25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 29 NİSAN 1990 Londnt'dan Bilba&'dan iği çekmedi, çünkü cesurdu ve muhalefetiAvam Kamarası oturumları, geçen kasımdan beri televizyonda gösteriliyor. Ondan önce birleşimlerin fotoğrafı bile çekilemiyordu. TV ile birlikte şimdi milletvekilleri daha gürültücü, daha çığırtkan. İktidar partisinin 100 milletvekillik çoğunluğu on yıldır bozulmadı. Muhalefet ne dese, iktidar burnunun dikine. Yasaları istediği gibi çıkartmak iktidarın elinde. Kendi partisinden muhalif ses çıksa bile fark edecek gibi değil. EDtP EMİL ÖYMEN LONDRA — Avam Kamarası- na televizyon kamerası girdi gıre- li oturumlar daha gurültulu, da- ha gosterişli. Nedeni Bayan Thalcher. Avam Kamarası oturumları ge- çen kasımdan beri televizyonda. Ondan önce birleşimlerin fotoğ- rafı dahi çekilemiyordu. TV ile birlikte milletvekilleri daha gunıl- tücü, daha çığırtkan. İçtuztik Ko- misyonu'nun yenı raporu böyle di- yor. Zaten rapora da bakmadan, oturumu şöyle bir izlemek yeter- li. Milletvekili, oturduğu yerde ayağa kalıp konuştuğu için başka- nın izniyle tabii, bir şeyler soyle- mesi kolay. tzinsiz söylemek de. Üyeler, konuşrnaya başlayınca doğrudan seçmenlerine sesleni- yorlar televizyonda ne de olsa, ar- ka sıralardan, "Yaa, evtt, evet duyun" gibi yandaş seslerle onla- ra eşlikçi bir koro. Ya da tam ter- sine, "Yboo, daha ncier" gibiler- den tam muhalifı. Bu bağırış ça- ğınş ve gurültu, Avam Kamarası- nın tuzu biberi. Hele Başbakan Thatcher bir konuşmaya görsun. Muhalefetin bağırtısı, ıktidannki- ne kanşık. Başkan da geleneksel cüppesi, peruğu, yarım gözlukle- rinin uzerinden bakarak iki tara- fı da susturma gayreti içinde ba- ğırıyor "Nizam! Intizam!" diye. İktidar partisinin 100 milletve- killik çoğunluğu on yıldır bozul- madı. Muhalefet ne dese, iktidar burnunun dikine. Yasaları istedi- ği gibi çıkartmak iktidarın elinde. Kendi partisinden muhalif birkaç ses çıksa dahi fark edecek gibi de- ğil. Üstelik, yuzyıllık bir gelenek de var ortada. Bir milletvekili o günkü oylamaya gelemeyecekse, karşı partiden de birinin gelmeme- si gerek. Centilmenlik anla^ması gereği. Maksat, "Majestelerinin iktidan ile muhalefeti" arasında temsil oranı bozulmasın. Arada raızıkçıhk yapan oluyor tabii. Ama zaten ana muhalefetin sesi 100 sandalye eksiğıne çıktığından, kendini kapana kısılmış hisseden üyesi çok. Sadece fikir belirtmek yeter mi? Fikri, oya çevirrnek de gerek. Bu pek olamayınca da gel- sin patırtı. Bir de Basbakan Thatcher'a tahammülleri guç. Bir basladı mı konusmaya, sessiz ka- lamıyorlar. Çare: Bağınp, içini dökmek. Ama kimse kimsenin üzerine yurumeden, çanta atma- dan, tabanca çekmeden. Her şey muzip bir yatılı okul yatakhanesi muzırlığında. Buna rağmen 650 üyeli mecliste geçen yıl 8 üye, sa- lona ahnmamakla cezalandırıldı. Buyuk ceza bu. Biri başbakana "yalancı" demişti. tkisi bir baka- nı "ceplerini doldurmakla" suçla- mıştı. Ikisı de butçe görüşmelerin- de "fazla"sürekli laf atmıştı. Bir üye muhalefet ile iktidarın karşı- lıklı oturduklan tribunlen 'iki kı- lıç boyu" ayıran aralıkta duran se- remoni asasını alıp diğerinin uze- rine yurüvünce. hem salondan atıldı hem.de partisi 3 ay siireyle oturumlara katılmama cezası ver- di. Şimdi butun bunlar, her gun te- levizyonda belli saatlerde naklen ya da haber bültenlerinde parça olarak halkın oturma odasında. Basbakan Thatcher, tiz ve erkek homurtulannı bastıran madeni se- siyle Mülakat verırkenki jölemsi kadife sesinden eser yok. Oturum- lardaysa okul müdiresi gibi. Ama başbakanlıktan ve liderlikten ay- rıldıktan sonra Londra'nın Finc- hley seçim bolgesinden muhafaza- kâr milletvekili Bayan Margaret Thatcher olarak, önde hukümete ayrılan sıralarda değil de arkada "olağan" milletvekillerine ayrılan sırada mı oturacak? Hayır. Sıra- dan bir muhalefet üyeliğine ta- hammiıl edemeyeceği, siyasetten ayrılacağı kesin. Bu perşembe gu- nu yerel seçimden sonra kaderi de çızilecek. Elbet yakınlarda bir za- man, Thatcher'sız bir Avam Ka- marası da baharatı eksik türluye benzeyecek. MtNE G. SAULNIER BtLBAO — Hepimiz biraz âsıktık ona. tstanbul evlerinde, binlerce kitabın kalorifer kazan- larında yandığı gece ve kabaralı çizme sesleri kapının önunde dur- madan önce duvanmızdaki resmi- ni paşa dedemizin sureti ardına gizledik. Yaslanmadan olen genç- liğinı sevdik onun. Eskimeden noktalanan öyküsünu. 9 Ekim 1967 günü, ozan Joan Brossa 28 harflik bir alfabe ile dile getirdi onun ölumünu, C, H ve E harfleri yoktu. Üç sessiz delik var- dı yerlerinde. Devrimin abecesi, üç harfini yitimıişti. Joan Brossa, bu grafik şiırin orijinalıni, o sıralar Fnuıco'ya karşı direnen bir Bask örgütüne armağan etti. Quebrada del Yuro'da pusuya duşurulen tan- rısız peygamberin bu genç inanç- Ulan, onun ölümünden bir yıl sonra, 1968 yılında ve onun izin- de ETA adını alacak olanlardı. Onlar da kendilerince ve tarihin bir başka boyutuna geçmeyi ba- şardılar. Ama ne yazık ki eskiye- cek, bunayacak, çurüyecek, koku- şacak ve iğrendirecek kadar yaş- lanmaya zaman buldular. Ernesto Gnevara de la Serna Küba Kurtuluş Ordusu'nun mu- zaffer komutanı. Bolivya dağlan- nm yenik gerillası. 68 öksüzleri- nin tann babası. Kronik astımı ve doktorluk diploması vardı. Gran- ma çarpışmasının yirrai gazisin- den biriydi ve ana babasına bırak- tığı veda meklubunda kendisini Don Kişot'a benzetmişti: "Bircok- lan maceracı diyecekler benim için v « öyleyim. Ama gerçegi gö- rebilmek için kendi derisini yiize- bUen lürden." Bask aynlıkçı örgütü ve Mark- sist Leninist şematikle ortaya çı- Ernesto Che Guevara'nın cesedinden çıkan günlükte şöyle yazar: 'Dün tüfeğim ile bir askerciğe nişan aldım. Öyle genç ve çelimsizdi ki tetiği çekecek cesareti kendimde bulamadımî Oysa Guevara, belki tüm kahramanca yaşamı boyunca, hiç bu zayıflık anındaki kadar cesur olmamıştı. CHE GUEVARA: Muzaffer komııtan, yenik gerilla, 68 oksuzlerinin tann babası 1%3'te. kan ETA'nın, özgün logosu altın- da tetiğe bastığı 7 Haziran 1968 gününden Franco'nun öldüğü 1975 yuına değin "iafaz" ettiği her Guardia Civile için cinayet gecesi tüm tspanya'da şampanyalar pat- latıldığt anlatılmaktadır. Aralann- da köylüsunden üniversite profe- sorlerine, ama hepsi aynı hedefe yönelik ve belli bir etik için sava- şan insanlar vardır. Stratejik yük- lü trenleri raydan çıkanrlar, faşist yönetimi simgeleyen kunımları bombalarlar, silah depolannı ha- vaya uçururlar. Giderek yalnız Bask bölgesi değil, tüm tspanya'- da Franco rejimine boyun eğme- yen sessiz çoğunluğun direniş bay- rağı haline gelirler. Faşist rejimi içinden ve azar azar kemiren kurt- lar gibidirler. Tüm Avnıpa de- raokrasileri onlarla birliktedir, komşu Fransa'nın maddi manevi desteğini görmektedirler. Sonıa Franco ölür. Kısa bir kararsızlık dönemi ve ETA eylemlerinin yad- sınamayacak katkısıyla toplum- dan gelen genel istek doğrultusun- da demokrasıye geçilir. ETA'nın bir etik için savaşan tüm militan- ları silahları bırakırlar. Bunların buyuk bir bölümu şimdi, siyasal yelpazede gorev sahibi yurttaşlar. örgutun teröru araç değil amaç olarak seçen küçük bir bölümu ise gerekçe gösterdikleri tüm özgur- lüklerin verilmiş olmasına, Bask bölgesi üstündeki tüm yasaklann kalkmasına karşın öldürmeyi sür- durürler. Artık cellat bile değil, kasaptırlar. Hanelerine yazılı ma- sum kanlan, boylannı aşmıştır. Ve düne değm onlara para veren, des- tek olan Bask halkı artık lanet yağdırarak sokağa dökulmektedir. O tannsız peygamberin kör inançlılan ölume tapınmayı, silalı- lı kahramanlık buyüsünden ayıran ince çizgiyi aptalca bir sarhoşluk içinde aşarlar. Oysa Che Gueva- ra'nın cesedinden çıkan günlükte şöyle yazar: "Dün tufegimle bir askerciğe nişan aldım. Öyle genç, öyle çeiimsizdi ki tebgi çekecek ce- sareti kendimde bulamadım." Oy- sa Ernesto Guevara de la Serna, belki tüm kahramanca yaşamı bo- yunca hiç bu zayıfhk anındaki ka- dar cesur olmamıştı aslında. Ama Che'nin izinde yürüyen bir kuşağın kimi çocukları onun en radikal mesajını ıskaladüar: Bir gun tetiğe basmayacak kadar ce- sur olmak gerekir. Dünya degışiyor gerçekten, ama belki de sanılan yönde değil. Bun- dan bir süre önce, Sosyalist Enter- nasyonal'in hemen tüm liderleri Madrid'de buluştu, "Yeni Sol"un ne olacağını konuştular. Fransız Başbakanı Mkhd Hocard, ttalyan komünist lider Achille Oechetto, Felipe Gonzalez, Oscar Lafonta- ine gibi politikacıların yanında Jorge Semprun gibi aydınlar ve Che'nin arkadaşı Rigis Debray vardı. Che konusunda, kahraman- ların tanrılaştınlması tehlikesine karşı dikkati çeken Regis Debray yuhalandı. Puslu günlerde kimin haklı olduğunu söylemek kolay değil. Ama toplananlar ilginç dü- şünceler dile getirdiler: "Reel sos- yalizm denilen totaliter rejim ti- IÜ, büyîik sosyatizm macerasııtda bir trafik kazasıydı. Özgürlnksıiz yönetimlerin balışı, sosyalizmin üstiındeld ipotegi kaldınyor. Ba- tı'nın perestro>kası başlamakta- dır. Sosyalizmin bir dunya duze- ni olmasını engelteyen öğe orta- dan kalknuşOr. Buna iyi degerlen- dirmeliviz." tşte böyle dedüer ve çoğu ülkelerinde iktidardüar. özgür dünyada tetiği çekme- mek zamanı geldi galiba. Manüa'dan Biz diktatörümüzü çok sevmiştikMUSTAFA BALBAY MANlLA — Loş ışıklar Ninoy Aquino Havaalanı'mn yolcu ge- liş salonuna esrarengiz bir hava veriyor. Yıpranmış yer döşemele- ri, uzun süredir yenilenmediği her halinden belli olan pasaport kont- rol kulübeleri, güvenlik görevlisi- nin, "Manila'da ne kadar kala- caksınız, niçin gddiniz..." diye uzayıp giden sorulan, garipliklerle dolu bir ülkeye geüşimizin ilk gös- tergeleri. 20 yıl Filipinler'de hüküm sü- ren Ferdinand Marcos'un, en bu- ytik rakibi Beningo Aquino'yu 21 Ağustos 1983'te öldürttüğü salon- dan ayrılıp kent merkezine doğ- ru ilerleTken taksi şoförü ülkede- ki son terör olaylannı anlattıktan sonra, "Merak etmeyin, burada her sey kontrol albnda" diyor. Ertesi gun 40 dereceyi bulan ka- vunıcu sıcağın altında Manila'nın kuzeyinde Marcos'un, kayaların üzerine oturtulmuş dev heykelinin bulunduğu Bogo bölgesine doğru ilerliyonız. Yolda dikkatimizi en çok "el yapunı" arabalar çekiyor. Son model Japon malı araçlann arasında rengârenk boyalan, il- ginç sUslemeleriyle yolların hava- sını değiştiriyorlar. Sadece motorları Japonya'dan getirilen bu araçların dış bölümu tümüyle elde yapılıyor. Araçların sahipleri ise hiç de mütevazı de- ğil. Çoğunun önünde "Pbilippi- nas Honda", "RoJls Royce" ya- Ferdinand Marcos'un Filipinler'de en giiclii zamanında yaptırdıgı heykeli 18 milyon pesoya mal olmustu. Bugün turisllerin ugrak yeri. (Folograf: Mustafa Balbay) zılan var. Tropik meyve bahçeleri, pirinç tarlaları arasında hızla ilerlerken üç araç genişliğindeki yolda mem- leket özlemini de gideriyoruz. Fi- lipinli şoförler de Türklerden aşa- ğı değil. Hatalı sollamalar, soldan yer bulamayınca sağlamalar... Üç saatlik bir yolculuğun ardın- dan Agoo dağlanmn eteklerinde zemini betonla kaplanmış bir yo- la giriyoruz. Yolun girişinden kı- sa bir süre sonra bir tepenin ete- ğine yazılmış büyükçe bir yazıyla gözlerimiz iri iri oluyor: "Marcos Highway." Yazıya inanamayıp soruyoruz: — Bu yoİHB adı hâlâ Marcos mu? Şoförümüz 'evet' deyip devam ediyor: — tleride Baguio kenti var. Orada guzel bir park görecegiz; adı lmelda. fmelda Marcos! Ferdinand Marcos'un karısıydı! Şaşkınlığımızı gizlemeye çahşıp Marcos Highway'den ilerliyoruz. Agoo dağlarını kıvrıla kıvnla çı- karken şoförümüz konusmaya devam ediyor: — Dısandan gefcnler hep şaşı- Filipinler'in devrik diktatörü Ferdinand Marcos'un ülkedeki etkisi sürüyor. Yabancılan şaşırtan konular arasında, bazı cadde ve parklann hâlâ Marcos'un veya karısı İmelda'nın adıyla amlması, dağlarda hâlâ mücadele eden Marcos yanhlarının bulunması var. Baguio'da îmelda Parkı'nın karşısındaki kafede çahşan bir genç kız şöyle diyor: "Bizim resmi başkanımız Ferdinand Marcos. Ben îmelda'yı seviyorum." nrlar. Marcos'un devrik bir dik- tatör olduğunu düşunup görduk- lerine inanamazlar, ama bu bir gerçek. Bu dağlarda hâlâ Marcos yanlısı gnıplar var. Marcos yoiunda yanm saat ka- dar üerledikten sonra, önü derin bir vadiye açılan tepenin etekle- rinde irkiliyoruz. Tepenin en uç noktasındaki dev heykele en az 2-3 kilometre uzak- tayız. Marcos'un en güçlü oldu- ğu dönemlerde 18 milyon peso harcanarak yapılan heykeli çirkin bir baykuş gibi duruyor. Askeri bir barikattan geçiyo- ruz. Ardından, Marcos'un yazlık konutuna ulaşıyoruz. Heykelin yüz metre kadar önünde Marcos'- un yazlık e\i var. Bugün çevresin- de köpekler oynaşıyor. Bir bölü- mü de birkaç güvenlik görevlisi- nin bannağı olarak kullanılıyor. Birkaç bin metrekareük bir ala- na oturtulmuş üç katlı konutun çevresinde küçük bir tur attıktan sonra heykele ulaşıyoruz. Heyke- lin önünde hatıra resmi çektirmek isteyen insanlar minicik kalıyor. Çevre bakımsız, ama çöp yuvası da değil. Heykelin tam karşısın- da iki kuçük büfe var. Büfe sahip- leri günde 30-40 aracın buraya geldiğini, kazançlannın da iyi ol- duğunu söylüyorlar. Heykel ve al- tındaki ev bir açık hava müzesi günümünde. lmparatorların "mözelik" olması ve onları böy- le seyretmek gerçekten güzel, ama Baguio'da tnıdda Parkı'nıu kar- şısındaki bir kafede çalışan genç kızın söyledikleri Marcos'un ayak ızlerinin hâlâ tazeliğini koruduğu- nu ortaya koyuyor: — Bizim resmi başkanımız Fer- dinand Marcos. Ben Imdda'yı se- viyorum. Stuttgart'tan Andlar'dan gelen beyaz tehlikeBatı'ya açılan eski demirperde ülkeleri, Güney Amerikalı uyuşturucu tüccarları için yepyeni bir pazar. Özellikle Kolombiya'da afyon ekim alanlarının son üç yılda yüzde 30 arttırıldığı biünmekte. AHMET ARPAD STUTTGART — Carlos, ka- çakçımn adı değil. O, kaçakçıla- rın peşinde. Carlos dört ayaklı. Eğitilmiş bir kurt köpeği. Eroin, afyon, kokain, marijuana (beyaz zehir) gibi uyuşturucuları arayıp buluyor. Kaçakçı nereye saklarsa saklasın, Carlos ve arkadaşlarına güveniliyor. Bu kurt köpekleri iki aylık bir eğitimden sonra göreve çıkıyorlar. Onlar için bir oyun olan bu görev, Almanya'da önemi ne yazık ki gittikçe artan bir so- run. Ulkeye giren uyuşturucu mikta- n yıldan yıla artıyor. Her turlu uyuşturucuyu kullananlarm, ona tutulanlann ve sonunda ölenlerin de. 1989'da Almanya'da uyuşturu- cudan 1000'in uzerinde insanın yaşamını yitirdiği açıklandı. Ka- çakçıların kazancı milyarlarca mark. Tüm yeryuzünde 600 mıl- yar! Amerikan kaynaklanna gö- re Guney Amerikalı uyuşturucu tuccarlarımn 1990*lı yıllarda Av- rupa'ya iyice el atması bekleniyor. Hele Başkan Bush yonetiminin Bolivya, Peru ve Kolombiya'ya "uyuşturucu savaşı" ilan etmesin- den sonra, başta Almanya olmak üzere Orta Avrupa ülkele'rini And Dağları'ndan gelecek bir "kar yağışı" beklemekte. Özgürlukleri- ne yeni kavuşan ve Batı'ya tam açılan eski demirperde ülkeleri de Güney Amerikalı tuccarlar için yepyeni bir pazar. Özellikle Ko- lombiya'da afyon ekim alanlarının son üç yılda yüzde otuz arttırıldığı HelsinkVden Orman-göl, orman-göl, orman-göl CENGtZ TURHAN HELStNKİ — Baltık Denizi uzerinde uçmanın en keyifli yanı, insanın altında uzanan iğne oyası gibi kıyıları seyretmek. Kıyıya ya- km serpiştirilmiş binlerce küçük adacığın deniz uzerinde oluştur- duğu manzara görülmeye değer. Bu manzara hele uçak yolculuğu- nuzu Finlandiya topraklan üzerin- . de sürdürmeniz söz konusuysa, deniz uzerinde uçarken keyifle iz- lediğiniz görüntünün "nefatifi" yeni bir coşkuya kapılmanıza ne- den olacaktır. Yemyeşil bir arazi- nin uzerinde binlerce gölün oluş- turduğu manzara, hele güneş ışık- lan göUeri gümüşi bir renge bü- ründürüyorsa, insanda heyecan uyandınyor. Binlerce sözcuğünu kullanmak, Finlandiya topraklan uzerindeki göl sayısını hafife almak olacak- tır. Çünkü 338 bin kilometre ka- relik Finlandiya topraklan uzerin- de tam 198 bin, evet yüz doksan- sekiz bin adet göl var. 32 bin metre kareyı bulan gollerin toplam yu- zölçümu, Finlandiya'nm ekilebi- lir alanlarının toplamından daha geniş bir alan kaphyor. Finlandi- ya'nm ekilebilir alanları 27 bin ki- lometre kare. Kuşkusuz bu kadar göl olunca, bunlardan bir ulaşım sistemi ola- rak da yararlanüıyor. Gollerin bu- ytik bir kısmı kanallarla birbiri- ne bağlı, bu da ulkenin orta yerin- de bir deniz, yani göl trafiğinin oluşmasına neden oluyor. Bu rakamlara, 187 bin kilomet- re karelik orman alanını da ekler- seniz, Finlandiya uzerinde alçak- tan uçarken inanın ne kadar ke- yif alabileceğini kestirebilirsiniz. Göller ve ormanlar bu ülkede çevre korumayı son derece önenı- li bir konu haline getiriyor. Bu ül- kede başka pek çok ülkeden da- ha fazla ekonomik bir temeli var çevre korumaran. ÇunkU Fin sa- nayiinin belkemiğini oluşturan or- man ürünleri, sağlıklı bir çevreyi zorunlu kılıyor. Yine de Avrupa'- nın en sen çevre yasaları Finlaıı- diya'da değil. Aksine bu ülkedeki sistem "Dzlaşma" üzerine kurul- muş. Kirlenmeyle ilgili olarak ke- sinlikle uyulması gereken normlar yok Ingilizlerin yazılı olmayan anayasalan gibi Finlilerin de ya- zıyla olmayan kuralları var. Bu kurallann gözetünini belli kurunı- lar, her tekil olay: kendi başına ele alarak sağlıyorlar. Örneğin su kirlenmesini göze- tim altında tutan bir "Su mahkemesi" var. Mahkeme sanayi kuruluşlarına üretim izni vermek ya da mevcut izinlerini yenilemek- le gorevli. Soz konusu olan, hâki- mi, mühendis savcısı ve avukatla- nyla gerçek bir mahkeme. Üretim izni alacak olan fabrika bu mah- kerneye başvuruyor. Mahkeme, Su ve Çevre Ulusal Kurulu'nun bilir- kişiliğinde, fabrikanın kirletme kapasitesini saptıyor, asgari zo- runlu önlemleri belirliyor, bu kir- lenmeden etkilenecek çevre halkı- nı saptıyor ve bu kişilere kirlenme- den uğrayacakları zararlan karşı- lamak üzere tazminat odenmesi- ni sağlıyor. Pratikte ekonomik ha- yatın "azaltılmış zarariarla" sür- mesi sağlanmış oluyor. Su ve Çev- re Ulusal Kurulu'nun uzmanlan da bir gerçeği kabul ediyorlar: Bir- çok iş sahibine, kirliiikten zarar görecek çevre halkına tazminat ödemek, belirlenen asgari seviye- nin uzerindeki baa önlemleri al- maktan daha ucuza geliyor. bilinmekte. Şimdi 10 bin hektar çaya karşılık 100 bin hektar afyon ekiyorlar. Uyuşturucu kaçakçıia- n Avrupa ülkelerinde Kuzey Ame- rika'dan çok daha kazanacakla- nndan emin. Washington hükümeti bu bela- dan kurtulmak için her şeyi göze almış durumda. Kolombiya, Peıu ve Bolivya'ya toplam 250 milyon dolarlık özel askeri yardım hazır bekliyor. George Bush, havada, karada ve denizde bir savaşa baş- lıyor. Gumruk mudurlükleri, göç- men buroları, eyalet polisleri tam bir ortak çalışma içinde. Aynca FBI, uyuşturucu polisi DEA ve bir uyuşturucu karteli de uydular, uçaklar ve gemiler aracılığı ile kontrolleri kara ve hava sınırları- nın ötesinde başlatıyor. Tanesi 14 milyon dolara radarlı balonlar Ba- hama Adalan'ndan yükseliyor. Batı Almanya'da ise bu savaş daha küçük çapta yapılmakta. Bir savaştan çok beklenen istilaya en- gel olma çabalan bunlar. En baş- ta bazı yasa değişiklikleri gelmek- te. Örneğin uyuşturucu ticaretin- den milyarlar kazanan "babalar"- ın çeşitli bankalarda gizli hesap açması zorlaştırılacak. Yakalanan uyuşturucu satıcısı ve kuryelerine verilen cezalar arttınlacak. Uze- rinde 0,1 gram cıoinle ele geçeıı- ler bugüne kadar yine serbest bı- rakılıyordu. Bu küçük dağıtıcılar ise günde defalarca 0,1 gr. satmak- la topluma buyuk zarar vermek- te. İnsanları gittikçe daha çok uyuşturucu kullanan ülkelerde iz- lenen belirli bir sosyal yapı den- gesizliği, devamlı işsizlik ve sınıf- lar arasında var olan uçurumlar ortadan kaldınlmadıkça başlatı- lan savaşlar öyle pek kolay kaza- nılacağa benzemiyor. Ülkemiz kimya sanayünde etkin, büyük bir holdingin, cirosu 100 milyar Türk lirasının uzerinde olan ûretici kuruluşu için GENEL MÜDÜR Ve holding bünyesinde icra kuruluşuna bağlı olarak çalışacak FİNANSMAN DİREKTÖRÜ ile MALZEME DİREKTÖRÜ aranmaktadır. Bu görevler; yüksek görev bilinci ve sorumluluğuna sahip, yetenekli, yaratıcı ve deneyimli, yöneticilik bilgi ve birikimi olan adaylan beklemektedir. tsteklilerin bir fotoğraf ekli özgeçmişlerini, talip olduklan görevi de belirterek, PK 243 Mecidiyeköy, İstanbul'a göndermeleri rica olunur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle