22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 MAYIS 1990 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17 Inandıncılık Bîtince... (Baftarafi 1. Sayfada) bir iki genç avaz avaza bağırıyor: "Düşünceye serbestlik... Inşan haklan..." Otobüsün hopariörierinden İnönü'nün sesi yükseliyor: "Gençler, demokrasiye sahip çıkın!" Kasabanın meydanında bir pankart açıl- mış kocaman: "Zam, pahalılık zulüm/değişmeli bu du- rum." Kadını, erkeği, genci, yaşlısı, hepsi bir ara- da. Rengârenk, canlı bir kalabalık. Yüzlerdeki o sevecen ifadeyle, gözlerde o hiç eksik oimayan, geleceğe dönük bek- lentilerle dolu ptrıltılar... • Topsöğüt'te pazar günü seçim var, bele- diye seçimi. Seçmen sayısı sadece 1.053. ANAP iktidannın belediye yaptığı beldeter- den bir Topsöğüt, Matatya merkeze bağlı. Kasabaya girişte dikkat ettik, yolu aydın- latma çalışmaları sürüyor. Tel çekip lamba takılıyor direklere. Gülüyor SHP lideri: "Bakın bakın!" diye direkleri gösteriyor, "Seçim yatınmı, partizanlık... Devlet gücünü kendi partileri için kullanıyorlar. Gezdiğimiz her yerde böyle. Telefon santralı getirilmiş, deniliyor ki 'oy vermezsen geri götürürüz.' Bunlar, demokrasiyi soysuzlaştıran davrantş- lar." Pazar günü büyük çoğunluğu belde olan 51 yerleşim birimindeki belediye seçimleri- ni alabilmek için devleti seferber etmiş du- rumda ANAP iktidarı. Toplam seçmen sayısının 100 bini geçme- diği bir seçimin anlamı ne olabilir ki? Bir çöküşü yaşayan ANAP, kamuoyunda yeni bir propaganda fırsatının arayışı içinde. Kendisinin tek tek adeta cımbızla seçerek belediye yaptığı, şimdi de iktidar gücünü kut- lanarak "oy ver, hizmet getireyim!" dediği yerlerde birinciliği yakalayabilirse, diyecek ki: — Bakın artık ANAP yeniden tırmanışa ge- çiyor. Inandırıcı olabilir mi? Çok zor. Topu topu 100 bin oyluk böylesi bir seçi- mi Türkiye geneline yayarak sonuç çıkarma- ya kalkışmak, fazlasıyla zorlama olacaktır. * Ancak son bir yıldir ANAP iktidannın be- lediyelere dönük politikasının altını özenle çizmek gerekiyor. Geçen yılki yerel seçim yenilgisinden son- ra Özal ve yakın çevresi, ANAP'ı kurtarabil- mek için bazı temel kararlar almıştı. Bunlar arasında enflasyonu indirmek, kamuoyunda Hanedan görüntüsünü silmek, GAP'a mut- laka devam etmek ve belediyeler yoluyla mu- halefeti çökertmek yer alıyordu. Muhalefetin, özellikle SHP'nin eline geçen belediyelerin parasal kaynaklannı kurutarak, onları hizmet yapamaz duruma getirmek... ANAP iktidarının hedefi buydu. Ve bu politi- kasında şimdiye dek başarısız olduğu söy- lenemez. Daralan kaynaklar kimi yerde beceriksiz belediye yönetimleriyle de bırleşince, SHP'nin aleyhine bir durum ortaya çıkıyor. Burada bir noktaya daha dikkat etmek ge- rekir; ANAP'ın demokrasi anlayışının yüzey- selliğidir bu nokta. Yıllar boyu yerel yönetimlerin, belediyele- rin önemini vurgulamıştı Turgut Özal. Yerel yönetimleri güçlendirmenin demokrasiyi ge- liştireceğini her fırsatta yinelemişti. Haklıydı bu görüşlerde. Gerçekten yerel yönetimler, demokrasile- rin ete kemiğe büründükleri yerlerdir. Ama sonra ne yaptı Turgut Özal? Yerel yönetimler ANAP'ın elindeyken on- ların önünü açtı. Ne zaman ki halk oyunu mu- halefete verdi, o zaman işler değişti. Yerel yönetimlerin kaynakları kısılmaya, yetkileri ellerinden aiınıp merkezilestirilmeye başlan- Sayın İnönü'nün deyişiyle, demokrasinin soysuzlaştırılması. halkın cezalandırılması- dır bu. Başka anlamı olamaz. • Bir yerde ANAP, her alanda inandırıcılığı- nı böyle yitirdi. Enflasyonu yüzde 10'lara indirme sözüy- le yola koyuldu, bugün hâlâ yüzde 60'larda enflasyon. Demokrasi dedi, yedi yıldır hiçbir antide- mokratik yasaya elini bile sürmedi; aksine 413 gibi yenilerini çıkardı. Dün, gün boyu topluluklann içinde, kahve- lerde Anadolu insanıyla konuştuk. Bir nok- tayı bir daha gördük: Inandıncıltğı kalmamış ANAP'ın artık. Bu durumu tersine çevirmesi çok güç. Sa- yın İnönü'nün dün Gölbaşı'nda halka hitap ederken dediği gibi, "ANAPbugün kurumuş ağaçtır. Budamakla canlanmaz..." ANAP eğer muhalefette varlığını koruyabilirse, bir başarı olur. Gerisi mucizedir ki politikada en olmayacak şey de budur. Is çevrelerinde 2 siyasi senaryo5 5 •' "Şu anda yaptığım işi daha iyi GOZLEM UĞURMUMCU MERAL TAMER "Yönetim Kurulu Başkanımız Cem Boyner çıkıyor ve 'Türkiye- de mutlaka erken seçim olmalıdır' diyor. Buna karşıuk önceki gün Yüksek tstişare Konseyi Onur Başkanı Seçilen Sakıp Sabancı çı- kıyor ve 'Erken seçime gerek yoktur' diyor. TÜStAD yönetici- leri nerede birleşiyor, nerede ay- nlıyor? Şimdi biz Yüksek tstişa- re Konseyi Onur Başkanı Sakıp Sabancı'nın söylediklerine mi iti- bar edecegiz, yoksa Yönetim Ku- rulu Başkanımız Cem Boyner'in- kine mi.." lş âleminin ağır toplan, politi- kayı ısıtırken bazı TÜSlAD üye- leri dün sabah son gelişmelerle il- gili "duygulanm" böyle dile ge- tirdiler. TÜSİAD üyelerinin ço- ğunluğu Sabancı'nın açıklaması- nı şaşkmlıkla karşılamışlar. Ama Sabancı'nın sözlerine karşı DYP lideri Süleyman DemirePin yap- tığı sert çıkış da özel sektörde da- ha az şaşkınlık yaratmış değil. Kı- mine göre "Denûrel'in agzına İzİllde A N A P ' a , saglık. Nasıl da Sabancı'nın ag- » i-,_i,~ u^tAi^.^. zTn.n payını verdi... "Kiminegö- AlarKO H O İ Ü i n g reyse "DemireMıernalde fena kız- SatlİDİ6rİnd.CIl mış olacak ki Sabancı'yı duşman ^ , ilan etti ve bugüne kadar hep karşı A m t O I l o r İ P olduğu bir havaya girdi, kendiııi Özal ile aynı kampa koydu. Düş- manıma hayat tanımam demeye sosyal demokratım" diyen Saban- cı'nın büyük kızı Dilek Sabancı da SHP'ye münasip bulunuyor. TÜSİAD'm etkili çevrelerinde politikaya girmesi, teşvik edilmesi gereken işadamlanyla ilgili olarak şöyle bir tipleme de yapılıyor: "tş âleminin temsilcileri büyük pat- ronlar olamaz. A a patron kadar söz sahibi birinci sınıf profesyo- nel yöneticiler ya da büyük serma- ye sahibi olmayah patronlar des- teklenmeli. Ama ön sart olarak tümü karnı ve gözü tok, menfaal için politika yapmayacak kişiler olmalı. Örnegin Koç Grubu'nun bir numaralı yöneticisi Can Kıraç gibi, örneğin eski İSO Başkanı Nurullah Gezgin gibi..." Bu arada gerek TÜSlAD Baş- kanı Cem Boyner gerekse son ola- rak adı amcası Sakıp Sabancı ta- 1 Cem Boyner DYP'} Koç'la Sabancı karşı karşıya Türk özel sektörünün iki büyük devi Koç ve Sabancı, daha önce de birkaç kez karşı karşıya geldiler, ancak hiçbir zaman son günlerde otomotivde olduğu gibi kamuoyunun önünde açıkça kapışmadılar. AYŞEN GÜR Türkiye'nin iki bü>1ik devi, Koç ve Sabancı, daha önce de birkaç alanda karşı karşıya gelmiş, ama hiçbir zaman son günlerde otomo- tivde olduğu gibi kamuoyunun önünde açıkça kapışmamıştı. Koç Grubu öteden beri beyaz ve kah- verengi eşya ve otomotivde, Sa- bancı Grubu da tekstil ve banka- cılıkta yoğunlaşmıştı. Bir kez Koç'un Uniroyal'i ile Sabancı'nın Lassa'sı karşı karşıya geldiler, bir kez de Garanti Bankası'nda kapış- tılar. Koç "bankacılık biıim ala- nımız değiT diyerek, çekildi. Ama şimdi Koç'un 30 yıldır hâkim ol- duğu otomotive Sabancı'nın el at- ması işleri değiştirdi. Daha önce aralarındaki anlaşmazlıkları "centUmence" çözümlemeyi başa- nn iki rakip, artık birbirlerine kar- şı saldırıya geçmiş gözüküyorlar. Koç'un 6O'lı yı1larda Otosan (Fordia ortak), daha sonra da To- faş'la (Fiyat'la ortak) girdiği oto- motiv sektöründe lÇ^lara kadar tek rakibi, OYAK'ın (Ordu Yar- dımlaşma Kurumu) Renault'suy- du. Türkiye'de otomotiv üretimi bu üç firmadan soruluyordu, on- lar da piyasayı kavgasız gürültü- süz paylaşmıştı. 1989'a gelindiğinde, bu "centilmen" piyasa, iki tehlikeli rakibin gelmesiyle bulutlanmaya başladı. Asil Nadir, Türkiye'nin üçüncü büyük sermaye grubu olan Çokurova'yı da yanına alarak, Pe- ugeot - Citroen'le, Sabancı Gru- bu da Japon Toyota ile birer oto- motiv yatınmı yapmak üzere DPTye başvurdular. Mart ayında DPT Müsteşan Ali Tigrel, Yaban- cı Sermaye Dairesi Başkanı tbra- him Çakır, bu konuda Özal'a bir brifing verdiler. Gündemde hem DPT'den Asil Nadir ve Sabancı 1 ya çıkacak izin, hem de otomotiv yatırımlarına uygulanacak yeni teşvik önJemleri vardı. "Eski" üreticiler, yani Koç ile DYAK tetikteydi. Toyota 27 mart- a Associated Press Ajansı'na ani )ir açıklama yaparak, Türkiye'de >abancı ile ortak yatırıma gidece- çini "yan resmi" bir biçimde açık- adı. İki gün sonra Sakıp Sabancı le Sabancı'nın otomotiv grubu )aşkanı Özdemir Sabancı, bu ıçıklamayı doğruJadılar. Aradan birkaç gün geçmeden, îtomotiv Sanayi Derneği (bu der- leğe doğal olarak "eski" üretici- ;r, yani Koç ve OYAK üyeydi) Pİ- VR Araştırma Şirketi'ne yaptır- ıkları "Otomotiv Sektörünün 'ürk Ekonomisindeki Yeri" baş- kb 'beyaz kitabı' basına açıkladı. iu kitapta birtakım istekler sıra- ınıyordu, ama en ilginci "Mev- ut üreticileri koruma" konusuy- u. Burada özet olarak şöyle de- ilmekteydi: "Türkiye otomobil retimi, kurulu kapasitesi ile he- üz ölçek ekonomisine ulaşmak- n uzaktır. Yeni üretici firmala- n sektöre girmesi koşullara bag- narak zorlaştınlmalı, eski üreli- lerin haklannı korumak için on- mler alınmalıdır." 11 r.isanda Cumhurbaşkanı jal'ın başkanlık ettiği 7 saat sü- ren Bakanlar Kurulu toplantısın- dan otomotiv sanayii ve yan sana- yiini teşvik kararları, yenileri kol- layacak biçimde çıktı. "Eskiler" büyük tepki gösterdiler buna, çün- kü birkaç gün önce basına da açıkladıklan beyaz kitapta, trlan- da'yı Türkiye'ye örnek olarak gös- termişler, bu ülkede otomotiv sa- nayii teşvik edilirken, üreticilere "ihracat şarti" karşılıgında destek verildiğini belirtmişler, Türkiye 1 de de aynı şartın getirilmesini is- temişlerdi. Ancak yeni teşvikler- de bir "ihracat şarû" getirilmemiş- ti. Eskiler, 'Biz bunca yıldır ne sı- kıntılar çektilc, şimdi bunlar geli- yor, bizimle aynı avantajları pay- laşacaklar, üstelik ihracat yapma- ları da gerekmeyecek" diyorlardı. Üstelik, ithalat da son derece ko- laylaştığından, kendilerinin vak- tiyle bu konuda çektikleri sıkm- tılan, yeniler hiç yaşamayacaktı. Bu arada özdemir Sabancı bir açıklama yaparak "Şu anda üre- time geçsek, piyasadakilerden yüzde 30 ucuza otomobil yapabiliriz" dedi. Teşviklerin çıkmasından iki gün sonra bu kez taşıt alım vergileri- ne yüzde 90-100 oranında büyük bir artış getirildi. Bu da eski üre- ticileri çileden çıkarttı, çünkü be- yaz kitaplarında, taşıt alım vergi- sinin düşük tutulmasını iste- mişlerdi. Bir hafta sonra 19 nisanda ni- hayet, DPT, Asil Nadir ve Saban- cı'ya yatırım iznini resmen verdi. özdemir Sabancı yaptığı açıkla- mada "Artık mevcutlardan daha ucuz araba çıkartacagız. Şunu ra- hatça ifade edebilirim ki Türk otomotiv sektöründe bundan son- ra şiddetli bir rekabet olacak. Biz- nem flyat, hem de kalite yönün- den ciddi bir biçimde rakip olacağız" dedi. O ana dek, oldukça suskun kal- mayı tercih etmiş olan Koç Gru- bu da (eskiler adına tepki göster- meyi, hep OYAK Renault'ya bı- rakmıştı) nihayet patladı. Koç Otomotiv Grubu Başkanı İnan Kıraç, yeni otomobili Tempra'yı tanıtırken, açıkça yeni yatırımla- ra karşı olduklannı bildirdi ve şu açıklamayı yaptı: "İnşallah bu sanayiye yeni ya- tınm yapanlar, bizim 20 yıl önce yaptığımız gibi montajla başla- mazlar, gerçekten sanayiyle baş- larlar. Olo yan sanayiini. montaj- la, ithal yedek parçayla yok eder- seniz, büyük zarar verirsiniz." İnan Kırac, bu sözlerin ardm- dan yedek parçalarla ilgili geniş bir bilgi verdi. Kıraç'a göre Tofaş- ın ürettiği yerli yedek parçalar, "Japon yedek parcaianyla" kıyas- lanmayacak kadar ucuzdu. Kıraç açıkça Toyota'yı kastederek, bir- çok ürün adı ve rakam sayıp dök- tü, hemen hemen tüm yedek par- çalarda kendi yerli ürünlerinin, "Japon" ürünlerinden iki, hatta üç kat ucuza geldiğini belirtti. Sakıp Sabancı hemen bu "montaj" eleştirisine cevabını ver- di. "Biz yurtdtşındaki eski ve de- mode modelleri söküp Türkiye1 ye getirip de otomobil urelmeye- ceğiz. Yuttur - git'e karşıyız. İlk otomobilimiz 1993 başında piya- sada olacak ve kim daha kaliteli otomobili daha ucuza yapabiliyor- sa onunki satılacak." Sakıp Sabancı, bu kadarla da kalmadı, geçen cumartesi, Istan- bul ekonomi basınıyla yaptığı uzun sohbette Koç'a açıktan hü- cum etti. Sabancı'ya sorulan so- ru şuydu: "Sizin için otomobili ucuza satacak, ama pahalı yedek parça sayesinde kazanacak diyor- İar. Buna ne diyorsunuz?" Bu id- dia, yukarıda da belirtildiği gibi Koç Grubu'ndan, inan Kıraç'tan gelmişti. Sakıp Sabancı cevabını açıkça verdi: "Asil, Çelik'i kurup başaramayınca devlete ben mi so- kuşlurdum?" Böylece iki rakibin artık kozlannı kendi içlerinde de- ğil, kamuoyunun gözü önünde paylaşacaklan belli oluyordu. tş âleminin ağır toplan sadece politikayı ısıtmakla kalmayıp ken- dileri de siyasete her geçen gün da- ha fazla ısınıyorlar. İş dünyasın- da politikaya müdahale eğiliminin ağır bastığı dikkati çekiyor. An- cak politikaya müdahale edilirken siyasi yelpazenin tüm saflarında etkin olma ve tüm partilere tem- silci gönderme konusu üzerinde de titizlikle duruluyor. Sakıp Sabancı'run ANAP'a bü- yük destek veren "çıkışr'nı da bu çerçevede değerlendirenler var. Hatta özel scktörün "politikayı parsellemesiyle" ilgili espriler ge- liştiriliyor ve son demeçler dikkate ahnarak Cem Boyner, DYP'nin kollanna teslim edildikten sonra Güler Sabancı da amcasının gö- rüşleri paralelinde ANAP'ın ön safiarına münasip görülüyor. ts- veç sosyal demokrasisine hayran olduğu bilinen Alarko Holding sahiplerinden İshak Alaton da SHP'ye yakıştınlıyor. Öze\ sektörün ağır toplannın "tüm yumurtalan aynı sepete koymayacak kadar uzak görüşlü" olmaiarından yola çıkılarak geliş- tirilen bir diğer espri ise Sabancı ailesinden Sakıp Sabancı ANAP'a Güler Sabancı, TÜSl- AD yönetiminde çok iyi anlaştığı Cem Boyner'le birlikte DYP'ye ve PANORAMA dergisine "Ben , CeiTl JÖOyner ie d SHP ye UygUIl. rafından ortaya atılan Güler Sa- bancı, siyasete girmeye niyetli ol- madıklan izlenimini veriyorlar. Güler Sabancı, dün bize aynen şöyle dedi: "Ben şahsım için politikayı dü- şünmüyorum. Ama Türkiye'de iyi eğitim görmüş. siyasetten ki- şisel menfaal beklemeyecek kişi- lerin politikaya atılmalan ve teş- vik edilmeleri gerekn'gine inanıyo- rum. Ayrıca hepimizin vatandaş olarak siyasetle daha fazla ilgilen- memiz lazım diye düşunuyorum. Ama ben şahsım için aktif politi- kayı dusunmuyonım." Bir süre önce "Aktif politika gündemimde yok" şeklinde bir yazılı açıklama yapan TÜSlAD Başkanı Cem Boyner ise dün ay- nı yöndeki sorumuzu şöyle yanıt- ladı: yapmaktan başka amacım yok. TÜStAD Başkanlıgı görevini yii- rütmekle ulkeme gerekli hizmeti verdiğim kanaatindeyim. Dolayı- sıyla gundemimde siyaset yok." TÜSİAD üyeleri arasında "Biz hiç bu kadar poütikayla iç içe, ku- cak kucağa oimamıştık. Politikayı verdiğimiz ilanlsr ve ağırhgımız- la dışarıdan etkilemiştik. Oylesi daha iyiydi" diyenler de yok de- ğil. Ama Alarko Holding sahip- lesinden İshak Alaton bu görüşe katılmıyor: "Politikaya müdahale etmemi- zin belki de zamanı geldi. Çünkü iş alemi burnundan soluyor. Ben politikacılardan artık ciddiyet bekliyorum. İktkUrdakilerden de muhalefettekilerden de... Türki- ye Allah'ın bizlere hediye ettiği bir cennet. Ama ülkeyi yönetme nok- tasındaki potitikacılanmız, iktida- rı ve muhalefetiyle bu cenneti el- birliğiy le cehenneme çeviriyorlar. İktidarla yerel yönetimler arasın- daki çekişme... Yönetim katında- kiler arasındaki bu kısır kavgalar sokaktaki vatandaşı rahatsız ettiği gibi işadamını da rahatsız ediyor. Ne iküdann ne de muhalefetin be- ni bu durnmda bırakmaya haklan yok." TÜStAD Yüksek tstişare Kon- seyi Başkanı Rahmi Koç ve Yö- netim Kurulu Başkanı Cem Boy- ner'in Ankara'daki toplantıda hü- kütnete karşı sert bir çıkış yapa- cakları bilinirken Sabancı'nın, 3 gün önce ANAP'a destek veren alışılmadık bir açıklamayla orta- ya çıkmasını, "kişisel cıkarlar" ve Koç-Sabancı çekişmesinin bir bo- yutu olarak niteleyenler hiç de az değil. Bu eğilimde olan tanınmış bir işadamı şöyle diyor: "Toyota'ya müsaade verildi di- ye Koç Grubu da Sabancı Grubu da deliye döndü. Ama biri öfke- sinden digeri sevincinden. Dola- yısıyla bakıyorsunuz geçmişte Özal'a yumuşak bakan bir Rah- mi Koç, son toplantıda sert ekş- tiriler yapabiliyor. Buna karşılık yıllar boyu 'parmağı taşın altın- da kalan' sanayicinin sonınlann- dan söz eden Sabancı, son 1 yıl- dır 'Bu hükümet iyidir' diyebili- yor. Hatta son günlerde fevkalâ- de monşer davranabiliyor." Eski İSO Başkanı Nuruilah Gezgin de Sabancı'nın son deme- cini sanınz bu çerçevede değerlen- direnlerden: "Üzülerek belirtmek gerekir kı iş âlemi bazı istisnalar dışında toplumsal meseleleri şahsi çıkar- ları dogrultusunda degerlendir- mektedir. Özel sektör firmalan büyüdükçe hükümetten daha ba- gımsız olmalan gerekirken bizim fırmalanmız tam aksine ne kadar büyürlerse iktidarlara bağımlılık- lan o kadar artıyor. Buna karşı- lık objektiviteleri azalıyor. Ken- di çıkarlan ön plana geçiyor. AÇILIŞA DÂVETRC Cola'nın ve Çamlıca'nın açılışı yapıldı. Ama siz yoktunuz. Olsun! Televizyondan izlemişsinizdir mutlaka. Şimdi siz de kendi açılışınızı yapabilirsiniz. Nasılsa kimsenin yardımına ihtiyacınız yok. Siz plastik kapağı çevirin, açılır o. RC Cola'nın ve Çamlıca'nın kapakları yepyeni, meşrubat sektörümüzde ve sizin evinizde ilk. Çevirin siz, açılır o. \ SİPARİŞLBRİNİZ İÇİN: Teh 325 60 42 (4 Hat) Fax: 325 60 47 (Boştarafı I. Sayfada) "E-Tipimilletvekili..." "E-Tıpigazeteci" ve "E-Tıpi örgüf gibi... Çanakkale'de E-Tipi Cezaevi'nde siyasal hükümlüler açlık grevi yapıyorlar. Amaçları, Kutlu ve Sargın'ın "141 ve 142. mad- delernasıl olsa değişecektir" gerekçesi ile salıverilmelerinden sonra aynı maddelerden mahkûm olanlara yapılan haksızlık- ları sergilemektir. Bu hükümlüler, Ceza Yasası'nın 141 ve 142. maddeleri ge- reğince 748 yıla kadar varan çeşitli ağır hapis cezalarına çarp- tırılmışlardır! 8u hükümlüler, basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle de- ğil, söz gelişi "silahlı çete kunvak" suçundan mahkûm olsa- lardı, on yıl ağır hapis cezasına çarptırılacaklardı. "Demokrasi İzleme Komitesi", yurttaşlardan Başbakan Ak- bulut'a şu metnin imzalanarak gönderilmesini istiyor. Metin şöyle: — Sayın Yıldırım Akbulut Başbakan Ülkemizde düşünce ve örgüttenme yasağı ayıbı hâlâ utanç duyulacak bir çizgide yürvyor. Siz dahil, TCK'nın 141-142. maddelerinin kaldınlması gerekti- ğinden söz etmeyen kalmamasına karsın bu maddeler uygulan- makta, insanlar hâlâ hapislerde tutulmaktadır. Bu çözümsüzlük içinde örneğin, Çanakkale ve Bartın ceza- evlerindeki yazı işleri müdürleri ve sendikacılar, yaşamlannı or- taya koyarak bir açlık grevine başlamış bulunuyorlar. Sizi ve iküdanntzı, verdiğiniz sözleri savsaklamadan yerine ge- tirmeye; TCK'nın 141, 142. maddelerini kaldırarak düşünce ve örgütlenme hakkını suç olmaktan çıkarmaya çağınyoruz. Saygılarımızia... Bu banşçı bir demokratik eylemdir. Demokrasiye inanan bü- tün yurttaşların bu metni imzalamaları gerekir. Demokrasi, cezaevlerinde bir tek siyasal hükümlünün kal- madığı rejimlerin adıdır. Öyleyse? • * * Geçenlerde "Demokmtiar Kulübû" Ankara'da gazetecileri ye- meğe çağırdı. Yemekte, Yassıada'da yargılanmış ve Kayseri Ce- zaevi'nde hapis yatmış DP milletvekilleri ile gazeteciler arasında ilginç konuşmalar oldu. DP milletvekillerinden İhsan Dai, 1960 ihiilalinden sonra "tek yanlı suçlamalara" hedef olduklannı, "Yassıada Saati" adlı prog- ram aracılığı ile de yargılama sürerken suçlandıklarından ya- kındı. Bizler de bu tek yanlı suçlamalann Yassıada ile başlayıp, Yas- sıada ile bitmediğini; bu tür suçlamalara 12 Mart döneminde de rastlandığını, hele hele 12 Eylül döneminde devlet başka- nının televızyon aracılığı ile özellikle DİSK ve Barış Derneği da- valarını etkilemek amacıyla konuşmalar yaptığım anlattık. DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk'ün, TİP Genel Baş- kanı Behice Boran'ın, Barış Derneği sanıklarının ve TBKP li- derleri Dr. Sargın ve Haydar Kutlu'nun da "bu memleketin in- sanları olduklannı" soyledik. Bu konuşmalar üzerine Demokratlar Kulübü Başkanı Prof. Rıfkı Salim Burçak, "İnsanlann kendilerini savunmalannın ko- lay olduğunu, hayvanlann da içgûdü ile kendilerini savunduk- Iannı, önemli olanın, insanlann başkalannın haklannı savunmalan olduğunu" söyledi. Bu noktada buluşabilmek için üç ihtilalin yaşanması ve bu kadar acı mı çekilmesi gerekliydi? * * • 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kimlerin neler yazdıklarını sergileyınce ilkel ve kaba saldırılar hemen başladı. İhtilal gün- lerinde Robespierre rollerine özenenler, şimdi de Dr.Friedman reçetelerine sığınıyorlar. Örnek Çetin Altan'dır. — Bir gayeye ulaştktan sonra düzenlerfe alay etmeye kalk- mak büyük bir mertlik değildir. Ancak bugünkü hürriyet hareke- tinin anlattığı manayı kavramak ve olaylann tahlitıni yapmak için ikijıaftalık geçmişe eğilmekte fayda umuyoruz. Radyodaki o sözler, o küfürler, yalanlar hâlâ kulaklanmda çın- lıyor: — Bu mu ihtilal? Bu mu hürriyet aşkı? Birkaç serserinin ayak patırtısı ile gidecek adam değiliz biz. Elbette ki sizler gidecek adam değil, götürülecek adamlardı- nız. Ve bu gidişle en şanlı merasim bir çöp arabasıyla yapıldı. Hiçbir zaman insan oimasını bilmediler. Bari son dakikada bi- raz haysiyet sahibi oimasını bilselerdi lazımhk dolaplanna sak- lanmasalardı. (Milliyet. 29 Mayıs 1960) Bu gibi tek yanlı suçlamalar o günlerde hep yapıldı... Rad- yoda 'Yassıada Saati" adlı programla da DP'liler en acımasız biçimde suçlandılar. Kimler hazırlıyordu bu '"fassıada Saaö"ni? Gözde'ye iki makas Kültür Servisi — I. Abdülha- mit'in harem yaşamını konu alan ve çekimleri Topkapı Sarayı'nda gerçekleştirilen "Favorite-Gözde" adlı fılme, iki sahnesinin kesilmesi koşuluyla gösterim izni verildi. Başrollerinde F. Murray Abraham ve Maude Adams'm oynadıklan fîlmde yer alan bir çocuğun bile- ğinin kesilmesi sahnesi ile Abdül- hamit'in Nakşidil Sultan'la seviş- tiği sahnenin kesilmesine karar ve- rildi. Filmi uzun bir süre önce ithal eden Özen Film, alt deneme ku- rulunun "Bazı sahneleri kesildik- ten sonra oynanabilir" şeklinde- ki kararındaıı sonra üst denetle- me kuruluna başvurdu. Bu kez üst denetleme kurulu, alt denetleme kurulunun sakıncalı bulduğu sah- neleri değil, başka iki sahnesini "sakıncalı" buldu. Ve bilek kesil- me sahnesi ile sevişme sahnesinin çıkartılmasından sonra gösterile- bileceğine karar verdi. Bu arada kurulda yer alan SESAM temsil- cisi, fılmin hiçbir sahnesinin ke- silmemesi yönünde oy kullandı. Mkhd de Greece'nin "Sarayda- ki Gece" adlı yapıtından uyarla- nan ve yönetmenliğini Jack Smight'ın yaptığı fılmin sansüre takılmasıyla ilgili olarak görüşle- rini açıklayan özen Film sahibi Mehmet Soyarslan, fılmle ilgili suelamaları reddetti. Filmde Nak- şidil Sultan'ın lezbiyen olarak gös- terildiği yolundaki iddialann doğ- ru olmadığının ortaya çıktığını vurgulayan Mehmet Soyarslan şunlan söyledi: "Kesilen sahneler iki insan arasındaki sevgiyi ve bir çocuğun elinin kesilmesine karşı çtkan Nakşidil Sultan'ın insancıl- lıgını anlatmaktadır. Film, Os- manlı toplumundaki din çeşitlili- gini ve dini inançfaıra saygıyı da vurgulamaktadır." TRT'den Magic Box'a ikinci kez 'hayır' ANKARA (Cumhuriyel Büro- su) — TRT'de reklamını yaptır- mak isteyen Magic Box'a kurum, ikinci kez "red" yanıtı verdi. Da- ha önce TRT tarafından reklam talebi "yasal olmadığı" gerekçe- siyle reddedilen, Magic Box, rek- lamcı fırma Cenajans aracıhğıy- la, konunun TRT Yönetim Kuru- lu'nda görüşülmesi gerektiğini be- lirterek itiraz etmişti. Geçen cumartesi günü İstan- bul'da yapılan TRT Yönetim Ku- rulu toplantısında, Cenajans'ın reklam talebi ve yasal gerekçeleri görüşüldü. TRT Genel Müdürü Kerim Aydın Erdem imzasıyla Cenajans'a gönderilen yazıda "Magic Box'ın reklamının yapılamayacağı" iki gerekçeye dayandınldı. Yazıda anayasanın 133. maddesi ile Telsiz Yasası ve 2954 sayıh TRT Yasası'nın özel TV istasyonu kurmasına izin ver- mediği bir kez daha anımsatıldı. Magic Box'ın "yasal olmadığı" vurgulandığı yazıda şu görüşlere yer verildi: "Bu durum karşısında, anılan kuruluşun yasal bir nitelik taşıma- dıgı aşikardır. Yasal nitelik laşı- mayan sözleşmelerin muteber bu- lunmadığı Borçlar Kanunu'nun 19. maddesinin amir hükmüdür. Vasadışı bir kuruluş ile yasal bir sozleşme aktedilemiyecegi de aşi- kardır." Magic Box'ın "ıılusal sınırlar dışındaki istasyonlar tarafından yapılan radyo yayınlannın önlen- mesine dair Avrupa Anlaşmas"- nın kendilerini kapsamadığı şek- lindeki iddiasına da açıklama ge- tiren TRT'nin bu konudaki açık- laması da şöyle: "Firmanız itirazında, milli sı- nırlar dışında istasyonlar tarafın- dan yapılan radyo yayınlannın önlenmesine iltşkin Avmpa An- laşması'mn 'uydular'ı ve uydu- lardan yapılan televızyon yayın- lannı kapsayacak şekilde yorum- lanmasının mümkün olmadığını ileri sürmektedir... Anlaşmamn aslı ve Türkçe çevirisi tetkik edil- diğinde, anlaşmamn 13. madde- sinde, tngilizce ve Fransızca me- tinlerin muteber olduğunun öngö- riildügü müşahade edilecektir. Anlaşma başlıgında 'radyo yayınlar' olarak dilimize çevrilen kelime, İngilizce metinde 'broadoast' Fransızca metinde 'radiodiffision' olarak yer almış- tır. Her iki kelime de uluslarara- sı telekomünikasyon sözleşmesi tanımlannda radyo ve lelevizyon yayınlannı ifade eden bir anlam taşımaktadır." TRT Yönetim Kurulu, Avrupa Anlaşması'mn 2. maddesinin bu tür istasyonlarda yayımlanmak üzere reklam dahil her türlü prog- ram siparişini yasakladığını belir- terek "itirazın reddedilmesi"ni kararlaştırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle