Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 HABERLERIN DEVAMI 13 MA YIS 1990
VELİEFENDİfflPODROMUIVDANFÎKRETDAĞLIOĞLL
Elif 4 ve Burak 12'ye güvenîyoruz
KEMAL AKYER
1. Ayak: Kum pistte başanlı
yarışlar çıkaran ve form duru-
munu beğendiğim, cumanesi sa-
bahı da kenter yaparak idman-
larını tamarrüayan Karayunt, ya-
rışın en şanslı atıdır. Hafta içiıı-
de 1000raetregalobunda ve cu-
ma sabahı 600 metre içinde çok
iyi görunen Nalan 1, daha sonra
şans verdiğim ısırn olup Gevgev
yarışın sürpriz atıdır.
2. Ayak: Mümin'in itinayla
hazırladığı, cumanesi sabahı
sprintinde beğendiğim Last Girl
ve cumanesi sabahı 400/23.5,
200/11.5 rahat yapan Taırona
arasındakı mücadele yansın bi-
rindsini belirleyecektir. Bu iki
atın mücadelesinden cuma saba-
hj galobunda çok iyi görünen Ot-
toman ve Beylerbeyi yararlana-
bilirler.
3. Ayak: Bir süre dinlendiri-
len, cumanesi sabahı 400/25,
200/12.5 rahat yapan Elif 4, ba-
na göre yarışın en şanslı atıdır.
S. Akdı ile cuma sabahı galobu
çok iyi olup cumanesi sabahı
tekrar kenter yapan Beycan, ha-
fif kilosu ile koşacak olan Şeri-
fe, daha sonra şans verdiğim
isimler olup Gültorun ve Muska
yarışın sürpriz ankanlandır.
4. Ayak: Senenin ilk 3 yaşlı
Arap taylan koşusunda iyi duru-
munu koruyan, cuma sabahı
1000 metre galobunda iyi görü-
nen Kavçinbey, bu yarısa iyi ha-
zırlanan Erbey ve Mertkan ara-
sındaki mücadele yarışın birinci-
sini belirleyecektir. Osmanak ya-
nşın sürpriz tayıdır.
5. Ayak: Pistin kuru olması
halinde cuma sabahı 1000/10.35
kolay yapan Pikaro yarışın en
şanslı atıdır. Ekrem'in itinayla
hazırladığı, cumartesi sabahı
600/37, 400/24 kolay yapan Vi-
va Zapata ve hafta içindeki id-
manlannda diri görünen Chal-
langer arasmdaki mücadele yarı-
şın birincisini belirleyecektir.
6. Ayak: Bu yarışa idman yö-
nunden kusursuz haarlanan, cu-
martesi sabahı 400/26, 200/13
kolay yapan Burak 12, yanşın en
şanslı atıdır. Cumanesi sabahı
sprintini beğendiğim Şenbatur ile
Canmurat, cumartesi sabahı
600/41.5, 400/26sprintinde göz
dolduran Cemil yanşın sürpriz
atlarıdır.
TAHMİNLER
1. Koşu: F: 1 İnkos
2. Koşu: F: 1 Karayunt, P: 5 Na-
lan, S: 2 Gevgev.
3. Koşu: F; 2 Last Girl, PP: 4
Tairona, P: 1 Ottoman, S: 5 Bey-
lerbeyi.
4. Koşu: F: 5 Elif 4, PP: 3 Bey-
can, P; 14 Şerife, S: 8 Gültorun.
5. Koşu: F: 4 Kavçinbey, PP: 5
Mertkan, P: 1 Erbey, S: 6 Os-
mancık.
6. Koşu: F: 3 Pikaro, PP: 8 Vi-
va Zapata, P: 10 Challanger. P:
2 Mehter, S: 7 Raşamon.
7. Koşu: F: 3 Burak 12, PP: 9
Canmurat, P: 4 Şenbatur, S: 2
Cemil.
IZMIR'den HİKMET ÇETİNKAYA
(Baftarafi 1. Sayfada)
konuşma/ın
Böyle bir uyandan sonra ne yap-
sın, kavgalı, kavgasız ANAP'lılar?
ANAP Genel Başkanı ve Başba-
kan Yıldınm Akbulut konuşacak ta-
ne tane onlar da dınleyecek.
Üstelik zaman zaman alkışla-
mak zorunda kalacaklar Akbulut
konuşurken. Buyruk, tepelerden
geldiğine göre öyle çatlak ses çı-
karmak filan da yok.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Oünya Ekonomik Forumu'nun is-
tanbul'daki toplantısında konuşur-
ken, ANAP'ın işleyişini, nasıl ikti-
darda kaldığını açık seçik belirti-
yor.
Başbakan Akbulut tıpkı cumhur-
başkanı gibi konuşuyor. Önceden
ezberlediği tümceleri tane tane sı-
raiıyor. Kımi zaman satır atlasa bile
yeniden baştan alıp yukarıdan asa-
ğıya yinelıyor.
Özal, Istanbufdaki konuşmasın-
da şöyle diyor..
— ANAP'ı ben kurdum. Siyasi
programı biz yazdık. Aynı siyasi
parti iktidarda. Aynı program de-
vam ediyor. O halde fark dûşünü-
lebilir mi? Ben farklı, Başbakan
farklı konuşabilir mi?
Sanınz, Cumhurbaşkanı Anaya-
sa'nın tarafsızlık ilkesini bir kena-
ra atıyor. Açık açık şöyle demek
ıstiyor:
— Ben Çankaya'da ANAP itti-
darını temsil ediyorum...
Bölge toplantısından bir gün ön-
ce Devlet Bakanı Mehmet Keçeci-
ler, düzenlediği basın toplantısın-
da ANAP iktidarının
"vazgeçilmez" olduğunu tümcete-
rin üstüne basa basa açıklarken,
Cumhurbaşkanı Özal'a ters düştû.
Keçeciler, KHK'ların anayasal
birer muessese olduğunu, rastgete
yeni hükümetin aklına estıkçe ka-
rarname çıkartamayacağını belir-
tip ekledi:
— Hiç kimse Güneydoğu'daki
olaylardan sonra olağanüstü hal
yotctur diyemez. Uluslararası bir te-
rör örgûtüyle karşı karşıyayız...
CMdu mu şimdi Keçeciler? Oysa
Cumhurbaşkanı Ûzal, ANAP'ın ku-
rucusu, programın hazırlayıcısı,
eski Genel Başkanı ve Başbakan
olarak hiç de sizin gibi düşünmü-
yor. Şimdi Özai ile Keçeciler ara-
sında özellikle terör konusunda gö-
rüş aynlığı beliriyor.
Ozal'ın terör konusunda görûşü
şöyle:Terorızm basın tarafından
abartılıyor. Ama son aldığımız ka-
rarlarda da terorizmin üzerine gi-
diyoruz...
Acaba hangisi doğruyu söylü-
yor? Devlet Bakanı Keçeciler mi
yoksa Cumhurbaşkanı Özal mı?
Kavgalı ve küs bakanlardan bir
bölûmü-toplam on bir bakan-
ANAP Genel Başkanı ve Başba-
kan Akbulut'un izmir gezisine ka-
tılıyor. Yeğen Hüsnü Doğan ile Işın
Çelebi'nin selamı sabahı çoktan
kestikleri bir bakışta belli oluyor.
Oiğerleri ise "protokol" geregi se-
lamlaşıp el sıkışıyoıiar.
Menderes Havaalanı'nda Yük-
sel Cakmur yoktu. Yerine yardım-
cısını göndermiştı. ANAP'ın seçim
otobusüne ise nedense bu kez ga-
zeteciler alınmamıştı.
Günlerden cumartesiydi. Resmi
daireler kapalıydı. ANAP'ın Petek
otobüsü alandan ayrılıp kente gi-
rerken, kımse şöyle başını kaldınp,
"ne oluyor" diye bakmıyordu. Ar-
tık ANAP iyiden iyiye bitmişti. Bu
gözle görülüyordu. Ne bir el salla-
yan, ne alkışlayan bir allahın kulu
vardı. Oysa otobüsün içinde bir
başbakan, on bir bakan, milletve-
killeri. ANAP il, ilçe başkanları bu-
lunuyordu.
Bir ANAP'lıya izlenimlerini sor-
duk. Aldığımız yanıt ilginçti:
— Gemi batmasına battı da can
simitleriyle denizde boğulmamaya
çalışıyoruz...
Galiba haklıydı ANAP'lı...
Ve Başbakan, bölge toplantısın-
da tane tane anlatıyordu:
— Enflasyonu aşağıya çekiyo-
ruz. Kalkınıp büyüyoruz. Muhale-
fet ise bizi çekemiyor.
Salonda çıt çıkmryordu...
Türk Parasının Cç Sıöm(Baftarafi 2. Sayfada)
çuk yıl önceki yazımın önemli bölümlerini aşağıya
aktarmamın nedeni de budur. Yazı şöyle:
"Türk para birimine göre bir lira 100 kuruştur.
Bu durumda 100 lira 10.000 kuruş, 1.750 lira ise
17 bin yedi yüz elli kuruş oluyor.
Bu satırlann yazıldığı gün bir tek tsviçre Fran-
gı'mn karşılığı 1750 lira olduğuna göre bir lsviçre
Frangı satın alabilmek için tam 17 bin beş yüz ku-
ruş ödemek gerekiyor. Gazetelerin ekonomi say-
faiannda günlük döviz fırlamalannı okurken in-
sanın isyan edesi geliyor.
Altmış bir yıl önce, 1929'da tsviçre'de devlet he-
sabına doktora öğrenimi yaparken, devietin bana
yolladığı burs ayda 120 Türk Lirası idi. Bununla
İsviçre bankalanndan tam 300 Frank alırdım. Çün-
kü o tarihte bir İsviçre Frangı bizim paramızla 40
kuruş olduğundan, bir Türk Lirası karsılıgında iki-
bnçuk İsviçre Frangı verirlerdi.
isviçre, Napolyon döneminden beri savaş gör-
memiş bir ülke idi. Türkiye ise sözünü ettiğim
1929'dan yedi yıl önce, 1922'de, yıkıcı ve uzun sü-
reli bir savaştan kurtulmuştu; birçok yeri yanmış,
yıkılmıştı, ülkede her şey yeniden kuruluyordu. He-
nüz Merkez Bankası bile yoktu. O zaman çok kü-
çük bir seımaye ile kurulan Türkiye Iş Bankası'-
nın faaliyete geçmesinden beri sadece dört yıl ol-
muştu. Üstelik Osmanlı döneminden kalan dış
borçların taksitlerini ödüyorduk. tşte sözünü etti-
ğim 1922-1929 arasındaki yedi yıl içinde Türkiye,
mali bakımdan toparlandı; parası yalnız tsviçre'-
de değil, bütün dünyada güvenilir, sağlam, değer-
li paralardan biri oldu. Bu, bir mucize değildi. Po-
litika ve ekonomideki bağımsızlığın, Lozan Ant-
laşması ile kapitülasyonların kaldınlmasının, dışa
bağımlı yan sömürgelik durumundan kurtulmuş-
luğun ve altın esasına dayalı, ciddi, dürüst bir pa-
ra politikası uygulanmasının sonucu idi.
Bugün, 1929'dan 61 yıl sonra, bir tsviçre Fran-
gı, başta vurguladığım gibi, 175 bin kuruştur. Dış
borçlanmız da faizleriyle biriikte neredeyse 50 mif-
yara yaklaşmaktadır. (...) "Kötü haber tellallığı"
yapmıyorum; bıldiklerirni yazıyorum. Yakın gele-
cekte olacakları maliyecilerimiz ve tasarruf sahip-
leri düşünsünler; geçmişteki örneklere bakıp ona
göre davransınlar. Biz kişisel olarak ülkemizi, dev-
letimizi düşünüyoruz. Gittikçe cılızlaşan ulusal pa-
ra, durmadan yapılan iç borçlar ve faiz yükü bin-
dikçe dağiar gibi kabaran dış borçlar ile Türkiye
nereye varacak? (...) Bu gidiş bizi büsbütün yabancı
oyunduruğuna götürür. Her zaman bir Âtatürk
cıkmaz ülkeyi kapitülasyonlardan, ulusu tutsaklık-
tan kunaracak.
"F.fendim, Türk milletini refaha kavuştuımak
için dışandan borç alıyoruz", "Borç yigidin kam-
çısıdır."
Bağımsızlığımızın kaybı pahasına refah olmaz ol-
sun. Hem gerçekte refaha kavuşan kim, çok sınır-
lı bir zümre. Buna karşılık kamçıyı yiyen "yiğitler"
dar ve değişmez gelirli memurlarla işçi ve emekli-
ler oluyor hep. Ye yiğidim ye!
tlk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanı
Mustafa Kemal Paşa 1920'de, açılışın ilk haftala-
rında Meclis'in karanyla Ankara'dan Istanbul'daki
padişah Vahdettin'e yolladığı mektubun sonlarına
doğru harfi harfine şöyle diyordu:
"Kendi hükümetimizin idaresi altında bedbaht
ve fakir yaşamak, ecnebi esareti pahasına nail ola-
ca£ımız buzur ve saadete bin kere müreccahtır."
(TBMM Zabıt Ceridesi De\Te I, cilt 1, sh, 123-124).
Nerede kaldı bu gerçek ve onurlu milliyetçilik?
"Efeadim, dışandan borç alıyorsak, milletin
yüksek menfaati için alıyoruz."
Hangi milletin? (...) Ulusal gelirin kaçta kaçının
küçük bir azınlığa, kaçta kaçının halk çoğunluğu-
na düştüğünü, arslan payını kimlerin bölüştüğünü
gazeteler, resmi istatistiklere dayanarak yazıp du-
ruyorlar. Bunları gören kim, okuyan kim, okusa
da yüreği sızlayıp utanan kim?
"Efendim bütün bu durumlar enflasyon netice-
sidir. Enflasyon yalnızca bizde degil, her memle-
kette var."
Bizim 61 yıl önce, savaştan çıkmamızdan sade-
ce yedi yıl sonraki para durumumuzla şimdiki du-
rumumuzu, geri kalmış ülkelerle değil Avrupa'da
ekonomik istikrarın örneği sayılan tsviçre'nin pa-
rasal durumu ile karşılaştırdım yukanda. 61 yıldan
beri geri kalmış birçok ülke kendi durumunu dü-
zeltti, ulusal gelir dağılımını az çok adaletli bir ta-
bana oturtmayı başardı. Biz ise hem çok ağır borç
altına ve dolayısıyla yabancı mali konsorsiyum de-
mek olan IMF'nin ekonomik denetimi altına gir-
dik, ekonomik bağımsızlığımızı yitirip siyasal ba-
ğımsızlığımızı tehiikeye koyduk hem de ulusal ge-
lirimizi, altına girdığimiz borç yükü oranında yük-
seltemedik. lşte bunun nedenini soruyorum ben.
"Efendim, enflasyon Isviçre'de de var."
Evet, var. 1928 aralık ayındaöraya ilk ayak bas-
tığım zaman istasyon yakınında kaldığım ucuzca
bir otel odasının geceliğine beş frank ödemiştim.
1983'teki en son gidişimde aynı otelin aynı odasında
elli franga geceledim. Demek ki 62 yılda kira on
kat yükselmiş; şimdi belki on bir ya da on iki kat
olmuştur. Başka şeyierde de 8-10 kat pahalılaşma
vardı. Bu sürede bizdeki artış oranını hesaplama-
ya kalkraayacağım. (...) Dar ve değişmez gelirliler
bunu çarşıda, pazarda, yürekleri yana yana her gün
öğreniyor. (...)öte dünyada cennet vaat ederek hal-
kı uyutmak isteyen tarikatçılar, inica körükleyici-
leri, dolaylı olarak dış yardımlarla beslendiklerini
de ah bir öğrenseler, Türkiye çabucak ne mutlu
günlere ulaşırdı! (...)
Ben "hasta adam"b, "kapitülasyon"lu, "diiyu-
nu umumi>e"li. yani millet için "ziflet" demek olan
dönemi ve kuriuluştan sonraki ulusal gurnr ve kül-
türel yükseliş yıllanmızı kiiaplarda okuyarak de-
ğil olaylann içinde yaşayarak gonıp oğrendigim için
yeniden yan sömürgelik, yani "zillet" durumuna
duşmekten çok, hem pek çok korkuvonıra ve göz-
lerimin öyle bir durumu bir daba görmemesini di-
liyorum."
* • •
Evet, üç buçuk yıl önce, 21.12.1986'da çıkmış
olan yazımdan aktardığım parçalar günümüzde de
geçerlidir.
Üç buçuk yıl sonra da gecerli olmamasını dile-
mektevim.
EVET/HAYIR
OKTM AKBAL •
(Baftarafi 2. Sayfada)
verim ben. Yaşamalı bu dünyada."
Pekı, yaşamak neydi?
"Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sevdiğim köpeğım
insan tanımak. Beyoğlu'nda bir aşağı bir yukarı dolaşmak. arada
ıçmek, hikâye yazmak, velhasıl hiçbır şeye bağlanmadan avare gez-
mek bütün gün. işte ben böyle hayartan zevk alırım, buna yaşamak
derim."
Sait Faik 11 Mayıs 1954'te öldü. Aylardır hastaydı, siroz teşhisi kon-
muştu. O çok sevdiği rakıyı, şarabı unutmuştu, yalnızca süt içiyor-
du. Bunalıyordu, üzülüyordu, ölüm korkusu içinde yaşıyordu. Son
yazdığı oykülerde bu ölüm korkusu açıkça kendini duyurur. "Ölü-
me kaç saat var?" diye soruyordu. daha gençti, neydi ki kırk yedi
yaş! Ama birbirinden güzel öykülerini bu dünyada bıraktı, çekti git-
ti.
"Geçenlerde arkadaşım Eyuboğlu'na edebiyattan uğraşmaktan
bıktığımı ve artık yazmayacağımı söyledim. Bana Son mütalaada
seni okuyan bir lıse talebesi varsa onun için yazmalısın" dedi. Ben
de şimdi onları düşunerek yazıyorum" diyordu.
O 1954 yılının ilk aylarını acıyla anımsıyorum Sait Faık'in dostları
da öyle anımsarlar. Biliyorduk Sait Faikin ölümcül bir hastalığın elin-
de olduğunu. Ne kadar sürecektı yaşamı? Kaç öykü daha yazabile-
cekti? Son kitabı "Alemdağ'da Var Bir Yılan" oldu.
Otuz altı yıl geçti aradan. Yaşasa seksenini aşmış olacaktı. Sa-
bahattin Ali de öyle... Ama o genç bir yazar olarak kaldı, yazın tari-
himızin gençleri arasında yer aldı. Ne diyordu bir Alman yazarı. "ölü-
ler genç kalır." Orhan Veli, Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı. Sait Faik da-
ha nice şairimiz, yazarımız genç kaldılar. Gençlıklerını sürdurecek-
ler sonsuza kadar...
Sait Faik'le ilgili pek çok yazımı okudunuz. İzlenimler, anılar. İlk
kez Küllük kahvesinde tanıdığım günden, son gördüğüm 2 Mayıs
1954'e kadar geçen yıllar boyunca süren bir arkadaşlık. Saygıyla,
sevgiyfe dolu bir dostluk. Zordu onun gerçek dostu, arkadaşı olmak.
Yolda yürürken bir de bakardınız yitip gitmiş. Bir yan sokağa sapı-
vermış siz başka yöne bakarken ya da rastladığınız biriyle konuşur-
ken! Sait Faik in dert yoldaşı, gerçek arkadaşı bir kişi var mıydı? San-
mıyorum Gelip geçici, anlık. saatlik dostluklann dünyasındaydı. Ken-
dine faztaca yaklaştırmazdı kimseyı. Gerçek yaşamı, dünyası öykü-
lenndeydi. Eskimeyen. unutulmayan, etkisini yıtirmeyen öykülerin-
dedir gerçek yaşamı...
Yarın, 14 Mayıs 1990 akşamı, saat 18.00'de Karaca Tiyatro'da
TYS'nin 'Ustalarla Biriikte' gecesinde Sait Faik'i hep biriikte ana-
cağız. Öimuş olsa da birlikteliğimizi sürdürdüğümüz kişilerdir sa-
natçılar. Bir türlü ölmedikleri için. Ölüm denen şey onları etkileme-
diği için... Sait Faik'ten sonra Haldun Tanerle. daha sonra da Or-
han Kemal ile biriikte olacağız TYS'nin anma gecelerinde...
Yarın akşam Sait Faik'ın yakın arkadaşlarmdan anılar izlenimler
dinleyeceğiz. Sabahattin Kudret, Yaşar Kemal, Necati Cumalı... Sait
Faık'e yakın bir kuşağın ünlü adları Hepsinin Sait Faik'le ilgili sayı-
sız anısı vardır. Onların anlattıklarıyla gerçek anlamda 'biriikte
olacağız' Sait Faik'le...
Necati Cumalı bir yazısında Sait Faik'ın sanatırtdan şöyle söz eder:
"Sait Faik, hikâyeciliğımizde bir aşamadır. Sait'e gelinceye kadar
hikâye konusu olarak aklımızdan geçirmediğimiz olaylar onun ka-
lemınde hikâye bütünlüğü kazanmışlardır. Gelişen yenı Türk edebi-
yatının öncü klasiklerinden bin olarak kalacaktır. Bizler, yetiştiğimiz
yıllarda onun her hikâyesıni tekrar tekrar okumanın tadını hiçbir za-
man unutmayacağız "
Cumalı'nın bu sözlerine içteniikle katılıyorum. Benim kuşağımdan
hiçbır yazar Sait Faik'ten çok şey öğrendiğinı yadsıyamaz. O, ger-
çekten öncü bir klasıktir.
Sait Faik. 'Sanatçının düşüncesi sınırlanamaz' diyordu. Bu konuda
şu örneği veriyordu:
"Şu karşıki sandalı görüyor musunuz? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu
yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar? Kanat-
ları yolunsa artık uçabılir mi? Düşünce de öyledir. Dört duvar arasn
na kapatılmak istenirse kanatsız kuş. küreksiz sandal oluverir ve bü-
tün manasını kaybeder."
Baykal
'Ozal taşeron
sıfatıyla
yönetiyor'
İDRİS AKYÜZ ~
KASTAMONU/SİNOP —
SHP Genel Sekreteri Denû B«j-
kal "Tarkiye'de sosyal demokrat-
lann iktidar olamayışlannın bö-
lünmüşlüklerinden kaynaklandı-
gını" belirterek, "bunun agır so-
rumlulugu, agır vebali vardır.
Tiirkiye'de sosyal demokratlann
iktidannı ancak sosyal demokrat-
lar engelleyebilir" dedi.
SHP Genel Sekreteri Deniz
Baykal, Batı Karadeniz gezisinin
ikinci gününde Sinop'un Türkeli
ilçesine bağlı Güzelyurt ve Gerze'
de konuştu.
SHP Genel Sekreteri 3 haziran-
da seçim yapılacak olan Sinop'un
Türkeli ilçesine bağlı Güzelkent
beldesinde yaptığı konuşmada ise,
Türkiye'de tüm yetkilerin Cum-
hurbaşkanı Özal tarafından kul-
lanılmakta olduğunu kaydederek,
"Özal, Türkiye'yi taşeron sıfatıy-
la yönetiyor, eger böyle yapacak-
sa besap verecek sorumlulugu da
olsun" şeklinde konuştu. Baykal,
siyasette i*at etmenin Türkiye'ye
zarar getirdiğini de vurguladı.
6
Ozal yanlış
(Baştarafı 1. Sayfada)
hş algılamadan kaynakiandıgı an-
laşılan haber gerçegi yansıtma-
makladır.
Nilekim Sayın Cumhurbaşkanı
komışmasında, günumüz dünya
koşullannda ülkenin güçierinin,
ekonomik güç, televizyon başta
olmak üzere medva gücü, askeri
güç ve diger güçler toplamı oldu-
ğunu belirtmiş, uluslararası so-
runlann çözüraünde tkinci Dün-
ya Savaşı sonuna kadar askeri gü-
cün kullanıldıgını. ancak eskisi gi-
bi artık askeri gürün sonınlan
çözmediğinin gönildüğünü, dün-
yada bugiinkü sıralamada, eko-
nomik güç, özellikle televizyon
başta olmak üzere medya göcü-
nün. askeri ve diger giiçlerin yer
aldıgını söylemiştir.
Sayın Cumhurbaşkam'nın bu
beyanı, uluslararası iliskiler ve
diinyadaki yeni dengeler konteks-
tinde söylenmiş olup bu çerçeve-
de degeriendirilmesi gerekir."
GÖZLEM UĞUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
16. Hukuk Dairesi Başkanı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyesi ihsan Özmen ile aynı kurul üyesi Necdet Müthiş
ve Yargıtay'a yeni secilen üyelerden Mehmet Yıldız tasanyı sa-
vundular
Baskın görüş yasa tasansına karşı çıkmak biçiminde belir-
lendi; ancak bir oylama yapılmadı. Kurul, bir karar almadan
dağıldı.
Bu tasarı yasalaşırsa ne olacak?
Eklenen dört daire için Yargıtay'a 35 yeni üye seçilecek; ölüm
ve yaş dolumu nedeniyle boşalan yerler için seçilecek 20 üye-
nin katılması ile Yargıtay'ın yapısı bir ölçüde değişecek.
Yargıtay'a yeni daireler eklemek yerine "istinaf mahkemeleri"
kurmak en sağlıklı yoldur. Bu yol varken niçin Yargıtay'a yeni
daireler eklenıyor?
Yüksek mahkemeler, yargı bağımsızlığının son kaleleridir, Bu
kaleler de yıkılmak isteniyor.
Şu otuz yıl içinde yaşanan olaylara bakın; 1961 Anayasası:
nın getirdiği özerk kurumlar bir bir yıkıldı; 12 Mart ve 12 Eylül
askeri darbelerinden bu yana "yargı bağımsızlığı" adım adım
yok edildi. Anayasa Mahkemesi'nin görev alanı daraltıldı; ida-
ri yargıya kısıtlamalar getirildi; Yargıtay ve Danıstay üye seçim-
lerinde Cumhurbaşkanı'na üye atama yetkisi tanındı; Adalet
Bakanlığı Müsteşan'nm Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu1
na girişi sağlanarak iktidann, dolayısıyla iktidarı oluşturan si-
yasal partinin yargı üzerinde etki kanalları açıldı.
Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı'na da "görevini tarafsız olarak
yapmadtğı" ve "gruplaşmalara sebep olduğu," ayrıca "edindi-
ği mallannın gelin ile mütenasıp olmadığı" Adalet Bakanlığı:
nın 9.9.1983 sayılı yazısı ile belirlenen ve "sanık" olarak yargı-
landığı bir davadaki "yazılı emirie bozma" dosyası da Yargıtay
4. Ceza Dairesi'nden görüşülen Arif Yüksel getirildi!
Arif Yûksel'in kendi bakanlığınca saptanan bu özellikleri bir
başka özellikle tamamlanıyordu.
Yüksel, Antalya'nın Side ilçesinde Sırma Tatil köyünde Cum-
hurbaşkanı'nın kapı karşı komşusuydu. Yüksel, müsteşarlığa
işte bu birbirini tamamlayan olağanüstü özellikleri nedeniyle
atanmıstı.
Yüksel, 1987 mart ayından bu yana bütün yasa tasanlarını
hazırlıyor. yargıç ve savcı atamalarında etkin oluyor.
Üniversitesi özerk, basını özgür ve yargı organları da bağım-
sız olmayan bir düzende demokrasinin güvencelerinden söz
edilemez.
Yargıtay üyeleri, bu tasanya karşı çıkıyorlarsa tepkılenni yasaJ
yollardan kamuoyuna duyurabilir ve TBMM'de de gerekli giri-
şimleri yapabilirler.
Yargıtay üyeleri, şimdilik, bu tepkileri gösterecek anayasal
güvencelere de sahipler. Yarın, bu güvencelerin ne olacağı pek
belli olmaz!
• * •
Söz Yargıtay'dan açılmışken Yargıtay Ceza Genet Kurulu;
nun, Cumhurbaşkanı Özal'a hakaret suçundan Kadıköy 4. As-
liye Ceza Mahkemesi'nce 10 ay hapis cezasına çarptırılan Ab-
dulkadir Kalpakoğlu hakkındaki 2.4.1990 tarihli son kararından
söz edelim:
Bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce bozulmuştu. Bozma
karannın gerekçesinde, bozma nedenleri olarak hakaret suçu-
nun cumhurbaşkanının seçim günü işlendiği; Özal'ın yemin
ederek henüz göreve başlamadığı. cumhurbaşkanlığı maka-
mında Kenan Evren'in oturduğu, aynı anda iki cumhurbaşka-
nı olamayacağından hakaretin "cumhurtoaşkanına hakaret" ola-
rak kabul edılemeyeceği belirtilmişti.
Başsavcılık, 9 CD'nin kararına itiraz etti. Dosya bu nedenle
Ceza Genel Kurulu'nda ele alındı.
Ceza Genel Kurulu da 4'e karşı 20 oyla daire karartnı benim-
sedi; boylece, Özal'ın cumhurbaşkanı seçildığı anda milletve-
killiğinden ayrıldığı, cumhurbaşkanı yemini etmediğı için de ara-
da geçen bu sürede işlenen hakaret suçu "cumhurbaşkanına
hakaret suçu" sayılmadı.
Özal, bu karardan sonra sanık Abdülkadir Kalpaklıoğlu hak-
kında Ceza Yasası'nın 480. maddesi uyarınca "yurttaş sıfatıy-
la hakaret davası" açabilir.
PENCERE
MİLÜPİYANG019 MAYIS ÖZEL ÇEKİÜŞİ
TUTTUĞUNUZ ALTIN OLSUN!
BÜYÜK
İKRAMİYE
MILYAR
3000
ZİRAAT ALTINI OLSUN
VAKIF ALTINI OLSUN
HATTÂ... DÜNYALAR
SİZİN OLSUN!
(Baftarafi 2. Sayfada)
ları bulundu; yalnız Alevi mezhebinde değil, Sünni kesımde ve tari-'
katlarda etkisini duyurdu.
Alevi ne der:
"Aynaya bakttm yûzüme
Ali göründû gözüme."
Ne demek bu? Deli saçması mû Hayir. Şiir. Fefsefe. Dünya gö-
rüşü. Aynaya bakan kişi hem kendisini görüyor hem de Ali'yi; daha
başka deyişle insanı. Bir anda, bütün zamanı ve yaratanı.
Usta ressam da ne diyor:
"Bir yaprakta bütün doğa!.."
Aynadan yansıyan anlık görüntü, zamana ve mekâna yayılıyor,
Yunus Emre'nin deyişiyle:
"£we/ benem, ahır benem..
Canlara can olan benem."
Tasavvufta Tanrı, insana tepeden inme kesin buyruklar veren bir
komutan ya da padişah değildir; insanlaşmıştır. Yumuşak bir yoru-
mun evrenselliğınde doğadakı gizemi yakalamaya çalışıyor tasav-
vuf; çelişkileri derinleştirmiyor, bütünleştiriyor, geceyle gündüzün
tümlüğünde günahla sevabın harmanını yapmaya çalışıyor; hoşgö-
rünün güzelliğine sığınıyor; biçimsel mantıktan diyalektiğe dönük
bir titreşim seziliyor tasavvufta, hümanizmanın ışınlarından bir ala-
ca oluşuyor.
Anadolu halkı. islamı yorumlarken biçimsellığın içtensiz katılığı-
nı bir yana bırakmış, insanlığın özüne danışmış; pek de iyi etmiş;
muhabbeti zenginleştirmiş. +
Ne var ki bu sevgiyi ve hosgö-
rüyü yok etmek isteyenler zaman-
lar boyu eksik olmadılar; 21 'inci
yüzyıla 10 kala Türkiye'de devlet
gücünü de arkalanna aldılar; İslam
adına Ortaçağ papazı gibı davran-
maya başladılar.
Ne oluyor?
Surat gergin .
Ağız bıçak..
Kaş çatık..
Devietin doruğundan başlayıp
tepeden inen buyurgan bağnaztık,
saldırganlığa dönüşüyor; neredey-
se elimize metreyi alıp her yurtta-
şın Müslümanlığını ölçeceğiz. Oy-
sa 1990 Türkiyesi'nde namaz kıl-
mayan Müslüman, kılandan kat
kat fazladır; bu da bir gerçek...
Dinsel alanda hızla satçılığa sü-
rükleniyoruz; bu gidişle Anadolu
kültürünün mizahında başyaprtlar
sayılan Bektaşi fıkralarını bile kim-
se ağzma alamayacak...
Şansta altın çağ
Demirel:
Erken seçiın
Özal'ı götürür
HAKKI ERDEM
POLATLI — DYP Genel Baş-
kanı Saleyman DemirH, erken se-
çime karşı çıkan Cumhurbaşkanı
özal ile yabancılann menfaatlerl
nin birleştiğjni söyledi. "Eıken se-
çim sayın Özal'ı gotürur" diyen
Demirel, bakanlann "aman san-
dalyeden olmayalım" derdine
düştükleriru bildirdi.
Demirel, dün partisinin Polat-
lı ilçe kongresine katüarak bir ko-
nuşma yaptı. Demirel Ankara'-
dan Polath'ya giderken yol bo-
yunca kendisini durduran köylu-
ler buğday fiyatlanndan yakındı-
lar. Demirel de iktidann buğday
fiyatlannda çiftçinin sesine kulak
vennek zorunda kalacağını belirt-
ti. Bir vatandaşın, "bu memlekcti
sen batırdın, sen knrtanrsın" di-
ye seslendiği DYP lideri, gazete-
cilerin sorulannı yanıtlarken de
kola boykotunun Türkiye'nin de-
mokratik tepki olayına susuzluğu-
nu gösterdiğini bildirdi.