Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20MART 1990**%*
14 Mart Tıp Bayramı kapsamındaki kutlamalara devam ediliyor. Kutlamalann dünkü bölümünde dok-
lorluk mesleginde 25, 40, 50 yılını doldurmuş olan doktorlara plakel verildi. (Fotoğraf: Gunseli Karsan)
Thbip Odası'nın
ödül töreni
JSTANBL'L (AA) — Turk tıb-
bının ulaştığı bugünkü aşamada,
doktorların azirali çalışmalannın
önemh bir yeri olduğu kaydedil-
di. Istanbul Tabip Odası'nca, mes-
leklerinde 25-40 ve 50 yıhnı
dolduranlarla, bu yıl emekli olan
400 doktor, dişhekimi ve eczacı-
ya, düzenlenen törenle plaket ve
sertifîka verildi.
Atatürk Kültür Merkezi'ndeki
törende konuşan İstanbul ll Sağ-
lık Müdürü Prof. Dr. Temel Dağ-
oğlu, Turk tıbbının ulaştığı
bugünku aşamada, doktorların
azimli çalışmalannın önemli bir
yeri olduğunu kaydederek, tekno-
lojinin ve olanaklarının gelişmesi
nedeniyle, sağlık elemanlarının
daha iyi hizmet verebildiklerini
söyledi. Konuşmalardan sonra, Is-
tanbul'daki çeşitli hasianelerle ku-
rum ve kuruluşlarda hizmet veren
ve emekli olan doktor, dişhekimi
ve eczacıya plaketleri ve sertifika-
ları dağıtıldı.
CUMHURİYET/19
PARİSTE
KIŞ
MODASI
Sıcak yaz gunlerine
hazırlandıgımız şu
günlerde Paris'te
modacıları sonbahar
\e kış telaşı aldı.
Federal Alman modacı
Karl Lagerfeld'in
Chanel'in defilesi için
hazıriadığı gece
ghsilerinde siyah, yeşil
ve altın rengi hâkim.
Aksesuar olarak da
altın zincirler revaçta.
(Fotoğraf: Reuter)
HABERLERIN DEVAM1
Demirel, Evren'i suçladı(Başterafı l. Sayfada)
nizam hâkimiyetini sağlayalım,
huzuru, güveni hâkim kılalım di-
ye cırpınırken, bunu yapmakla
gorevli komutan 'devlete el
koymaya' karar vermiş, bunun
yapdmamasııu bekler dunıma gel-
miş; işte tarihin araştınnası ve a\-
dınlıga çıkarması gereken husus
budur" cumlelenni ekledi. Demi-
rel'ın Evren'e yanıtı şöyle:
"Sayın Evıen'in Sayın Arcayü-
rek ile vaki görüşmesi üe ilgilı ola-
rak bazı hususlar\n aydınlatılraa-
sına ihtiyaç görüyorum.
Maksadım, bir polemik açmak
değıldir. Sadece aydınlatmadır.
Türkiye, şartlar içerisinde
1980-1987 yıllannda hep tek ta-
raflı kötüleme yapılmış, zihinler
yıkanmıştır. Bir anayasanın dahi
üzerinde konuşulmasına müsaade
olunmamış, 'Biz kefiliz, biz söy-
lüyonız ya!.. Biz söyledikten son-
ra geriye konuşulacak ne kalır?..'
şeklinde bir davranışla, 'referan-
dum'a gidilmiştir.
Politika, politikacı, Meclis, de-
mokrasi, hür duzenin bütün ku-
rumlan kötülenmiştir.
'Anarşi korkusu', yaygın hale
geürilmış ve halkın ağzını açma-
sı dahi 'anarşi' sayılabilmiş, halk,
politikadan uzaklaştırılmıştır.
Korku, ara rejimin bekçisi ve
dayanağı yapılrnış, daha sonraki
'güdümlıi' veyahut 'ısmarlama'
siyasi iktidar da aynı malzemeyi
kullanmıştır.
Bir ülkede hür ortam yoksa,
acaba gerçekler nasıl ortaya çıka-
cak ve tarih nasıl doğru yaza-
caktır?..
Korkunun hâkimiyetini silmek
kolay olmuyor.
Zihinlerin kilitli olduğu bir ül-
kede, tarih, acaba nasıl doğru
yazacak?..
Henüz Türkiye, yakın tarihini
bilmiyor veya doğru bilmiyor.
Bunun karşısına çıkılabileceğini
sanmıyorum.
12 Eylul Beyannamesi; 'Anaya-
sa ve Seçim Kanunu ve bunlara
paralel düzenlemeleri müteakip,
insan hak ve hürriyetlerine saygıh,
ferdin ve toplumun huzur, güven
ve refahına önem veren, özgür-
lükçü, demokratik, laik ve sosyaJ
hukuk kurallarına dayalı bir yö-
netime ülke idaresinin devredı-
leceğini' taahhüt ediyor.
Ne yapvlmıştır?
3 parti seçime müsaade edilmiş.
3 parti, dışanda bırakılmıştır.
• Bunun neresi demokratik?
• Veya bunun neresi hukuk ku-
ralına uygun?
• Bunun neresi 'özgürlük'çü?
Böyle bir seçime 'seçim' demek
mümkün değildir.
Ülke idaresi, devredilmemiş,
üstlenilmiştir. Bunun için müda-
halecilerin emrinde veya istikame-
tinde bir siyasi iktidar aranrruş ve
bulunmuştur.
' 1983 seçimkri serbest bir seçim
olmadığına göre bundan biz so-
rumlu değiliz' demek mümkün
değildir.
'Bunun neticesinden de biz so-
rumlu değiliz' demek mümkün
değildir.
1990 Türkiyesi'ne sıçrayarak
gelinmemiştir. 1983'ten geçerek
gelinmiştir.
Yine 12 Eylul Beyannamesi;
'Partilerin kapatılmadığını, si-
yasi faaliyetlerin durduğunu, se-
çimlerden önce yeterince, partile-
rin faaliyete geçmesine müsaade
edileceğini' taahhüt ediyor.
15 Ekim 1981'de, yani 13 ay
sonra partiler, sorgusuz sualsiz
kapatılmıştır.
Taahhüt edilen nedir?
Yapılan nedir?
Aynı beyannamede;
'Parlamento üyeleri, siyasi fa-
aliyetlerden dolayı suçlanmaya-
cak ve yeni yonetime karşı suç teş-
kil edecek tutum ve davranışlar-
da bulunmadıkları sürece hakla-
rında herhangi bir işlem
yapılmayacak' denmektedir.
Yapılan nedir?
6 ay sonra siyasetçiler suçlan-
mış ve çeşitli yasaklara çarptınl-
mıştır.
Türkiye'de anarşi önlenmesi,
devletin yeniden işler hale getiril-
mesi maksadı ile ginşildiği iddia
edilen 12 Eylül hareketi, iktidann,
milletin hur iradesi ile getirdiği el-
lerden alınıp milletin iradesinin
baskı ve güdüme tabi tutulması
neticesi ortaya çıkan ellere veril-
mesi ile sonuçlanmıştır.
Olay budur.
Bu olayın bu şekilde gelişmesi
ise tabii ki 12 Eylül idaresinin işi-
dir, sorumluluğu da kendilerine
aittir.
Ne olmuştur?
Bakınız 1990'daki Türkiye'nin
haline!..
— 10 senedir devam eden pa-
halılık, halkı canından bezdirmiş-
tir.
— tşsizler ordusu, nerede ise
katlanmıştır.
— Gelir dağılımı, bir facia ha-
lindedir.
— Devlet; dışanda 50 milyar
dolar, içeride 45 trilyon TL. bor-
ca sokulmuştur.
— Bölgeler arasında gelişmiş-
lik farkları, büyük çapta açılmış-
tır.
— Dışanda, Türkiye'nin huku-
ku korunamamıştır.
— Güneydoğu'da yine kan dö-
kulmeye devam etmiş, pek çok
masum insan, kadın, çoluk-
çocuk, genç-ihtiyar denilmeden
katledilmiş ve cumhuriyet tarihi-
nin en yüksek sayıda güvenlik
mensubu şehidi verilmiştir.
— Sağlık hizmetleri.
Eğitim hizmetleri,
Devleti 'sosyal devlet' olmak-
tan çıkarmış, 'orta sınıf kalma-
mıştır.
— Sanayileşme durmuştur.
1990'da Türkiye kendi haline
bırakılmış olsa idi, kalkınmada
geleceği yer, bundan daha iyi
olurdu.
— 1980'de adam başına gelir
1200 dolar civannda, 1990'da da
yine bu seviyededir.
— On sene kaybolmuştur.
1989'da ytizde 70 enflasyon,
yüzde 0 büyiime.
Herhalde bu, övünülecek neti-
ce değildir!..
'Türkiye'nin on senesinin ne
olduğunu' arayanlar, bu neticeye
geleceklerdir.
'Neden' olduğunu arayanlar ise
sebep olarak, 1983 güdümlü reji-
mini ve bu rejimin mimarlarııu
bulacaklardır.
Evvela; siyasi partiler niçin ka-
patılmıştır? Yeniden siyasi parti
kurulacağına göre ve bunu da bu
ülkenin insanlan yapacağına gö-
re, dışandan adam ithal edilme-
yeceğine gore bir tek sebep olur:
Halk, öncesinde yanılmıştır. Eğer
gerekçe bu ise sonrasında yanıl-
mayacağına nasıl inandırıla-
caktır?
Sayın Evren'in 'Biz güdümlü
rejim yapmadık' demesi mümkün
değildir.
'Parti kurmak serbesttir, izine
tabi değildir' diye anayasa yapa-
caksınız, sonra 'veto
muessesesini' çalıştırıp referan-
dumdan geçip kendi anayasanızı
kendiniz ihlal edeceksiniz.
'Parti kapatmak Anayasa
Mahkemesi'nin işidir' diye anaya-
sa maddesi koyup referandumdan
geçireceksiniz, sonra da dönüp
Büyük Türkiye Partisi'ni kapat-
tığınızı kendiniz ikrar edeceksiniz.
Parti kurulmasını kontrol altı-
na alacaksınız, kurulmuş partiyi
kapatacaksınız.
Her Türk vatandaşının hakkı
olan 'parti kurma' gayretleri so-
nunda meydana gelen 6 partiden
3'ünii seçime sokacaksınız. 3'ünü
dışlayacaksınız, seçime sokmaya-
caksınız.
Sonra, seçime soktuklanmzın
adaylarını da 'tasvip ve tasdik
etme' suretiyle de neticede siz tes-
pit edeceksiniz, sonra da çıkan ne-
ticeden de 'Biz sorumlu değiliz'
diyeceksiniz, 'Biz güdümlü rejim
yapmadık' diyeceksiniz.
'1983 sonrasına biz kanşmayız'
diyeceksiniz.
Bunu anlatmakta müşkülat çe-
kersiniz.
Tarih sizin söylediğiniz gibi ya-
zılırsa Sayın Evren, yanlış yazılır.
tşte, bizim söylemek istediğinau
buydu.
'Biz, 1983'te iyi bir Türkiye
bıraktık' diyorsunuz. 'Bunu
1990'a kadar olan hükümet
bozdu' diyorsunuz.
Ama siz, 1983'te sadece bir
Türkiye değil, böyle bir hükümet-
li, güdümlü, rejimli bir Türkiye
bıraktınız.
'Yaptığımız yanlış olsa idi, ana-
yasa yüzde 92 almazdf dernek de
doğru değildir. Zira, halkın o
gün, hür iradesi ile hareket etme-
si mümkün değildi.
Halkın o gün, hür iradesi ile ha-
reket ettiğini iddia edebilir
misiniz?..
'Siyasi yasaklann, millete vu-
rulmuş -kelepçe- olduğunu, bu-
nun insan hakları ile bağdaşma-
yacağını, milletin hukümranlık
haklarını zedelediğini' her zemin-
de söyledim.
Ne Hiram Abas'ı,
Ne Orhan Kilercioğlu'nu,
Ne de başka birisini Sayın Ev-
ren'e göndermedim.
Esasen bu yasaklar, milletin ka-
ran ile değil de Sayın Evren'in ve-
ya Sayın Özal'ın arzusu ile orta-
dan kalksa idi, siyasete devam et-
mezdim. Bunu, Meclis kürsüsün-
den söyledim.
Dışişleri Bakanı, 5 Eylül 1980
günu güvensizlik oyuna muhatap
oldu ve istifa etti.
12 Eylül gunu, yani bir hafta
sonra mudahale oldu.
Bana haber gonderilmiş, 'Hü-
kümet istifa ederse, işleri
kolaylaşırmış' denilmiş.
Hangi işleri kolaylaşırdı
acaba?..
Benim, hukumet başkanı ola-
rak. 'mudahaleyı kolaylaştırmak'
diye bir gorevım yok.
'DemirePin mudahale olacağın-
dan haberi vardı, gereken tedbiri
almadı' şeklinde bir istismar, bu-
günlerde yapılıyor.
Olaydan on sene sonra, bu bir
yeni durumdur.
Neye dayanılıyor?
Hollanda Sefareti'nde, Sayın
Orgeneral Kenan Evren, -ki keu-
disi o gün devletin Genelkurmay
Başkanı'dır- Sayın Proföser Meh-
met Yardımcı'ya'-ki kendisi, be-
nim saygıdeğer bir arkadaşımdır
ve o gun siyasi bir fonksiyonu
yoktur- bunu demiş.
Yer: Hollanda Sefareti.
Haber gönderen: Genelkurmay
Başkanı.
Haber gönderilen: Başbakan,
Haberi getiren: Adalet Partisi'-
nin eski bir milletvekili.
Benim böyle bir senaryodan,
'ihtilal yapılacağı' neticesini çıka-
rıp ona gore 'tedbir almadığım*
söylenecekse bu, çok gayri ciddi
olur. Herhalde böyle bir konunun
konuşulacağı yer Hollanda Sefa-
reti'ndeki kokteyl değildir.
— Milli Güvenlik Kurulu
vardır,
— Hükümet vardır,
— Sıkıyönetim komutanları
toplantısı vardır.
Nihayet, Genelkurmay Başka-
nı Başbakana karşı sorumludur.
Her zaman, kendisine karşı so-
rumludur.
Cumhurbaşkanı vekili vardır.
Herhalde böyle bir konunun
konuşulacağı yer, bir sefaretteki
kokteyl olamaz.
Benim böyle bir habere itibar
etmemem devlet anlayışımın ne-
ticesidir.
Hem getirilen haber nedir?
'Hukumet istifa ederse işleri
kolaylaşırmış' ^
Herhalde hükumetin istifasını
Sayın Yardımcı aracılığı ile bir
kokteylde benden talep etmek ola-
cak iş değildir.
Hukumet Genelkurmay Başka-
nı'nın istifasını talep eder de Ge-
nelkurmay Başkanı hükumetin is-
tifasını talep edemez.
Ama denilebilir ki 'pek çok sey
altüst olmuştur'.
Biz ne kadar altust olursa olsun
son ana kadar görevimizi meşru-
iyet çizgisi içinde anlamaya ve
yapmaya devam etmişizdir.
'Sıkıyönetim komutanlanna te-
şekkür ettiğim' doğrudur. Çünkü
ben, 'devletin yegâne meşru gücü-
nün, kendi güvenlik kuvvetleri ol-
duğunu ve anarşi belasını, huku-
kun içinde kalarak aşmamız
gerektiğini' hep savundum.
Bunu yapacak olanları ve ya-
panları teşvik etmek, benim hü-
kümet başkanı olarak gorevimdi.
-Ama söylediğim, sadece bun-
dan ibaret değildir. Görevlerin ya-
pılmasını istedim. Görevler yapıl-
dı ise 12 Eylul niye gerekmiştir?
Sıkıyönetim başanlı oldu ise
müdahalenin gerekçesi nedir?
Ben, hizmet yapanlara hep
minnettarım.
Esas sorun, hizmetin yapılama-
yacak kadar zor olduğundan doğ-
muyor.
Daha sonra yapılan açıklama-
lar gosteriyor ki Sayın Evren, ay-
larca önce mudahaleye karar ver-
miş. Hal böyle olunca, hizraetin
yapılabilmesi, imkânsızlaşıyor.
Zira, hizmet yapılabilirse, muda-
hale gerekçesi ortadan kalka-
caktır.
Türkiye, bu 'kördüğümü' çöz-
melidir.
'13 eylül günü duran kan, II
eylül günu niye dökülüyordu?'
sorusuna, Türkiye mutlaka bir ce-
vap bulmalıdır.
Sıkıyönetimde görev almış de-
ğerli bir komutanın neşrettiği bir
kitapta görüyoruz ki 'mudahale,
ta nisanda kendilerine söy-
lenmiş...'
Yine, bugün ebediyete intikal
etmiş diğer bir komutanın ifade-
sinden_ anlıyoruz ki 'mudahaleye
bir sene önce karar verilmiş, sa-
dece olgunlaşması beklenmiş.'
O komutan, 'Bir senede çok
kan aktı, yazık oldu' demektedir.
Biz ise 'hukukun içinde, kanun
ve nizam hâkimiyetini sağlayalım,
huzuru, güveni hâkim kılalım' di-
ye çırpımrken bunu yapmakla gö-
revli komutan 'devlete el
koymaya* karar vermiş, bunun
yapılmamasını bekler duruma
gelmiş.
îşte tarihin araştırması ve ay-
dınlığa çıkarması gereken husus
budur!..
Herkesin, bu durumun aydın-
lanmasına yardımcı olacağmı
umarım.
1983'te gerçek rakiplerinden
mahrum olarak, yaratılmış şart-
lar içerisinde iktidan ellerine ge-
çirenler, 1987'de Seçim Kanunu'-
nu 11 defa değiştirerek, devleti se-
çime sokarak, devletin nüfuzunu
kullanarak, TRT'yi kullanarak,
devletin imkânlarını kullanarak,
dunyanın hiçbir yerinde olmayan,
yüzde 36.5 oyla, yuzde 65 sandal-
ye almayı başardüar.
Buna da 'seçim' demek müm-
kun değildir.
1990'ın tablosu bizatihi bir bu-
nalımdır.
Bir ülkenin başında, arkasında
halk desteği yüzde 20'yi bulmayan
insanlar oturuyorsa başkaca bu-
nalım aramaya acaba gerek var
mıdır?
Devletin ve hükumetin, hakkı
olmayan insanlar tarafından işgali
bunalım değilse, bunalım nedir?
'Biz, uç parti istedik, biz bir
partiyi (Büyük Türkiye Partisi)
anayasayı değiştirir diye kapattık'
diyenler, bugünkü rejimin de mi-
marı olduklarını kabul etmiş
olurlar.
Büyük Türkiye Partisi anaya-
sayı şayet kendilerinin dediği gi-
bi değiştirebılseydi, bunu nasıl ya-
pacaktı? Herhalde mudahalede
bulunanlann yaptığı gibi silah gü-
cü ile değil, milletin oyu ile yapa-
caktı. Üstelik anayasa değişikliği,
üçte iki gibi büyük bir çoğunluk
gerektirir.
Demek ki Büyük Türkiye Par-
tisi'nin bu büyük çoğunluğu sağ-
layacağı bilinerek ve itiraf edile-
rek saf dışı bırakılması, milletin
bertaraf edilişinin, devredışı bıra-
kılışının ikrarı kabulü değil de
nedir?
Milleti, bu ikrarlarında olduğu
gibi devre dışı bırakıp ısmarlama
bir rejim projesi yapan ve bunu
uygulayanlar, kurduklan bu ıs-
marlama rejimin sonuçlarıru red-
dedemezler. Bu reddi miras olur.
Oysa miras, bir butundur. tcraa-
tın bir kısmına sahip çıkıp bir kıs-
mını reddetmek mumkun de-
ğildir.
Bugünku rejime, 'bunalım
değil' demek, milletin reddi, 'bi-
zi alakadar etmez' demek ise mi-
rasın reddidir."
Kepenk
(Baştarafı I. Sayfada)
patma eylemi yüzunden doğan
ekmek sıkıntısıru gidermek için
çevre il ve ilçelerden destek iste-
di.
Kamuran Dündar'ın cenazc tö-
reninde çıkan olaylar üzerine altı
gün önce Nusaybin'de dükkân ve
işyerlerini kapatan esnafvn "ke-
penk indirme eytemi" dün tümüy-
le son buldu. tşyerlerinin açüma-
sıyla birlikte yaşam normale dö-
nerken özel timler de ilçeden ay-
rıldı. Ancak ilçenin önemli bazı
noktalannda güvenlik önlemleri-
nin sürdüğü gözleniyor. Yaşanan
olaylar nedeniyle ilk ve orta de-
receli okullarda ara verilen eğiti-
me de tekrar başlandı. öğrenci-
ler dün bütün okullarda ders ba-
şı yaptılar.
MerkezıNe» York'taolan IFBSOlLluslararası BoatSho\* Duzerk\ıcılerıFederas>onu)dun-
>amn herulke^ındesektoru ile ılgılı olarak düzenlenen fuarlari.luarven luarstandartları. tarıh-
len. tanıtımı. organızasyonu. sureklilığı. cıddıyetı konulannda denetım altında tutar. her ulke-
den tek bir Boat-Show'uvedüzenleyıcisinı.federasyonunau>e kabul ederek ona adinıvekaşesı-
nı venr.
lOYıldanberı Intertekstaralindan düzenlenen İstanbul Uluslararası Boat-Show. uçvıldan herı
IFBSO kaşesıne sahıp ılk ve tek Türk organızas\onudur.
İFBSO
ŞEKERBANK
İSİTERNAT1ONAL FEDERADON OF
BOAT SHCVV ORGAMSERS
10. İSTANBUL
ULUSLARARASI
BOATSHOIV
A.B.D., Japonya, B.Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa, İsveç,
Norveç ve Danimarka gibi ülkelerin sektöre dünya çapında ege-
men dev kuruluşlarma ait markaların prezantasyonu yanısıra:
ülkemizin en büyük ve en ünlü tekne üreticilerinin katıldığı,
IFBSO Uluslararası Boat Show Düzenleyicileri Federasyo-
nu'nun yıllık programı çerçevesinde gerçek "uluslararası" nite-
likte düzenlenen. sektörün tek büyük ve ciddi ticaret fuarı...
Yerli ve uluslararası en büyük ve en ünlü tekne üreticilerinin
1990 için y eni dizaynları... Cruiser'ler. yelkenliler. sürat teknele-
ri... Ünlü markaların en yeni modelleri... Yat endüstrisinin en
son yenilikleri... Radarlar, sonarlar, telsizler ve pusulalardan je-
neratörlere. kumanda sistemlerine, air-conditioner'lar ve hatta
yemek takımlanna kadar, her türlü tekne donanım ve aksesuar-
ları... Dunyanın dört bir yanından çeşit çeşit içten ve dıştan tak-
ma deniz motorları... Ve aynca şişme botlar... Surfler. su kayak-
ları. sualtı avcılığı... Büyük bir yaşama sevinci, büyük bir mavi
coşku bu... Üstelik Türkiye'deki tek amaca uygun ve her türlü
modern altyapıya sahip dünya standartlarındaki tek özel fuar
merkezinde...
20 25MART199O HiltonConvention&ExhibitionCenter
ZiyaretSaatleriı12.OO20.00
inferteksA&D