her yıl kultür başkenti olarak bir yıl sureyle Avrupa'nın kultür kimliğini araş- tıracak etkinliklere sahne olmasını amaçla- yan bu girişim, Avrupa'da tkinci Dünya Sa- vaşı sonunda başlayan ve Gorbaçov'un pe- restroyka ve glasnost politikasıyla hızlanan bir Avrupa Birliği'nin gerçekleşmesi özlemin- den ve Avrupa'mn da yeniden yapüanması ge- rekliliğinden kaynaklaruyordu. İşte bu amaçla Hollanda Tiyatro Enstıtüsu ile Berlin Sanat- lar Akademısi'nin ortaklaşa düzenledikleri "Avnıpa Sanatçılar Forumu". katılan sanat- çılann geldikleri ülkeler adına değil, kendi bi- reysel görtişlerini özgürce açıklayacakları bir tartışma ortamı sağlamayı başarıruştı. Aralarında Giinter Grass, Hans Magnns Enzensberger, Manrice Craaston, Giancario Avrupa'mn değişik koşullar altında yasa- yan ülkelerinden gelen bizler konuştukça, üzerinde anlaşabileceğimiz birtakım ortak noktalarda buluşabılıyorduk. Sözgelimi, pi- karesk roman, DOB Kisot, Oblomov gibi Av- nıpa düşuncesmin ürunlen olan kavram ve kahramanlan değerlendirirken ünlü yergi ya- zarı Jonatban Strift'in unutulmaz kahrama- nı "Gnlliver"ı çalışma grubumuzun sungesi olarak benimseyebüeceğimizi düşundük. Gul- liver cUceler UUcesiade bir dev, devler ülke- sinde ise bir cüceydi. Çünku nereye gitse, in- san boyutlan değişmeyen bir varhktı. "Avrupa Sanatçılar Fonunu" da insan boyutlannın içeriğini oluşturacak değerlerin arayışı için- de olduğuna göre grubun adını râhatlıkla "G«JMver" koyabılirdik. Tartısmalar sırasında Avrupa'mn gtlneyiyle kuzeyi, doğusuyla batısı arasında değişik s o runlar olduğu açıkça anlaşılıyordu. Bunun dı- şında varlıklı ülkelerle yoksul ülkeler arasın- da yaşanan sorunlar değışikti. Ama gelece- ğin Avnıpası beUi bir birliğe ve bütünlüğe ka- vuşmak ıstiyorsa, bu sorunları anlamaya ve bunlara çözüm bulmak için el ele vererek ça- lışmaya da y^rgılıydı. Voznesenski ve Bitov gibi Doğu Avrupa ülkelerinden gelenler açık ve özgür bir toplum yaratmarun kendileri için ne kadar önemli olduğunu vurgularken, Ba- tı Avrupalılar da yabancüaşmaya ve yalnız- lığa karşı yeni bir dayaruşma ortamının ge- rekliliğini dile getiriyorlardı. Barbar bir Türk olarak katıldığım bu top- lantıda birçoklarını yapıtlanndan tanıdığım ve kendilerine hayranlık duyduğum bu seç- RESTORASYON — Nevskl Balvan'nın yakını, Gribovedov Kanalı uzerindeki "Diriliş Kilisesi". 1 Mart 1881'de anarşist bir grup tarafında.i öldurulen Çır II. Aleksandr'ın oglu, babasınuı kanının dokuldngü yere bn kiliseyi yapbrdı. de Carlo, Comeh'ns Castoriadis, Andrey Voz- nesenski, Andrey Bitov, Danilo Kis'le daha birçok Avrupah sanatçı ve düşünürün yer al- dığı bu toplantıya unlü Çekoslovak yazan VacJav Havd de çağnlıydı. Ancak özgürlü- ğune yeni kavuşan Havel, yurtdışına çıkma- sına izin verilse bile geri dönmesine izin ve- rilip veriiemeyeceğinden emin olmadığı için dunımunu açıklayan ve özgür bir Avrupa ya- ratılması doğrultusunda yapılacak çalışma- lara katılacağını bildiren bir video-kaset gön- dererek toplantıya ilgjnç bir biçimde katılmış oldu.' Daha ilk buluşmada, coğu birbiriyk ilk kez karşılasan bu yirmi sekiz kişinin insan hak- lan, özgurlük ve demokrasi konusunda Hel- sinki Konferansı'nın benimsediği ilkeleri iç- tenlikle destekledikleri ortaya çıktı. Ancak "Avnıpalıhk", "Avrupa kültüıü" gibi kavram- lara herkes için inandırıcı tanımlar bulmak o ölçude kolay olmuyordu. Nitekim, Avrupa'mn iki büyük savaş sıra- sında yaşadığı korkunç olaylar, benimsene- cek ortak insan değerlerinin yaygınlaşması so- rununu gündeme getiriyor ve bu sonınun kar- maşıklığı aramızdaki birçok kişiyi karamsar- lığa itiyordu. Savaşların yol açtığı yıkımlar, Auschvvitz ve Treblinka gibi kamplarda ya- şananlar şiir, müzik ve resim gibi güzel sa- natlarla uğraşmayı birçoklan için anlamsız kılıyordu. Oysa, sanayileşmeyle, sınıf çatış- masıyla, teknoloji yarışıyla gelen yabancılas- maya ve yozlaşmaya karşı insanların en gü- venilir güç kaynağı gene de sanattan başka bir şey değildi. Sanat ve kültürle gerçekleşecek bir aydın- lanma. Tarih de insanlığın zaman zaman içine düştüğü güç durumlardan insan değerlerine dayanan böyle ortak ve bilinçli bir çabayla kurtulmamış mıydı? kin aydınlar arasında kendimi hiç de yaban- cı hissetmiyordum. Tanh boyunca çeşitü uy- garlıklann beşiği olmuş, değişik kavimlerin, ayn inançtan topluluklann barış içinde bir arada yaşamasını sağlamış topraklann bir in- sanı olarak daha özgur, daha mutlu bir Av- rupa yaratma doğrultusundaki çabalara bı- zim de bir katkımız olacagına inanıyordum. Özgür işbirligi ruhu Arasterdam'daki "Avrupa Sanatçılar Forumo" işte bu iyimser hava içinde sona er- di. Toplantıda "Gnlliver" adını alan grup so- nunda bir de basın büdırisı yavımladı. Bu bil- diride, "Avrupa ülkeleri arasında birkaç yıl oncesiade da$ünüleme>ecek olan ve halen çe- tln güçJiikler arz eden ozgur bir işbirligi aşa- masına girilmiş olduğu ve bu özgnrce isbir- liği nıhann içeren fikirierie tasanian derie- mek, koordine etmek ve geliştinnek araaay- la Gnlliver adlı bagımsız bir çalışma gnıbn" oluşturulduğu açıklanıyor, bu Avrupah ça- lışma grubunun Kuzey-Güney, Doğu-Batı, küçük-büyük aynmı yapmaksızın bu ülkele- rin bir yandan çeşitliliğini korurken, bir yan- dan da ortak bir gelecek kurmada bızlere bir fırsat verebileceği gerçeği vurgulanıyordu. Frankfurt'ta, Moskova uçağına binmeye hazırlanırken, bir yandan bunlan duşünüyor, bir yandan da aradan geçen zamanda olup bitenleri toparlamaya çalışıyordum. Grubun doğal bir üyesi olan Vaclav Havel, Çekoslo- vakya Cumhurbaşkanlığı'na seçilmişti. Yu- goslav romancı Danilo Kis'le Hollandalı ga- zeteci Henk van Galen Last ölmüslerdi. Ams- terdam'da tasarladığımız Berlin, Paris ve Glasgovv toplantılarını gerçekkştirememiştik. Ama bunun yerine, Bitov ve Voznesenski'nin girişimiyle "Gu|JiveT"ın Leningrad'da toplan- ması sağlanabilmişti. "Avrupa Yeoiden Ku- rnlvken Kentlerin Holü" konulu bu toplan- tı Edgar Morin, Jacqnes Julliard, Jnditk Herzberg, Abram de Swaan gibi daha başka birtakım bilim adamı ve sanatçılann katılma- sıyla Leningrad'da oldukça ilginç günler ge- çireceğımizi düşünebih'rdik. Moskova Yazarlar Birliği'nde akşam yemeği Uçakta "Gallrrer" grubundan kimler ol- duğunu ancak Moskova'ya indiğimiz zaman anlayabüdim. Eskı dostlann yanı sıra aramıza yeni katılanlar da vardı. Bu arada 1973'te Fransa'ya yerleşen Andre Sinyavski ile 1984'ten beri Federal Almanya'da yaşayan Ge- orgi Vladimov da konferansın çağnlılan ola- rak ilk kez yunlanna dönüyorlardı. Moskova Havaalanı Stalinie ilgili bir dü- şümde görduğüm yere hiç benzemiyor. Gru- bumuzda eski sürgün yazarlann bulunmas yuzunden pasaport ve gürarük işlerimizin ta mamlanması oldukça uzun sürüyor. Ama işte artık Moskova'dayız ve hava henüz karanna- dığı için havaalanından Yazarlar Birliği'ne gi- dinceye kadar otobüsün pencerelerinden az da olsa büyük değişimlerin yaşandığı bu kenti görebileceğiz. Geniş bulvarlardan, büyük parklardan ge- çerek vanyoruz Yazarlar Birliği'ne. Yolda acıkgöz arkadaşlar önünde kuyruklar uzanan Moskova'nın olaylar yaratan McDonald's köftecisini göstermeden edemiyorlar. Söylen- tilere göre Sovyetler Birliği'nde saat gibi ça- hşan tek kurum! Böyle bir yargıya varabil- mek için ne kadar Batılı olmak gerekir, bile- miyorum. Moskova Yazarlar Birliği sevimli, tarihsel bir yapı. Ortasmda çeşitli içkiler ve yiyecek- lerle donatılmış bir masanın bulunduğu bü- yük bir salona ahnıyoruz. Ama bizı karşıla- yan bir yazarlar grubu yok gorünürde. Yal- nızca Frankfurt'tan beri gnıba eşlik eden Andre Bitov ev sahipliği yapıyor. O da göj- terişli söylevlerden, törensi davramşlardan hoslanan biri değil. Tersine, Gogol'ü çağnş- tıran bir bıyık altından güluşle kadehıni kal- dınyor. "İşte burası da Moskova diye bir yer!" diyor. "Leningradia sürekli bir ceklsme icin- Moskova Havaalanı Stalin'le ilgili bir düşümde gördüğüm yere hiç benzemiyor. Grubumuzda eski sürgün yazarlarm bulunması yüzünden pasaport ve gümrük > işlemlerimizin tamamlanması oldukça uzun sürüyor. de." Ama bu kadar insaru toparlayıp Sovyet- ier Birliği'ne getirebildiği için büyuk bir mut- luluk duyduğu her halinden belli. Soframn zenginliğine rağmen ayakta geçiş- tirilen bir yemek bu. Üstelik Sovyet yazarla- nndan pek kimse katılmadığı için daha çok gnıba yeni katılanlarla tanışmaya yarayan bir kokteyl havasında geçiyor. Leningrad'a gidecek gece trenine gjtmek üzere otobüslere bındiğimiz zaman Mosko- va'ya yeniden gelmek gerekir, diye düşünü- yorum. Çok daha başka koşullarda. Çünkü ne Moskovalılarla karşılasabildik ne sokak- larında dolaşabildik ne tiyatrolanm ne Çe- hov'un evini gördük ne Nâzım'ın mezannı zi- yaret edebildik. Sayın MeUh Cevdet Anday'- ın son Moskova gezi notlannda ballandıra baliandıra anlattığı o güzel kızlara rastlama fırsatı bile olmadı. Trende votka-kola Daha doğrusu, ancak trendeki kompartı- mamma gittiğim zaman, yol arkadaşım olan genci uğurlamaya gelen kızlı erkekli genç grup arasında o güzel insanların bazılannı görmüş oldum. Bu gürültülü gençler yalnız başıma büyük bir lüks içinde Leningrad'a ka- dar tek başıma gideceğimi umduğum kom- partımanı doldurmuşlar Coca-Cola'yla vot- ka içiyorlardj. Beni görünce, hemen yer açtı- lar, çantamı yerleştirip votka şişesiyle Coca- Cola tenekesini bana uzattılar. Hepsi de çok iyi lngilizce konuşuyordu. Ama aralarında Rusça konuştukları için uğurladıklan gencin Pennsylvaniah bir Ame- rikaü olduğunu ancak ertesi sabah uyandı- ğımızda anlayabüdim. Amerikalı delikanlı on aydır Sovyetler Birliği'ndeyıniş. Gorbaçov- un imzaladığı bir anlaşmaya göre iki bin Amerikalı üniversite öğrencisi bır yıl Sovyetler Birliği universitelerinde okurken, iki bin Sov- yet öğrencisi de Amerikan universitelerinde öğrenimlerini surdürüyormuş. Amerikalı delikanlı bayağı iyi Rusça \o- nuşuyordu. Kendisi önce altı ay Odessa'da kalrnış, sonra dört ay da Moskova Üniversi- tesi'ne gitmiş. Soyvetler Birliği'ni çok sevmiş, ama ülkenin karşı karşıya olduğu büyük so- runların üstesinden nasıl geleceği konusun- da oldukça kaygılı. Bütün bunlan sabah ça- yımızı içerken konuşuyoruz. Moskova - Le- ningrad ekspresinin her vagonun başmdaki rükenmez semaverinden zarflı bardaklar için- de sunulan o dillere destan çayıru. Yarın: Leningrad'da ttalyan mimarl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle