Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbı Cumhurneı Maıbaacılık vc Gazeıecilik Turk Anonım Şırknı adına
Vadır Nadi 0 Gene! Yavın Muduru: Hısan Cemftl. Muess«se Muduru
Emine Lşakltgıl. >azı Işlen Muduru Okıy Goaensin. # Haber Merkezı
Muduru \«lçııı B**er, Sa>fa Duzenı Yonetmenı Aiı Acar. 0 Temsilciler
ANKARA. \hmel T«n. 1ZMIR HıVmM Çetinluns. \D\S\: C«dn tıgenoglu
L Polmka C«W Ba^bngK. Dı> HabCTİCT Eıgun Bllcı, Ekonomı Ccngiz Turtıaa. I; Sendıka •yakrtn kfttncı. kjr.ur. Cttal Isltr.
Eg>ujn G«xa> ^>l»n. Habe^ Va^ırma Isnrl Bertj». Yürt Habe'len VrdM Dogan. Spor Da/ıi!.manı AMuHtadır Voctinuuı.
Dm Yazjlar Kerefn Çafcşkın. \ra$tımıa Jjhın Mfm. Duzellme- AbdaUah Vuıcı # koordınator Ahmrt kondsan. # Malı Isler
Erol Ertul. # MuhaseM Bulrnt Vı>er # Bu'ie-Planlama Sevp Osreanbe^o£lu 9 Rckıaır. VK Torun. # t> YavnJar Huh-a
\k%ol # Idare Husnın Gam. 0 lş.eur.e- Onder Çdık. 0 Bılgı-Işıem Naıi inal. 0 Perune1
Scvp BosUncıogtu.
fiason ..' Ytmm Cumhunyr. Maıbaaalık vt Canedlık T_A_Ş. TUrk Oofc Cad 39/41 &tak*hı
-HJjU (st PK 246-tsunbul Td 512 05 05 (20 tıal), tıe- 22246 Kli- (!) 536 «0 72 0
Bunjinr- A*ara: Zjya GoUlp Btv Inkılap S V> 19/4. Td 133 M 4l-4t Tetec 42344 Fu. (4ı 133İ
Of 65 0 tznur H Zıva BK 1352 S2.3. Td 13 12 30. Töo. 52359 FM. (51) 19 53 60
nj Cad-119 S No I Kal 1. Td 19 37 52 (4 hM), Tdo. 62155, Fai (71) 19 37 52
TAKVİM: 19 ŞUBAT 1990 İmsak: 5.22 Guneş: 6.47 Öğle: 12.23 İkindi: 15.19 Akşam: 17.49 Yatsı: 19.08
Yılda 2,5 saat
sağlığımzı
'check' edinCerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde check-up, tümör
marker testi dahil 580 bin liraya yapılıyor.
GÜNSELt KARSAN
tnsamn bedensel işlevlerinin
araştırüması, ruhsal durumunun
değerlendirilmesi, dokulannda
bir bozukluk olup olmadığının
anlaşılması, kısacası "ebeck-up"
Ulkemizde nasıl uygulanıyor?
Aksaray, Laleli, Fatih civarın-
daki bazı küçuk laboratuvarlar
check-up başlığı altında sadece
kan tahlili, dektro ve akciğer
röntgeni çekerken gelişmiş labo-
ratuvar ve hastaneler check-up'ı
tam anlamıyla uygulamaya çalı-
şıyorlar.
Check-up başlığı altında kü-
çük laboratuvarlarda yapılan bu
işlemler kişiye 400 bin ile 750 bin
lira arasında bir rakama mal olu-
yor. Hatta sadece röntgen çeken
bir laboratuvar bunu check-up
olarak göstererek 79 bin liraya
check-up yaptığını söyluyor.
tstanbul'da tam anlamıyla
check-up uygulayan merkezler-
den biri olan Cerrahpasa Tıp Fa-
kiUlesi Check-up Merkezi şehir-
deki tek resmi merkez. Merkez,
1982 yılından beri çalışmalarını
sürdürüyor. 17'si uzman, 45 ki-
şinin gorev aldığı merkezde şu
"telkikler" yapılıyor: "Ultraso-
nograf kalp-akciğer filrai. elek-
trokardiyografi, kan sayınu, se-
dimantas>on, lökosit formülü,
protein elektroforezi, şeker yük-
leme testi, lipoproteinler, T3-T4,
tam idrar tahlili, ekktrolitler, >e-
dek alkali, ure. şeker, kreaünin,
ürik asit, Ca, P, alkali fosfaUz,
prostatik asit fosfataz, LHO,
SGOT, SGPT, bilirubinler, koles-
terol, trigliserid, protein, albü-
min, tümör markerler."
Merkezde yapılan bu tetkikle-
rin fiyatı tumör markerler hariç
400 bin lira. Tümör marker testi
180 bin Uraya yapılıyor. Merke-
zin 1 yılda 95 bin hasta kabul et-
tiğini belirten Cerrahpaşa Tıp Fa-
kültesi Hastane Yönetimi Başka-
nı Prof. Dr. Vecdet Tezcan. "Vap-
tıgımız tetkiklerin tamamında
kalite kontrolleri yapılmakta ve
bilgisayariaria denetlenmektedir"
diyor.
Check-up konusunda görüştü-
Çöplükteki
florensans
lambalar
büyük tehlike
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bıiro-
su) — Floresans lambaları doğa
için tehlike oluşturuyor. Her flo-
resans lambasının civa içerdiğini
belirten bilim adamiarı, ömrü
dolmuş floresans lambalannın ge-
lişiguzel atılması veya çöp bido-
nuna gönderilmesini doğa için bir
"katliam" olarak değerlendiri-
yorlar.
Dokuz Eylül Üniversitesi Mü-
hendislik Mimarhk Fakültesi Çev-
re Mühendisliği Bölümü'nden
Prof. Ertuğrul Erdin, her flore-
sans lambasının ortalama 20 mg
civa içerdiğini açıkiadı. Bu neden-
le floresans lambalannın doğaya
atılmasının önemli bir tehlike
oluşturduğunu belirten Prof. Er-
din, gelişmiş ülkelerin "geri
kazjuum" teknolojileriyle hem bu
tehlikenin önüne geçerek çevre
kirliliğini önlediklerini hem de bu
işlem sayesinde ekonomik gelir
sağladıklanm söyledi. Gelişmiş ve
çevre teknolojisi- uygulamaların-
da ileri ulkelerde atıkların zarar
vermeyecek biçimde sağlıklı şekil-
de bertaraf edilmesı konusunda
yasal yapünmlann olduğuna dik-
kat çeken Prof. Erdin şunları
söyledi:
"Ancak tehlikeli atıklann ber-
taraf edümesi sırasıoda ekonomik
bir kazanç da sağlanabümektedir.
Örneğin floresans lambalannda
bu söz konusu. tçindeki civayı
yüzde yüz geri kazanan ve değer-
lendiren finnalar var. Özel bir
anıcia floresans lambasının rneta-
lik olan başlıkian kopanlıyor.
Cam borunun içi işlenmek için
emiliyor."
ğumüz Amiral Bristol Hastanesi
Check-up tdari MOdürü Dr. Şc-
nol Sonmez, Amerika'da uygula-
nan check-up'tan bahsederek bu
konuda şunları söyledi:
"Amerika'da uyguianan check-
up işlemi 1 haftalık bir süre>*i
kapsıyor. Amerikalılar kesinlik-
le randevnlu çaiışıyorlar. Her i$-
lem için 1 giin aynlıyor. Kısacası
cbeck-up 1 hafta içine dagıtüıyor.
Amerikalılann randevu prensip-
leri, duzenii olarak çaüşmalanııın
getirdiği bir netice. Check-up'ın
asgari standardı bizde uygulan-
dıgı gibi 1 saat degil. Net bir
cbeck-up yapabUmek için 2-5 sa-
at gerekli. tnsan sadece yılda bir
kere 2-5 saati keodine çok görme-
meiidir." Amiral Bristol'de check
-up yapurmak 750 bia liraya
mal oluyor.
Nişantaşı'ndakı Intermed Sağ-
bk Kontrol Merkeri'nde ise 2 tür-
lü check-up uygulanıyor. Bunlar-
dan biri genel cbeck-up, diğeri ji-
nekolojik cbeck-up. Genel check-
up'ta hastaya klinik muayene,
dektrokardiogram, akciğer-kalp
röntgeni, batın röntgeni, ultraso-
nografi, görme kontrolü, işitme
kontrolü ve 23 parametreden olo-
şan kan, idrar, dışkı tahlilleri uy-
gulanıyor. Kişiler 750 bin liraya
check-up yaptırabiliyorlar.
Jinekolojik check-up ise sinir
testi, meme muayenesi, momog-
rafı, jinekolojik muayene ve jine-
kolojik sonografiyi ıçenyor. Jine-
kolojik check-up, yaptıranlara
440 bin liraya mal oluyor.
Kırk beş dolayında tiyatro oyununun başanlı yazarı Orhan Asena
Sokaktan ŞiliVe kadar"Çağımızın sorunlarıyla,
çağımızın insanlarıyla
benzeşen sorunlar ve
insanlar bulduğum sürece
tarihe yöneldim. Geçmişle
bugün arasında bir
kopukluk olduğuna hiçbir
zaman inanmadım."
"Bir tiyatro yazan, hiçbir
zaman sahnede kendi
yazdığını bulamaz.
Kendini yazarına değil,
seyircisine kabul ettiren
oyunu başarılı bulmaya
başladım ve rahatladım."
ALPAY KABACALI
"Kadın-doğum sınavına girece-
gim gün, ben de bir doğum san-
cısına tutuldum ve hemen Zama-
nın Arkası diye bir manzum piyes
yazdıro. Derse ancak ondan son-
ra çaJısabtldim."
Bu Dr. Orhan Asena'nın "ilk
dönem" oyunlanndan biri. Şim-
di o dönemde yazdjklanm hesa-
ba katmıyor. "tlk ciddi çalısma-
lanma Anadolu'da bekimlik yap-
tıgım sırada başladım" diyor.
Ama başlangıa 1946'ya kadar gi-
den bu çalışmalar da hesap dışı.
1954'te sahneye konulan ve yazar-
lık yaşamında önemli bir çıkış
yapmasını sağlayan Tannlar ve
ınsanlar-Gılgamış'tan bu yana
yazdığı oyunJann sayısı ise 45 do-
layında.
Oyun yönünden de önce şiir
vardı. Dedesi divan şairlerini ez-
bere okurdu. Bunları dinleye din-
leye, pek kuçük yaşta Fuzuli'nin,
Nabi'nin kimi dizelerini ezberle-
mışti. Ziya Gökalp, babasının da-
yısıydı. Büyükannesi, Hazreti Ali
Cenkleri'ni, Siyer-i Nebi'yi okur-
ORHAN ASENA — Hekimlikle yazariık bir
arada. (Fotograf: Barış Bil)
PORTRE ORHAN ASENA
20 kadar oyunu basıldı
1922'de Diyarbakır'da doğdu. İU Tıp
Fakültesi'ni bitirdi (1945). Altı yıl Anadolu'da
hekim ve hükütnet tabibi olarak çalıştı
(1946-52). Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu
Sağlık Şubesi'nde görev yaptı, çocuk
hasıalıklan uzmanı oldu (1955). Hekimliğinin
sekiz yıh (1964-66, 1971-77) Almanya'da geçti.
Şiir ve öykü yazarak edebiyata giren Asena,
1954'te Devlet Tiyatrosu'nda sahneye konulan
Tannlar ve insanlar - Gılgamış"tan (basıhşı
1959, TDK 1960 Tiyatro Odülu) sonra başanlı
bir tiyatro yazarı olarak tanındı. Kırkı aşkın
oyunundan yirmi kadarı Devlet Tiyatrosu'nda,
Istanbul Şehir Tiyatrosu'nda ve özel
tiyatrolarda oynandı. Yirmı kadar oyunu da
basıldı: Korku (1956), Hıirrem Sultan (1960),
Kocaoglan (1962), Tohum ve Toprak (1964),
Fadik Kız (1968), Simavnaiı Şeyh Bedrettin
(1969), Atçalı Kel Mehmet (1970), Şili'de Av
(1975), Ölii Kentin Nabzı (1978), \b. Atçalı Kel
Mebmet'le TRT 1970 Sanat Ödulleri
Yarışması'nda Başan Ödülü'nü Ölii Kentin
Nabzı ile 1980 Ismet Kuntay Tiyatro Ödülü'nu,
Öliimü Yaşamak - Ya Devlet Başa Ya Kuzgun
Leşe ile 1983 Avni Dilligil Tiyatro Odülu'nü ve
1983 tş Bankası Tiyatro Buyuk Ödülü'nü kazandı.
du, yanında hiç eksik etmediği to-
rununa. Annesi romanlarla, baba-
sı tarih kitaplarıyla içli dış-
lıydılar...
İlk şiirini on yaşındayken, bü-
yükannesini yitirince yazdı. Aruz
kalıplarına uygundu bu şiir. İlk şi-
iri Dicle Kaynağı adlı dergide ya-
yımlandığında on üç, Diyarbakır
HaTkevi'nin açtığı şiir yarışmasın-
da birincilik ödülu aldığında on
yedi yaşındaydı. Lisede öykü yaz-
maya da giriştı. Ayrıca birer per-
delik iki manzum oyun kaleme al-
dı. Ancak, Şehir Tiyatrosu'nun
Diyarbakır turnesinde (1938-39)
Talat Artemel'i Zehirli Kucak ad-
lı oyunda görünce, bu yazdı kları-
run tiyatro olmadığını anlayıp,
yazmaktan vazgeçti.
1946'da Raman'da petrol arama
kamplannda hekimlik yaparken
Bir Olii Dolaşıyor'u; 1950'de Ulu-
kışla hukuraet tabibiyken Galip-
dede Çıkmazı'nı kaleme aldı.
1952'de Ankara'ya geldikten son-
ra yazdığı Gılgaraıs, yazariık ya-
şamında bir donum noktası oldu:
1954'te Devlet Tiyatrosu'nda sah-
neye konuldu, "edebi heyef'çe o
yılın ana yapıtı seçildi, geniş ilgi
gördü...
"Edebiyat jnşamım Gılgamıs-
tan önce-Gılgamış'tan sonra diye'
ikiye aynlabüir," diyor Orhan
Asena. "Önce, sanatı bir amalör
olarak yurütüyordum. Gılgamış-
tan sonra hemen hemen tum ya-
şamımı sanata göre ayarlamaya
başladım."
Hekimlikle yazarlığı bir arada
gotürmeyi başarmış. "Hatta bir-
birierine çok yardım ettiler" diyor.
"Geçimimi $agla>-an bir mesleğim
vardı. Bu nedenle rahatca. caru-
mın istediği zaman, esin geldiği
zaman yazdım, kendimi zorlama-
dıra. Bir yerde, hekimliğin getir-
diği insan perspektifi de bana çok
şeyler kazandırdı. Uzun süre dok-
tor Orhan Asena, yazar Orhan
Berlin'deyarışacakfılmlerden biri, atom bombasının öyküsünü anlatıyor
Şişman Adaııı ve Küçük OğlanÇok yaşlı bir Yahudi
kadının, artık yaşı gereği
araba kullanamadığı
gerekçesiyle, oğlu
tarafından kiralanan bir
zenci şoförle ilişkilerine ne
dersiniz? Bu yılın Oscar
adayı 5 film arasına giren
"Miss Daisy'yle
Gezintiler" karşınızda.
ATİLLÂ DORSAY
BERLİN — "Şişman Adam ve
Küçuk Oğlan"... Bu deyimler, si-
ze olsa olsa bir komedi filmini
anımsatıyor olmalı. Oysa bunlar,
Amerika'nın fkinci Dünya Sava-
şı'nı sonuçlandınnak için Japon-
ya'ya attığı 2 atom bombasının
'yan resmi' adlanydı. Atom bom-
basının hazuianış oykusünü anla-
tan fihn, ABD'de "Şişman Adam
ve Küçük Oğlan" adıyla, Avru-
pa'da ise hiçbir anlam taşımadı-
ğı gerekçesiyle, "Gölgeciler-The
Shadow Makers" adıyla gösteri-
lecek.
Berlin'c'e yarışan Amerikan
filmlerinden biri olan "Gölgeci-
ler", önceki 2 fîlmi "Öliim
Tarialan " ve "Görev-Mission'le
büyük ilgi uyandıran tngiliz yö-
netmeni Roland Joffe'nin imzası-
nı taşıyor. Atom bombasının or-
taya çıkışının 1942'lerden başla-
yıp savaşın bitimine dek suren oy-
küsü bu... Bir dizi araştırma ve
bilgilenmeye dayalı senaryo, odak
noktası olarak 2 kişiyi alıyor:
"Bombanm babaa", büyük Al-
man bilgini Oppenheimer, bilgisi
sayesinde bombanın yapılnıasıuı
mumkün kılan, ama tıpkı Dr.
Frankenstein gibi, yarattığı "ca-
navar"ın insanlık için bir "öliim
makinesi"ne dönüşmesi korkula-
nnı taşıyan ashnda komünist sem-
palizanı bu ilginç kişilik, tarihin
en buyuk toplu kıyımına neden
olan icadın babası olarak arulaca-
ğını biliyor.
Onun karşısında ise bombanın
yapımını ve kullamlmasım ne pa-
hasına olursa olsun gerçekleştir-
mek tutkusuyla yanan, yaşlı ve
inatçı asker General Groves var.
Groves/Oppenheimer çekişmesi,
fılmin ana temasını oluşturuyor.
Ancak general rolünde Paul New-
ATOM BOMBASININ ÖYKÜSÜ — ABD'de "Şişman Adam ve Küçuk Oğlan", Avrupa'da "Gölgeciler" adıyla gösterilecek olan filmin
yönetmeni Roland Joffe. Atom bombasının ortaya çıkışının, 1942'lerden başlavıp savaşın bitimine dek süren oykusünü anlatıyor film.
Paul \ewman, bombayı ne pahasına olursa olsun kullanmak tutkusuvla yanan yaşlı ve inatçı bir generali canlandınyor.
man'ın oynaması, ibreyi kaçınıl-
maz biçimde ona doğru kaydın-
yor ve ashnda bombanın ve
Oppenheimer'ın öyküsü olması
gereken film, .Amerikan usulü bir
"bireyci" drama, generalin inat-
çı savaşımına ağırlık veriyor.
"Gölgeciler", bu ve benzeri kimi
kusurlanyla Joffe'nin ilk filmie-
ri kadar başanlı bir yapım değil.
Ancak yakın tarihin pek bilinme-
yen ilginç bir olayına ve dönemi-
ne getirdiği ışık da yabana atılır
gibi değil.
Amerikan sineması, konu ve
yaklaşım zenginliği içinde, gerçek-
ten de çok değişik alanlara el at-
masını biliyor. Atom bombasının
yapılışı bir film konusu olur mu?
Peki, yaşlı, çok yaşlı bir Yahudi
kadının, artık yaşı gereği araba
kullanamadığı gerekçesiyle oğlu
tarafından "kiralanan" bir zen-
ci şoförle ilişkilerine ne dersiniz?
Bundan da bir Film çıkabilir, hem
de iyi bir film çıkabilir diyor
Amerikalılar. Ve gerçekten de bu
yılın Oscar adayı 5 fılmi arasına
giren "Miss Daisy'yle Gezintiler"
karşınızda...
Miss Daisy, 1948 yılında 72.
baharını süren inatçı, tutumlu, il-
ke sahibi bir Yahudi kadıru. Zenci
şoförden hiç hoşlanmıyor, onu
başından savmak için elinden ge-
leni yapıyor. Ama yavaş yavaş,
Atlanta'da doğup buyumek dışın-
da hiçbir ortak noktalan olmayan
bu 2 insan, birbirleri için vazge-
çilmez olacaklar, daha sonra
1960'lann ırkçı eylemlerini, top-
lumsal kargaşayı da yaşayan Miss
Daisy, yaşı doksana erip kendisi-
ni bir yaşlılar evinde bulduğunda
zengin dosfj yine yanıbaşında
olacaktır. Amerikan sinemasının
yaşhlara, yaşlıhğa eğilmedeki ben-
zersiz duyarulığmın bu yeni örne-
ği, Oscar'a aday olan Jessica
Tandy ve Morgan Freeman'ın
oyunlarıyla da değerlenen, duygu-
sal, insanal, yer yer mizah tonla-
nyla bezenmiş bir yapım...
Ama Berlin'de bu yıl, Avrupa'-
nın ve Doğu ülkelerinin yılı. Av-
rupa ozerinde dikkatlerin böyle-
sine yoğunlaştığı bir yılda, Ame-
rikan sinemasınm Berlin'de "malı
götürmesi" beklenmiyor. Almaıı-
ya şimdilik en şanslı ulke konu-
munda... "Felakel Kız"ın başa-
rısı herkesçe kabul edilirken,
"Yasemin"in yönetmeni, oyun-
cu/yazar/yonetmen Hark Bohnı'-
un son filmı "Hoşgeldiuiz-
Herzlich Wilkommen"de büyük
sempatiyle karşılandı. Yönetmeu,
1950 yıllannda Doğu'dan kaçarak
Batı'ya geçen ve sorunlu çocuk-
ları eğitmeye çalışan bir okulda
görev alan genç bir adamın öyku-
sunü anlatıyor.
17yılda 72 kişi intihar etîi
Boğaz Köprüsü, atlama tahtası
Durmak yasak, yürümek yasak, peki intihar
etmek serbest mi? 1973 yılında hizmete giren
Boğaz Köprüsü'nden bugüne dek 72 kişi intihar
etti, 150'ye yakın kişi de intihar teşebbüsünde
bulundu.
M. EMİN SARAÇ
Durmak yasak. Çıkmak yasak.
Yürumek yasak. Peki intihar ser-
best mi?
1973 yılında Karayollan'nın ol-
duğu gibi intıhara niyetlenenlerin
de "hizmeline giren" Boğaziçi
Koprusu bugüne kadar 72 kışinin
"atlaraa tahtası" olurken, 150'ye
yakın kişinin de "leşebbüsüne"
uğramış.
Kimler kesın sona varmak için
çıkmamış ki köprünün bir buçuk
metrelik korkuluğuna? İflas eden-
ler, evlilıği iyi gitmeyenleı, akıl
hastaları, tanınmış sporcular, üni-
versite öğrencileri... Gençler, yaş-
lılar, toplumun her kesiminden in-
sanlar. Arkalarından akla gelebi-
lecek her türlü varsayım ve dedi-
koduyu bırakarak göçup gıtmiş-
ler. Sozün kısası 17 yılda 72 inti-
har, 150'ye yakın "teşebbüs."
Peki bu kadar kolay, her uç ki-
şiden birinin "amacına ula$tığı"
bu "ölüm niyeti" neden engelle-
nemez? Neden sadece polisiye ön-
lemlerle yıllardır surüp giden bu
drama seyirci kalınır? Hiç mı cay-
dırıcı onlem duşunulmemiştır?
Bakım ve onarımından Kara-
yolları'mn, güvenliğinden emniyet
örgutunun sorumlu olduğu Boğa-
ziçi Köprusu'nün yapımında ne-
dense intihara karşı önlem duşu-
nülmemiş. Plan ve projesinde hiç
yer verilmemiş. Yapımından son-
ra varsa yoksa guvenlik. Sağlı sol-
lu beşer tane polis noktası, belli
ki onlar da yine guvenliğe hizmet
ediyorlar.
Gorüşlerine başvurduğumuz
konuyla ilgili yetkililer, neredey-
se "Bu da nereden çıktı?" der gı-
biydiler. Sadece zamanın birinde
yüzme ihtisastan emekli bir alba-
yın, köprunun iki yanına dikenli
tel çekilmesini onerdiği, ama bu-
na köprünün "dünya güzeli
Bogaz'a" bakan estetiğini bozaca-
ğı gerekçesiyle pek rağbet edilme-
diğini anlatıyoriardı. "Hem zaten
bu tiir sorunlar dünyanın biitun
köprülerinde yasanıyordu. Hatta
zaman zaman köpriiyıi ziyarete
gelen yabancılar 'sizin köprüden
bu sene kaç kişi atladı' diye soru-
yorlardı." Peki başka ne gibi şey-
ler söylenebilirdi? "Valla falana
sorun", "Ashnda onlann işi", "Ya-
ya yollanna devriye çıkanlabilir,
nokta sayısı arttınlabilir" ve
"Mevcut imkânlanmız bu kadar."
10 polis noktası, kapalı TV, 60
polis, gerektiğinde bir o kadar gu-
venlik için, arama tarama için. Ka-
rayolları çalışanlan, belirli nokta-
larda maliyenin denetçileri var, ge-
h'r ortakhğı senetlerine sahip olan-
ların her sene buyuk kâr elde et-
tikleri Boğaziçi Köprüsü'nde ne
yazık ki intihara niyetlenenleri bu
niyetlerinden caydıracak yeterli
onlem yok. Tanık olabilirlerse ya
da "bu yönde bir kuşkudan
şüphelenirlerse" güvenlikten so-
rumlu polislerin çabaları kalıyor
geriye. Onlar da "önce güven-
lik"ten sonra buyuk iyi niyetleri-
ni verebiliyorlar bu konuya.
Asena'yı sırtında taşıdı. Ama bir
yere geldim ve şimdi yazar Orban
Asena, geçim açısından da dok-
tor Orhan Asena'yı sırtında taşı-
yor."
Devlet Tiyatrosu Edebi Kurulu
Başkanı ve aynı zamanda Çocuk
Esirgeme Kurumu Ikinci Başkanı
Ahmel Mafaip Draaas'm, GaJga-
mış yazannın Ankara'da kalması-
nı sağlamak üzere Çocuk Esirge-
me Kurumu'nda "Sağlık Şubesi"
adıyla bir kadro açması da
yazarlık-hekimh'k ilişkilerinin bir
sonucu...
İlk basılan oyunu Korku. Bunu
1956'da kendi hesabına bastırma-
smın ilginç bir öykusü var:
"Oyunun geçtiği yer ve tarib
belli degildir. Ama sahneye koyan
Muhsin Ertugrul. oyunu çok sev-
digi için, ateşkes donemi Türkiye-
si'ne oturtmak isteraişti. Bunun
birtakım sakmcalan olabilirdi.
Oyunda, bir hareketin bir numa-
ralı liderinin içine dustuğu korku
psikozu işleniyordu. Beni yazma-
ya yonelten. o yıllardaki Macaris-
tan olaylarıydı. Mubsin Bey'i bir
türlü ikna edemedim. Akla Ata-
rürk'ü getirmesinden çekiniyordu.
Oysa ben, Alaliirk'ii daba önce
Gılgamış'ta işlemiştira. Almanca-
sına bir önsöz yazan Prof. Rene
Giraud'dan önce kimse bunun
farkına varmadı. Gılgamış'ta bu-
nu sezemeyenler, Korku'da Ata-
türk'ü buldular. Bu yuzden bir
hayli başım ağndı. Bunu daha ön-
ce sezdiğim için, kitabı kendi pa-
ramla bastırdım ve bir onsoz ya-
zarak, 'Oyunumun vatani, yeri,
zamanı yoktur. Ama Devlet Tiyat-
rosu bu tarihi ve mekânı uygun
görmekle şeref katmak istemiştir'
diye belirttim."
Orhan Asena, tarihi oyunlar ya-
zan olarak tarunıyor. Kendisi on,
on beş tarihi oyunun yanı sıra ko-
nusunu tarihten almayan otuzu
aşkın oyun yazdığına dikkati çe-
kerek ekliyor:
"Tarihi oyunlanrada bile tarih-
ten hareket etmem. Hiçbir zaman
bir tarihi olayı sanneye çıkarma
düşüncem olmadı. Çağımızdan
hareket ettim. Çağımızın sorunla-
nyla, çağımızın insanlanyla ben-
zeşen sorunlar ve insanlar gördü-
ğum, bulduğum sürece tarihe yö-
neldim. Beni, 'Tarihten ne zaman
başını kaidırıp da çevresine
bakacak' diye eleştirenler bile ol-
du. Oysa ben hep çe\reme bakı-
yordum: Coğrafya içerisindeki
çevrem sokaktan başkaydı. Şili-
yi buluyordu. Tarih içindeki çev-
rem dünden başlıyordu, Gılgamış
çağına kadar gidiyordu. Çünkü
sorunlar bugünün sonınlan, in-
sanlar bugunün insanlanydı. Geç-
mişle bugun arasında bir kopuk-
luk olduğuna hiçbir zaman inan-
madım. Mekân olarak da zaman
olarak da... Ben, insandan hare-
ket ediyorum."
Bir tiyatro yazarıyla bir tarihçi
arasında inceleme yöntemi açısııı-
dan ayrımlar bulunduğunu söylü-
yor Orhan Asena:
"Tarihçi, ister istemez nesnel
olacaktır. Tiyatro yazan ise, ister
istemez özneldir. Belli bir kişiye
yakınlık duymuştur, belki o kişi
hakkında tarihçinin bildiğinden
fazlasını bümektedir. Tarihin yaz-
raadığı sözleri, diyaloglan biz ya-
ratmak zorondayız; bunu yapar-
ken de tarihi kişilerle ozdeşlesmek
zorundayız. Bu açıdan, bir tarih-
çinin uzaktan ve soğuk bakışıyla
bir tiyatro yazannın o insana için-
den yaklaşması arasında büyük
fark vardır."
Bir oyun yazan, yapıtıru sahne-
de gordüğunde neler düşünür?
"Bu benim yazdığı m oyun degil"
yargjsına ulaşıp düş kınklığına uğ-
radığı olmaz mı?
Sahnelenen ilk oyunu Gılga-
mış'ı izlerken buyuk mutluluk ve
heyecan duyduğunu, onu bekledi-
ğinden de güzel bulduğunu belir-
tiyor Orhan Asena. Sözünu şöyle
sürdürüyor: "Ondan sonra her
oyunumda birtakım değişiklikler,
oturroamışlıklar, sanki vanlış yo-
nımlar gördiım. Önce çok iizüiü-
yordum. Zamanla şu sonuca var-
dım: Bir tiyatro yazarı, hiçbir za-
man kendi yazdığını bulamaz. Bu,
ortaklaşa bir çalışmadır. Herkes
birazcık değiştkse, oyun degişiyor.
Sahnede kendini yazanna değil,
seyircisine kabul ettiren oyunu ba-
şanlı bulmaya başladım ve rahat-
ladım. 'Bu benım oyunum değil,
hepimizın oyunu' sonucuna var-
dığım İçin."
Oyun yazarlarının sorunları
üzerinde durııyoruz. Orhan Ase-
na'ya göre tiyatro yazarlığı, ken-
dinizi en zor kabul ettirebileceği-
niz bir alan: "Hiçbir zaman, hiç-
bir güvencesi de yoktur. Sonuçta
sahne sayısı sınırlıdır. Bir roman
yazdığınız zaman yayımlanma
olanağı çok daha geniştir."
Bir de zaman zaman karşılaşı-
lan baskılar var, sansür var:
"Örneğin ilk oyunumuo sabne-
ye konulduğu 1954ten 1963'e ka-
dar Devlet Tiyatrosu'nda yedi
oyunum, iki libretto çauşmam
sahneye konuldu. 1963-78 arasın-
da, on beş yılda bir tek Atçalı Kel
Mehmet oynandı. Yani on beş yıl
Devlet Tiyatrosu bana kapatıldı.
Bu, o zamanki iktidarlann tiyat-
roya baskısından ileri geliyordu.
Ben de özel tiyatrolara yöneldim;
büyük kadrolu, büyük mizansenli
oyunlar yazmuva alıştığıra için de
sıkıntı çektim."
Ekliyor Orhan Asena: "Oyun-
lanmı, falanca fiyatro oynamaz
diye başka bir tiyatroya verdiğim
oldu. Ama hiçbir zaman oynan-
sın diye değiştirmedim."
Radyasyon
tehlikesi
• ANKARA (ANKA) —
Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu (TAEK),
Türkiye'de radyasyon
alanında yaşanan yeni ve
tehlikeli bir sorumsuzluğa
dikkati çekti. TAEK
uzmanlarınca hazırlanan,
"Türkiye'deki radyasyondan
korunma mevzuatı ve
uygulanması" başlıklı
raporda. özel röntgen
merkezlerindeki 960
röntgen aygıtmdan 155'inin
lisanssız olduğu açıklandı.
Raporda, özel
merkezlerdeki 16
radyoterapi aygıtmdan
sadece 6'sının, 144 ria
aygıtmdan sadece 66'sının
ve 43 bilgisayarlı tomografi
aygıtmdan da 39'unun
lisanslı olduğu belirtildi.
İlaç reklamına
yasak
• ANKARA (ANKA) —
Sağlık Bakanlığı, gereksiz
ve bilinçsiz ilaç tüketimini
önlemek ve ilaç
reklamlarının "disipline
edilmesini" sağlamak
amacıyla yasal düzenleme
çalışması yapıyor. Sağlık
Bakanlığı tlaç ve Eczacıhk
Genel Müdürlüğü'nce
hazırlanan ve Bakan Halil
Şıvgın'ın onayına
sunulduktan sonra Resmi
Gazete'de yayimlanacak
olan "ilaç reklamlan" ile
ilgili yönetmelik son şeklini
aldı. Yönetmelikte,
"Reçetesiz satılan ilaçlar
dışındaki tüm ilaçlarının
reklam ve tanıtımı, ancak
sağlık profesyonellerine
(doktor, eczacı vb.) dönük
olarak yapılabilir. Bu
kesimler dışındaki kitleler
gözetilerek ilaç tanıtımı ve
reklamı yapılamaz"
deniliyor.
Turizıne 4.5
milyar
• ANKARA (AA) —
Türizm Bakanhğı 1990 yıh
için tanıtım atağını başlattı.
Bakanlık, bu yıl tanıtım
yaymlan için 4.5 milyar lira
ayırdı. Turizm Bakanı llhan
Aküzüm, tanıtım yayınlan
için bu yıl geçen yılki
harcamanın 2 katırun
gerçekleştirileceğini bildirdi.
Bakan Aküzüm,
Türkiye*nin uluslararası
turizm pazannda hak ettiği
yere ulaşabilmesi için
bakanlık tarafından yapılan
tanıtma ve pazarlama
faaliyetlerinin, bu yıl aktif
bir şekilde devam
ettirileceğini söyledi.
Kirliliğe daha
çok önem
• İZMİR (Cumhuriyet Ege
Biırosu) — Hukümetin
hava kirliliğine daha fazla
önem vermesi istendi.
Anakent Belediyesi'nce
düzenlenen hava kirliliğine
ilişkin konferansa katılan
yurttaşlar, bu yöndeki
istemlerini birer mektupla
Devlet Bakanı Vehbi
Dinçerler'e gönderdiler.
Anakent Belediyesi Çevre
Sağlığı Daire Başkanlığı'nca
düzenlenen "Hava
Kirliliğinin Kontrolü"
konulu konferans önceki
gün yapıldı. Sanayicilere ve
apartman yöneticilerine
yönelik konferansın ilgi
görmediği gözlendi.
Kanarya stres
aüyor
• KONYA (AA) — Konya
Serinofil Kanaryacılar
Derneği Başkanı Ali
Büyukpastırmacı, kanarya
beslemenin stresi önlediğini
söyledi. Büyukpastırmacı,
kanaryanın sevgi, umut ve
sadakatin sembolü olduğunu
belirterek "Kanarya insamn
sıkmtısını ve stresini giderir.
Amacımız her evde bir
kanarya bulundurulmasını
sağlamaktır" dedi.
Sovyet
eşcinselleri
• MOSKOVA (AA) —
SSCB'deki
homoseksüellerin yavaş
yavaş bir araya geldikleri ve
"Tema" adlı bir dergi
yayımlayacakları bildirildi.
"Lezbiyen ve
Homoseksüeller Moskova
Birliği" adı altında
toplanan homoseksüellerden
bir grup, önceki gün
Moskova'da düzenledikleri
basın toplantısında,
dergilerini ve projelerini
tanıttılar. Basın
toplantısında, SSCB'de
yüzde 5-10 arasında
homoseksüel bulunduğunu
belirten temsilciler, bu
homoseksüellerin
sorunlarını, fikirlerini ve bu
kişilere bakış açılannı ele
alacaklarını söylediler.
Temsilciler, özellikle A1DS
konusu üzerinde
duracaklarını belirttiler.