03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MAYIS 1990 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN Meteoroloıı Genet Müdürlüğü'n- den aknan bılgiye göre yurdun ku- zey kesimlen parçalı bulutlu, Or- ta ve Doğu Karadenız, ic Ege. Gö(- ler Bölgesı, İc Anadolu yer yer sa- ğanak yağışlı, ötekı yerler az bu- lutlu ve açık geçecek. HAVA Sl- CAKLIĞI Onemlı bır değışıklik ol- mayacak RÜZGÂR Kuzey ve do- &££SSfif Adana Adapazar. Adıyaman Afyon Ajrı Ankara Antakya Antalya Artvm Aydın B 29° 15° Dıyarbakr B 20°13°Edı'ne A 30° 14° Erancan Y 22° 10° Erajrum B 20° 6°Bkışe*«t Y 22° 11° GaaanlED A 25° 17» Gıresun B 24° 14° Gûmüşfıane Y 23° ° V B ? 4 1-4, y poyrazdan 4-6 kuvvetınde, Akde- niz'de4-16denızmilihızlaesecek Dalga yûkseklığı Akdenız'de 0 5 "1 5 'ö t e * "enderim.zde2-3 metredolayındabuluna- C a k ' V a " G Ö I U n d e h a v a p a r ç a " b u l u t l u 9 e ç e c e k ' R û 2 8 â r flÛney W b a t l y Ö ( 1 l e r d e n h a f i f • a r a a r a O r t a k u w e t t e e S e " | 9'1 0 k m - Bdecık Bmgöi Bıtlıs Y 23° 11° HakkaVı B 26° 17° Isparta B B 22° 12° IstanDul B B 22° 12° Izrmr B B 26° 11° Kare B B 21° 8°Kastamon<j B B 21° 10° Kayserı Y B 23° 15° Kırklaret B Çanafckale B 19° 15° Konya Y Y 21° 11° Küahya Y B 25° 14° Malatya B 28° 10 Mamsa 23° 1*= K Maraş 25° 12° Meran 21° 7°Mu4ö 22° 11° Muş 29° 12° Nıjde 18°14°0rdu 22°Wto 22° 11° Samsun 22° 10° Surt 18°15°Smop 25°1« 0 Srvas 20° 4°Te*mb5 21° 10° Tratam 20° 10° TunMk 2 3 ° 1 4 ° U ş * 20°10°Van 22°iO°Vtagat 27° 10° ZonguKüfc B 25° 16° B 29° 14° B 25° 17° B 25° 13° B 26° 10° Y 20° 10° Y 18° 11" Y 18° 14° Y 18° 11° A 28° 17° B 20° 14° Y 20° 10° B 18° 15° Y 18° 14° B 24° 10° Y 23° H° B 21° 8° Y 20°W B 20° 15° İQ? * * ı buiubu .^ sıslı ^ k a r i ı A-acık B-buluflu G guneş* K-kjrt S-stsh Y^ajmurlu Ankara -j^f-' Tebnz • Sam BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Japonya'nın, aynı zamanda önemli bir hac merkezi de olan en ytiksek dağı. 2/ Faiz... Kar fırtınası. 3/Sığınn öd kesesin- den çıkan ve sanlığı iyi ettiğine inanılan taş... tlkel bir silah. 4/ Bir bağlaç... Osmanlı devletinin Kuzey Af- rika'daki son toprak- lannı da yitirdi^ ant- laşmanın adı. 5/ Öde- me... Alman faşisti. 6/Kökü hekimlikte sürgün kesici olarak kullanılan bir bit- ki. 7/ Kriptonun simgesi... fstediği gi- bi davranabilen. 8/ Bağıt... Boru sesi. 9/ Bir nota... Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tanrı içkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hitler'in unvaru... Bağı$lama. 2/ Sı- nır nişanı... Bir Asya ulkesinin başken- ti. 3/ Ihtiyarlamanın gecikmesinı sağ- lamak için başvurulan çarelerin tümü. 4/ Yapım... Tunus'un plaka işareti. 5/ Ortaoyununda kadın rolüne çıkan erkek oyuncu. 6/ Dedelerden ve büyükbabalardan her biri... Müstesna. 7/ Bir nota... Irak. 8/ Ağzı çember biçiminde, torbaya benzer büyiık gözlü balık a|ı... Verrae, ödeme. 9/ Bir sayı... Bir tür yabanmersini. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet Dahiliye teşkilatı 21 MAYIS 1930 Bu sabah B.M.M. Dahiliye rnerkez teşkilatı lâyihasım müzakere ve kabul etmiştir. Lâyihaya nazaran merkez teşkilatı müşteşarlık ve hususi kalem işlerile emniyet işleri, hukuk raüşavirliği, mahalli idareler, nüfus işleri, teftiş hey'eti, umum jandarma kumandanlığından ye dahiliyeye merbut diğir devairden müteşekkildir. Emniyet işleri 5 şubeden ve bir müstakil bürodan müreickeptir. Birinci şube umurni emniyet ve asayiş işleri, ikinci şube, idarî beldi, adli zabıta işleri ile, uçüncü şube polis amir ve memurlarının tayinleri ile, dördüncü şube ecnebilere müteallik muamelât ile, beşinci şube zabıtaya ait teknik, istatistik ve neşriyat işleri ile meşgul olacaktır. Hukuk müşavirliği sorulan hukuki mes'elelere mütalea serdedecektir. Mahalli idareler umum müdürlüğü iki şubeden murekkeptir.-Birinci şube mahallî idarelere ait kanunlar, nizamnameler ve projeler tanzim ve teklif edecektir. İkinci şube vilâyet, belediye ve köy bütçeleri, mahallî, iktisadî işler ile iştigal edecektir. Fs lyl lâsnkler Wİ»IPASSıN6 HtlMll Iİ5TİHIEIJI» M1I Nüfus işleri umumî mudurluğü üç şubeden mürekkeptir. Birinci şube göçebe ve aşiretlere ve hariçten getirilecek muhacirlere ait iskân işleri ile, ikinci şube vatandaşlık kanununun tatbikatına ve vatandaşlığa ait işlere, uçüncü şube de nüfus mes'eleleri ile meşgul olacaktır. Vilâyat umumî müdüdüğü 3 şubeden mürekkeptir. 1 - Merkez ve merkezden mansup vilâyet memurlan ile nahiye mudurlerinin sicillât işlerile, 2 - Vilâyetlerin umumî teşkilât ve idarî işlerine- ait vazifelerle, 3 - Evrak, dosya, neşriyat, kütuphane, levazım, mutemetlik, müstahdemlere ait işlerle. İskân umumî müdürlüğü ilga edilmiştir. Bu müdürlüğun vilâyet memurlan, dahiliye vekâleti, vilâyet memurları kadrosuna ilâve olunmuştur.. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyei Nehru geldi Nehnı 21 MAYIS 1960 Memleketimize dört günlük resmi bir ziyaret yapacak olan Hindistan Başbakanı Pandit Nehru bu akşam Hindistan Hava Kuvvetlerine mensup bir uçakla şehrimize geldi. Önce uçağm saat 17r de piste ineceği bildirilmişti. Ancak sonradan bir gecikme olduğu ifade edildi ve uçağm 18r de geleceği haber verildi. Saat 17r den itibaren mülki ve askeri erkân ile korctplomatik mensuplan ve Dışişleri Bakanlığı ileri gelerieri Esenboğa'ya gelmeye başlamışlardı. Saat 17.40 da da Başbakan Adnan Menderes, yanında Dışişleri Bakanı Fatir Rüştü Zorlu olduğu halde alana geldi ve şeref saJor.unda bir müddet istirahat etti. Nehru'yu hâmil uçak saat 17.55 de alana indi ve beş dakika sonn alan binasının önüne gelerek durdu. Uçağın kapısı açılctktan sonra Türkiye'deki Hint Sefiri uçağa çıkarak Baştakan Nehru'ya "Hoş geldiniz" dedi ve mütaakıben önde Nehru, arkasından da beraberindeki zevat uçaktan indihr. Uçağın önune gelen Menderes ve Zorlu tarafından karşiandılar. Menderes, Nehru'ya "hoş geldiniz" dedikten sonn, kendisine mülki ve askeri erkân ile Dışişleri Bakanlığı üeri gelenlerini takdim etti. Nehru, milli kıyafetlerinden olan siyar ceket ve beyaz pantolon giymiş, yakasına kırmızı bir gül joncası takmıştı. Takdm bittikten sonra bando Hint ve Türk milli marşlarını çald, Mütaakıben Nehru merasim kıt'asını teftiş etti ve şeref salonuna doğru yürudü. Merasim kıtasının arkasında merrieketimizde bulunan Hint kolonisine yer verilmişti. Başlakan Nehru bu şahıslarla teker tekrer göriiştü. Çocıklarla meşgul oldu. Bu arada kendisine kırmıa ve beya: karanfillerden örülmüş bir çiçek gerdanlık verildi. Bunı önce boynuna takan Nehru sonra çıkardı ve şeref salomna kadar elinde taşıdı. GEÇEN YIL BUGÜIVc Mig-29'la iltica 21 »AY1S 1989 Sov-Tît Hava Kuvvetleri'nin en gelişmiş uçağı olarak tanınan Mİ< 29 tipi bir savaş uçağı dün sabah erken saatlerde pilon tarafından kaçınldı ve Trabzon Havaalanı'na indirildi. Sag colundan yaralı olan pilot Alexander Zuyev, ABD'ye ilticr. isteminde bulunurken Sovyetler Birliği de uçak ve pilcnun iadesini istedi. Sovyet uçağı ile ilgili bu gelişmeler sür«ken akşam saat 19.56 sıralarında, içinde teknisyenler buL-uan Ilyuşin 56 tipi bir nakliye uçağı Trabzon'a kadar gele:k iniş izni istedi, ancak izinsiz olarak hava sahamıza gire=- bu uçağa Türk avcı uçakları tarafından gerekli uyarıda bul uulduğu ve uçağın ülkesine geri döndüğü bildirildi. DUNYA'DA BUGUN Amstefdam Amman Atına Bagdat Barcelona Basel Bekırad Bertn Bonn Brûksel Budapeşt Cenevre Ceayır Odde Dubat Rankiut One Hefeanfe Kan.re Kopenhag Köln Lenosa Y A A A Y Y Y Y Y Y Y Y Y A A Y A Y A Y Y A 17° 32° 26° 34° 23° 21° 21° 17° 19° 20° 19° 20° 27° 35° 40° 20° 30° 12° 32° 16° 19° 30° Lenmgraö Londra Madnd Mılano Moroeal Mostova Mûnıh N m Ywk Osk) Pans Ptag ftyad Roma Sofya Şam lelAvn Tunus Varşova Vened* Viyana B Y Y Y A B Y Y Y Y Y A Y B A A A Y Y B Mashıngton A Zünh Y 10° 18° 23° 23° 26° 10° 19° 20° 14° 21° 17° 40° 24° 23° 33° 25° 28° 14° 23° 18° 24° 21° TARTISMA Alevitik Tartışmasuıa Son Verirken "Cünumüzde Alevilik" dizisine gösterilen ilgi ve ozellikle tanışmaya katılma talebi beklentılerimizin uzerinde bir yoğunluk gosterdi. Bir hafta boyunca surdürdüğumuz "Tartısma" bölümunde bıze gelen yazıların ancak çok ufak bir bolümünu yayımlayabildık. Konu ile ilgili olarak bize ulaştırılan göruş ve eieştirilerin tamamını yayımlamak mümkün-olmasa da bu sorun ile ilgili toplumsal duyarlıltğın çok yiiksek düzeyde olduğunu söyleyebiliyoruz. Bir bakıma Türkiye'deki Alevi topluluğunun açılan tanışmaya böylesine yoğun bir biçimde katılma eğilimi göstermesini doğal karşılamak gerekmektedir. 1980 oncesinin çatışmaları 12 Eylül yöneıiminin tutumu ve 1980 sonrasmda yukselme içine giren anülaik akımların varlığı Alevi toplumunun duyarlılığını arttırmış gözükmektedir. Yirminci yüzyılın son on yılma giren Türkiye için gündemdeki birinci sorun demokrasiyi yaşaımak ve geliştirmek olarak tanımlanabilmektedır. Toplumdaki farklı kesim ve görüşlerin çok büyük bir bölümunün bu noktada tam bir itıifak içinde olduğu söylenebilmekıedir. Nitekim, Alevilik ile ilgili incelemede de konuya esas olarak bu çerçeve içinde yaktaşılmaya çalışılmış: Alevilik ile Sünnilik arasında bir karşılaştırma yapmaktan, soz konusu inanç ya da mezhepleri bir olumlu-olumsuz ölçeği uzerinde değerlendirmekten kaçınılmıştır. Çtinkü böyle bir değerlendirme gerçekçı olmayacağı gibi temel harekeı noktası olan demokrasi ile de hiçbir biçimde bağdaşmayacaktır. Laiklik ile demokrasi arasında bir tamamlayıcı ilişkiden söz edilebilmektedir. Başka bir deyişle laiklik, demokrasinin "olmazsa olmaz" koşulu sayılabilmektedir. Smırsız ve kayıtsız din, inanç ve vicdan özgürlüğü ise laikliğin özüdür. İnsanlar demokralik ve özgur bir toplumda işledikleri gibi inanabilmeli, dinlerini istedikleri gibi yorumlayabilmeli, hıç kımse ınancından doiayı şu ya da bu olçüde farklı bır muameleye tabi tutulınajnalıdır. Aslında Batı demokrasilerinin bu noktaya kolay ve rahat bir biçimde ulaştıkları soylenemez. Demokrasiye işlerlik kazandıran, kayıtsız ve smırsız din, inanç ve vicdan özgürlüğü Batı toplumlarına egemen oluncava kadar buyuk sıkmtıların çekildiğı bilinmektedir. Ancak artık demokratik toplum'arda bu özgurlük kesin bir biçimde sağlanmış bulunmaktadır. Örneğin, bugün Kuzey trlanda'da bir mezhep çatışması görunümu taştyan toplumsal sorunun temelinde ulusal, toplumsal ve ekonomik faktorler yatmaktadır. Nitekim diğer hiçbir Batı ulkesinde bir Protestan-Katolik zıtlaşmasından soz edilmemektedir. Demokrasi ve çağdaşlık ancak "barışçı bir çoğulculuk" içinde gerçekleşebilir. Bu anlamda çağdaş Türk toplumunda farklı inanca ya da mezhebe sahip insanlar bir arada bulunacaktır. Günümüzün Türk toplumunda Alevılerden, Alevilerin sorunlarından soz etmek Aleviliği yuceltmek ya da Sünniliği eleştirmek anlamına gelmez, gelmemelıdır. Nitekim gerek dizide gerek daha sonra yayımlanan tarıışma melınlerinde bu nokıa hep goz önüne alınmıştır. Surekli, kalıcı ve sağlıklı bir toplumsal yaşaımn ve toplumsal barışın gerçekleşme koşulu demokrasıdır. Bu noktanın altını bir kez daha çizerek Alevilik tartışmasına gazetemizi eleştiren Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın yazısıyla son verıyor, kısıtlı yerimızden doiayı yazılarını yayımlayamadığımız diğer tartışmacılanmıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. Cumhuriyet Gazetesi Yazıişleri Sayın dizi yazarlarının söz konusu yazılarında işledikleri pek çok mantık ve bilim yanlışını burada düzeltmeğe kalkmak çok uzun sayfalar alır. Ancak yalnızca, Aleviliğin laik bir mezhep olduğu iddiası bile kargaları güldürecek kadar yürekler acısıdır. 6 Mayıs 1990 (Hıdrellez) günunden başlayarak yedi gun süreyle gazetenizde "Alevilik" konusun- da yayımlanan dizi yazılan dikkatle izledim. Bu çok önemli ve o ölçude de hassas ve nâzik ko- nunun akademik seviyede çalışan bir araştırıcısı sıfatıyla, yalnızca birkaç yıldan beri Türkiye'de yayımlanan gunlük, haftaük ve aylık basın organ- lanndan değil, Türkiye dışındaki bilimsel yayın organlarında yayımlanan yazılan da çok yakın- da takip etmekte ve zaman zaman bu konuda dü- zenlenen uluslararası bilimsel toplantılara da ka- tılmaktayım. Aynca, akademik ilgi alanım olması sebebiyle, bazı Alevi, Bektaşi çevrelerle iliski ve dostluk bağlan içinde bulunduğumu hemen be- lirteyim. Bu nedenle, ben de gazetenizde yayımladığınız dtzl yaatar dotayısıyta açtığınız tamşrnalara katkı olmak uzere kendi gözlemlerimi kısaca sunmak istedim ve bu yazıyı kaleme alma gereğinı duy- dum. Şunu hemen belirteyim ki, bütun dunya- nın hızlı bir siyasi, ekonomik ve külturel deği- şim ve yeniden yapılanma sürecıni yaşadığı XX. yüzyılın şu son yıllannda, ülkemizde de birtakım ustü örtülü tutulmaya çalışılmış, tabu sayılmış sosyal ve külturel gerçeklikierin açığa çıkması, tartışılmaya başlaması kadar tabii ve sevindirici bir şey olamaz. Ülkemizdeki farklı etnik, kültu- rel ve mezhebî tarihsel yapılanmalann tartışılma- ya başlaması da öyledir. Uzun yıllardan beri gör- mezlikten geldiğimiz, yok saydığımız, tartışmak- tan korktuğumuz, bunun için de sözde bilimsel gerçek, demokrasi ve özgür düşünce adına ideo- lojik spekülasyonlarla içinden çıkılmaz hale ge- tirip saptırdığımız, saptırmakta olduğumuz pek çok toplumsal ve külturel problemimiz vardır. tşte şu son yıllarda Alevilik ve Bektaşilik konusu da bunlardan biridir. Ne yazık ki, gazetenizde yayımla- nan, daha önce de başka bir gaze- tede -üstelik tarafımdan yapılan ya- yınlardan çarptırılarak isim verme- den yapılan alıntılarla- >> ayımlanmış bulunan dizi yazılar da bu belirtti- ğim çerçevenin dışına çıkabilmiş de- ğil. Yaklaşım, metot ve buyük bilgi yanlışlan bir yana, üzulerek belirte- • yim ki, tek yanlı ve kışkırtıcı bir üs- lupla, çağdaşlık, ilericilik, Atatürk- çülük, laiklik ve özgür düşünce adı- na, Aleviliğin savunusu yapılmakta, gerçek İslam'ın yalnızca Alevi tsla- mı olduğu vurgulanmakta, Alevilik yanlısı görünerek aynı ülkede yaşa- i yan çok daha büyük bir çoğunluğun * ise, Atatiirk düşmanlığı, laiklik aleyhtariığı, çağdışı düşünce yanlısı olmakla damgaiandığı görulmekte- dir. Bildiğim kadarıyla hiçbiri de Alevi olmayan ve bu konuya bilim- sel bir yaklaşım yapabilecek formas- yona sahip bulunmayan sayın dizi yazarlarının, hangi mantık ve bilim olçülerine başvurarak, hangi objek- tif kriterlerden geçırerek bu sonuca vardıklannı insan sormadan edemi- yor. Daha da uzucü yanı, yapılan bu yaklaşımın, biraz farklı inançlara sa- hip olmakla birlikte. hepsi de bu ul- kenin ve milletin evladı olan iki ke- simi birbirine amansız duşman ol- maya itecek ve yeni bir İrianda ya- ratacak kadar vahim sonuçlara yol açabileceğini sayın yazarların her- halde pek duşunmemiş olduklandır. Onları kotü niyetle damgalamak gi- bi bir niyetimiz yok. Ama bu nazik konunun gerektirdiği sorumluluğn yeterince duyduklarını, meseleyi yal- nız Alevilik açısından değil, çok da- ha geniş bir çerçevede İslam dünya- sı genelinde duşünüp Aleviliği bu- nun içine oturttuklarını söyleyebil- mek çok zor. Nilekim kendileıiyle konuştuğumuz Alevi dosllanmız, gazeteniz yazariannın bu yaklaşı- mından son derece tedirgin olmuş- lar ve kendilerinin kullanıldıklan dii- şuncesine kapılnuşlardır. Sanırım onların bu duygulannı yansıtan mektuplar da gazetenize ulaşmıştır ve herhalde yayımlanacaktır. Sayın dizi yazarlarının söz konu- su yazılarında işledikleri pek çok mantık ve bilim yanlışını burada dü- zeltmeğe kalkmak çok uzun sayfa- lar alır. Ancak yalnızca, Aleviliğin laik bir mezhep olduğu iddiası bile kargalan guldurecek kadar yürekler acısıdır. Çünku en ufak bir mantık sahibi bılir ki, hiçbir din ve mezhep tabiatı gereği laik olamaz. Aksi hal- de din ve mezhep olamaz. 1970 ve 1980 öncesi ateşli ideolojik yazılany- la tanıdığımız, dizi yazıların takdim yazısının sayın yazannın, Alevi olmayan Muslü- manları ağır iddialarla suçlayarak Alevi Muslü- manları sanki gerçekten buyuk baskılar altında ezim ezim ezilen bir azınlık şeklinde takdimı, ne ozgür düşunceye ne demokrasiye ne çağdaşlığa _ ne arkasına o kadar sığındığı Atatürkçüluğe ya- jçjn gerekli raşır. Onun bu yaklaşımını aklı başında hiçbir Alevi MOslümanın onayladığını sanmıyorum. Eğer bugün Türkiye'de gerçekten sayın yazar- ların iddia ettikleri ölçüde bir Alevi düşmanlığı varsa -ki bazı fanatik çevrelerin dışında genelde böyle bir şey olduğuna beni kimse inandıramaz- bunun yegâne sorumlusu, 19701i ve 198O'li yıl- lar öncesinde, Osmanlı döneminden kalma bazı tarihi yanılgılan ve Alevilik, Sünnilik arasında- ki bazı inanç farklannı kullanmak suretiyle Alevi vatandaşlarımızı istismar eden ideolojik-politik çevrelerdir. 1980 öncesindeki Maraş, Çorum ve Yozgal vb. yerlerde ortaya çıkan ve bu ülkenin çocuklannı birbirine kırdıran, bır kısmıçı ipe yol- layıp, bir kısmıru hapishanelerde çüriimeye mah- kûm eden olaylar, Alevi ve Sunni vatandaşları- mızın bugün çok iyi fark ettikleri gibi bu çirkin ideolojik-politik çevrelerin sahneledikleri oyun- du. Çocukluğundan beri Alevi çevreleri ile iç içe bu- yuyen, onları çok iyi tanıyan ve bugun de onlar- dan dostlan bulunan bu satırların yazarı. 1970'li yıllara gelinceye dek bir Alevi, Sunni duşmanlı- ğı olmadığını rahatça iddia edebilecek yaşta ve durumdadır. Aynca Alevi vatandaşlannın, Ale- vi haklan savuncusu pozunda başka amaçlar gü- den bazı sözde aydınlann oyunlarına gelmeyecek kadar sağduyu ve kültür sahibi olduklarına da derinden ınanmaktadır. Çunkü onlar çok iyi bi- liyorlar ki 1980 oncesinin ideolojik çevreleri bu- gun Ataturkçülük, laiklik, özgür düşünce ve de- mokrasi maskeleriyle yeniden sahnededirler. Bu izlenımlerimi aktardıktan sonra, musaade- nizle ikinci önemli konuya geçmek istıyorum. Şahsen, artık 2000'li yıllâra dayandığımız şu sı- ralarda, pek çok tabulu öteki konular gibi, bu konunun da bilimsel bir ortamda ele alınıp in- celenmesi, gerek Diyanet İşleri Başkaııhğı'nm, ge- rekse universitelerimizin ilahiyat, tarih, sosyolo- ji, psikoloji, antropoloji ve halkbilimi fakulte ve bolumlerinin, XIII. yüzyıldan beri Türkiye'de ta- nhi, sosyal, dini ve külturel bır gerçeklik olan, Alevilik, BektaşiKk konusundaki bu incdemeler hemen oluşturmaya başla- malan vaktinin geldiğine inanıyonım. Çünku bu konu bilim ışidir, gerçek anlamda bilimsel yak- laşım ve yöntem işidir. Gazete ve dergilerin san- sasyona yönelik çoğu defa -pek çok örneğini gör- duğümüz gibi- tek yanlı, hatta maksaklı yayın- larına terk edilecek kadar onemsiz \e basit değil- dir. Nitekim birkaç yıldan beri Alevi, Bektasi çev- relerde daha önceki donemlerde rastlamamış bir yayın faaliyeti adeta bır patlama göstermiştir. Bu sevindirci bir durumdur. Ancak ideolojik istis- marlara kurban edilmemelidir. Işte ancak o zaman XIII. yuzyıldan beri bir arada yaşayan, ulkemizin yükselmesi ve savun- ması uğnına birlikte çalışan ve kendinı feda eden her iki kesim sağlıklı bir beraberlik sürdurebilir. Ancak o zaman, tarihten gelen ve bugun pratik hiçbir geçerliliği kalmamış ayrıhk sebepleri or- tadan kalkar ve her iki kesim etraflarındaki du- varları yıkarak birbirlerini gerçek yüzleriyle ta- nıyıp severler. Bence yapılacak olan, her iki ke- simi birbirine duşman etmek yerine uzlaştıncı \e birbirini sevdirici olmaktır. Yazımın yayımlanması -üstelik kesilmeden yayımlanması- dileğiyle saygılarımı sunarım. PROF.DR. AHMET YAŞAR OCAK Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakıillesi, Tarih Bol. BEYTEPE/ANKARA POLTITKA VE OTESI MEHMED KEMAL Takma Kafanı Çok...Arkadaşımız Meral Tamer'in yazısından öğrendiğimize göre Alarko, ENKA, Çukurova' gibi holdinglerin memleketten götür- dükJeri işçilerin çoğu yaşamlarından çok memnun görünüyor- larmış. Dahası, uygun görülürse orada kalmak bile istiyorlarmış. İşçiler horlanmıyormuş; elektrik, su, ulaşım, konut gibi dertleri yokmuş. Dert edinseler bile bizdeki gibi ağır değilmiş. Herkes gider Mersin'e bizimkiler gider tersine derler ya, dile- diğimız kadar övünelim, iş uygulamaya gelince değişiyor. Bulgaristan'dan gelen göçmenler de yüzgeri etmediler mi? Bu- raya sığınan göçmenler işleri hastaneye düşünce çok şaşırdı- lar. Dışarıda doktor, ilaç parası yıkımdı. Sigorta derseniz o da hak getire! Doğu Almanlardan da ses geliyor. Hem markları Batı ile eşit olsun hem de elde ettikleri sosyal haklardan yoksun kalmasın- larmış... Yani, su, elektrik, sağlık, okul, konut eski düzenle git- meli imiş... Yenisi de cabası... Sosyalist ülkeleri ne kadar kötülediler. Sosyalist ülkelerin hiç mi iyi yönleri yoktu? Komünizm çöktü derler. Varsın çöksün. Ama getirdiği hiçbir şey yok mu? Manifestoyu örnek gösterirler, hani ne oldu derler? Peki, 8-10 yaşında çocuklar madende çalışıyor mu? İlköğretim parasız değil mi? Çalışma saatleri nerdeyse altı saate inmedi mi? Özel mülkiyet yerti yerinde duruyormuş, dur- sun! Planlı ekonomi iflas ediyormuş, etsin! Serbest pazar eko- nomisine geçmek gerekiyormuş. Geçelim! Serbest pazar eko- rtomisi babalarının malı değil ya, insanlığın ticarete atıldığından beri var. Kapitalistler kullanıp duracak değiller ya, sırası gelince sosyalıstler de kullanır. Kim ne diyebilir kı? Böyle giderse, sorarım size, işsizlik ne olacak, boyutları nere- lere varacak? Buna işsizlik sigortası karşılık veremez. Sovyetler Birliği'nde, bizim gıden işçiler kalmak isteseler bile sorunlar büyüktür. Artından güç kalkılacağa benzer. Hele bu açık- lık, yeniden yapılanma bir günde ortaya çıkmadı. Sovyet ekono- mistleri de takkeyi önlerine koyup yıllarca düşünmüşlerdir. Bir Gorbaçov'un 'zuhuru' ile ortaya çıkmadı ya!.. Serbestlik için başkaldıran kocaman bir sosyalist ekonomi ne olacaktır? Bir ayda, bir yılda özelleştirilecek mi? Bizim başımız- da KİT'ler var; yıllardır özelleştirebildik mi? Hem özelleştirsek bunca parayı sayıp da bunlan alacak olan sermaye nerede? Ame- rika'ya gözlerıni dıken sosyalist Doğu ülkeleri var. Amerikalı, Mars- hall Yardımı gibi parayı nereden bulup da yardım edecek? O yar- dımların çoğu savaş sonrası artıkları idi. Bugünküler barış dö- nemi artıklan olmuyor mu? Sosyalist ekonomi, sosyalistlerin ba- şına dert açacak, ama kapitalıstlerin de başına açacak. "Gel beni serbest piyasa ekonomisi yap!" dendiğinde kim gelip yapacaktır? Işte bizim başımızda da bir ekonomi politika var. Paranın dü- şüşünü hayal bile edemiyoruz. Hadi şu milyonu, mllyarı anladık (anlamadık ya), trilyona ne dersiniz? Trilyon dendiğinde gözü- nüzün önüne ne geliyor? Benim hiçbir şey gelmiyor, böyle bir alışkanlığım yok... Biz dokuz on, bilemedin on beş rakamlı dü- şünmeye alışmıştık. Bugünün rakamlarına alışmak için dünya- ya yeniden gelmeliyiz. Yeni bir teleskop bulmuşlar, bilmem kaç milyar ışık yılı uzak- lıktaki cisimleri görebiliyormuş. Biz İstanbul'un su derdini çözüm- leyemıyoruz. Kaldı ki teleskobun milyar ışık yıiını. Bır dostum sosyalizmin geldiği noktadan ötürü karamsarlığı- nı söylüyordu, "Bütûn inandıklarım altüst oldu." "İnandıkların bilimsellikten gelmiyor muydu?" "Ordan geliyordu." "Şimdi kim bozuyor?" "Bilim bozuyor." "Öyleyse gene bilim çözümleyecektir. Takma kafanı!" ÇAĞOAŞ YAYINUIII Müşerrcf Hekimoğlu BAŞKENT GÜNLERİ 7000 lira (KDV içinde) Ödemeli göndenlmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 39-41 CağaJoğluISTANBUL Tadı ve görünümü için harcanan emeklere yazık olmuş... Çünkü bu yemekte ağır bir yağ kokusu var. 0 Y S A . . .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle