Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 MAYIS 1990
S l P H İ K A R A M A V
(Em.Kur.Alh.Eaki \fBk üyesi)
3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
14Mayısseçimlerinde ifadesini bulan coşku, 50'li yılların sonuna doğru büyük bir umutsuzluğa dönüşmüştü
'Görülen lüzumüzerine'zulüm— 2 —
Türk toplumu son birkaç yüz-
yıl içinde yerinde sayarak sürekli
yağın gerisinde kaknıştır. Batı'da-
ki sosyal-kültürd ve ekonomik ge-
lişmelere ayak uyduramadığı için
devlet giderek zayıflıyor, güçsüz
düşüyor ve geriliyordu. 19. yüz-
yılın başından itibaren yenileşme
hareketlerine gereksinim duyul-
tnuştur. Osmanlı devletinin temel
yapısı askerliğe dayandığı için ye-
nileştirmeye de ordudan başlan-
mıştır. Sosyal bir yapı olarak or-
du, uygarhk ve Batılılaşma yö-
nünde, bilim ve teknik gelişmeler-
den öncelik almıştır. Bu nedenle
de daha sonraki yıllarda bilerck
ülkenin ve toplumun geliştirilme-
sinde örnek olmuş, önderlik et-
miştir. Silahlı Kuvvetlerimizin bu
nıtelıği onu başka uluslann ordu-
larından ayıran başlıca farktır,
19. yüzyüın ortalanndan sonra
başlatılan yenileşme, düzenleme
hareketleri, bir ölçüde boyutlan-
nı ordu içinde mayalanan düşün
ve akımlardan almıştır.
Tarihimizde kışlanın rolü, diğer
uluslarda görülemeyen bir özellik
taşımıştır. Yenileşmenin uygarlık
ışığı 1850'lerden sonra asker
ocaklannda yayılmıştır. Modern
yaşantının gereklerini halk kitle-
lerine kışla aşılamıştır. Batı uygar-
lığını medrese zorla kabul ediyor
ve fırsat buldukça birtakım karşı
koymalarda bulunuyordu. Med-
resede 'yeni' ile 'eski' çarpıştığı
için yeninin eskiye üstünlüğü ağır
gelişiyordu. Sosyal yaşantımızda
başlı başına bir kurum olan Saray
ise yenilikleri güç bela kabul edi-
yor, içine sindiremiyordu. Çıinkü
Saray, saltanatının gerektirdiği
birtakım geleneklerin kaynağj idi.
Kışlada ve askerlikte ise 'ye«i',
serbest ve rakipsizdir. Çünkü
'eski' 1826'da kökünden kaldml-
mıştı. Askeri kurumlarda 'yeii'-
nin kurulmasında hiçbir şer'i en-
gel yoktu. Kışlaya gelen erler
Anadolu'nun saf ve temiz halkı
idi. Bu halk, Saray ve rriedrese gi-
bi bozulmuş, yozlaşmış bir toplu-
luk değildi. Subayların da halk
çocuklanndan oluşması ile her
türlu yenilik ordu saflarmda da-
ha kolay gelişiyordu. Bu neden-
lerle 19. yüzyılın 2. yarısında ve
20. yüzyılın başlannda ulkemiz-
de yenileşme, uzlaşma ve devrim
hareketlerinin itici gücü ordu ol-
muştur. Ordu mensuplan ve or-
dudan yetişen genç kuşaklar; ya-
kın tarihimizin devrimler, yenileş-
me ve uluslaşma süreçlerinde or-
dunun bu rolü oynamasırun guru-
runu taşımışlardır. Plevne'den
Çanakkale'ye, Sakarya'dan
Dumlupınar'a kazarulan zaferler-
de bu gururun kuşaktan kuşağa
aktarılmasını sağlamıştır.
Cumhuriyetten önce
1923'ten önce toplumumuzun
seçkinleri ve yetişmişleri daha çok
askerler arasında yoğundu. Bu
yüzden tarihin akışı da bu doğrul-
tuda oluşuyordu. Bunalım olun-
ca Selanik'ten bu Hareket Ordu-
su Yeşilköy'e gönderiliyordu. Ya
da bir asker Samsun'a çıkıyordu.
Cumhuriyet kurulduktan sonra
Kemalist devrimlerle hızla geliş-
meye başla>an yeni toplumsal ya-
pıda laik eğitimle yetişmiş, seçkin
sivil kesitler de çoğalınca, yeni si-
28 Nisan 196O'!a Islanbul Üniversifesi'ndeki olaylardan bir görantü. Donemin Polis Mndürii Bumin Yamanoglu yakalsdığı bir göstericiyi cipiyle siiriiklüyor. (Folograf: Mehrnet AIi Şahin)
14 Mayıs 1950'de
Demokrat
Parti'nin serbest ve dürüst
bir seçimle iktidara
gelmesi, ülkede coşkulu bir
sevincin dalga dalga
yayılmasını sağlamıştı,
yeni bir yönetim biçiminin
kurulacağı umut ediliyordu.
Ancak ezanın
Arapçaya çevrilmesi,
Meclis kararı olmadan
Kore'ye 5 bin kişi
yollanması, halkevlerinin
kapatılması, Atatürk
devrimlerinin bir kenara
itilmesi, insanlarda kuşku
uyandırmaya başlamıştı.
Yine de 4 yıllık bir
mutluluk yaşandı.
yasal ve sosyal dengelerin oluşma-
sı, özgürlüklerin ve demokratik
yaşam ortamınm gelişmesi ola-
naklı olmuştur.
1945'in ortamında çok partili
rejime geçiş, tarih bilinciyle yoğ-
rulmuş ve Kemalist devrimlerle
gelişmiş aydınlar için umut ve se-
vinç vericiydi. Atatürk'ün ölü-
münden sonra 2. Dünya Savaşı
yülannın olumsuz koşullannın et-
kisiyle de ekonomik, siyasal ve
toplumsal yaşam giderek bozulu-
yordu. "İstiklaJ ve hürriyel benim
karakterimdir" diyen Atatürk'ün
ulkesinde, savaş yıllan da geride
kalınca, baskıcı bir rejim artık sı-
kıcı oluyordu. Demokrasinin ge-
liştirilmesi, özgürlüklerin, hak ve
hukuk ortamının sağlanması ve
çok partili rejim 1945'lerde hal-
kın ve aydınların ortak ıstenciy-
di.
Bu nedenle 14 Mayıs 1950'de
Demokrat Parti'nin serbest ve du-
rüst bir seçimle iktidara gelmesi
ülkede coşkulu bir sevincin dalga
dalga yayılmasını sağlamıştı.
Hürriyet, hak ve hukuk, adalet
doğrultusunda yeni düzenlemeler-
le halka dayalı yeni bir yönetim
biçiminin kurulacağı umut edili-
yordu. Demokrat Parti de kuru-
luş aşamasında, 1945-1950 yılla-
n arasında, 5 yıllık muhalefeti sı-
rasında, Mecliste de ülke düzeyin-
iktidarını proteslo eden bir \atandaş, 'elkisiz
1954sonrasında belleklerde
kalan en olumsuz
gelişmeler: İktidara hiçbir
zaman oy vermeyen
Kırşehir'in, il merkezi
olmaktan çıkarılarak ilçe
yapılması, 6-7 eylül
olayları, ülke yönetiminde
etkili olmaya başlayan
ocak-bucak başkanlarrnın
saltanatı, 'görülen lüzum
üzerine' işletilen haksız
emeklilikler, basına karşı
giderek artan sert önlemler,
partizanca yönetimin, yargı
organlarına kadar
yaygınlaştırılması olarak
özetlenebilir.
DP
de de bunJarı vaat ediyordu. Ye-
ni iktidarın ilk 4 yılında yasa ve
yönetimde ileriye yönelik düzen-
lemeler pek yapılmadı ise de eko-
nomide ve iş yaşamında bir caıı-
lılık, rahatlama belirtileri görül-
dü. Halk mutlu idi. tlk yıllarda
Atatürk'ten beri 15 yıldır Türkçe
okunan ezanın Arapçaya çevril-
mesi, Meclis kararı olmadan dun-
yanın bir ucuna Kore'ye 5 bin ki-
şilik bir askeri gücun gonderilmesi
(ABD'den başka Birleşmiş Millet-
ler topluluğuna girmiş hiçbir ül-
ke bu kadar büyük bir yükü tah-
sis etmemiştir), halkevlerinin ka-
patılması, Atatürk devrimlerinin
yavaştan bir kenara itilmesi, dini
konularda irticaya ödünJer venl-
mesi gibi olaylar ve uygulamalar
aydınlarda ve Kemalistlerde kuş-
kular aymdırdı ise de genelde
mutluluk 4 yıl surdu.
Bunalımlı yıllar
1954 seçimlerini Demokrat
Parti daha güçlenmiş olarak ka-
zandı. Fakat bu seçimlerden son-
ra iktidar; muhalefete, basına, se-
çimlerde kendilerine oy vermeyen
yöreler halkma karşı daha sert
davranmaya başladı. Yasama ça-
lışmaları, demokrasinin, ulusça
kalkınmanın geliştirilmesi yerine
daha çok baskıcı ve sindirici dü-
zenlemelere yöneltildi.
DP iktidarımn demokratik re-
jim açısından olumsuz tutum ve
davramşlanna tepkiler yalnız mu-
halefet partilerinden değil kendi
içinden de geliyordu. tsmail Hak-
kı denilerek alaya alınan "ispal
hakkı" girişimleri bir kısım DP
mensuplarının partiden ayrılarak
Hürriyet Partisi'ni kurmalarına
yol açtı. iktidar giderek hırçınla-
şıyor, sert önlemler alıyordu. Ül-
ke yönetimi iktidar mensuplarının
çıkarlarına yönelik bir partizan-
lığa doğru hızla kayıyordu. Eko-
nomik yaşama canlılık getiren ilk
4 yılda kaynakların plansız, sav-
ruk harcanması sonunda ekono-
mi 1955'ierden sonra darlığa, pa-
halılığa, enflasyonist baskılara ye-
nik düştü. 1954 sonrasında bellek-
lerde kalan en olumsuz gelişme-
ler: iktidara hiçbir zaman oy ver-
meyen Kırşehir'in il merkezi ol-
maktan çıkarılarak ilçe yapılma-
sı, 6-7 eylül olayları, Ulke yöneti-
minde etkili olmaya başlayan
ocak-bucak başkanlarının salta-
natlan, "görülen lüziım üzerine"
işletilen haksız emeklilikler, bası-
na karşı giderek arttınlan sert ön-
lemler, partizanca yönetimin yar-
gı organlarına kadar yaygınlaştı-
rılması biçiminde özetlenebilir.
1957 seçimlerinde DP oy oranı
olarak geriledi. Yuzde 48'e düş-
tü. Kamuoyunda, oy tabanında
YIIJÛV ARDENDAN DP İKTİDARI CIINEY7ABUZÜREK 1TDARDANIDAMA MENDERES
itibar yitiriyordu. Fakat seçim sis-
temi sayesinde yüzde 52'lik oy
alan muhalefetin 167 milletveki-
line karşın yine de 400'ün üzerin-
de bir çoğunlukla iktidarını koru-
du. 1950'nin hiçbir şaibe taşıma-
yan dürüst seçimlerine karşın
1954'te ve hele 1957 seçimlerinde
iktidar yönetiminin seçimlere göl-
ge düşürebilecek davranışları ka-
rauoyunu rencide etti. Hep söyle-
nir; 1954'te "serbest ve dürüst bir
seçimle iktidara geien D P . " Bu
söyleyişte yanlış bir algılama ile
"serbest ve dürüst'Mük DP için-
miş gibi sanılır. Oysa bu dürüst-
lük ve serbestlik içinde, sadece ço-
ğunluğu kazanmanın onuru
DP'nindi. Uygun ortamın hazır-
lanması ve bû'çoğunlufu kazana-
bilmenin olanağım karşı tarafa ta-
nıyan "serbest ve dürüst"lüğıin
onuru 1950 seçimleri öncesinin ik-
tidanna aitti. DP böyle bir onur
kazanma çabasına hiçbir zaman
girmedi. 1957 seçimleri Gazian-
tep'te, Istanbul'da ve yurdun bir-
çok yerinde kötü örnekler sergJ-
ledi. Ülke düzeyinde oy oranı yüz-
de 50'nin aJtına düşerken yine bû-
ytik çoğunlukla seçim kazanmak
demokrasilerde içe sindirilemeye-
cek bir haksız uygulamadır. Bu
durumda muhalefet, istemlerinde
daha ileri gidebilir. İktidarın da
bu durumu göz önünde bulundu-
rarak biraz yumuşak politika uy-
gulaması gerekir. Oysa 1957'den
sonra QP'nin yönetsel nitelıği da-
ha baskıcı bir hal almıştı. Artık
toplantı ve gösteri yürüyüşleri hak
ve özgürluklerinin önemli ölçüde
kısıtlandığı, basına karşı baskının
arttırıldığı, muhalefet liderinin
yurtiçi seyahat özgurlüğü ve can
guvenliğinin Uşak'ta, Topkapf-
da, Kayserı'de ortadan kaldınldı-
ğı görülüyordu. Partizan radyo,
Vatan Cephesi uygufamalan, ba-
sın mensuplannın, Millet Partisf
Başkanı Osman Bölükbaşı'nın
içeri atılması, irticaya verilen ta-
vizlerin artması, Said-i Nursi'nin
devletin desteğinde ülkede dolaş-
tırılmasının bir gösteri haline so-
kulması, Demokrat Parti iktida-
rımn uyguladığı politikaların dö-
nüşü olmayan bir çıkmaza saplan-
dığmı kanıtlıyordu. Üniversitele-
re uygulanan baskı, öğrenci olay-
ları ve sonunda rejimin tümden
bunalıma düşmesine yol açan yar-
gı ve yürütme yetkileriyle de do-
natılmış "Meclis Tahkikat Ko-
misyonu"'nun kurulması olaylajı
doruk noktasına getirdi.
DP, muhalefette iken özgürlük
ve demokrasinin geliştirilmesi için
verdiği sözleri iktiâara gelince
tümden unuttu. Vaat ettiklerinin
tersini yaptı. Baskıcı bir yönetim
kurarak partizanlığı ve çıkarcılı-
ğı yaygınlaştırdı. Giderek yoğun-
laşan ekonomik bunalımla da ar-
tan geçim sıkıntısı, bir zaman sü-
reci içerisinde toplumu iktidara
karşı güvensizlik duygusuna itti.
Büyük bir coşku ile 1950'deki
iktidar değışimini karşılamıştık.
1952'den sonra güvensizlik duy-
gusuna düşmeye başladım.
1955'lerden sonra bu güvensizlik
duygularım çoğalmaya başladı,
1958'den sonra umutsuzluğa dö-
nüştü.
Y arın: Konutana
izinverUdi
ERCİ1MENT Y&1JZALP
(ĞselKakmMadürû)
14Mayıs gecesi Çankaya Köşkü'ndesonuçlar bekleniyordu
'Şen geldik
yaslı gittik'
Seçim gecesi înönü, bütün Bakanlar
Kurulu'nu, parti ileri gelenlerini
Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet
etmişti. Köşke gelenler 'şen ve
hareketli'ydi. Alınan ilk haberler önemli
değildi. Fakat yemeğe geçildikten
sonra sonuçlar gelmeye başlamıştı.
Aydemir'e göre "1950 öncesi
ber kesim 'cihata gider gibi' san-
dığa gitnaeye ve CHP'ye karşı oy
k«Hanmaym haorbuuyorda. Salta-
nat daşkünii çevrelerden başlaya-
rak ber kesim, malı para etmeyen
köylö, köy oknlona kağaıyla tas
çekcn çiftçi, ydu yapdnamış köy,
jandarmadan dayak yenıi; mah-
tar, Dotu'daki şeyUer, «ğalar...
Bütçt apfıaı kapaaak için $eke-
ri pahalı salaelan, ordaya nuuş
verebilnck içiıı Variık Vergisi çı-
karanlara, şona bmaa el koyanla-
ra karsı çtkaoüüardı."
Hilmi Uran, "Soınçta, parti
olarak, bizim bilerek veya bilme-
yerek gcçmiş taksiratımız kadar,
muhalefet olarak karşı tarafın
gözaan ynmarak balka yapb£i va-
•tler de bemen aynı kuvvelle et-
kili olmuştur" der. Kimi bilgilere
göre seçim öncesi tnönü "sakin"
deftil, slairiidir."
14 Mayıs gecesini Hilmi Uran,
canlı çizgilerle anlatır: "O gece
IBÖBU, bfttio Bakanlar Karnlu
üyeleriyl« parti ileri gelcnkriai
Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet
etti."
Çankaya'daki büyük salonda
kristal avizeler altında yemeğe
oturulurken, kentin bir başka
yerinde sanmtırak ışıklann aydın-
lattığı gösterişsiz binada — D P
merkezi— basit masa ve iskemle-
lerle donanmış odalarda yan aç
yarı tok, heyecandan sararmış in-
sanlar bekliyordu. "Yukanda-
kiler" ile "Aşagıdakiler"in o ge-
ce sergiledikleri aynmlı yaşam, bu
denli çarpıcıydı.
Çankaya Köşkü'ne gelenler
"sea ve hareketliydi." Alınan ilk
haberler önemli değildi. Küçük
merkezlerin küçük haberleri... Fa-
kat yemeğe geçildikten sonra so-
nuçlar yavaş yavaş akmaya başla-
dı. Sahne şöyleydi:
Yaverlerden biri zaman zaman
yemek salonuna giriyor, tçişleri
Bakanı Emlo Erisirfil'in kulağma
eğiliyor (....) valisinin telefona ri-
ca ettigıni söylüyordu. Erişirgii —
uzunca boylu, başı ortadan geri-
ye doğru saçsız, etli dudaklı bir
insandı— kalkıyor, başka bir oda-
ya geçiyordu.
Sofra bu hareketlerle ilgisizmiş
gibi görünüyordu. Konuşmalar
sürüyordu, ama akıllar "öteki
odadaydı." Gözler ise kapıda. Sof-
raya kimsenin hissettirmek isteme-
diği gerginlik egemendi. Erişirgii
bir sttre sonra dönüyor, "yüıü
müstehzi —alaylı— ama acı gü-
lümseme dalgalanyla titreşiyor",
il adı veriyor ve:
"Kaybetmişiz" diyordu. Şen ve
hareketli başlayan yemek sofrasın-
da soğuk hava esiyor. Kuşkusuz
Erişirgil'in "müstehzi ve acı
gölttmsemeli" davranışları —
Uran'a göre— sinirleri bozuyordu.
Sonra telefonlar yoğunlaştı. Kapı-
da görünen Erişirgil'in getirdiği
haberler hemen hiç değişmiyordu:
"Kaybetmişiz!"
Üstelik sofrayı çevreleyen ba-
kanlann, parti yöneticilerinin he-
men hepsi seçimi yitirdiklerini öğ-
reniyorlardı. Saatler ikrledi, yalm,
aa, katı gerçek ortaya çıktı: CHP
seçimi ve iktidan yitirmişti! Uran,
o geceyi anılannda şöyle kapatı-
yor: "Artık parti olarak kaybetti-
gimiz kanaarJne varmıstık ve va-
kit de çok ilertedigi için evlerimi-
ze dagümak özere Inönü'den mü-
saadc istemiştik. O gece, partide
yatnukta oMugnm odaya döndü-
gümde alt katta bir arkadaş gnı-
buouo telefon etrafında topJann-
rak büyük bir merak ve beyecan
iciade hâlfi vüayetlerden haber al-
maya calıştıgını görmöş ve kendi-
lerini sefaunlayarak odama çıkmts-
üm."
özden Tokeı*e o geceyi sordum:
"Sanına yaverier odasıadaydık.
Birinci katta. Babam geldi. Seçi-
mi kaybettigimizi söyledi. Odada
bir aşagı bir yukan dolaşıyordu.
Bir ara anaemin yanına geldi,
Pembe Kösk'e ne kadar sürede
geçebUecegimizi' sordu. Annem
'bir hafta' dedi. Babamın, anne-
me o gece 'Hanunefendi, on yaş
genç olmayı isterdim' dedigini ha-
üriıyorum."
Metin ise ay sonunda yayımla-
nacak "DP'nia Altın Yıllan" ki-
tabında "İnöni, seçinden önce
'kaybedecek gibi' baarhklar yap-
mıştı. Pembe Köşk düzeltilmiş,
onanlmıştı. 'Çocuklarına bu
ihtimali' söyledi. Mevhibe Inönü-
ye sordu, 'Hanımefendi, şehre
otobüsie iner douersiniz degil mi?'
diye yazıyor.
"Sonuçların büyük bir kısmını
kapsavan baberierin arkası alın-
dıgında saat sabamn 2.'sini geçi-
yordu. Cumhurbaşkanı agır
adımlarla merraer koridora doğ-
ru yüriiyerek 'Haydi hayıriısı, Al-
lab rahatlık versin' dedi. Bakan-
lan, yöneticUeri bırakarak merdi-
venlerden yukan ya, yatmaya çık-
tı."
tnönü, "on yaş daha genç" ol-
mayı neden istiyordu? Yeni iktida-
ra daha dinamik bir savaşım ve-
rebilmek için mi? özden Toker sö-
zü yorumlayamıyor. Fakat Metin,
tnönü'nün \9Wden önce kalp kri-
zi geçirdiğine, o donemlerde insan
yaşaraında yaş ortalamasımn 60
kabul edilmesine bağlıyor. Inönü,
iktidardan düştüğünde 66 yaşın-
daydı.
İnönü'nün o gece Çankaya Köş-
kü balkonuna çıkarak Ankara'ya
baktığı ve "Naakör millet" dedi-
ği başkentte yaygınlaşmıştı. Çıka-
cak yapıtında Toker olayı anlatı-
yor: "Bu iddia 25 mayısta o za-
maadar MP'nin organı olarak An-
kara'da çıkan 'Kndret' diye bir ga-
zetenin başmakale sütununda ya-
yımlanmıştır. tddia Ulus Gazete-
si'nde şoyle yalanlanmışbr 'tsmet
laönü ne resmi ne hususi bir mec-
liste bu veya buna benzer berhangi
bir söz söylemis defildir' Kudret
Gazetesi bunun üzerine ikinci bir
baş>azı<>ında dedi ki: Canım. biz
illa söyledi demedik ya... İçinden
gecirmiştir."
Yarın: Bayar
eumhurbaşkanı
ABD'nin avukatlığı* imajı nasıl doğdu?
Ortadoğu'da hatalıpolitika
Daha sonraki yıllarda, her ne
kadar, Sovyetler'le ekonomik
alanda belirii bir işbirbği başlamış
ve bu işbirliği >Bvaş yavaş gelişmiş
ise de Amerikan silah ambargo-
suna kadar, ABD ile yurutülmekte
olan ikili savunma işbirliği, ulus-
lararası siyasi konjonktürde mey-
dana gelen gelişmelere rağmen,
soğuk savaş dönemindeki düzeyîni
korumaya devam etmişti.
Dolayısıyla, Demokrat Parti ik-
tidanntn ancak son yıllannda bir
ihtiyaç olarak beliren bu duzenle-
menin yapılmamış olmasından
dolayı bu iktidara yöneltilebilecek
eleştiri payının, bu düzenlemenin
meydana gelen gelişmelerle oran-
tılı bir şekilde hâlâ yapılamamış
olduğu göz onünde tutulunca da-
ha sonrakilere yöneltilebilecek
olandan, en azından daha fazla
olmaması gerekir. Sovyetler Bir-
liği'nin, Türkiye'uin güvenlik ter-
tiplerinden, kendi emelleri açısın-
dan rahatsız olması ile bu tertip-
lerden kendi guvenliği açısından
rahatsız olmaya başlaması, yani
aldığımız tertiplerin güvenlik ge-
reklerimizin gerektirdiği ölçünün
sınırlarını aşması, biribirinden
farklıdır. Birincisinden doğacak
rahatsızlığı nazarı itibare almama-
mızın haklı gerekçesi vardır. Ikin-
cisi için aynı şey söylenemez.
Menderes döneminde yürütülen
dış politikada belki bir ölçüde
eleştirilebilecek bir diğer husus da
Ortadoğu'da savunma tertipleri
kurulması hususunda çok ileri
plana çıkılmış olmasıdır. O dö-
nemde Sovyetler Birliği'nin Orta-
doğu bolgesi ile ilgili emelleri ve
Sovyet nüfuzunun bu böigeye sız-
masının bizim guvenliğimız üze-
rinde yapacağı zararlı etkiler raa-
lum olmakla beraber, bu yönde
yürütülen politika ve bunun uygu-
lanması şekli Türkiye'nin amacı
hakkında yanlış izlenim vermiştir.
Belki biraz da Sovyet propagan-
dasının etkisi ile bölge ülkelerinin
çoğu, bu çabalan, bölgede Batılı
eski müstemlekeci iilkeler ve
ABD'nin a\Tikatlığmı yapmakta
olduğumuz şeklinde değerlendir-
mişlerdir. Özellikle Ortadoğu po-
litikasının yürütülmesinde, işbir-
liği için Irak'ta Nuri Said, Lüb-
nan'da Camille Chamoun gibi Ba-
tı'nın adamları olarak bilinen ve
nında takdir edilememiş ve ulaşa-
cağı siyasi gücünun değerlendiri-
lememiş olmasıdır. Bununla tabi-
atıyle Türkiye'nin bağlantısız ol-
ması gerektiğini soylemek istemi-
yorum. Bizim konumumuzda
olan bir ülke için inamlır ve etkili
bir ideal uluslararası banş ve gti-
venlik ortamı kurulmadan bu söz
konusu olamaz.
Ancak bu hareketin, sesli bir şe-
kilde karşısına çıkmak ve Ban-
dung Konferansı'nda olduğu gibi
hareketin karşısında olan Batılı
güçier ve özellikle ABD'nin avu-
Irak'ta Nuri Said, Lübnan'da
Camille Chamoon gibi Batı'nın
adamları olarak bilinen ve gitmeleri
mukadder kimselerin desteklenmesi,
bölgede yıldızı her geçen gün parlayan
Nasır'a hiç önem verilmemesi, hatta
horlanması talihsizlik olmuştur. Bu
tutum Türkiye'nin müstemlekecilerle
işbirliği içinde olduğu ithamlarına
mesned teşkil etmiştir.
gitmeleri mukadder kimselerin se-
çilmesi, bölgede yıldızı her geçen
gün parlayan Nasır'a hiç önem ve-
rilmemiş hatta horlanmış olması
talihsizlik olmuş; bu tutum, bir
yandan asıl amacımıan gerçekleş-
tirilmesini önlemiş, diğer yandan
da Türkiye'nin müstemlekecilerle
işbirliği içinde olduğu ithamları-
na mesned teşkil etmiştir.
Bağlantısızlar fark
edilemedi
Bir başka husus da yavaş yavaş
şekillenmeye başlayan Bağlantısız-
lık hareketinin öneminin zama-
katı gibi hareket etmiş olmak en
azından hatalı olmuştur. Kıbrıs
sorunu Birleşmiş Milletler ve di-
ğer uluslararası kuruluşların gün-
demine girmeye başladıktan son-
ra bu kuruluşlara gittikçe artan bir
şekilde hâkim olmaya başlayan bu
grup uyesi ulkelerden bize yakın
olanların bile Kıbrıs konusunda
bize destek olmakta güçlük çek-
tikleri bilinmektedir.
Şüphesız bunlar yapılmış hata-
lardır. Ancak bu hareketlerin ar-
kasındaki temel fikir, mevcut teh-
dide karşı meşru savunma tertip-
leri almak için duyulan zarurettir.
Bu zarureti, özellikle o dönemirı
koşullarında, geçersiz saymak
mümkün değildir. Tabii gönül, te-
melde doğru olan bu politikanın
uygulanmasında daha soğukkanlı
ve ihtiyath hareket edilmesini ar-
zu ederdi. _
Menderes'in yanında göreve
başladığım vakit, o, iktidarının
sekizinci yılını tamamlamak üze-
re idi. Bu kadar süre geçtikten
sonra, bir devlet adamının, göre-
ve başladığı yıllann heyecanını hiç
kaybetmeden aym düzeyde sürdü-
rebilmesi, eğer imkânsız değilse,
herhalde, en azından çok güçtür.
Kaldı ki bu dönem aynca, ül-
kenin 27 Mayıs'a sürüklendiği,
dolayısıyla iç politika açısından
zor günlerin yaşandığı dönemdir.
Buna rağmen, bu dönemde dahi
Menderes'in, ekonomik konula-
ra, özellikle kalkınma konulanna,
içten bir heyecan ve büyük bir il-
gi duymaya devam ettiğine tanık
oldum.
Menderes bir ekonomist değil-
di. Böyle bir iddia sahibi olduğu-
nu da zannetmiyorum. Ancak ül-
kenin geri kalmış olduğunun bi-
lincinde idi ve ekonomik kalkuı-
ma konusunun büyük öncelik ta-
şıdığına inanıyordu. Bu, bugün
bir şey ifade etmeyebilir. Ancak,
geri kalmış olmayı kabullenmeyi
gururumuza yediremediğimiz ve
görkemli tarihimizJe övünmeyi
halkımızın moralini yükseltmek
açısından geıekli gördüğümüz o
donemlerde, geri kalmış olduğu-
muzu bir olgu ve onu yapılacak
işler için bir hareket noktası ola-
rak kabul etmek, o günkü koşul-
larda bir anlayış ve yaklaşım dev-
rimi teşkil ediyordu.
Yarın: Menderes
ve ekonomi