23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7MART 1990 KULTUR-SANAT CUMHURİYET/5 Fecri Ebcioğhı Sokağı • Kültür Servisi — Şarkı sözü yazarı ve besteci Fecri Ebcioğlu'nun ismi, ölümunün birinci yıldönümunde 20 yıl yaşadığı Levent Yanktlı Sokak'a verildi. Sanatçmın anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan törende konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay, Fecri Ebcioğlu'nun şarkılan yıllardır dillerden düşmüyor, sanatçı ve insan kişiliğinin önemini bir kez daha vurgulayarak isminin bu sokakla birlikte yıllarca anılmasını diliyorum" dedi. Daha sonra söz alan sanatçı Alpay, Ebcioğlu'nun en güzel yapıtlarmı bu sokakta ürettiğini söyleyerek s'anatçılar adına Beşiktaş Belediye Başkanlığı'na teşekkür etti. Belediye Başkanı Ayfer Atay ve sanatçı Alpay, Fecri Ebcioğlu Sokağı tabelasını birlikte çaktılar. (Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu) fe Renkler' filıııi başlıyor • Kültür Servisi — Dennis Hopper'm yonettiği "Colors" (Renkler) adlı film yann Beyoğlu Lale Sineması'nda gösterime giriyor. ABD'nin "gerçek renklerini", yalnızca Los Angeles'ta sayıları 70 bine varan çetelerin amansız terörunü gozler önüne seren filmde Sean Penn ve Robert Duvall başrollerde. Bir soruşturmayla görevlendirilen iki polisin çevresinde gelişen olaylan konu alan filmin yönetmeni Hopper "Easy Rider", "Blue Velvet", "Rivers Age" filmleriyle tanınıyor. Çetelere karşı, yeni kurulan bir bölümde çalışmaya başlayan genç polis memurunu canlandıran Sean Penn, 1983 yılında "Bad Boys" ile eleştirmenler ödülünu almıştı. Kendine özgu yöntemleriyle çalışan yaşlı polis tiplemesiyle izleyeceğimiz Duvall ise "God Father'Ma 1983 yılının en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar'ına sahip olmuştu. Restorasyon Gtinü _ • Kühür Servisi — Yapı-Endustri Merkezinde 8 mart perşembe gıinii saat 10.00'da "Restorasyon Günü" adı altında bir toplantı duzenleniyor. Oturum başkanlıklarını Prof. Dr. Afife Batur ve Prof. Dr. Haluk Sezgin'in yapacakları toplantıda, "İznik'te Kültür Mirası", "Side Apollon Tapmağı Restorasyonu", "Bergama Trajan Tapınağı Restorasyonu", "Ayasofya Restorasyonunun • Genel Sorunlan", "Çırağan Restorasyonu" ve "İstanbul'da Restorasyon Uygulamalanyla llgili Gözlemler" konulan tartışılacak. Yapı-Endustri Merkezi'nin (Cumhuriyet Caddesi 329 Harbiye) adresindeki salonunda yapılacak toplantıya giriş serbest oiacak. 4 Ak Kadın' Dergisi • Kültür Servisi — Akbank'ın ücretsiz olarak yayımladığı Ak Kadın dergisinin Mart-Nisan 1990 sayısı çıktı. Deniz Banoğlu'nun yonettiği "Ahernatif Tıp" konulu yuvarlak masa toplantısında Op. Dr. Mehmet Abut "Akupunktur", Dr. Ferhan Erkey ve Selma Mine "Hipnozla Tedavi", Müheyya Izer "Yega" ve Eczacı Meltem Karayalçın "Şifalı Otlarla Tedavi" konulannda bilgilerini aktarıyorlar. Çağdaş Yaşann Destekleme Derneği'nce duzenlenen "Kadının Siyasal Yaşama ve Karar Mekanizmalarına Katıhmı" konulu seminerin geniş bir biçimde işlendijŞi dergide, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle ilk kez sahneye çıkan kadın oyuncu Bedia Muvahhit ve Devlet Konservatuvan'nın ilk mezunlarından olan Ertuğrul İlgin'i tanıtan yazılar ve 18. yılını dolduran Akbank Çocuk Tiyatrosu yer alıyor. 14 Mart Tıp Bayramı kutlanırken doktorlarımızın 2000 yılından beklentileri ve önerilerinin röportajlarla işlendiği Ak Kadın dergisinde guzellik köşesi, moda ve mutfağımız konulu yazılarla Akbank'tan haberler köşesi derginin diğer konularını oluşturuyor. 4 Kel Şarkıcı' sahneleniyor • Kültür Servisi — Les Treteaux du Bosphore Topluluğu, Ionesco'nun "Kel Şarkıcı" adlı oyununu 12 • mart pazartesi günu saat 19.30'da Fransız Kültür Merkezi'nde sahneleyecek. Oyunun yönetmeni Jean-Paul Micouleau "Kel Şarkıcı" adlı oyunla 1984 yılında Okinavva Tiyatrosu Uluslararası Festivali'nde En lyi Yönetmen Ödülü'nu kazandı. Dekor ve kostümlerini Yosuke Takı'nin hazırladığı oyunda Eva Siegle, Gilbert Millet, Armelle Legrand-Robert, Dalita Çetinoğlu, Lionel Bansard ve J.P. Micouleau rol alıyorlar. Kuçuk burjuva bir çiftin birkaç dakikaya sığdırılmış yaşamı ile uzun suredir evli, ancak birbirine yabancılaşmış bir çifti konu alan oyun, 10 martta tzmir'de, 16 ve 17 martta Bursa'da, 23 martta Saint-Benoit Lisesi'nde ve 3 martta Lefkoşa'da sahnelenecek. MUZİK «Fiuz AÜ Piyanist Hüseyin Sermet, istanbul'da bir resîtal, iki konser verdi Geniş bir ıııüzik yelpazesiÇahşmalannı Paris'te sürdüren Hüseyin Sermet, babası Cüneyt Sermet'in de etkisiyle genç yaşta modern müzikletanıştı. "Klasikten moderne gideceğime, modernden klasiğe döndüm" diyen Sermet, mümkün olduğu kadar açık olmayı vebir kalıba girmemeyi savunuyor. Piyanist Hüseyin Sermet, geçen hafta tstanbul'da Destek Reasü- rans Konser Salonu'nda bir resi- tal, AKM'de de tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde iki konser verdi. Şu sıralar Paris'te yaşamakta olan genç sanatçınnz- la tstanbul'da bulunduğu sırada kısa bir söyleşi yaptık. İlk soru- muz, babası Cüneyt Sermel'in ya- kında çıkacak olan kitabıyla ilgi- liydi. — Sevgili Hüseyin Sermet, ba- banın yeni kitabından soz edelim önce istersen. Babanı çok eskiden Ankara Radyosu'nda tamnuşüm, ama öyle pek ahbaplığımız olma- mışn. Ancak onu çok yakından tanıyan arkadaşlannın anlattıkla- nna göre Cüneyt Sermet galiba caz konusunda Araerikalılardan bile daha fazla bilgi sahibi olan in- sanlardanmış. — Bazı şeyleri benim söylemem garip oiacak belki, ama kesinlik- le bildiğim bir şey varsa, babamın hakikaten caz konusunda sadece Amerika'da değil, dünyadaki belli başh otoritelerden biri olduğudur. Lafın gelişi, 1927 yılında Duke EJ- lington ya da 1932'lerden Count Basie orkestrasının hernan- gi bir parçasını pikaba koyduğu- muz zaman, efendim arkada ça- lan üçüncü trompetçi kim^kimle başlamış, hangi solosuyla meşhur olmuş, ne zaman şundan veya bundan dolayı iyi çalmış veya kötü çalmış, hepsini ansiklopedi gibi bilir. Herhalde büyük sevgi, me- rak, şevk ile edinmiş bunca bilgi- yi- — Bir müzik aleti çalar mıydı baban? — Vaktiyle kontrabas çalarmış. Ama annemle evlenip ben doğun- ca aktif müzisyenliği bırakmış. Ondan sonra büiyorsunuz caz üs- tüne muzikologvari bir çalışmaya yönelmiş. Sonra Ankara ve Istan- bul radyolarında açıklamalı caz muziği programları yaptı yıllarca. Şimdi de bu son yazdıği kitabıyla kendi yaşadığı, gördüğü, öğrendi- ği şeyleri aktarmak, geriye bir şey- ler bırakmak istiyor sanıyorum. — Babanın herhalde senin mü- zisven olarak yetişmendeki rolü çok önemliydi. Acaba seni hiç caz piyanisti >-apmak geçmedi mi ak- lından? — Hiçbir zaman, aynca baba- mın devamh cazla meşgul olması diğer müziklere kapalı olduğu an- lamına gelmiyordu. Genelde Batı müziğinin her türune karşı ilgi du- yuyordu. Babamın cazla ve çağ- daş müzik türleriyle yakından ü- gilenmesi benim için büyük şans- tı, çünkü genelükle müzikle uğraş- maya başlayan çocuk dünyanın neresinde olursa olsun hemen ilk başta Czerny etüdler, Hanon eg- zersizler, kuçük Mozart'lar, küçük Chopin'ler çalar. Modern muziğe, hatta Debussy, Ravel'e bile kapa- SCHLBERT PLAĞI BAŞARI KAZANDI — Hüseyin Sermet'in Portekizli piyanist Maria Joao Pires'le vaptıgı Schubert plağı Av- rupa'da çok olumlu eleştiriler aldı. Sermet, mayısta Pires'le Mila- no'da da bir konser verecek. (Fotoğraf: Ugur Günyüz) hdır. Bense evde cazın haricinde devamh Bartok, Schoenberg, AI- ban Berg, Webern, Stravinsky, Fransız empresyonistleri dinledi- ğim için bunlara müthiş bir yakın- lığım oldu. Benim geçirdiğim ev- re tersine doğru oldu. Yani klasik- ten moderne gideceğime, modern- den klasiğe döndüm. Modernle başlayıp eskiye dönmek mümkün. Fakat eskiyle başlayınca bazı ki- şiler eskide takılıp kalıyorlar ve moderne hiç gelemiyorlar. Dola- yısıyla hayatta en sevdiğim şeyler- den biri mümkün olduğu kadar açık olmak, bir kalıba girmeme- ye çalışmak. Zaten herkesin ister istemez bir kalıbı var, ama yelpa- zeyi olduğunca geniş tutmak ge- rek. Bu yuzden benim en sevdiğim piyanistlerin başında Pollini gelir. Çünku adam Bach, Mozart, Be- ethoven kadar Stockhausen veya Boulez'i de en iyi şekilde çalabili- yor. — Portekizli piyanist Maria Jo- ao Pires ile yapügınız Schubert plagı çok basan kazandı bildiği- TV'de çocukşarkılan üzerine ortaçağı anımsatan açıkoturum Ulıısallık, bağnazlık, evrensellikGeçen hafta TV'de bir açıko- turum yayımlandı. Konu "Ço- cuk Şarkılan" idi. 1980-85 yılları arasında çocuk şarkılan ve okul muziği konulan üzerine derinle- mesine çalışmış, araştırma ve ya- yın yapmış biri olarak, yeni bir şeyler öğrenirim umuduyla tele- vizyonun karşısına geçtim. Prog- ramın başım kaçırmışım, meğer- se başta bir hükümet üyesinin desteğinde yaratılan (!) yepyeni türde "çocuk mnziği" örnekleri veya örneği verilmiş, sıra Dr. Ay- han Songar'ın konuyu sunması- na gelmişti. Dr. Ayhan Songaı, kameraya, dolayısıyla bizlere gözlüğünün arkasından öyle kötü kötü bakı- yordu ki birden ödüm koptu, "Yine ne kabahat işledik aca- ba?" dedim kendi kendime. Bir de baktım ki konunun sunuluş biçimi, devlet bakanı olan kişi- nin meseleyi ele alışı öyle bir tu- haf ki sormayın. Bundan yüzler- ce yıl önce, Ortaçağ'da, "Karan- lık Çag" denilen zamanlarda ke- şişlerin oturup enine boyuna tar- tıştıklan konulan tartışıyordu bi- zimkiler. Onaçağ keşişleri bu ko- nulan tartışmaktan 10. yuzyılda vazgeçmişlerdi oysa. Bilindiği gibi "makajnsal" muziği biz Türkler keşfetmedik. "Makamlar" binlerce yıl önce- sinden beri vardı. Önce Antik Çağ'da Grekler, sonra da ilk Hı- ristiyanlar "makamlar"ın bazı- lannm ahlaka mugayir olduğu- nu, bazılarının insanda milliyet- çilik duygulanm guçlendirdiğîni, kiminin de kişiyi sefahata suruk- leyebileceğini iddia ederlerdi. Ke- şişlerin "makamlar"la, genel olarak muzikle uğraşmalan yüz- yülar sürdü. Tek sesten iki sese geçiş bile uzun mücadelelerden sonra gerçekleşti. Tutucu, gele- nekçi ve yeniden korkan keşişler, ikinci bir sesin Tann'yı yücelt- mek, ona tapınmak için söylenen sözlerin anlaşılmasını onleyece- ği, cahil muminlerin kafalarını karıştıracağı ve tabii ki kilisenin sözünü dinlemeyecekleri savıyla çoksesliiiğe şiddetle karşı çıkmış- lardı ilk zamanlar. Daha sonıa sağduyu ve akıl galip gelmiş ve raüzik teksesli makamsal kalıp- ları yanp özgürlüğüne kavuş- .muştu. 20. yüzyılın son 10 yılında, ya- ni yukarıda değindiğimiz olayla- rın cereyan etmesinden yaklaşık 19 yxizyıl sonra Türk Televizyo- nu'nda aynı konular tartışıiıyor- sa eğer, bunda bir gariplik, bir tuhaflık görmüyor musunuz? Sa- ze uymadığını, kökünün kurutu- lup tumüyle makamlara dayalı, "bize ait" çocuk muziği yaratıl- masının bir hayat memat mese- lesi olduğunu savunuyorlardı. Hem Turk hem de Batı müziği- ni iyi bilen tartışmacılar ise ma- kamsal müziğin en önemli öğe- sinin "koraa'Mar olduğunu, kü- çük çocuklann "koma"ları hak- kıyla söyleyemediklerini, nitekim dinletilen ornekte "koma" ses bulunmadığını vurguluyorlar ve Yüzyıllar önce tartışılmış konular, 20. yüzyılın son 10 yılında Türk TV'sinde tartışıhyorsa, bunda bir gariplik görmüyor musunuz? Batı'dan gelen müziğin yasaklanması düşünülüyor, bu müzik '"'ahlak dışı" bulunuyorsa, bunda bir tuhaflık yok mu? yın bakan, Batı'dan gelen müzi- ğin yayımlanmasını yasaklama- yı düşünüyor, bu müziğin "ah- laka aykın" olduğunu iddia edi- yor. Tıpkı Onaçağ'm karanlık bâskı yıllannda olduğu gibi. Pe- ki, travesti veya cinsiyet değiştir- miş müzikçilerimizin baştaa edil- mesi acaba Türk "ahlaluna" ay- kırı değil mi? Açıkotunıma katılan bazı tar- tışmacılar da Türkiye'deki çocuk müziğinin Batı'dan ithal edildi- ğini, kesinlikle örf ve âdetlerimi- bunun da bir ceşit yozlaşma olup olmadığını soruyorlardı. Hazır konu taze iken "Çocuk Şarkılan" üzerine uzman olan Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğretmeni Sayın Hikmet Gün- sd'in de düşüncelerini öğrenelim dedik. Hikmet Hanım, okul mü- ziğinin amacını şöyle belirliyor: "Çocukta miiziğe karşı ilgi ve sevgi yaratmak, ona iyi müzik zevki ve anlayışı vennek, estetik, sosyal ve ulusal duygulannı egit- mektir amaç. Okul şarkılan ço- cugu bu amaca gölürecek araç- lann başında gelir." Hikmet Hanım, "...üzülerek belirtmek gerekiyor ki okul mü- zik egitimi varmak istedigi ama- ca ulaşamamıstır" diyor. Neden- lerini de şöyle sıralıyoı: "Bütün uluslann yaptıgı gibi müzige anaokulundan üniversi- teye kadar ver vermemiz gereki- yordu. Çagdaş, dinamik, aynı amaca yönelik bir program ya- pılmalıydı. bu yapılmadı henüz. Aynca müzik ağırlıklı ilkoknl, ortaokul ve liseler açümalı ki mü- zik öğretmeni yetiştiren üniver- sitelerin eğitim fakültelerine mü- zik liselerinde egitün gormuş, ye- tenegini kanıtlamıs ve geliştirmiş ögrenciler alınarak buradan tam donanımb muzik ogretmenleri çı- kabilsin." Hikmet Gunsel, aynca devle- tin müzik eğitim ve öğretim po- litikasım çağdaş ve evrensel ve- rilere dayandırması gereğine ina- nıyor ve diyor kt: "Çağdaş ilkelerle bagdaşma- yacak kararlann okul müzik egi- timinde uvgulanmaya konması, millUeştirmek. adına >apılan müf- redat programlan değişikliği, ge- riye gidişi hı/landıran elkenler- dir. Milli kultur, geçmise kör bir bağnazlıkla bağlanmak değildir. Çağının kültüninden. gelişen >e değişen yapısından haoeri olma- yan kişi ve kunımlar ülkemizin müzik egitimine yön verebilir mi? Müzik uluslararası bir dildir. Müzikte ulusallık ve evrensellik bir potada kaynaşünlmahdır." Tarihimizde Cumhuriyet do- nemine gelene kadar bilinçli bir çocuk ve okul muziği oluşturul- mamış. Çocuk ve okul muziği geçmişimiz, daha altmış yaşına basmamış cumhuriyetimiz ile ya- şıttır. Bugüne kadar yapılanlan silip üzerine geriye dönüş yapan bir anlayışı getirmeye çalışmak bizim ebedi ve ezeli hastalığmtz olan bir ileri iki geri adım atma huyumuzu canlandırmak olma- yacak mı? miz kadanyla. Bu beraberligin perde gerisini anlabr mısın? — Plak kariyer açısından çok önemli bir şey. Çünkü plak bir ne- vi kartvizit. Ancak plağın nasıl ya- pıldığı, hangi koşullarda yapıldı- ğı da önemli. Mesela ben mülti- milyoner olsam giderim Deutsche Grammophone'a, istersem on ta- ne plak yaparım. Böyle yapmış bir iki piyanist büiyorum. Ama mü- him olan bu değil. Mühim olan bir firmanın size gelip tüm mas- rafları üstlenerek yapacağı teklif- tir. Bunlan yapmak için de firma- nın sanatçıya guven duyması ge- rekir. — Güzel de Maria Joao Pires'le nasıl tanıştınız v« bu plagı nasıl yaptınız? — Bizim tanışmamız ilginç. 1985'te Zürih'te Geza Anda Yanş- ması'na katıldım ve birincilik ödü- lünu aldım. Jüride önemli müzis- yenler vardı. Jüri Başkanı Antai Dorati'ydi. Benimle çok ilgilen- mişti, şimdi öldü zavalh. Aynca Nikita Magaloff ve Maria Joao Pires de jürideydiler. Ben o sıra- lar Monaco Müzik Akademisi'nde öğretim üyesiydim. Pires, "Ders vererek vakit kaybedecegine kari- yer yapmaya çalışsana" dedi. Ben de "İyi, güzel, ama biliyorsun, sa- dece iyi çalmak, yetenekle oiacak işler degil bunlar. Bu kapalı dev- re işleyen bir çark, birinin beni elimden tutarak devreve sokması lazım. Ondan sonrası -eger ben saçmalamazsam- kendiliğinden yürur" dedim. Ben konu böylece kapandı sanıyordum. Meğetse ka- panmamış, birkaç ay sonra Paris- teki evde telefon çaldı. "Alo, ben Maria Joao, nasılsın, iyi misin? Benimle plak doldurur musun?" Ben tabii donakaldım. "EJbette, lafı mı olur" gibi laflar ettim. O şekilde başladı. — Ük depan birlikte yapmış ol- manız sana epey hız kazandırdı herhalde. — Kaliteli bir şey yapabilmiş ol- mamız çok güzel. Pires zaten çok tanınmış, çok iyi bir piyanist. Be- nim söylemem doğru olmaz bel- ki, ama plağı ve konserlerimızi dinleyen herkes birbirimize çok uyduğumuzu, tek insanın çaldığını sandıklannı söylüyorlar. Çok iyi kritıkler aldı plak. "Altın Diyapa- zon", "Choc" gibi değerlendirme- ler kazandı. Daha iyisi can sağlı- ğı. Bundan sonrası bana kaldı ar- tık. - — Şimdi ders vermedigine gö- re geçimini neyle saglıyorsun Hü- seyin? — Konserlerden sağlıyonım. Allaha şükür epey konser oluyor. Artı, plaklardan aldıgım telif hak- lan da var. "Erato" ile sözleşmem dolayısıyla tek başıma dört beş plak projesini gerçekleştirmem ge- rekiyor bu yıl. Paris'e döner dön- mez Paris Orkestrası'yla provala- ra başlıyorum. Semyon Bişkov yö- netecek orkestrayı. Stravinsky ça- lacağız. Sonra Bordeaux'da Beet- hoven 4. Konçerto'yu çalacağım. Mayıs sonunda Milano'da bir re- sital var. Milano'da bir de Pires- le konserimiz oiacak. Plakta sük- sesi oldu diye her yerde Schuben Fantasie'yi istiyorlar bizden, ama bu sefer değişik şeyler koyacağız yanına. Bakalım nasıl oiacak? — Türk bestecilerinin eserleri- nin plaklannı yapmayı düşünüyor musun? — Bundan beş yıl sonra eğer her şey yolunda giderse bayağı iyi bir pozisyona sahip olacağımı umuyorum. tnşallah öyle bir po- zisyona gelebilirsem o zaman bir- takım şeyleri ben empoze edebi- leceğim. Eseri de besteciyi de ben seçebileceğim. Şimdi böylesi bir özgürlük imkânsız. Ama tanınmış bir sanatçı olduğunuzda Adnan Saygun veya Erkin çalacağım de- diğinizde, onlann 'Peki" demek- ten başka seçenekleri olamayacak- tır. Ama şu anda ben onlara de- ğil, onlar bana eser ve besteci empoze etmek durumundalar. Ye- terince tanınmadan ısrar etmeye kalkarsanız "MiHiyetçi bir piyanist işte" der ve bir daha arkalarına bakmadan geçer giderler. mmouuıun Htl OhüLftYftRftR İstanbuVun konser yaşamı son günlerde oldukça canlıydı Hareketli müzik haftası Tel: 1511865 66 Şubat ayını mart ayına bağla- yan son hafta içinde lstanbul kon- ser yaşamı oldukça hareketli geç- ti. 26 şubat pazartesi akşamı AKM'nin küçük salonunda Ha- cettepe Üniversitesi Devlet Kon- servatuvan'nın öğrenci orkestra- sı, şef Hikmet Şintşek yönetimin- de bol solistli ve renkli programlı bir konser verdi. Hocaları Hikmet Şimşek'e göre 80 kişiük bu orkest- ra, öğrenci orkestrası olmaktan öte profesyonel nitelikleri bulu- nan bir senfoni orkestrasıymış. Müzikseverler aynı akşam saat 20.00'de Cemai Reşit Rey Kons« Salonu'nda Yunanlı piyanist Yan- nis Vakarelis'in piyano resitalini dinlediler. Vakarelis'in programı- nın birinci yarısında bir Beetho- ve» sonatin ile iki Beethoven so- nat, ikinci yarısında ise Brahms'ın op. 5, No. 3 Fa Minör Sonatı yer alıyordu. Vakarelis ozeUikle Brahms yorumuyla dikkati çekti bu resitalinde. 27 şubat akşamı Hüseyin Ser- met, Destek Reasürans Salonu'n- da uç Beethoven sonattan oluşan bir resitai verdi. tlginç bir rastlan- tı ile aynı hafta içinde tstanbul'- da iki resitai ve orkestra eşliğin- de ikişer konser veren Vakarelis ile Sermet vaktiyle Londra'da ay- nı piyano hocası ile çalışmışlardı. Ünlü Maria Cnrcio'nun öğrenci- siyken tanışan Türk ve Yunanlı piyanistlerin yıllar sonra tstan- bul'da Beethoven ağırlıklı resital- lerle peşpeşe sahneye çıkmalan il- ginç değil mi? 28 şubat akşamı Avusturyalı bariton Ralf Döring ile soprano Güzin Gurel, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda piyanist Pe- rim Köknarer eşliğinde bir Robert Schumann şarkılan gecesi gerçek- leştirdiler. Romantik akımın ön- de gelen bestecilerinden olan Schumann yaşadığı çağın roman- tik ozanlarının, Heine, Goetbe, Schiller, Adelbert von Chamisso, Rückert, Mörike'nin şiirlerini müziklendirmişti. Schumann ge- cesinde Ralf Döring, bestecinin "Liederkreis" ve "Dkhterliebe" şarkı dizilerini, Güzin Gurel de "Frauen Liebe und Leben" şar- kı dizisini yorumladılar. 1 mart akşamı AKM kuçük sa- londa tstanbul doğumlu, Ferdi Stvtzer ve Ergican Saydara'ın öğ- rencısi Rta Gormezano - Tanay'- ın piyano resitalini dinledik. Ta- ALMANYADAN GELEN GENÇ PİYANİST — Ferdi Slatzer ve Ergican Saydam'ın oğrencisi olan pivanisl Etta Gorme/ano-Tanav, Almanva'da yaşıvor. Tanay. AKM'de verdigi resitalde, muzikalitesi ve yorum anlayışıyla dikkatleri çekti. nay, müzik eğitimini daha sonra Almanya'da Stuttgan'ta surdür- muş. Şimdi de Almanya'da yaşı- yor. Piyanistik kaliteleri olan, muzikalitesi, tuşesi ve yorum an- layışı ile dikkati ceken genç piya- nisti tstanbullu müzikseverlerın daha yakından tanımalannı iste- riz. Haftanın son konserleri ise Kurt Rapf'ın yonettiği, Hüseyin Sermet'in solist olarak katıldıgı senfonik konserlerdi. Hüseyin Sermet bu konserlerde Beetho- ven'm iki numaralı, Si Bemol Ma- jör Hyano Konçertosu'nu yorum- layarak Beethovenlı konserlerine bir yenisini eklemiş oldu. Programda aynca şef Rapf'ın bir eseri ve Brahms'ın Do Minör Op. 68 Birinci Senfonisi yer alı- yordu. Bir hafta da böyle geçti. Lösemililer için kermes • Kültür Servisi — Bizim- Lösemili Çocuklar Vakfı yararına Yıldız Silahhane Binası'nda duzenlenen kermese 220 sanatçı, 300 parça yapıtla katıldı. 7-16 mart tarihleri arasında duzenlenen kermeste yer alan sanatçılar tarafından bağışlanan, tablo, heykel, seramik, kilim, halı, minyatür ve tezhipler her gün saat 11.00-19.00 arası satışa sunulacak. Kermesten elde edilen gelirin tümü vakıf hastanesinin bünyesindeki 1lik Nakil Merkezi'nin ekstkliklerinin giderilmesine harcanacak. Açılan kampanya sonunda vakıf hesabına bağışta bulunacak tüm hayırseverlere kitap, katalog ve ceşitli sanat eserleri ücretsiz gönderilecek. Türk Kültürü Sergisi • Kültür Servisi — Cemile Tanlak'ın "Türk Kültürü Koleksiyonu Arular 2" sergisi Beşiktaş Galeri Kare'de açıldı. 18 Mart 1990 tarihine kadar açık kalacak olan sergide, ev hanımı Cemile Tanlak'ın el işleri, örtü ve tablo çalışmalannın yanı sıra Guneydoğu Anadolu ve Ege bölgelerinden derlemiş olduğu yapıtlar yer alıyor. Tanlak'ın 18 martta sona erecek olan "Anılar 2" sergisinden sonra "Arular 3" sergisi 19 Mart-2 Nisan 1990 tarihleri arasında açılacak. Kadıköy'de sergı • Kültür Servisi — Ressam Mehmet özkeçeli'nin "Doğayı Kucaklayan Sevgi" isimli resim sergisi 10-30 Mart 1990 tarihleri arasında Kadıköy Galeri Pago'da açık kalacak. Daha önce karma resim sergilerine katılan özkeçeli'nin ilk kişisel sergisi her gün 10.00-20.00, pazar günleri 11.00-17.00 saatleri arasında gezilebilir. Hekim sanatçılar • İSTANBUL (AA) — Hekim sanatçılann yapıtlanndan oluşan sergî, ' Sandoz Sanat Galerisi'nde 10 martta açılıyor. tstanbul Tabip Odası üyesi hekim sanatçılann yapıtlanndan oluşan karma sergi, 31 mart tarihine kadar açık kalacak. Sergide yapıtları yer alan hekim sanatçılar şunlar: Muzaffer Akkılıç, Fikret Aksoy, Cafer Yıldıran, Suat Vural, tldeniz Kurtalan, Akif Poroy, TUran Gürgen, Adnan Özbek, Ulu Sungu, Derya Şentürk, Nurver Tekin, Seyfullah Türe, Hakan Gezeroğlu, Musa Aldükrek, Fahire Alimgil, Kazım Ansan, Itır Bakioğlu, Hazel Balıkçıoğlu, Halim Dinç ve Orhan tskeçeli. Pendik'te kutlama • Kültür Servisi — Dünya Kadınlar Günü, 10 mart cumartesi günü saat 15.00'te Pendik Belediyesi Atatürk Kültürevi'nde gerçekleştirilecek bir programla kutlanacak. Pendik Belediyesi ve Demokratik Bağımsız Kadın Platformu'nca birlikte hazırlanan kutlama programında, söyleşiler ve çeşitli sanat gösterileri yer alıyor. Kutlamaya katılacaklar için saat 14.00'te Taksim AKM binası önunden bir araç kaldırılacak. BüGÜN ~ • Behramoğlu ile söyleşi tstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü'nün etkinlikleri kapsammda saat 14.00'te Vezneciler Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde Ataol Behramoğlu ile bir söyleşi yapılacak. •Viyolonsel-piyano Selma Gökçen (viyolonsei) ve John O'Brien'ın (piyano) vereceği resitai 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda izlenebilir. BİLSAK'TA BUGÜN 7 Mart Çarşamb»: 19.00 Yeni Yaprak Derpsi okuyucularıyla. 19.30 KONFERANS: tnsaa Potansiyeli I: Yaradüış ve Evrim. Nil GÜN V oga-Meditasyon Zerrın AKGÛN'le 18.30 10.00-01.00 arası CAFE- FOYER-BAR BtLSAK herkese açıktır. BlLSAK Sıraselvilet, Sogana Sok. No: 7 CtHANGİR 143 28 79-143 28 99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle