22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/IO PAZAR YAZILARI 29 TEMMUZ 1990 BÜbaodan Belfast'tan LitvanyaSıradan gü altınları1939'da Hitler-Stalin anlaşması öncesinde Baltık ülkeleri hazine altınlarını yurtdışına kaçırmışlar. Ancak bu emanet altınlara bugüne dek "hıyanet" etmeyen tek ülke Fransa olmuş. Fransa şimdi, istenirse, altınları Baltık'a geri vermeye hazır. MİNE G.SAULNIER BtLBAO — Bilbao'nun beledi- ye otobüsleri pek bir afilidir. Kimi yarenlik eder, kimi gaze- te okur, gençler fızyolojik görgü- lerini, bizler ansikiopedik bügüe- ritnizi arttıra artüra gideriz. Sı- cakta dura kalka uyukluyordum, gazete okuyan yolcu komşurn dtirttü: Haberi gördün mü? Han- gi haberi? El Coneo'dakıni ca- nııtı! Fransa dedikleri büyük dev- let anasını satayım. Fransa deyince gözüm açıldı. Baskistan'la Fransa'nın arası ne setüe, ne de sensiz olamam maka- mındadır. Yedikleri yoğurda va- nncaya dek Fransız patentlidir, hepsi, az çok Fransızca konuşur- lar. Ama E.T.A. kendisıne verdiği lojistik desteği son yıllarda geri çeken bu ülkeye çok bozuk aıtı- ğından, sokakta Fransız plakalı arabayla dolaşmak bile sakınca- bdır. Her aileden en az biri, Fran- ko zamanında Fransa'ya sığın- mışür. Teraelinde hepsi bu ülke- nin "biiyiik devtet" olduğunu dü- şünür. Ama bunu otobüsün orta yerinde söylemek yurek ister. Gazeteyi ahp baktım; El Cor- reo Espanol. lki buçuk milyonluk Bask Ulkesinde 150.000 satışla bir numaralı, ciddi ve çok beğendi- gim yerel gazete. Baskça ve Ispan- yolca olmak üzere iki dilde say- faları, geniş bir dış muhabir ağı var. Paris muhabiri Fernando Iturribarria'nın kaleminden çok ilginç bir araştırraayı gösteriyor- du komşum. Ben de etkilendim gerçekten ve sizlerle paylaşmak is- tiyonım: El Coneo muhabirinin verdiği habere göre, Fransız Merkez Ban- kası'nda, birkaç aydır Sovyet Rusya'ya karşı bağımsızhk müca- delesi veren Litvanya'nın 2,2 ton, bir başka Baltık ttlkesi olan Le- tonya'nın ise 1 ton altını varmış. Toplam 3200 kiloluk altın çubuk- lan, 1939>ihndaegemenliklerinin tehlikeye girdigıni gören Baltık hükümetleri tarafındart gizlice Pa- ris'e taşınmış. Molotov- Ribbentrop görüşmesi sonuçla- nıncaya degin minik devletlerin hazinesini güvenceye almak iste- yen Baltık hükümetlerinin kork- tukları çok geçmeden gelmiş baş- lanna. Hitler ve Stalin arasında imzalanan bu anlasma ile Litvan- ya, Letonya ve Estonya kayıtsız koşulsuz Sovyetler'e bağlaruver- mis. Işte o zamandan beri üç kü- sur ton altın, yıtik bir bağımsızlı- ğın görkemli tanıklan olarak par- layıp dunıyorlar Paris'teki kilit- ler ardında. Altınlar geldiğinde işgal altın- da olan Fransa, önce Almanlar- dan gizlemiş Litvan ve Leton ha- zinesini. Üç Baltık ülkesinin Sov- yetler tarafmdan harn hum sara- lop yutulmasını asla tanımamış. Sovyetler, son otuz yıldır gerek De Gaulk, gcrekse ondan sonra- ki bütün hüktunetler nezdinde bu altınlara sahip çıkmaya çalışmış- lar. Girişimler, başvurular, pazar- lıklar ve şantajlann hepsi etkisiz kalmış. Fransızlardan hep aynı yanıtı almışlaı: "Yapügımız söı- leşme degişınezdk. Fransa banka- sı, bn alünlan Fransız bnköjneti- nin resmen Unıdıgı Balük bükn- metlerine geri verecektir." Oysa... Oysa söz konusu hazi- ne operasyonunun tek durağı Pa- ris değümiş. Altınlar, başlangıç- ta, Zürich Uluslararası ödemeler Bankası tarafmdan çeşitli Avru- pa devletlerinin himayesine dağı- tılmışlar. örneğin tngiltere en bü- yuk payı "emanet" almış: 1,3 ton. Ingüizler, bunun bir bölümü- nü 1967 yılında satıp afiyetle ye- mişler. Gerisini de 1968 yılında Sovyetkr'le anlaşmalı satıp, Mos- kova'ya teslim eünişler. tsveç... O uygarlık ve özgurlük kumkuma- sı kralhk, Baltık ülkelerinin Sov- yetler'e bağlanmasını resmen ta- nımakla yetinmeyip, kendisine emanet edilen 1302 kilo altını da Moskova'ya vermekte bir sakın- ca görmemiş. Kısacası bir Fransa hıyanet et- memiş emanete. Bu ülke, Letonia ve Estonia'yı bağımsız devlet ola- rak 1921 yılında, Litvanya'yı ise 1922'de resmen tanımış bulunu- yor. Devlet politikasına göre, bu kararlar geçerliğirü tümüyle koru- makta ve Litvanya'nın yeniden tanınmasına gerek yok. Dolayı- sıyla Gorbaçov'u zor durumda bı- rakmalan da söz konusu değil. Altınlar mı? Sahiplerinin geri almak konusunda henüz bir bas- vurusu olrnamış. Devlet diye di- ye, devlet olunmuyor galiba. Edinburgh'tan îskoç viskisi buzsuz içilirtskoçlarm, İngilizleri çok sevdikleri söylenemez, ama onlarla birlikte yaşamaya devam ediyprlar. Din savaşlarının etkisini hâlâ yaşıyorlar, futbol yiyip, futbol içiyorlar. tSMETBERKAN EDINBURGH — Daha ha- vaalanında uçaktan iner inmez buranın başka bir ülke olduğu- nu anladık. Sabah Londra'da uyanmış, koşa koşa uçağa bin- tniş ve 1 saat uçtuktan sonra ye- re konmuştuk. Ülkeye girip çıkarken pasa- port göstermemiz gerekmemiş- ti. Aldıjpmız uçak bileti de ulus- lararası bir uçuşun bileti değil- di. Ama biz başka bir ülkedey- dik: Iskoçya'da. Bizler ceketlerimize, uzunkol- lu gömleklerimize sığınmış, tit- rememizi göstermemeye çalışı- yorduk, taksi şoföru ise tişör- tüyle mutlu görünüyordu. Biz, üstunde anlı şanlı krali- çenin resmi olan sterlinlerimi- zi uzattık, şoför para iistü ola- rak bir takım yeşil paralar ver- di. Bir de daha önce görmedi- ğimiz, tanımadığımız demir pa- ralar. Paralann üstünde "Royal Bank of Scotland" yazıyordu. İngiltere'den çıkamamıştık, ama başka bir ülkedeydik. Adını koyanlar boşuna High- land dememişler. Burası yûksek bir yer. Bir de, Ingiltere adası- nın genel düzlüğüne karşın bu- rası tepeler, vadilerle oya gibi iş- lenmiş, yemyeşil ve soğuk mu soğuk bir yer. Bilindiğı gibi İngiliz kraliyet sistemincie kral ya da kraliçe dı- şında herkes, yani ailenin geri kalan bütün üyeleri bir yerin bir şeyi. Kraliçe Elizabeth'in koca- sı da, "Kral" diye değil de "Du- ke of Edinburgh" olarak çağn- lıyor. Çünkü iktidar ya kralda ya kraliçede. Elizabeht, kraliyet ailesinden geliyor, dük ise dışa- ndan aileye içgüveysi olarak gir- miş, Edinburgh ile idare ediyor. Kraliçeyie dukun büyük erkek terörYine bir IRA bombası patladı. Bu kez yanlışlıkla bir rahibe öldü ve IRA özür diledi. Kuzey İrlanda'nın gündeminde sıradan bir olay. Belfast'ta karşıt görüşler arasına çekilen duvar, Berlin duvanndan daha yüksek ve kolayca yıküabilecek gibi görünmüyor. BURUN BURUNA-Belfast'U mevzuenıms bir İngiliz askerini protesto cden Kuze> trUndalı gösterici. EDtP EMtL ÖYMEN BELFAST — Biz Armagh'dan aynldıktan yarım saat sonra yol- da bomba patlamış. üç askerin içinde olduğu araç havaya uçmuş. Karşı yönden gelmekte olan bir otomobil de.. İçindeki 37 yaşında rahibe Catherine hastaneye kaldı- rüırken ölmüş, 6 metre derinlığin- de, 10 metre çapında bir çukur açılmış yolda. Saldınyı Irlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) üst- lenmiş. "Hedefimiz askerlerdi. Rahibenin olumii hesapta >oktu. Özur diliyorez" diye bir açıklama yollamış gazete ve ajanslara. Kuzey İrlanda'nın tipik bir gü- nünden tipik bir haber bu. Yarım saat önce aynı yoldan biz geçiyor olabilirdik. Hakkımızda da özur dileyebilirdi IRA. "Hedefimiz yı- bancı basın mensuplan degildi" diyerek. Oysa sadece masum sivil- lerden degil, herkesten özur dile- se, günahını ödeyemez IRA. Armagh, trlanda'nm arapsaçı gibi tarihini ve tedhişin kökenini en iyi simgeleyen kent tki tepesin- de iki katedral. Biri Protestan, biri Katolik. "Türa tritnda'nın Kato- lik ve Protestan ınhani liderleri" karşılıklı iki tepede oturuyor. Ama sorun, Protestanlann çoğunlukta ve zengin Katoliklenn azmlıkta ve yoksul olması. Atılan her kurşun, djn adına. tki toplum arasındaki kan davası bitecek gibi değil. Ka- toliklere sahip çıkan lRA'nın der- di, düzeni sağlamaya calışan tn- aıliz ordusunu da bertaraf etmek. Toplumlararası göruşmeler di- ye yıllardır ve yıllardır boş yere ha- vanda su dövülüyor. Kimsenin bir milim taviz verdiği yok göruşün- den. Bu arada insanlar ölüyor, IRA özür diliyor ya da hedefıni bulduysa özür dilemiyor da. Ya- şam sürüyor. Çocuklar oynuyor, insanlar işe gidiyor, süpermarket- lerde alışveris, üniversitede eğitim, hatta Belfast'tan paket tur ile Bodrum'a mavi yolculuğa giden- ler... Birbirinden güzel ve bakımh ev- lerle dolu bir sokak. Elektrik dı- reklerinden sepetler içinde sarkan çiçekler ve birden koyu asker ye- şili kamuflajlı zırhlı bir araç. Üs- tünde savaş giysileri ile sırtlann- da telsizleri elleri tetikte iki asker Ya da bir köşeye park edilmiş, ka- ra camlarına tel kafes gecirilmiş içinde hayat belirtisi olmayan bir başka zırhlı araç. Yanm saat son- ra orada değil. Karakollar, mah- keme binalan, resmi daireler hep kafes içinde. Hele karakollannki üç dört adam boyu. kaldmmlar boyunca video aygıtlan. Duvarla- rın ustünden dikenli teller yuvar- lanıyor. Karşıt görüşlü mUitan dincile- rin mahallelerini birbirinden ayır- mak için Belfast'ta çekilen duvar Berlin Duvarı'ndan da yüksek ve iğrenç. İki taraftan da militanlar, "Bu duvar yıkılamaz. Burası Ber- lin değil" diyorlar. Toplumlararası kin ve hınç, ge- lir düzeyi yükseldikçe, yerini bur- juva eğilimlere ve tutumlara bıra- kıyor. Belfast'ın hali vakti yerin- de semtlerinde din ayıncı bir un- sur değil. Buralara terör uğramıyor. Terö- rün adresi: Katolikler arasında ba- zı yerlerde yuzde 80'e varan işsiz- lik, fırsat eşitsizliği, umarsız bir gelecek, refah pastasmdan pay alamayacağını hissetmenin verdi- ği hınç. Kopenhag'dan Hanei ülke daha fazla alkolik?İsveçli gençler arasında son 6 yılda bira alışkanlığımn yüzde 123 artması toplumu harekete geçirdi. Yeşilaycı kitaplar yayımlanmaya başladı. Ancak îsveçlilerin bira kültürü ile övünen Danimarkalıları da suçlaması Kuzey'in bu iki ülkesi arasında "alkolik" fırtınalar estirdi. FERRUH YILMAZ KOPENHAG — "Danimarka- blar, içkiden kızannış koca bunın- lu, bo>nuzlu, agızlanndan puro düşmeyen, oturduklan masa şise ve bardak dolu ayyaş bir miOettir.'' Birbirleriyle her biri kendi dili- nı konustuğu halde anlaşabilen Is- \eç, Norveç ve Danimarkalılar her ne kadar dışarıya karşı birbirleri- ni tutsalar, her ne kadar birbirle- rini "kardeş halk" diye adlandır- salar da aslında hiç geçinemezler. Bu uç ülkenin birbirleri hakkın- da uydurduğu fıkralann haddi he- sabı yoktur. Zaten tarıhleri de bir- birleriyle yaptıkları savaşlarla do- ludur. Ama girişteki benzetme, bu fık- ralardan biri değil: Geçenlerde ts- veç'te yayuılanan bir kitapçıktan alıntı. Hem de Yeşilaycı bir kuru- mun devlet parasıyla çıkardığı bir kitapçıktan. İsveçli gençleri alkol- den soğutmak amacıyla, ücretsiz dağıtılmak uzere hazırlanan kitap- çık bununla yetinmiyor da: "Danimarkahlar en az tsveçli- leıin iki katı kadar içki içerler. Göninüşleri de buradan geür." Yetmedi mi? "İsveçli gençler arasındaki bira alışkanlıgı son 6 yılda >üzde 123 oranında arto. Bu durumun urkü- tucülügü sadece Danimarkalılann goriimişunden ka>Tiaklanmı>or. lç- ki içenler cinsel ilişki de kuramı- yorlar." tşaret partnağı >-ukarı kalkmış ileri geri sallanan bir elin ikaz eden görüntüsü. Toplumsal hayatın her alanının devlet tarafmdan deoetlendiği, her şeyin yasalar ve yasaklarla düzen- lendiği Isveç için olağan sayılabi- lir, çünkü Isveç'te örneğin alkol- lü içki alabilmek için devlete ait özel dükkânlara gitmek lazım. Pa- raya kıyıp -çünkü lsvec'-e alkollü içki almak için maaşın yansını ya- tırmak gerekiyor- buralardan içki alanlar da aldıkları içkileri çanta- lanna saklayıp dükkândan suç iş- lemiş gibi etraflanna bakınarak çıkıyorlar. Danimarkalılar, "Yasaklar Ülkesi" olarak tanıdıklan tsveç1 - te kendileri hakkında bu tür söy- lentüer çıkanlmasına şaşınyorlar. Hani şu her hafta sonu Kopenhag sokaklannı dolduran ayyaş tsveç- liler de olmasa yazılanlar o kadar garip kaçmayacak belki, ama îs- veçlilerin içmeyi bflmediklerini sa- markaular için de bira o. Hayatu. ğır sultan bile duymuş durumda. temel taşlanndan birini oluşturan Hatta Danimarkalılar Isveçlileri, birayı Danimarkalılar bir kültür içki içmeyi bilmemelerinden dola- olarak görüyorlar. Oysa kitapçı- yı ketçapa benzetirler. Hani ket- ğımıza göre bira kültür mültür de- çap şişesini sallarsm sallarsın dö- ğii. öyle mi? külmez de birdenbire "fos" diye akıverir ya, Îsveçlilerin içki içme- si de öyle. Bu yüzden Danimarka- lılann çoğu, Îsveçlilerin söyledik- lerine, "yasaklardan bunalmış toplumun kompteksi" gözuyle ba- kıyorlar. Kitapçıkta Danimarkalüan kız- dıran bazı şeyler de yok değil. Da- nimarka tam bir bira ülkesi. Tu- borg ve Carlsberg gibi dünyaca üniü bira markalan değil sadece Danimarka'yı bira ülkesi yapan. Fransızlar için şarap neyse, Dani- >u cevapsız kalamaz. Kale- me sarılan Danimarkalılar bu laf üzerine tsveçlilerin ne kültürsüz- lüğünü bıraktılar ne barbarlığuu. Olsun, yine de dışarıya karşı "kardes sayüıru biı!" Her ne ka- dar tarih boyunca tepışip durtnus- sak da neredeyse ortak dillere sa- hip kardes halklanz. O yüzden de futbol maçlannda dışanya karşı hep birbirimizi tutanz. Yeter ki birbirimize karşı maç yapmaya- lım. çocuklan Charles ise bilindiği gibi "Price of Wales" yani "Galler Prensi". Edinburgh, ingiliz hanedanı için çok önemli bir kent. Bura- sı, Iskocya'run başkenti ve kral- hğınen ilginç bölgesi. İskoçlar, hem kendilerine ait olan hane- danlardan vazgeçip "Birleşik Krallık"a katılmışlar hem de fazlasıyla inatçı ve milliyetçiler. Her yıl, ingiliz kraliyet ailesi yazın gelişini Edinburgh'ta bir "Garden Party" ile kutluyor. Parti, Edinburgh'taki büyük sa- rayda veriliyor. Burası, Lond- ra'daki Buckingam'ın küçük bir benzeri. "Scolsman" bir bölgesel ga- zete. Ama kendilerini "Natio- nal Paper of Scotland" yani Is- koçya'nın ulusal gazetesi diye adlandırmayı tercih ediyorlar. Gazete tarihi boyunca liberal cumhuriyetçilerin ve Iskoç mil- liyetçüerinin sözcüsü olmuş. Edinburgh, bütün bölgenin ekonomik ve kültürel olmanın yanısıra resmi olarak da bir öl- çüde özerk olan lskoçya'nın ay- nı zamanda resmi başkenti. Kendi Merkez Bankası var, hü- kümet binalan var, yönetim bi- rimleri var ve hepsinden önem- lisi oldukça yaygın bir biçimde kullanılan kendi dili ve neredey- se mitolojik dönemlere kadar uzanan bir tarihi var. İngilizleri çok sevdikleri söy- lenemez, ama onlarla birlikte yaşamaya devam ediyorlar. Din savaşlarının etkisini hâlâ yası- yorlar, futbol yiyip futbol içi- yorlar. Viskilerini, saf malttan üretip içine su ya da buz koyan- lara çok kızıyorlar, her fırsatta Ingilizlere küfür ediyorlar. Burası tumüyle başka bir ül- ke. Aynı ulkenin içinde ama başka bir ulke. Adı Iskoçya. Züriföten PTT'nin altın gümüş hizmeti İsviçre'de PTT'nin faaliyetleri "olimpiyat" esprisi içinde, altın-gümüş-bronz "madalyalar' çerçevesinde tanıtıhyor. îletişimin sportif bir yarışma içinde sunulması reklamcılıkta değişik bir yöntem. AKDENİZ'İN BAIlsi — İbiza Batı Akdeau'de duslerdeki gibi keyifli tatil yapılan bir belde. Deniz, mürik, yemek ve erotizm iç içe. İbizadan Tatilin koynundaÜSTÜN AKMEN İBİZA — Batı Akdeniz'de Ispanya'ya bağh Balear takımada- lannda, Nao buraunun 100 km. doğusunda bulunan; ortalama on dakikada bir, iki-üç uçağın inip kalktığı, uluslararası havalimanlı tbiza'da sabah, yükselen büyuk bulutlar, ardından güneşin gölge- lenmiş boynuzlarmı gösterişi ve parlak uzun bir yol çizişi ile baş- lıyor. Gün ışıdıktan sonraki ilk saat- lerden Vara de Rey Meydanı'nda- ki "Montesol'de "sabah" kahve- sini yudumlayan bir-iki yaşlıya rastlanabilmekte. Ilerleyen zaman- da ise Mayor ve Virgen sokakla- rmdaki çiçeklerle süslü balkonlar bile kevifsizleşiyor. Drasaneta'daki karakteristik dükkânların çoğu kapalı. Balkonlarm dövme demir- den parmakhkları, sokaklardaki arabesk fenerler öylesine cansız. Kent insansız sanki. Oysa "Costa Brava" adı verilen sarp kıyı biçiminin kayalıklarının araJanna sokulan çok sayıda "ea- la"da (koy), çok sayıda insan de- nize girmekte. Adadaki 350 otele ve 200 Park-Apart'a sığışan turist- ler lağım kokulu, yapay kumsallı otel plajları yerine, özellikle San- FRANSA Ispanya'ya bağh Balear takımadalarında bulunan İbiza'da tatilciler yaşamı âdeta bedenleriyle emiyorlar. Akşamlan barlar, lokantalar insanla doluyor, Şarap deri şişelerden fışkırtılarak içiliyor. Diskotekte gençler çılgın bir ritmde... ta Eulalia'daki doğal kumsallara ya mahallesinde iki sıralı barlar, akm ediyor. Hava ateş gibi, güzel lokantalar insana doyuyor. Dalt vücutlu "iiststtz"lerin derilerinin Villa girişinde, •'Portal de Las her yani ıpü ıpıl. Kumlarda birbir- Tablas"ın karanhklannda elleriyle leri ile öpüşen, koklaşan, ölüm ol- de öpüşenler var. El Salvador Ki- gusunun çok uzağında genç, yaş- lisesi'nin çanı paslı bir tını bırakı- h kayıtsız çiftler. Homoseksüeller yor ardında. Binlerce ses ve bin- hem de lezbiyenler. Her şey ada- lerce ışık yükseliyor acele edilme- makıllı güzel, yakıcı ve uykulu. den yürünülen sokaklarda. Akşama doğnı, uykuyla gün- Diskotek II Ku'nun tanıtımını düz, geceyi ortadan kaldırmak yapan bir trampet iki kornetten için giriştikleri uğraştan yenik çı- oluşan orkestraya (!) beyaz giysi- kıyorlar. Karanlık bastığında uya- li, kırmızı kemer ve boyunlan nıklık uykunun kendisi oluyor. eşarplı yirmi civannda kızlı erkek- Yolları insan basmakta. San Pen- li grup eşlik ediyor. Zıplayarak şarkılar söylüyorlar, şampanyalar patlatıyorlar. Deri şaraplıklarmı başlannın üzerine bastırarak ve de ağızlanna uzaktan fışkırtarak şa- rap içiyorlar. Inanılmaz büytlk- lükte küpeler satan kız, yoldan ge- çen esmer hemcinsine "libido" ile ilgili laf anyor. Esmer, "örfdeyen" gözlerle, ama güzelim bir gülüm- semeyle geri çeviriyor karşısında- kinin cinslik içgüdüsünü. Eşcinse- Jin biri, yan çıplak yürüyen sarı- şının, irice bir yeşü eriği andıran kalçalanna kıskanarak bakıyor. Tabureye tünemiş olan delikanlı yanındaki kızın elini öylesine avuçlamış ki duygulannın ölçü- suzlüğü başka türlü belirgınleşe- mez. Havanın esimi, yerin yeşili, eki- nin verimi, suyun kukremesi, de- nizin şahlanması, gökyüzünün pı- nltısı, yüdızlann ışıltısı kimseyi il- gilendirmiyor. tbiza'da sadece ya- şamı emmek var. Maria del Monte "Accompaname" adlı son şarkısı- m söylemekte. tbiza'da sabaha ka- dar doludizgin bir temmuz gece- sinı daha yaşamak varken, kimin umurunda kasıp kavuran kasırga, yakıp yıkan şimşek, kayaları dö- ven fırtına, ateş kusan dağ, kınp geçiren yer sarsıntısı. D O Ğ A N ABALIOĞLU ZÜRtH — Dünya Kupası ko- nusu kapanınca, olimpiyatlar ön plana çıktı. Çiftli yıllarda ve iki- şer arayla düaenlenen bu spor gös- terilerinin hangisi daha önemli so- rusuna yanıt bulmak kişiye göre degişken. Futbolun çektiği izleyici sayısı ile olimpiyat oyunlannı aynı ke- feye koymak olanaksız. Ikincisin- deki dinamizm diğerinde tek dü- zeye dönüşebıliyor. NBA Chicago takımının ünlu coach'unun dedi- ği gibi, 90 dakika salt otların bu- yümesini seyretmek olası. özelhk- le Copa Mondiale 90'nı değerlen- dirdiğimizde, göz dolduran, iyi oyun sergileyen 11 ve grup eleme- lerinden sonuca kadar sivrilen, ye- teneğiyle bu işin ustası olduğunu vurgulayan çıkmadı. Ama gene de en çok izleyici çc- ken, en büyük paralann cep de- ğiştirdiği yadsınamaz. Geçenlerde posta kutumuza atı- lan PTT (Posta, telgraf, telefonun ilk harflerinden oluşan bu simge bizce de olduğu gibi alınmıştır) bildirisi tamamen ayn özellikler içermesine karşılık yukardaki olaylarm düzeyinde ele alınmış. ttalya'daki ana baba günlerini anımsatan karşılasma haftaların- da elimize ulaşan yazı, reklamcı- lık açısından ve zamanlama yö- nünden turnayı gözünden vurmuş diyebiliriz. Isviçreliler varsayılan bir yarışmada kendilerini kürsü- ye şöyle çıkanyorlar: Alttn: Kişi baştna açılan post- çek konto üe en önde. Her bir ki- şiden 178'inin hesabı var. Isveç 173, Fransa 151 ile izliyor. Alün: Ülkede 1716 vatandasa 1 postane düşüyor. Kanada'da bu oran 1777, tngiltere'de 2677. Altın: Alpler cumhuriyeti sınır- lar ötesine yılda 31.6 ile en çok te- lefon edenleri oluşturuyor. Belçi- ka 14.6, Hollanda 12.6 da kalıyor. Gömuş: tsviçrelüerin yansından fazlasının (binde 545) telefon bağ- lantısı var. tsveç 662 ile basa, Fe- deral Almanya 463 ile bronza çağ- rılıyor. Gamüs> Almanlar yılda kişi ba- şına 496 konuşmayla kürsünün orta yerindeyken, Isviçre solda 478, Hollanda ise 446 ile sağda ulusal marşlarını dinliyorlar. Gümüş: Amerika Birleşik Dev- letleri'ni, İngiltere'den daha ucuz arama olanağı var. Orada normal tarifede dakikasına 1.92 (yaklaşık 3.800 TL.) ödeniyor. Isviçreliler- den tam 2 frank (3.900 TL) Avus- turyalılardan 32 santim daha fazla alınıyor. Gömüş: Araç (Natel) bağlantı- ları gene kuzeye, sanşınlar ülke- sine kaptınlmış. tsveçlUer binde 27 üe en üstte, tsviçre ve tngiltere he- men arkasındalar. Bronz: Federal üyelerin tek yttz karalan. Parlamenter Herr Ogi- nin "Mr. Bell'den bu yana en bü- yük buluş" diye niteiediği faxsimi- le aygıtlan bin luşiden on buçu- ğunda var San kuzeyliler 15'le ay- nmlı, HoUandalılar 10.8'le bir gömlek daha üstün. Alün: Sekiz bağlantının birin- de (o da yılda) bağırarak çağıra- rak konuşmak gerekiyor. Başka bir deyişle hertelefonun anza ora- nı 0.12. Sonra kürsüye tsveç'i (0.14) ve Fransa'yı (0.16) çıkan- yorlar. Gümaş: ülkelerin satın alma gücüne göre hesaplanmızı yapar- sak, Yankee'ler bir mektuba 700, bizimkUer (CH) 1000, Demir Lady'ninküerle birlik Isveç 13#) TUlık pul yapıştınyorlar. Alün: Ada yazılı (laahhütlfl) 1 kg. paket diğerlerinden ucuz, 6 bin lira tutuyor. ttalyanlardan 7400, Avusturyalılardan 7700 ah- nıyor. ZavaUı Fransızlardan ise ta- mamı tamamına 18 bin isteniyor. Gümüş: 3 kg'lık paketlerde ise ne hikmetse, Avusturya, Italya ik kol kola öndeler. Bu postacılar daha güçlü kuvvetli olmalılar, ama Almanlann üçüncülüğüne ne demeli? Alün: Dünyada tsviçreliler ka- dar mektup postalayan ülke yok. Kişi başma ve yılda 692 gönderim gerçekleştiriyorlar. Amerikalılar 677. Ancak Copa Mondiale 90'nı yazı tura ile alan Almanlann hali yürekler acısı, salt 243'te kaü- yorlar. Alün: Bu kadar yazışmanın ne- deni olmalı ki CH'lılar yüda kişi başma 30.3 paket ahyorlar. Diğer- lerinin oranı gülünç, Avusturyah- lar 6.4, lsveçlilet 6.2 kutu birbir- lerine ulaştınyorlar. Şu verilere göre şapkamızı önü- müze koyup düşünelim. Acaba büyüklerimizin dedikleri gibi bir yerlerden mi atlıyoruz, yoksa bizi değil kursüye çağırmak, PTT olımpiyat elemelennde mi bırakır- lar? AT örneği.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle