02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 20 MART 1990 GENÇ MUSLUMANLAR VE ISLAMCI HAREKET 12 EylüVden sonra Islamcı hareketlere karşı alınacak önlemlerden 82Anayasası'nın halkoyunasunulmasından hemen önce vazgeçildi 'Atatürkçü'çıkış Süleymancı iniş CÜNEYT ARCAYÜREK Sivil-asker yetkililer, "bugiine kadar silah- lı, hiçbir lerörisl faaliyetleri olmamakla be- raber, potansiyel bir tehlike olarak degerlen- dirilmesi gereken aşm -iki- sağ faaliyetten" özenle söz ettiler. Bilinen iki isim: Süleyman- cılık ve Nurculuk'. Süleymancılık, 1959 yılında ölen Süley- man Hilmi Tunahan tarafından, "Kur'an Kursu Açma ve Arapca Öğretirai" yapma bi- çiminde ortaya çıktı. Dernekler Yasası'ndan yararlanarak yurt çapında geniş bir organi- zasyon kurdu. Gerçek manada dini hizmet- lerin ancak "kendi raensuplan" tarafından yapılabileceğini fikir olarak "telkln" etti. Tunahan oldü, tarikatın liderliğini -eski AP Milletvekili- Kemal Kaçar üstlendi. Yet- kililere gore Süleymancılık "1961 Anayasa- sı'nın ve Seçira Yasası'nın getirdigi kolaylık- lardan da yararlanarak siyasal bir baskı gnı- bu haline" donuşturüldü. 1971 yılına kadar "Kur'an Kursu Yaptır- ma ve Yaşatma Dernekleri" adı altında fa- aliyet gösterdiler. Ancak 12 Mart darbesin- den sonra tuzük değişikliği yaparak tiizel ki- şiliklerindeki "Kur'an" sözcüğünü kaldırdı- lar. 12 Eylül darbesinden sonra yine bir de- ğişiklik yaptılar. "Dikiş, Nakış, Daktilo, Mu- hasebe, Analık ve Halıcılık Kurslan" adı al- tında faaliyetlerini surdurdüler. Yurtiçindeki gelırleri; zekât, sadaka, kur- ban derisi ve gayrimenkul bagışlar biçimin- de özetlenebilir. Tabii bu sıralananlar, tüzüklerde yazılan- lardı. Süleymancılar, "pansiyon" adı verilen yurtlarda, kendilerine özgü dinsel öğretiler "telkin" ediyorlar. Gençlere, kız veya erkek, eğitim olanağı sağlıyor, ama hemen hiç kim- senin giremediği "pansiyonlarda" ayrı din dersleri veriyorlar. Büyük ekonomik gelir- leri var. Bu gelirlerin çoğunu, "adı geçen der- neklerden çok kişilerin üzerine tescil ettirdikleri" biliniyor. Yurtiçindekilere koşut olarak özellikle Batı Almanya'da, Avustur- ya, Belçika, Fransa, Isviçre, Hollanda, Da- nimarka ve tsveç'te "Islam Kiiltür Merkezleri' kanalıyla faaliyetlerini sürdürü- yorlar. 1990'da Avrupa'da 300 derneğe sahip Sü- leymancılar. "Gereken direktifler" Türkiye1 den veriliyor. Batı dünyasında olduğu gibi Müslümanlar için din vergisi çıkarılması için Alman Parlamentosu'na başvurdukları bi- liniyor Nurculuk Yetkililer, Nurculuğu, "bir mezhep veya bir tarikat" diye tanımlamıyor. Ya nedir? "Saidi Mursi'nin kitaplan olan 'Risale-i Nur Külliyalı'nı okuyanlarca rneydana geti- ••©-• • k-Jüleymancıların mal varlıklarına elkonulmasından, özel dinsel eğitim verilen yurtların Milli Eğitim Bakanlığı'na devrinden, 82 Anayasası'yla ilgili halkoylaması öncesi vazgeçilmiş, 'direktifler' bir türlü yaşama geçirilernemişti. Acaba neden? Öne sürüldüğü gibi sadece 'milyarları bulan' maddi olanaksızlıktan mı, yoksa o sırada Batı basınının yazdığı gibi 'Askerler, İslami çevrelerden destek aradıkları' için mi? • rilen, geniş taban oluşturarak 'siyasal etkinlik' kazanma amacına yönelik dini bir akımdır" diyorlar. Saidi Nursi'nin 1960 yılında ölmesinden sonra çeşitli gruplara ayrıldılar. Bu gruplar, "1%9'da Yazıcı ve Okuyucu, gazeteci (Yeni Nesil), Şuura, 1989'da Ankara bölgesinde Mehmet Kurdoğlu. Bursa bölgesinde Sıddık- çılar -Medresetıil Zehra- adlan altında" top- lanıyor. Bundan sonra yetkililerin verdikleri bilgi- leri izleyelim: "Bu gruplardan Sıddıkçılar grubunun fa- aliyetleri dikkati çekici görülmektedir. Daha önce Sızıntı grubu içerisinde yer alan Sıddıkçılar, Sızıntı grubunun öğrenci- yurt çalışmalannı onaylamadıkları gerekçe- siyle aslen Bingöllu Sıddık Dursun çevresin- de toplanmışlardır. Sıddıkçılar, diğer bir deyişle Medresetül Zehra adlı bu grup, genelde kendilerini Kurt sayan kişilerden oluşmaktadır. Nurcu kesim içerisinde sayıca çok az ve bugiın için etkin- likleri açık olarak göriilmemekte ise de ge- nellikle Doğu bolgelerimizdeki kişilerden oluşması, 1989 yılının nisan ayında 'Dava' adlı bir dergiyi yayına sokarak bu dergide, Saidi Nursi'nin Kurt kökenli olduğu mesa- jını vermesi, Irak Kürdistan tslam Partisi1 nin yayın organı olan Cudi adlı derginin bi- rinci sayısında Dava dergisinin üçüncü sa- yısından alıntılar yapılması gibi hususlar göz önüne ahndığında Sıddıkçı grubun Saidi Nursi'ye sempati duyan, onun risalelerini okuyan Nurcuları, Kürtçülük olayları içeri- sine çekmek amacına yönelik olduğu yargı- sına varılmıştır. Nurculardah 14 kişi, 1989 yılında gözal- tına alınmış, mahkemece serbest bırakılmış- nr" Ya askeri dönemde ne yapıldı? Ne zaman askeri bir dönem baslar ya da ne zaman laikliğe karşı hareketler boyutla~ nır; surekli yazılan, söylenen bir irdeleme he- men piyasaya çıkar. "O> uğnına sivillerin. dinsel hareketlere ödün verdikleri" One su- rülur. 12 Mart darbesinden sonra 12 Eylül "HarekâtT'ndan sonra bu suçlama yine pi- yasaya salındı. Siyasetçilerin oya gereksinimleri vardı, ya askerlerin? Askeri yönetimler birden "gelir- di", hem de bir sabaha karşı. Ne kamuoyu ne oy... Hiçbirine gereksinimleri yoktu. Oya gereksinmediklerine göre laikliğe ay- kırı davranışları, hareketleri, örgütlenmele- ri bir kalemde silebilirlerdi. Acaba böyle mi oldu? Bakalım: 12 Eylül 1980sabahı, radyolardan yayım- lanan bir numaralı bildiride, "Atatürkçülük yerine irtica ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek." 27 Eylül 1980'de Basbakan Bülend Ulu- su'nun Milli Güvenlik Kurulu'nda okuduğu ve onaylanan hükumet programında: "Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden olan laiklik prensibi ihlal edilerek şeriat dü- zenini getirmeye yönelik tertiplere yeltenil- miştir" deniliyordu. Boylece dinci ve tslamcı akımlara karşı "ciddi ve sert önlemlerin" alınacağı duyu- ruluyordu. Bir direktif paketi sunulur Zaman geçti, 1982'lere doğru askeri yöne- tim kulisinden özellikle Süleymancılara, din- sel eğitimler verilen "pansiyonlara" karşı, "çok ciddi önlemlerin" alınacağı haberleri yayıldı. Örneğin, Süleymancıların yurtları devlete mal edilecek, her biri Milli Eğitim Ba- kanlığı'na bağlanacak, daha doğrusu bu ta- rikatın mal varlığına el konulacaktı. Hatta bir tasarı hazırlandığından söz ediliyordu. Zaman geçti, bu kez dinci girişimlere, ha- reketlere karşı hazırlandığı söylenen tasarı- dan vazgeçildiği bildirildi. Neden vazgeçil- mişti, bir gerekçe de söyleniyordu: Yurtiçinden ve dışından MGK'ya mektup, telefon, telgrafla binlerce başvuru gelmişti. Yapılmak istenilene karşı çıkılıyordu. Bu bas- kılar karşısında "askerler geri çekilmeyi" yeğlemişlerdi. Ne ölçüde doğruydu, ne kadanyla yanlıştı bu söylentiler, o sırada kesin bir şey söyle- mek olanaksızdı. "Vazgeçme karan" 82 Anayasası'nın halkoylamasına sunulmasın- dan hemen önce alınmıştı. 1982 yılında, Genelkurmay Başkanlığı Sı- kıyönetim Koordinasyon Dairesi Başkanı Korgeneral -şimdi emekli- Nevzat Bölügiray, "Üç ay süren çaltşmadan sonra hazirtadıgım direktif paketini, Basbakan Bülend Ulusu- ya bizzat verdim" dedi. "Ama günler geçti, direktif taslağında yazılanlann hiçbiri gerçekleşmedi" diye ekledi. Saygın bir asker olan Bölügiray'Ia, şubat 1990'da bir gece, "islami örgütler hakkında askeri dönemde ne bilgiler alındığını ve ne- ler yapıldığıru" konuşuyorduk. Bölügiray, İs- lami örgütler konusuna değinerek "Bilgiler bağlanması konusunda bir çalışma \ aptıkî' — Bu çalışma durdu galiba? • BÖLÜGİRAY — Durdu. — Neden durdu? — Hükumet kanadında. (ltiraz mı etti- ler?) Hayır, hazırlayıp hükümete gönderdik, üç ay çalıştım bu konuda, bir 'direktif taslağı' hazırladık. Bunların nasıl kapatıla- cağı. nerelere intikal edeceği, yundışındakiler dahil... Yurtdışmdaki irtica örgutlerine kar- şı din adamlannın gönderilmesi, bu işlerin devlet kontrolünde yapılması... Hepsini içe- ren geniş kapsamlı bir çalışma yapmıştık. Di- yanet Işleri Bakanı Altıkulaç da gelmişti. Üç sene sonra yurtdışına din elemanları gönde- rilmesi ancak gerçekleşti. 81'de başlamıştık çalışmaya yamlmıyorsam. 83'ten sonra öde- nek, adam, ayırabildiler. 'Obür' kısımda bir şey çıkmadı" 'Obür' kısımdan baskı geldi, o nedenle yurtlar meselesine girilemedi deniliyordu? BÖLÜGİRAY — Konsey ve hükumet ka- nadında neler olduğunu elbette bilemiyo- rum. Süleymancılar bize geldiler. Ellerinde çok güzel dosyalarla hazırlıklarla. Işte şu ka- dar öğrencimiz var, okuttuklarımız şunlar, mühendis, mimar. Bizim amacımız diyorlar- dı, yoksul çocuklara bir yuva vermek, onla- rı okutmaktır, yetiştirmektir. Başka hiçbir sakıncalı yarumız yoktur diyorlardı. Atatürk köşelerimiz vardır, buyrun istediğiniz zaman denetleyin, diyorlardı. Biz o zaman yurtları sıkıyönetimlere bağ- ladık. Önlem olarak sıkıyönetimlerin kont- rolüne verdi. Bakanlığa bağlayamıyorduk, çünkü büyük para sorunuydu, milyarları bu- luyor. Milli Eğitim Bakanlığı bunlara para bulamadı. Bağlayın dedik, para dediler. Bun- lar bir vakıf çünkü, halkın yardımıyla işle- yen kuruluşlar. Vakıflar iyi işleyince, iyi iş- ler de yapıyor, ama altında da çok değişik şeyler olduğunu biliyoruz. Bakanlıkla karşılıklı çok tartışmalarımız oldu. Buna rağmen ben sözünü ettiğim bir direktif taslağını hazırladım. Yani Genelkur- may'dan değil hükümetten çıkacak şekilde bir direktif taslağı. Altında başbakanın im- zası olacaktı. Her bakanlık kendi işlevine gö- re ya tasan ya kararnameyle bu direktife göre gerekeni yapacaktı. Götürdum, bizzat Ulusu'ya verdim. — Nasıl karşıladı? BÖLÜGİRAY — Bakanlar Kurulu'nun bazı üyeleriyie birlikteydi, konuştuk. O top- lantıda da izahat verdim, Ulusu 'Derhal uygulayın' dedi bakanlara. Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş vardı, galiba Milli E|itim Bakanı. Onlar da 'Yapalım' dediler. Netice alınmıştı, huzuru kalple Genelkurmay'a dön- düm. Bekle, bekle... Çıt çıkmaz, gidiş o gi- diş. — Oysa? BÖLÜGİRAY — Yurtiçi ve dışı örgütleri Anayasa oylamasından önce haklanndaki 'ciddi ve sert önlemler'den vazgeçilen tslamcı örgütler, özellikle 'cuma eylemleri'yle öne çıktılar. (Foto^raf: Uğur Saner) vardı şüphesiz, fakat bugün çok genişledi- ler, o sırada böylesine degildi" diyordu. "Bir kere, o zaman İslamcı örgütler örgüt- lenme safhasında idi. Terör safhasında de- ğildi. Ama şimdi görüyoruz ki terör aşama- sına girmiş durumdalar" '— Siz de bugünkü cinayetlerin islamcı ki- mi örgütlerce yapıldığına ve bugün artık ör- güllendiklerine mi inanıyorsunuz?" "Öyle anlaşılıyor, öyle görünüyor" dedi Bölügiray. Bilinenlerin dışında tran kaynaklı veya destekli kimileri yok muydu? "Bizim zamanımızda" diye yanıtladı, "İran konusunda bir sorunumuz yoktu. O zamanlar tabii Iran'ın kendi sorunlan ve İran-lrak savaşı vardı. O nedenle daha ör- gütlenme durumundaydılar ve bu aşamaya gelmemişlerdi. Ben şuna inanıyorum: Nasıl ki sol teror örgütleri dışarda bir yere daya- nıyorsa bu dinci terör örgütleri de radikal ül- kelere dayanıyor. Ama doğrudan ama do- laylı. Bizim zamanımızda eylemleri yoktu. Biz nelerle uğraştık? Süleymancılarla, Nur- cularla. Bunlar, birbirlerini şikâyet ediyorlardı. Di- yanet Işleri'ni şikâyet ediyorlardı. Biz, sıkı- yönetimlere yazıyorduk, onlar denetli- yorlardı. Ama dediğim gibi Süleymancılarla Nur- cular dışında kalanlar örgütleniyorlardı. İs- lami terör örgütleri su üzerine çıkmamışlar- dı. O tarihte hiçbir eylemleri yoktu!' "— Süleymancılann ünlıi pansiyonlarıyla mal varlıklannın devlete geçirilmesi için za- manınızda bir yasa hazııianmıştı, böyle işil- mistik?" BÖLÜGİRAY — "Biz o zaman yapılan yayınlar ve şikâyetier üzerinde durduk. Bu yurtların incelenmesi, varsa yasalara aykırı bir durum, kapatılmalan konusunda bir ça- lışma yaptık. Doğrusu önemli bir şey de ele geçmedi, yani yasadışı hareketleri görulme- di. Buna rağmen ilke olarak din konusunda Mvrilmiş bazı kuruluşların, çocukları yurt- larda barındırması... Ne olduğu belli değil araştırıyoruz bir şey çıkmıyor, ama yine de sonunda bazı sakıncalı şeyler çıkar düsün- cesiyle bunların Milli Eğitim Bakanlığı'na İK- Üniversitelerdeki 'türban olayı' genç İslamcılann radikal egilimlerini güçlendirdi. (Fotoğraf: Erdogan Köseojlu) İslamcı gençler, bazı kavrumsal aynlıklara rağmen İslami bir devlet kurulması ve bunun için cihat yapılması gerektiğinde birleşiyorlar Bütün iktidarAUah'a .zapta rapta alacak bir önlem, öneri paketiy- di. Altı yedi sayfalık bir şeydi direktifler. Çünkü direktifler özet olur. Hükumet ne ya- pacak, bakanlıklar ne yapacak, bunlan içe- riyordu. — Sıkıyönetim koordinasyon loplantıla- n oluyor, direktifin akibeti hiç konuşulma- dı mı? BÖLÜGİRAY — Uygulansın diye hükü- mete verdik, ondan sonra muhatap yok ki. Başbakana bizzat verdiğim için kime sora- cağım? — Siz, sıkıyönetim komutanlıkları aracı- lığıyla İslamcı hareketleri denetim altında tu- tuyordunuz, öyle mi? BÖLÜGİRAY—Tabii, zaten emir verdik. Şöyle bir sıkıntı vardı: Bu yurtlarda 60 bin çocuk okuyordu. Y'urtlan eğitim zamanın- da kapatsanız hepsi sokakta kalacaktı. Ge- reken parayı Süleymancılar karşılıyordu. O zaman dedik ki sıkıyönetim komutanlıkları el koysunlar, devamlı kontrol etsinler, bu ço- cuklar eğitime devam etsinler. Ancak son- radan direktif taslağı formülü hazıriandı, ol- madı. * * * Sülevmancıların mal varlıklanna elkonul- masından, öze! dinsel eğitim gösterilen yurt- ların Milli Eğitim Bakanlığı'na devrinden, 82 Anayasası'nın halkoylamasına sunulma- sından hemen önce vazgeçilmiş, "direktifler" bir türlu yaşama geçirilememişti. Acaba neden? Öne sürüldüğü gibi sadece "milyarları bulan" maddi olanaksızlıktan mı? Yoksa o sırada Batı basınının yazdığı gi- bi "Askerler, İslami çevrelerden destek aradıkları" için mi? Süleymancılık bölumünü kısa bir haber- le kapayalım: "Sayılan 389l'e ulaşan resmi Kur'an kurs- lannda 500 bin dola>ında ögrenci eğitim gö- rürken bir o kadar çocuk ve gencin Süley- mancılar tarafından açılan kaçak kurslara devam ettiği resmi raporlara geçmişti" (Mil- liyet - 26.10.1986) StRECEK — 3 — GENCAY ŞAYLAN lslamcılara göre lsıam dini bir ibadet ve inanç sistemidir, ama aynı zamanda bir dev- let düzenidir. Islam devletinde iktidar yapı- sı belli ilkelere dayanmaktadır. Bunların ba- şında iktidarın AJIah'a ait olması gerekmek- tedir. tnsanlar, tslam devletinde Allah adı- na iktidarı kullanmaktadırlar. Ancak tslam devleti ne zaman kurulacaktır sorusu bazı görüş aynlıklanna yol açmış gözükmekte- ~-\ dir. Başka bir deyişle her Müslümanın için- * de "yaşâdiğı "'öplürhda fslam devleti kurma için mücadele edip etmeyeceğı konusunda gençler tam bir görüş birliğj içinde değiller- dir. İslam devleti Örneğin Müslümanların bir toplumda azmlık olmalan halinde bir tslam devleti için çalışmanın söz konusu olmayacağını Milli Görüş sempatizanı hukuklu öğrenci şöyle ifade etmiştir: "İslam devleti ne zaman kurulur, bu şart- lara bağlıdır. Şimdi diyelim A\rupa'da bit şe- lıirde, Londra'da üç yüz bin Müsluınan ya- şıyor. Bu üç yüz bin kişi kalkıp biz İslam dev- leti kuracağız, İngiltere'yi yöneteceğiz diye- mezler. Böyle bir hak iddia edemezler. Ama bu insanlar biz tngütere'de de inandığımız biçimde yaşayacağız, onun için mücadele edeceğiz diyebilirler, demelidirler. Aynı şe- kilde Islam da kendi içindeki azınlıklara ken- dini ifade etme hakkını tanımaktadır. İslam devletinin kurulması için halkın çoğunluğu- nun Müslüman olması ve İslam devletini is- temesi gerekir. Buna karşılık ekonomi öğrencisi olan genç, tslam devleti için azınlık olmanın bir sorun olmadığını, her Müslümanın görevi- nin koşullara bakmaksızın tslam devleti için mücadele etmesi gerektiğini belirtmektedir: "İslam her şeyden önce bir siyasettir. Ya- ni Müslümanlar daima siyaset yapmak zo- rundadırlar. Bu siyasetin amacı da Allah'ın düzenini ve isteklerini gerçekleşrirmektir. Bu- nun için çeşitli dunımlar ortaya çıkabilir, in- sanlann büyük bir çoğunluğu İslam düze- ninin kurulmasını isteyebilir, bunun için ça- lışabilir. Ama burada belli bir ölçu yoktur, yani Müslümanlar azınlıkta da olsa İslam devletini kurmaya yönelmeli, bonun için ça- lışmalıdır. İçinde bulunulan şartlar nasıl ça- lışılacagını, neler yamlacağını belirler." Hukuk fakültesinde okuyan radikal İs- lamcı genç de aynı doğrultuda konuya yak- laşmakta, ancak önce toplumun bu iş için hazırlanması gereğine şöyle dikkat çek- mektedir: "Bir Müslüman için namaz farzdır ama Allah için uğraşmak da farzdır, maalesef Müslümanlara cihat olayı unutturulmak is- teniyor. Bir ayeti kerimede Müslümanlar o kimselerdir ki Allah'a mallarını ve canlan- nı cennet karşılığı satmışlardır buyurul- maktadır. İslam devleti için önce insanlara İslami tebliğ edeceksiniz, yani İslami öğre- teceksiniz. Şimdi Türkiyede İslam devleti kuruisa İs- lami kurallan kime uygulayabilirsiniz? Kim- se bilmiyor ki. Önce halkın Müslümanlaş- tınlması gerek, tepeden inme bir devrim ile İslam devleti ve toplumu kunılmaz. İnsan- lar İslami ögrenince kendiliğinden İslam dev- leti kurulmuş olacaktır. Allah'u Teala bir ayeti kerimede, bir toplumun kendini degiş- tirmedigi takdirde o toplumun durumunu kendisinin de değiştirmeyecegini beyan et- mektedir. Yani İslam devleti için toplumun kendisi irade gostermelidir." Basın-yaym yuk^ek okulunda öğrencilik yapan genç de İslam devletinin ve bu devle- tin kurulması koşullanm şöyle irdelemekte- dir: "İslamda bir devlet sekli vardır, belli bir yönetim biçimi hâkimdir. Ancak sıradan in- sanlar İslam devletinde yonetici olamaz, bu noktayı açıklamı^tık. Yani koyden indim şeh- re, hop otıırup Çankaya'ya İslam devleti yö- netilmez. İslamda bir âlimler sınıfı vardır, yani İslamın kendi kaynağını öğrenmiş ve öğretenler vardır, devleti onlar yönetir. O halde İslam devleti için önce âlimler gerek- lidir. Yoksa 163 tartışmalannda olduğn gi- bi bir İslam devleti seçim yoln ile kurnlursa o zaman şeriat uygulanmayacak demektir. Çünkü diger partilere benzeyen bir parti eliyle iktidara gelinip bir İslam devleti ku- rulamaz. Hemen şunu belirteyim ki bugün- kü sistemde Müslümanlar seçimle iş başına gelseler. İslam devleti kunılmayacakür, ama diğer partilere göre raemleket çok daha iyi ve adaletli idare edilecektir. Çünkü Müslü- manlar meselelere çok farklı yaklaşacmktır. İslam devleti açısından baktıgımızda Tür- kiye'de farklı standartlarda Müslüman ye- tişmesi meselesi ile karşılaşıyonız. Bir Nur cemaati vardır, o cemaatin Batı'daki kesini Doğu'dan farklıdır. Bir Erbakan koca cema- ati vardır, Süleyman Hilmi Tunahan hazret- lerinin cemaati vardır. Bunlar Müslüman ol- dukları halde birbirlerini desteklemezler, çünkü birinin gidişi diğerine ters duşer. Ba- zen bu cemaatlar arasında korkunç, tasvip tSLAMCI GENÇLER NE DÜŞÜIVÜYOR? İslam, her şeyden önce bir siyasettir. Bu siyasetin amacı da Allah'ın düzenini ve isteklerini gerçekleştirmektir. Önce halkın Müslümanlaştınlması gerek. Öyle tepeden înme bir devrim ile İslam devîeti ve toplumu kunılmaz. Diğer partilere benzeyen bir parti eliyîe iktidara gelip tslam devleti kurulamaz. 163. maddenin kalkması Müslümanlann sorunu değildir, demokrat olma iddiasında bulunanları ilgilendirir. Benim gibi eskiden Türkiye'yi laik yönetime rağmen İslam ülkesi sayan birçok arkadaş da yavaş yavaş görüşlerini değiştiriyor. edilmeyecek şeyler olur. Bütün bunlann bir İslam devleti kurmada sıkıntı verdiğini bil- mek gerekir." İslam devletinin kurulması ve cihat İslami siyaset sisteminin demokrasi ile bağdaşmadığı kabul edilince Ceza Yasası- ndaki ünlü 163. maddenin kalkıp kalkma- ması, bu düşünceye göre çok önemli sayıl- mamaktadır. Çünkü tslam devletinin nasıl kurulacağı konusunda berraklaşmış bir gö- rüş birligi olmamakla beraber bir mücade- lenin yani cihadın gerekli olduğu ifade edil- miştir. Ancak cihat konusunda bazı farklı yaklaşımlar ortaya'çıkmıştır. Örneğin tarih bölümü öğrencisi cihat konusuna şöyle yak- laşmaktadır: "Cihat bir ibadettir, Hac ve L'mre'den da- ba üstündür. Bir Müslüman için bu dünya- da ve ahirette rautluluğu kazanmanın yolu cihat yapmaknr. Ancak cihat ille savaşraak- la, elde kılıçla yapılmaz. Cihadın amacı Al- lah'ın dinini yeryüzünde hâkim kılmaktır. Bunun için savasılır ya da anlatılır. İslamın surekli olarak tebligi dc bir cihat sayılır, in- sanlara yaptıklan yanîıslar anlatılır, doğru yol gösterilir. O holde bir loplumda İslam devleti ve İslam düzeni için propaganda yap- mak da cihat sayılmalıdır. Buna karşılık ekonomi bölümünde oku- yan genç cihat sorununa daha farklı bak- makta ve Müslümanlann çekinmeden "inki- labi" bir tavır almasını istemektedir: "Cihadın gayesi Allah'ın dininin yucelmesi ve bütün dünyaya yayılmasıdır. Müslüman- lar bu noktaya gelinceye kadar cihat yapmak zonındadırlar. Her kim Allah'ın düzenine boyun egmez, bunun yerleşmesine karşı çı- karsa onunla oldürene kadar savaşmak farz- dır. Allah'ın hâkimiyetini ret eden insan baş- ka bir insanın hâkimiyetini istiyor demek-; tir. Bu bir insanı Allah yerine koymaya kalk^ makdr ve onun için de savaşılması gerekir. Bütün Müslümanlann bunu kabul etmesi ge- rekmektedir. Dinde zorlama yoktur, kimse Müslüman olmak için zorlanamaz, ama bir Müslüman da ancak bir İslam devleti için- de yaşarsa dinin gereklerini tam olarak ye- rine geü'rebilir. Bu nedenle İslam devleti için cihat vapmaktan başka bir çare yoktur. Müs- lümanlar inkılabi bir tavır aimaktan korkup çekinmemelidirter. Dar-ül harb Bu konu ile ilgili olarak genç hukuklu da 163. madde üzerinde durarak islamın geliş- mesi açısından kalkmasımn ya da kalması- nın çok önemli olmadığını ifade etmektedir: "Demokrasi olmak iddiasında bulunan "Türkiye'de fikir suçu vardır. Ceza Kanunu'ndaki 141, 142 ve 163. maddeler fi- kirieri cezalandıraıaktadır. Bu maddeler İtal- ya'dan alınmışbr. İtalya'da da göriınurde bir fikir hürriyeti vardır, bir komnnisl partisi serbesiçe çalışmaktadır. Ama hiçbir zaman iktidar olma şansı yoktur, insanlan oya- lamaya yarar. Bizde de 163 kalksa ve açık- ça şeriatı savunan bir parti kuruisa aynı du- rum ortaya çıkacaktır. Şeriat partisi insan-. lan bu düzenle uyuşturmaya >arayacaktır . Bu bakımdan bence 163. maddenin kalkma- sı Müslümanlann sorunu değildir, demok- rat olma iddiasından bulunanları ilgilen- dirir. İslam düzeni kurulacak hale gelince yani o şartlar ortaya çıkmca 163. madde olsa da olmasa da bir şey degişmeyecektir. Ben eskiden Türkiye'yi dar-ül harb say- mazdım, yani Türkiye'yi cihat alanı olarak dtaşünmezdim. Ama yavaş yavaş bu diişün- cem degişiyor. Üniversitelerde Müslüman kızlara apaçık zulüm yapılıyor, doğrudan inançlanna saldınlıyor. Benim gibi eskiden Türkiye'yi laik yönetime rağmen İslam ül- kesi sayan birçok arkadaş da yavaş yavaş gö- rüşlerini değiştiriyor." Görüldüğü gibi tslamcı gençler, kavram- lar üzerinde tam bir görüş birliği içinde bu- lunmamakla beraber bir îslami devlet kurul- ması gerektiğini ve bunun için cihat yapma- nın Müslümanlık görevi olduğunu gündeme getirmektedirler. Bu noktada son ayların güncel sorunu terörün tartışılması kaçınıl- maz olmaktadır. Acaba Islama gençlerin ci- hat anlayışı içine, zararlı gördükleri kişileri öldürmek, bunun için terörist amaçlı örgüt- lenmelere gitmek de girmekte midir? Görüş bildiren islamcı gençlerin hepsi teröre karşı olduklannı, Profesor Muammer Aksoy'u bir Müslümanın öldürmüş olmasının düşünü- lemeyeceğini vurgulamışlardır. Örneğin ta- rih öğrencisi genç bu konuyu şöyle değerlen- dirmektedir: "Bir Müslüman savas alanında kendisi ile savaşan bir insanı öldürür. Ama inancı ne olursa olsun gidip bir adamı din adına öl- dürmek Müslumanlıkla bağdaşmaz. Ölüın cezasına ve infazın nasıl vjpılacağına dair İslam fıkıhında teferruatlı bir düzenleme vardır. Bunun için yetkili şahsın fetvası ge- rekir. Ben Şii degilim, ama Salman Rüşdi hakkında çıkanlan ölüra hükmünü destek- liyorum. Çünkü bu adam Hz. Peygambere kiifür etmişti, bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Ama bir insan Türkiye'de laikligi sa- vunuyor, İslam devletinin kurulmasına karşı çıkıyor diye öldunılemez. Bu tür cinayet olaylarının amacı insanlan İslama karşı tah- rik etmektir. Müslümanlar terör yaprnaz, te- rör girişimlerüıi tasvip elmez."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle