Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 29 NİSAN 1990
Londnt'dan Bilba&'dan
iği çekmedi, çünkü cesurdu
ve muhalefetiAvam Kamarası oturumları, geçen kasımdan
beri televizyonda gösteriliyor. Ondan önce
birleşimlerin fotoğrafı bile çekilemiyordu. TV
ile birlikte şimdi milletvekilleri daha
gürültücü, daha çığırtkan.
İktidar partisinin 100 milletvekillik çoğunluğu
on yıldır bozulmadı. Muhalefet ne dese,
iktidar burnunun dikine. Yasaları istediği gibi
çıkartmak iktidarın elinde. Kendi partisinden
muhalif ses çıksa bile fark edecek gibi değil.
EDtP EMİL ÖYMEN
LONDRA — Avam Kamarası-
na televizyon kamerası girdi gıre-
li oturumlar daha gurültulu, da-
ha gosterişli. Nedeni Bayan
Thalcher.
Avam Kamarası oturumları ge-
çen kasımdan beri televizyonda.
Ondan önce birleşimlerin fotoğ-
rafı dahi çekilemiyordu. TV ile
birlikte milletvekilleri daha gunıl-
tücü, daha çığırtkan. İçtuztik Ko-
misyonu'nun yenı raporu böyle di-
yor. Zaten rapora da bakmadan,
oturumu şöyle bir izlemek yeter-
li. Milletvekili, oturduğu yerde
ayağa kalıp konuştuğu için başka-
nın izniyle tabii, bir şeyler soyle-
mesi kolay. tzinsiz söylemek de.
Üyeler, konuşrnaya başlayınca
doğrudan seçmenlerine sesleni-
yorlar televizyonda ne de olsa, ar-
ka sıralardan, "Yaa, evtt, evet
duyun" gibi yandaş seslerle onla-
ra eşlikçi bir koro. Ya da tam ter-
sine, "Yboo, daha ncier" gibiler-
den tam muhalifı. Bu bağırış ça-
ğınş ve gurültu, Avam Kamarası-
nın tuzu biberi. Hele Başbakan
Thatcher bir konuşmaya görsun.
Muhalefetin bağırtısı, ıktidannki-
ne kanşık. Başkan da geleneksel
cüppesi, peruğu, yarım gözlukle-
rinin uzerinden bakarak iki tara-
fı da susturma gayreti içinde ba-
ğırıyor "Nizam! Intizam!" diye.
İktidar partisinin 100 milletve-
killik çoğunluğu on yıldır bozul-
madı. Muhalefet ne dese, iktidar
burnunun dikine. Yasaları istedi-
ği gibi çıkartmak iktidarın elinde.
Kendi partisinden muhalif birkaç
ses çıksa dahi fark edecek gibi de-
ğil. Üstelik, yuzyıllık bir gelenek
de var ortada. Bir milletvekili o
günkü oylamaya gelemeyecekse,
karşı partiden de birinin gelmeme-
si gerek. Centilmenlik anla^ması
gereği. Maksat, "Majestelerinin
iktidan ile muhalefeti" arasında
temsil oranı bozulmasın. Arada
raızıkçıhk yapan oluyor tabii.
Ama zaten ana muhalefetin sesi
100 sandalye eksiğıne çıktığından,
kendini kapana kısılmış hisseden
üyesi çok. Sadece fikir belirtmek
yeter mi? Fikri, oya çevirrnek de
gerek. Bu pek olamayınca da gel-
sin patırtı. Bir de Basbakan
Thatcher'a tahammülleri guç. Bir
basladı mı konusmaya, sessiz ka-
lamıyorlar. Çare: Bağınp, içini
dökmek. Ama kimse kimsenin
üzerine yurumeden, çanta atma-
dan, tabanca çekmeden. Her şey
muzip bir yatılı okul yatakhanesi
muzırlığında. Buna rağmen 650
üyeli mecliste geçen yıl 8 üye, sa-
lona ahnmamakla cezalandırıldı.
Buyuk ceza bu. Biri başbakana
"yalancı" demişti. tkisi bir baka-
nı "ceplerini doldurmakla" suçla-
mıştı. Ikisı de butçe görüşmelerin-
de "fazla"sürekli laf atmıştı. Bir
üye muhalefet ile iktidarın karşı-
lıklı oturduklan tribunlen 'iki kı-
lıç boyu" ayıran aralıkta duran se-
remoni asasını alıp diğerinin uze-
rine yurüvünce. hem salondan
atıldı hem.de partisi 3 ay siireyle
oturumlara katılmama cezası ver-
di.
Şimdi butun bunlar, her gun te-
levizyonda belli saatlerde naklen
ya da haber bültenlerinde parça
olarak halkın oturma odasında.
Basbakan Thatcher, tiz ve erkek
homurtulannı bastıran madeni se-
siyle Mülakat verırkenki jölemsi
kadife sesinden eser yok. Oturum-
lardaysa okul müdiresi gibi. Ama
başbakanlıktan ve liderlikten ay-
rıldıktan sonra Londra'nın Finc-
hley seçim bolgesinden muhafaza-
kâr milletvekili Bayan Margaret
Thatcher olarak, önde hukümete
ayrılan sıralarda değil de arkada
"olağan" milletvekillerine ayrılan
sırada mı oturacak? Hayır. Sıra-
dan bir muhalefet üyeliğine ta-
hammiıl edemeyeceği, siyasetten
ayrılacağı kesin. Bu perşembe gu-
nu yerel seçimden sonra kaderi de
çızilecek. Elbet yakınlarda bir za-
man, Thatcher'sız bir Avam Ka-
marası da baharatı eksik türluye
benzeyecek.
MtNE G. SAULNIER
BtLBAO — Hepimiz biraz
âsıktık ona. tstanbul evlerinde,
binlerce kitabın kalorifer kazan-
larında yandığı gece ve kabaralı
çizme sesleri kapının önunde dur-
madan önce duvanmızdaki resmi-
ni paşa dedemizin sureti ardına
gizledik. Yaslanmadan olen genç-
liğinı sevdik onun. Eskimeden
noktalanan öyküsünu.
9 Ekim 1967 günü, ozan Joan
Brossa 28 harflik bir alfabe ile dile
getirdi onun ölumünu, C, H ve E
harfleri yoktu. Üç sessiz delik var-
dı yerlerinde. Devrimin abecesi, üç
harfini yitimıişti. Joan Brossa, bu
grafik şiırin orijinalıni, o sıralar
Fnuıco'ya karşı direnen bir Bask
örgütüne armağan etti. Quebrada
del Yuro'da pusuya duşurulen tan-
rısız peygamberin bu genç inanç-
Ulan, onun ölümünden bir yıl
sonra, 1968 yılında ve onun izin-
de ETA adını alacak olanlardı.
Onlar da kendilerince ve tarihin
bir başka boyutuna geçmeyi ba-
şardılar. Ama ne yazık ki eskiye-
cek, bunayacak, çurüyecek, koku-
şacak ve iğrendirecek kadar yaş-
lanmaya zaman buldular.
Ernesto Gnevara de la Serna
Küba Kurtuluş Ordusu'nun mu-
zaffer komutanı. Bolivya dağlan-
nm yenik gerillası. 68 öksüzleri-
nin tann babası. Kronik astımı ve
doktorluk diploması vardı. Gran-
ma çarpışmasının yirrai gazisin-
den biriydi ve ana babasına bırak-
tığı veda meklubunda kendisini
Don Kişot'a benzetmişti: "Bircok-
lan maceracı diyecekler benim
için
v
« öyleyim. Ama gerçegi gö-
rebilmek için kendi derisini yiize-
bUen lürden."
Bask aynlıkçı örgütü ve Mark-
sist Leninist şematikle ortaya çı-
Ernesto Che
Guevara'nın
cesedinden
çıkan
günlükte
şöyle yazar:
'Dün tüfeğim
ile bir
askerciğe
nişan aldım.
Öyle genç ve
çelimsizdi ki
tetiği çekecek
cesareti
kendimde
bulamadımî
Oysa
Guevara,
belki tüm
kahramanca
yaşamı
boyunca, hiç
bu zayıflık
anındaki
kadar cesur
olmamıştı.
CHE GUEVARA: Muzaffer komııtan, yenik gerilla, 68 oksuzlerinin tann babası 1%3'te.
kan ETA'nın, özgün logosu altın-
da tetiğe bastığı 7 Haziran 1968
gününden Franco'nun öldüğü
1975 yuına değin "iafaz" ettiği her
Guardia Civile için cinayet gecesi
tüm tspanya'da şampanyalar pat-
latıldığt anlatılmaktadır. Aralann-
da köylüsunden üniversite profe-
sorlerine, ama hepsi aynı hedefe
yönelik ve belli bir etik için sava-
şan insanlar vardır. Stratejik yük-
lü trenleri raydan çıkanrlar, faşist
yönetimi simgeleyen kunımları
bombalarlar, silah depolannı ha-
vaya uçururlar. Giderek yalnız
Bask bölgesi değil, tüm tspanya'-
da Franco rejimine boyun eğme-
yen sessiz çoğunluğun direniş bay-
rağı haline gelirler. Faşist rejimi
içinden ve azar azar kemiren kurt-
lar gibidirler. Tüm Avnıpa de-
raokrasileri onlarla birliktedir,
komşu Fransa'nın maddi manevi
desteğini görmektedirler. Sonıa
Franco ölür. Kısa bir kararsızlık
dönemi ve ETA eylemlerinin yad-
sınamayacak katkısıyla toplum-
dan gelen genel istek doğrultusun-
da demokrasıye geçilir. ETA'nın
bir etik için savaşan tüm militan-
ları silahları bırakırlar. Bunların
buyuk bir bölümu şimdi, siyasal
yelpazede gorev sahibi yurttaşlar.
örgutun teröru araç değil amaç
olarak seçen küçük bir bölümu ise
gerekçe gösterdikleri tüm özgur-
lüklerin verilmiş olmasına, Bask
bölgesi üstündeki tüm yasaklann
kalkmasına karşın öldürmeyi sür-
durürler. Artık cellat bile değil,
kasaptırlar. Hanelerine yazılı ma-
sum kanlan, boylannı aşmıştır. Ve
düne değm onlara para veren, des-
tek olan Bask halkı artık lanet
yağdırarak sokağa dökulmektedir.
O tannsız peygamberin kör
inançlılan ölume tapınmayı, silalı-
lı kahramanlık buyüsünden ayıran
ince çizgiyi aptalca bir sarhoşluk
içinde aşarlar. Oysa Che Gueva-
ra'nın cesedinden çıkan günlükte
şöyle yazar: "Dün tufegimle bir
askerciğe nişan aldım. Öyle genç,
öyle çeiimsizdi ki tebgi çekecek ce-
sareti kendimde bulamadım." Oy-
sa Ernesto Guevara de la Serna,
belki tüm kahramanca yaşamı bo-
yunca hiç bu zayıfhk anındaki ka-
dar cesur olmamıştı aslında.
Ama Che'nin izinde yürüyen
bir kuşağın kimi çocukları onun
en radikal mesajını ıskaladüar: Bir
gun tetiğe basmayacak kadar ce-
sur olmak gerekir.
Dünya degışiyor gerçekten, ama
belki de sanılan yönde değil. Bun-
dan bir süre önce, Sosyalist Enter-
nasyonal'in hemen tüm liderleri
Madrid'de buluştu, "Yeni Sol"un
ne olacağını konuştular. Fransız
Başbakanı Mkhd Hocard, ttalyan
komünist lider Achille Oechetto,
Felipe Gonzalez, Oscar Lafonta-
ine gibi politikacıların yanında
Jorge Semprun gibi aydınlar ve
Che'nin arkadaşı Rigis Debray
vardı. Che konusunda, kahraman-
ların tanrılaştınlması tehlikesine
karşı dikkati çeken Regis Debray
yuhalandı. Puslu günlerde kimin
haklı olduğunu söylemek kolay
değil. Ama toplananlar ilginç dü-
şünceler dile getirdiler: "Reel sos-
yalizm denilen totaliter rejim ti-
IÜ, büyîik sosyatizm macerasııtda
bir trafik kazasıydı. Özgürlnksıiz
yönetimlerin balışı, sosyalizmin
üstiındeld ipotegi kaldınyor. Ba-
tı'nın perestro>kası başlamakta-
dır. Sosyalizmin bir dunya duze-
ni olmasını engelteyen öğe orta-
dan kalknuşOr. Buna iyi degerlen-
dirmeliviz." tşte böyle dedüer ve
çoğu ülkelerinde iktidardüar.
özgür dünyada tetiği çekme-
mek zamanı geldi galiba.
Manüa'dan
Biz diktatörümüzü çok sevmiştikMUSTAFA BALBAY
MANlLA — Loş ışıklar Ninoy
Aquino Havaalanı'mn yolcu ge-
liş salonuna esrarengiz bir hava
veriyor. Yıpranmış yer döşemele-
ri, uzun süredir yenilenmediği her
halinden belli olan pasaport kont-
rol kulübeleri, güvenlik görevlisi-
nin, "Manila'da ne kadar kala-
caksınız, niçin gddiniz..." diye
uzayıp giden sorulan, garipliklerle
dolu bir ülkeye geüşimizin ilk gös-
tergeleri.
20 yıl Filipinler'de hüküm sü-
ren Ferdinand Marcos'un, en bu-
ytik rakibi Beningo Aquino'yu 21
Ağustos 1983'te öldürttüğü salon-
dan ayrılıp kent merkezine doğ-
ru ilerleTken taksi şoförü ülkede-
ki son terör olaylannı anlattıktan
sonra, "Merak etmeyin, burada
her sey kontrol albnda" diyor.
Ertesi gun 40 dereceyi bulan ka-
vunıcu sıcağın altında Manila'nın
kuzeyinde Marcos'un, kayaların
üzerine oturtulmuş dev heykelinin
bulunduğu Bogo bölgesine doğru
ilerliyonız. Yolda dikkatimizi en
çok "el yapunı" arabalar çekiyor.
Son model Japon malı araçlann
arasında rengârenk boyalan, il-
ginç sUslemeleriyle yolların hava-
sını değiştiriyorlar.
Sadece motorları Japonya'dan
getirilen bu araçların dış bölümu
tümüyle elde yapılıyor. Araçların
sahipleri ise hiç de mütevazı de-
ğil. Çoğunun önünde "Pbilippi-
nas Honda", "RoJls Royce" ya-
Ferdinand Marcos'un Filipinler'de en giiclii zamanında yaptırdıgı heykeli 18 milyon pesoya mal olmustu. Bugün turisllerin ugrak yeri.
(Folograf: Mustafa Balbay)
zılan var.
Tropik meyve bahçeleri, pirinç
tarlaları arasında hızla ilerlerken
üç araç genişliğindeki yolda mem-
leket özlemini de gideriyoruz. Fi-
lipinli şoförler de Türklerden aşa-
ğı değil. Hatalı sollamalar, soldan
yer bulamayınca sağlamalar...
Üç saatlik bir yolculuğun ardın-
dan Agoo dağlanmn eteklerinde
zemini betonla kaplanmış bir yo-
la giriyoruz. Yolun girişinden kı-
sa bir süre sonra bir tepenin ete-
ğine yazılmış büyükçe bir yazıyla
gözlerimiz iri iri oluyor:
"Marcos Highway."
Yazıya inanamayıp soruyoruz:
— Bu yoİHB adı hâlâ Marcos
mu?
Şoförümüz 'evet' deyip devam
ediyor:
— tleride Baguio kenti var.
Orada guzel bir park görecegiz;
adı lmelda.
fmelda Marcos! Ferdinand
Marcos'un karısıydı!
Şaşkınlığımızı gizlemeye çahşıp
Marcos Highway'den ilerliyoruz.
Agoo dağlarını kıvrıla kıvnla çı-
karken şoförümüz konusmaya
devam ediyor:
— Dısandan gefcnler hep şaşı-
Filipinler'in devrik
diktatörü Ferdinand
Marcos'un ülkedeki
etkisi sürüyor.
Yabancılan şaşırtan
konular arasında,
bazı cadde ve
parklann hâlâ
Marcos'un veya
karısı İmelda'nın
adıyla amlması,
dağlarda hâlâ
mücadele eden
Marcos yanhlarının
bulunması var.
Baguio'da îmelda
Parkı'nın karşısındaki
kafede çahşan bir
genç kız şöyle diyor:
"Bizim resmi
başkanımız Ferdinand
Marcos. Ben îmelda'yı
seviyorum."
nrlar. Marcos'un devrik bir dik-
tatör olduğunu düşunup görduk-
lerine inanamazlar, ama bu bir
gerçek. Bu dağlarda hâlâ Marcos
yanlısı gnıplar var.
Marcos yoiunda yanm saat ka-
dar üerledikten sonra, önü derin
bir vadiye açılan tepenin etekle-
rinde irkiliyoruz.
Tepenin en uç noktasındaki dev
heykele en az 2-3 kilometre uzak-
tayız. Marcos'un en güçlü oldu-
ğu dönemlerde 18 milyon peso
harcanarak yapılan heykeli çirkin
bir baykuş gibi duruyor.
Askeri bir barikattan geçiyo-
ruz. Ardından, Marcos'un yazlık
konutuna ulaşıyoruz. Heykelin
yüz metre kadar önünde Marcos'-
un yazlık e\i var. Bugün çevresin-
de köpekler oynaşıyor. Bir bölü-
mü de birkaç güvenlik görevlisi-
nin bannağı olarak kullanılıyor.
Birkaç bin metrekareük bir ala-
na oturtulmuş üç katlı konutun
çevresinde küçük bir tur attıktan
sonra heykele ulaşıyoruz. Heyke-
lin önünde hatıra resmi çektirmek
isteyen insanlar minicik kalıyor.
Çevre bakımsız, ama çöp yuvası
da değil. Heykelin tam karşısın-
da iki kuçük büfe var. Büfe sahip-
leri günde 30-40 aracın buraya
geldiğini, kazançlannın da iyi ol-
duğunu söylüyorlar. Heykel ve al-
tındaki ev bir açık hava müzesi
günümünde. lmparatorların
"mözelik" olması ve onları böy-
le seyretmek gerçekten güzel, ama
Baguio'da tnıdda Parkı'nıu kar-
şısındaki bir kafede çalışan genç
kızın söyledikleri Marcos'un ayak
ızlerinin hâlâ tazeliğini koruduğu-
nu ortaya koyuyor:
— Bizim resmi başkanımız Fer-
dinand Marcos. Ben Imdda'yı se-
viyorum.
Stuttgart'tan
Andlar'dan gelen beyaz tehlikeBatı'ya açılan eski demirperde ülkeleri, Güney
Amerikalı uyuşturucu tüccarları için yepyeni
bir pazar. Özellikle Kolombiya'da afyon ekim
alanlarının son üç yılda yüzde 30 arttırıldığı
biünmekte.
AHMET ARPAD
STUTTGART — Carlos, ka-
çakçımn adı değil. O, kaçakçıla-
rın peşinde. Carlos dört ayaklı.
Eğitilmiş bir kurt köpeği. Eroin,
afyon, kokain, marijuana (beyaz
zehir) gibi uyuşturucuları arayıp
buluyor. Kaçakçı nereye saklarsa
saklasın, Carlos ve arkadaşlarına
güveniliyor. Bu kurt köpekleri iki
aylık bir eğitimden sonra göreve
çıkıyorlar. Onlar için bir oyun
olan bu görev, Almanya'da önemi
ne yazık ki gittikçe artan bir so-
run.
Ulkeye giren uyuşturucu mikta-
n yıldan yıla artıyor. Her turlu
uyuşturucuyu kullananlarm, ona
tutulanlann ve sonunda ölenlerin
de. 1989'da Almanya'da uyuşturu-
cudan 1000'in uzerinde insanın
yaşamını yitirdiği açıklandı. Ka-
çakçıların kazancı milyarlarca
mark. Tüm yeryuzünde 600 mıl-
yar! Amerikan kaynaklanna gö-
re Guney Amerikalı uyuşturucu
tuccarlarımn 1990*lı yıllarda Av-
rupa'ya iyice el atması bekleniyor.
Hele Başkan Bush yonetiminin
Bolivya, Peru ve Kolombiya'ya
"uyuşturucu savaşı" ilan etmesin-
den sonra, başta Almanya olmak
üzere Orta Avrupa ülkele'rini And
Dağları'ndan gelecek bir "kar
yağışı" beklemekte. Özgürlukleri-
ne yeni kavuşan ve Batı'ya tam
açılan eski demirperde ülkeleri de
Güney Amerikalı tuccarlar için
yepyeni bir pazar. Özellikle Ko-
lombiya'da afyon ekim alanlarının
son üç yılda yüzde otuz arttırıldığı
HelsinkVden
Orman-göl, orman-göl, orman-göl
CENGtZ TURHAN
HELStNKİ — Baltık Denizi
uzerinde uçmanın en keyifli yanı,
insanın altında uzanan iğne oyası
gibi kıyıları seyretmek. Kıyıya ya-
km serpiştirilmiş binlerce küçük
adacığın deniz uzerinde oluştur-
duğu manzara görülmeye değer.
Bu manzara hele uçak yolculuğu-
nuzu Finlandiya topraklan üzerin-
. de sürdürmeniz söz konusuysa,
deniz uzerinde uçarken keyifle iz-
lediğiniz görüntünün "nefatifi"
yeni bir coşkuya kapılmanıza ne-
den olacaktır. Yemyeşil bir arazi-
nin uzerinde binlerce gölün oluş-
turduğu manzara, hele güneş ışık-
lan göUeri gümüşi bir renge bü-
ründürüyorsa, insanda heyecan
uyandınyor.
Binlerce sözcuğünu kullanmak,
Finlandiya topraklan uzerindeki
göl sayısını hafife almak olacak-
tır. Çünkü 338 bin kilometre ka-
relik Finlandiya topraklan uzerin-
de tam 198 bin, evet yüz doksan-
sekiz bin adet göl var. 32 bin metre
kareyı bulan gollerin toplam yu-
zölçümu, Finlandiya'nm ekilebi-
lir alanlarının toplamından daha
geniş bir alan kaphyor. Finlandi-
ya'nm ekilebilir alanları 27 bin ki-
lometre kare.
Kuşkusuz bu kadar göl olunca,
bunlardan bir ulaşım sistemi ola-
rak da yararlanüıyor. Gollerin bu-
ytik bir kısmı kanallarla birbiri-
ne bağlı, bu da ulkenin orta yerin-
de bir deniz, yani göl trafiğinin
oluşmasına neden oluyor.
Bu rakamlara, 187 bin kilomet-
re karelik orman alanını da ekler-
seniz, Finlandiya uzerinde alçak-
tan uçarken inanın ne kadar ke-
yif alabileceğini kestirebilirsiniz.
Göller ve ormanlar bu ülkede
çevre korumayı son derece önenı-
li bir konu haline getiriyor. Bu ül-
kede başka pek çok ülkeden da-
ha fazla ekonomik bir temeli var
çevre korumaran. ÇunkU Fin sa-
nayiinin belkemiğini oluşturan or-
man ürünleri, sağlıklı bir çevreyi
zorunlu kılıyor. Yine de Avrupa'-
nın en sen çevre yasaları Finlaıı-
diya'da değil. Aksine bu ülkedeki
sistem "Dzlaşma" üzerine kurul-
muş. Kirlenmeyle ilgili olarak ke-
sinlikle uyulması gereken normlar
yok Ingilizlerin yazılı olmayan
anayasalan gibi Finlilerin de ya-
zıyla olmayan kuralları var. Bu
kurallann gözetünini belli kurunı-
lar, her tekil olay: kendi başına ele
alarak sağlıyorlar.
Örneğin su kirlenmesini göze-
tim altında tutan bir "Su
mahkemesi" var. Mahkeme sanayi
kuruluşlarına üretim izni vermek
ya da mevcut izinlerini yenilemek-
le gorevli. Soz konusu olan, hâki-
mi, mühendis savcısı ve avukatla-
nyla gerçek bir mahkeme. Üretim
izni alacak olan fabrika bu mah-
kerneye başvuruyor. Mahkeme, Su
ve Çevre Ulusal Kurulu'nun bilir-
kişiliğinde, fabrikanın kirletme
kapasitesini saptıyor, asgari zo-
runlu önlemleri belirliyor, bu kir-
lenmeden etkilenecek çevre halkı-
nı saptıyor ve bu kişilere kirlenme-
den uğrayacakları zararlan karşı-
lamak üzere tazminat odenmesi-
ni sağlıyor. Pratikte ekonomik ha-
yatın "azaltılmış zarariarla" sür-
mesi sağlanmış oluyor. Su ve Çev-
re Ulusal Kurulu'nun uzmanlan
da bir gerçeği kabul ediyorlar: Bir-
çok iş sahibine, kirliiikten zarar
görecek çevre halkına tazminat
ödemek, belirlenen asgari seviye-
nin uzerindeki baa önlemleri al-
maktan daha ucuza geliyor.
bilinmekte. Şimdi 10 bin hektar
çaya karşılık 100 bin hektar afyon
ekiyorlar. Uyuşturucu kaçakçıia-
n Avrupa ülkelerinde Kuzey Ame-
rika'dan çok daha kazanacakla-
nndan emin.
Washington hükümeti bu bela-
dan kurtulmak için her şeyi göze
almış durumda. Kolombiya, Peıu
ve Bolivya'ya toplam 250 milyon
dolarlık özel askeri yardım hazır
bekliyor. George Bush, havada,
karada ve denizde bir savaşa baş-
lıyor. Gumruk mudurlükleri, göç-
men buroları, eyalet polisleri tam
bir ortak çalışma içinde. Aynca
FBI, uyuşturucu polisi DEA ve bir
uyuşturucu karteli de uydular,
uçaklar ve gemiler aracılığı ile
kontrolleri kara ve hava sınırları-
nın ötesinde başlatıyor. Tanesi 14
milyon dolara radarlı balonlar Ba-
hama Adalan'ndan yükseliyor.
Batı Almanya'da ise bu savaş
daha küçük çapta yapılmakta. Bir
savaştan çok beklenen istilaya en-
gel olma çabalan bunlar. En baş-
ta bazı yasa değişiklikleri gelmek-
te. Örneğin uyuşturucu ticaretin-
den milyarlar kazanan "babalar"-
ın çeşitli bankalarda gizli hesap
açması zorlaştırılacak. Yakalanan
uyuşturucu satıcısı ve kuryelerine
verilen cezalar arttınlacak. Uze-
rinde 0,1 gram cıoinle ele geçeıı-
ler bugüne kadar yine serbest bı-
rakılıyordu. Bu küçük dağıtıcılar
ise günde defalarca 0,1 gr. satmak-
la topluma buyuk zarar vermek-
te. İnsanları gittikçe daha çok
uyuşturucu kullanan ülkelerde iz-
lenen belirli bir sosyal yapı den-
gesizliği, devamlı işsizlik ve sınıf-
lar arasında var olan uçurumlar
ortadan kaldınlmadıkça başlatı-
lan savaşlar öyle pek kolay kaza-
nılacağa benzemiyor.
Ülkemiz kimya sanayünde etkin,
büyük bir holdingin, cirosu 100 milyar
Türk lirasının uzerinde olan
ûretici kuruluşu için
GENEL MÜDÜR
Ve holding bünyesinde icra kuruluşuna
bağlı olarak çalışacak
FİNANSMAN DİREKTÖRÜ
ile
MALZEME DİREKTÖRÜ
aranmaktadır.
Bu görevler; yüksek görev bilinci ve
sorumluluğuna sahip, yetenekli, yaratıcı
ve deneyimli, yöneticilik bilgi ve
birikimi olan adaylan beklemektedir.
tsteklilerin bir fotoğraf ekli
özgeçmişlerini, talip olduklan
görevi de belirterek,
PK 243 Mecidiyeköy, İstanbul'a
göndermeleri rica olunur.