29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 18ŞUBAT1990 MEIİAL TAMERTUKETICI OLMANIN SIRLARI Yılmayın,hakkınızı arayınArtık zamaru geldi... Tüketici olarak hakkınızı ara- maya başlamahsınız. Ahşveriş yaptığınızda ödediği- niz bedelin tam karşılığını aldığı- > nıza inanıyor musunoz? J Satın aldığınız mal kalitesiz çık- \ üğuıda ne yapıyorsunuz? Nerelcre başvuruyorsunuz? TOketici olarak hangi haklara sahipsiniz? Biliyor musunuz? Tdevizyon-buzdolabı gibi da- yanıkJı tüketim mallannı satın alırken nelere dikkat etmeniz ge- rckiyor? Servislerden şikâyetçi misiniz? Sık sık bozulan ve bir türlü ona- nlamayan çama$ır makinesini ku- sursuz çalışır hale getirmenin yo- lu nerderden geçiyor? Konfeksiyon-ayakkabı alırken doğru seçimi yapıyor musunuz? Yüklü alısverişlerinizi yorgun- ken, hastayken ya da mağazala- nn kalabalık olduğu saatlerde yapmamaya özen gösteriyor musunuz? Bugüne kadar satıcı piyasasının egemen olduğu ülkemizde son do- nemde alıcı piyasasına doğru ilk adımların atümakta olduğunu memnunlukla görttyoruz. Tekil çabalar da olsa, tüketici kendi haklarına sahip çıktıkça, "kom- şunun komşaya Uvsiyesi"nin en kalıcı ve ucuz reklam aracı oldu- ğunun biüncine varan, malı sata- na kadar müşteriye gösterdiği gü- leryüzü, malı sattıktan sonra bir sorun çıktığında da sürdüren ure- ticilerin sayısı birer - ikişer artı- yor. Yoksa siz bu küçük değişimle- rin henOz farkında değil misiniz? Bugüne kadar hakkınızı aramayı denemediyseruz, nasıl farkında olabılirsinız ki? Ama bir yerden başlamanız lazım. Tüketici olarak bugüne kadar eğer yanlış seçimi ve kalitesiz malı "kader" sayan "boynu bükük" bir kişilik sergi- lediysenız, arttk sılkinin! Hak ara- maya başlamanın tam zamanı. Belki ilk denemeleriniz başarısız olabilir. Olsun, yılmayın. Çocuk da düşe kalka yürümeyi öğrenir. Unutmayın, haklar verilmez alınır. Hiçbir hak, kimseye aitın tepsi içinde sunulmamıştır. Uğ- runda mücadele vermeden, bir be- del ödemeden, tımaklannızla ka- nırtıp sökmeden elde ettiğiniz "gerçek degerler" olduğunu pek TM-UT Jm-ürkiye 'de SSmilyon insanın tümünün birleşebileceği tek ortak rtokta 'tüketici olmak.' Öyleyse biz 55 milyonluk biraileyiz. Haydibirlik olalım ve boynu bükük, kaderine razı tüketici tipini terk edelim. Hak aramaya başlamanın zamanıdır. sanmıyoruz. "Gökten zembille l»en" hoşluklar, ancak masalia- ra özgüdür. Bugün Türkiye'de tüketicinin korunması konusu artık nihayet "kıptrdanmaya" başlamışsa, bu olumlu gelişmedeki en önemli pay, yıllar öncesinden kendi hak- lannı aramaya başlamış, mücade- leci, bilinçienmiş tüketicilerindir. Örneğin Türkiye'de tüketici keli- mesinin "t"sinin bile telaffuz edilmediği 1968 yıhnda, Antalya- da satın aldığı anzalı Arcelik buz- dolabını, Veabi Koç'a mektup ya- zarak 12 gttn içinde sağlamıyla de- ğiştirmeyi başaran ve aradan 20 yıl geçtikten sonra bize mektup yazarak bu deneyimini Cumhuri- yet okurlanyla paylaşan emekli il- köğretim müfettişi İbrahün Kes- kin'indir. Ya da örneğin 1984 yı- hnda kataloğuna bakarak satın aldığı yerli video, broşürde belir- tilen özeUiklere sahip çıkmaymca, gerek satıcının gerekse üretici fir- manın tüm itiraz ve direnişlerine göğüs gererek aylarca ticaret oda- sıydı, noterdi, avukattı, basındı, her kanalı deneyerek uğraşan ve sonuçta söz konusu finnanın o kadar marifetli video üretmediği- ni kabul etmesi uzerine parasını geri alarak kendi istediği özellik- lerdeki videoyu almayı başaran Dr. Hüseyin Balar'undur. Ya da burada adiannı sayamayacağı- mız, ama son 5-6 yıl boyunca bir- likte nice nice "seriiveııler" yaşa- diğımız sorumlu, kaühmcı Cuin- huriyet okurlarınındır. Bütün bu çabalar gerekliydi, ama yeterti degiklir. Bundan böy- le daha geniş tabanlı, daha kitle- sel davranış biçimlerine gereksin- me var. Onun için bugüne kadar tüketici olarak hak arama yolun- da "basansu" girişimlerde bu- lunmuş olaniara sesleniyoruz. Ye- niden bir yerlerden başlayın. Mü- cadeleci ve "öncü" tüketicilerin, bugün Türkiye'de sizler için artık "daha kolay bir orUm"m kapı- lannı araladıklannı bilin. Bu or- tamın yaygınlaşması yolunda ken- di payınıza düşeni yapın. Düşünün ki siz, 55 milyonlnk bir güçsnnüz. Kadından erkeğine, gencinden yaşlısına, ANAP'usın- dan SHP'lisine, DYP'lisine, Fe- nerbahçelisinden Galatasaraylısı- na, Beşiktashsına, dincisinden ateistine, üreticisinden satıcısına (çünku onlar da tüketici) ve beşik- Ahşveriş yapbgınızda ödediginiz bedelin tam karsıbgıu aklıgnnza inanıyor masunuz? (Folograf: Ergun Çagatay) ten mezara bdki de Türkiye'de 55 milyon insanın tümünün birleşe- bileceği tek ortak nokta "tiketi- d olmak. " Öyleyse biz 55 nuyonhk bir u- leyfe. Haydi birlik olalım. Boynu bükük, kaderine razı tüketici ti- pini terk edelim. "Devlet bize sa- hip çıkmıyor", "tükeddyi koru- yaa yasa yok", "etkffl tüketfci dereekleri yok", 'beJediyelerde denetim yapacak yeterti eleman yok" gibi bahanelerin arkasına gizlenmeyelim. Belki bunlardan hiçbiri olmayabilir. Ama o der- nekleri, örgütleri yaratacak olan- lar, o yasalann çikmasım zorla- yacak olanlar sizlersiniz. Sadece Türkiye'de değil, dün- yanın herhangj bir yerinde "tiHce- ticiler"den daha etkili bir baskı grubu olabilir mi? tsterseniz A ve- ya B firmasının mallannı yurt ça- pında boykot eder ve kepenkleri- ni indirme durumunda bırakabi- lirsiniz. Ya da spekülatif fıyat ar- tıslannın söz konusu olduğu X ya da Y malıru bir süre almayarak fi- yatlan hizaya getirebilirsiniz. Ye- ter ki haklılığınızdan emin oldu- ğunuz durumlarda hakkınızı ara- yın ve birleşin. Çok klasik ve bey- lik bir soz gibi gelebilir, ama biz yine de tekrarlayalım: "Biriiktea kavvet dogar." Ancak bu noktada bir konunun yanlış anlaşılmamasıru istiyoruz ve altım çizerek vurguluyoruz: Biz, tüketicileri hak aramaya ça- ğınrken bir geneüeme yaparak "tüm ureticiler ve satıcılar haksudır" demek istemiyoruz. Üretici ve satıcüan hedef tahtası olarak da gösteriyor değiliz. Hat- ta tüketicinin kendini korumak için vereceği mücadelenin, so- nuçta sadece günü kurtarmayı de- ğil, yannlaruu da düşünen, kap- kaççı oknayan üretici ve satıcıla- nn da yaranna olacağı dusünce- sindeyiz. Ve bu noktadan bir adım daha ileri gjderek mahnın kah'tesine gü- venen, tüketidye saygılı davrana- rak satı$lannı arttıran, uzun va- deli stratejüer çizen üreticileri ve satıcılan, bilinçli tüketicinin ya- mnda yer aimaya, tüketicinin ko- runması konusuna destek verme- ye çağınyoruz. : Hak arama gezintisi StZ OLSAYDEVIZ NE Y APARDCVIZ? Ayakkabınız açılınca...Yıl 1984... Bogaziçi Üniversitesi öğretira görevlilerinden Aysc- li Usluata, Mudo'oun Kadıköy magazasından yeğenine armagan olarak bir ayakkabı satın alıyor. Ancak ayakkabı daha ikinci gi- yişte yanlanndan açıhyor. Usluata Mudo yetkililerine durumu aktardığında ve ayakkabının değiştirilmesini talep ettiğinde, al- dığı ilk yanıt, "insanlanıı bile kabında küt diye öiebilecegi" olu- yor. Mudo adına konuşma yetkisine sahip olan kişi, 6 yıl önce iki giyişte parçalanan ayakkabıyı aniden ölen bir insana benze- tebiliyor. Ama Usluata bu cevaptan yılmamış, bizi aramış ve gün- , lerce uğraşıp didindikten ve örnek bir mücadele verdikten sonra yine de o ayakkabıyı Mudo'dan yenisiyle değişiirmeyi başarabil- mişti. Bu olay 1984'te yaşandı. Eveeeet, şöyle bir düşünün bakalım. Altı yıl önce benzeri bir olay başınıza gelseydi siz nasıl davranırdımz? Malı değiştirince- ye kadar uğrasmaya soluğunuz yeter miydi? Yıl 1990... önümüzde bir tüketici mektu- bu. lstanbul- dan yazan Naz Koynala'ya so- zü bırakıyoruz: "19t9 yıta ttk- bahar acnzlu- tBMUn yararla- •arak Levent Mado'daa bir bot aktan. Mev- rim gcrcti an- cak ba soaba- hana OerlemB} giaJeriade kul- U a d ı n . Ya|- •arda tabanı kua sürede ya- pışkanlanadan kartalarak öndeo ve arkadaa aynldı. Akhğım yerc gö- tardiaı. HCBMH UgUeadüer. Yaptf&rarak kısa siirrde iade erti- ter. Ne var ki bir sire mnra dlgeri de acıldı, içine su aldı. Ç*ki- nerek tekrar gittiğimde yenisryle degiştinnevi öıterdiler ve benimle devaınh irtibal kurarak benzeri bir bot buldular. Ancak bir dost çevresinde rastlayabilecegim bu Ugi ve duyariılık için Mudo'ya teşekkür..." Mudo burada bir firma olarak değil, değışen zihniyeti somut- la$tırmamıza yarayan bir "örnek" olarak duşünülmelidir. Mudo'da 6 yıl içinde değişen bu mantalite, belki de Türkiye1 de tüketicinin korunraasında alınan mesafenin çarpıcı bir gös- tergesidir. Bu örnek, aynı zamanda üreticinin de son 6 yılda ne- reden nereye geldiğini göstermektedir. Az sayıda da olsa artık bazı ureticiler, tüketiciye malı satıncaya kadar değil, aslında sat-' tıfctan sonra verilen hizmetin daha önemli olduğunun biüncine varmaya başlamış, satış sonrasında tüketiciyle kurulan iyi ilişki- (Arkası 17. Sayfada) l G i R M i M C i40'LARIN CADI KAZANI TKPraporlarındaMareşal Çakmak Orhan Veli Açlıktan babsediyorsun Demek ki sen komünistsin Demek bütün binalan yakan sensin. İstanbul'dakileri sen. Ankara'dakileri sen Sen ne domuzsun sen! — 8 — Giresun Milletvekili Abmet Ulus, "Son günlerde kendisini daha fazla gösteren ko- münist tahriklerinden dolayı Sıkıyönetim Komutanlığı'nca yapılan tahkikatlann bu- günku durumu ve şimdiye kadar alınnuş olan sonuclar hakkında" sözlü önergesini hazırladığında herhalde sorunun hiç bu ka- dar dallanıp budaklanacağını dUşünmemisti. Takvimler, 1947 yüının ocak ayınm 29. gü- nünü gösteriyorlardı. Recep Peker hükümetinin tcişleri Bakanı Şökrö Sökmensöer, TBMM kürsüsunden bu sözlü soruyu yanıtlarken komünist örgütlen- melerden, Türkiye Komünist Partisi'nden söz etmis; TKP hderi Dr. Şefik Hüsnü'nün evin- deki aramada ele gecen mektuplardan bö- lümler okuyarak, TKP'nin Demokrat Parti ile işbirligi yaptığmı üstü kapalı biçiminde de olsa ileri surmüştü. Bakan Sökmensüer'in komünistlerle işbir- ligi yapmakla suçladığı siyasetçiler arasında Kurtuluş Savaşı'nın ünlü komutanlarından Mareşal Fevzi Çakmak da bulunmaktaydı! Sökmensüer, yaptığı konuşmada, komü- nist hareketleri beş bölüme ayınyor; bu ör- gütlenmelerin odak noktasına Dr. Şeflk Hüsnü'yü oturtuyordu. tcişleri Bakanı Sökmensüer, komünist ha- reketler için "biriaci safha" olarak adlandır- dığı ilk örgütlenme çalışmalarım şöyle an- latıyordu: "Daha evvel Berlin'de ve komünizmin yer aklıgı diger yabancı memleketlerde calışan ve yetiştirilen ve Bakii'de Mustafa Snphi'nin daveti ile birinci kongresini yapan Tiirk ko- münistleri, bn kongrede Türk Komünist Fır- kası'nın programını hazırlamışlardır. Biiyiik harpte muhtelif sebepler altında hariçte ka- lan ve komnnizme kazanılmış olan vatandaş- lar bu kongreden sonra Tıirkiye'ye girerek faaliyetlerine baslamıslardır. 1919'da Şefik Htfsnü, Komünist Partisi murahhası sıfatryla Üçüncii Enternasyonal'e iştirak etmiş ve dönüşiinde bu enternasyo- nalden aldığı direktifle tş Dern«fi adı altın- da sendika teşkilatının lemelini atmıştır..." Sökmensüer, Aydınhk, Kurtuluş, Orak Çe- kiç ve Yoldaş dergileri çevresinde örgütlenen komünisllerın bu çalışmalarının "açık cereyan" ettiğini ve bu dönemin Takrir-i Sii- kun Yasası ile sona erdiğini anlatıyor. Bakan, komünistler için "gizii cereyan" eden dönemin bundan sonra başladıgını, Şe- fik Hüsnü ve Nâiım Hikmet'in aralarında bulunduğu 38 kişinin tutuklandıklannı ve Şefik Hüsnü'nün 15 yıllık ağır hapis cezası- na çarptınldığını, hapiste yatmamak için yurtdışına kaçtığmı ileri sürüyordu. Sökrnensüer'e göre ceza yasasındaki ceza- lann hafiflemesi uzerine Türkiye'ye dönen Şefik Hüsnü, "Türkiye'de ihtilal yaparak proletarya diktatörlûgü kunnak ve Sovyet re- jimine iltihakı saglamak" için yeniden ör- gütlenme çalışmalarına girmiş; bu arada 89 kişi yakalanarak tutuklanmıştır. Üçüncü aşama bundan sonra başlamış; 1928 yılında tstanbul'da 45 kişi tutuklanmış; 1935 yılında Ankara'da,. Trabzon'da, Adana ve Samsun'da bakanın deyişi ile "komünist ynvalan tespit" edilmişti. Sökmensüer, bu dönemin komünist örgüt- lenmelerinde izlenen taktikleri kendince şöy- le tanımlıyordu: "Bu devirde siir ve edebiyat gerekse ilim sahasında faaliyet örtıilü olmuştur. Nizun Hikmet'in şiirleri şöbret kazanmış: Man- ın, Engels'in ve diger Marksistlerin eserleri tercüme edilerek ayduüann mütalaalanna sunulmuştur." Sökmensüer, "dördüncii safh»"nın "1938-39'a kadar Deniz Harp Okulu ögren- cileri ile Yavuz harp gemisi mürettebaü ara- sına hulul eden teşebbüsler" ile başladıgını, Deniz Harp Okulu ve Yavuz gemisinde or- taya çıkanlan örgütlenmeleri daha sonra 1940-41 yılları arasında tzmir ve Zonguldak- ta öğrencilerin izlediğini, 1943 yılında "Ha- midiye Köy Enstitüsü'nde bir tahrikat yuva- a"nın ortaya çıkarıldığını, Ankara ve tstan- bul'da yedek subay okullarına "nnfnz etmek isteyen teşebbüslerin tespit edildigini", Ka- rabük'te öğrencilerin yakalandıklannı, tstan- bul'da da "tleri Gençlik Komünist Örgürii"- nün ele geçirildiğini anlatıyor ve Niam Hik- met'in bu Marksist örgütlenmeler üzerindeki etkisini de şu tümcelerle açıklıyordu: "Bu devirde sinsi ve sistemli komünist aeş- riyat faaliyetJne de şahit oluyonız. Başta Nâ- nm Hikmet olmak üzere birtakun şairler ve romancılar sanat kisvesi adı al&nda komü- nist fikir ve inançlannı yaymaya başlamış- lardır ki, bu neşriyat genç ve beyecanlı di- maglarda az çok müessir olmuştur." CHP hükümetinin Içişleri Bakanı Şukrü Sökmensüer, "Marksist bilginlerin isimleri ve eserleri zikredilmeksizüı fonnülleri ve ma- nıf tabirleri kullanılmaksızın güya memle- keümizde sosyal ve ekonomik problemleri- ai ilmi bir şekikte Uhlil ve tesrih eder mabi- yette propaganda" yapıldığından da yakını- yor. Bakan, komünistlerin günluk basına sız- dıklannı da anlatıyor. Şükrü Sökmensüer'in bomba etkisi yapan açıklamalan, bakanın "beşinci safha" adı- nı taktığı bölümdeydi. Bakan Sökmensüer, Şefik Hüsnü'nün Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi- ni, Esat Adil'in de Türkiye Sosyalist Parti- si'ni örtülü olarak kurduklannı "Iscilerimi- rin milli dnygulannı çüriitecek telkinler al- tında calışan komünist partisinin direktifi ile" sendikalann kurulduğu, Tan Gazetesi'- nin bu koşutta yayınlar yaptığını anlattık- tan sonra Şefik Hüsnü'nün de gecen mek- tuplanndan parçalar okuyordu.. Bakan Sökmensüer, Dr. Şefik Hüsnü'nün 1944 yılında "umumi bir komünist merkezinj" gönderdiğini ileri sürdüğü rapo- rundan şu parçalan okumuştu: "Memleketimizde de her türlü sol tema- yiuJü graplar ve namusiu lerakldperver yurt- \e eski dostlnk bağlanndan daha knvvetli münasebet kuracak, aoti-faşist demokrat bir bUnmet, 6- BütüH işcöer ve terakkfeever aydmlar (Halk tcin Türkiye) saglayacak olan (tleri Demokratiar Cepbesi) ki, bu liste dogmak üzere olan hareketin siyasi muhtevası ve le- melini karakterize ettigi cibetle onu da ay- nca mektupla birlikte gonderiyorum." tcişleri Bakanı Sökmensuer, Dr. Şefik Hüsnü'nün bu raporunu ya da mektubunu değerlendirir. TKP, o tarihlerde, yeni oluşan Demokrat Parti muhalefetini desteklemek- tedir! Sorun da budur. Bakan şu kanıdadın TKP, DP'yi "körük- lemek ve desteklemek" kararı almıştır. Içişleri Bakanı, Dr. Şefik Hüsnü'nün im- zasıru taşıyan 1945 tarihli bir başka mektup- taki şu bölümleri okur: "Partimizin iç taktigi, Türkiye'mn bir Sov- yet cumhuriyeti olmasına jnrayacak en kes- Idn şartlan bütün açıkhğı ve çıplakügj ile İL.,ıl 1947. Recep Peker hükümetinin tcişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer TBMM'de yaptığı konuşmada Türkiye Komünist Partisi TKP'yi, Demokrat Parti ve Mareşal Fevzi Çakmak'ı körüklemek ve desteklemekle suçlar. Sökmensüer, TKP raporu ve Şefik Hüsnü mektuplanndan örnekler okur. Fevzi Çakmak ertesi gün bu tür suçlamalara çok sert bir yanıt verir. severleri içine alacak ve batta faşizme gönül vermiş ve yabancı faşist hükümetlerin ajan- lan ile duşüp kalkmış unsurlardan temizle- mek şartıyla Halk Partisi'ne de yer verecek (Faşizme ve Vurgunculara Karşı Demokrat Mücadele Cephesi) namı altında bir tesek- kül yaratmaya cahsmak karariaşünimışbr»." Şefik Hüsnü, bu mektubunda izlenecek il- keleri şöyle özetlemiştir: "1- Faşizm propagandacı ve tahrikatcıla- n zindana, 2- Devlet dairelerinde ve ordu kadrosnn- da faşistlerden, vurgunculardan ve köfü kul- lananlardan sıkı bir temizlik, 3- Mahkûm ve sanık anti-faşisl sol mü- cabitieri serbesl, rahat ve faaliyete iade, 4- Balkanlar'da eski irtica cereyanlanna degil yeni demokrat hükümetlere yardım ve onlarla kaynaşma, 5- Sovyetler Biriigi ile çabucak anlasacak mevzubahis etmekten çekinmez. Çünkü bu istedigimiz bir şeydir ve bunu kendi aramız- da böylece konuşup bilmeliyiz. Fakat etra- fımızdaki henüz iyice olmamış unsurlan ve cahil halk yığınlannı ürkütmemek için on- lara daha başka türlü ve sureti haktan gö- rünerek konuşmaraız ve politika yapmanuz zanıreti dogar ki, bu partimizin dış taktigi meselesidir." Bakan, TKP'nin, Demokrat Parti'yi des- tekleme kararı aldıktan sonra Ankara'da Yurt ve Dtinya ve Adımlar gibi Marksist egi- limli dergilerin yayınlara başladığı ve tstan- bul'da da Sabiha ve Zekeriya Serteller'in yö- netimindeki gunlük gazete Tan'm DP'yi des- tekler nitelikte yayınlar yaptığını ileri sürü- yor. Recep Peker hükümetinin tcişleri Bakanı Sökmensüer, daha sonra, Marksistlerin Ata- türk'ün dışişleri bakanlarından Tevfık Rüş- tü Aras aracılığı ile Demokrat Parti ile iliş- ki kurduklarını da anlatıp, Zekeriya Sertel'in evindeki aramada ele gecen 1945 tarihli mek- tubu okuyor. Tevfık Rüştü Aras, Zekeriya Sertel'e yaz- dığı mektupta Adnan Menderes'in "Göriişler" adlı dergiye yazı yazmayı kabul ettiğini şöyle anlatıyor: "Mecmuaya yan göndernesi için Adnan Menderes üe konastum. Gazetemizde zaru- ret olmadıkça yazı yazmak âdetini edinme- «Utini bOdigimi habriatarak svf meanuumz için ikinci nishaya bir şeyler hazırlayacagı- nı vaadetti. Cdal Bayar daba henüz baraya gelmedi. Belki siz orada daha önce görüşe- ccksiniz. Yaa kadrosuna isterseniz Rüştü Şardag'ı da koyabflirsiniz." Tevfik Rüştü Aras, 30.10.1945 tarihinde Sabiha Sertel'e yazdığı mektupta da aynı soz- leri yinelemektedir. Bakan Sökmensüer, Cami Baykurt ve Ze- keriya Sertel'in 2 Eylül 1956 tarihinde Ma- reşal Fevzi Çakmak'a yazdıkları mektubu okur. Mektup şöyle başlar: "Muhterem Mareşal: Bugün Cami Beyefendi ile birlikte vaziyeti tetkik edcrken vardıgımız netkeyi zati dev- letlerine arzetmeyi faydah bulduk. Mediste intibap mazbataları hakkında cereyan eden mözakere ve vanlan netice bizde şn kaanati kuvveÜeBdirmişür ki, Halk Partisi şimdiye kadar mubaliflere karşı oynadıgı oyunlarda mnvaffak olmuş ve nihayet Meclisin, hükü- metin Cumburreisi'nin mesruiyeti bakımın- dan bir emrivaki vücuda getirmişlerdir. Bu işte bizi en ziyade uzen nokta, Halk ve De- mokrat Parti'nin zatı devletlerinin de halk nezdindeki büyük tevecfübü ve itimadını sarsmak için adeta elbirligi ge hiçbir gayre- ti esirgememekte olmalandır." Mektupta, 1946 seçim sonuçlanmn yarat- üğı kuşkulardan söz edilmekte ve Çakmak'a şu öneride bulunulmaktadın "Zan devkdermin Mecte kürsösirnden kı- sa, veciz ve fakat katı bir nutnkla Meclisin, hükümeün ve Cumhurreisi'nin gayri meşnı olarak kunıldugnnu, böyle bir Mecliste bu- lunmakla onun mesuh'yetlerine iştirak ede- meyeceginizi bildirerek cekilmenizi. gemisi batmak üzere olan bir amiral gibi bayrağı- nıza alarak dışanda haOda beraber onun hak- kını ve davasını müdafaa etmenizi en tabii ve zaruri bir hareket olarak göriiyoruz. Bü- tün miliedn böyle bir hareket karştsında ar- kpmrılf gelecegine emin buluauyonız. Sahsuuza karşı olan sonsnz bahdan ve memleketin selamet ve kurtnlu; ihtiyaandan cesaret alan bu maruzatımızdan dolayı bizi mazur göreceginizi omanz." Bakan Şükru Sökmensüer'in açıklamalan bomba etkisi yapmıstı. Bakan, Sertel ve Baykurt'un bu ortak mektupLarının, Tevfik Rüştü Aras tarafuıdan Mareşal'a götürüldüğünü, Çakmak'ın da Sertel ve Baykurt'a "sönmez muhabbetlerini" gönderdiğini, Aras'ın Ser- tel'e gönderdiği mektuba dayanarak açıklı- yor ve daha sonra şu değerlendirmeyi yapı- yordu: "Bu mektup, Büyük MİDet Medisfnln meşnı olmadıgını miUete göstermek için De- mokrat Parti Medis Grubu'nun Meclisi ter- ketmek hareketine leşvikte mu'.affak olama- yan solculann Demokrat Parti'den ümitle- rini keserek Meclisin kanuni ve mesra du- nnnnno baltabımak için Mareşal Çakauk'ı alet olarak kullanma yolunda ayaröa teseb- böskre nasıl devam ertiklerini pek açık so- rette göstermektedir. Bu surette Mareşal Çakmak'ın hizmet yıllannda kazandıgı bür- met sayesinde devleti yıkmak için bir tahrik malzemesi olarak kuUanmak teşebbösii aza- mi kuvvetini bulmuş demektir. Demokrat Parti'yi idare edenlerin komünistlerin bn al- dalıcı taktiklerine alet olmamak için göster- dikleri nyanıldıgı memnuniyetle karşılıyo- tçişleri Bakanı, bu mektuptan sonra Dr. Şefik Hüsnü'nün mektubunu okurken DP lideri Celal Bayar oturduğu yerden bakana söz atar: "Birçok serserilerin mektuplannı getirmiş okuyorlar." Bakan Sökmensüer, Şefik Hüsnü'nün şu yazısını da okur Dr. Şefik Hüsnü'nün 29 Temmuz 1946 U- rihli değerlendirmeleri çok ilginçtir. Okuya- lım: "Göriilüyor ki, Demokraüarla Halkçıla- n ayıran birçok teferrnafın üstünde Törki- ye'ain sdameti İngiltere'ye mi yoksa Sovyet- ler Biriiği'ne mi dayanmakta olduğu mese- lesi vardur. Ve Demokrat muhalefete mensnp olanlar ve en başta Mareşal, Halkcılann memleketi toptan İngiltere'ye satmalanna ve tabi bir devlet haline düşürmelerine karşı- hk söratle Sovyetler'le anlaşmak sayesinde ancak memleketi kurtarmak ve milli istik- laMni sağiamlaştırmak mümkün obtcagına ve bunun için insiyaki bir tarzda bu kanaati besleyen inkılapçı, çalışkan halk yığınlan ile el biriigi yapmak lâzım geldiğine inandıkla- nm acıga vnrmaktan çekinmediler. Öyle aa- laşılıyor ki, Demokrat muhalefet iktidara geldiği takdirde Halk Partisi'nin yaptığı gi- bi emekçi kitlelerin inkılapçı mümesstti olan bizlere, düşman muamelesi yapmayacak, bi- lakis barici siyasetlerinde tarafımızdan des- teklenmeye kiymet vereceklerdir." Bakan, Dr. Şefik Hüsnü'nün konu ile il- gili değerlendirmelerini aktarmayı sürdürür. TKP Genel Sekreteri Şefik Hüsnü, DP ve Mareşal'in TBMM'den toptan aynlmalann- dan sonra ortaya çıkabilecek olasıhklan şöy- le yorumlar: "Bu ihtimaDerden en mühimi birincisidir. Bn şekilde mücadele halk arasına ve köyle- re intikal ettirikligi takdirde bizira bütün gü- cümüzle ona katılrnamız. Mareşal'i ve De- mokrat Parti'yi desteklememiz, bütün teski- labmızı ve faali>etimizi bu mücadelenin kaplanna göre ayariamamız icap eder. Dik- kat edecegimiz nokta, Demokrat Parti'nin (Arkast /7. Sayfada)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle