02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurı>« Malbaacılık \e Gazelecılık Turk Anonım ŞırVelı adına Nadir Nadi 0 Genel Yavın Muduru: Hasan Cernal. Muessese Muduru Emıne Işaklıgıl. Vazı tşten Muduru' Oka> Gonensin. 0 Haber Me'kezı Muduru Yılçin B»er. Savfa Duzenı Yonetmern \\\ Acar. 0 Temsılcıler ANKARA \tunet T«ı. IZMİR Hıkmcl l^tinkra. ADAN* Çttin I, Pcbiıka. Cttal Ba^buıgK. Dış Haherkr tıgııp Bılcı. Ekono™ Ongİ2 Turtan. !> Sendıka. Şuknuı Kcttnri, kuimr C'daJ l * ı . Eğılım Genca* Şajbn. Haber Ara^ırma. hmet Bcrkan. >un Haberien Nccıiei Dofa«. Spoı Danısmaru Abduludir YocdnuM. Dm \azılar kerrai Çahşkın, <\ra$lımıa Şafcn Alpn, Duzeitme 4bdalaiı \ux-i. 0 koordınaıor AJund Konfaao, 0 Mab IsJer Eıol EıVul. 9 Muhascbe BatHil Wnet # BuKePUnlama Scvp Osnunbeşfotla 6 Rcklanı AyfC Toraa. 0 Ek Yavıniar Hatn *kıol • Idarr H«nin Gıurr. • Işlnme Ondcr Çdik. • Bhgı-btem Naıi InaL # Pe-vmd Sr>p Bostaııcıofth. Brarn -r Ymm < umhunvn Siaıtaulık vt Gazacolık T A Ş. TUrk Ocafc Cad 39/41 HJ3J N P>> 2*-lMjnbui Td 512 05 05 I2« iai, *tou 22246 F«x. (II 526 60 72 # SunJar Ankın: /r.a lıoUlp Bh Inkılap S. No 19. 4. Tti 133 II 41-4'. Tdo. 42JM Fu. (4| 133 05_ M 9 ' a ™ r H /J« Bl» 1352 S.2-3, Td 13 12 30 Tcta- 52359 Flt (51) 19 53 60 ~ ıij l ı d İI9 v v«j i Kaı 1 Tfel- 19 S^ 52 (4 hal>. Tdoc 62155. Fu- CD 19 37 52 TAKVIM: 2 NİSAN 1990 Irasak: 5.12 Guneş: 6.40 Oğle: 13.12 Ikindi: 16.47 Akşam: 19.36 Yatsı: 20.58 'Define için pazarhk yapılmamal ,*> Prof. Akurgal: "Hükümet pazarlık yapmaz, ya hep ya hiç. Davayı kaybetsek de kazançlı taraf biz olacağız." Prof. Tahsin özgüç: "Padişahların eski eser fetvasına müzecilerimiz karşı çıkmıştı. Bu iş pazarlık işi değil!' Prof. Bilge Imar: "Türk yasalarında pazarhk yok. Devletin malında yarısı senin yarısı benim diye bir şey olmaz" HikmetErhan Bener, insanpsikolojisini toplumsalsorunlarla iç içe veren romanlarıyla tanınıyor Bürokrasiden romana MUSTAFA BALBAY A.NKARA — Yuzyıhn define- sinin Turkiye'ye verilmesi olası- hğı, "ihtiyatlı iyimserlikle" kar- şılanıp ilgi uyandırırken bazı de- ğişik tepkilere de neden oldu. Ünlil arkeolog ve hukukçular "uriaşma"nın "pazaıiığa" dö- nüşmesi olasılığı nedeniyle kay- gılarını belirttiler. Türk hükümeti 1984 yılında Elmah'dan Amerika'ya kaçınlan ve bugünkü değeri 25 milyar li- ra olan 2500 yıllık defîneyi elin- de bulunduran uç Amerikalıya karşı, Boston kentinde 29 Ara- lık 1989'da, bir dava açarak de- finenin tümünün Turkiye'ye ve- rilmesini istemişti. Önümüzdeki günlerde davanın başlaması beklenirken defineyi elinde bulunduran işadamı VViI- liam Koch, Turk hükümetinin özeileştirme konusundaki danış- manlarından Jonathan Kagan ve sikkebilimci Jeffre> Spier adlı uç Amerikalı ortağın mahkeme dı- şında çözum aramak amacıyla bir aracı ile "uzlaşma" önerisin- de bulunduğu Kültür Bakanlığı'- nın bir danışmanınca gazetemiz- de duyurulmuştu. Danışmanın "Bu konuda Amerika'da taraflar gorüşüyor. Pazarlık \apılmıyor" demesine karşın "uzlaşma" kavramı konu ile ilgili çevrelerde değişik biçim- de yorumlandı. Ilk tepkiyi gösteren Ordinar- yüs Prof. F.krem Akurgal, "Pa- zarlık diye bir şey düşıiniilemez. Ya hepsi ya hiçbiri. Hükümet pa- zarlık yapamaz. Yapmamalı. Böyle bir şeye teşebbus etmek bi- le dogra degü" dedi. Prof. Akur- gal, konuya ilişkin göruşlerini şöyle ortaya koydu: "Önce Kültur sonra Dışişleri Bakanlığı yapan Mesul Yılmaz ile birlikte yurtdışına kaçınlan eserlerin arkası aranmaya baş- landı. Dönemin genel mudürluk yetkilileri de konuya oldukça du- yarlı davrandılar. Biz bir dava açtık. Davayı ka- zansak da kaybetsek de sonuçta kazanan taraf yine biz olacağız. Uluslararası kamuoyuna 'tavız vermez' bir tutum içinde olduğu- muz imajını vermek zonındayız. Onlar, yani defineyi elinde bu- lunduran üç Amerikalı, 'Yüzde 98'ini verelim, yiızde 2'si bizim olsun' deseier bile kabul etmeme- liyiz." Unlü arkeoloji profesöru Tah- sin Özgüç ise, "Her ne kadar Os- manlı'da bazı padişahlar ferva çı- kartıp eserlerimizin yurtdışına götürülmesine izin verdilerse de bu fetvalara bile karşı çıkıp eser vermemek için direnen müzecile- rimiz olmuştur" diyerek tepkisini gösterdi. "Daha önceki yıllarda yurtdı- şına kaçınlan eski eseriere ilgisiz- liğe karşılık bu dönemde göste- rilen hassasiyeT'ten övguyle söz eden Prof. Özgüç, deferlendinne- sini şöyle sürdürdu: "Bu iş pazarlık işi degildir. Eger böyle bir şeye gidilirse kö- tü bir örnek olur. Kaçakçılara ce- saret verilir. Kaçakçılarda 'Biz kaçırahm, yakalanır da eserler ortaya çıkarsa pazarlık eder bi- razını kurtarırız' biçiminde bir düşünce yaratılmış olur. Bu eserler, Türkiye'nin kıiltü- rel mirasıdır. Bizim malımızdır. Çalıntı mal sahibine doner. Ay- nca yasalanmızda pazarlık ko- nusunda bir madde yoktur. " Bu tepkiler uzerine konunun hukuki yonünu sorduğumuz, es- ki eser mevzuatı konusundaki uz- manlığı ile tanınan Prof. Bilge L'mar ise "Böyle bir pazariığa imkân veren bir kanun halırlamı- yorum. Ayrıca bugüne kadar böyle bir emsal de yok" dedi ve şunları söyledi: "Her şeyden önce bu eserler Türk yasalanna göre devletin maJıdır. Devtetin malında 'yarı- sı senin yarısı benim' olur mu? Düşünün, adam devletin malını çalmış, sonra da ortaya çıkmış, 'Hadi ver.. Bir kısmı da senin ol- sun bari..' denebilir mi? Böyle şey olmaz." Bu tepkiler üzerine konuştuğu- muz Eski Eserler ve Müzeler Ge- nel Mudur Vekili AMf Işık, "Bi- zim tutumumnz kesin. Üç Ame- rikalının elindeki tüm sikkeleri geri almak için Boslon'da dava açtık. Eğer mahkeme olumsuz karar verirse bir üst mahkemeye gideriz. Bizdeki gibi onlarda da Vargıtay'a benzer kurumlar var. Oralara da gideriz" dedi. Dışişleri Bakanlığı Kultür Da- iresi Başkanı Metin Göker ise "Biraz sabırlı olun. Şu anda söy- lenecek bir şey yok" demekle yetindi. "Sanatta milliyetçilik diye bir şey tanımıyorum. Sanatçı elbette kendi halkını, çevresini, insanlannı anlatacaktır. Ama ev rensel derecelere, değerlere ulaşmak söz konusu. Bunun için de sanatçıların dünya ile ilişkilerinin çok rahat ve geniş olması gerekî' A L P A Y KABACALI Göriiştüğümüzde, iki gün ön- ce yeni bir roman bitirmiş olma- nın keyfıni yaşıyordu Erhan Be- ner. FikJr Çafı adını verdiğı r o manın tımarhanede geçtiğini ve toplumumuzun içinde yaşadığı son birkaç yıllık sürecin, insanın psikolojik yapısı Uzerindeki etki- İerini ele alıp işlediğini söyledi. Bundan önceki on iki romarun- da da insan psikolojisini ele almış, psikolojik sorunlan toplumsal so- runlarla birlikte, iç içe vermişti. Sanat anlayışını açıklarken Ce- raal Süreya'yı anarak söze başla- dı: "Ölümünden sonra yazılanla- ra bakıyorum da maliyeciden, mülkiye müfettişinden şair olur muymuş diye karşılanmış. Şimdi şimdi ortaya qkıyor... Aynı şey, sanıyorum benim için de söz ko- nusu. Bir bürokrat olarak göni- yorlar. Bana öyle geliyor ki yaşa- nılan toplumu gödemleyebilmek için toplumun içine iyice ginnek gerck. Ancak bu, mutlaka kahve- lerde otunnak, sokakhınia dolaş- ERHAN BENER — Sanatın millisi olmaz. PORTRE H. ERHAN BENER Bankalarda danışmanlık 1928'de Lefkoşa'da doğdu. AÜ Siyasal Bilgiler Fakultesi'ni bitırdi (1950). Maliye Bakanhğı'nda müfettiş mua\ini, hesap uzmanı, Hazıne Genel Müdür Yardımcısı (1959), Paris Büyukelçiliği Maliye Müşaviri (1963), Kambiyo Kontrol Dairesi Başkanı (1966), OECD Türkiye Daimi Temsilciliği Başkan Yardımcısı (1969), Emekli Sandığı Genel Müdürü (1974) oldu. 1975'teemeklıyeayrıldıktan sonra bankalarda danışmanlık yaptı. Gumruk, para ve kambiyo konularında kitapları ve on iki romanı yayımlandı: Acemiler (1952), Gordium (1956, ikinci bolumüyle birlikte, Yalnızlar adıyla 1977), Loş Ayna (1960), Ara Kapı (1962, Fransızca çevirisindeki adıyla Kedi ve Ölum, 1965), Baharla Gelen (1969), Elifin Öykusu (1980), Oyuncu (1981), Böcek (1982), Ölü BirDeniz (1983), Sisli Yaz (1984), Ortadakiler (1987) vb. Burokraside yer aldığı donerne ilişkin anı ve gözlemlerini öykuleştirerek üç ciltlik Bürokratlar'da (1978-79) topladı. tki oyunu var: Hızır Doktor(1981, MuhsinErtuğrulÖdülu), Şabmeran(1984). mak demek degildir. tnsanlaria biriikle olmak, onlann sonınlan- na efilmekle yaşadığı toplumun sornnlannı yakından izleyebilir insan. Ben de daha ilk ciddi ça- lışmalanmdan başlayarak bu so- nınlan yansıttım. İnsanı toplum- dan, toplumu insandan soyutla- madan..." Yalnız bu sorunlan ele almak- la amacına ulaşamaz romancı. En yetkin üslubu bulmak da önera taşıyor: "Şöyle ya da böyle bir üs- lûp doğru degil benim için. Her yazdıgım şeyde ona göre, yeni bir anlatım yöntemi aranm. Son ro- manımı ele alırsak... tki üç yildan beri duşündüğüm, bazen noüar aldıgım, baz«n sayfalarca yazıp bıraktığım bir kitap... Kendime göre en iyi anlaüm töntemini bul- mak için çok ugraştım. Bulduk- tan sonra üç dort aylık bir çalış- ma yetti..." Şöyle özctienebilir Erhan Be- ner'in roman anlayışı: "Her şey- den önce, yazann anlatacak bir şeyi olması gerek. Yalnızca anla- tım yöntemleri yeterii değil. Çok önemli bir öge, ama tek başına önem Uşımıyor. Aynı zamanda banun tersi de geçerli..." Erhan Bener, bir edebiyat orta- nunda dogmuş. Babası ögretraen, amcası tanınmış felsefeci Cemil Sena Ongun, ağabeyi öykücü Vus'at O. Bener... Daha Ukokul- dayken romancı olmayı düşlüyor. Ağabeyinin armağan ettiği "oyoacak matbaa" ile (lastik harflerle) evde okunan Cumkuri- yet'e benzer bir gazete çıkarma- ya girişiyor. Bu tek yapraklık ga- zetenin "tefrika roman"ını da ka- leme alıyor... Ta o yıllardan beri 19. yüzyılınpadişah sarayı, 21. yüzyılın eşiğinde lüks otel-kültür merkezinedönüşüyor Çırağan'dan çağaÇırağan Sarayı kompleksinin "Çırağan Palace Hotel Kempinski İstanbul" adıyla 5 yıldızh otel olarak hizmete girmesi, sarayın iç restorasyonunun ise 1991 'in ilkbahannda sonuçlanması bekleniyor. PARS TUĞLACI Çocukluğundan beri Balyan- lar'ın anılarıyla yaşadım durdum hep İstanbul'un cadde ve sokak- larında. Ömür boyu tramvaydan, otobüsten, vapurdan seyre daldım o güzelim zarif minareleri, çan ku- lelerini. Ezan ve çan seslerinin uyumlu bir biçimde korodan or- kestraya dönüştüğünü duydum. Bazen avazım çıktığı kadar hay- kırasım geldi: "Ey ölümsüzler ne- redesiniz? Çoktandır dalmış oldu- gnnuz uykudan uyanın, bana sevgi yolunu gösterin" diyesim geldi. Sultan Abdulaziz tarafından Çırağan Sarayı'nın yerine, bütün ayrıntılarıyla plan ve projeleri, Dolmabahçe Sarayı'nın ölümsüz mimarı Garabed Balyan'ın genç yaşta veremden ölen oğlu Nigogos Bey Balysn'a (1857), yapım müte- ahhitliği de onun kardeşleri Agop ve Sarkis Balyanlar'a yaptınlan bugünkü sarayın çizim ve gözetim işlerinde yardımcı kalfa olarak Bedros Nemtse çalışmıştı. Balkan savaşı sırasında (1912-1913) \Volford adlı lngiliz işadamı, tstanbul'a bir mühendis göndererek keşif yaptırmıştı. Bi- nanın otel olarak kullanılmasını amaçlıyordu. Rıhtımın ve temel- lerin sağlam olduğu, duvarlann kaymadığı anlaşıldı. Kısa bir sü- re sonra Wolford'un ölümü, ardm- dan Birinci Dünya Savaşı'nın pat- lak vermesi üzerine bu girişim unutuldu. Ancak "otel hikâyesi" zaman zaman gündeme geldi. So- nunda 1986 yılında Japonya Ku- magai Gumi Fırması Ue Yüksel In- şaat A.ŞInin işbirliğiyle Çırağan Sarayrmn restorasyon işine kesin olarak başlandı. Sarayın restorasyon ve geliştir- me çalışmaları, "Çırağan Sarayı ve İşletmeleri Geliştirme tnşaat ve Türizm AŞ." adına Japon Kuma- gai Gumi (Genel Proje ve Inşaat) ile lngiliz Sanbar (Yeni otel bina- sının proje düzenleyicisi) firraaJarı tarafından yürütulmektedir. GeTek sarayın esas binası, ge- rekse yatak bloklan ile ilgili uy- gulanmakta olan proje hakkında sağlıklı bilgi almak üzere proje ko- ordinatörü Y. Mühendis - Mimar Sayın Osep Saraf ile mart 1987 ta- rihinden beri Yıldız Universitesi rezervasyon RESTORASYON ÇALIŞMALARI — Çırağan Sarayı'nda 1986 yılında başlayan restorasyon çalışmalannın gelecek yıl ilkbahara dek so- nuçlanması bekleniyor. (Fotograf: Muharrem Aydın) tarafından restorasyon projeleri ve uygulama danışmanı olarak gö- revlendirilmiş bulunan Yüksek Mimar ve Arkeolog Sayın Lem'i Merey'e başvurduğumda, şu ay- dınlatıcı bilgileri aldım: 1989'da Kumagai Gumi fırma- sı, ortağı olan Yüksel tnşaat AŞ ile isbirliği halinde işe başladıktan bir süre sonra projelerde bazı uyumsuzluklar ve tutarsızütdar tes pit edilip 1987 yıhrun ağustosun- da yapım durdurutduğundan, Sanbar Şirketi, M. Yamasaki fir- masından teknik yardım istemiş ve bu girift, sorunlu proje işinin an- cak Osep Saraf tarafından düzel- tilebileceği inanayla Yamasaki fir- ması onu "Consultant" (Danış- man) olarak tstanbul'a gönder- miştir. 4 aylık süre Osep Saraf, yapımı durmuş olan Çırağan Sarayı Proje Koor- dinatörü olarak işebaşlamış, 1938 yıhrun mart ayının sonuna kadar, 4 ay içinde şantiyedeki 50 kişilik mühendis ve mimarlardan oluşan ekibi ile sarayın inşaat projelerini bitirmiştir. Bu dört ayhk sure için- de evvelce hazjrlanmış bütün pro- jeler incelenmiş, onların yanlış ve eksikleri ve uyumsuz tarafları kontrol ve tespit edilmiş, bilgisiz- lik ve lider noksanlığından kay- naklanan teknik sorunlar gideril- miştir. Bu arada yetersiz ekiplerin yerine yeni mühendis ve mimarlar gorevlendirilmış, kararsızhktan as- kıda kalan işler, kısa surede karara bağlanmış, farklı muhendislik di- sıplinlerı arasında koordinasyon kurularak bütün projeler senkro- nize edilmeye çahşılmıştır. Mo- mentum elde edildikten sonra Osep Saraf, detaylandırma işini artık şantiyedeki ekibine bıraka- rak ABD'ye dönmüştur. Halen sürdürülmekte olan pro- je uygulama çalışmalannı göımek ve bu konudaki geüşmeler hak- kında aydınlatıcı bilgi edinmek amacıyla gittiğim Çırağan Sarayı kompleksinde, yüksek mimar ve arkeolog Sayın Lem'i Merey'le gö- rüştüm. Orada yaptığım ayrıntılı incelemeler sırasında Lem'i Bey, bana şu bilgileri verdi: iki etapta uygulanmakta olan projenin ilki, beden duvarlarırun yapımı, ikincisi ise, saltanat kapı- lan ile merdivenler, hunkâr hama- mı, ihata duvarları işlerinden olus- maktadır. Bu proje için Yıldız Universitesi grubu tarafından 525 planş (görünüş, strüktürel analiz- ler, rölöveler, restorasyon projele- ri, uygulamaya esas oluşturacak sistem ve detaylar) hazırlanıp Ku- magai Gumi firmasına teslim edil- miştir. Tamamen turistik amaca yöne- lik bu müessesede otel, gazinolar, restoranlar, balo, kongre ve kon- ferans salonlan, kumarhaneler, çarşı ve dukkânlar vb. eğlence yer- leri bulunacaktır. Tamamen resto- rasyon kurallarına uygun olarak düzenlenip hazırlanan projeler, bu kurallar çerçevesinde uygulan- maktır. Eskiden kullaıulmış olan yapı malzemeleri, kalker ve kum- taşı dışında özgün malzeme ola- rak kullamlmaktadır. Görkemli proje Ancak Çırağan'daki inceleme- lerım sırasında, uygulama safha- sındaki bu görkemli projede gözü mii rahatsız eden, canımı sıkan iki ana konuya değinmeden geçeme- yeceğim. Bunlardan birincisi, sa- rayın hemen yanında aynı düzey- de yükselen otel binası, ne yazık ki, sarayın tersine, yatay boşluk- ların orantısız egemenliği, görün- tüyu olumsuz etkilemekte ve sa- ray kütlesiyle uyum sağlamamak- tadır. tkinci konu ise, sarayın Mabeyn-i Hümayun saltanat ka- pısının iç yanında ve hemen önün- de inşa edilen ve mutfaklar, ser- visler, kilerler, soğuk hava depo- lan için ayrılan uzunca bina, bu görkemli saltanat kapısının deniz cephesini tamamen kapatmış; ka- pının iç bahçeden görünümü kay- bolmuş bulunmaktadır. Çırağan Sarayı kompleksinin 1990 yılının sonbahannda "Çıra- |an Palace Hotel Kempinski İstanbul" adıyla 5 yıldızlı otel ola- rak hizmete girmesi ve sarayın iç restorasyonunun ise, 1991 yılının ilkbahannda sonuçlanması bek- lenmektedir. Otelin toplam 312 oda ve süiti bulunacak ve bu oda- ların her biri en az 33 m^lik ala- na sahip olacak biçimde düzen- lenmiştir. Sarayda yer alacak olan 16 süitten herbirinin genişliği 500 m: 'dir. Bir kültür, eğlence ve alış- veriş merkezi olarak kullanılacak olan sarayın ust katı, bin kişinin yemek yiyebileceği, 1500 kişinin kokteyl alabileceği ve tümüyle ko- lonsuz, istenildiğinde bölünebilen 1000 m J 'lik bir balo salonu ola- caktır. Otelde 600 personel çalışa- cak; üst düzey yöneticilerin 4-5'i yabancı, kalanı Türk olacaktır. Meclis-i Mebusan Boylece bir zamanlar Osmanlı padişahlannın konutu ve Osmanh Devleti'nin parlamentosu (Meclisi Mebusan) olan Çırağan'ın pek ya- kında dunyanın sayılı ve seçkin ikamet ve eğlence yerlerinden bi- ri olması beklenmektedir. Lazerle acısız diş tedavisiDış Haberler Servisi — Ameri- kan "Sunrise Technologies" fir- ması tarafından geliştirilen "American Dental Laser" adın- daki diş lazerinın "hızlı, etkili ve ağnsız" bir tedavi garanti ettiği belirtiliyor. Alman "Der Spiegel" dergisinde yer alan haberde, üre- tici firmaya gore, "diş tadavisin- den çığır açacak" bu alet Alman doktorlan tarafından da kullanıl- maya başlandı. "American Dental Laser" in (ADL) mucızeler yarattığına dikkat çeken Aiman diş doktor- lanndan Renate StemmJer, bu alet sayesinde dişçiye gitmenin artık bir kâbus olnıaktan çıktığını söy- luyor. Bavul buyuklüğundeki ale- tin bitımınde alışılagelmiş bir tür elektriği andıran bir parça bulu- nan ince bir kablo uzamvor. ADL ayak şalterine basıldığında hare- kete geçiyor. Başlangıçta yalnız- ca bir "klik" sesi duyuluyor, son- ra sessizlik oluyor. Diş doktoru denilince akıllardan geçen ve has- tanın kendini kasıp korku içinde koltuğa yapışmasına neden olan o "çıldırtıcı" vmıltıya hiç mi hiç rastlanmıyor. Üretici finna. ADL sayesinde dişteki tüm çürüklerin kökünün kazmmasının mümkün olduğu gi- bi, sağlıklı diş dokusuna zarar vermeden dolguların da boşaltıla- bileceğini belirtiyor. Diş lazerinin ayrıca uyuşturucu etkisi olduğun- dan, son derece duyarlı diş etle- rine anestezi yapılabiliyor. Yaklaşık 100 çocuğun diş yüze- yindeki çürüklerini ve 20 yetişki- nin son derece duyarlı dış etlerini ADL ile tedavi ettiğini belirten Renate Stemmler, "Hastalanmın hepsi neticeden fevkâlede mem- nun kaldılar" diyor. Ancak ADL'nin bu "mucizevi" etkisine rağmen, bu yeni diş lazerinden fazlasıyla et- kilenmeyen diş doktorları da var. Bonnlu diş uzmanı Mathias Frantzen örneğin, "Tüm bunlar konvansiyonel yontemlerle de ay- nı hızda ve ağnsız gerçekleştirile- bilen müdahaleler" diyor. 50'li yıllarda elektronik diş matkaplannın kullanılmaya baş- landığında, bu aletlere de aynı ge- rekçelerle karşı çıkıldığına deği- nen Stemmler, "O zaman da dok- lorlar bu tür matkaplarla nasıl ba- şa çıkabilecekleri bilmiyorlardı. Ama bu alet dolaylı da olsa so- nunda köprü ve protezlerin geliş- tirilmesine yol açtı. diyor. de yazıyor. Cumburiyet'in 1947-48 Yunus Nadi Armağanı Yarışması'na katıbyor, "Küçük tstasyon" başlıklı öyküsü yayım- lanmaya değer bulunuyor. Hemen herkes gibi gençliğinde şiir de yazıyor; yazıları, şiirleri Kayseri'de çıkan Erciyes dergisin- de yer alıyor. Bir de şiir kitabı bastınyor 1948'de: Sesler. Bu ki- tabın ilginç bir öyküsü var: "Edebiyat ögretmenimiz genç bir hanımdı, ona âşık olmuştum, onun için şiirler vaayordum. tşin gülünç yanı şurada: Usede edebi- yat derslerinin son derece yanlış bir içerigi vardır. Öğrencilere aruz vezni, yazariann hayatian falan ögretilir. Ben de bunlardan hiç hoşlanmıyordum, ama okulun ça- lışkan oğrencilerindenim. adıra da edebiyatçıya çıkmış... Ne yapa- yım? Onbui ezberlemcktense ken- dim şiir yazanm, mesele kalmaz dedim. Aruzla şiirler yazmaya başladım." Bürokratlar yazarı tlk romanı yayımlandığında yirmi beş yaşındaydı. An arda birkaç roman yazdı. Bunlardan ikisi Ara Kapı (Kedi ve Ölöra) ile Baharla Gelen Fransızcaya da çevrildi, olumlu eleştiriler aldı. Henüz kitaplaşmamış öyküleri de var. 1967-77 arasında çeşitli ne- denlerle yazarlığa ara verdi. Bu nedenlerin başında, üst düzeyde bir bürokrat olmasının getirdiği edebiyat çauşmalanna zaman ayı- ramama sonınu vardı. Emekli olunca ilkin Bürokratlar'ı yazdı. Anılarını ve yaşanmış olaylan öy- küleştirmişti. Bu anı-öyküler ge- niş ilgi gördü. Neredeyse roman- cılığı unutuldu, "Bürokratlar yazan" olarak tanındı. Bugün şöyle diyor: "Bürokrasi, aslında 20. yüzyı- lın en büyük hastalıklanndan bi- ri. Türkiye'de de başka ulkelerde de... Özellikle Dogu Avnıpa'da, Sovyetler Biriiği'nde son aylarda patlak veren birtalam olaylar, bü- rokrasi hastalıgının da bir sonu- cudur. Türkiye'deki bürokrasi, yaşam çarklannın sürekli olarak ağıriaştınlmasına yol açtı. Ama bir başka yanı da vardı: Bir an- lamda kendi şartlan içerisiiMie bü- rokrat, bir çeşit devrimciliği de sanki sırtlayıp götürmek ister gi- biydi. Kendisini çıkarcıhğa karşı bir güç farzetti ve öyle yüriidü 1960'lara kadar. Devrimciliği ust- lenmiş olarak, devleti çıkarcıhğa karşı koruma savaşımı vcrerek... Burokrasiyi, ancak emekli olduk- tan sonra yazabildhn. Sanıyorum yazış yöntemim de Bürokratlar'- ın ilgi gönnesinde etken otdu. Da- ha önce klasik anı uslûbu içinde anlablmışD. Humour, espri kata- rak olaylann -ama gerçek olay- lann- gülünç yanım da ortaya ko- yarak anlattım; kimi yaşayan ki- şilerden söz ettim..." Bürokrasinin ortadan kalkma- sım, bir eğitim ve toplumsal yapı sonınu olarak görüyor Erhan Be- ner. Bunun, memurların davra- nışlanndan çok, onlan o yöne iten ve "mevzual" adı verilen kanun, tüzük, yönetmelik vb.'den kay- naklandığını; bürokrasinin, her şeyden önce devlet adamlarının halklarına güvenmesiyle ortadan kalkabileceğini belirtiyor. Geliyoruz, kültür yaşamının önündeki engellere... Erhan Bener, klasiklerin ve önemli çağdaş yapıtlann Türkçe- ye kazandınlmasından, yabancı dil öğrenmenin, yurtdışına gidiş- lerin kolaylaşmasmdan sonra in- sanlanmıza daha geniş bir ufuk açıldığını: bunun yazarlarımızı, sanatçılanmızı da etkilediginı be- lirtiyor ve ekliyor: "Sanatta milliyetçüik diye bir şey tanınuyonun. SanaDn 'milli'si olmaz. Sanatçı elbette kendi hal- kını, çevresini, insanlannı anlata- caknr, ama 'milli ölçü" olmaz. Yani "bize gore çok iyi film' de- mek, sanatta geçerli degil. Nite- kim sporda da aynı şeyler oluyor. Evrensel derecelere, deferlere ulaşmak söz konusu. Bunun için de sanatçıların dünya Ue ilişkile- rinin çok rahat ve geniş olması ge- rek. Son yıllarda bu, özeUikle ekonomik nedenlerden dolayı çok güçleşti. Sanatçılanmızı kendi iç- lerine dönmeyle götürebilecek olumsuz bir gelişme..." Bu durum, aynı zamanda bir kültür sorununun ortaya çıkma- sınd yol açıyor Erhan Bener'e gö- re: "Kültür eksikligi. çok yetenekH birçok yazanmızı, sanatçımızı ev- rensel olmaktan alıkoyuyor. Sa- natçılara daha fazla okuma, da- ha fazla görme olanaklannın ta- nınacagı bir ortamı gerekli görü- yorum." Kültür somnundan söz açılın- ca basına ve sanatçılara düşen gö- revler uzerinde de duruyor Erhan Bener: "Televizyon çok geniş bir kit- leye sesleniyor, ama etkin olabi- lecek kitleleri ilgilendirea, daha çok yazılı basın. Gazetelerin kül- tür yaşamına önem vermeleriyle satışlan belki kısa surede arrmaz, ama azalmaz da... Üstelik uzan surede daha çok okuyan kidele- rin oluşmasına yardımcı olurlar. Bizde bu son derece kısır... Sanat- çıların televizyonla, radyoyla iliş- kiyi kopanp atmalan da dogru değil. Çaba harcamak, geniş kit- lelere ulaşan bu iletişim araçlan- nı yönlendirmek için elimizden gelen her şeyi yapmak, bu konu- yu bep günderade tutmak zorun- dayız." 4 Deniz yarın başlıyor • GÖLCÜK (AA) — Türk Deniz Kuvvetleri'nin 1990 yıh planlı tatbikatlarından olan "Deniz Kurdu-1" tatbikatı, 2-12 nisan tarihleri arasında Marmara ve Karadeniz'de yapılacak. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği'nden verilen bilgiye göre tatbikata, Türk Deniz Kuvvetleri'nin, bir kısmı suüstü ve havaya karjı güdümlU mermilerle donatılmış muhripler, fırkateynler, hücumbotlar, denizaltılar, mayın tarama gemileri, yardımcı sınıf gemilerle, deniz karakol uçakları ve helikopterler, Hava Kuvvetleri'nin uçakları katılacak. Sokak aylık yayımlanacak • ANKARA (ANKA) — Haftalık Sokak dergisi, mali sıkıntılar nedeniyle ve bağımsız yayın politikasını sürdürebilmek amacıyla mayıs ayından başlayarak ayhk olarak yayımlanacak. Sokak dergisi 27 Ağustos 1989 tarihinde piyasaya çıkmıştı. Tarsus'ta yangın • TARSUS (Cumhuriyet) — tçel'in Tarsus ilçesinde kurulu, Çukurova Sanayi İşletmeleri'nin genel müdürlük binası yanında bulunan konfeksiyon ve iplik fabrikasının konfeksiyon bölümünde, dün henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Yangın sırasında binlerce ton pamuk balyasının da yandığı ve meydana gelen zarann 20 milyar liranın üzerinde olduğu bildirildi. 'Hükümet Lstifa etti* • BURSA (AA) — Bursa'da yayımlanan "Olay" ve "Bursa Hâkimiyet" gazeteleri 1 nisan dolayısıyla dünkü sayılarında manşetten verdikleri şaka haberlerle okuyucularını şaşırttılar. Olay gazetesi 1. sayfadan sürmanşet verdiği haberde "hükümetin istifa ettiğini" okuyucularına duyururken haberin altında "Hepinizi bir an için sevindirdiğimizi biliyoruz. Ama ne yazık ki bu haberimiz doğru değil. Sadece 1 nisan nedeniyle şaka yapalım dedik" notunun yer aldığı görüldü. Ençok pahahhk konuşuldu • tSTANBUL (AA) — Arat Arastırma ve Danışmanlık AŞ'nin, aylık güncel araşürma dizisinin mart ayı değerlendirmesine göre ayın en çok konuşulan-tarnşüan konulannın başında, yüzde 43.4 ile hayat pahalıüğı gekü. En çok emeklüer ile ev kadınlannın şikâyetçi olduklan hayat pahalılığrnı, terör olaylan izledi. Mart ayında en çok konuşulan kişüerde Başbakan Yüdınm Akbulut yüzde 22 ile ük sıradaki yerini korudu. Akbulut'u, yüzde 18.9 ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal - izledi. Cindoruk'ım babası öldti • IZMtR (Cumhuriyet Ege Biirosu) — Doğru Yol Partisi eski genel başkanlanndan Hüsamettin Cindoruk'un babası Vasfi Cindoruk, dün İzmir'de öldü. Mithatpaşa Caddesi'ndeki evinde, 95 yaşmda yaşamını yitiren Vasfi Cindoruk'un cenazesi, bugün Alsancak Hocazade Camisi'nde öğle namazı sonrası kılınacak cenaze namazından sonra Karabağlar Paşaköprüsü Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Hüsamettin Cindoruk, babasının ölümü üzerine dün îzmir'e geldi. Golf alanı için ön izin • ANTALYA (AA) — ESKA'nın Manavgat'ın Sorgun çamhğında, GAMA ve Asil Nadir Grubu'nun da Düzlerçamı orman alanında golf sahası kurmak için ön izin almasının ardından, Koç Grubu da bu zincire katıldı. Koç Grubu'na bağlı Antalya Turizm AŞ'nin Nebiler köyü yakınlanndaki Düzlerçamı ormanhğında, bin dönüm dolayındaki ağaçlık sahaya, golf alanı kurmak için ön izin aldığı bildirildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle