03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 MART 1990 <;E\CA Y SA YLA\LAIKLIK NEDIR.NE DEGILDIR? Günümüzde laikliğe yönelik tehcütler— Efendim, laiklik kgvremın- dan tam olarak ne anlaşılması ge- rektigini, dini faaliyet ve hizmet- lerin sivil topluma bırakıimasınııı doğrn olacagını tartıştık. İzin ve- rirseaiz şimdi biraz daha güncel poHtikaya dönük bir sorun üzerin- de dnralım. Acaba bugiiıı Türki- ye'de birçok çevreain endişc etti- gi gibi laiklik ciddi bir tefcdit al- tuda mıdır? Ba konuda aeJer dü- sinüyorsanuz? ŞENER BATTAL — Bir nok- tada birleşiyoruz, demokrasi bü- tttn kurumlan ve kuralian ile ger- çeklesmeli. Bu uzlaşraa ne de- mek? Bence anlamı açık, her gö- rüş demokrasi ile nHaynak zorun- da. Burada devlete bir görev dü- şüyor, demokrasiyi, demokrasinin kurum ve kurallannı sonuna ka- dar korumak. örneğiıı bugün dev- let türbanlıya, baskıya izin verme- meli, ama yarın diyelim bir üni- versıtede 90 türbanlı, 10 başı açık kıza baskı yapmaya kalktı, ona da izin vermemeli. Yıllardır sola kar- şı, "demokrasi, kiirriyeti yok et- me hBrriyedni tanıyamaz" dendi. Şimdi aynı şey Islamcılara karşı kullanılmaya başlandı. Bu, söyle- yenler de hep düzenin egemenle- ri; yann iktidar olursan hürriyet- leri yok edersin diye baskı yapı- yorlâr. Bunu söylemeye kimsenin hakkı yok. Laıklıği tartışırken, Laiklik konulu açıkoturuma kablanlardan bir gnıp: Soldan itibaren Zaman gazetesi yazan Fehmi Konı. Emekli General Metin Okçu ve eski MSP Milletvekili Şener Battal. Battal Her görüş demokrasi ile uzlaşmak zorunda. B e l g e 1980'li yıllarda bir ANAP Müslümanlığı gelişti. ruSSaffiulaâki^ziaTmay;Sirmen Laikliğe karşı en büyük tehdit, tabanda değil tavanda gelişmektedir. Koru Bazı densiz çevrelerin yok etmesinden, özgüriükien kı- hareketleri İslamcı çevreleri suçlamak için kullanılamaz. lİşör İslami demokrat bir hareket, çok zayıf bir olasılık. sıtlamasından endişe ediyorum. •* Biz tam demokrasi konusunda uz- laşmıyor muyuz? Bu uzlaşma ge- lemeye başladı. Bu arada 80 dar- mirascısı olan ANAP, Islama ciddi buluyorsunuz diyebilir mi reSi bugün için de, yann için de besini yapan paşalanmıza çeşitli akımlara 12 Eylülcülerden daha yû? A Ü SİRMEN - Evet.geçerlidir. Demokrasi ile laiklik birbirlerini tamamlayan unsurlar- dır. — Sayın Battal toplumdaki ber poütik akımı demokrasi üzerinde uziaşmaya çagırdı. Sayın Bdge, siz otayı ntâ degerleMİiriyonumız? MURAT BELGE — Türkiy* de Islamcı akım, 1970'lerde Milli Selamet Partisi deneyi ile önemli ölçüde özerkleşti, devleün dışına çıktı, bağımsız bir siyasi platform oluşturdu. Ama bir siyasi parti olarak bazı tavizler vermek zorun- da kaldığı için birtakım radikal ts- lamcı gruplar tarafından revizyo- nistlikle suçlandı. Bir taraftan da 1980lerde Nurculuk, Süleymancı- bk gibi tarikatlar aktivite kazan- dı. \ani Islami ideolojinin sahibi çoğaldı. Herkes tslamiyeti kendi- sinin en doğru yorumladığiıu söy- lemeye başladı. Bu arada 80 dar- besini yapan paşalanmıza çeşitli konularda yardımcı olmaya çalı- şan dış çevreler, paşalanmızdan daha iyi sosyoloji bildiklerinden onlara İslamcı ideolojiye bazı ta- vizler vermelerini önerdiler. Böy- lece 12 Eylül'ün tslamcılığa yöne- lik programı ortaya çıktı. Aslında sadece Türkiye"de değil, bütün dünyada bir dine yönelme var. 19. yüzyüda insanoğlu büyük bir sıç- rama yaptı, gelişen bilim ve tek- nolojiye bakılarak insan mutlulu- ğunu sağlama yolunda iyimser gö- rüşler geliştirdi. Şimdi 20. yüzyılı bitiriyoruz, ama bu mutluluklar gerçekleşmedi. Bilime, teknoloji- ye ve pozitivizme karşı kuşkular uyandı. tşte, sanıyorum, bu kuş- ku tekrar dine dönüş ve arayışlar- da önemli rol oynadı. — Sayıs Belge, 12 EylıU sonra- sının sivil yönetimi ve bir bakıraa mirascısı olan ANAP, lslama akımlare 12 Eylülcülerden daha farklı bakıyor ya da bakması ge- rek. Siz böyle bir fark göriıyor musunoz? MURAT BELGE — Sayın özal ile gelişen başka tür bir tslami y o rum var. Sanıyorum Japon modeli Turgut Bey'i çok etkilemış, Türki- ye için böyle bir kalkınma olabi- lir mi diye düşünmüş. Japon mo- delinde hızlı bir kapitalist birikim var ve bunun için de çok itaatkâr bir halk gerekiyor. tnsanlar çok özverili olacak, durumuna razı olacak, ücret artışı istemeyecek, grev vb. yollara gitmeyecek. Böy- le bir gelişme ve sermaye birikimi için tslamiyet kullanılmaya çalısıl- dı ve 1980'li yıllarda bir ANAP Müslümanlığı gelişti. — Siz de Sayın Üştir'ün degia- digi kamu ajannın İslami ideoloji mililanı haline eelme tehlikesini Eğer cuma namazlanna devam etmeyen memurlar fişleniyorlarsa çok ciddi bir baskı ile karşı karşıyayız de- mektir. Artık ortada laiklik ilkesi diye bir şey kalmamıştır. Eğer dev- let dairelerinin yakmlannda cami- ler varken hâlâ o daire içinde mes- cit açılıyorsa artık ortada bir din ve vicdan özgürlüğü sorunu yok- tur, açık bir siyasi girişim söz ko- nusudur. Gerçekten 1980 darbe- sinden sonra birtakım yardımse- ver yabancılar birtakım yetkilüe- rin kulaklarma bir şeyler fısılda- dı. Bunun sonunda neler yapıldı, nasıl "sentezler^ geUştirildi hep bi- liyoruz. Doğrudur, Kemalist ide- olojiyi savunan partiler hiçbir za- man halk tarafından çoğunluk ya- pılmamıştır, ama hiçbir Müslu- man ülkede şeriatcı partiler de halk tarafından seçilmedi. Bunun son örneği Pakistan seçimleridir. Bakın, bence laiklik konusunda tabandan tavana yönelmiş bir teh- like mevcut değil; tehlike tavanda, devlet içinde örgütlenmiş grupla- nn siyasi mücadele anlayışından kaynaklanıyor. Milli eğitim poli- tika ve kurumlaşmasını böyle bir polıtik mücadele uğruna saptırı- yor. — Mecburi din derslerini ve imam hatip okullannı mı kastedi- yorsunuz? ALİ StRMEN — Evet, bunu kastediyorum. Milli eğitim politi- kası dinsel ınançlar ve tercihler Uzerine bina edilemez. Konserva- tuvarın lise kısmından mezun olanlann mühendislik fakülteleri- ne gıtmesi anormaldir, upkı imam hatip mezunlarımn kamu yöneti- mi ya da hukuk fakültelerine gir- mesi gibi. Elbet kimse buralarda okuyan çocuklara karşı değil. Ama bu okullar meslek okulu ol- manın ötesine geçmişler, alabildi- ğine büyüyorlar. Devlet de bunla- ra ayncalık sağlıyor. ÖSYM giriş sınavında ayncalık sağlıyor, öğret- men, teçhizat ve olanak bakımın- dan diğer orta öğretim kurumla- rına göre ayncalık sağlıyor. Ne- den? Amaç siyasi, tavandu yer alan bazı kesimlerin siyasi müca- dele aracı olarak programlanmış bu iş. İmam hatiplere İslamcı ke- simler de, programlarını Milli Eği- tim yaptıgı için karşıymış. Bu doğ- rudur, ama çok açık bir gerçeği değiştirmemektedir. Bugünkü Milli eğitim kadroları ile laikliği korumak bir düştür. Demokrasi, yasalann, anayasalann tartışılabil- diği, değiştirilmelerinin önerilebil- diği bir sistemdir. Eğer Kuran'ın baş hakikati oluşturduğu ve Ku- ran hükümlerine göre çıkanlmış yasalann değişmezliği kabul edi- lirse demokrasiden söz edilemez. Zaten sanıyorum, birçok İslamcı grup için demokrasi yadsınan, eleştirilen bir sistemdir. Islamcılar, iktidann meşruiyetinin Tann'dan mı yoksa her biri özüne dokunul- maz haklara sahip insanlardan mı kaynaklandığı ikilemini nasıl çö- züyorlar, bilmiyorum. Ancak top- lumsal ve si>"asal yasamı Tann'nın ıstekleri doğrultusunda düzenle- meye kalkmak, ortak hedef gibi gözüken demokrasi üzerinde uz- laşmayı olanaksız iulabilecektir. FEHMİ KORU — Ah Bey çok provokatif konuştu, kendisine bir iki noktada kısa cevaplar vermek ıstiyorum. Bir gözlem yapacağım, kesimler arasında ciddi kuşkucu- luk egemen. Laikler ve anti-laıkler diye ikiye bölersek laikler anti- laiklerden ve anti-laikler de laik- lerden kuşku duyuyorlar. Yakın tarihimizde dindarlara ağır baskı- lar yapıldı, 1940-larda, 1950'lerde idam sehpalan bile kuruldu. Ama Turkiye'de aydınlann bunlara kar- şı çıktıgı yolunda ne bir şey oku- dum ne de bir şey duydum. Bu hâ- lâ süren bir tutum, şöyle deıüyor: "Efendim zateı boriar bir k m b- tidar olnriarsa berkcıi keser." Bu tür değerlendirmeler baskılann devamı için mazeret olarak kulla- nılıyor. Bence bunlar vehme daya- nıyor. örneğin bir densiz persond mudürünun yaptıgı ise alma sınavı tüm İslamcı çevreleri suçlamak için kullanılamaz. Cağaloğlu cad- desınde namaz küanların trafıgi engellediğinden söz edildi. tnsan- lar maç sonrası, stadyumdan çı- karken de trafığı tıkayabıliyorlar. Ben bu tür olaylan müsamaha ile karşılayaum demiyonım. Ama te- kil olaylan genelleştirip birbirimi- ze de düşman gibi bakmayalun. Tavandaki İslamcı gruplar, 12 Ey- luJculer ve ANAP yönetiminin Is- lamalara dönük olduğu görüşle- ri bence abartmalı. Bakın, hallun isteğine karşın tavandakiler Aya- sofya'yı ibadete açamadılar. — Baü'daki özgaa tariasel ge- lisim laikliğe yol açtı. Aynca dia- sd bareket çojaka tophunda 'Hı- ristiyan Demokrat' partüeria oia> şumuna katkıda baJundn, böyle bir döaöşöiB gösterdi. Sizce ts- lama hareketin beazer bir İslami demokrat harekcte dönüfme ola- sılıgı var mı? SERPtL ÜŞÜR — Batı'da la- iklik, dinsel ideolojinin, dinsel ha- reketin artık siyasi iktidan eie ge- çiremeyeceğini somut olarak an- lamasından sonra çıkıyor. Yani la- iklik, dinsel ideoloji açısmdan bir geri çekilme olarak tarumlanabi- lir. Oysa bugünkü Türkive'de din- sel ideoloji geri çekilme aşamasın- da değil; aksine güçlenme ve iler- leme aşamasında. Şimdi tslami ideoloji gelişme aşamasındayken, kendisi için geri çekilme olabile- cek bir dönüşüm geçirmesini, la- ik demokrasi ile bütünleşmesini çok gerçekçi görmüyonım. Bu nedenle içinde yaşadığımız za- man diliminde İslamcı hareketin demokrasi ile nasıl bağdaşabilece- ği, kendi içinde dönuşüp bir İsla- mi demokrat hareket çıkaracağı bana cevabı çok zor sorular geli- yor. Ben en azından şimdilik, böy- le bir olasıhğı çok zayıf görüyo- rum. SCRECEK T" < l \ K Y T İ K ( İ Y l ' R K K90'DAN 80'E POLITIKA TUNELI Demirel Türkiye 10yılda çok şeyyitirdi. Inönü: Yatırımlar düştü. Ecevit: Ekonomide tıkanıklık var 12 Eylül'ünmirası: Yüzde 70enflasyon—ıı— Şubat 1980'de, hükümet başkanı 24 Ocak Kararlannı açıklaması için TÖ'yü, sıkıyöne- dm komutanlan toplantısına gönderdi. Kuş- kusuz Tö, 12 Eylül günü verdiği raporun ay- nısını o toplanüda askerlere anlatacak, 24 Ocak Kararlannı sa\l unacaktı. Demirel, daha sonra gazetecilere "Biz, eko- nomik kararlan açıkiasın diye askerlere gön- derdik, meğer Tö, o gun bizim altımızı oyu- yor, bu kararlann altında kendisinin olduğu- nu anlatıyormuş" diyecekti. Askerler tarafından ekonominin başına ge- tirilirken T ö , 12 Eylül'den sonraki olası du- rumu raporunda anlatıyor, önlemler sırahyor- du. Bankalardan para çekilmesi, mal ve mad- de stoku, fıyat artışlan ve karaborsanın hort- laması gibi "başlangıçta bazı menfi tesirler" olabilecegini söylemiş, darbeyle gelecek bu su- recin "geçici" olacağını bildirmişti. 25 Ocak 80'den beri uygulanan yeni eko- nomik programın "dış mali çevrelerden bu- yük destek gördüğünü" ifade eden TÖ, prog- ramın, uygulaıımasına "devem edileceğine da- ir gtıvence verilmesini fevkalade önemli" gor- ddğünü bildirmişti. Grevler ve lokavtlar so- na enllrilirse, bunun yanı sıra üretim ve ih- racat ciddi ölçekte artacaktı. "Türkiye 4-5 yılda düzlüğe çıkacaktı." Demirel, "çıkmadı" dedi ve görüşlerini sı- raladı; "1980'de Türkiye'nin adam başına 1.200 dolar geliri var. 1990'da dolardaki aşınma na- zan dikkate alımrsa - ki bugün doların ger- çek değeri Türk Lirası olarak bin lira kadar asağıdadır- 1990'daki adam başına gayri sa- fi hasıla ile 1980'deki aynıdır. Binaenleyh Türkiye, on yü zarfında yerinde saymış! Türkiye on yılı kaybetmiş. Turkiye'de or- ta sınıf diye bir şey kalmamış. Çünkü, on yıl önce gayri safi milli hasıladan ciftçiler ve köy- lüler yüzde 30 civannda pay alırken, bu on yü içinde yüzde lS'lere düşmüş. On yü önce çalışanlar, işçiler, memurlar gayri safi milli hasıladan yüzde 37 pay alır- ken, bu da, yüzde 15'lere duşmüş. Köylüler ve işçiler on yıl önce 65 civannda g.s.milli ha- sıladan pay alırken, 1990'larda pay, yüzde 30'lann altında düşmüş. Biraz açalım. 90'dan 80'ne bakıyoruz. 90 nedir, onu saptıyoruz. 1990, resmi rakamla- ra göre yüzde 70 enflasyon. Oysa mutfakta- ki enflasyon >1izde 100. Resmi rakamlara göre sıfıra yaklaşan bir kalkınma. Resmi rakam- lara göre yüzde 22 işsizlik. Resmi rakamlara göre, gayri safi milli hasıladan yüzde 10'unu iç ve dış borçların faizini ödeyen bir Türki- ye. Elli milyar (Tö, 9 Şubat 90 günu 35 mil- yar dolarda direniyordu) dış borç. 45 trilyon iç borç. 90 tablosu bu! 80 tablosuna baktığımız zaman 13 milyar dolar dış borç, iki trilyon civannda iç borç. Nihayet 80 liralardaki dolar, gelmiş 2.500 li- raya. Hem de resmi kur olarak. Aslında 3.500 lira gerçek kur. Ve, pek çok övünmeler ki aslı faslı yok. th- racat patladı derler, 1970'teki ihracat 582 mil- ALTIMIZI OYDU - Demird "Ekonomik kararlan açıkiasın diye TÖ'yü askerlere gönderdik, meğer TÖ bizim altımızı o>u>ormus" dedi. yon dolar. 80'deki uç milyar dolar. Beş misli fark var. Bu hesaba göre, 90'daki ihracatm 15 milyar dolar olması lazjm. 12 milyar do- lar civannda kalacak. Öyleyse, böyle bir hü- kümet olmasa, yaptıklanyla böyle övünen ol- masa, hiçbir şey olmasa, Türkiye'nin 70-80 trendi devam etse, bugün ovündüklerinin 3 milyar dolar fazla ihracat olması lazım. Işte, Sayın Evren'e 'Arkaruzda bunalım bırakıyorsunuz' dediğim zaman evvela siya- sidir. Siyaseten çarpık bir rejim. Halkın yüz- de 15'inin dahi tutmadığı bir siyasi heyetin sectiği bir cumhurbaşkanı, o siyasi heyetin gü- venine dayanan bir hükümet ve o siyasi he- yetin yasama ve icrai tasarrufları, işte Türki- ve!" İnönü'ye göre ekonomi "Bazı ekonomik göstergeier" dedi. lnönü, üç sayfa açtı önüne ve rakamlan sıralamaya başladı. tnönü'nün irdelemeleri, 80-90 çizgi- sini aşıyor, 70-80 ve 80-90 arasındaki iki on yılı kapsıyordu. Gayri safi yurt içi hasıladaki "milli gelir artışlan": "1971'de 122.313 milyar lira, 80'de 188.522 ve 1989'da 282.628 milyar" dedi ve "71-80 arasında yuzde 54,1, ama 1989'da yüzde 49,9. Demek ki düşme var. Milli gelir artışın da özellikle son yıllarda düştü. 1988'de yüzde 3,6 iken 1989'da yüzde 1.1." Gayri safi yurtiçi hasıianın dagılışiDi >iae rakamlarla dile getirdi: Tarımda; 1971 29.6, 1980'de 24.0 ve 1989'da 20.0. Sanayide; 20.2, 1980'de 21.6 ve 1989'da 25.5. Hizmetlerde: 502 1971'de, 54.4 1980'de, 54.6 1989'da." Inönu, 90'dan 80'e bakarken, sanki bir fi- zik problemi çozuyordu: "Gelelim ovünduklerı ihracat artışına" de- di: "1971-1979 döneminde ihracat artışı, 3.3 kat. Türk Lirası'nın değer kaybı üç kat. 1979-1989 döneminde ihracat artışı 4,1 kat" dedi ve: "Türk Lirası'nın bu son dönemde değer kaybı, tam 52 kat" diye ekledi. "Bir de kişi başına dolar olarak gelire bakalım" dedi lnönü: "1981'de 1.282 dolar. 1989'da 1.285 dolar" dedi. Yerimizde sayıyoruz. Ya ücretler? "Altın cinsinden asgari ücret" hesaplaması yaptı: "1970'te 4,0 Cumhuriyet Alünı. 1981'de 0.6 (tabii enflasyon etkisini gostermiş) hele 1989'da 0,5 Cumhuriyet Altını." Işsizliği çarpınca iki rakamla söyleyiverdi: "1980'de yüzde 15... 1989'da yüzde 22." "Bunlann hepsi resmi rakamlar" diyordu. Dış borçlan yine resmi rakamlardan duyur- du: "1981'de 12.5 milyar dolar. Gayri safi milli hasüaya göre yüzde 30.. 1988'de (hay Allah 1989'u almamışız buraya) 38 milyar dolar. Gayri safi milli hasılada yüzde 57!... Bu ra- kamlara döviz tevdiat hesaplan gibi döviz >-ü- kümlülükleri dahil değil" dedi. Gelir dağılımında yine çarpıcı iki rakamla yetindi: "Üst düzey yüzde 20, müli gelirden payı yüzde 57, en alt yüzde 20, milli gelirden pa- yı, yüzde 4." Hafıf gulümsuyor, dünü söylüyor, bugünle dalga geçiyordu: "Hele enflasyon" dedi. Mal meydanday- dı, ama Inönu, "Son yıllarda yüzde 70'lerde 'müzminleşti'," diyordu. "Bir de gelırlerin maaş, uaet, tarım ve ser- maye arasındaki bölüşümune bakalım" dedi ve rakamlar verdi: "Tarım: 1970'te yuzde olarak 31, 1980'de 23,87 ve 1988'de yüzde 17.80. Maaş ve ucretlerde: 31,15 1970'te, 26,66 1980'de ve 15,20 1988'de. Bakalım sermayeye şimdi: 1970'te yüzde 37,77 ve 1980'de 49,47..." Durdn: Demirel 1990'ageldiğimizde refah devleti büyük ölçüde zedelenmiş, yaralanmış. Bölgelerarası kalkınmamışlık farkları o kadar artmış ki bu AT raporunda da var. Göç olmaya devam etmiş. Sanayide üretim durmuş bir Türkiye ile karşı karşıyayız. İnönü Kişi başına dolar olarak gelir 1981'de 1.282 dolar. 1989'da 1.285 dolar. İşsizlik 1981'de yüzde 15,1989'da yüzde 22. Üst düzey yüzde 20'nin milli gelirden payı yüzde 57, en alt yüzde 20'nin payı yüzde 4. Sermaye, gelir bölüşümünde aslan payını son dönemde almış. Ecevit Sanayi yatırımlarını devlet yapmayacak, özel sektör yapsın denilmiştir. Fakat kaynaklar devletçiliğin en koyu dönemlerinde bile görülmedik ölçüde kamu kesimine akıtılmış, sanayici kaynak darlığıyla karşı karşıya bırakılmıştır. "1988'de yüzde 67... Sermaye gelir oolü- şiuniinde arslan payım son dönemde almış, rakamlar da öyle söylüyor" dedi. Kısa bir ozet verdi: "Yabnmlann htzı diiştn. Bankalar, şirket- ler iflas etti. Sanayileşme dorda." Tabii halkın fakırleştiğini söylemesine ge- rek yoktu. Her şey ortadaydı. Ecevit, nereden bakıyor? "Model nasıl yozlaştınlmıştır?" diye soru- yordu Ecevit: "Bir kerre ekonomide hakça ve sağlıklı bir yarışma ortamı, rekabet ortamı sağlanama- mıştır. Tam tersine, ekonomide, büyükler ka- yınlu-ken küçükler ezilmiştir. Dış satım, üretim aşamasından değil, pa- zarlama aşamasında, yani kaynakta değil, muslukta dcsteklenmiştir ve o yüzden, kav- nak kurumuş, sanayileşme durmuştur. Bunun sonucu olarak, dışsatım da geçen yıldan beri gerilemeye başlamıştır" diyordu. Ecevit ile ekonominin geçmişiyle ilgili söy- leşinin tarihi, 20 Ocak 1990'dı. Ecevit ekonominin hak ettiği acımasızlığı sürdurüyordu: "Sanayi yatırımlarını devlet yapmayacak, özel sektör yapsın denilmiştir; fakat kaynak- lar, devletçiliğin en koyu dönemlerinde bile görülmedik ölçüde kamu kesimine akıtılmış, sanayici kaynak darhğıyla karşı karşıya bıra- kürmştır. Kamu kesimine akıtılan kaynaklarsa çok savrukça kullanılmıştır. Merkezi planla- ma etkisizleştirilmiştir ama ekonomik karar- lar hiçbir dönemde görülmedik ölçüde mer- kezüeştirilip keyfileştirilmiştir. Fiyatlar güya'serbest pazar ekonomisi ku- ralian içinde belirlenecekti. Oysa tüm KİT'- lerin fiyatlannı iktidar belirlemekte ve KİT fi- yatlan bir tür adaletsiz vergiye dönüşmekte- dir. " 24 Ocak Kararlan'nın ardından ben, dev- letin aşın ölçüde özelleştirileceğinden duydu- ğum kaygıyı belırtıyordum; uygulamada ise devlet, özelleştirmenin de ötesinde, 'özallaş- tmlmış'tır. Yani devlet yerini almaya kalkıs- mıştır." Bu ara, siyasal konuyu kara mizaha dönüş- türmekteki ustalığmı gösterdi: "Geçen gün sayın T ö , Amerikan 'Time' dergisine ABD'ye gitmeden önce verdiği bir paralı demeçte, 'Benim damanmda ekonomi var' demiş. Sayın Tö'nün damannı bilmem ama eko- nominin damannda ciddi tıkanıklık var. İn- san damanndaki tıkanıklık, zamanında teş- his edilirse, 'by-passla' giderilebüiyor. Eko- nominin damanndaki tıkamklığı gidermek için de bir 'by-pass' ameliyatı gerekli. Bu hem ekonomiye hem de demokrasiye iş- lerlik kazandıracak bir 'by-pass' olmalıdır" Ecevit, 24 Ocak 80 kararlanna, bir sosyal- demokrat olarak, daha ilk günlerden beri kar- şı çıktığını ammsattı. "Bu kararlann, ekono- mide zamanla bazı olumlu sonuçlan görülse bile, sosyal ve siyasal sonuçlannın çok ağır olacağına inanıyordum ve ekonomiyi düzlü- ğe çıkarabilmek için o kadar ağır bedellere ge- rek olmadığ) duşüncesindeydim" dedi. 24 Ocak Kararlan'ndan sonraki günlere değin- di: "Zamanın başbakanımn bazı sözleri de be- ni o açıdan kaygılandırıyordu. örneğin, bu kararlar için 'başka yapacak şey yoktur' di- yordu. Daha sonraları da sayın TÖ de aynı anlama gelen sözler söyleyecek. 'Bu karar- lann alternatifi yoktur' diyecekti. Oysa çok partili demokratik rejim, bir 'alternatifler', seçenekler rejimiydi. Demokrasi 'tek yol'cu zihniyetle bağdaşamazdı. 24 Ocak Kararlan'ndan yedi buçuk ay son- ra, Meclis kapatıldı, ardından partiler de ka- patıldı, tüm siyasal haklar ve özgürlukler kı- sıldı ve demokrasi uzun bir tatile girdi." Bu modelin başka türlü uygulanamayaca- : ğını, daha sonraki yıllarda, kendi başbakan- • lık döneminde Tö'nün de sık sık söyiediğini ammsatacaktı: . "Eğer 12 Eylül'ün getirdiği rejim olmasa biz bu ekonomik politikalan uygulayamaz- dık." Uyguladı. Demokrasi yarım yamalak. Yüz- de 70 enflasyon ve yüzde 22 işsizlik. Çankaya'da rahat! SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle