25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ s 2 NfSAN 1990 E T E S C IU N İ V E R S İ T E L İ L E R Gençlerkarar özgürlüğüistiyorNE DÜŞÜNÜYORLAR, \E DİYORLAR? ; Kuşaklararası büyük iletişimsizlik var. Bizi sevdiğinizi, korumak istediğinizi biliyoruz. Ancak bize güvenmemenizden, bizi kollama adına bizim yerimize karar vermenizden yorulduk: Karar verme özgürlüğümüz olmaz, kendi yanlış kararlarımızın bedelini ödeyerek yanlışlarımızı göremezsek doğru düşünmeyi nasıl öğreneceğiz. — 2 - tnsan en kolay kendisini tanı- yan, güvenen çevreye yaklaşabili- yor. İTÜ öğrencisi oğlura ve arka- daşlan ile konuşmaya çabalıyo- rum. Üniversitelileri anlatan bir yazı dizisi yapraaya kalkışmama itirazlan var. Onların dünyasına girebilmek için çok yaşlı olduğu- mu, onlan aniayamayacağımı, ile- tişim kuramayacağımı düşünüyor- lar. En öfkeli itirazlar da oğlum- dan geliyor. "Ögrenciligimden sonra, aralıksız 14 yıl üniversite gencliğinin içinde yaşadım. 68 ku- şağını çok yakından tanıdıın. In- sanlarla kolay iletişim kuranm" savunmalanm hiçbir işe yaramı- yor. Çaresiz kaJınca, en kolay yolu, saldırıyı seçtim. "Çocuklar şu iti- razlannız. tepkUeriniz var ya. Ken- dinizi ele veriyorsunuz. Siz güven- siz bir kuşaksınız. Herkese, ber şe- ye güvensiz bakıyorsunuz. Korku- lar içinde, anlaşılmamaktan, yar- gılanmaktan korkarak, içinize ka- panmayı, sevgisizligj seciyorsunuz. Sizi tanımamdan, size yaktaşmamdan adeta ürküyorstı- nuz.." Kişilik kazanmak Gürultülu yemek masamızda birdenbire büyük bir sessizlik ege- men oldu. Her birimiz başımız bi- raz önde düşünceye daldık. Son- ra çocuklardan biraz güven veri- ci, cesaretlendirici gülümseme ve sesler çıkmaya başladı: "Haklısı- nız, kuşaklararası büyuk iletişim- sizlik var. Biz annelerimizi, bizi sevme, kollama adına sürekli azar- layan, doğru şeyler yapmak için uyaran, baskı altında tutan, va- saklar koyan olarak görmeye alış- tık. Bizi sevdiğinizi. koruraak is- tediğinizi biliyoruz. Ancak bize güvenmememizden, bizi kollama adına, bizim yerimize karar ver- menizden yorulduk. Karar verme özgürlügümüz olmaz, kendi yan- lış kararlanmızın bedelini ödeye- rek, yanlışlanmızı göremezsek, düşünmeyi, doğru düşünmeyi na- sıl öğreneceğiz? Bizim buyudüğii- müzu görmenizi istiyoruz. Kendi- mizden sorumlu olmak istiyoruz" Üniversite öğrencisi, hatta lise öğrencisi olduğum yılları anımsı- yorurn. Ben, benim kuşağım on- lardan ne kadar daha çok şanslı idik. Ailelerinüz bizim adımıza bu kadar çok korkmuyor, kaygı duy- muyorlardı. Bizi kollama adına, bizim onlara yaptığımız baskıyı yapraıyorlardı. Belki çoğunluğu- muz için, geleneksel ve ahlaki kay- gılarla yapılan baskılar daha bile fazlaydı. Ancak anne ve babala- nn çocuklannın "anarşi ve *eröre" bulaşacağı korkusu ve paniği bu- gunun boyutlannda değikii. öme- ğin kendi annem, benim okuyan, tartışan, düşünen bir lise ve Üni- versite öğrencisi olmamdan hep onurlanmış, buna ortam yaratmış- tı. Ancak yetişmesinde çok büyük emeği olan torununun okursa, tartışırsa, politikayla ügilenirse ce- zaevlerine düşeceği, öğrenimini yapamayacağı paniğini yaşadı. Onun politika yerine, yeteneği olan raûziğe yönlenmesi için ne kadar çok çaba gösterdi. tşte şimdi masada karşırnda oturan İTÜ'nün çiçeği burnunda öğrencileri, bizim kendilerinı kol- lamamızdan, soylemesek bile tep- kılerimizJe açığa çıkan kaygılan- tnızdan ne kadar çok hırpalandık- lannı anlatıyorlar: "Biliyorsunuz annem Ankara'da telefonum ak- sasa, panige kapılıyor. Evde tele- fon olmadığı halde koraşulara, ar- kadaşlara koşuştunıyor. Bazen te- lefonu düşüremiyorum ya da meş- gnl çıkıyor. Sonra derse donmem ya da bir yere gitmem gerekiyor. Aklım annemde, kaygılannda ka- lıyor. Bu baskının üzerimdeki et- kisini anlayabiüyor musunuz? tşin bir diger boyutu, kendimizi zayıf, korumasız, bep başı belaya gire- biiecek konumda güvensiz hisse- diyonız. Nasıl kimlik kazanabili- riz ki biz?-" Universiteliüzerine araştırmayapılmıyorBatılı öğrencilerin jçoğu Batı, ! Doğuluların çoğu «Doğu üniversitelerinde jtoplanmış. Büyük , kentlerdeki lüniversitelerin belli tbölümlerinde ancak jkengin ve özel eğitimden geçmiş çocuklar okuyabiliyor. Birbirinden uçurum sayılacak farklılıktaki ekonomik, sosyal, kültürel koşullardan gelmiş, aynı farklılıktaki eğitim ve yaşam ko- Sulları içine düşmüş universiteli ögrencileri tanımak için ne kadar çok değişik graplarla, çok çok gö- rüşseniz de işin içinden çıkılama- yacağıru görüyorsunuz. lster iste- mez öğrencinin kimliği hakktnda bılgi verebilecek araştırmalara da- ha bir fazla gereksinme duyuyor- sunuz. Universiteli öğrenciye, kimlik sorunlanna yönelik araştırmaiar mı? Ilgili olabilecek, yetkili ve so- rumlu olabilecek kime sorsanız, yanıtsız kalıyorsunuz. Yapılmış ciddi, önemli hiçbir araştırmanın bulunmadığını, bölük börçük, kı- şıtlı, smırh bazı çalışmalann sade- ie var olduğunu öğreniyorsunuz. Veriler eksik ', Hiç değilse ÖSYM'den üniver- liteye girerken sorulmuş sorular- ta bağlantılı, sosyal, ekonomik ve tğitimsel niteliklerine, kimlikleri- (ıe ilişkin bilgileri alabileceğinizi biliyorsunuz. Geçmişte her yıl ya- fcıldığını bildiğiniz, haber olarak değerlendirdiğiniz bu nitelikteki jraştırmaların en sonuncusunun }977 yılında kaldığmı öğreniyor- sunuz. Evet öğrenciye ilişkin sos- yal, ekonomik ve eğitimsel geliş kimliğinı verecek bilgiler tek tek var. Yurt ve kredi işlemlerinde kul- lanılıyor. Ancak bilgısayar YÖK- un, devletin başka işlerinde kul- Zengin ve özd eğitimden geçads keatü geaçler befli iinrversitelerin belli böliimlerinde bir bütünluk içinde toplanmışlar. lanıldığı için, ögrenci kimliğini çı- karmaya yarayacak dökümler ya- pılmamış. Sonuç olarak üniversitelilerin kimliğini ortaya koyacak hiçbir toplu bilgiye, araştırmaya sahip değiliz. Her şey gözlemlere çok sı- nırh araştırmalara kaiıyor. Geçmişle karşılaştınldığında ilk çarpıa gözlem, üniversitelerde ge- rek sosyal ve ekonomik ve gerek- se yöresel Türkiye haritasuıın çok hızlı bozulduğu. Elbette çağ nüfusunun ancak yüzde 8'ine üniversite kapılanru açabilen bir ülkede, yoksul çocuk- ları, eğitim düzeyi düşük liseler- den gelenler, geri kalmış yörelerin gençleri üniversitelerin içinde yer alamaz. Bu eskiden de böyle idi. Ancak oransal ve sayısal çok da- ha az olsalar da üniversitelerimiz- de butün yörelerimizin gençlerini bir arada görürdük. Çoğunluk olanaklı okullardan, özel kurslar- dan gelenler yanında, eğitim ola- nakları kısıtlı okullardan da gele- bilen çalışkanlar az değildi. Oku- mayı çok isteyen, ailesi ile büyük özverilere katlanan yoksul çocuk- lar da bütün üniversitelerimizde yerlerini alıyorlardı. Çarpıklığın aynası Sadece bir gözlem değil, somut bir olgu olarak, ilgili ve yetkili her kişinin de doğruladığı gibi üniver- sitelerimiz Türkiye'deki gelir da- ğılımı çarpıklığının, sosyal, kültü- rel eşitsizliklerin, farklılaşmanın aynası olmuş. Zengin ve özel eği- timden geçmiş aile çocuklan bel- li üniversiteler, hatta bölümlere bir bütünluk içinde toplanmış. Büyük kent çocuklan çok ağır- lıklı büyük kent üniversitelerinde. Gelişmemiş yöre çocuklan, sade- ce adı üniversite eğitimi, diploması geçersiz, gelişememiş üniversite- lerde. Doğulular doğudaki üniver- sitelerde, batılılar batı üniversite- lerinde toplanmış. Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde öğrencinin °/a ^ ı n ı n doğu yöresi kökenli ol- duğu bildiriliyor. Yurtlarda top- lanmış, batı kökenli az sayıdaki öğrenciye soruyoruz. Onlar da ai- lelerinin doğu ya da Kürt kökenli olduğunu, genellikle dargelirli aile çocuğu olduklanru anlatıyorlar. Gelir faktörü Türkiye insanının iletişimini yok eden bu çarpık dağıLmda öğ- rencilere göre başlıca etken orta öğretimdeki eğitim eşitsizliği ve ai- lenin gelir düzeyi. "Neden seçti- niz" sorusunun iki ağırhkh yanı- tı. "Burayı kazanabildim". "Aile- min gelir durumu ancak burada okumama dverişli." Olanaklan el- verişli, diploması geçerli büyük kent üniversitelerinin tıp, mühen- dislik bölümlerinde okuyamayan, alacağı diplomasının bir geçerli- liği olacağma inanmayan, kaygılı gençlerin bir yansı, diploması ge- çerli universitenin puanını tutama- dığıaı söylerken, bir diğer yansı da "orada okumanın masraflanm ai- lem karşılayabilecek dnnırada degil" diyor. Çok az sayıda öğrenci de pua- nı, ailesinin gelir durumu elverse de ailesinin yaşadığı yöredeki üni- versiteyi seçtigini söylüyor. Bu gö- nüüü seçim en ağırLklı doğu üni- versiteleri için geçerli. Örnegin Dicle Üniversitesi'nde çok fazla sayıda, "ailem ya da kendi kanı- nmla, puanım tuttuğu halde, gi- dcbilecegim halde, kendi köke- nimden insanlarla biriikte olaca- ğım üniversiteyı seçtim" açıklama- sı yapıldı. ÜNİVERSİTE SÖZLÜCÜ Eylemcinin adv MarjinalÖğrencilerin geniş kitlesi sağ ya da soldaki bütün eylemci grupları tek bir sözcükle anıyor: Marjinal. Gençler bu 'marjinaller' için şöyle diyor: Her şeyden önce demokrat değiller. Tek doğrunun kendi bildikleri olduklarını düşünüyorlar. öğrencilerin ağızlanndan hiç düşürmedikleri "marjlnsu" sözcü- ğunu ilk duyduğumda, gerçek an- lamda kimleri kastettîklerini tam kavrayamamıştım. Sonra çok de- ğişik ortamlarda aynı sozcüğün, eş anlamda, sağ ve soldaki bütün ey- lemci grupları birden kapsamak üzere kullanıldığım Ogrendim. Kendileri de sağ ya da sol eği- limli düşüncelere sahip olsalar da- hi, çoğunluk kitlede gözlenen en tipik ortak niteliklerden biri, ey- lemci gruplara duyulan yabancı- laşma. Sağ ve solda çok farklı he- def ve düşünceler etrafında top- lanmış eylemci grupların, tümü için, kimlikleri kullanılmaksızın "marjinal" sözcüğünün seçilme- si, galiba da tek başına kitlenin onlara yabancılaşmasınj sergilivor. Eylemcilerle yabancılaşmanın çok değişik nedenleri ve boyutla- n var. Konuşmalardan aldığımu izlenimlerde çok kabaca bir genel- leme yapmaya çalışırsak, ortak ne- denleri "gerçekçi bulmama", "içinde bulundukları anti- demokratik ortamın sorumlusu görme", bedd ödemek istememe", "duşüncelerini ve özellikle de yön- temlerini ret etme" ve "korkn" olarak özetleyebiliriz. Uzun uzun konuşulduğunda, değişik gruplar marjinalknn ya- şama ve var olma haklarıru tanı- salar bile, dışlarlarken, onlardan uzak olmak istediklerini söylerler- ken, "Her şeyden önce deraokrat değiller. Tek doğrunun kendi bil- dikleri olduğunu düşünüyorlar. Başka insanlara, düşüncelere say- gılan yok. Körii korune inanıyor- lar. Saglıksız nıhsal bir yapıya sa- iüpter. Aamasızlar. Sorumsuz, he- piinize zarar verecek işler yapıyor- lar. Aslında acınacak dnnımdalar" gibi tanımlamalar kullanıyorlar. öğrenci kitleleri çok yaygın bir biçimde son zamanlarda üniversi- telerde yoğunlaşan olaylardan kaygı duyuyorlar. Zarar görecek- lerine inanıyorlar. Ancak öğren- cilere göre, bedelini kendilerinin ödeyeceğine inandıklan bu olum- suz gelişmelerden, kendi marjinal- leri kadar, hatta daha çok polis sorumlu. Kendi üniversitelerinde tanık oldukJarı olumsuz olayları anlatii ken, en çok polisın öğren- ciyi düsman görmesinden ve olay- ları tahrik etmesinden yakınıyor- lar. Polisin tahrikleri, provokas- yonlan olmasa marjinallerin asla kitleyi sürükleyemeyeceklerini sa- vunuyorlar. Diyarbakır Üniversitesi'nde 14 Mart kutlamasıKürtçe bir türkü okunurken salondakiler $aygı ile ayağa kalkıyor. Yanımdaki genç bunun Kürdistan özgürlük marşı olduğunu söylüyor. Şiirlerde, türkülerde sık sık gerilla sözcüğü duyulduğunda bir gürültü ve slogan yağmuru kopuyor. Öğrenci kitlesi "Hepimiz bir gerillayız" sloganları ile sarsıhyor. • 14 mart gunü Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nde, öğrencilerin dü- zenlemiş oldukları "Alternatif Tlp Bayramı" toplantısındayız. Önce iki bini buian bir kalaba- lık ve keyifli görünüm altındaki aşın gerilim dikkati çekiyor. Ço- ğunluk, geniş pisti yan yana dol- durmuş, ele ele Doğu yöresi mü- zığinde folklor oynarken içeri gir- dik. Önce duvarlardaki karikatür- ler, yazılar dikkati çekti: "Genç ol ve konuşma", "Polis öğretim iiyesi-dikenli tel ve cop üniversite." Toplantının sorumlusu, düzen- leyici olduğu anlaşılan öğrenci li- derleri karşılarken, güvenlik açı- sından fotoğraf çekilmeyeceğini belirtiyorlar. 1968 kuşağından, iş- gal konseyinden ağabeyleri ile ta- nış çıkıyomz. Dost ve güvenilir olarak lcabul edüiyoruz. Yazabilir- sek objektif olarak gördüklerimizi yazmamız isteniyor. "Aksi halde hiç yazmamanu daha dognı olur. Sansürlü yazmaklansa, bunu da- ha anlayışla kabul edebüiriz" uya- rısında bulunuyorlar. Folklor bitiyor. Kalabalık yer- lerine oturduktan sonra, şiirli, ti- yatrolu, pandomimli, türkülü eğ- lence programı başhyor. Bizim bil- diğimiz, alışık olduğumuzdan çok farklı bir ortam ve gündemli. Sah- nenin arkasından Peşmerge kamplarının çocuklan, ellerinde satmak üzere kaçak yabancı sigara paketleri kalmış, eğlenceyi kaçır- mamaya çalışıyorlar. Onlara bür yük bir sevecenlik ve hoşgörü var. Kürtçe bir turkü okunurken, sa- londakiler saygı ile ayağa kalkı- yorlar. Yanımdaki yönetici genç kulağıma fısddayarak, Kürdistan özgürlük marşı olduğunu söylü- yor. Sözlerinin anlamını açıklıyor. Değişik sanatsal gösterilerin te- ması ortak: Polis baskısı, tşkence, cezaevleri, Kürt halkının özgürlü- ğü, yoksuUuk, sosyal haksızlık, eşitsizlikler. Kürtçe ve Türkçe bir- iikte kullanılıyor. Çoğunluğun Kürtçeyi eksiksiz anladığı tepkile- rinden anlaşılıyor. Tıp Bayramı kutlamasında ol- duğumuzu ancak politika ile bir- leştirilmiş, sağlık sorunlarına iliş- kin temalardan anımsıyoruz. Ye- tersiz tıp eğitimi, insanlann ba- kımsızlıktan, sağlık sorunlanndan ölümleri, ilaç israfı esprili kara mi- zah konusu yapılıyor. Şiirlerde, türkülerde çok sık gerilla sözcü- ğü duyulduğunda bir gürultü ve slogan yağmuru kopuyor. Öğren- ci kitlesi "hepimiz bir gerillayız" sloganları ile sarsüıyor. İşkenceye alışkanhk Birkaç saat aynı havada süren toplantıdan sonra öğrenciler bü- yük bir disiplin içinde, yemekha- neye doldurulmuş sandalyeleri sı- nıflara taşıyorlar. Bir anda sessiz, olaysız dağılıyorlar. Üniversite yö- netiminin ancak "Tıp Bayramı" gündemli kutlamaya izin verdiği- ni, kalabalık oldukları ve çok ha- bersiz hazırlandıklan için, polisin müdahale edemediğini, sonradan hesabını vermeye hazır olduklanru anlatıyorlar. Bilgi verenlerin pek çok cezaevine girip çıktıklarmı. iş- kenceye, yargılanmaya alışık ol- duklarını söylüyorlar. Toplantının dağılması, toplan- tı salonunun kapısından çıkma- mız ile biriikte ortam tamamen değişiyor. Sık sık üstümuz aranı- yor, kimlik soruluyor. Çevremiz- dekiler çok alışkın, hazır, istene- ni yapıyorlar. Sanki aynı insanlar değiller. Dicle Üniversitesi'nin bu grup ögrencileri ile Kürt ve Kürdistan sorununu gündem dışı bırakarak, üniversiteliler, üniversite sorunla- rını konuşma olanağı galiba yok. "Bizim için üniversiteler ve üniver- sitelilerin bütün diğer sonınlan, halkımmn sonınlanmn yanında ikincü planda kaiıyor" diye bir ge- nel değerlendirme yapıyorlar. Dicle Üniversitesi'ndeki eğiti- min olanaksızlıklarmdan, sorun- lanndan ne kadar çok yakındılar- sa, bir o kadar çok da bir başka yerde okumak istemediklerini vur- guladılar. Devleti kasıtlı olarak doğu üniversitelerine bilimsel açı- dan en yetersiz, faşist eğilimli öğ- retim üyeleri ve yöneticileri gön- dermekle suçladılar. Somut ör- neklerle doğu üniversiielerindeki eğitim yetersızliğinı uzun uzun an- lattılar. Bir ünivemte öğrencisi'olarak Diyarbaku-'da gereksinmeleri olan sosyal, kültürel, üniversal ortam- dan çok uzakta yaşamaktan do- ğan çok yönlu sorunlarırun da bi- Lincindeler. Yurtlarda bunaltıcı baskı ve yasaklar. Kentte biraz si- nema ve tiyaıro dışında hiçbir sos- yal etkinliğin söz konusu olama- ması. Kızlı erkekli oturulabüen, sadece sohbet edilen bir kahve ve her tür sosyal, sportif çaltşmaya, olanağa kapalı bir üniversite. Tek ideal Yurtların baskısından kaçanlar için, çok zor olan evlerde yaşama koşullan. Ağır bir din ve gelenek- ler baskısı. Sağlıklı bir flört iliş- kisinin dahi yaşanamadığını an- lattıklarında, "Bunalmıyor musu- nuz? ÖzeLlikk burada okumaktan memnun olduğunuzu söylüyorsu- nuz" vurgulamamıza "Bizim için bir tek ideal var. Halkımız adına sonımluluk duyuyoruz. Bu ideal her şeyin üstünde" yanıtı geliyor. SCRECEK İLAN MAZGİRT 1 NO'LU KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1989/12 Parsel No: 112 Davacı Orman İdaresi tarafmdan davalı Musa Beyaztaş aleyhine açılan tapulama tespitine itiraz davasının mahkememizde yapılan 7.3.1990 tarihli yargılamasında \erilen ara kararı uyarınca: Adresi türn aramalara rağmen tespit edilemeyen ve kendisine da- vetiye tebliğ edilemeyen davalı mirascılan Fatma, Gulay, Yaşar, Tüleş, Müslüm, Nevin, Nesrin ve Tekin Beyaztaş'ların yargılamarun atılı bulunduğu 23.5.1990 gunu saat 9.00' da Mazgirt Kadastro Mahke- mesı duruşma salonunda hazır bulunmaları veya vekil bulundurma- ları, aksi takdirde davaya gıyablarında devam edüerek karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basm: 45839 İLAN LADİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Dosya No: 1989/68 Davacı Çimemo Sanayi A.Ş. Vekili Avukat Ali Bahadır Sirel tara- indan davalılar Ayşe Yiyici ve arkadaşlan aleyhine mahkememize açılan apu iptali ve tescil, 2942 sayıh kanunun 17. maddesine göre tescil da- .asının mahkememizde yapılan açık duruşması strasında verilen ara cararı gereğince: Davalılardan Ladik ilçesi lskaniye mahallesinden Ayşe Yiyici, Meh- tıeı Yiyici ve Cemile Yiyici'nin ölü oldukları bildirümîş ancak bu za- nana kadar nüfus kayıtlan ve mirascılarını bulmak mümkün >lmamıştır. Davalıların veya mirasçılarının duruşma günü olan 10.5.1990 tari- ıine kadar mahkememize ya bizzat ya da bir vekille gelerek dava ile lgili beyan ve belgelerini ibraz etmeleri, ilana rağmen gelmedikleri ve /ekille de temsil edilmedikleri takdirde dava dilekçesini tebliğ etmiş sa- ve yokluklarında karar verileceği tebliğ olunur. Basm: 45857 PERTEK ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1984/59 Karar No: 1990/12 Davacı vekili Av. Oğuz Dilek tarafmdan davalılar Salim (Yavuz) Ünalan, Hakkı Ünalan, Gürpınar Deli, Şükriye Dağlar, Huseyin Deli ve Günan Deli 'ler aleyhine mahkememizde acmış bulunduğu su ar- kına el atmanın önlenmesi davasının yapılan açık duruşması sonun- da, 23.1.1990 tarih ve 1984/59 esas, 1990/12 sayıh kararla davamn kabulüne karar verildiği, davalılardan Salim (Yavuz) Ünalan, Şük- riye Dağlar, Günan Deli, Gürpınar Deli'lerin adreslerinin meçhul ol- duğundan iş bu hükmün ilanen tebliğ olunur, ilan tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Pertek Asüye Hukuk Mahkemesi'ne başvurup, iti- razda bulunmadıklan takdirde iş ba hükmün kesinleşmiş olduğu ilanen tebliğ olunur. Basın: 45859 T.C. GAZtANTEP 1. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ Esas: 1987/2160 Karar: 1988/3269 Hâkim: Mehmet Çamur - 28162 Kâtip: Haşim Can. Sanık: Hasan Belgel, Sait oğ., 926 D.lu, Alaybey Mah. Güzelce Sok. Gazi Apt. No: 19'da oturur. Kahveci. Gaziantep Suç: Gıda maddeleri nizamnamesine muhalefet. Suç tarihi: 16.7.1987. Yukanda açık kimliği yazıb sanık hakkında Samğın üzerine atılı müsnet suçtan TCK'nun 396, 402 ve 647 sayı- lı kanun maddeleri uyarınca 32.000 TL. lira ağır para ve cürme vası- ta kaldığı meslek ve sanatının 3 ay tatiline cürme vasıta kıldığı iş yerinin 7 gün kapatılmasına, karar özetinin, tstanbul, Ankara, tzmir'de ya- yımlanan tirau yüz binin üzerindeki bir veya iki gazctede ayrıca bir mahalli gazetede ilan edilmesine ve masrafının sanıktan alınmasına karar verildi. 12/3/1990 „ „ _ Basın: 20517 T.C. GAZİANTEP 1. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ Esas: 1987/2747 Karar: 1989/722 Hâkim: Mehmet Çamur - 28162 Kâtip: Bılal Akgün Sanık: Asım Kurt, Mehmet oğ. 949 doğumlu, tnönü Bulvan, Nail Gök- su tşhanı No: 2 Mersin adresinde oturur. Tüccar. Suç: Gıda Maddeleri Nizamnamesi'ne muhalefet. Suç tarihi: 8.7.1987 Yukanda açık kimliği yazılı sanık hakkında, samğın üzerine atılı müsnet suçtan TCK'nın 396, 402 ve 647 sayılı kanun maddeleri uya- nnca 32.000 TL. ağır para ve cürme vasıta kaldığı meslek ve sanatı- nın 3 ay tatiline, cürme vasıta kıldığı işyerinın 7 gün kapatılmasına, karar özetinin tstanbul, Ankara, tzmir'de yayımlanan tirajı yuzbinin üzerindeki bir veya iki gazetede, aynca bir mahalli gazetede ilan edil- mesine ve masrafının sanıktan alınmasına karar verildi. Basm: 20518 DÜZİÇİ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN ESAS NO: 1989/72 DURUŞMA GÜNÜ: 1.5.1990 Davacı Hazine-i Maliye vekili Av. Hasan Pişkin tarafmdan davalı Mehmet Soğancı aleyhine mahkememize açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı uya- nnca; Aşağıda adı ve adresi yazılı davalı adresinde bulunamadıgından ba- hisle dava dilekçesi ve duruşma günu tebliğ edilmemiş olduğundan bu kerre dava ile ilgili ibraz etmek istediğiniz belgeleri duruşma gu- nüne kadar göndermeniz veya duruşmaya getirmeniz gerektiği, du- ruşmaya gelmeniz veya bir vekil tarafmdan temsil edilmediğiniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verile- ceği, dava dilekçesi ve mesruatlı davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 8.3.1990 DAVALI: MEHMET SOĞANCI, lsmail oğlu, 1320 doğumlu, Pirsultanlı Köyti / DÜZtÇt Basın: 45957 İLAN T.C. AFYON C. SAVCILIĞI 1990/1266 llam Afyon Barbaros mahallesi nüfusuna kayıtlı olup lokum imalalçı- Iıgı yapar Halil oğlu 1941 D.lu MUSTAFA HASÇELtK'in 4.8.1988 suç tarihinde imal ettikleri lokumlann ambalaj ve vasıflan bozuk ol- duğu bu suretle bozuk lokumlan sattığı anlaşıldığmdan hakkında ka- mu davası açılmış olup yapılan yargılaması sonucunda, Afyon Sulh Ceza Hakimliği'nin 29.12.1989 gün 5414-1827 sayılı karan ile TCK.nun 396, 402/1-2, 647/4, CK: 72 maddeleri gereğince 32000.- TL. ağır, 3 ay meslek ve sanatının tatili, 7 gun iş yerinin kapatılması cezası ile tecziye edilmiştir. TCK.nun 396. maddesi gereğince ilan olunur. 2.3.1990 Basm: 20668 T.C. ÇÛBUK SULH CEZA MAHKEMESİ SAYI Esas No: 1989/224 Karar No: 1990/26 14.9.1988 tarihinde Çubuk ilçesi Akyurt bucağındaki çalıstırdığı ekmek ftnnındaki çıkarttığı ekmeklere etiket koymamak suretiyle Gıda Maddeleri Tüzuğu'ne muhalefet etmek suçundan sanık Erzumm ili, Tonum ilçesi, Taşbaşı Koyü nüfusuna kayıtlı Ahmet oğlu, Fatma'- dan olma, 1958 D.lu Mustafa Alagöz'un, 8.2.1990 tarih ve aynı sa- yılı kararımızla TCK'nın 398, 647 SK 4 ve TCK'nın 402. maddeleri gereğince neticeten 32.000 TL. ağır para cezası, üç ay muddeüe cür- me vasıta kıldığı meslek sanat ve ticaretinin tatiline, Yedı gun müddetle isyerinin kapatılmasına karar verildiği ve ka- rarın kesinleşmiş olduğu ilan olunur. 12.3.1990 Basın: 20986
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle