Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahlbı. Cumhurıveı Malbaacılık ve GaztlrcılvV Tjrk A.nonım Şırketı adına
Nidir N»dı 9 Genel Yavn Muduru H«un Cemal. Mues«se Muduru
EmiiK Uşaklıgil, Vazı Işlerı Muduru Ok*> Gonensin. # Haber Merkezı
MudU'u Valfin Bayer, Sa>fa Duzenı Yonetmem Mı Acar, % Terrsuahr
VNKARA Mmtt Ttn, İZM1R Hikmet Çrtiııkro. 4£>AN\ Çrtta Yıgenogu
i, PoblıU Cttal BcMangK. Dış HabCTkt Ergvn Bala, Ekonomı Onju Tlutan. Iş Sendıka Şt*ran Kdcncı. kulıur CtU Isttr.
Efctım GOKX> Şotan. Haber Arastırmi tanfl Btfkaa. Yun Haberkn NecdH Dof». Spor Danıimatu \bdulksdlr Yucehnuı,
Dıa "la/ü- Kmnı Çatçkın. «ırasürma Şalıuı Alpa>, Dualtmc 4MulbJj \tna. # K.oordınaıor AkmH Koraban. # Maiı Isler
Eıot EAııl. • Muhâscbe ftalm Y«w • Buıçc-PUnlama Sctgi Osnunbqratt« # Reklam A«e Tonın. • El tavııüar Holyıı
Mnol • Idare HKcyın Guner. 9 UktıiK Omkr Çdfc. • Bdgj-ls
lm Saa InL • Ptnonel Sngı
Basan ı«- >avan. Cumhumet MaıbuaJık * Gazeuodık T-A"J Turk Ucag cad r#.
H3M Isı Pk 246-lsanbui Tt< 512 05 05 (20 haı) Tdeı. 22246 F«x II) 526 «0 72 9
Sumlar U n Zıva OoUlp Bl> Inkılap S N o 19» Ts|- 133 II 41-41. Tde* «344 tta (4) IÎ3
05 6" 9 !«••• H Zıva Bh 13Î2 S i 3, Td 13 12 30. Tefc». 52359 FÜJL (51) 19 53 60
9 Ubm: Inonu Cad 119 S No 1 Ka I. V W V 52 (4 hal). 1e» 62155, F>x (71) 19 r 52
TAKVİM: 1 NİSAN 1990 İmsak: 5.14 Guneş. 6.41 Öğle: 13.13 lkindi: 16.46 Alcşam: 19.35 Yatsı: 20.56
Bir özgürlükgiysisi: Duffle-coat
tŞTE JEAN-LOUİS
SCHERRER'in
90-91 kışı için
hazırladığı duffle-coat.
Haki rengi flanelden
yapılmış.
Mareşal Montgomery'nin Normandiya çıkarmasında giydiği ceket -
paltoyu bu kış kullanan modacılardan biri de Scherrer.
Modacıdan modacıya büyük bir fark göstermiyor duffle coat. Klasik
bir model. Renkler değişiyor. Düğmelerini tahta yerine boynuzdan
yapanlar çıkıyor. Bazıları aynı formda metali denemişler bu kış.
NECLÂ SEYHUN
Bir savaşın, bir zaferin une kavuşturduğu bir kıyafet duffle-coat, unutulur mu?
Aslında fukara Fransız balıkçılarının kendılerinı soğuktan ve yağmurdan
korumak için gıydıkleri ucuz bir ceket-paltoydu bu. Kimse beğenmez, başını
çevirip bakmazdı bıle. Sefıl bir şeydi. Önden açık, bağcıklarla \e tahta
duğmelerle tutturulan, yanları yırtmaçlı, robalı, kapuşonla kaba saba, ucuz bir
şey.
Kım derdi ki bu zavallı giysi moda tarihıne geçecek, modanın baştacı olacak
diye?.. Kıyafetlenn de bir kaderi var. Önce bir aşama ile İngiliz deniz
kuvvetlerine "girdi". Onlann uniforma palto-ceketi oldu. Ama onu unutulmaz
unüne kavuşturan elbettekı Montgotnery!--
O giydi onu sırtına. Hem de nerede?.. Ikınci Dunya Savaşı'nda Normandiya
sahillerinde. Şu ünlu çıkarmada. Başında beresi, ağzında piposu ve... sırtında
duffle-coat'ı... Bu sahne belleklerden silinir mi?..
Silinmedi. Bir sa\aşın, bir ozgurluğun, bir zaferin une kavuşturduğu bir kıyafetle
işte duffle-coat. Moda tarihinde benzeri yok.
Hemen tuttu, hemen sevildi. Gençler, özelikle oğrenciler, profesörler,
edebiyatçılar bayıldılar ona. Kadın erkek demeden bir tutku gibı sardı dörtbir
yanı. Gıyilmesi son derece kolay, sıcacık tutan bir giysiydi bu. Üstelik pek parlak
bir geçmişi vardı.
Kimse fakir fukara Fransız balıkçılarının sırtında düşunmüyordu onu. O artık
"Mont>"nin gıysisi>dı. 50'li yıllarda bir karasevda oldu.
Sonra bir gece. Jean Cocteau smokininin ustüne bir duffle-coat giyip gitti
Opera'ya- Ama o Jean Cocteau'ydu. Ondan başka bu yürekliliği gösteren
çıkmadı.
50'li yılları bir sevda gıbı sardı bu ceket-palto, evet, hele oğrenciler, hele hocalar,
hele edebiyatçılar ne çok sevdiler onu. Erkek kadın demeksizin ne çok giydiler.
Pantolon ustüne, etek üstune, dradan. flâmelden. Deri üçgenli, kordon bağcıkh,
tahta duğmeli...
O gun bugündur moda dünyasına bir gidiyor, bir geliyor duffle-coat. Gittiğinden
daha çok da geliyor. Işte gene geldi duffle-coat. 90-91 kışında gene o var. Gene
onun sevdasıyla çalkanıyor moda dunyası.
Modacılardan çoğu onu spor kışafetleri arasına katmışlar. Aslında modacıdan
modacıva buyuk bir fark gosterdiğı soylenemez duffle-coat'ın. Klâsik bir model
bu. Renkler değişiyor biraz, kimı haki yapıyor, kimi bej, kimi siyah.
Düğmelerini tahta yerine, boynuzdan yapanlar çıkıyor. Bazıları aynı formda
metali denemişler bu kış. Kapüşonun içini kurkle astarlayanlar da çıkıyor arada.'
Ya da ceketi tumuyle vahut roba, cep olarak kapitone yapanlara
rastlanıyor arada.
Ama duffle-coat çok değişiklik kaldıracak
bir giysi değıl aslında. Onun, klâsik
çizgilerine sadık kalmak gerek bir yerde.
Üne boyle kavuştu, ününvi böyle sürdürdü
bunca yıl. Duffle-coat Montgomery'den
bugune, havasından birşey yitirmiş değil.
Bu kış onu gene seve sevine kullanan
modacılardan biri de Scherrer. Flanelden
yapmış modellerini fıstıllı makasla kesmiş
dikişlerini, ip bağcıklar yerine deri şeritler
kullanmış, o kadar. Kocaman cepler, sırta
atılan kapüşon. Ayakta mat, kalın
çoraplar, alçak ökçeli spor pabuçlar. Ne
rahat bir kıyafet!..
Her zaman da rahattı. Gerçekten pratik
bir model. Her yaşta giyilebilir. Ama
heryerde değil. Hele gece?... Smokinin
ustüne duffle-coat giyip de Opera'nın
galasına gitmek, yalnız Jean Cocteau'nun
harcıydı. Gene de öyle kalsın!..İşte Mareşal Montgomerv. Lnlu duffle-coat'ı>le.
Çevrecîler
dünyayı
kuşatıyorBudapeşte'de yapılan Tuna Çevre
Konferansı'nda 1992'ye kadar 35 ülkeden
temsilcilerin ve yetkililerin katılacağı bir Çevre
Eylem Planı hazırlanması kararlaştınldı.
BÜŞRA
ERSANLI-BEHAR
BLDAPEŞTE — Macanstan^
ın başkenti raart ayırun ikinci ya-
rısında üç onemli olay yaşadı:
16-25 mart Budapeşte Bariar Fes-
tivali, 19-21 mart Tuna Çevre
Konferansı, 25 mart demokratik
seçimler...
Doğu Avrupa ulkeleri arasın-
da pazar ekoriomisine ilk adımı
atmış olan Macaristan çevre so-
lunlan konusunda da öncülüğu
sürdüruyor ve dünyanın en bü-
yük çevre konferansına 350 dele-
genin katıldığı "Ara>ı
Kapatmak" adlı Tuna Çevre
Konferansı'na evsahipliği yapı-
yordu.
19 mart pazartesi günu Viya-
na'da toplanan Tuna Konferansı
1987'de yayımlanan "Ortak
GeJecegimiz" isimli Brundtland
Raporu'nun bir devarru niteliğin-
deydi. Avustur>'a-Macaristan iş-
harcamalan. kalkınmakta olan
ülkelerin enerji geliştirme ve sür-
dürulebilir teknoloji konulanna
kaydırmayı öngörüyordu. Başka
bir maddesinde ise fosil yakıtla-
nndan tamamen vazgeçme hede-
fıni gözönünde bulundurarak ge-
çici bir süre için dogalgazın kul-
lanımına olanak tanıyor, kömür
kısıtlamasım ise zorunlu addedi-
yordu.
3. Sürdunılebilir endnstri bö-
lümünde endüstrinin yapı ve kav-
ram olarak radikal bir değişikli-
ğe uğraması gerekliliği savunulu-
yor ve bunun ilkeleri sıralanıyor-
du. Bu bölum, doğaya zararlı
atıklann AT içi ve dışı ithal ve ih-
racını kesinlikle yasaklayan mad-
deler de içeriyor.
4 Surdnriilebilirlifin ekonomi-
si
5. Knzey-guney boyutu ise en
GUY
LAROCHEtan
Bir kısa manto.
Çift sıra dikişli,
kocaman cepli,
mor renkli
moherden.
Geçmişte kalan lezzet: Tandır ekmeği
dustrı ulkelerine ikili bir yüküm-
lülük getirerek hem ekonomik
politikalann sağhkhlığını garanti
birliğiyle düzenlenen bu konfe- etmeyi şart koşuyor hem de bu
ransm amacı, birçok Avrupa ve Çerçevede dunyamn dığer yarısı-
dünya ulkeleri çevre gönüllu or- m n s o r u n l a n m d a
sahıplenmeyı
gütlerini bir araya getirerek 1992
yılında tüm bu ulke hükumetle-
rinin imza atacakları bir eylem
planının taslağını oluşturmaktı.
350 delege tarafından hazırla-
nan taslak mayıs ayında Bergen-
de toplanacak olan 35 ulkeden
birer gönullü orgüt temsilcisi ile
bu ülkelerin çevre bakanlan ta-
rafından eylem planı haline ge-
tirilecek.
oğütluyordu.
Konferansın açış ve kapanış
konuşmalannda hukümet dışı
çevre orgütlerinin bu konudaki
tayin edici rolüne defalarca deği-
nildi. Taslak uzerinde çalışmala-
rın yapıldığı ikinci günde ise
Tuna-Ren projesinin yaratacağı
çevre kirhliğini protesto eden
telgraflar ilgili hukumetlere gon-
derildi. Doğu Avrupa ülkelerinin
çok geniş bir biçimde temsil edil-
350 delegenın Vıyana, Tuna diği bu konferansın son gunun-
boyu ve Budapeşte'de hazırladık- de SSCB'nin çeşitli yörelerinden
an eylem planı taslağı şu alt baş- g e ien delegeler bu demokratik
lıklardan oluşuyordu: beraberliğin en zengin ve çarpıcı
1. Çevre bilincini arttırma ve katkısını oluşturdular. Yoresel
halkın kablımı bölumü, esas ola- sorunlannı ve eylem planlarmı
rak eğitim, bilinçlendirme, ulke açıkladılar. Bazı onerileri imza-
içi ve dışı iletişimin kurallannı
belirliyor ve çevre sorunlan ile il-
gili her bilginin hukumetler tara-
fından kişilere, gruplara ve gö-
nüllu örgütlere verilmesini zorun-
lu kılıyordu.
2. Sürdurulebilir enerji adlı bö-
lüm ise ozellikle nukleer ve askeri
,ya sundular.
Turkiye bu toplantıda Yeşiller
Partisi, Turkiye Çevre Sorunları
Vakfı, Doğal Hayatı Koruma
Demeğı, Turkiye Tabiatım Koru-
ma Derneği ve tzmir Barosu a\u-
katlarından Noyan Özkan tara-
fından temsil edildi.
Açılan hamurlar üst üste
konuluyordu bir tepsiye.
Pişirici en üsttekini
çörekleyip el çabukluğuyla
yapıştırıyordu kızgın
tandırın cidanna. Bir ya
da iki saniye içinde olup
bitiyordu bu iş. Kızgın
tuğlaya yapışan ince
hamur beş dakikada
pişiyor, nar gibi
kızarıyordu. Pişen ekmeği
yakmadan, tam kıvamında
ateşin ortasından çekip
almak bir başka ustahktı.
NECATİ GÜNGÖR
MALATVA - Sabahın kör
karanlığıydı; gun yüzunu göster-
memişti daha. Marangoz atölye-
lerinin, kereste depolarınm, ta-
mirhanelerin işçileri, dağınık saç-
ları, uykulu gözleriyle işyerierine
koşturuyorlardı. Kimileri, sigara
dumanından tıkanmış göğüsleri-
nin feryadıyla kalın kalın öksürü-
yor, sabahın sessizliğini bozuyor-
lardı.
Maiıire Hanım'la kocası da iş-
yerinin ayakçaklannı tırmanıyor-
lardı ivecen adımlarla. Sanayi
Çarşısı'nda üç katb bir binanın en
üstünde çalışıyorlardı. Buyucek
bir salondu burası. Bir köşede,
çevresı çamurla sıvalı, içi ateşe da-
yanıklı tuğladan yapılma bir tan-
dır vardı. Yanda uzunca bir ma-
sa; yerde hamur açma tahtası, ka-
laylı leğen içinde akşamdan kal-
ma hamur; beri yanda kutular,
çuvallar...
Önce tandırın içindeki odunlar
tutuşturuldu. Kuru odun çıtınıy-
la yanmaya başladı; alevler yayıl-
dı, buyudü; koca tandırın ağzın-
dan dışarıya fışkiTdjlar... Mahıre
Hanım'ın kocası, sabah çayı için
isten kararmış aluminyum ça>-
danhğa su doldurup getirdi...
Bu sırada, ekmek açan kadın-
lar da gelme>e başladılar birer ikı-
Kış damı
Bu işyerinde çalışan bir erkek-
le beş kadın, Malatya'da nicedır
azalan, unutulma surecine gıren
bir geleneği yaşatıyorlardı. Koke-
ni yuzyıllara varan geleneksel tan-
dır ekmeği pişiriyorlardı, evet...
Tandır ekmeği azala azala, unu-
tula unutula, gelip Sanayi Çarşı-
sı'nda beton bir yapının ust katı-
na sığınıvermışti sonunda! Oysa
bir zamanlar, bUtun bir kış bo-
yunca yıyeceği ekmeği selelere
doldurup "kış damı" denılen
odalarında saklamayan aile var
mıydı Malat>a'da? Avlusunda
tandır örtmesi bulunmayan ev var
mıydı? İnsanlar, ekmeklerini ha-
1 YIL BAYATLAMIYOR — 1 yıl siireyle bayatlamayan Malat>a'nın ünlu tandır ekmeği, Sanaji Çar-
şısı'nda beton bir >apımn üst katında yaşatılmaja çalışıyor. (Fotoğraf: Lğur Gunyuz)
zırlayıp ambarlarına doldurma-
dan kışa girerler miydi hiç? Her
mahallenın bir ekmekçi kadını
yok muydu, daha yirnu, otuz yıl
oncesı? O ekmek pişiren usta ka-
dının çevresınde, ayrıca hamur
açarak geçimini sağlayan başka
kadınlar da yok muydu?
Ya o. uzerinden haftalar, aylar,
mevsımler geçse de, tazelığini dün
yapılmış gibi koruyan "nan-ı
aziz" nasıl olup da, hayat defte-
rinde "unutulanlar" sayfasına
yazdırmıştı kendini? O katmer
tatlı, çorek ve susam kokulu tan-
dır ekmeği, hangi toplumsal de-
ğişımin kurbaru olmuştu bu mem-
lekette?
Kış olur, karlar yağar yollar ka-
panır; kış olur çarşılarda fırınlar
işlemez olur; sular donar, değir-
men taşı dönmez olur... Kimin
umurundadır bunlar? Malatyalı,
daha ekim, kasım demeden, ek-
meğıni pişırmış, ambanm, selesini
doldurmuş olurdu! Dışandaki
kar adam boyunu aşarmış; insan-
lar kapıdan dışan adım atamazlar-
mış. . Varsın olsun! Çıtır çıtır tan-
dır ekmeği çıkarılır, şöyle parmak
ucuyla hafifçene ıslatılır; kar be-
yazı patıska ekmek örtulerine sa-
rılır; sofraların baş köşesine kon-
durulurdu .. Evinın ekmeğini güz-
den yapıp da saklamayan bir ka-
dın, ev kadmından mı sayılırdı?
Avlusunda tandır ortmesı bulun-
mayan ev, evden mi sayıhrdı?
İşte ne olduysa, insanların as-
rileşme merakından oldu hep!...
Çatısında biber kurutulan, dam-
lannda pestil serilen, avlularında
kâh düğun kurulup kâh ekmek pı-
şirilen o eski evler; o eski güzel in-
sanlarla birlikte birer ikişer yok
oldular... Yeni kuşaklar, ata ya-
digârı bahçeli ve avlulu kerpiç ev-
le/i bırakıp, apartman katlarında
yaşamaya gönül koydular... Ne
zaman, hangi yılda, hangi devir-
de? EUili yıllarda başladı, altmış-
larda hız kazandı bu degişim...
Değirmen yerine un
fabrikası
Toprağın yerini beton, bakınn ye-
rini plastik eşya, kayısı bahçele-
rinin yerini parsellenmiş arsalar,
yanık turkulerin yerini de arabesk
çığlıklar almaya başladı hızla...
Gun dondü, devran değişti... Bu
arada, tandır ekmeği de, yaşı şinı-
dilerde kırka, elliye varan insan-
ların damaklannda özlemi duyu-
lan bir tat olarak kalakaldı. Yeni
evlerin ne avlusu vardı ne de tan-
dır gömülecek bir yeri! Dahası,
tandır ekmeği pişiren usta kadın-
lar da dunya yuzünde gorünmez
olmuşlardı nice zamandır... Ek-
mek pişirmeyi öğrenmek, kimin
ustüne vazifeydi ki? Çarşılarda fı-
rınlar peş peşe açıhyor; somunlar,
pidder tezgâhlardan taşıyordu ar-
tık... Değirmenlerin yerini un fab-
rikalan almıştı kaç zamandan be-
ri... Dahası da var: Çoğu insan
gun bulup gün yiyordu bu asri za-
man içinde! Oyle, bütün bir kışın
ekmeğini toptan yapıp da amba-
ra dolduracak kadar varlıklı kaç
aile kalmıştı Malatya'da? O eski
geleneği sürdurecek olanlar, bü-
yuk kentlerin yolunu tutmamışlar
mıydı, altmışlı yıllardan sonra...
Evet, Turkiye'ye çağ atlatan
Özal'ın Malatyası da, her turlu
gelişmelerden payına duşeni al-
maktaydı kuşkusuz: Nufus hızla
artıyordu; eskimn genış evieri,
yerlerini avuç ıçı apartman katla-
rına bırakıyordu; kahvehaneler
hınca hınç genç insanlarla doluy-
du işsizlik yüzunden... Okul bitir-
miş gençler, geleceklerinden kuş-
kulu, kısa zamanda koşe dönmüş
birtakım insanların işlerine akıl sır
erdiremeden, baba ekmeği yeme-
nin kompleksıni kambur gibi sırt-
larında taşıyorlardı.
Butun bu "ahval \e şerait"
içinde, yeni kuşakların tandır ek-
meği düşünecek, hele hele geçmiş-
te kalmış bir lezzetin peşine duşe-
cek hallerı yoktu elbette!.. Bu ol-
sa olsa, oıta yaş grubu insanları-
nm gönüllerinde tutuşan bir öz-
lem duygusuydu! Bu yaş grubu-
nun insanlanna "tandır ekmefci"
dediniz mi, el hak, akan sular du-
rurdu hemen... Taze peynirle du-
rüm yapılmış ipeksi yumuşaklık-
taki o aziz ekmeğin kokusunu o
saat burunlannda duyarlardı...
tşte, Malatya'nın Sanayi Çar-
şısı'ndaki tandır ekmeği imalatha-
nesinin varlık nedeni de bir özle-
min giderümesine yönelik bir olay
olmaktan öte bir şey değildi.
Şimdilerde ellisine merdiven
dayamış olan Mahire Harum, ta
on iki yaşından beri bu işin için-
deydi. Ekmek pişirmek bir aile ge-
leneğiydi onlarda. Bir gün, Sanayi
Çarşısı'nda, bir binanın üst katın-
da her Allah'ın günü ekmek pişi-
receksin dediklerinde, belki ku-
laklanna inanamamış, belki bu-
nu hayra yoramamıştı, ama... Ya-
pılan öneri gerçekti sonunda!
Günde yedi bin beş yuz lira ala-
caktı. Ayrıca kocasma da iş veri-
lecekti imalathanede... Haftada
bir torba da ekmek!
Günde altı kırat
Beş kadın, bir de erkek, —
Mahire Hanım'ın eşi— günde on
iki saat çalışıyorlardı. Gunde, al-
tı "larat" un işliyorlardı. Kırat,
on beş kiloya eş bir ölçüydü. Bu
hesaba göre, doksan kilo undan,
yedi yuz kadar ekmek üretiyorlar-
dı elbirliğiyle... Ekmek açanlann
gundeliğiyse, kırat başına bin li-
radan, altı bini buluyordu... Ha-
mur açmanın, kendine göre biı
ustalığı, bir becerisi vardı, ama
asü iş pişirene duşüyordu.
Açılan hamurlar, Ust üste ko-
nuluyordu bir tepsiye. Pişirici, en
üsttekini çörekleyip el çabuklu-
ğuyla yapıştınyordu kızgın tandı-
nn cidanna. Bir ya da iki saniye
içinde olup bitiyordu bu iş. Kız-
gın tuğlaya yapışan ince hamur
beş dakikada pişiyor, nar gibi kı-
zarıyordu. Pişen ekmeği yakma-
dan, tam kıvamında, ateşin orta-
sından çekip almak da bir başka
ustalık, bir başka hünerdi elbet-
te... Tandırın içine girip çıkan
kol, parmaklarının ustüne kadar
sarılıydı. Bu sargının adına,
"Volçak" deniliyordu.
Bir bölumu, Malatya'nın için-
deki bakkallara, marketiere veri-
liyordu ekmeğin. Bir bölümü,
naylon torbalar içinde Ankara'-
ya, tstanbul'a, o kadim Malatya-
lıların uğradığı yerlere gönderili-
yordu. Bayatlama derdiyse hiçbir
zaman yoktu. Altı ay, hatta bir yıl
sonra bile, hafifçe ıslatılarak ye-
nilebilirdi. Çıtır çıtır, gevrek bis-
küvi gibi! Çörek kokusu damağı-
nıza yayılarak...
Pekiyi, bayatlamadan, bunca
zaman kalmasının gizi neredeydi
tandır ekmeğinin? Belki mayalan-
ma yönteminde, belki pişirilme
usulünde... Belki hepsinde...
Ama doğrusu, kimseler çözemi-
yordu bu gizi...
Bilgkayar
virüsleri
• İZMİR (Cumhuriyet Ege
Biirosu) — Ege Üniversitesi
Bilgisayar Araştırma ve
Uygulama Merkezi
bilgisayar programlanm alt
üst eden bilgisayar
virüsletine karşı 7 kişilik
bir ekip oluşturdu.
Merkezin başkanı Prof.
Oğuz Manas, ozel ekip
oluşturma gerekçelerini
açıklarken "Dunya
bilgisayar ağına (EARN)
bağh olduğumuz ve
Türkiye'deki üniversitelerin
bilgisayar merkezi görevini
yürüttüğumuz için her an
virüs tehlikesiyle karşı
karşıya kalabiliriz" dedi.
Bilgisiyar virüsünun
bilgisayar sistemi ve
sistemin çalışmasını
engelleyen bir program
parçası olduğunu anımsatan
Prof. Manas, ekibin başına
Doç. Dr. Şaban Eren'in
geürildiğini bildirdi.
Muğla'ya yat
limanı
• MUGLA (Cumhnriyet)
— Bodrum, Marmaris ve
Göcek'ten sonra Muğla'nın
dördüncü yat limam
ören'de yapılacak. Yat
limanı inşaatına 1990
yılında başlanacağı
bildirildi. Bu arada Bodrum
limanının genişletilmesine
ilişkin proje uygulaması
ödenek yetersizliği
nedeniyle yanda kaldı.
Şimdi de Marina Alanına
garaj yapılması planlamyor.
Turizmciler plana tepki
gösterdiler. Mavi
yolculuğun önemli
duraklanndan olan ören'de
gerçekleştirilecek Muğla'nın
dördüncü yat limanının 4
milyar liraya mal olacağı
bildirildi.
Koylar
temizleniyor
• MARMARİS (AA) —
Marmaris'te, yaklaşan
turizm sezonu dolayısıyla
koylarda temizlik
kampanyası başlatan turizm
gönüllüleri, çalışmalannı
sürdürüyorlar. Turizm ve
Dayanışma Derneği Başkanı
Erol Uysal, Marmaris'in
koy ve plajlarımn temizliği
için kolları sıvadıklanru
belirterek, "Belediye'ye,
vatandaş olarak hepimizin
yardımcı olması gerekir.
Gelen turistin
koylanmızdaki artık
maddeleri görmesi hiç de
içaçıcı değil. Bu konuda
hepimize görevler
düşmektedir" dedi.
Azınlıklar
konferansı
• KOPENHAG (AA) —
Kopenhag'da dün başlayan
Güneydoğu Avrupa
Ulkelerindeki Azınlık
Hakları Konferansı'na,
Türkiye'deki Kurtler ve
İstanbul Rumlarıyla ilgili
iki bildiri sunuldu.
Konferansa "Türkiye ile
Yunanistan Arasında
Azınlık Sorunlan" başhğı
altında bir bildiri sunan
Yunan Dış Poliüka
Enstitüsü uyesi Alexis
Alexandris, Turkiye'yi, iki
ülke arasındaki ilişkilerin
her kötüleşmesinde
İstanbul Rumlarını "rehin"
almakla itham etti. Halen
Türkiye'de tutuklu bulunan
Jsmail Beşıkçi tarafından
hazırlanan bir bildiride ise -
Türkiye, tran, Irak, Suriye
ve SSCB'de yaşayan
Kürtlerin toplam
nufusunun 30 milyonu
geçtiği savunuluyor ve
bölge ulkelerinin Kürtlerin
tamamıyla yok edilmesinı
öngoren politika izledikleri
öne surülüyor.
Kıışlar için
yuva
• GtRESUN (AA) —
Giresun Belediyesi il
çapında kuş sayısıru
arttırmak amacıyla
parklarda bulunan ağaçlara
özel kuş yuvalan asıyor.
Giresun Belediye Başkam
Mehmet Işık'tan ahnan
bilgiye göre Orman Bölge
Müdürljlğü'nden sağlanan
100 kuş yuvası, tarihi
Giresun Kalesi, Atapark,
Alirıza Erkan ve Taşbaşı
parkları ile Mile
Bahçesi'ndeki ağaçlara
yerleştirildi.
Hastane çöpü
• tZMİR (Cumhuriyet
Ege Bürosu) — Boğaziçi
Üniversitesi Çevre
Mühendisliği Bölumü,
tarafından, hastane
cöplerinin sağlıkh bir
biçimde toplanması ve
uzaklaştınlmasına ilişkin
esasların belirlendiği bir
çalışma yapıldı. Izmir
Anakent Belediye Meclısi
tarafından kabul edilen bu
esaslara uyum sağlanması
için hastanelere dort ay
geçiş suresi verildi.