02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20MART 1990 îlaç Ruhsatlandırümaları Yıllardan beri halkımızı ve yetkilileri kendi uzmanlık dalımız olan ilaç konusu ve ülkemizdeki durum hakkında aydınlatmaya çalıştık, giderek değişik nedenlerle Sağlık Bakanlığı'na raporlar sunduk. Bunların hiçbiri etkili olamadı. Nedeni son derece açıktır: Siyasal görüş ve inamşlar, bilimsel gerçeklerden daima baskın çıkmıştır. Bu durum, dünyanın hiçbir ileri ülkesinde yoktur. Prof. Dr. R. KAZIM TÜRKER A Ü Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Çeşitii uzmanlık dallannın sıkı bir eşgüdüm için- de yıİİar süren laboratuvar çalışmaları ve bunu iz- leyen klinik faz denemelerinden sonra doğal kay- naklı ya da tam kimyasaJ sentezle elde edilmiş et- ken bir madde, tüketime sunulmadan once Sağlık Bakanlıkları tarafından ruhsatlandınlarak uretilir ya da hazır olarak dışarıdan alınır. Sağlık Bakan- lıklarının ruhsatlandırma işleminden geçraeyen bir maddenin uretirn ya da dışahmı olanaklı değildir. Ruhsatlandınlma işlemi ileri Batı ülkelerinde çok sıkı bilimsel kurallar ve ülkeleriıvönemli sağlık so- runları dikkate alınarak yapılır. Bir hastalığın te- davisinde birden fazla ilaç varsa, yeni etken mad- denin fayda/zarar ve fayda/fiyat oranları bilinen ilaçlarla dikkatli bir şekilde ölçulüp değerlendiril- dikten sonra ruhsatlandırılır. Ruhsat almış bir ilaç uygun farmasötik şekillerde, her türlü modern ge- lişmiş teknolojiyi uygulamak koşulu ile fabrikalar- da uzmanlarca uretilir. Ülkemizde 1928 yılında ytı- rurlüğe girmiş ve halen de geçerli olan 1262 sayılı yasada "îlaç, her türlü fenni şeraiti haiz bir labo- ratuvar veya fabrikada uzmanlarınca ve devletin sıkı denetimi altında uretilir" hukmü yer almıştır. Bu baglayıcı hukmün ülkemizde hangi ölçulerde uy- gulandığı her zaman tartışılabilir. Nitekim 21. yüz- yıla adım atmak üzere olduğumuz günümüzde ba- zı kisilerin mutfaklanndaki tencere herhalde "her türlü fenni şeraiti haiz" olmalı ki, bu kişiler bazı bitki yapraklarını kaynatıp suzerek hasta tedavisi- ne yönelmekte ve işin acı tarafı, bu eylemlerinde bazı etkili ve yetkililerden destek görmekte ve bu son derece acı, düşündurucü eylem karşısında ilaç endüstrisi susmayı yeğlemektedir. Uzun bilimsel deneyler sonucu elde edilen kim- yasal maddelerden ancak bir ya da birkaçı ilaç ol- ma şansını elde edebilir. Bu da ilaç uretiminin hiç de kolay bir iş olmadığının kanıtıdır. Kaldı ki ilaç olma şansını elde etmiş etken bir maddenin uretim ya da dışahmı (ithali) için ruhsatlandırma işlemi de serbest piyasa ekonomi kurallarının en geçerli ol- duğu ülkelerde bile son derece guç olup, bu ülke- lerdeki bilimsel araştırma temeline dayalı ilaç en- düstrilerinin en önemli sorunudur. Buna karşın ül- kemizde yeni etken maddeler için ruhsat alma çok daha kolaydır. Bunun en önemli nedeni, ilaç ada- yını bilimsel yönden değerlendirecek komisyon gö- rüşlerinin tamamen istişarı olması ve son kararın bakanlıkça verilmesidir. Başka bir deyişle bilimsel görüşlere dayalı belgelemenin, siyasal görüş ve oto- ritenin arkasından gelmesidir. Bu duruma göre günümüzde, ülkemizde Sağlık Bakanhğı'nın ruhsat başvurularını biümsel yönden gözden geçirmesi sadece bir gösteriş olmadan ileri gitmemektedir. Zaman zaman ülkemizde bilimsel değerlendirmelere hükümetler harfiyen uymuşlar- dır. Ancak bu da geçici olmuştur. Siyasal görüşün bilimsel değerlendirmelere baskın olduğu son yıl- larda bir ruhsat enflasyonu ortaya çıkmıştır. Bu öy- le bir kısır döngü yaratmıştır ki, toplu ilaç tuketen ve bedeli devlet tarafından ödenen total sağlık har- camalarında ilaca isabet eden pay yüzde 70-80'lere yükselmijtir. Ekonomik potansiyeli en yuksek olan ülkelerde bile bu pay kesinlikle yüzde 10-15'in üze- rine çıkmamaktadır. Bunun en çarpıcı kanıtı bir sü- re önce Maliye Bakanlığı'nın Sağlık Bakanlığı'na başvurarak, kamu personelinin ilaç paralannın ödenmesindeki sıkıntıyı dile getirmesi ve ivedi on- lem alınması hususundaki resmi önerisidir. Buna ek olarak Emekli Sandığı'run ilaç harcamalarındaki korkunç boyutlara çıkan ödemeleri ve bazı yasa- dışı girişimlerin ortaya çıkanlması konunun hangi boyutlara geldiğinin kanıtlandır. Hiç kuşku yok ki, bunda ülkemizdeki ruhsat enflasyonunun önemli katkısı olnruştur. tlaç gibi vazgeçilmez bir tüketim ürününün bir de ticari tarafı dikkate alındığında, ülke ekonomisine getirebileceği ağır yükü tartışma- ya gerek yoktur. Nitekim Maliye BakanlığVnın Sağ- lık Bakanlığı'na başvurusu da bunu kanıtla- maktadır. Siyasal otoriteye verilen yetkiler Türkiye'de ruhsat başvurulannı değerlendirirken önemli birkaç noktayı gözden uzak tutmamak ge- rekir. Bunlardan en onemlisi, ilaç gelişim basamak- ları dikkate alındığında hangi duzeye kadar geliş- tirilmiş maddeler için ruhsat istenmektedir konu- sudur. Bu sorunun yanıtı tektir: En son düzeye ka- dar gelişimini sağlamış ve ilaç niteliğini kazanmış maddeler için ruhsat istenmektedir. Türkiye'de hiç- bir ilaç etken maddesi, günümüze kadar en başın- dan başlanarak geliştirilip tüm laboratuvar ve kli- nik faz denemeleri yapılarak yüzde yüz bize ait ol- mamıştır. Bazı etken maddelerin ülkemizde üreti- mine yönelik teknolojik gelişmeler sağlanmış ve hatta üretilmiştir. Ancak bu maddelerin kökeni bize ait değildir. Bu noktayı bilmekte yarar vardır. Yıllardan beri bu sayfada halkımızı ve yetkilile- ri kendi uzmanlık dalımız olan ilaç konusu ve ül- kemizdeki durum hakkında aydınlatmaya çalıştık, giderek değişik nedenlerle Sağlık Bakanlığı'na ra- porlar sunduk. Bunların hiçbiri etkili olamadı. Ne- deni son derece açıktır: Siyasal görüş ve inamşlar, bilimsel gerçeklerden daima baskın çıkmıştır. Bu durum, dünyanın hiçbir ileri ülkesinde yoktur. Bir örnek olarak ABD'deki uygulamalan göstermek is- terim. Bu ulkenin Sağlık Bakanlığı tlaç ve Besin Değerlendirme Organı'nın (FDA) verdiği kararla- rı ne bakan ve ne de başkan değiştirebilir. Halk, ilaç endüstrisi, hekimler ve tüm kurum ve kuruluş- lar, kararlarını oybirliği ile alan bu kuruma karşı son derece saygılıdırlar. Son yıllarda ülkemizin sağlık sektöründe mas- ter plamnı yapmak üzere görevlendirilmiş Ingiliz firmasının Türkiye'de ilaç uretimi konusunda ha- zırladığı rapor son derece ilginç ve ibret vericidir. Bu raporun en can alıcı kısmını bu satırlarda dile getirmek kaçınılmaz olmuştur. Rapor diyor ki: (*) 1 - Çogu preparatlar yabancı firmalann lisansı ile üretilmektedir. 2- tthal edilen preparat sayısı yüksektir. 3- Reçetesiz ilaç alımı yaygındır. 4- İlaç ambalajlannda çizgili kod sistemi yoktur. 5- ilaç sanayiinde çalısan personelin eğitim dü- zeyi düşük ve yetersizdir. 6- Ayru etken maddeyi içeren ve aynı tedavi mak- sadıyla kullamlacak çok sayıda preparat üretilmek- tedir. 7- Firmaların kullandığı üretim ve üretim son- rası denetim mekanizmaları yetersizdir. 8- Sağlık Bakanlığı denetimleri yetersizdir. 9- İlaç üreticileri ekonomik formülasyonlar üret- memektedirler. 10- Antibiyotik tüketimi yüksektir. Yetersiz ko- ruyucu hekimlik ve sağlık hizmetleri nedeniyle ar- tan enfeksiyon hastalıkları antibiyotik tüketiminin jleri boyutlarda olmasının bir nedenidir. Bunun başka bir nedeni de antibiyotiklerin reçetesiz ola- rak hekim dçnetimi dışında yaygın bir şekilde kul- lanılmasıdır. 11- Viral aşılar üretilmemektedir. 12- Piyasadan çekilme ve yeniden girme yeterince kontrol edilmemektedir. 13- Efervesan ve çözünür tabletler ve fermente hazır ilaçlar ıthal edilmektedir. 14- İlaç sanayiinde önemli teknolojik yetersizlik- ler mevcuttur. Bunun da en önemli nedeni, araştırma-gelistirme çalışmalannın yokluğudur. Yi- ne araştırma-gelistirme yokluğu nedeniyle çoğu ilaç- lar lisans altında ve patent sözleşmelerine göre üre- tilmektedir. Işte size yetkili, tarafsız ve hükümet için çalışan bir özel yabancı kuruluşun Türkiye'deki ilaç üre- timi hakkındaki görüşleri. Bu yabancı firmamn uzmanları, Sağlık Bakan- lığı'nın ilaç ruhsatlandırmalannı standardize etmek için çıkarmış olduğu 6 Şubat 1990 tarihli Resmi Ga- zete'nin 20425 sayılı baskısında yayımlanan "İlaç Ruhsatlandırma Danışma Komisyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yönetmelik"i okusalar aca- ba ne düşünürler, doğrusu merak edilecek bir ko- nudur. Kaynağı ve hazırlayıcısı bizce bilinmeyen bu yönetmelik, ruhsatlandırma sorununa hiçbir olum- lu katkı sağlayamayacağı gibi konuyu daha da çık- maza göturecektir. Çünkü bu yönetmelikte son ka- rar tamamen siyasi otoriteye bırakılmıştır. tşin il- ginç tarafı, çok eski yıllardan beri bakanlığa gö- ruş vermek için kurulmuş komisyonlar, uygulan- sın ya da uygulanmasın, bilimsel görilşlerini yönet- melik olmadan da vermişlerdir. Kararlar uygulan- madıgı zamanlar da bir hayli uğraşı vermiş, ilgilileri ve kamuoyunu uyaımışlardır. Oysa bu yönetme- likle ülkemizde ilk kez, ilaç gibi çok önemli ve du- yarlı bir konuda siyasal otoriteye büyük yetki ve- rilmiş ve belgelenmiştir. Nedir bu yetkileri: 1- Komisyon üyelerini seçme, bakana bırakıl- mıştır. 2- Geçerli olçüt (kriter) olarak uzmanlık dalın- da profesör, doçent, şef ya da şef yardımcısı ol- mak öngörülmüştür. 3- Seçilecek uzmanlık dallarında en sonda dü- şünülmesi gerekenlere öncelik verilmiştir. İlaç ol- muş bir maddenin ruhsatlandınlmasında, ilaç ge- liştirilmesinde daha ilk basamaklarda, yani deneysel fazda katkısı olabilecek farmasötik kimya, farma- sötik teknoloji gibi bilim dallan uzmanlarırun kat- kısı farmakoloji bilim dalı uzmanları ile aynı nite- likte gösterilmiştir. tlacın etkenlik, risk ve her yö- nu hakkında tek yetkili bilim dalı olan farmako- loji sadece prospektus incelemesiyle görevlendiril- miştir. 4- Danışma kurulu ruhsat lehinde veya aleyhin- de vereceği kararını yazılı bir raporla bakarun in- celemesine sunar. Bakanın verilen bilimsel karar doğrultusunda işlem yapması diye hiçbir hüküm yö- netmelikte yer almamıştır. 5- Daha ilginci, klinik ait komisyonlannın gü- nün koşullanna göre ve ilacm sürümünü de dik- kate alarak danışma kuruluna öneride bulunması- dır. Günümüzde bu hükmün ilaç ruhsatlandınlma- larını nasıl bir çıkmaza sürükleyeceğini anlatmaya gerek yoktur. Tek önerim, ilaç tüketiminde fazla ödemelerden yakınan Maliye Bakanlığı ve Emekli SandıgTnın bakanlığa yaptıkları başvuruyu iyice' değerlendirmeleri olacaktır. 6- Yönetmeliğe göre kararların oyçokluğu ile alınması öngörülmektedir. Bu konuda, ülkemizdeki her uygulamada sık sık modellerini dile getirdiği- miz ABD, FDA kurallarını, ilgililerin bir defa da- ha gözden geçirmelerini oneririz. 7- Bir ilaç fırmasına ortak olup da oy hakkı olan komisyon üyesinden söz edilmektedir bu yönetme- likte. Sonuç Bu kadarına artık pes demekten başka çaremiz yoktuı. Türkiye'de ilaç ruhsatlandınlmalannda ka- rarlarını hiçbir siyasal görüşün değiştiremeyeceği, tamamen bilimsel gelişmelere dayab, her zaman bi- limsel ortamda tartışılabilir, yetki ve sorumluluğu bir yasa ya da yasa geçerliliğinde bir kararname ile pekiştırilmiş, ağırlığını farmakoloji bilim dalı uz- manlarının oluşturduğu özerk, yetki ve sorumlu- luğu belirlenmiş bir komisyon oluşturulması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu uygulama yapıldığı zaman içine düştüğümüz çıkmazı ancak durdurabilir, hatta iyiye doğru yöneltebiliriz. Burada yetkilileri bir defa daha uyarmak istiyoruz. Bir siyasi otoritenin po- zitif bilimlerin şaşmaz yol göstericiliğine saygılı ol- ması, onun otoritesini sarsmaz, aksine, büyük öl- çüde yüceltir. tleri ülkelerin gelişmelerinde bu ku- rala uymaları ve uygulamalarının büyük katkısı vardır. Ülkemizde bu evrensel kuralı ilk uygulayan, bu ulkenin kurucusu yuce Atatürk'tür. (•) Türkıye Cumhuriyeti De\let Planlama Teşkilaü Sağhk Sek- töru Master Plan Etüdü Mevcut Durum Raponı, Aralık 1989, Prıce Waterhouse. HESAPLASMA BURHAN ARPAD GidişL Doğu Roma ve Osmanlı imparatorlukları başşehri, Türkiye Cumhuriyeti"nin görkemli kültiır başkenti (stanbul, etoen gitti gi- diyor! Istanbul adını sıkça yineleyip acıyanlar, gidişten yakınır görü- nenler epeyce! Basın toplantıları, paneller, seminerler, brifing- ler, koruma enstıtüleri, bilimsel benzeri kitaplar birbirini izliyor. Ne var ki, İstanbul doğa ve tarih geçmişini hızla yitiriyor. Yitir* di demek de olası Korkunç gidiş şu son yıllarda daha da korkunçtaştı. Çileden çıkarır oldu. Karamsar kaygılara itti. Fakat elde değil! Ne denli karnı geniş olsanız, tozpembe gözlük arkasından görme alışkan- lığınız olsa bile! İstanbul için belki her zaman kaygı duyanlar olmuştur! Bizans kültüy kalıtının bilgisizce yok edildiğinden yakınanlar haksız de- ğildir. Osmanlı mimarlık örneklerinin yangınlarda, depremlerde ve daha çok da görgüsüzlükten yok edılişi de başlıbaşına bir yüzkarasıdır. O güzelim köşklerin, güzeller güzeli Boğaz yalıla- rının, Anadolu yakası bahçeli evlerin gözkamaştırıcı anı-mimarlık örneklerı nasıl unutulabılır? Yakın geçmiş İstanbulu'nun o anılaşmış görüntülerinin yerini almış beton yıgınlarının korkutan, umutsuzluklara iteleyen ka- rabasanından nasıl silkinebilirsinız? Yıneleyeyım: Osmanlı ekonomisi hiç bir dönemde üretici de- ğildi. Biraz da romantik duygularla duşündüğümüz yalılar, köşkler talancı ve tüketici bir bürokrasi düzeninin örneğiydı! O sistemi oluşturan Osmanlı imparatorluğu, koşullarıyla çökünce yalılar ve köşkler düzenı de sona erdi. Sona ermesı ve çökmesi ola- ğandı, ama yeni bir düzen oluşmayınca köşkler bakımsızlaştı, yalılar harap oldu. 1940-1955 arası, Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomi ve toplum yapısında önemli değişiklikler oldu: Dışarlıklı kimi küçük esnaf yetersiz paralarını kısa sürede bir çok kat arttırmayı başardılar. Bu girişimlerin en vurguncu oianı, iki üç katlı bir köşkü yıkıp en azından on katlı bir apartman yükseltmekti. Beton yapının bir kaç katı, arsa parası olarak köşk sahibine veriliyordu. Yapı mal- zemesi ve işçi paralannın önemli bölümü parça parça ödenıyor- du. Konut sorunu hiç bir dönemde gereğince karşılanmamış İs- tanbul'da bundan verimli bir ış alanı daha olamadı. Bir ara yo- neticiler ve kimi yerel yönetimler (belediyeler) bu gidise karşı çık- mak gereğini duydular. Başarının ilk belirtilerı görülür gibi oldu! Yazık ki kısa sürdü. ANAP'lı yönetimin İmar Bakanı ve Turizm Bakanı el ele verdıler. En vurgunlu alan olan İstanbul'un otuz yedi semtinde yapılaşmaya yerel yönetimler el koydular. istan- bul'u böylesine haraç-mezat satarcasına bir imar girişimi, dün- yanın hiç bir kültür ülkesinde görülmemiştir! Görülemeyecektir de. ANAP'çılann gerekçesi, bir tek 'turizm' lafıdır! Suları akmayan, ait tesisleri varla yok arası, şehirde gidiş dü- zensiz, ısıtma ve aydınlatma yetersiz, eğlence yerleri çok altlar- da olan istanbul'da turizm yoktu. Yakında büsbütün yok olacaktır. Bu büyük günahı kimi ANAP'çılara yüklemekle yakamızı kur- taramayız. Hukukçular, mimarlar, şehırciler, aydınlar, düşünür- leri görev beklıyor. İstanbul'u toprak mafyacılannın elinden kur- tarmak! Görev bu! K O N S E R L E R I ZUHAL OLCAY Narasyon KORHAN ABAY 1986 YILİ VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARİNA GORE SIGARA SAĞUGA ZARARLIDIR 26 Mart P.tesi 19.30-21^30 YER Suadıye ATLANTIK Sıneması 355 43 70 BİLETLER Suadıye Atlantlk Sınematı Glsctı Vakkorama Tjkjım (151 15 7ı)-Siiadly« (360 90 90) A Moda SJnema«ı (337 01 28» / ! lrt.bat: 353 77 35 HEDIF^İDEZGl "Müziktekiyirmi>ilım..l970 1990 YILLARIN UNUTTUR AMADIĞI OZAN İSMAİLİPEK YILLARIN UNUTULMAZ TÜRKÜSÜ RUHUMDA BİR SIKINTI VAR'ı yeniden ve siıler için = L E Y L A kasetindeokudu UTIA A» 6IKEK OfMOKIUSİ • Û H U M Ö Â eı> smiNTi V A « KAJÖl PUKçaiK .od.Ho. SILDA BAÖCAN MUSAMOâlU r MUSAEIOÛLU PENCERE NA!.. N.A., 14 yaşında... Adı bu nedenle açıkça yazılamıyor; ama, komünizm propagan- dası yaptığı için tutuklanmış. Cumhurıyet'ın dünkü sayısında 10'uncu sayfada N.A.'nın haberi var. Birlikte okuyalım: "Suruç'tan Mehmet Faraç bildiriyor: 14 yaşındaki ortaokul öğrencisi N.A., komünizm propaganda- sı yaptığı gerekçesiyle önceki gün tutuklanarak cezaevine konul- du. Mimar Sinan Ortaokulu son sınıf öğrencisi N.A.'nın 12 mart günü okulda yapılan arama sırasında cebindeki kâğıtta, 'Kara- deniz halkı faşist, sömürgeci usağı' ıçerikli bir yazı çıktığı, ancak olayın önce örtbas edildiği, daha sonra ise bazı öğretmenlerin karşı çıkması üzerine polise yansıtıldığı bildirildi. Dört gün sonra da N.A.'nın sınıfından alınarak cumhuriyet sav- cılığına götürüldüğü, asliye ceza mahkemesine çıkarılarak tutuk- landığı ve Suruç Cezaevi'ne kapatıldığı öğrenildi." * 14 yaşında bir çocuk. Komünizm propagandası yaptığı için asliye ceza mahkeme- sine çıkarılıyor. Nasıl oluyor bu iş? N.A.'nın ağabeyi Eczacı Müslüm Acar. olayın öyküsünü aynn- tılı biçimde anlatıyor: — Kardeşim 5 Ağustos 1976da doğdu. 14 yaşını bile bitirme- miş. Ne kendisi ne de diğer 10 kardeşi siyasi olaya karışmamış- tır. Ben kendisine yazının gerekçesini sorduğumda bana, 'Nokta dergisinde yayımlanan Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde çık- tığı Karadeniz gezisiyle ilgili bir yazıdan etkilendiği için bunu def- terine yazdığını' anlatb. Sanınm o günlerde Karadenizli öğretme- niyle de tartışmış. Yazının bulunduğu sayfayı defterınden koparıp cebine koymuş. 0 anda öğretmenler sınıfa arama için girince kâ- ğıdı cebinde bulmuşlar" Söylenecek bir şey yok; dünya Batısı'yla Doğusu'yla özgürtü- ğe doğru giderken biz nelerle uğraşıyoruz? • Cumhuriyet'in dünkü sayısında, yine 10'uncu sayfada ve N.A.'nın haberinin hemen üstünde Diyarbakır'dan arkadaşımız Ziya Aksoy'un verdiği ikinci bir haber var: "Adı Katherina Bjarvall. Isveçli bayan gazeteci. 29 yaşında. is- veç'te yayımlanan günlük Svenska Dagbladet gazetesinin muha- bıri. Anlattığına göre tarihi ve turistik yerleri görmek üzere Türki- ye'ye gelmiş. Diyarbakıfda oteiine yerleştikten sonra İsveç'e tele- fon etmek üzere postaneye gitmış. Tam o strada kalabalık bir grup Halep katlıamının ikinci yıldönümünde bir izinsiz gösterı yürüyü- şü düzenleyip shganlar atmaya başlamıslar. Katherina birden ken- disini kalabalığın ortasında bulmuş. Hemen fotoğraf makinesini çıkarmış, resım çekmeye başlamış; ama, iki polis kolundan tut- tukları gibi bir arabaya atmışlar. Müdüriyette bir odaya tıkmışlar. Üç saat gözaltında kaldıktan sonra bımkmışlar." Katherina Bjarvall "AT, demokrasi, insan hakları" üzerine so- rulara şöyle yanıt vermiş: — Diyarbakır kaldınmlanna bakınca Türkiye'de nasıl bir demok- rasi olduğu anlaşılıyor. Siz demokrasiye çok uzaksınız. ATye zor girersiniz." Bjarvall Türkçe bilmiyor; yoksa "Siz ATye NA girersiniz" diye- bilirdi. * Arkadaşımız Okay Gönensin'in dün bu köşede çıkan yazısı şu satırlarla başlıyor: "Yfeza/--sosyo/og ismail Beşikçı, İstanbut Devlet Güvenlik Mah- kemesı'nde tutuklandı. Yazar Edip Polat ve Emek dergisi Yazı İş- leri Mûdürü Abuzer Kılıç'ın tutuklanma gerekçesi de aynıydı: Ko- münizm propagandası yapmak. 2000'e Doğru dergisinin son sa- yısı da bir önceki gibi toplatıldı. Yazı İşleri Müdüru Tunca Arslan cezaevine gönderildi. Güneş gazetesi yazarı Uluç Gürkan Anka- ra DGM tarafından tutuklandı." •k Peki, bu işin sonu ne olacak? , Suruç'ta 14 yaşında cocuktan İstanbul'da ünlü yazarlara ka- dar tutuklama... Sanınm biz hepimiz keçileri kaçınyoruz. Bir çılgınlık mı ortalı- ğı saran? Yoksa terörle birlikte yükselen bu dalga özellikle rftt pompalanıyor? İLAN İSFALT A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Şirketimiz ihtiyacı: a- 4 adet 60 tonluk çok LOAD-CELL'lı çukursuz tam elektronik kantar ile 4 adet kesintisiz güç kaynağı (UPS) kapalı teklif eksiltme usulü ile satın alınacak- tır. b- îşin muhammen bedeli: 294.000.000.-TL + KDVdir. îhaleye son müracaat tarihi: 29/3/1990 îhale tarihi ve saati: 05/04/1990 günü saat 14.00'tür. c- Şirketimiz 2886 sayılı kanuna tabi değildir. ADRES: İSFALT A.Ş. Abide-i Hürriyet Parkı yanı Çağlayan-İSTANBUL Tel: 141 50 17 - 147 09 52 - 140 80 13 MIMARLAR, IÇMIMARLAR İMARLIK & DEKORASY otraiEimıiKM «TWIİ» HOTCL FAMTMU HOTIL • KUŞAOA*) ABONE OLUN, DÜZENLİ İZLEYİN... 1990 YIU ABONE BEDELİ 90 000- TL (KDV DAHIL) Yl AKBANK Ohangır-IST. Şubesi 2996-7Ho% Hesaba veya İŞ BANKASI Tepebası-IST $ubest 179573 No'lu Hesaba Havt- leEdın HavaleMakbuzulleBırtıktelam. Adms, VergtD ve VergıNoyuPJ(. 11BB*ycjlu İST. Adresıne Poslalaym. Dergtna Adnsınae Duzenlt Olarak Gondenlecektir. Yönetim Adrrsi: SıraseMler Cad. 101KS D3M TaksimAST. W: M4 56 44-149 77 29 Ftu: 144 56 44 Genel Dagıtım Dünya Süper Dağttm A.Ş. W: 512 01 90 Fax: 520 64 57
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle