22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurneı Maıbaacılık vc Gazeıecilik Turk Anonım Şırknı adına Vadır Nadi 0 Gene! Yavın Muduru: Hısan Cemftl. Muess«se Muduru Emine Lşakltgıl. >azı Işlen Muduru Okıy Goaensin. # Haber Merkezı Muduru \«lçııı B**er, Sa>fa Duzenı Yonetmenı Aiı Acar. 0 Temsilciler ANKARA. \hmel T«n. 1ZMIR HıVmM Çetinluns. \D\S\: C«dn tıgenoglu L Polmka C«W Ba^bngK. Dı> HabCTİCT Eıgun Bllcı, Ekonomı Ccngiz Turtıaa. I; Sendıka •yakrtn kfttncı. kjr.ur. Cttal Isltr. Eg>ujn G«xa> ^>l»n. Habe^ Va^ırma Isnrl Bertj». Yürt Habe'len VrdM Dogan. Spor Da/ıi!.manı AMuHtadır Voctinuuı. Dm Yazjlar Kerefn Çafcşkın. \ra$tımıa Jjhın Mfm. Duzellme- AbdaUah Vuıcı # koordınator Ahmrt kondsan. # Malı Isler Erol Ertul. # MuhaseM Bulrnt Vı>er # Bu'ie-Planlama Sevp Osreanbe^o£lu 9 Rckıaır. VK Torun. # t> YavnJar Huh-a \k%ol # Idare Husnın Gam. 0 lş.eur.e- Onder Çdık. 0 Bılgı-Işıem Naıi inal. 0 Perune1 Scvp BosUncıogtu. fiason ..' Ytmm Cumhunyr. Maıbaaalık vt Canedlık T_A_Ş. TUrk Oofc Cad 39/41 &tak*hı -HJjU (st PK 246-tsunbul Td 512 05 05 (20 tıal), tıe- 22246 Kli- (!) 536 «0 72 0 Bunjinr- A*ara: Zjya GoUlp Btv Inkılap S V> 19/4. Td 133 M 4l-4t Tetec 42344 Fu. (4ı 133İ Of 65 0 tznur H Zıva BK 1352 S2.3. Td 13 12 30. Töo. 52359 FM. (51) 19 53 60 nj Cad-119 S No I Kal 1. Td 19 37 52 (4 hM), Tdo. 62155, Fai (71) 19 37 52 TAKVİM: 19 ŞUBAT 1990 İmsak: 5.22 Guneş: 6.47 Öğle: 12.23 İkindi: 15.19 Akşam: 17.49 Yatsı: 19.08 Yılda 2,5 saat sağlığımzı 'check' edinCerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde check-up, tümör marker testi dahil 580 bin liraya yapılıyor. GÜNSELt KARSAN tnsamn bedensel işlevlerinin araştırüması, ruhsal durumunun değerlendirilmesi, dokulannda bir bozukluk olup olmadığının anlaşılması, kısacası "ebeck-up" Ulkemizde nasıl uygulanıyor? Aksaray, Laleli, Fatih civarın- daki bazı küçuk laboratuvarlar check-up başlığı altında sadece kan tahlili, dektro ve akciğer röntgeni çekerken gelişmiş labo- ratuvar ve hastaneler check-up'ı tam anlamıyla uygulamaya çalı- şıyorlar. Check-up başlığı altında kü- çük laboratuvarlarda yapılan bu işlemler kişiye 400 bin ile 750 bin lira arasında bir rakama mal olu- yor. Hatta sadece röntgen çeken bir laboratuvar bunu check-up olarak göstererek 79 bin liraya check-up yaptığını söyluyor. tstanbul'da tam anlamıyla check-up uygulayan merkezler- den biri olan Cerrahpasa Tıp Fa- kiUlesi Check-up Merkezi şehir- deki tek resmi merkez. Merkez, 1982 yılından beri çalışmalarını sürdürüyor. 17'si uzman, 45 ki- şinin gorev aldığı merkezde şu "telkikler" yapılıyor: "Ultraso- nograf kalp-akciğer filrai. elek- trokardiyografi, kan sayınu, se- dimantas>on, lökosit formülü, protein elektroforezi, şeker yük- leme testi, lipoproteinler, T3-T4, tam idrar tahlili, ekktrolitler, >e- dek alkali, ure. şeker, kreaünin, ürik asit, Ca, P, alkali fosfaUz, prostatik asit fosfataz, LHO, SGOT, SGPT, bilirubinler, koles- terol, trigliserid, protein, albü- min, tümör markerler." Merkezde yapılan bu tetkikle- rin fiyatı tumör markerler hariç 400 bin lira. Tümör marker testi 180 bin Uraya yapılıyor. Merke- zin 1 yılda 95 bin hasta kabul et- tiğini belirten Cerrahpaşa Tıp Fa- kültesi Hastane Yönetimi Başka- nı Prof. Dr. Vecdet Tezcan. "Vap- tıgımız tetkiklerin tamamında kalite kontrolleri yapılmakta ve bilgisayariaria denetlenmektedir" diyor. Check-up konusunda görüştü- Çöplükteki florensans lambalar büyük tehlike İZMİR (Cumhuriyet Ege Bıiro- su) — Floresans lambaları doğa için tehlike oluşturuyor. Her flo- resans lambasının civa içerdiğini belirten bilim adamiarı, ömrü dolmuş floresans lambalannın ge- lişiguzel atılması veya çöp bido- nuna gönderilmesini doğa için bir "katliam" olarak değerlendiri- yorlar. Dokuz Eylül Üniversitesi Mü- hendislik Mimarhk Fakültesi Çev- re Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Ertuğrul Erdin, her flore- sans lambasının ortalama 20 mg civa içerdiğini açıkiadı. Bu neden- le floresans lambalannın doğaya atılmasının önemli bir tehlike oluşturduğunu belirten Prof. Er- din, gelişmiş ülkelerin "geri kazjuum" teknolojileriyle hem bu tehlikenin önüne geçerek çevre kirliliğini önlediklerini hem de bu işlem sayesinde ekonomik gelir sağladıklanm söyledi. Gelişmiş ve çevre teknolojisi- uygulamaların- da ileri ulkelerde atıkların zarar vermeyecek biçimde sağlıklı şekil- de bertaraf edilmesı konusunda yasal yapünmlann olduğuna dik- kat çeken Prof. Erdin şunları söyledi: "Ancak tehlikeli atıklann ber- taraf edümesi sırasıoda ekonomik bir kazanç da sağlanabümektedir. Örneğin floresans lambalannda bu söz konusu. tçindeki civayı yüzde yüz geri kazanan ve değer- lendiren finnalar var. Özel bir anıcia floresans lambasının rneta- lik olan başlıkian kopanlıyor. Cam borunun içi işlenmek için emiliyor." ğumüz Amiral Bristol Hastanesi Check-up tdari MOdürü Dr. Şc- nol Sonmez, Amerika'da uygula- nan check-up'tan bahsederek bu konuda şunları söyledi: "Amerika'da uyguianan check- up işlemi 1 haftalık bir süre>*i kapsıyor. Amerikalılar kesinlik- le randevnlu çaiışıyorlar. Her i$- lem için 1 giin aynlıyor. Kısacası cbeck-up 1 hafta içine dagıtüıyor. Amerikalılann randevu prensip- leri, duzenii olarak çaüşmalanııın getirdiği bir netice. Check-up'ın asgari standardı bizde uygulan- dıgı gibi 1 saat degil. Net bir cbeck-up yapabUmek için 2-5 sa- at gerekli. tnsan sadece yılda bir kere 2-5 saati keodine çok görme- meiidir." Amiral Bristol'de check -up yapurmak 750 bia liraya mal oluyor. Nişantaşı'ndakı Intermed Sağ- bk Kontrol Merkeri'nde ise 2 tür- lü check-up uygulanıyor. Bunlar- dan biri genel cbeck-up, diğeri ji- nekolojik cbeck-up. Genel check- up'ta hastaya klinik muayene, dektrokardiogram, akciğer-kalp röntgeni, batın röntgeni, ultraso- nografi, görme kontrolü, işitme kontrolü ve 23 parametreden olo- şan kan, idrar, dışkı tahlilleri uy- gulanıyor. Kişiler 750 bin liraya check-up yaptırabiliyorlar. Jinekolojik check-up ise sinir testi, meme muayenesi, momog- rafı, jinekolojik muayene ve jine- kolojik sonografiyi ıçenyor. Jine- kolojik check-up, yaptıranlara 440 bin liraya mal oluyor. Kırk beş dolayında tiyatro oyununun başanlı yazarı Orhan Asena Sokaktan ŞiliVe kadar"Çağımızın sorunlarıyla, çağımızın insanlarıyla benzeşen sorunlar ve insanlar bulduğum sürece tarihe yöneldim. Geçmişle bugün arasında bir kopukluk olduğuna hiçbir zaman inanmadım." "Bir tiyatro yazan, hiçbir zaman sahnede kendi yazdığını bulamaz. Kendini yazarına değil, seyircisine kabul ettiren oyunu başarılı bulmaya başladım ve rahatladım." ALPAY KABACALI "Kadın-doğum sınavına girece- gim gün, ben de bir doğum san- cısına tutuldum ve hemen Zama- nın Arkası diye bir manzum piyes yazdıro. Derse ancak ondan son- ra çaJısabtldim." Bu Dr. Orhan Asena'nın "ilk dönem" oyunlanndan biri. Şim- di o dönemde yazdjklanm hesa- ba katmıyor. "tlk ciddi çalısma- lanma Anadolu'da bekimlik yap- tıgım sırada başladım" diyor. Ama başlangıa 1946'ya kadar gi- den bu çalışmalar da hesap dışı. 1954'te sahneye konulan ve yazar- lık yaşamında önemli bir çıkış yapmasını sağlayan Tannlar ve ınsanlar-Gılgamış'tan bu yana yazdığı oyunJann sayısı ise 45 do- layında. Oyun yönünden de önce şiir vardı. Dedesi divan şairlerini ez- bere okurdu. Bunları dinleye din- leye, pek kuçük yaşta Fuzuli'nin, Nabi'nin kimi dizelerini ezberle- mışti. Ziya Gökalp, babasının da- yısıydı. Büyükannesi, Hazreti Ali Cenkleri'ni, Siyer-i Nebi'yi okur- ORHAN ASENA — Hekimlikle yazariık bir arada. (Fotograf: Barış Bil) PORTRE ORHAN ASENA 20 kadar oyunu basıldı 1922'de Diyarbakır'da doğdu. İU Tıp Fakültesi'ni bitirdi (1945). Altı yıl Anadolu'da hekim ve hükütnet tabibi olarak çalıştı (1946-52). Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Sağlık Şubesi'nde görev yaptı, çocuk hasıalıklan uzmanı oldu (1955). Hekimliğinin sekiz yıh (1964-66, 1971-77) Almanya'da geçti. Şiir ve öykü yazarak edebiyata giren Asena, 1954'te Devlet Tiyatrosu'nda sahneye konulan Tannlar ve insanlar - Gılgamış"tan (basıhşı 1959, TDK 1960 Tiyatro Odülu) sonra başanlı bir tiyatro yazarı olarak tanındı. Kırkı aşkın oyunundan yirmi kadarı Devlet Tiyatrosu'nda, Istanbul Şehir Tiyatrosu'nda ve özel tiyatrolarda oynandı. Yirmı kadar oyunu da basıldı: Korku (1956), Hıirrem Sultan (1960), Kocaoglan (1962), Tohum ve Toprak (1964), Fadik Kız (1968), Simavnaiı Şeyh Bedrettin (1969), Atçalı Kel Mehmet (1970), Şili'de Av (1975), Ölii Kentin Nabzı (1978), \b. Atçalı Kel Mebmet'le TRT 1970 Sanat Ödulleri Yarışması'nda Başan Ödülü'nü Ölii Kentin Nabzı ile 1980 Ismet Kuntay Tiyatro Ödülü'nu, Öliimü Yaşamak - Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe ile 1983 Avni Dilligil Tiyatro Odülu'nü ve 1983 tş Bankası Tiyatro Buyuk Ödülü'nü kazandı. du, yanında hiç eksik etmediği to- rununa. Annesi romanlarla, baba- sı tarih kitaplarıyla içli dış- lıydılar... İlk şiirini on yaşındayken, bü- yükannesini yitirince yazdı. Aruz kalıplarına uygundu bu şiir. İlk şi- iri Dicle Kaynağı adlı dergide ya- yımlandığında on üç, Diyarbakır HaTkevi'nin açtığı şiir yarışmasın- da birincilik ödülu aldığında on yedi yaşındaydı. Lisede öykü yaz- maya da giriştı. Ayrıca birer per- delik iki manzum oyun kaleme al- dı. Ancak, Şehir Tiyatrosu'nun Diyarbakır turnesinde (1938-39) Talat Artemel'i Zehirli Kucak ad- lı oyunda görünce, bu yazdı kları- run tiyatro olmadığını anlayıp, yazmaktan vazgeçti. 1946'da Raman'da petrol arama kamplannda hekimlik yaparken Bir Olii Dolaşıyor'u; 1950'de Ulu- kışla hukuraet tabibiyken Galip- dede Çıkmazı'nı kaleme aldı. 1952'de Ankara'ya geldikten son- ra yazdığı Gılgaraıs, yazariık ya- şamında bir donum noktası oldu: 1954'te Devlet Tiyatrosu'nda sah- neye konuldu, "edebi heyef'çe o yılın ana yapıtı seçildi, geniş ilgi gördü... "Edebiyat jnşamım Gılgamıs- tan önce-Gılgamış'tan sonra diye' ikiye aynlabüir," diyor Orhan Asena. "Önce, sanatı bir amalör olarak yurütüyordum. Gılgamış- tan sonra hemen hemen tum ya- şamımı sanata göre ayarlamaya başladım." Hekimlikle yazarlığı bir arada gotürmeyi başarmış. "Hatta bir- birierine çok yardım ettiler" diyor. "Geçimimi $agla>-an bir mesleğim vardı. Bu nedenle rahatca. caru- mın istediği zaman, esin geldiği zaman yazdım, kendimi zorlama- dıra. Bir yerde, hekimliğin getir- diği insan perspektifi de bana çok şeyler kazandırdı. Uzun süre dok- tor Orhan Asena, yazar Orhan Berlin'deyarışacakfılmlerden biri, atom bombasının öyküsünü anlatıyor Şişman Adaııı ve Küçük OğlanÇok yaşlı bir Yahudi kadının, artık yaşı gereği araba kullanamadığı gerekçesiyle, oğlu tarafından kiralanan bir zenci şoförle ilişkilerine ne dersiniz? Bu yılın Oscar adayı 5 film arasına giren "Miss Daisy'yle Gezintiler" karşınızda. ATİLLÂ DORSAY BERLİN — "Şişman Adam ve Küçuk Oğlan"... Bu deyimler, si- ze olsa olsa bir komedi filmini anımsatıyor olmalı. Oysa bunlar, Amerika'nın fkinci Dünya Sava- şı'nı sonuçlandınnak için Japon- ya'ya attığı 2 atom bombasının 'yan resmi' adlanydı. Atom bom- basının hazuianış oykusünü anla- tan fihn, ABD'de "Şişman Adam ve Küçük Oğlan" adıyla, Avru- pa'da ise hiçbir anlam taşımadı- ğı gerekçesiyle, "Gölgeciler-The Shadow Makers" adıyla gösteri- lecek. Berlin'c'e yarışan Amerikan filmlerinden biri olan "Gölgeci- ler", önceki 2 fîlmi "Öliim Tarialan " ve "Görev-Mission'le büyük ilgi uyandıran tngiliz yö- netmeni Roland Joffe'nin imzası- nı taşıyor. Atom bombasının or- taya çıkışının 1942'lerden başla- yıp savaşın bitimine dek suren oy- küsü bu... Bir dizi araştırma ve bilgilenmeye dayalı senaryo, odak noktası olarak 2 kişiyi alıyor: "Bombanm babaa", büyük Al- man bilgini Oppenheimer, bilgisi sayesinde bombanın yapılnıasıuı mumkün kılan, ama tıpkı Dr. Frankenstein gibi, yarattığı "ca- navar"ın insanlık için bir "öliim makinesi"ne dönüşmesi korkula- nnı taşıyan ashnda komünist sem- palizanı bu ilginç kişilik, tarihin en buyuk toplu kıyımına neden olan icadın babası olarak arulaca- ğını biliyor. Onun karşısında ise bombanın yapımını ve kullamlmasım ne pa- hasına olursa olsun gerçekleştir- mek tutkusuyla yanan, yaşlı ve inatçı asker General Groves var. Groves/Oppenheimer çekişmesi, fılmin ana temasını oluşturuyor. Ancak general rolünde Paul New- ATOM BOMBASININ ÖYKÜSÜ — ABD'de "Şişman Adam ve Küçuk Oğlan", Avrupa'da "Gölgeciler" adıyla gösterilecek olan filmin yönetmeni Roland Joffe. Atom bombasının ortaya çıkışının, 1942'lerden başlavıp savaşın bitimine dek süren oykusünü anlatıyor film. Paul \ewman, bombayı ne pahasına olursa olsun kullanmak tutkusuvla yanan yaşlı ve inatçı bir generali canlandınyor. man'ın oynaması, ibreyi kaçınıl- maz biçimde ona doğru kaydın- yor ve ashnda bombanın ve Oppenheimer'ın öyküsü olması gereken film, .Amerikan usulü bir "bireyci" drama, generalin inat- çı savaşımına ağırlık veriyor. "Gölgeciler", bu ve benzeri kimi kusurlanyla Joffe'nin ilk filmie- ri kadar başanlı bir yapım değil. Ancak yakın tarihin pek bilinme- yen ilginç bir olayına ve dönemi- ne getirdiği ışık da yabana atılır gibi değil. Amerikan sineması, konu ve yaklaşım zenginliği içinde, gerçek- ten de çok değişik alanlara el at- masını biliyor. Atom bombasının yapılışı bir film konusu olur mu? Peki, yaşlı, çok yaşlı bir Yahudi kadının, artık yaşı gereği araba kullanamadığı gerekçesiyle oğlu tarafından "kiralanan" bir zen- ci şoförle ilişkilerine ne dersiniz? Bundan da bir Film çıkabilir, hem de iyi bir film çıkabilir diyor Amerikalılar. Ve gerçekten de bu yılın Oscar adayı 5 fılmi arasına giren "Miss Daisy'yle Gezintiler" karşınızda... Miss Daisy, 1948 yılında 72. baharını süren inatçı, tutumlu, il- ke sahibi bir Yahudi kadıru. Zenci şoförden hiç hoşlanmıyor, onu başından savmak için elinden ge- leni yapıyor. Ama yavaş yavaş, Atlanta'da doğup buyumek dışın- da hiçbir ortak noktalan olmayan bu 2 insan, birbirleri için vazge- çilmez olacaklar, daha sonra 1960'lann ırkçı eylemlerini, top- lumsal kargaşayı da yaşayan Miss Daisy, yaşı doksana erip kendisi- ni bir yaşlılar evinde bulduğunda zengin dosfj yine yanıbaşında olacaktır. Amerikan sinemasının yaşhlara, yaşlıhğa eğilmedeki ben- zersiz duyarulığmın bu yeni örne- ği, Oscar'a aday olan Jessica Tandy ve Morgan Freeman'ın oyunlarıyla da değerlenen, duygu- sal, insanal, yer yer mizah tonla- nyla bezenmiş bir yapım... Ama Berlin'de bu yıl, Avrupa'- nın ve Doğu ülkelerinin yılı. Av- rupa ozerinde dikkatlerin böyle- sine yoğunlaştığı bir yılda, Ame- rikan sinemasınm Berlin'de "malı götürmesi" beklenmiyor. Almaıı- ya şimdilik en şanslı ulke konu- munda... "Felakel Kız"ın başa- rısı herkesçe kabul edilirken, "Yasemin"in yönetmeni, oyun- cu/yazar/yonetmen Hark Bohnı'- un son filmı "Hoşgeldiuiz- Herzlich Wilkommen"de büyük sempatiyle karşılandı. Yönetmeu, 1950 yıllannda Doğu'dan kaçarak Batı'ya geçen ve sorunlu çocuk- ları eğitmeye çalışan bir okulda görev alan genç bir adamın öyku- sunü anlatıyor. 17yılda 72 kişi intihar etîi Boğaz Köprüsü, atlama tahtası Durmak yasak, yürümek yasak, peki intihar etmek serbest mi? 1973 yılında hizmete giren Boğaz Köprüsü'nden bugüne dek 72 kişi intihar etti, 150'ye yakın kişi de intihar teşebbüsünde bulundu. M. EMİN SARAÇ Durmak yasak. Çıkmak yasak. Yürumek yasak. Peki intihar ser- best mi? 1973 yılında Karayollan'nın ol- duğu gibi intıhara niyetlenenlerin de "hizmeline giren" Boğaziçi Koprusu bugüne kadar 72 kışinin "atlaraa tahtası" olurken, 150'ye yakın kişinin de "leşebbüsüne" uğramış. Kimler kesın sona varmak için çıkmamış ki köprünün bir buçuk metrelik korkuluğuna? İflas eden- ler, evlilıği iyi gitmeyenleı, akıl hastaları, tanınmış sporcular, üni- versite öğrencileri... Gençler, yaş- lılar, toplumun her kesiminden in- sanlar. Arkalarından akla gelebi- lecek her türlü varsayım ve dedi- koduyu bırakarak göçup gıtmiş- ler. Sozün kısası 17 yılda 72 inti- har, 150'ye yakın "teşebbüs." Peki bu kadar kolay, her uç ki- şiden birinin "amacına ula$tığı" bu "ölüm niyeti" neden engelle- nemez? Neden sadece polisiye ön- lemlerle yıllardır surüp giden bu drama seyirci kalınır? Hiç mı cay- dırıcı onlem duşunulmemiştır? Bakım ve onarımından Kara- yolları'mn, güvenliğinden emniyet örgutunun sorumlu olduğu Boğa- ziçi Köprusu'nün yapımında ne- dense intihara karşı önlem duşu- nülmemiş. Plan ve projesinde hiç yer verilmemiş. Yapımından son- ra varsa yoksa guvenlik. Sağlı sol- lu beşer tane polis noktası, belli ki onlar da yine guvenliğe hizmet ediyorlar. Gorüşlerine başvurduğumuz konuyla ilgili yetkililer, neredey- se "Bu da nereden çıktı?" der gı- biydiler. Sadece zamanın birinde yüzme ihtisastan emekli bir alba- yın, köprunun iki yanına dikenli tel çekilmesini onerdiği, ama bu- na köprünün "dünya güzeli Bogaz'a" bakan estetiğini bozaca- ğı gerekçesiyle pek rağbet edilme- diğini anlatıyoriardı. "Hem zaten bu tiir sorunlar dünyanın biitun köprülerinde yasanıyordu. Hatta zaman zaman köpriiyıi ziyarete gelen yabancılar 'sizin köprüden bu sene kaç kişi atladı' diye soru- yorlardı." Peki başka ne gibi şey- ler söylenebilirdi? "Valla falana sorun", "Ashnda onlann işi", "Ya- ya yollanna devriye çıkanlabilir, nokta sayısı arttınlabilir" ve "Mevcut imkânlanmız bu kadar." 10 polis noktası, kapalı TV, 60 polis, gerektiğinde bir o kadar gu- venlik için, arama tarama için. Ka- rayolları çalışanlan, belirli nokta- larda maliyenin denetçileri var, ge- h'r ortakhğı senetlerine sahip olan- ların her sene buyuk kâr elde et- tikleri Boğaziçi Köprüsü'nde ne yazık ki intihara niyetlenenleri bu niyetlerinden caydıracak yeterli onlem yok. Tanık olabilirlerse ya da "bu yönde bir kuşkudan şüphelenirlerse" güvenlikten so- rumlu polislerin çabaları kalıyor geriye. Onlar da "önce güven- lik"ten sonra buyuk iyi niyetleri- ni verebiliyorlar bu konuya. Asena'yı sırtında taşıdı. Ama bir yere geldim ve şimdi yazar Orban Asena, geçim açısından da dok- tor Orhan Asena'yı sırtında taşı- yor." Devlet Tiyatrosu Edebi Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Çocuk Esirgeme Kurumu Ikinci Başkanı Ahmel Mafaip Draaas'm, GaJga- mış yazannın Ankara'da kalması- nı sağlamak üzere Çocuk Esirge- me Kurumu'nda "Sağlık Şubesi" adıyla bir kadro açması da yazarlık-hekimh'k ilişkilerinin bir sonucu... İlk basılan oyunu Korku. Bunu 1956'da kendi hesabına bastırma- smın ilginç bir öykusü var: "Oyunun geçtiği yer ve tarib belli degildir. Ama sahneye koyan Muhsin Ertugrul. oyunu çok sev- digi için, ateşkes donemi Türkiye- si'ne oturtmak isteraişti. Bunun birtakım sakmcalan olabilirdi. Oyunda, bir hareketin bir numa- ralı liderinin içine dustuğu korku psikozu işleniyordu. Beni yazma- ya yonelten. o yıllardaki Macaris- tan olaylarıydı. Mubsin Bey'i bir türlü ikna edemedim. Akla Ata- rürk'ü getirmesinden çekiniyordu. Oysa ben, Alaliirk'ii daba önce Gılgamış'ta işlemiştira. Almanca- sına bir önsöz yazan Prof. Rene Giraud'dan önce kimse bunun farkına varmadı. Gılgamış'ta bu- nu sezemeyenler, Korku'da Ata- türk'ü buldular. Bu yuzden bir hayli başım ağndı. Bunu daha ön- ce sezdiğim için, kitabı kendi pa- ramla bastırdım ve bir onsoz ya- zarak, 'Oyunumun vatani, yeri, zamanı yoktur. Ama Devlet Tiyat- rosu bu tarihi ve mekânı uygun görmekle şeref katmak istemiştir' diye belirttim." Orhan Asena, tarihi oyunlar ya- zan olarak tarunıyor. Kendisi on, on beş tarihi oyunun yanı sıra ko- nusunu tarihten almayan otuzu aşkın oyun yazdığına dikkati çe- kerek ekliyor: "Tarihi oyunlanrada bile tarih- ten hareket etmem. Hiçbir zaman bir tarihi olayı sanneye çıkarma düşüncem olmadı. Çağımızdan hareket ettim. Çağımızın sorunla- nyla, çağımızın insanlanyla ben- zeşen sorunlar ve insanlar gördü- ğum, bulduğum sürece tarihe yö- neldim. Beni, 'Tarihten ne zaman başını kaidırıp da çevresine bakacak' diye eleştirenler bile ol- du. Oysa ben hep çe\reme bakı- yordum: Coğrafya içerisindeki çevrem sokaktan başkaydı. Şili- yi buluyordu. Tarih içindeki çev- rem dünden başlıyordu, Gılgamış çağına kadar gidiyordu. Çünkü sorunlar bugünün sonınlan, in- sanlar bugunün insanlanydı. Geç- mişle bugun arasında bir kopuk- luk olduğuna hiçbir zaman inan- madım. Mekân olarak da zaman olarak da... Ben, insandan hare- ket ediyorum." Bir tiyatro yazarıyla bir tarihçi arasında inceleme yöntemi açısııı- dan ayrımlar bulunduğunu söylü- yor Orhan Asena: "Tarihçi, ister istemez nesnel olacaktır. Tiyatro yazan ise, ister istemez özneldir. Belli bir kişiye yakınlık duymuştur, belki o kişi hakkında tarihçinin bildiğinden fazlasını bümektedir. Tarihin yaz- raadığı sözleri, diyaloglan biz ya- ratmak zorondayız; bunu yapar- ken de tarihi kişilerle ozdeşlesmek zorundayız. Bu açıdan, bir tarih- çinin uzaktan ve soğuk bakışıyla bir tiyatro yazannın o insana için- den yaklaşması arasında büyük fark vardır." Bir oyun yazan, yapıtıru sahne- de gordüğunde neler düşünür? "Bu benim yazdığı m oyun degil" yargjsına ulaşıp düş kınklığına uğ- radığı olmaz mı? Sahnelenen ilk oyunu Gılga- mış'ı izlerken buyuk mutluluk ve heyecan duyduğunu, onu bekledi- ğinden de güzel bulduğunu belir- tiyor Orhan Asena. Sözünu şöyle sürdürüyor: "Ondan sonra her oyunumda birtakım değişiklikler, oturroamışlıklar, sanki vanlış yo- nımlar gördiım. Önce çok iizüiü- yordum. Zamanla şu sonuca var- dım: Bir tiyatro yazarı, hiçbir za- man kendi yazdığını bulamaz. Bu, ortaklaşa bir çalışmadır. Herkes birazcık değiştkse, oyun degişiyor. Sahnede kendini yazanna değil, seyircisine kabul ettiren oyunu ba- şanlı bulmaya başladım ve rahat- ladım. 'Bu benım oyunum değil, hepimizın oyunu' sonucuna var- dığım İçin." Oyun yazarlarının sorunları üzerinde durııyoruz. Orhan Ase- na'ya göre tiyatro yazarlığı, ken- dinizi en zor kabul ettirebileceği- niz bir alan: "Hiçbir zaman, hiç- bir güvencesi de yoktur. Sonuçta sahne sayısı sınırlıdır. Bir roman yazdığınız zaman yayımlanma olanağı çok daha geniştir." Bir de zaman zaman karşılaşı- lan baskılar var, sansür var: "Örneğin ilk oyunumuo sabne- ye konulduğu 1954ten 1963'e ka- dar Devlet Tiyatrosu'nda yedi oyunum, iki libretto çauşmam sahneye konuldu. 1963-78 arasın- da, on beş yılda bir tek Atçalı Kel Mehmet oynandı. Yani on beş yıl Devlet Tiyatrosu bana kapatıldı. Bu, o zamanki iktidarlann tiyat- roya baskısından ileri geliyordu. Ben de özel tiyatrolara yöneldim; büyük kadrolu, büyük mizansenli oyunlar yazmuva alıştığıra için de sıkıntı çektim." Ekliyor Orhan Asena: "Oyun- lanmı, falanca fiyatro oynamaz diye başka bir tiyatroya verdiğim oldu. Ama hiçbir zaman oynan- sın diye değiştirmedim." Radyasyon tehlikesi • ANKARA (ANKA) — Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Türkiye'de radyasyon alanında yaşanan yeni ve tehlikeli bir sorumsuzluğa dikkati çekti. TAEK uzmanlarınca hazırlanan, "Türkiye'deki radyasyondan korunma mevzuatı ve uygulanması" başlıklı raporda. özel röntgen merkezlerindeki 960 röntgen aygıtmdan 155'inin lisanssız olduğu açıklandı. Raporda, özel merkezlerdeki 16 radyoterapi aygıtmdan sadece 6'sının, 144 ria aygıtmdan sadece 66'sının ve 43 bilgisayarlı tomografi aygıtmdan da 39'unun lisanslı olduğu belirtildi. İlaç reklamına yasak • ANKARA (ANKA) — Sağlık Bakanlığı, gereksiz ve bilinçsiz ilaç tüketimini önlemek ve ilaç reklamlarının "disipline edilmesini" sağlamak amacıyla yasal düzenleme çalışması yapıyor. Sağlık Bakanlığı tlaç ve Eczacıhk Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan ve Bakan Halil Şıvgın'ın onayına sunulduktan sonra Resmi Gazete'de yayimlanacak olan "ilaç reklamlan" ile ilgili yönetmelik son şeklini aldı. Yönetmelikte, "Reçetesiz satılan ilaçlar dışındaki tüm ilaçlarının reklam ve tanıtımı, ancak sağlık profesyonellerine (doktor, eczacı vb.) dönük olarak yapılabilir. Bu kesimler dışındaki kitleler gözetilerek ilaç tanıtımı ve reklamı yapılamaz" deniliyor. Turizıne 4.5 milyar • ANKARA (AA) — Türizm Bakanhğı 1990 yıh için tanıtım atağını başlattı. Bakanlık, bu yıl tanıtım yaymlan için 4.5 milyar lira ayırdı. Turizm Bakanı llhan Aküzüm, tanıtım yayınlan için bu yıl geçen yılki harcamanın 2 katırun gerçekleştirileceğini bildirdi. Bakan Aküzüm, Türkiye*nin uluslararası turizm pazannda hak ettiği yere ulaşabilmesi için bakanlık tarafından yapılan tanıtma ve pazarlama faaliyetlerinin, bu yıl aktif bir şekilde devam ettirileceğini söyledi. Kirliliğe daha çok önem • İZMİR (Cumhuriyet Ege Biırosu) — Hukümetin hava kirliliğine daha fazla önem vermesi istendi. Anakent Belediyesi'nce düzenlenen hava kirliliğine ilişkin konferansa katılan yurttaşlar, bu yöndeki istemlerini birer mektupla Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler'e gönderdiler. Anakent Belediyesi Çevre Sağlığı Daire Başkanlığı'nca düzenlenen "Hava Kirliliğinin Kontrolü" konulu konferans önceki gün yapıldı. Sanayicilere ve apartman yöneticilerine yönelik konferansın ilgi görmediği gözlendi. Kanarya stres aüyor • KONYA (AA) — Konya Serinofil Kanaryacılar Derneği Başkanı Ali Büyukpastırmacı, kanarya beslemenin stresi önlediğini söyledi. Büyukpastırmacı, kanaryanın sevgi, umut ve sadakatin sembolü olduğunu belirterek "Kanarya insamn sıkmtısını ve stresini giderir. Amacımız her evde bir kanarya bulundurulmasını sağlamaktır" dedi. Sovyet eşcinselleri • MOSKOVA (AA) — SSCB'deki homoseksüellerin yavaş yavaş bir araya geldikleri ve "Tema" adlı bir dergi yayımlayacakları bildirildi. "Lezbiyen ve Homoseksüeller Moskova Birliği" adı altında toplanan homoseksüellerden bir grup, önceki gün Moskova'da düzenledikleri basın toplantısında, dergilerini ve projelerini tanıttılar. Basın toplantısında, SSCB'de yüzde 5-10 arasında homoseksüel bulunduğunu belirten temsilciler, bu homoseksüellerin sorunlarını, fikirlerini ve bu kişilere bakış açılannı ele alacaklarını söylediler. Temsilciler, özellikle A1DS konusu üzerinde duracaklarını belirttiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle