07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORT^ 29 MART 1990 l Ş I L Ö Z G E N T Ü R KE V L I L I K R A P O R U Mutlu evlilikler devardırBın altmış yedı, digeri altrruş se- ki2 doğumlu gencecik iki insan karşımda. Berin'le HaMnjı. Yeryü- zü tüm kurumlan sılbaştan göz- den geçirirken, her yerde "Savaş- ma aşk y»p!" sloganları yükselir- ken, evlilik, aile, din yeryuzunün en tutucu, insana en aykın ku- rumları olarak ilan edilirken on- lar doğmuşlar. Şımdi karşımda oturuyorlar, belkı çok genç olduk- ları ıçin, belkı henuz evlilik deni- len kurumun ıçınde uzun yülar ya- şamadıklanndan pırıl pırıl bır mutluJuk içindeler. Bu tum dav- ranışlanna, sözcuklerine vunıyor Bır o kadar da gerçekçıler, bır o kadar da duıust. Haldun tıp okuyor, Berın pey- zaj mımarı olacak. Onlarla sohbet etmek çok ke- yifliydi, ıki genç yureğin heyecan- la, aşkla attığıru duydum. Yeryü- zu onlar için kocaman bir mutlu- luk, yaşam her an yeniden gerçek- leştırüen bır utopyaydı. "Biz kendımızi hıç evli gibı hıs- setmıyoruz ki. Galiba işın püf noktası bu" "Nasıl bir duygu bu, biraz açık- lar mısııuz?" "Bırlikte yaşayan iki dost, iki arkadaş, ıkı sevgılı. Ama asla ev- lilik değil bu. Kimse kimseyı $a- hiplenmiyor. Kımse kırnseyi malı gıbi gormuyor, herkesin diğerın- den ayn, bagımsız bır kişilığı, yap- mak istedikleri var. Birlikte ama özgürT "Bu •ozier, boyte davranabil- mek imrenilecek bir şey, dognısu sizi kıskanıtorum ama bu dedik- leriniz nereye kadar olabilir? Eninde sonunda siz de bir toplum- da yaşıyorsunuz. Bir adada def il ki..." "Evet, önce bir utopyanız ola- cak ve siz bu ütopyayı gerçek ya- şamda gerçekleştırmek için bir öz- veri göstereceksınız, bır savaş ve- receksiniz. İki kişilik, zengin bir yaşam kurmak, bır ülke kurtar- mak kadar önemlı bizce.." "Neden evlendiniz? Ne gerek vardı kigıtlara. formaliıelere, bir iitopya peşinde koşanlar bana gö= re biraz daha cesur olmaldar." "lşte utopyadan ılk vazgeçiş bu- rada. Toplumun msaru surukledigi ikiyuzlülukle ilk kez karşılaş- tnak... Evli olunca bakın neler ko- laylaşıyor, anlatmaya çalışalım." Başından ben sessızce Berın'le benım konuşmarru dinleyen, su- reklı sakallanyla oynayan Haldun, Benn'ın sozunu ilk kez kesıyor, "tstersen" diyor, "once birlikte ya- şadığımız o dört ayı, o Heybeiia- da gunlerimizden söz e t O mut- hiş baskaldından!" Yaşasın başkaldın! "Evet, biz bir sabah kimselere haber vermeden vapura atladık ve Heybeliada'ya sığındık. "Neden, lumden kaçıyordu- nuz?" "Her şeyden! Öncelikle ben ba- baannemden kaçıyordum. Her ge- ce benı pencerede bekleyen, on da- kika geç kalsam kalp çarpmtıları geçiren babaannemden. Biraz geç kalsam büyük bir suçluluk duyu- yordum, sanki babaanneme bir şey olacaktı ve ben yaşam boyu hep vicdan azabı çekecektim. San- ki onun yaşamı benim elimdeydi, bu nasıl dayanılmaz bir baskı bi- lemezsiniz. "Haldnn mu sana gel kaçalım dedi?" Berin'de bir gülme, Haldun kı- zarıveriyor. "Hayır. Ben kaçalım dedim. On sekiz yaşımı geçtnıştim. Ayrıca Haldun'un benim sorumluluğumu üstlenmesinı istemıyordum. Yıllar sonra ona şunları söylemek iste- mem: 'Beni neden zorladın? Bu- nu yapmasaydık belki hayatimız başka turlu olurdu.' Birlikte karar verdık. Bin binni kaçırmaz, insan- lar birlikte kaçarlar?' "Her şey böylesine kolay mı ol- du? Sizi merak edenler, «JJeler." "Hayır olmadı. Uç gun sonra telefon ederek herkese haber ver- dık ama bizi gerçekten hiçbir za- man bağışlamadjlar!' "Ve evlendiniz." "Evet, evlendik. Çunku Hal- dun'un babasının göndcrdiğı pa- raya ihtiyacımız vardı. Siz de bili- yorsunuz Türkiye'de üniversiteyi okurken çalışmak olanaksız. Eli- niz mahkûm... O zaman kuralla- ra uyuyorsunuz. \e rahat ediyor- sunuz." "Ütopy» filan da biriyor..." "Hayır öyle değıl. Sadece uyu- yorsunuz yani hem kendinizi hem başkalannı bir süre aldatıyorsu- nuz. Bir ilışkiyi kurabılmek, güç- lü olabilmek için baa uzlaşmala- ra ihtiyacınız vardır. Sürekli baş- kaldırının kazanması olanaksız- dır." "Ben fartclı ttr erkeğim" diyor 'İnsan, duygulannı da bedeninin gizlerini de karşısındakine aktarabilmeli. însan, gereğinde karşısındakine bağırabilmeli, hatta o anda ondan nefret ediyorsa bunu bilesöylemeli. Çünkü evli iki insan arasında her türlü duygu zaman zaman yaşanabilir. Şiddet de şefkat kadar yaşamımızda var olan bir duygu... İnsan birini sevebileceği yere kadar sevmeli. Ayrıca çok acı çekse bÛe bir ilişkiyi bitirebilmeli, kapıyı kapatıp eyvallah diyebilmeli.' (Fotograf: Orhan Karaalioglu) Haldun. "Daha doğrusu farklı düşOnmeye çalışan, bu farklılığın benım özel yaşamımı nasıl zengin- lestirdığim fark eden bir erkeğım. Her şeyı ama yeryüzundeki her şe- > ı denemek ıstiyorum. Kadın er- kek ılışkısinde, insan ilişkisınde var oiabilecek her şeyi. Pek çok ın- san şaşırabilir ama ben evlüikte poligamıden yanayım. Dtışünebı- liyor musunuz, insan sadece bir insa.ni sevebilir mi? Yaşam sade- ce tek bır insan mıdır?" "Bn poligaıni, bu zenginiik is- tegi sadece kendin için mi?" "Hayır, Benn ıçin de. Benım kendıme hak gördüğum her şey onun için de bir haktır. Onun ya- şamı neden kısıtlansın" Bir süredir sessiz duran Benn, gözlerinde şeytanca panltüar, çok kararh bır sesle konuya giriyor. "Ben öyle poligamiden fılan ya- na değılim. Ben sevdiğım insanı kıskamrım. öyle kolay kolay tes- lım olmam, sonuna kadar savaşı- rım. Ben kendim için de polıga- mi filan ıstemiyorum. tnsan biri- ni sevebileceği yere kadar sevme- iı. Ayrıca çok acı çekse de bir iliş- kiyi bitirebilmeli, kapıyı kapatıp eyvallah diyebilmeli." "Hayır", diye yumuşacık itıraf ediyor Haldun, "insanoğlu her şe- yı denemeli. Yaşam çok kısa ve eü- mızın altından kayan bır şey. Tek zenginlığimiz yaşadığımız duygu- lar, anlar..!' "Sende", dıyor Berin "inanıl- maz bır yaşama potansiyeli var. bu bazan beni urkütüyor. Sana ye- tişemeyeceğimi sanıyorum. Gece- lerı sana bakıyorum canlanıyor- sun, değişiyorsun, ben o zaman geride kaldığımı hissediyorum." "Bu duygularmı bana açıkça soylemelisin!' "Bunlan ilk kez mi duyuyor- sun," diye sonıvorum Haldun'a, başıyla onayhyor. Berin atüıyor, "yaşamın, birlikte yaşamanın ge- rek cinsellik gerek duşünce plamn- da tam bır iletışım sorunu oldu- ğuna ınanıyorum ben. İnsan duy- gularmı da, bedeninin gizlerini de karşısındakine aktarabilmeli. Bo>- lece ruh ele geçer. Ben annemle babamın evliligi gibi bir evlilik is- temıyorum. Suskunluk üstûne ku- rulmuş bır ılışki. Saygi aduıa. Say- gı adına ıçe atılan her turlu istek, duygu ve benim o evden kaçma- ma neden olan yoğun bır mutsuz- luk, iki kışjnin sessızce yapüğı tra- jik, şiddet dolu bır dans. Fıgurle- ri baştan belirli, ne zaman nerede durulacağı belirli. Şiddeti bıle sı- lik..." "Berin şiddettea yana mısın yoksa?" "Ben sessizllğm, iletişimsizliğin şiddetini sevmiyorum. Bu insana aykın. Oyun oynamayalım. tnsan gerektığinde karşısındakine bağı- np çağırabılmelı, hatta o anda on- dan nefret ediyorsa bunu bile sdy- lemeb. Çunkü ben iki insan ara- sında her türlü duygunun zaman zaman yaşandığına inanıyorum. Şiddet de şefkat kadar yaşamımız- da var olan bir duygu..." "Sen ne diyorsun Haldun?" "Ikımizın de yaşam deneyimi az. Yıllar geçtikçe belki de farklı konuşacağız ama bildiğim bir şey var. İki insan arasında her türlü duygu en yüksek frekansında ya- şanmıyorsa eninde sonunda bir- şeyler aksayacak demektir. Mesela bir erkek zaman zaman anne duy- gusuna ölesine ihtiyaç hisseder. Güçsüz bır bebek olmayı ıster, ki- mi zaman da yöneten olmak ister. Erkeklenn taleplen kadınlardan fazladır ve kadınlar çok guçlu ol- duklarından tüm bu duyguları karşılayabilirler!' "Ya kadınlar", diyor Berin, "on- lann kendilermı güçstu hissettik- leri, birilerine sıgınmak istedikle- ri anlar yok mu?" "Olmaz olur mu", diyor Hal- dun ve yüzünu aydınlatan sıcacık bir gülumsemeyle sürdüruyor ko- nuşmasını "sen bana sığınmıyor musun?" Berin bir an duşunüyor sonra, "Evet", diyor, "sana sıgınmak hiç de kötu değil. Bazan olağanüstü guzel. Eninde sonunda bir birlık- telik iki insarun dış dunyaya karşı kendilenni savunmasından başka ne ki? Dış dunyanın acımasız çarklarma, insanı mcilten hızına karşı bir değil iki insan oluver- mek. Senınle birlikte olduğum için mutluyum, bir de şu ev işlerihi, ev- deki kalabalığı bir yoluna koyabil- sek. Bilıyor musunuz bizım ev, ai- lelerden, yurtlardan kurtanlmış bölge. Herkes gelip kalabilır, ber- kes canırun ıstedığını yapabılır, bu ılk zamanlar çok hoşumuza gidi- yordu ancak bır sure sonra Hal- dun'la başbaşa kaJamadığımıa fark ettik. Hep başkaları var, on- lann sorunları var, gunlerce, ge- celerce tartışılan nieseleler var ve biz birbirimizı yıtinyoruz. Hiçbir şey aramızdaki iletışim kadar önemli değıldırf' "Berin bu biraz bencilce bir ta- vır değil mi? fki kişilik bir dünym ve olekiier..." "Dogru biraz bencilce ama bü- tün gece tartışıp ertesı gun okula gıtmek zorunda olan benım. Okuldaki sorunlarımı gecelerce aniataraayan benim. Aynca Hal- dun'un okulu her gun ders çalış- masını, sureklı devamı gerektıren bır okul, o tıp okuyor, ertesı gun dınç ve sağlıklı olmak zoranda. Evet biraz bencıllik ama mutluluk ancak bencıllikle sağlanan bir şey. Elinize geçirdığıruz mutluluğu ko- rumak, beslemek zorundasınız. Yaşam hiç kımse için kolayca har- canacak bır bozuk para değildir" "EYki >a çocuk sizin bu iki ki- şilik dönyanızı bozmayacak mı?" "Bu ayrı bir sorun, annelik çok zor, surekli vermenız gerekiyor, biz henuz emekleme çağındayız. Bazı şeyler oturduktan sonra bel- ki.." "Yani utopyanın zayıfladıgı, uz- lasmalann arttıgı bir zaman mı? "Hayır, hayır" dıyor Berin, "utopyalar hiçbir zaman bıtmez. Uzlaşmalar olur, ama utopyalar bıtmez. Niçin bütun eviilikler mutsuz olsun? Mutlu evlilikler de var. Olacak da" Çıt... Teybimi kapaııyorum. Onların el ele tutuşup güle oynaya uzak- laşmalannı izlıyorum Neden ol- masın.. mutlu evlilikler de vardır. StRECEK ,* ı 80'liyıllam kadar hedeflerin gerisinde kaldık, daha sonra hedefleri aştık Tıırizmde 'fiziksel plan' eksikligî Türk turizmınin "plansız" olarak gehştı- ğinı öne sürmek, ağır bır yargı mı? Devlet res- mı plarüama kuruluşu DPT'nin 5 yıllık hedef- lenyle tunzmdekı somut göstergelenn bır tur- lu bırbıriru tutmadığı dıkkate alındıgında, her- halde değil. Çunku Turk tunzmi, 60'h yülarda DPT'nin kurulmasıyla birlikte başlayan be- şer yıllık plan dönemlerınin hıçbınsınde, he- deflere uygun olarak gelişmedı. 4 plan döne- mi boyunca hedeflerin ardında kalırken, sek- senlı yıllarla birlikte yaptığı atakla, 5. beş yıl- lık planm öngörduğu hedefi aştı. Turizm ge- lişmesinde "planlama sorunu" uzerine Tu- rizm Geliştırme ve Eğıtim Vakfı (TUGEV) Başkanı Ozen Dallı şunları söyluyor: "Türkiye'de ternel bir turizm endustrisi stratejisi yoktur. Turizm master planı, plaıtlı doneroe geçtigimizden bu yana yapdamamış- tır. Hedef ve amaçlar muglakUr ve daba çok yatak artışı veya çarpan etkisi gibi geniş bir şekilde açıklanmıştır. 1%9 >ıllannda >apımı- na başlanan 'turizm master planı' butçe so- nınlan yuzunden bitirilenjemişür. Gelişme modeli ve öncelikle pazarlar belirlenememiş- tir. BuguDe kadar lurizrade, Turkiye'nin po- tansiyeii ve buna uygun turizm biçimi belir- lenememistir." 1990-1994 dönemıni kapsayan 6. beş yıllık planda turizm hedefleri, 1994'te 7.5 milyon turıst ıle 5.5 milyar dolar geliri öngönlyor. Ama Bakanlık Musteşan Mustafa Türkmen, bu hedefleri "konservatif" olarak niteleyerek şunları söyluyor: "DPT, 89 yılımn yani S. beş yülık planın sono için 100 bin yatak öngormuştu. 100 bin yataga gore su, elektrik, kanalizasyon diisü- nulmuşlu. 89 bittiğinde biz 160 bin yatağa yaklaşıyorduk. Bu hedeflerin hiçbirisi, bugun geldigimiz >erle kıjaslanmıyor. Biz bakanlık olarak hep realisl olduk. Şimdi 6. beş yıllık plana girdik. Bu donemde gecen plan done- mindeo de ders alınması gerekirdi. Ama biz DPT'nin 6. beş yıllık planın sonu için koy- dufu hedefleri konservatif buluyoruz. Bize so- rarsanu, 1994 yılında en az 8 milyar dolar ka- zanacagız. Ve en az 8.5-9 milyon rurist gele- cek bu ülke>e. En azından da yanm milyon yatagınuz olacak." Turk turizminin olumsuz gostergelennin al- tında, fiziksel planJamanın eksikligî yatıyor. Turizm eski bakanlarından Barlas Knnta>, so- runa şoyle yaklaşıyor: "Turizmde, eğitim, pazariama, tanıtım gibi konularda çok buyuk eksiküklerimiz var. Ou- ce bunlan halletmemiz gerekiyor. Turk luriz- minde, son >ıllarda gorulen sıkıntıların birisi de yanlı; japılaşma, çevrenin iyi korunmama- sı. Bugun Türkiye'de yapılaşma konusunda- ki yanltslıkJar, yapdasma ile ilgili master plan olmayışindan kavnaklanmaktadır. Türkiye'de bngün 140 bin belgeli yatak var. tspanya'da bu sayı 1.5 milyon, ttalya'da 2 milyon, Yu- goslavya'da 1 mil>on 250 bin. Türkiye'de ise sadece 140 bin. Ama bazen bu sayı bile fazla olarak degerlendirilivor. O>sa Turkiye çok daba yuksek sayıda >a(ağı kaldırabilir. Peki niçin bu >atak sayısı bile fazla gozukuyor? Nedeni bir master plan olmayışıdır. Yani han- gi bolgede. ne dp tesis yapılması eerekrifii tes- pit edilmemiştir. Bir master planla Turkiye'- nin ber tarafından ihüvaca gore, oradaki şart- lara gore bır plan yaparak bu yapılaşmayı gö- turmek gerekmektedir." Fiziksel planJamanın olmavişı, her duzey- de "rahatsızlık" yaratan kültürel ve doğal çevrenin yıpranmasını da berabennde taşıyor. TÜRSAB eski başkanı Ferit Epikmen, "Oru- nıp şapkayı öne koymanın tam zamanıdır" diyerek şunları söyluyor: "Artık, planı programı kesin bir bale ge- tirmek lazım. Efendim. 5 yıldızlı otel çok "Turkiye'nin bir master planı yoktu. Ne- reye, ne kadar yatak, hangi turizm türu. ya- takla birlikte ulaştırma ve egitim çalışmalan nasıl yapılacak gibi bir planlama yoktu. Bun- lar belirienmiş, bir plana baglanmış değildi. Sektor gelişü'kçe bu urunler çozulmeye çalı- şıldı. Bir fıziksel planlama. bir altyapı. bir per- sonel tanıtım-pazariama gibi eksikliklerimiz o zaman gorulemiyordu." 1989'un ılk yansında turistik tesislerdeki re- zervasyon oranının düşûk olması, basına "abartılı" biçimde yansıyan bir paniğin ya- nucu, dövız kurlarındaki artış, enflasyon ar- tışının hep üzerinde oldu. Yani turizm sektö- runde hizmet verenler, 1989'a gelene dek "enflasyonla unışmadı." Turızmin çeşitlı alanlannda hizmet veren Net Holdıng'ın yönetıcısi Besim Tibuk, "W'ı damgasını vuran konu, kurfaır ve fryat artış- landır" saptamasını yaparak şunları söyluyor: "24 Ocak'laıı ben do>iz kazandınct hizmet- leri teşvik etmek için Turk parasının normal- den daha fazla devahıe edilmesi pou'tikası var- dı. Bu aslında hem ibracatımız hem de turiz- arada ekonomik açıdan çok bırpaİBadılar." TÜRSAB Başkanı Bahattin Yucel ise 1989 yılını tek başına ele almamak gerektığiru ha- tırlatarak şunları söyluyor: "89'un bir de geçmişi var. 84-66 yıllannda Tiırkiye'ye gelen rurisl sayısındaki artışın, o sıraiarda yatak arzındaki eksikliklerden kay- naklanan kısır, kısa vadeli, genelde ekonomi- nin kurallanna aykın girişimleri ozendirdigi bir gerçek. Türkiye'de arzın az. talebin fazla olduğu donemde, az sayıdaki jatak potansi- yeh'ne sahip olan işletmekr, yıiksek fiyada ya- Türk turizminin olumsuz göstergelerinin altında, plansızlık yatıyor. Fiziksel planlamanın olmayışı her düzeyde rahatsızlık yaratan kültürel ve doğal çevrenin yıpranmasını da beraberinde getiriyor. En önemli sorunlardan biri de nitelikli elemansıkıntısı. Şu anda Türkiye'de 30 binin üstünde yetişmiş eleman açığıvar. (Fotograf: Tank Ersoy) yapıldı' deniyor. lstedigi kadar çok yapılsın, zaten hiç yoktu. Bugune kadar ne yapıldıysa kârdır ve hiçbir zaman da fazla degildir. Ama bundan sonra bir plan program ve koruma ustunde durmamız lazım. Onumuzdeki bir yıl, Turkiye için çok önemli. Artık Turkiye'nin turizmde ne japacağını kesin olarak belirle- mesi gerelür. Bunun bir plana, programa bag- lanması gerekir." TYD'den Sunuk Pasiner ise Turkıye'dekı turizm yaurımlanrun hep kjyı turizmine yo- neük olduğunu, öteki dailarda eksikliklerin bulundugunu hatırlatarak şunları söyluyor: şanmasına neden oldu. Ama sektor içınde ya- pılan değerlendirmeler, 89'da yaşanan bazı olumsuzluklaıın "ekonomik" olduğu bıçi- minde. 89'un uyanlan Bu değerlendırmelen daha anlaşılır kılmak için, seksenh yıllann ikinci yansında atak ya- pan Turk turızminı besleyen kaynaklann ba- şında ekonomik polıtıkalann olduğunu hatır- latmakta yarar var. Çıinkü 24 Ocak Kararla- n'ndan beri uygulanan ekonomik politika so- mimiz ieiıı bir doping oldu. Turizm sektonın- de bu yıuden enflasyon yaşanmadı. Bu ba- kundan turizmle ugrasanlar 8°'a kadar çok keyifli besaplar yaptılar. Hiç sapma olmadı. Tabii bu mioval giderken kim olursa olsun 89'da da aynı trendin sureceğini duşunurdu. Ancak boyle olmadı. Alınan >eni karariar so- nucu, enflasyon artışı kur artışını geçti. Bu yuzden hem seyahat acenleleri hern de otel- İer zarar etti. Kimı kârdan zarar etti, kimi kâr- sız geçirdi, kimi bugune dek topiadıgı para- lan gomdu. Fakal turizm isiyle ugrasanlar. 89'da nlkeye ucuz doviz kazandıranlar, bu banct para birimlerini Turkiye'den geçerli kı- lacak bir satış politikası izlediler. Bu satış po- litikasırun kısa donemde iki sczonda basanlı bir potansiyel saglamış olması, aynı alanda yatı- nm >apmak isteyen insanlan ozendirdı. kamu arazileri, yine katnu garantisindeki kredilerin kavnak olarak bu aiana akması sı- rasında hep arz-talep denge^indeki oransıziık- tan kaynaklanan yuksek fiyat uvgulaması su- recek zannedildi. Ve girişimciler. gerçekte ekonorainin uluslararası kurallanna uygun hesap yapmadıklan için Turkiye 1989 yılına geldi." Yücel iki hatarun yapüdığıru behnerek şoyle sürdurüyor: "Hatalartfan biri, rnrtzm gibi uzıın vadeli düşunülmesi gereken, yatınmlan ona görc planianması gereken bir sektörde, girişünci- nin ekonomik gerekçeleri on plana alarak hc- saplannı iyi yapamamasıdır. Ama asıl htta kamu kaynaklannın. kamu ara/ilerinin, ba alana kaydınlırken girişimcilerin goturmuş ol- duğu yapüabunük etntlerini inrekyen Turizm Bakanlıgı'nın buradaki gerçek dışı hesaplı- malan gerçekmiş gibi kabul ederek boylesi bir oluşuma hem seyirci kalması hatta giderek boyle bir ortamın olusmasını bilinçsizce ozen- dirmesidir." Nitelikli eleman sorunu Turizmde yetişmiş eleman eksıkhği yıllar- dır yaşanıyor. Ama Türkiye'de turizm alanın- da çalışan işgücüne bılgı ve beceri kazandı- ran 63 eğitim kurumundan yıida yalnızca 6 bin 500 öğrenci yetişıyor. Bu sayı da Turk tu- rizminin eleman ihtiyacırun oldukça altında kaiıyor. Türk turizminin nitelikli eleman so- rununun boyutlarını gösterrnesı bakımından ocak ayında açıklanan bir araşurmanın sonuç- lan oldukça ilginç. Turizm Bakanlığı ile Uluslararası Çalışma örgutü (ILO)'nun ortaklaşa gerçekleştırdiği "Otelcilik ve Turizm Endustrisinin lşgucü Analizi" bir yılda bitirildi. Araştıımarun özet sonucu şöyle. "Konaklama, restoran ve seyahat acente- lerinde çalışanlann. yalnızca kuçuk bir bölu- mü mesteid eğitim görmuştnr. Bu oran konak- lama tesisleriode yuzde 13, restoranlarda yüz- de 11, seyahat acenlelerinde yuzde 17'dir. tş- letmelerin yandan fazlası gerekli personeli ise almakta gaçmklerle karşüaşmaktadır. Koaak- lama tesislerinde en buyuk guçluk resepsiyon personeli alımında olmaktadır. Restorarüann karşılaştığı en buyuk guçluk ise mutfak per- soneli alımında olmaktadır. Konaklama tesis- leri ve restoranlann cogunda en buyuk egi- tim ihdyacımn ternel beceri duzeyinde duyul- dugu betirtilmektedir. Konaklama lesislerinin gelecek 5 yıl için 60 bin yeni personel istih- dam etmesi gerekecektir. Halen sektörde is- tibdam edilmiş personel sayısı ise 36 bin 400'dur. Restoranlann gelecek 5 yıl içinde 3 bin 600 yeni personele ihliyacı olacaktır. Ba sayı, sektörde şu anda istibdam edilmiş per- sooel sayısıyla aynıdır. Seyahat acentelerinin ise gelecek 5 yıl içinde 19 bin yeni personel istihdam etmesi gerekecektir. Bu sayı ise mev- cut personel sayısının iki katıdır." Bakanlık Müsteşan Mustafa Türkmen, eği- tılmiş eieman sorununa şoyle yaklaşıyor: "Şu anda 37 bin 500 kişiük personel eksi- gimiz var. Ve mevcut personelnı de belli stan- dartlarda olduğunu söylemek birçok açıdan guç. Bir tesisin yıldızı hiçbir zaman sadece fi- ukMl vasıflanyla olçulraez. Muşteriye veri- len hizmerin kalitesi esas husushır. Dolavısıyla 5 yıldızlı bir tesis yaparsımz. verdıfimz hiz- metin kalitesi 2 yıldızsa, onu 5 yıldız fiyatına satamazsımz. O zaman da bu ulke için son derece kotu bir sonuç alırsmız." StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle