Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/IO PAZAR YAZILARI 29 TEMMUZ 1990
BÜbaodan Belfast'tan
LitvanyaSıradan gü
altınları1939'da Hitler-Stalin anlaşması öncesinde
Baltık ülkeleri hazine altınlarını yurtdışına
kaçırmışlar. Ancak bu emanet altınlara bugüne
dek "hıyanet" etmeyen tek ülke Fransa olmuş.
Fransa şimdi, istenirse, altınları Baltık'a geri
vermeye hazır.
MİNE G.SAULNIER
BtLBAO — Bilbao'nun beledi-
ye otobüsleri pek bir afilidir.
Kimi yarenlik eder, kimi gaze-
te okur, gençler fızyolojik görgü-
lerini, bizler ansikiopedik bügüe-
ritnizi arttıra artüra gideriz. Sı-
cakta dura kalka uyukluyordum,
gazete okuyan yolcu komşurn
dtirttü: Haberi gördün mü? Han-
gi haberi? El Coneo'dakıni ca-
nııtı! Fransa dedikleri büyük dev-
let anasını satayım.
Fransa deyince gözüm açıldı.
Baskistan'la Fransa'nın arası ne
setüe, ne de sensiz olamam maka-
mındadır. Yedikleri yoğurda va-
nncaya dek Fransız patentlidir,
hepsi, az çok Fransızca konuşur-
lar. Ama E.T.A. kendisıne verdiği
lojistik desteği son yıllarda geri
çeken bu ülkeye çok bozuk aıtı-
ğından, sokakta Fransız plakalı
arabayla dolaşmak bile sakınca-
bdır. Her aileden en az biri, Fran-
ko zamanında Fransa'ya sığın-
mışür. Teraelinde hepsi bu ülke-
nin "biiyiik devtet" olduğunu dü-
şünür. Ama bunu otobüsün orta
yerinde söylemek yurek ister.
Gazeteyi ahp baktım; El Cor-
reo Espanol. lki buçuk milyonluk
Bask Ulkesinde 150.000 satışla bir
numaralı, ciddi ve çok beğendi-
gim yerel gazete. Baskça ve Ispan-
yolca olmak üzere iki dilde say-
faları, geniş bir dış muhabir ağı
var. Paris muhabiri Fernando
Iturribarria'nın kaleminden çok
ilginç bir araştırraayı gösteriyor-
du komşum. Ben de etkilendim
gerçekten ve sizlerle paylaşmak is-
tiyonım:
El Coneo muhabirinin verdiği
habere göre, Fransız Merkez Ban-
kası'nda, birkaç aydır Sovyet
Rusya'ya karşı bağımsızhk müca-
delesi veren Litvanya'nın 2,2 ton,
bir başka Baltık ttlkesi olan Le-
tonya'nın ise 1 ton altını varmış.
Toplam 3200 kiloluk altın çubuk-
lan, 1939>ihndaegemenliklerinin
tehlikeye girdigıni gören Baltık
hükümetleri tarafındart gizlice Pa-
ris'e taşınmış. Molotov-
Ribbentrop görüşmesi sonuçla-
nıncaya degin minik devletlerin
hazinesini güvenceye almak iste-
yen Baltık hükümetlerinin kork-
tukları çok geçmeden gelmiş baş-
lanna. Hitler ve Stalin arasında
imzalanan bu anlasma ile Litvan-
ya, Letonya ve Estonya kayıtsız
koşulsuz Sovyetler'e bağlaruver-
mis. Işte o zamandan beri üç kü-
sur ton altın, yıtik bir bağımsızlı-
ğın görkemli tanıklan olarak par-
layıp dunıyorlar Paris'teki kilit-
ler ardında.
Altınlar geldiğinde işgal altın-
da olan Fransa, önce Almanlar-
dan gizlemiş Litvan ve Leton ha-
zinesini. Üç Baltık ülkesinin Sov-
yetler tarafmdan harn hum sara-
lop yutulmasını asla tanımamış.
Sovyetler, son otuz yıldır gerek
De Gaulk, gcrekse ondan sonra-
ki bütün hüktunetler nezdinde bu
altınlara sahip çıkmaya çalışmış-
lar. Girişimler, başvurular, pazar-
lıklar ve şantajlann hepsi etkisiz
kalmış. Fransızlardan hep aynı
yanıtı almışlaı: "Yapügımız söı-
leşme degişınezdk. Fransa banka-
sı, bn alünlan Fransız bnköjneti-
nin resmen Unıdıgı Balük bükn-
metlerine geri verecektir."
Oysa... Oysa söz konusu hazi-
ne operasyonunun tek durağı Pa-
ris değümiş. Altınlar, başlangıç-
ta, Zürich Uluslararası ödemeler
Bankası tarafmdan çeşitli Avru-
pa devletlerinin himayesine dağı-
tılmışlar. örneğin tngiltere en bü-
yuk payı "emanet" almış: 1,3
ton. Ingüizler, bunun bir bölümü-
nü 1967 yılında satıp afiyetle ye-
mişler. Gerisini de 1968 yılında
Sovyetkr'le anlaşmalı satıp, Mos-
kova'ya teslim eünişler. tsveç... O
uygarlık ve özgurlük kumkuma-
sı kralhk, Baltık ülkelerinin Sov-
yetler'e bağlanmasını resmen ta-
nımakla yetinmeyip, kendisine
emanet edilen 1302 kilo altını da
Moskova'ya vermekte bir sakın-
ca görmemiş.
Kısacası bir Fransa hıyanet et-
memiş emanete. Bu ülke, Letonia
ve Estonia'yı bağımsız devlet ola-
rak 1921 yılında, Litvanya'yı ise
1922'de resmen tanımış bulunu-
yor. Devlet politikasına göre, bu
kararlar geçerliğirü tümüyle koru-
makta ve Litvanya'nın yeniden
tanınmasına gerek yok. Dolayı-
sıyla Gorbaçov'u zor durumda bı-
rakmalan da söz konusu değil.
Altınlar mı? Sahiplerinin geri
almak konusunda henüz bir bas-
vurusu olrnamış. Devlet diye di-
ye, devlet olunmuyor galiba.
Edinburgh'tan
îskoç viskisi
buzsuz içilirtskoçlarm, İngilizleri çok sevdikleri
söylenemez, ama onlarla birlikte yaşamaya
devam ediyprlar. Din savaşlarının etkisini
hâlâ yaşıyorlar, futbol yiyip, futbol içiyorlar.
tSMETBERKAN
EDINBURGH — Daha ha-
vaalanında uçaktan iner inmez
buranın başka bir ülke olduğu-
nu anladık. Sabah Londra'da
uyanmış, koşa koşa uçağa bin-
tniş ve 1 saat uçtuktan sonra ye-
re konmuştuk.
Ülkeye girip çıkarken pasa-
port göstermemiz gerekmemiş-
ti. Aldıjpmız uçak bileti de ulus-
lararası bir uçuşun bileti değil-
di. Ama biz başka bir ülkedey-
dik: Iskoçya'da.
Bizler ceketlerimize, uzunkol-
lu gömleklerimize sığınmış, tit-
rememizi göstermemeye çalışı-
yorduk, taksi şoföru ise tişör-
tüyle mutlu görünüyordu.
Biz, üstunde anlı şanlı krali-
çenin resmi olan sterlinlerimi-
zi uzattık, şoför para iistü ola-
rak bir takım yeşil paralar ver-
di. Bir de daha önce görmedi-
ğimiz, tanımadığımız demir pa-
ralar. Paralann üstünde "Royal
Bank of Scotland" yazıyordu.
İngiltere'den çıkamamıştık,
ama başka bir ülkedeydik.
Adını koyanlar boşuna High-
land dememişler. Burası yûksek
bir yer. Bir de, Ingiltere adası-
nın genel düzlüğüne karşın bu-
rası tepeler, vadilerle oya gibi iş-
lenmiş, yemyeşil ve soğuk mu
soğuk bir yer.
Bilindiğı gibi İngiliz kraliyet
sistemincie kral ya da kraliçe dı-
şında herkes, yani ailenin geri
kalan bütün üyeleri bir yerin bir
şeyi. Kraliçe Elizabeth'in koca-
sı da, "Kral" diye değil de "Du-
ke of Edinburgh" olarak çağn-
lıyor. Çünkü iktidar ya kralda
ya kraliçede. Elizabeht, kraliyet
ailesinden geliyor, dük ise dışa-
ndan aileye içgüveysi olarak gir-
miş, Edinburgh ile idare ediyor.
Kraliçeyie dukun büyük erkek
terörYine bir IRA bombası patladı. Bu kez
yanlışlıkla bir rahibe öldü ve IRA özür diledi.
Kuzey İrlanda'nın gündeminde sıradan bir
olay. Belfast'ta karşıt görüşler arasına çekilen
duvar, Berlin duvanndan daha yüksek ve
kolayca yıküabilecek gibi görünmüyor.
BURUN BURUNA-Belfast'U mevzuenıms bir İngiliz askerini protesto cden Kuze> trUndalı gösterici.
EDtP EMtL ÖYMEN
BELFAST — Biz Armagh'dan
aynldıktan yarım saat sonra yol-
da bomba patlamış. üç askerin
içinde olduğu araç havaya uçmuş.
Karşı yönden gelmekte olan bir
otomobil de.. İçindeki 37 yaşında
rahibe Catherine hastaneye kaldı-
rüırken ölmüş, 6 metre derinlığin-
de, 10 metre çapında bir çukur
açılmış yolda. Saldınyı Irlanda
Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) üst-
lenmiş. "Hedefimiz askerlerdi.
Rahibenin olumii hesapta >oktu.
Özur diliyorez" diye bir açıklama
yollamış gazete ve ajanslara.
Kuzey İrlanda'nın tipik bir gü-
nünden tipik bir haber bu. Yarım
saat önce aynı yoldan biz geçiyor
olabilirdik. Hakkımızda da özur
dileyebilirdi IRA. "Hedefimiz yı-
bancı basın mensuplan degildi"
diyerek. Oysa sadece masum sivil-
lerden degil, herkesten özur dile-
se, günahını ödeyemez IRA.
Armagh, trlanda'nm arapsaçı
gibi tarihini ve tedhişin kökenini
en iyi simgeleyen kent tki tepesin-
de iki katedral. Biri Protestan, biri
Katolik. "Türa tritnda'nın Kato-
lik ve Protestan ınhani liderleri"
karşılıklı iki tepede oturuyor. Ama
sorun, Protestanlann çoğunlukta
ve zengin Katoliklenn azmlıkta ve
yoksul olması. Atılan her kurşun,
djn adına. tki toplum arasındaki
kan davası bitecek gibi değil. Ka-
toliklere sahip çıkan lRA'nın der-
di, düzeni sağlamaya calışan tn-
aıliz ordusunu da bertaraf etmek.
Toplumlararası göruşmeler di-
ye yıllardır ve yıllardır boş yere ha-
vanda su dövülüyor. Kimsenin bir
milim taviz verdiği yok göruşün-
den. Bu arada insanlar ölüyor,
IRA özür diliyor ya da hedefıni
bulduysa özür dilemiyor da. Ya-
şam sürüyor. Çocuklar oynuyor,
insanlar işe gidiyor, süpermarket-
lerde alışveris, üniversitede eğitim,
hatta Belfast'tan paket tur ile
Bodrum'a mavi yolculuğa giden-
ler...
Birbirinden güzel ve bakımh ev-
lerle dolu bir sokak. Elektrik dı-
reklerinden sepetler içinde sarkan
çiçekler ve birden koyu asker ye-
şili kamuflajlı zırhlı bir araç. Üs-
tünde savaş giysileri ile sırtlann-
da telsizleri elleri tetikte iki asker
Ya da bir köşeye park edilmiş, ka-
ra camlarına tel kafes gecirilmiş
içinde hayat belirtisi olmayan bir
başka zırhlı araç. Yanm saat son-
ra orada değil. Karakollar, mah-
keme binalan, resmi daireler hep
kafes içinde. Hele karakollannki
üç dört adam boyu. kaldmmlar
boyunca video aygıtlan. Duvarla-
rın ustünden dikenli teller yuvar-
lanıyor.
Karşıt görüşlü mUitan dincile-
rin mahallelerini birbirinden ayır-
mak için Belfast'ta çekilen duvar
Berlin Duvarı'ndan da yüksek ve
iğrenç. İki taraftan da militanlar,
"Bu duvar yıkılamaz. Burası Ber-
lin değil" diyorlar.
Toplumlararası kin ve hınç, ge-
lir düzeyi yükseldikçe, yerini bur-
juva eğilimlere ve tutumlara bıra-
kıyor. Belfast'ın hali vakti yerin-
de semtlerinde din ayıncı bir un-
sur değil.
Buralara terör uğramıyor. Terö-
rün adresi: Katolikler arasında ba-
zı yerlerde yuzde 80'e varan işsiz-
lik, fırsat eşitsizliği, umarsız bir
gelecek, refah pastasmdan pay
alamayacağını hissetmenin verdi-
ği hınç.
Kopenhag'dan
Hanei ülke daha fazla alkolik?İsveçli gençler arasında son 6 yılda bira
alışkanlığımn yüzde 123 artması toplumu
harekete geçirdi. Yeşilaycı kitaplar
yayımlanmaya başladı. Ancak îsveçlilerin bira
kültürü ile övünen Danimarkalıları da
suçlaması Kuzey'in bu iki ülkesi arasında
"alkolik" fırtınalar estirdi.
FERRUH YILMAZ
KOPENHAG — "Danimarka-
blar, içkiden kızannış koca bunın-
lu, bo>nuzlu, agızlanndan puro
düşmeyen, oturduklan masa şise
ve bardak dolu ayyaş bir miOettir.''
Birbirleriyle her biri kendi dili-
nı konustuğu halde anlaşabilen Is-
\eç, Norveç ve Danimarkalılar her
ne kadar dışarıya karşı birbirleri-
ni tutsalar, her ne kadar birbirle-
rini "kardeş halk" diye adlandır-
salar da aslında hiç geçinemezler.
Bu uç ülkenin birbirleri hakkın-
da uydurduğu fıkralann haddi he-
sabı yoktur. Zaten tarıhleri de bir-
birleriyle yaptıkları savaşlarla do-
ludur.
Ama girişteki benzetme, bu fık-
ralardan biri değil: Geçenlerde ts-
veç'te yayuılanan bir kitapçıktan
alıntı. Hem de Yeşilaycı bir kuru-
mun devlet parasıyla çıkardığı bir
kitapçıktan. İsveçli gençleri alkol-
den soğutmak amacıyla, ücretsiz
dağıtılmak uzere hazırlanan kitap-
çık bununla yetinmiyor da:
"Danimarkahlar en az tsveçli-
leıin iki katı kadar içki içerler.
Göninüşleri de buradan geür."
Yetmedi mi?
"İsveçli gençler arasındaki bira
alışkanlıgı son 6 yılda >üzde 123
oranında arto. Bu durumun urkü-
tucülügü sadece Danimarkalılann
goriimişunden ka>Tiaklanmı>or. lç-
ki içenler cinsel ilişki de kuramı-
yorlar."
tşaret partnağı >-ukarı kalkmış
ileri geri sallanan bir elin ikaz
eden görüntüsü.
Toplumsal hayatın her alanının
devlet tarafmdan deoetlendiği, her
şeyin yasalar ve yasaklarla düzen-
lendiği Isveç için olağan sayılabi-
lir, çünkü Isveç'te örneğin alkol-
lü içki alabilmek için devlete ait
özel dükkânlara gitmek lazım. Pa-
raya kıyıp -çünkü lsvec'-e alkollü
içki almak için maaşın yansını ya-
tırmak gerekiyor- buralardan içki
alanlar da aldıkları içkileri çanta-
lanna saklayıp dükkândan suç iş-
lemiş gibi etraflanna bakınarak
çıkıyorlar.
Danimarkalılar, "Yasaklar
Ülkesi" olarak tanıdıklan tsveç1
-
te kendileri hakkında bu tür söy-
lentüer çıkanlmasına şaşınyorlar.
Hani şu her hafta sonu Kopenhag
sokaklannı dolduran ayyaş tsveç-
liler de olmasa yazılanlar o kadar
garip kaçmayacak belki, ama îs-
veçlilerin içmeyi bflmediklerini sa- markaular için de bira o. Hayatu.
ğır sultan bile duymuş durumda. temel taşlanndan birini oluşturan
Hatta Danimarkalılar Isveçlileri, birayı Danimarkalılar bir kültür
içki içmeyi bilmemelerinden dola- olarak görüyorlar. Oysa kitapçı-
yı ketçapa benzetirler. Hani ket- ğımıza göre bira kültür mültür de-
çap şişesini sallarsm sallarsın dö- ğii. öyle mi?
külmez de birdenbire "fos" diye
akıverir ya, Îsveçlilerin içki içme-
si de öyle. Bu yüzden Danimarka-
lılann çoğu, Îsveçlilerin söyledik-
lerine, "yasaklardan bunalmış
toplumun kompteksi" gözuyle ba-
kıyorlar.
Kitapçıkta Danimarkalüan kız-
dıran bazı şeyler de yok değil. Da-
nimarka tam bir bira ülkesi. Tu-
borg ve Carlsberg gibi dünyaca
üniü bira markalan değil sadece
Danimarka'yı bira ülkesi yapan.
Fransızlar için şarap neyse, Dani-
>u cevapsız kalamaz. Kale-
me sarılan Danimarkalılar bu laf
üzerine tsveçlilerin ne kültürsüz-
lüğünü bıraktılar ne barbarlığuu.
Olsun, yine de dışarıya karşı
"kardes sayüıru biı!" Her ne ka-
dar tarih boyunca tepışip durtnus-
sak da neredeyse ortak dillere sa-
hip kardes halklanz. O yüzden de
futbol maçlannda dışanya karşı
hep birbirimizi tutanz. Yeter ki
birbirimize karşı maç yapmaya-
lım.
çocuklan Charles ise bilindiği
gibi "Price of Wales" yani
"Galler Prensi".
Edinburgh, ingiliz hanedanı
için çok önemli bir kent. Bura-
sı, Iskocya'run başkenti ve kral-
hğınen ilginç bölgesi. İskoçlar,
hem kendilerine ait olan hane-
danlardan vazgeçip "Birleşik
Krallık"a katılmışlar hem de
fazlasıyla inatçı ve milliyetçiler.
Her yıl, ingiliz kraliyet ailesi
yazın gelişini Edinburgh'ta bir
"Garden Party" ile kutluyor.
Parti, Edinburgh'taki büyük sa-
rayda veriliyor. Burası, Lond-
ra'daki Buckingam'ın küçük bir
benzeri.
"Scolsman" bir bölgesel ga-
zete. Ama kendilerini "Natio-
nal Paper of Scotland" yani Is-
koçya'nın ulusal gazetesi diye
adlandırmayı tercih ediyorlar.
Gazete tarihi boyunca liberal
cumhuriyetçilerin ve Iskoç mil-
liyetçüerinin sözcüsü olmuş.
Edinburgh, bütün bölgenin
ekonomik ve kültürel olmanın
yanısıra resmi olarak da bir öl-
çüde özerk olan lskoçya'nın ay-
nı zamanda resmi başkenti.
Kendi Merkez Bankası var, hü-
kümet binalan var, yönetim bi-
rimleri var ve hepsinden önem-
lisi oldukça yaygın bir biçimde
kullanılan kendi dili ve neredey-
se mitolojik dönemlere kadar
uzanan bir tarihi var.
İngilizleri çok sevdikleri söy-
lenemez, ama onlarla birlikte
yaşamaya devam ediyorlar. Din
savaşlarının etkisini hâlâ yası-
yorlar, futbol yiyip futbol içi-
yorlar. Viskilerini, saf malttan
üretip içine su ya da buz koyan-
lara çok kızıyorlar, her fırsatta
Ingilizlere küfür ediyorlar.
Burası tumüyle başka bir ül-
ke. Aynı ulkenin içinde ama
başka bir ulke. Adı Iskoçya.
Züriföten
PTT'nin altın
gümüş hizmeti
İsviçre'de PTT'nin faaliyetleri "olimpiyat"
esprisi içinde, altın-gümüş-bronz "madalyalar'
çerçevesinde tanıtıhyor. îletişimin sportif bir
yarışma içinde sunulması reklamcılıkta değişik
bir yöntem.
AKDENİZ'İN BAIlsi — İbiza Batı Akdeau'de duslerdeki gibi keyifli tatil yapılan bir belde. Deniz, mürik, yemek ve erotizm iç içe.
İbizadan
Tatilin koynundaÜSTÜN AKMEN
İBİZA — Batı Akdeniz'de
Ispanya'ya bağh Balear takımada-
lannda, Nao buraunun 100 km.
doğusunda bulunan; ortalama on
dakikada bir, iki-üç uçağın inip
kalktığı, uluslararası havalimanlı
tbiza'da sabah, yükselen büyuk
bulutlar, ardından güneşin gölge-
lenmiş boynuzlarmı gösterişi ve
parlak uzun bir yol çizişi ile baş-
lıyor.
Gün ışıdıktan sonraki ilk saat-
lerden Vara de Rey Meydanı'nda-
ki "Montesol'de "sabah" kahve-
sini yudumlayan bir-iki yaşlıya
rastlanabilmekte. Ilerleyen zaman-
da ise Mayor ve Virgen sokakla-
rmdaki çiçeklerle süslü balkonlar
bile kevifsizleşiyor. Drasaneta'daki
karakteristik dükkânların çoğu
kapalı. Balkonlarm dövme demir-
den parmakhkları, sokaklardaki
arabesk fenerler öylesine cansız.
Kent insansız sanki.
Oysa "Costa Brava" adı verilen
sarp kıyı biçiminin kayalıklarının
araJanna sokulan çok sayıda "ea-
la"da (koy), çok sayıda insan de-
nize girmekte. Adadaki 350 otele
ve 200 Park-Apart'a sığışan turist-
ler lağım kokulu, yapay kumsallı
otel plajları yerine, özellikle San-
FRANSA
Ispanya'ya bağh Balear
takımadalarında
bulunan İbiza'da
tatilciler yaşamı âdeta
bedenleriyle emiyorlar.
Akşamlan barlar,
lokantalar insanla
doluyor, Şarap deri
şişelerden fışkırtılarak
içiliyor. Diskotekte
gençler çılgın bir
ritmde...
ta Eulalia'daki doğal kumsallara ya mahallesinde iki sıralı barlar,
akm ediyor. Hava ateş gibi, güzel lokantalar insana doyuyor. Dalt
vücutlu "iiststtz"lerin derilerinin Villa girişinde, •'Portal de Las
her yani ıpü ıpıl. Kumlarda birbir- Tablas"ın karanhklannda elleriyle
leri ile öpüşen, koklaşan, ölüm ol- de öpüşenler var. El Salvador Ki-
gusunun çok uzağında genç, yaş- lisesi'nin çanı paslı bir tını bırakı-
h kayıtsız çiftler. Homoseksüeller yor ardında. Binlerce ses ve bin-
hem de lezbiyenler. Her şey ada- lerce ışık yükseliyor acele edilme-
makıllı güzel, yakıcı ve uykulu. den yürünülen sokaklarda.
Akşama doğnı, uykuyla gün- Diskotek II Ku'nun tanıtımını
düz, geceyi ortadan kaldırmak yapan bir trampet iki kornetten
için giriştikleri uğraştan yenik çı- oluşan orkestraya (!) beyaz giysi-
kıyorlar. Karanlık bastığında uya- li, kırmızı kemer ve boyunlan
nıklık uykunun kendisi oluyor. eşarplı yirmi civannda kızlı erkek-
Yolları insan basmakta. San Pen- li grup eşlik ediyor. Zıplayarak
şarkılar söylüyorlar, şampanyalar
patlatıyorlar. Deri şaraplıklarmı
başlannın üzerine bastırarak ve de
ağızlanna uzaktan fışkırtarak şa-
rap içiyorlar. Inanılmaz büytlk-
lükte küpeler satan kız, yoldan ge-
çen esmer hemcinsine "libido" ile
ilgili laf anyor. Esmer, "örfdeyen"
gözlerle, ama güzelim bir gülüm-
semeyle geri çeviriyor karşısında-
kinin cinslik içgüdüsünü. Eşcinse-
Jin biri, yan çıplak yürüyen sarı-
şının, irice bir yeşü eriği andıran
kalçalanna kıskanarak bakıyor.
Tabureye tünemiş olan delikanlı
yanındaki kızın elini öylesine
avuçlamış ki duygulannın ölçü-
suzlüğü başka türlü belirgınleşe-
mez.
Havanın esimi, yerin yeşili, eki-
nin verimi, suyun kukremesi, de-
nizin şahlanması, gökyüzünün pı-
nltısı, yüdızlann ışıltısı kimseyi il-
gilendirmiyor. tbiza'da sadece ya-
şamı emmek var. Maria del Monte
"Accompaname" adlı son şarkısı-
m söylemekte. tbiza'da sabaha ka-
dar doludizgin bir temmuz gece-
sinı daha yaşamak varken, kimin
umurunda kasıp kavuran kasırga,
yakıp yıkan şimşek, kayaları dö-
ven fırtına, ateş kusan dağ, kınp
geçiren yer sarsıntısı.
D O Ğ A N ABALIOĞLU
ZÜRtH — Dünya Kupası ko-
nusu kapanınca, olimpiyatlar ön
plana çıktı. Çiftli yıllarda ve iki-
şer arayla düaenlenen bu spor gös-
terilerinin hangisi daha önemli so-
rusuna yanıt bulmak kişiye göre
degişken.
Futbolun çektiği izleyici sayısı
ile olimpiyat oyunlannı aynı ke-
feye koymak olanaksız. Ikincisin-
deki dinamizm diğerinde tek dü-
zeye dönüşebıliyor. NBA Chicago
takımının ünlu coach'unun dedi-
ği gibi, 90 dakika salt otların bu-
yümesini seyretmek olası. özelhk-
le Copa Mondiale 90'nı değerlen-
dirdiğimizde, göz dolduran, iyi
oyun sergileyen 11 ve grup eleme-
lerinden sonuca kadar sivrilen, ye-
teneğiyle bu işin ustası olduğunu
vurgulayan çıkmadı.
Ama gene de en çok izleyici çc-
ken, en büyük paralann cep de-
ğiştirdiği yadsınamaz.
Geçenlerde posta kutumuza atı-
lan PTT (Posta, telgraf, telefonun
ilk harflerinden oluşan bu simge
bizce de olduğu gibi alınmıştır)
bildirisi tamamen ayn özellikler
içermesine karşılık yukardaki
olaylarm düzeyinde ele alınmış.
ttalya'daki ana baba günlerini
anımsatan karşılasma haftaların-
da elimize ulaşan yazı, reklamcı-
lık açısından ve zamanlama yö-
nünden turnayı gözünden vurmuş
diyebiliriz. Isviçreliler varsayılan
bir yarışmada kendilerini kürsü-
ye şöyle çıkanyorlar:
Alttn: Kişi baştna açılan post-
çek konto üe en önde. Her bir ki-
şiden 178'inin hesabı var. Isveç
173, Fransa 151 ile izliyor.
Alün: Ülkede 1716 vatandasa 1
postane düşüyor. Kanada'da bu
oran 1777, tngiltere'de 2677.
Altın: Alpler cumhuriyeti sınır-
lar ötesine yılda 31.6 ile en çok te-
lefon edenleri oluşturuyor. Belçi-
ka 14.6, Hollanda 12.6 da kalıyor.
Gömuş: tsviçrelüerin yansından
fazlasının (binde 545) telefon bağ-
lantısı var. tsveç 662 ile basa, Fe-
deral Almanya 463 ile bronza çağ-
rılıyor.
Gamüs> Almanlar yılda kişi ba-
şına 496 konuşmayla kürsünün
orta yerindeyken, Isviçre solda
478, Hollanda ise 446 ile sağda
ulusal marşlarını dinliyorlar.
Gümüş: Amerika Birleşik Dev-
letleri'ni, İngiltere'den daha ucuz
arama olanağı var. Orada normal
tarifede dakikasına 1.92 (yaklaşık
3.800 TL.) ödeniyor. Isviçreliler-
den tam 2 frank (3.900 TL) Avus-
turyalılardan 32 santim daha fazla
alınıyor.
Gömüş: Araç (Natel) bağlantı-
ları gene kuzeye, sanşınlar ülke-
sine kaptınlmış. tsveçlUer binde 27
üe en üstte, tsviçre ve tngiltere he-
men arkasındalar.
Bronz: Federal üyelerin tek yttz
karalan. Parlamenter Herr Ogi-
nin "Mr. Bell'den bu yana en bü-
yük buluş" diye niteiediği faxsimi-
le aygıtlan bin luşiden on buçu-
ğunda var San kuzeyliler 15'le ay-
nmlı, HoUandalılar 10.8'le bir
gömlek daha üstün.
Alün: Sekiz bağlantının birin-
de (o da yılda) bağırarak çağıra-
rak konuşmak gerekiyor. Başka
bir deyişle hertelefonun anza ora-
nı 0.12. Sonra kürsüye tsveç'i
(0.14) ve Fransa'yı (0.16) çıkan-
yorlar.
Gümaş: ülkelerin satın alma
gücüne göre hesaplanmızı yapar-
sak, Yankee'ler bir mektuba 700,
bizimkUer (CH) 1000, Demir
Lady'ninküerle birlik Isveç 13#)
TUlık pul yapıştınyorlar.
Alün: Ada yazılı (laahhütlfl) 1
kg. paket diğerlerinden ucuz, 6
bin lira tutuyor. ttalyanlardan
7400, Avusturyalılardan 7700 ah-
nıyor. ZavaUı Fransızlardan ise ta-
mamı tamamına 18 bin isteniyor.
Gümüş: 3 kg'lık paketlerde ise
ne hikmetse, Avusturya, Italya ik
kol kola öndeler. Bu postacılar
daha güçlü kuvvetli olmalılar,
ama Almanlann üçüncülüğüne ne
demeli?
Alün: Dünyada tsviçreliler ka-
dar mektup postalayan ülke yok.
Kişi başma ve yılda 692 gönderim
gerçekleştiriyorlar. Amerikalılar
677. Ancak Copa Mondiale 90'nı
yazı tura ile alan Almanlann hali
yürekler acısı, salt 243'te kaü-
yorlar.
Alün: Bu kadar yazışmanın ne-
deni olmalı ki CH'lılar yüda kişi
başma 30.3 paket ahyorlar. Diğer-
lerinin oranı gülünç, Avusturyah-
lar 6.4, lsveçlilet 6.2 kutu birbir-
lerine ulaştınyorlar.
Şu verilere göre şapkamızı önü-
müze koyup düşünelim. Acaba
büyüklerimizin dedikleri gibi bir
yerlerden mi atlıyoruz, yoksa bizi
değil kursüye çağırmak, PTT
olımpiyat elemelennde mi bırakır-
lar? AT örneği.