Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORT^
LAIKLIK NEDIR,NE DEGILDIR?
10 MART 1990
A Y SA YLA\
Ayasofya olayı ve'din kültürü'— 7 —
SORU — Tartışmalann sonuna
geimiş bulunuyoruz. Laiklik ko-
nusunda uzlaşma açısından Sayın
Battal ve Sayın Koru ilginç görüş-
ler ifade ettiler. Bu konuda baş-
ka neier söyleyebUiriz?
MURAT BELGE — Ben önce
Ayasofya olâyı üzerinde birkaç şe>'
söyletnek istiyorum. Ayasofya
tartışmasının beni dehşete düşür-
diiğünü belirterek başlayayım.
Ayasofya'nın camiye dönüştürül-
meraesi ile bir ölçüde rahatladım
ama yine de tam rahatlarnış say-
raıyorura kendimi. 2000 yılına 10
yıl kala bizirn Türkiye'de siyaset
yapma ve siyaset yaparken koz
kullanma anlayışı bana çok acık-
li geliyor. Bütün dünyada inanıl-
maz değişiklikler olurken bizim
değişmeme jçin gösterdiğimiz di-
renç özellikle üzerinde durulma-
sı gereken bir sorun. Bakıyoruz
Fatih, şimdi bir kesimin kahrama-
nı olmuş; Fatih Köprüsü, Fatih
Treni, aklımıza gelen her yerde bir
Fatih adı görüyoruz. Eğer bizim
f AB Sİrmen Ortaöğretimdeki zorunlu
din dersi için 'efendim, bu derslerde dini
inanç değil, din kültürü öğretiliyor'
denmekte. Halbuki bu derslerde
İslamiyetin diger dinlerden üstünlüğü
öğrencilere veriliyor.
Murat Bdge Ayasofya'yı cami yapmak
ve fresklerin üzerine boya çekmek, aklın
alacağı bir iş değil. Aynı şekilde birisinin
akbna esse ve Süleymaniye'yi kilise
yapmaya kalksa bunu da hazmetmek
mümkün olmaz.
İslamcı kesim beüi bir bilinçle Fa-
tih'e sahip çıkıyorsa bu sevindi-
rici bir gelişme, çünkü Fatih ger-
çekten çok önerrili bir adam. Ör-
neğin Fatih'in eski Roma'yı can-
landırma hayali var, onun için
kendine "Sultan-ı İklimi Rum"
diyor. Bellini'yi çağınp resmini
yapıyor, Ortodoks Patriği Genad-
dius ile ilginç sohbetlere giriyor.
Hatta bazı tarihçilere göre ciddi
ciddi Hıristiyan olmayı bile dü-
şünmüş.
Yani Fatih çağını, gelişme doğ-
rultusunu kavramış ve buna yö-
nelmiş bir sultari, o çağ için ileri
derecede uygar bir kışi. Böyle bir
tarihsel kişiye sahip çıkmak kuş-
kusuz sevindinci bir olay. Fatih'in
Ayasofya'yı ve diğer bazı kilise-
leri cami yapması da doğnı bir
yaklaşım; hem başkalarımn iba-
dethanderi benimsenmiş oluyor
hem de bu önemli binaJar koru-
nuyor. Nitekim birçok Bizans ki-
lisesi bu sayede günümüze kadar
ayakta kalabilmiş. Ama şimdi
Ayasofya'yı cami yapmak ve
fresklerin üzerine boya çekmek
aklın alacağı bir iş değîl. Aynı şe-
kilde birisinin aklına eser ve Sü-
leymaniye'yi kilise yapmaya kalk-
sa, orada o güzelîm hattatların
levhalarını indirse bunu da haz-
metmek mümkün olmaz. Ben Ke-
malist bir kişi değilim ama Aya-
sofya'yı müze yapmak Atatürk'-
ün çok isabetli bir kararıdır,
Türkler için de Müslümanlar için
de Hıristiyanlar için de iyi bir çö-
züm olmuştur. Bir Vefa Kilisesi
vardır, Molla Gürani Camii ola-
rak bilinir. Minarede, eski bina-
dan kalma bir tavuskuşu rölyefi
vardır. O devrin Osmanlıları, re-
sim günahtır dememişler, o röl-
yefli parçayı minare yapısı içinde
saklamışlar. Tavanda da solgun
freskler vardı, şimdiki camii ima-
mı onların üzerinden kireç geçir-
miş. Bir 15. yüzyıldaki bir de 20.
yüzyıldaki tavra bakın. Bence
mantıken tslam da tslamcılar da
başka dinlerin eserlerıne saygı du-
yacak, onları koruyacak bir yak-
laşıma sahiptir. Bu nedenle Aya-
sofya ile ilgili geiışme ve tarnşma-
lar, bu işin böyle bir içerikle siya-
set gündemine gelmesi, bu mem-
lekette kimserun hak etmediğı bir
ilkellik gibi geliyor bana.
ALİ StRMEN — Tekrar vurgu-
layayım. tnanmış insanlardan kork-
mamak gerek. Korkulacak husus,
dinsel akımlann siyasi mücadele
aracı ve otoriter bir siyasi rejim
için ideoloji haline getirilmesi.
Din çok önemli bir toplumsal ku-
rumdur ama çağımızda toplumsal
bütünleşmeyi ne ölçüde sağladığı
oldukça tartışmalıdır. Örneğin
Pakistan'da toplumsal bütünleş-
meyi sağlayan tek öğe dindir ama
Pakistan'ın ne ölçüde bütünleşmiş
bir toplum olduğu lartışmalıdır.
Bangladeş, dine rağmen Pakis-
tan'dan koptu, Pencabi partisi ay-
rılıkçı. Pakistan sürekli askeri
darbelere maruz bir ülke. Yani
halkının tamamı Müslüman ama
demokrasi açısından komşusu
Hindistan'dan çok geride. Benzer
durumları Arap ülkelerinde de
görüyoruz. Devletin dine karış-
maması laikliğin gereği ama ba-
kıyoruz Türk devleti sürekli dine
karışıyor. Hem söylendiği gibi
dındarlara baskı yapmak içio de-
ğil, milli egitim pohtikası ile beili
bir dini inancı zorlama anlamın-
da karışıyor. Sonra da bu sorun-
lar sürekli bir ikiyüzlülük içinde
ele alınıp, gerçekler toplumdan
gizlenmeye çalışılıyor.
Orta öğretimdeki zorunlu din
dersini alalım. Bu girişim laik dev-
let ilkesine ve Tevhidi Tedrisat
Yasası'na aykırıdır denince,
"Efendim bu derslerde bir dini
inanç degil, din kültiirii
öğretiliyor" deniyor. Nedir bu din
kültürü ? Dinler tarihi mi? Yani
bu derslerde bütün dinler, inanç
özellikleri ile mi anlatılıyor, yok-
sa Sünni lslamiyet mi anlatılıyor?
islamiyetin diğer dinlerden üstün-
lüğü öğrencilere veriliyor, yoksa
Diyanet tşleri Başkanı Sait Yazıcıoğlu:
Alevilerle Sünniler arasmda farkgözetmiyoruz— 2 —
— Sayın Başkan Türkiye'de-
ki Müslümanlar Sünni ve Alevi
olarak iki mezhebe aynhyorlar.
Aleviler azınlıkta, ama bu r%-
kamsal olarak oldukça büyük
bir azınlık. Başkanı bulundugu-
nuz Diyanet İşleri daha çok
Sünni anlayışın egemen olduğu
bir yaklaşım gösteriyor denmek-
te. Siz bu konuda ne düşünüyor-
sunuz, Diyanet İşleri Baskanlı-
ğı Alevilere de dinsel hizmet su-
nuyor mu, bu alanda herhangi
bir sorunla karşılaşıyor musu-
nuz?
PROF. YAZICIOGLU — Şu
nu ifade etmek gerekir ki ülke-
mizdeki Sünniler ile Aleviler
arasında dini manada herhangi
bir farklılık söz konusu değildir.
Bazı mahalli örf ve inanışlarla
teferruata dair mesekr dtşında, bu
iki grup arasında temel dini ko-
nularla ilgili ciddi herhangi gö-
rüş ayrılığ] yoktur.
Esasen tslam anlayışına göre
Kuran-ı Kerim'in son ilahi ki-
tap, Hz. Muhammed'in son
peygamber olduğunu ve onun
insanlığa tebliğ ve hayatında tat-
bik ettiği dini hükümlerin doğ-
ru ve gerçek olduğunu kabul
eden ve "Müslamanım" diyen
herkes, dinin kesin hükümlerin-
den birimi inkâr gibi din sınınn-
dan çıkmayı gerektiren bir du-
ruma düşmedikçe, hatta bazı
yanlış inanç ve davramşları bile
olsa hangi mezhebe mensup
olursa olsun, kendisine ister
Sünni ister Alevi densin Müslü-
mandır. O halde bu iki grubu
birbirinden ayrı, hatta birbirine
karşı iki dini zümre olarak de-
ğerlendirmek gerçeklere tama-
men aykırıdır
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Türkiye'de belirli bir mezhebe
mensup yurttaşlann dini ihtiyaç-
larını karşılamak maksadı ile
değil, ister Sünni ister Alevi ol-
sun, bütün Müslümanlara din
hizmeti sunmak üzere kurul-
muştur. Islam dininin itikat,
ibadet ve ahlak ile ilgili temel
Yaacioğlu Diyanet İşleri Başkanlığı,
Türkiye'ae belirli bir mezhebe mensup
yurttaşların dini ihtiyaçlarını
karşılamak maksadı ile değil; ister
Sünni, ister Alevi olsun bütün
Müslümanlara din hizmeti sunmak
üzere kurulmuştur. Bu iki grubu,
birbirinden ayrı, hatta birbirine karşı
iki dini zümre olarak değerlendirmek,
gerçeklere tamamen aykırıdır.
esasları bellidir. Hangi mezhep-
ten olursa olsun bütün Müslü-
manların son ilahi kitap olarak
tanıdığı Kuran-ı Kerim ortadır.
Kuran'ın hükümleri doğrultu-
sunda toplumu din konusunda
aydınlatmak, böylelikle dini ve
milli birliğimizi sağlamak, ka-
nunlann Diyanet tşleri Başkan-
lığı'na verdiği görevdir.
Türkiye bilindiği gibi hassas
ve stratejik bir bölgede bulun-
maktadır. Bu stratejik coğrafya-
da mevcut hassasiyetlere yeni di-
ni hassasiyetler ilave etmenin ül-
ke hayrına olmayacağına inan-
maktayız. Hiçbir aynm yap-
maksızın Sünni olsun Alevi ol-
sun, bütün vatandaşlarımızı ku-
caklamak ve onlara hızmetin en
iyisini sunmak Diyanet İşleri
BaskanlıgVnın terael hedeflerin-
dendir.
— Sayın Prof. Yazıcıoğlu, bi-
liyorsunuz 1982 Anayasası ile
din dersleri ilk ve orta ögretim-
de zorunlu hale geldi. Yani biz
devlet olarak okula gelen çocuk-
lara, anne ve babaiannın Uteği-
ne, ailesinin dinsel inançlanna
bakmaksızm bir dini inancı ög-
retiyoruz. Sizce bu laiklik ilkesi
ile çelisen bir dnrurn mudur?
PROF. YAZICIOĞLU — Evet
1982 Anayasası ile orta öğretim-
de din dersi mecburi hale getiril-
mistir. Ancak uyguiama ile söz
konusu oian dini telkin değil, din
kültürü verilmesidir. Yüzde 98'i
Müslüman olan bir toplumda
yaşayan, eğitim gören, neticede
de ülke kalkınması ve yöneti-
minde sorumluluk alacak kişile-
rin, içinde yaşadıklan toplumun
dini inançlarını, örf ve gelenek-
lerini yakından bilmesi ve tanı-
masında elbette pek çok fayda-
lar vardır. Yoksa aydın - halk
arasındaki uçurum hiç ka-
panmaz.
tfade edilmeye çalışıldığı gi-
bi derslerde kültür verilmesi söz
konusudur. Herhangi bir dinin
zorla benimsetilmesi elbette
doğnı değildir. Eğitim - öğretim
esnasında değişik kültürel un-
surlar öğretilirken din kültürün-
den yoksun nesillerin yetiştiril-
mesi eksiklik olmaz mı?
Her aiie bu kültür ve eğitimi
verebilecek seviyede olmayabi-
lir. Dolayısıyla okullarda devlet
eli ile en iyi ve verimli şekilde ya-
pılması kanaatimizce doğru bir
uygulamadır.
Bu işin cemaatlere bırakılma-
sı halinde bir karmaşa söz ko-
nusu olacakt'r. Hangi cemaat,
nasıl, hangi ölçüler içerisinde
bunu yapacaktır? Bu durumda
ehil olmayan kişilerce değişik şe-
ki1lerde ve gruplarca verilecek
eğitimin, ülkenin geleceği açısın-
dan doğuracağı karmaşayı dü-
şünmek lazım.
Türk kültürünün değişik un-
surlan okullarda devletçe eğitim
yolu ile nasıl veriliyorsa, önem-
li bir faktör olan din kültürünün
de aynı yolla verilmesinde laık-
liğe aykırı bir durum söz konu-
su olamaz. Zira söylediğim gibi
kültür verilmektedir. Uygulavna
yönunden herhangi bir baskı söz
konusu olursa, işte o anda laık-
liğe aykjrı bir durum ortaya
çıkar.
BtTTt
bir din soslolojisi ile ilgili bilgiler
dersin kapsamına girmiyor. Bakın
artık bu ikiyüzlülükten vazgeç-
rnek gerek. Bu dersi savunanlar,
açıkça çıkıp, "Çocuklanmıza Is-
lamiyeti öfretecegiz, hepsinin di-
ni biitün bir Müslüman olmasıu
sagiayacağız ve bunun icin devle-
tin okullannı kullanacağız" dese-
ler çok daha dürüst bir tartışma
ortamı doğacak. Belki o zaman
özlediğimiz demokrasi işleyecek
ve karşılıklı tartışmaiar sonunda
gerçek uzlaşma noktalarına erişi-
lebilecek. Ama bu açıklık sağla-
namadığı, sorunlar bir sis bulutu
içinde kaldığı sürece laiklik konu-
sunda farklı görüşlerin uzlaşma-
sı pek kolay olmayacağa benze-
mektedir.
GENCAY ŞEYLAN — Laiklik,
buradaki (artışraaların da ortayaa
kovdugu gibi son yıllann en sıcak
konulanndan biri. Öyle gözük-
mektedir ki bu dunıra daha uzua
bir siire devam edecektir. Türki-
ye çok yiiksek bir nüfus artış hı-
• na sahiptir. Buna karşılık eko-
nomik olanaklan kısıtlı, sanayi-
leşmesi sancılı bir ülke göriinümii
vermektedir. Bir taraftan giderek
gençleşen son derece dinamik bir
nüfus yapısı kendini göstermek-
te; diğer taraftan da işsizlik, ye-
lersiz eğitim ve fırsat eşitsizli|i ya-
şamsal sonınlara yol açmaktadır.
Toplumun demokratik gelenekle-
rinin zayıflığı, cağdaş bilim, tek-
noloji ve kültürel gelişme alanla-
nndaki dar boğazlar mevcut tab-
lonun korkutucu bir göriinüm al-
masına neden oiabilmektedir. Di-
ger taraftan da dünyadaki degiş-
meler ve ortaya çıkan yeni ulus-
lararası senaryolar Üçüncü Dün-
ya ülkeleri açısından sorunlu bir
gdeceğin variığını gündeme gedr-
mektedir. Bu çerçeve içinde Tiirki
ye ve benzeri ulkeferde. demokra-
siyi sürdürebilmek, gerisinde ka-
lınmış olan çagı yakalayabilmek
temel sorun haline gelmiş bulun-
maktadır. İşte bu noktada de-
mokrasiyi tamamlayan bir ilke
olarak laikliğin önemi çok açık
bale gelmektedir. Bu konuda bir
toplumsal uzlaşma için atılması
gerekli ilk adım, farklı düşüaen
kesimler arasında bir tartışma or-
tamı oluşlurmak ve sürdürebil-
mek biçiminde tanımlanabilir.
Gazetem adına bütün katılanlara
teşekkür ediyorum.
BtTTt ~
i:i\EYT A RCA YİREK90'DAN80'EPOLITIKATUNELI
18 Mayıs 1982 tarihli Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı raporunda 20 aylık "aksaklıklar"sıralanıyor
12 Eylül'ü eleştiren'askeri'rapor— 1 4 —
Belgenin sayfalarını araladı.
Altıncı sayfada gözüne çarpan "Temel
Öneriler ile İlgili Aksaklıklar" bölümünü
okudu:
"Yayınlanan temel önerılerin her biri; 12
Eylül öncesi ve sonrasında (Devletin ve ana-
yasal düzenin korunması ve kunanlması) için
anarşi ve teröre karşı gerçek bir savaşım ver-
miş olan Sıkıyönetim Komutanlıklan'nın uy-
guiama ve deneyimleri ile saptanmış, anarşi
ve terörün önlenmesine ilişkin ve birçoğu da
hükümet programında yer almış önleyici, ka-
lıci ve yasal önlemleri içermektedir.
Demokratik parlamenter rejime geçişle bir-
likte% anarşi ve terörün yeniden güçlenmesi-
nin önlenmesinde, bu önerilerin gecikmeksi-
zin gerçekleştirilmesinin ve sorumlu kuruluş-
larda uyguiama alışkanlıklannın kazanılma-
sına büyük yarar sağlayacağı açıktır.
Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca bugüne
kadar 216 temel öneri yapılmış, bunlardan
86'sı gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleşme oranı yüzde 40 olup aynntıh
bilgiler EK-A'da açıklanmıştır.
Ancak yapılan incelemede, 12 Eylül'den bu
yana üzerinde hiç çalışılmamış temel önerile-
rin olduğu saptanmış bulunmaktadır.
Yine, temel önerilere verilen bazı yanıtlar-
da "işlemde' veya 'yasa tasarısmda ele alındı'
gibi yalın sözcüklerle yetinilmiştir. Öneri, bir
yasa tasarısmda ele alınmış ise bu tasarı veri-
len yanıta eklenerek Genelkurmay Başkanlı-
ğı'na da gönderilmelidir.
Bazı yanıtlarda ise 'yasa konusu olduğu',
'anayasa değişikliğini gerektirdiği' gibi neden-
lerle 'işlem yaDilamayacağı' yolunda pasif eği-
limler izlenmektedir.
Temel önerilerin her biri yasal yetersizlik-
lerin yol açtığı acı deneyimlerden kaynaklan-
mıştır.
12 Eylül öncesi bu yasal yetersizlikler ve
adalet riizmetlerinin ağır işlemesi, devlet güç-
lerinin caydırıcılığmı ortadan kaldırmış, etkin-
liklerıni azaltmış, dolayısıyla terörün tırma-
nışını bır bakıma kolaylaşıırmıştır.
Öneri. bir gereksinim ise ilgili bakanlık ta-
rafından >asa veya anayasa değişikliği ile il-
gili çahşmaların zaman kaybedilmeden yapıl-
ması esas alınmalıdır. Yasaların uygulanabi-
lirlikleri olmadıkça, düzenin de sağlıklı ola-
mayacağı bir gerçektir."
"Temel önerilerin durumu"nu inceleyen
bölüme geçmeden önce yazmayi bıraktı ve
şöyle bir düşündü:
Önundeki belge "22-24 Mart 1982 tarihle-
rinde >apılan Sıkıyönetim Koordinasyon
Toplantısı" sonuçlarını içeren rapordu.
"Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon
Başkanlığı'nta" 18 Mayıs 1982 tarihinde ya-
zılmıştı.
Parlanıento, siyaset, siyaset adamları, si-
yaset adamlarının bürokrasiyi etkilemeleri...
Hiçbiri yoktu! Sivil kesime egemen "mutlak
iktidar" 12 Eylul askeri rejimindeydi.
12 Eylül rejimi; başladığı gün ve onıı izle-
yen yıllarda parlamentonun yasa çıkarmadı-
ğından, siyaset ve siyaset adamlarının birbi-
riyle uğraşmaktan ülkenin gereksindiği düzen-
lemeleri yapamadığından, bürokrasinin siya-
sal etkilerle iş göremediğinden yakındı.
Yakınmanın ötesinde, suçladı!
Fakat bu belge, icrayı, yasamayı elinde tu-
tan askeri yönetimin "mutlak iktidarına" kar-
şın, "12 Eylül'den sonra üzerinde hiç çalışıl-
mamış temel önerilerden" söz ediyordu. Te-
mel önerilere "yasa konusu veya anayasa de-
ğişikliği gerektirdiği" gibi gerekçelerle karşı
çıkıldığını saptıyordu. "Pasif eğilimlerden"
söz ediyordu.
12 Eylül'den önce parlamento vardı. Par-
tiler, hükümetler, muhalefet, anayasa düze-
ni, hukuk devleti vardı.
Sivil-asker her kesime egemen olan, demir
yumruğunu hissettiren askeri rejim, kendi dö-
neminde işlerin tam anlamıyla yürümediğin-
den bu denli yakınıyorsa...
...Askerlerin gereksindiği 1980 öncesi ön-
lemleri, demokratik rejimin egemen olduğu
bir ülkede, hükümetler ve parlamento "en kı-
sa zamanda" nasıl alabilirdi? Dayatma ve (D)
gününü bekleme yerine, eksik yanları olsa da
hükümetlerin ve parlamentonun sağladığı ön-
lemlere güvenlik güçlerinin yardımcı olması
gerekmiyor muydu?
Sorulardaki amaç; bir dönemi savunmak
ya da öteki bir dönemi karalamak değil. Sa-
dece ve sadece insafa çağnda bulunmak!
Sayfalar açıldıkça...
Sekizinci sayfayı açtı: "Sıkıyönetim Komu-
tanlıklan'nca yapılan kamu kuruluşlanna yö-
nelik denetlemelerde görülen aksaklıklar":
"Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca kamu
kuruluşlannda yapılan denetlemelerde, 12 Ey-
lül öncesine oranla büyük farklılık görülmekie
birlikte, özellikle son zamanlarda görevli per-
sonelde disiplin ve sorumluluk yönunden gi-
derek zayıflamaların olduğu izlenmektedir.
Kamu kesiminde görülen bu durumun düzel-
tilmesi için gerekli etkin önlemler alınmalı, ih-
mali görülen sorumlular hakkında yasal iş-
lemler yapılmalıdır.
Genelde, kamu kuruluşlannın denetleme-
ye aJışık olmadıklan, denetieme ile teftiş ara-
sındaki farkı ayıramadıkları gözlenmektedir.
Her kunıluşun; kayıtlarında bakım ve temiz-
liğine kadar her şeyi ile deneıknmesini sağ-
lamak üzere ilgili bakanlıklar ve mülki amir-
lerce saptanmış standart denetieme formları
yoktur. Bu noksanlığı gidermek amacıyla; Ge-
nelkurmay Başkanlığı'nca, Sıkıyönetim Ko-
mutanlıklan'nın göruşlerı de alınarak örnek
denetieme formları hazırlanmıştır."
Yukarıdaki yargılan doğrulamak için rapo-
ra alınan bir ornek, dokuzuncu sayfadan:
"Donanma ve Sıkıyönetim Komutanhğı'-
nın Sakarya YSE Müdürlüğü'nün denetleme-
sinde saptadığı aksaklıkları yerindeincelernek
üzere Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı'-
nca gönderilen iki murakıp V.Ç.'nin YSE mü-
dürünün odasında içki içerken görülmesi üze-
rine durumun, adı geçen bakanlığa bildiril-
mesi sonucu, bakanlıkça verilen yanıtta 'Bu
olayın doğruluğunun saptanamadığı' bildiril-
miştir. Görüldüğü gibi, bıldırim ve incelemede
çelişkiler vardır."
12 Eylül'den önce depolardan patlayıcı
maddeler çıkarıldığı, gereken önlemlerin alın-
madığı uzun süre yazıldı, söylendi. Rapora
bakarsak:
"Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca yapılan
denetlemelerde patlayıcı maddeierin depolan-
masında saptanan aksaklıklar detaylan ile il-
gili bakanlığa gönderilmekle beraber bazı
önemli hususlar aşağıya çıkanlmıştır: (a)- De-
polarda ilk yardım malzemesi yoktur. (b> Sa-
botajlara karşı bilgi ve eğitim düzeyi düşük-
tür. (c)- Bekç.:
kontrol saatleri, yangın sön-
dürme ve paratoner sistemleri, bekçilerin si-
ettiğini" durmadan yineledi, hatta 1985'teki
Meclis açış konuşmasında bir kez daha vur-
guladı. Genelkurmay'a göre "yabancı devlet
temsilcileri listeleri istemiş, ama verilmediği"
saptanmıştı.
Somut bir örnek veriliyor: "Türkiye'deki
Alman Ataşesi'nin 4. Kolordu ve Sıkıyöne-
tim Komutanlığı ile yaptığı görüşmede Dışiş-
leri Bakanlığı'ndan, 'Türk hükümetine yar-
dımcı olmak amacıyla' AJmanya'da bulunan
sakıncalı ve aranan kişilerin isimlerinin, ken-
dilerine veriimesini istediği, ancak alamadı-
ğını belirttiği öğrenilmiştir. Yine, geri alınması
istenen kişilerle ilgili Alman makamlarına ve-
rilmek üzere Sıkıyönetim Koordinasyon Baş-
kanlığı'na gönderilmesi istenen listeler: Milli
savunma, içişleri, dışişleri, adalet bakanlık-
ları ile MtT müsteşarlığı tarafından geç ve ek-
SIKIYÖNETİM RAPORUNDA1N ELEŞTİRİLER
Sıkıyönetim komutanhklannca bugüne kadar
216 temel öneri yapılmış, bunlardan 86'sı
gerçekleştirilmiştir. Gerçekleşme oranı yüzde
40'tır. Ancak yapılan incelemede 12 Eylül'den
bu yana üzerinde hiç çalışılmamış temel
önerilerin olduğu saptanmış bulunmaktadır.
Yurtdışında oiup Türkiye aleyhine yıkıcı
faaliyette bulunmaktan aranânların listelerini
isteyen Türkiye'deki ilgili yabancı devlet
temsilcilerine bu listelerin verilmediği
saptanmıştır.
Henüz yönetim fonksiyonlanm çahştıracak bir
sistem İcurulamadığı müşahade edilmektedir.
lah taşıma ve tesis işletme ruhsatları eksiktir."
Bir başka;
"Vatandaşlıktan çıkarma işlemleri ile ilgi-
li olarak yayınlanan emre karşın, yurtdışın-
dan geri verilmesi veya vatandaşlıktan çıka-
nlması istenen kişilerle ilgili evrakın tamam-
lanmasında gecikmeler olmaktadır. Bugüne
kadar 99'u bu dönemde olmak üzere toplam
488 kişi hakkında, 403 sayılı yasa hükümle-
rinin uygulanması istemine karşın, bunlardan
yalnızca bir kişinin yurda girişinde yakalan-
ması mümkün ulabilmis, diğerleri hakkında
ise henüz bir sonuç alınamamıştır."
Söz konusu gecikmeler ve geri verme istek-
leri ile ilgili işlemlerin son güne bırakılması,
dolayısıyla 'karşı devletin' olumsuz gerekçe-
ler ileri sürmesine fırsat verilmektedir.
"Yurtdışında olup, Türkiye aleyhinde yı-
kıcı faaliyetle bulunmaklan aranânların lis-
telerini isteyen Türkiye'deki ilgili yabancı dev-
let temsilciltrine bu listelerin verilmediği sap-
tanmıştır."
Ne zaman? Askeri dönemde! Oysa Evren
Paşa, öteki devletlerin arananIan "hımaye
sik gönderilmiştir."
Evren Paşa'nın başandan söz ettiği bir ko-
nuda raporda şu satırlar yer alıyor:
"Şikâyet ve ihbarların büyük çoğunluğu-
nu yolsuzluk konuları oluşturmaktadır. Ni-
san 1981'den 15 Mart 1982'ye.kadar geçen on
bir aylık sürede Genelkurmay Başkanlığı'na
29 önemli yolsuzluk olayı ulaşmış, bunlardan
yalnızca 'dördü' sonuçlandmlmıştır." Ya şu
"zihniyet":
"...Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca eğitim
ve öğretim kuruluşlannda yapılan denetleme-
lerde görülen aksaklıklar aşağıya çıkanlmış-
tır: (a)- Daha önceden boykota katılmış, hü-
küm giymiş ve aftan yararlanarak göreve dön-
müş öğretmenlere yasal işlem yapılamadığı
anlaşılmaktadır. Bu gibi öğretmenlerin etkin-
lik sağlamalanna engel olmak üzere hiç de-
ğilse yönetici kadrolarda bulundurulmamasın-
da yarar görülmektedir. Bazı il kütüphanele-
rinde bölücü, ideolojik ve politik yayınlann
bulunduğu öğrenilmiştir. Gerek il kütüpha-
nelerinde, gerekse okul kitaplıklarında bu tür
yayınlann bulundurulması önlenmeli ve bu-
lunduran sorumlular hakkında yasal işlem ya-
pılmalıdır."
"Evrak düzenlenirken, kişi ile ilgili suç ola-
rak, sağcı, solcu, şeriatçı gibi tanımlann kul-
lanıldığı görülmektedir. Suçun kapsamına gir-
diği yasanın ilgili maddeleri yazılmalı ve özel-
likle geri istenen kişinin adi suçlu olduğu vur-
gulanmalıdır."
Sayfa 2: "Aksaklıklar."
"Bundan önce yapılan sıkıyönetim koor-
dinasyon toplantılanna ait sonuç raporlart-
nın ilgili kısımlannın bakanlıkların alt kade-
melerine, özellikle valilere ulaştınlmaması so-
nucu önceki toplantılarda dile getirilen aksak-
lıkların devam ettiği görülmüştür."
Ardından söyle bir yargı geliyor:
"Henüz yönetim fonksiyonlarını çahştıra-
cak bir sistem kurulamadığı müşahade edil-
mektedir."
Demek "idare calışmıyor". Savlara göre si-
viller zamanında çalıştırılmıyordu.
12 Eylül 1980'den 18 Mayıs 1982'ye kadar
geçen süre:
Tam yirmi bir ay. Altı yüz otuz gün.
Evren Paşa'nın 2 Temmuz 1983'te Bolu'-
da söyledikleri kulaklarda çınlıyor:
"...ldarede yıllarca yapılmak istenip de ba-
şaniamayan pek çok konuya el atılmış ve bun-
lardan çoğu da sonuçlandmlmıştır..."
Ne var ki "idarede" (Rapor sayfa: 3):
"Valiler tarafından Sıkıyönetim Komutan-
lıklan'nın başkanlığında yapılan bölge sıkı-
yönetim koordinasyon toplantılarında alınan
kararlann ve isteklerin durumlan ile ilgili bil-
gilerin: (a)- Bir kısım valilerce bakanlıklara
gönderilmediği, (b)- Gönderilenlerin ise ba-
kanlıklarda bakan katına ulaşnnlmayarak ge-
nel mudur düzeyinde bırakıldığı ve işlem gör-
mediği, (c)- Bazı valilerin, isteklerin ilgili nu-
kamlara ulaştınlmasında sıkıyönetim kana-
Iının kullanılmasını beklemeleri gibi benzeri
nedenlerle söz konusu toplantılarda saptanan
isteklerin karşılanmasında veya aksaklıkların
giderilmesinde gedkmelerin ortaya çıktıgı an-
laşılmaktadır."
(Sayfa: 5): "Birçok defalar belirtilmiş ol-
masına rağmen hâlâ Sıkıyönetim Komutan-
lıklan'nca bakanlıklara gönderilen resmi ev-
rakın yetkisiz kişilerin eline geçtiği öğrenil-
mektedir."
(Sayfa: 4): "Bazı bakanlıkların, adresleri-
ne gönderilen evrakı, kendilerine ait olmadık-
lan gerekçesiyle işleme almamalarına karşın
ilgisi olan bakanlığa da aktarmadıkları görül-
müştür. Bazı bakanlıkların, sıkıyönetim kap-
samında olup prensip niteliği taşıyan konu-
larda Genelkurmay Başkanlığı'nın görüşlerini
almadangenelgeyayınladıklan görülmüştür."
Şimdi gelelim, 12 Eylül yönetiminin başa-
rılı Başbakan Yardımcısı Tö'ye! EK-A'da
"Temel önerilerin durumu" yazılıyor.
Sayfa: A-6. "Duyarlı il ve ilçeler ile ilgili te-
mel önerilerin durumu": ,
"Devlet bakanlığı Sn.TÖ'ye ait 8 numara-
lı temel öneri"
Anarşi ve terörün 12 Eylül »ncesinde ko-
laylıkla tırmandığı, devletin etkinliğini yitir-
diği ve 12 Eylül sonrasında bir bakıma dev-
let güçlerince yeniden kazanılmış olan duyarlı
il ve ilçelerimizin sorunlan henüz giderileme-
miştir. Geri kalmış bölgelerimizde, henüz so-
runlu kamu hizmetlerinin bile gerçekleştirile-
mediği saptanmıştır. Sekiz on haneden olu-
şan mezra ve komların her birine kamu hiz-
meti götürmek bir sorun olurken bu yerlerde
güvenliğin sağlanması da ayrı ve önemli bir
sorun olmuştur. 12 Eylül öncesi Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu'daki teröristlerin bu tür
yerleri (bugün de) barınak olarak kullandık-
lan... Teröristlerin egemenliğine (bugün de)
geçtiği ve halkın can güvenli endişesi ile (bu-
gün de) göçe zorlandığı bihnmektedir. Duyarh
il ve ilçeler ile ilgili olarak saptanan öneriler
ve mezra ve kom gibi dağımk yerleşim sorun-
lan incelenirken anarşi ve terör öncelikle (ama
nerede?) göz önüne alınmalıdır. (Merkezi yer-
lerde pilot köyler seçilerek halkın buralara gö-
çe özendirilmesi)... Toplantıda DPT temsil-
cisinden alınan bilgilerden de anlaşıldığı gibi
bu "öneriler bugüne kadar bir çözume kavuş-
turulmuş değildir.'"
1985'ten sonra "bazı uygulamalar" yapıl-
dı. Ne var ki 1982'de Başbakan Yardımcısı
TÖ'yü Genelkurmay Koordinasyon Başkan-
lığı eleştiriyor.
(Sayfa: Â-II) "(Devlet Bakanliğı Sn.TÖ)..
Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca yapılan de-
netimlerde, devlet kadroları ve kamu kuru-
luşlannda militanlann henüz lemizlenmedi-
ği - 20 sayılı öneri -, bunlann büyük bölümü-
nün sinerek yeni dönemi bekledikleri anlaşıl-
maktadır. Militan kadrolann, Atatürkçü gö-
rünüme bürünerek yeni kadroiar oluşturma-
ya çalıştıklan, partizan düşünceli geniş bir kıt-
lenin gelecek dönemi bekledikleri ve bu pa-
ralelde bürokratik engelleme eğiliminde
oldukları değerlendirilmektedir."
12 Eylül'den yirmi bir ay sonra Genelkur-
may Koordinasyon Başkanhğı'na göre "so-
nuç":
"Genelde yapılan bu değerlendirmelerden
de anlaşılacağı gibi bazı çok önemli temel öne-
rilerde henüz somut bir sonuca ulaşılmış de-
ğildir. tçinde bulunduğumuz geçiş dönemin-
de bu önerilerin ivedilikle gerçekleştirilmesi-
nin yararlı olacağı değerlendirilmektedir."
Raporun 2. sayfasında "önceki toplantıda
dile getirilen aksaklıkların devam ettiği" ya-
zıldığına göre 18 Mayıs 1982'den sonraki gün-
lerde "yapılan değerlendirmelerin, buyrulan
temel önerilerin" nereye vardığını öngörmek
herhalde fazla zor olmayacak."
...Son nokta
Yazı dizisi sona ererken 90'dan 80'leri şöyle
tanımlayabilir miyiz?
"Kar, izleri örtemedi."
Hele nereden nereye vardığımızın izlerini
sürenler yaşadıkça, bir sorunun ancak bir
doğru yanıtı olabilir:
Bunalımdan bunalıma!...
" BİTTİ