28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 NÎSAN 1990 tslam ve Tarikatlar Osmanlı yetkelileri ve bilginleri elde ettikleriyle yetinmeyen, hep daha büyük yetke, daha çok varlık için savaşan kişilerdi. Bu gelenek günümüz Türkiye Cumhuriyeti'nde de sürüyor. Devletin yetkili orunlarında (makamlarında) bulunan kişiler arasında Nakşibentlik oldukça yaygın. Ülkede, bu tarikattan üremiş olan Süleymancılık, Ticanilik, Nurculuk da etkinliklerini sürdürüyor. Bu tarikatların tümünün ereği Türkiye'de bir şeriat düzeni kurmaktır. Böyle olunca, tarikat olma niteliklerini yitirip birer siyasal örgüte dönüşmüşlerdir. Tutumları dinsel ve ahlaksal açıdan da kirlidir. Çünkü işe ikiyüzlülük de girmiş olur. Bir yandan laik devlet örgütünde devlet için çalışır görünecek, öbür yandan bu laik düzeni yıkmaya çalışacak. CEMİL YENER Emekli Türk Dili ve Yazını Öğretmeni Doğuşu, kökeni, yapısı bakımından çok karma- şık olan tasavvuf, lslam gizemciliğinin adıdır. Ku- ramsal olarak amacı, gerçek mutluluk saydığı Tan- n'ya kavuşma, onunla bütünleşme yolları aramak- tır. Bu yollara tarikat adı verîlir. İslam dünyası- nın hemen her yaruna yayılmış olan tarikatlann sa- yısı yüzleri, onlardan türemiş olan dalları, budak- ları da sayarsak binleri aşar. Bütün tarikaılar, insanm dunya işlerinden el etek çekip tüm varlığıyla Tanrı yoluna bağlanmasını öğütler. Dünya işlerinden el etek çekmek demek in- sanı Tann'dan uzaklaştıran, dolayısıyla mutsuz kı- lan nefsin (benliğin) isteklerinden, tutkularından annmak demektir. Bunu gerçekleştirmek için ben- likle savaşmak gerekir. Bu sa\aşa cibad-ı ekber (en büyük cihat) denir. Cihat, Müslümanlara farz kı- lanan din uğruna savaşın adıdır. Demek ki benlik- le savaş, din uğruna savaştan daha üstun sayıhyor. Benlikle savaşm yolu, yöntemi tarikatlara göre az çok değişir. Bu savaşta başarılı olmak için bir kılavuz gerekir. Bu kılavuz, tarikat şeyhidir (bü- yuğu). Tarikata giren kişi, bir törenle tarikat şey- hinin uyruğu olur, artık şeyhinin buyruğu al- tındadır. Tarikat adamı edilgindir. Istencini önce şeyhi- nin, sonra onun aracıhğıyla Tann'nın istencine ak- tarmıştır. Kendi davranışlan dört nitelikle sınırk- dır: Tövbe, sabır, nza (durumundan yakınmama) ve tevekkül (yazgıya boyun eğme). Bunların dör- dü de edilginliktir. Kimi tarikatlar edilginliği o denli ileri götürurler ki, "Tanrı'nın, kulunu aç bnakma- yacağına inanan kişi çalışarak Tann'ya yardım ederaez" derler. Bu görüşü benimseyenler için di- lenmek, dinsel bir erdem, bir tapınma sayüır. Onu- ru kırdığı için de benlikle savaş bir alıştırmadır. Benlikle savaşta en büyük altşbrma ise çiledir. L'riet (toplumdan soyutlanma), halvet (yalnızlık köşesi- ne çekilme) gibi adlar da alan çile, tarikata giren kişinin içinde bir post ve bir Kuran'dan başka hiç- bir şey bulunmayan bir odaya kapanıp tapınma dı- şında hiçbir iş yaprnadan uzun süre yaşamasıdır. Bu süre, genellikle kırk gündür. Çok daha uzun da olabilir. Çileye giren tarikatçı az yer, az uyur. Günlerini Tanrı adını, kılavuzunun verdiğı yakarı ve ayetle- ri yinelemekle geçirir. Tarikatlar genellikle Müslümanhğın doğduğu topraklardan uzak ulkelerde (Türkistan, tran, Ku- zey Afrika vb.) doğup gelişraişlerdir. Içlerine bir- çok dinlerden, inançlardan, felsefelerden, töreler- den (Hindu inanışlan, Budizm, Şamanizm, Yunan felsefesi vb.) öğeler sızmıştır. Her tarikat, daha çok, doğup yayıldığı yörelerin inançlanndan izler taşır. Tarikatlar, inanç sömürüsü yaparak birçok kim- seyi avutmaktan başka işlevleri olmayan asalak ku- ruluşlardır. Varhklannı, bağışlar toplayarak sür- dürürler. Her tarikatın b'ı'r kurucusu vardır ve tarikat ge- nellikle kunıcusunun adını taşır. Şeyhler, kendilerini peygamberin vekili, Tann'- nın da yeryüzündeki temsilcisi sayarlar.. Kendile- rini peygamberden üstün sayan şeyhler bile vardır. "Peygamberlerin Tanrı ile ileüşirai Cebrail aracı- lığıyladjr, bizimki doğrudan" derler. Halk arasında şeyhlerin Tann katında saygınlık- lanna inananlann sayısı az değildir. Bu durum, şeyhlere güçlü bir yetke (otorite) sağlar. Çağlar bo- yunca bu yetkeyi siyasal, ekonomik, cinsel başarı sağlamakta kullananlar çok olmuştur. Başlangıçta aşın dindarhk, sofuluk gönınümün- de doğan birçok tarikat, çevrelerinde yeterince bi- linçlenmemiş kalabalıklar toplandığı için, zaman- la yozlaşarak birer sömüru odağına dönüşmüş- lerdir. Osmanlı devlet 'yetke'sini elinde tutan devlet adamlanyla din bilginleri (ulema) arasında en yay- gın tarikatlar Kadirilik ile Nakşibentlikti. Ancak onlann tarikatçılığı göstermelikti. Çünkü hepsi tut- kulu kişilerdi. Oysa tarikat adamı olmanın ilk ko- şulu tutİcularla savaşıp onları yok etmeye çalışmak- tır. Birçok tarikat ululan, "Tasavvufçu, gunün ada- mıdır. Geçmişte yitirdiği şeyler, kaçırdığı olanak- lar için üzulmez, gelecek için de hiçbir özlemi yok- tur. O, yalnız Tann'yı düşünür ve onu özler" der- ler. Oysa Osmanlı yetkelileri ve bilginleri elde et- tikleriyle yetinmeyen, hep daha buyük yetke, daha çok varlık için savaşan kişilerdi. Bu gelenek günümüz Türkiye Cumhuriyeti'nde de sürüyor. Devletin yetkili orunlannda (makam- larında) bulunan kişiler arasmda Nakşibentlik ol- dukça yaygın. Ülkede, bu tarikattan uremiş olan Süleymancılık, Ticanilik, Nurculuk da etkinlikle- rini sürdürüyor. Bu tarikatlarm tümünün ereği Türkiye'de bir şeriat düzeni kurmaktır. Böyle olun- ca, tarikat olma niteliklerini yitirip birer siyasal ör- güte dönüşmüşlerdir. Tutumlan dinsel ve ahlaksal açıdan da kirlidir. Çünkü ise ikiyüzlülük de girmiş olur. Bir yandan laik devlet örgütünde devlet için çalışır görünecek, öbür yandan bu laik düzeni yık- maya çalışacak. İkiyüzlülük olunca araya yalanci- lık da karışır. lkiyüzlülükle yalancılık bütün din- lerce ve ahlak dizgelerince asağüanır. Bu gibiler Ku- ran'da münafikun (ikiyüzlüler) sözcüğüyle sık sık kınanıp yerilir. Gerçekte, dinsel görünümlü birçok kuruluşlar çağlar boyunca değişik amaçlar gütmüşlerdir. ör- neğin din adamları birçok sömürgede sömürgeci- lerin en buyuk desteği olmuştur. Türkiye'de şeri- atçılık güden Ticaniler Kuzey Afrika'da Fransız- larla uyum içinde imiş. Nakşibent tarikatının kurucusu Bahaüddin Nak- şibent, kaü sofu imiş, gösterişsiz yasar, kılığına bile özenmezmiş. Sonuç Tokgözlü, alçakgönüllü bir yaşam yalnız tarikat- larca değil, dinlerce, ahlak dizgelerince de erdem sayılır. Kuran'da, gelirini Tanrı yolunda harcama- yıp biriktirenlerin öbür dünyada yerlerinin tamu ol- duğunu belirten birçok ayet var. Incil'de de "Var- kkhlar, deve iğnenin deliğinden geçinceye değin 'ta- mu'dan çıkamayacaklar" deniliyor. Bizim Nakşi- bentlerimiz ise varlık toplayıp biriktirme yanşı için- deler. Kimileri de yerlilerini beğenmedikleri için giy- silerini, ev donanımlannı yabana kurumlardan sağ- iıyorlar. Göriılüyor ki becerikli eller en kutsal varlıklan bile yozlaştırıp çıkar kaynağı yapabiliyor, bilinç- siz halk kolay aldatılıp sömürülüyor. Her yerde, en çok da lslam dünyasında bir avuç sömürenler ve sömürülmeye istekli yığın yığın insan... AVtf: Hıfzı Veldel Velıdedeoğlu Hocamız, geçırmekte olduğu grip nedemyte bu haflaki yazısmı, gelecek haf- taya erteledi. EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL Uyarı Üstüne Uyarı... Milli Savunma Bakanı Safa Giray'a göre Nusaybin ve Cizre1 deki olaylara halk katılmamış, halkın katıldıgı görûntüsü verilmiş... Fotoğrafları gördük, çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı Cizre halkı yürüyordu. Bu nasıl bir görüntü vermek? Bir terör örgütü bir ılçenin binlerce insanını satt 'görüntü vermek' için ayaklan- dırmışsa o örgüt gerçekten güçlüdür! Halk yığınları canından bezmiş, baskıdan usanmış, kaçan kaçana! Güneydoğu ıl ve il- çelerinden birkaç kişiyle görüştüm, ıki yanlı baskı altında kal- dıklarını söylüyorlar, diyorlar kı Bir PKK'lı eve geliyor, ekmek is- tiyor, vermezsen başın dertte, verirsen daha beter. Halk ne ya- pacağını şaşırdı." Bay Sata Giray, devtet politikasında bir değişikliğe de gerek görmüyormuş, diyor ki: "Bunu görevliler oturur konuşur. Sizler değilsıniz görevli. Mu- halefet de değil. Bu iktidar görevli. Otururlar, aldıkları kesin bil- giler üzerinde devamlı politikalarını çözerler." Bay Giray ulusal uzlaşma hükümetinden yana değil. "Ne demek o yahu" diyor. "Ben öyle bir şey anlamıyorum. Bu laf ıkide bir ortaya atılır. Hiç- bir işe yaramayacak bir davranış olur. Hiçbir şeye yaramaz. Bir- takım çocukça laflar bunlar." Öyleyse genel seçime gıdilsin! Hayır, o hiç yok. Özal'ın tepe- den yürüttüğü ANAP ıktidarı ülkeyi batağa götürecek, her gün insanlar ölecek, terör olaylan 12 Eyiül öncesini aratacak, her şey eskisinden beter olacak, ama ANAP'tır sürgit görevde kalacak! Kim vermiş ona bu görevi? ANAP'lılara göre halk, yüzde 36 oy- la vermiş. Ama bir yıl önceki yerel seçimde ANAP bütün kentle- Ti yttirmiş, oy oranı ise 20'ye düşmüş, son araştırmalar ise yüz- de 10'laraL Ama Bay Giray ve onun gibi düşünenlere göre 'halk ANAP'ı görevlendirmiş'. Ne yapmaya, ülkeyi binbir çıkmaza sok- maya! Anlaşılıyor, ANAP kendini 'mahkûm' etmiş. "Ben görevliyim" diye diye halka ters düşmekten, halktan kopmaktan kendini kur- taramayacak. Ne acı, mayıs 1960 oncesinde yazdıklanmızı anım- samamak elde değil. Menderes ve arkadaşlarını, koskoca DP grubunu az mı uyarmıştık! Aman, hemen erken seçime gidin, halk karannı versin diye!.. Bir rastlantı işte, kitapları raflara yerleştirirken Rasih Nuri ile- (Arkaa 14. Sayfada Sungurlu9 Aksu ve Memıırları Başsavcıya gösterilen hoşgörünün küçücük bir bölümü Türk insanma özgürce görüşlerini açıklaması için gösterilse idi, bu skandallann hiçbirisinin doğmayacağım öngörmek, herhalde büyük kehanet sayılmayacaktır. MEHMET SEMİH GEMALMAZ Türkiye, bılindiği gibi, 1954 yüından bu ya- na Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ta- rafıdır. Bireylerin, sözleşmenin ihlali şikâyet- lerini komisyona ileunesi hakkı, devletler ba- kımından seçmeli bir usuldür ve Türkiye, ta- raf oluştan 33 yıl sonra, 28 Ocak 1987 tari- hinde komisyonun bu yetkisini tanımıştır. Üç yülık dönem içerisinde çok sayıda bireysel baş- vuru komisyona ulaşmış, ancak bunlardan sa- dece, kamuoyunda Kutlu-Sargın davası olarak bilinen şikâyet başvurusu, komisyon önündeki zorlu bir süzgeç olan ilk kabul edilebilirlik aşa- masvru geçmiştir. Son günlerde basında bu başvuru ile ilgili haberler yer almaktadır. Komisyonun üç yar- gıçtan oluşan soruşturma kurulu, bu olgu hak- kında gereken soruşturmayı yapmak, görevli ve taruklarla görüşmek ve dosyaya esas biçim- leyecek bilgi ve belgeyi toplamak amacıyla iki kez ülkemize geldiler. Kurul, DGM Başsavcı- sı Nusret Demiral ile Kutlu Sargın'ı sorgula- yan üç polis memurunun ifadesine başvurmak girişiminde bulundu. Gazete haberlerine gö- re Bassavcı ve görevliler ifade vermemekte di- renmişlerdir. Bu yeni bir tutum değildir. Baş- savcı, Yargıçlar Kurulu'nun 16-22 Ekim 1989 tarihlerinde Türkiye'yc yaptıklan ilk ziyaret a- rasında da görüşmeyi reddetmişti. Adalet Bakanı, bu ilk ziyaretteki skandal- dan sonra basına yaptığı açıklamada, Türki- ye'de yargının bağımsız olduğunu ve bakanlı- ğının yargıç ve savcılar hakkında bir işlem ya- pamayacağım belirtmişti. Bu açıklamayı ya- pan Sayın Bakan'ın en büyük şansı, hukuk fa- kültesinde öğrenci olmamasıydı. Çünkü, yar- gıctan farklı konuma sahip savcıhk kurumu hakkında Sayın Bakan'ın bilgisi sınıfta kalma- sına yol açardı. tkinci ziyarette savcının gö- rüşmeme ısran ile büyüyen skandaldan son- ra, artık aşılan çizme hukuksal gaflarla bile örtülemez boyuta gelmiş olmalı ki Sayın Ba- kan, Demiral hakkında soruşturma açüabile- ceğini buyurdu. Doğrusu gülmek mi, ağlamak mı gerek belli değildir. Sayın Bakan'ın ilk açık- laması doğru ise ikincisi tutarsızdır. tkincisi doğru ise bunca zaman ne için beklenildi so- rusu ortaya çıkar. Bu iki gaf arasında, ilgilüerin bir bilgilen- meden geçtiklerinin ipuçları da ne yazık, yok- tur. Bakan hâlâ hem bir yandan ilk olaydan sonra savcıya resmi yazı yazıldığıru, ifade ver- mesinin yükümlülük olduğunun hatırlatıldığı- nı söylüyor hem de öte yandan, "Biı bu du- rumda gerekiyorsa soruşturma açarız, ama ge- rekiyorsa diyorum" (Güneş, 9 Ocak 1990, s. 13) buyuruyor. Pes doğrusu. Bu ülkede, dev- let içerisinde devlet mi vardır? Burada devlet terimi özellikle doğrudur; çünkü komisyonun bireysel başvurulan irdeleme yetkisini tanımak yoluyla doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Dev- leti bir yükumlulük üsdenmiştir. Başsavcıya gösterilen hoşgörünün küçücük bir bölümü Türk insanma özgürce görüşlerini açıklama- sı için gösterilse idi, bu skandallann hiçbiri- sinin doğmayacağım öngörmek, herhalde bü- yük kehanet sayılmayacaktır Yapılacak tek görev, şimdi harekete geçmek- te artık tereddüt etmemektir. TC'nin, bu da- va nedeniyle alacağı uluslararası zedelenmeyi kurtaramayacaktır, ama hiç olmazsa Avrupa tnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı Prof. Fey- yaz Gölcüklü'nün saptamasıyla "bu kabada- yılığın" hukuk devletinde hoşgörülmeyeceği işaretini verebilir. Üç polis memurunun direnmesi ise gafı pe- kiştiren artı açmazdır. Yalanlama görmeyen habere göre bu üç kişi, önce "görevlerinin hassasiyeti" ile "can güvenliklerini" gerekçe göstermiş, sözlü yanıt vermeye karşı çıkmış, ısrar üzerine de "bize emir verene gidin" de- mişlerdir. Ardmdan da lçişleri Bakanı devre- ye sokulmuş ve o memurlarını ikna etmiştir (Cumhuriyet, 8.1.1990; Güneş, 8.1.1990). tçiş- leri Bakanı memurlar hakkında soruşturma açmamış, bu tutumun "uluslararası sorun ya- ratacak nitelikte olmadığını" belirtmiştir. Bu açıklamaların yenilir-yutulur yönü yok- tur; baştan aşağı sakattır. Mağdurlan sorgu- layan kişi olarak zaten bilindiklerine göre can güvenliği korkusunun ka>Tiağı mağdurlar ola- maz. Geriye, olsa olsa, onları susturmak iste- yecek başka bir güç olasıhğı kalıyor ki, bu- nun düşuncesi bile ürkütücüdür. Biz, işken- cecisini öldürten diktatörlüklerin varlığmı sa- dece filmlerde gorülen bir kurgu sanıyorduk. "Emir verene gidin" açıklamasındaki içtenli- ğe inanıyorum. Ama buradan tüm sorgucu- lara şunu unutmamalarını sağhk vermek ge- rekir. Nazi toplama kamplan deneyimlerinden beri insan hakları hukuku şu temel kuralı ge- tirmiştir: Amirin emri, işkenceji haklı kümaz, işkenceciyi sorumluluktan kurtarmaz. Işken- ce ve kötü muameleyi bizzat yapan gibi, onu kışkırtan, teşvik eden, görüp sesini çıkarma- yan yetkililer, hatta resmi görevli olmayan üçttncü kişiler bile, bu insanhğa karşı işknen suçtan dolayı sorumlu tutulurlar. Sayın lçiş- leri Bakanı'nın açıklaması ise çelişiktir. Yani, hukuka aykırı bir tasarrufta memurunun so- rumluluğuna sadece uluslararası sorun yara- tacak boyuta ulaşıldığında mı gidecektir? Sa- yın Bakan'a söylenebilecefc olan şudur: Bu olayda ifade vermeme, Türkiye'nin başına bir uluslararası sorun getirmiştir. Bakan'a, bu da- vada bizzat Türkiye'nin savunmanlığını üst- lenen Dışişleri Bakanlığı Danışmanı Prof. Su- at Bilge*ye başvurmasını öneriyorum. Türkiye, bu duruma düşürulmeye layik de- ğildir. PENCERE Eşşeğin Boynuzu Eşek güzel hayvandır, gözleri sürmelidir, bakışı hüzünlüdür, doğası yumuşaktır. Ne yük vursan çeker eşek.. Sırtına vurulan yüke karşı çıksa, eşek hiç eşek olur muydu? Eşeğin eşekliği efendisine bağılsız koşulsuz nizrnet aşkından doğar. Efendisı eşeğinı istediği gibi çekip çevirir; yemini verir, vermez; suyunu içinr, içirmez; eşek hepsine katlanır; baştnı eğer, boynunu büker, içınden bir kez anırmak bile gelmez. Eşek bunun için eşektir, ama bugün ben size bir başka tür eşekten söz açacağım. Bir varmış bir yokmuş, uzak bir ülkede eşek çokmuş, her şey bokmuş, her yan kokmuş... O ülkede yaşayan eşekler yönetimi ele geçirmişler; bunlar bi- zim bildiğimiz gözleri sürmeli, bakışı hüzünlü eşeklerden değil, şeddeli olanlardanmış.. Şeddeli eşek ne demek? Eşek sözcüğündeki ş'yi iki kez okursan, eşek eşşek olur ki şed- deli eşşek, eşekten beterdir. Nitekim bunlardan birisi günlerden bir gün ortaya atılmış: — Ey eşşekler!.. diye söze başlamış, bizim düşmanımız çok- tur; önlem almalıyız. Şeddeliler sormuşlar: — Düşmanımız kim? '• Eşşeoğlu eşşek: — Ohooo.. demiş, herkes düşmanımız; kurt, cakal, yılan, sırt- lan, domuz, köpek, aslan, kaplan, gergedan, timsah, kartal, at- maca; her yanda düşman var.. Ortalığı korku sarmış; sağdan bir düşman çıkacak, soldan bir başkası salacak... — Peki ne yapalım? Şeddeli, hem eşşekliğini, hem eşşeoğlu eşşekliğini kanıtla- mak için: — Geyiklerden boynuz alaiım.. — Boynuzu ne yapacağız? — Herkes güvenlik için boynuz taksın.. Bütün eşşekler kuyruklarını sallamaya, kulaklarını oynatma- ya, çifte atmaya, anırmaya başlamışlar: — Vfeşşa, varol, işkembene bereket, çok doğru söyledin, boy- nuz takalım. Eşşekler yemeyip içmeyip biriktirdikleriyle geyiklerden eski boynuzları toplayıp kafalarına takmışlar; kendilerini boynuzla do- natmışlar.. Ancak gel zaman git zaman, eşşeklerin ülkesinde işler bo- zulmuş. boynuzlar pahalandıkça pahalanıyormuş; yakınmalar başlamış; bu kez bir başka eşşek kendini meydana atıp ortalık- ta anırmaya başlamış; herkesi birbirine katmış: — Ey eşşekler, kardeşlerim.. Eşşekler toplanmışlar.. — Ülkede ahlak kalmadı.. • — Neden? — Neden o/acak? Elinize birer ayna alıp baksanıza? Hepimiz boynuzlu c'duk.. Eşşekler doğru yakındakı göle koşmuşlar, durgun suya bakınca anırmaya başlamışlar: — Eyvah, bizi boynuzladılar! — Rezil olduk.. Ancak eşşeklerden birısı, daha aşağılık ve kurnaz bir yakla- şımla edepsizlenmiş: — Eğer boynuzlanmızdan vazgeçersek, düşmanlanmız bizi yok ederler. Tartışma başlamış, ama eşeklerin yüreğine kurt düşmüş; do- luya koyuyorlar almıyor, boşa koyuyorlar dolmuyor; boynuzlan- mayı da içlerine sındiremiyorlar — Biz dededen babadan eşşeoğlu eşşek iken nasıl da birer boynuzlu geyik olduk? * Sonunda eşşekler ata başvurmuşlar. - At demiş kı — Kendi çiftesine güvenmeyip de geyiğin boynuzuna özenen eşşek, geyik otmaz,j)lsa olsa boynuzlu merkep olur. emeğinbayrağı • Nusaybin, Cizre, Idil, Diyarbakır... Korku Du- varları Aşıldı • Adı "Inti- fada" • Fabhkalardan Meydanlara • Kutlutaş Işçileri Işve- rene de Sendıkaya da Başkaldırdı • Modern Rus Impara- torluğu Çatırdıyor • Enver Hoca: Dünyaya Kafa Tutan Kartal • Arnavırtluk Gezi Izlenimleri • Dinın Kadına Bakışı C I K T I B A Y İ L E R D E Gillette tüketiciyi koruyor: Ü ÜGÜMRÜKTE VERGİLER GELLETTE'TE İ TNDT" Tıraş teknolojisinde dünya lideri Gillette Firması, Ithalat Gümrük Vergi ve Fon oranlarında yapılan son indirimleri doğrudan tüketiciye yansıttı. Gillette, ürünlerini yeni fıyatlanyla sunmaktan gurur duyuyor. Artık, Gillette'in değişmez uluslararası kalitesini indirimli fıyatlarla alın * Paranız gerçek değerini bulsun. Gillette:'Tirasta uluslararası kalite" * Gillette Contour Plus, Gillette Contour ve Gillette G II tıraş sistemlerinın kartuşları indirimli fıyatlarla satılıyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle