Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 ARALIK 1990
Tabu!..
HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
Tabu, Polinezya dilinden Batı Avrupa dille-
rine, oradan da dilimize geçmiş bir sözcüktür.
Polinezya'daki kullanımı, dinsel nitelik taşıyan
kişi, hayvan ya da nesneler için olup bir tür do-
kunulmazlık ve ayncalık (imtiyaz) belirtisidir.
Batı'daki ve bizdeki kullanımı ise genellikle do-
kunulmasında, eleştirümesinde korku salan, te-
kin olmayan kişi ya da kuruluşlar içindir ve bu
anlamda yaygınlaşıruştır.
Günümüz Türkiyesi'nde iki kurum ve kuru-
luş vardır ki bunlar öteden beri "tabu" sayıl-
mıştır: Birisi din, öteki Silahlı Kuvvetler.
Osmanlı Imparatorluğu'nda da durum başka
türlü değildi. Bu imparatorluğu ilmiyye, mülkiy-
ye ve askeriyye olmak lizere üç zümrenin bir ara-
da yönettiği, az çok tarih okuyanlarca bilinir.
Bu üç zümrenin üstünde olan padişah ise bun-
lar arasındaki birliği, daha doğrusu, uyumu ve
dengeyi sağlayan ve hepsinin amiri olan kişidir.
Çünkü padişah, hem mülki yönetimin başı (özel-
likle Yavuz Sultan Selim'in halifelik sanını al-
masından sonra), hem ilmiyyenin en yüksek mer-
cii hem de ordunun başkomutanı yetkilerine sa-
hipti.
"Mülkiyye"nin yani sivil yönetimin başı sad-
razam, "ümiyye"nin, yani dinsel zümrenin başı
şeyhülislam idi. Adalet işleri (mahkemeler), eği-
tim ve öğretim işleri (medreseler) bu alanın çer-
çevesine girdiği için imparatorlukta ilmiyye sı-
nıfının büyük etkinliği vardı. Ordunun başı ise
yeniçeri ağası idi. Bununla birlikte savaş duru-
munda orduya yeniçeri ağası değil ya padişah ya
da onun vekili sayılan sadrazam komuta ederdi.
Okuyuculanmın bıiyük bir bölümünce bilinen
bu durumlan yinelemekle güttüğüm amaç, o dö-
nemde padişah başta olmak üzere bu üç zümre-
nin tabu niteliği taşıdığmı vurgulamaktır. Padi-
şah zaten başhbaşına bir tabu idi. Halktan hiç
kimse padişahı ve sözünü ettiğim üç yönetici
zümreyi eleştiremezdi. Yalnız "şikâyetname"-
ler yollanabilirdi.
• * •
Günümüzde padişah yoktur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, halkın temsilcisi olarak devletin
başındadır. Cumhurbaşkanını o seçer ve cum-
hurbaşkanınca kendisine sunulan hükümet lis-
tesini o onaylar. Hükümetin icraatını da o de-
netler.
tlmiyye sımfının bugünkü yönetimde yeri yok-
tur. Bu sınıf Diyanet İşleri Başkanlığı olarak,
halkın ibadet gereksinmesini sağûamakla görevli-
dir. Ne yazık ki yavaş yavaş bu görevinin dışına
taşmış, dini politikaya alet edenlerin dayanağı
durumuna gelmiştir.
Günümüzde askeriyye sımfının da yönetim-
de yeri yoktur. Bu sınıf doğrudan doğruya yü-
rütme erkine bağlı ve ulke savunmasıyla görevli
geniş bir kuruluş durumundadır.
Gerek din işlerinde, gerek askerlik işlerinde
günümüzdeki yasal durumu böylece belirttikten
sonra şurasını vurgulamak istiyorum: Bugün yu-
rütmenin başı olan cumhurbaşkanı ve başbakan
tabu değildir. Yasama organı olan TBMM de ta-
bu değildir. Yargı organlannda da tabu niteliği
yoktur. Çünku bu saydıklanmjn hepsinin icra-
atı eleştirilebilir. Bu kurul ve kuruluşlar ve bun-
lann başında bulunanlar hakkmda türlü yönler-
den düşünce yürütülebilir.
Gelgelelim Silahlı Kuvvetler ve onun uzantı-
lan olan MİT, butün kademelerdeki askeri mah-
kemeler, hele hele sduyönetim mahkemeleri ve
yarı askeri nitelikli Devlet GUvenlik Mahkeme-
leri hakkmda söz söylemek, eleştirilerde bulun-
mak tekin değildir. Çünkü bunlar 21. yüzyıla
adım atmak üzere bulunan Türkiye. Cumhuriye-
ti'nde hâlâ "tabu"durlar.
Bu niçin böyledir?
Nedeni açık: Tabu'yu biz yaratıyoruz. Geçen
hafta sayın Bülent Ecevit'le ANAP'lı Safa Gi-
ray arasında geçen ve gazetelere de yansıyan tar-
tışmada Ecevit'in "Özel Harp Dairesi" konu-
sundaki açıklamaları üzerine Safa Giray; "Baş-
bakanlık gibi yüksek bir görevde bulunmuş ki-
şinin eksik bilgilere dayanarak açıklamalarda bu-
lunması doğru değildir, gerçeği bilse de söyle-
memesi gerekir" yolunda sert bir çıkış yaptı.
Ecevit ise Safa Giray gibilerin tutumunu haklı
olarak "askerden çok askerci" diye niteledi. Bi-
lindiği gibi bu deyiş ilk kez 1789 Fransız Devri-
mi'nde "kraldan çok kral yanlısı" biçiminde
kullanılmış, o dönemden beri de türlü kişi ya da
kuruluşlar için kullamlagelmiştir. Ülkemizde de
aydın geçinen pek çok kişi ve politikacı "asker-
den çok asker yanlısı" görünmeyi kendi çıkar-
larına uygun bulur; ihtiyatlı olmak gerekir.
Türkiye'de Silahlı Kuvvetler, ülke çapında ör-
gütlü en buyuk silahlı güç olduğundan, "ne olur
ne olmaz" günün birinde yönetime müdahale
ederse, böyle bir durumda "militarizm karşıtı"
bir geçmişe sahip olmamak bu gibilerce en uy-
gun yoldur. Düşunmezler ki militarizmin egemjn
olduğu yerde demokrasi olmaz, olmaz ama yi-
ne de "ne olur ne olmazcılar" bu yolu seçerler.
Türkler için ötedenberi "asker millet" nite-
lemesi icullanılır. Bununla övünürüz. Tıpkı "er-
kek adam", dahası "erkek kadın" nitelemesi-
nin hoşumuza gittiği gibi. Araplar Türkler için
"seyf-ül İslam" (Islamın kılıcı) derlerdi. Böyle-
ce Turklerin "savaşçı" yönu ön plana çıkarıl-
dı. Oysa Turkler İslamdan önce de örgütleme,
devlet kurma ve kurulan devletin yönetimi için
gerekli düzenleme ve kuralları oluşturma alanın-
da usta bir ulustur.
Rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak Genelkur-
may Başkanıyken, silahh kuvvetler yönünden ge-
len her istek, bir buyruk niteliği taşırdı. Ankara-
Antalya demiryolu bu yüzden yapılamamıştır.
Dahası o tarihlerde TBMM'de, Milli Savunma
Bakanlığı ve dolayısıyla Genelkurmay Başkan-
lığı bütçesi aynntıli olarak göruşülemez, yalnızca
toplam odenek kaç lira ise o sayı onaya sunu-
lur, alkışlarla kabul edilirdi. Askerin bütçesi bile
tabu'ydu.
Askerler arasında "emir ve komuta zinciri"
de tabudur. 27 Mayıs Devrimi'nin bu zincirin ku-
rallarına uygun olarak yapılmaması, Milli Bir-
lik Komitesi'nde yüzbaşı, dahası, üsteğmen rüt-
besindekilerle general rütbesindekilerin eşit oya
sahip olması, Silahlı Kuvvetler tarafmdan hiç af-
fedilmemişti, bunun acısı on yıl sonra 12 Mart
faşizmi döneminde eski Milli Birlik Komitesi'-
nin iki genç üyesinin bir bahaneyle sıkıyönetimce
içeri alınarak falakaya çekilmesiyle çıkarılmış-
tır. Emekli Kur. Yarbay Talât Turhan da o dö-
nemde işkence görmüştür. Üst rütbeliler emir ve
komuta zincirini bozanlara karşı çok acımasız-
dır. Çünkü bu zincir onlar için 'tabu'dur. Ge-
çede TV ekranında izlediğim bir filmde gördüm
ki. 1923'lerde ABD'de de durum böyleymiş. An-
cak, o filmde bağımsız bir hava kuvvetleri ko-
mutanhğı kurulması için emir ve komuta zinci-
rini kırarak savaşım veren ve bu yüzden askeri
mahkemece yargılanan subay ne dayak yemiş
ne de eziyet görmüş, yalnızca askerlikten çıka-
rılmıştı. Filmin gerçek bir olayı yansıttığı belir-
tiliyordu. Demek ki 'tabu'ların tekinsizliği
ABD'de, Türkiye'ye oranla daha az çarpıyordu
kişileri.
Askerliğimi Ikinci Dünya Savaşı sırasında yap-
mış olduğum için birisi iki yıl olmak üzere, üç
kez ordunun içinde bulundum. Üst rütbeli su-
baylardan dostlanm oldu. Ancak bu dostlukla-
rın 'tabu'lara dokunmamak koşuluyla sürebile-
ceğini öğrendim. 1949 yılında bu sütunlarda çı-
kan iki yazıda, o tarihten dört-beş yıl önce evi-
me bir dost aracıhğıyla sokulan MAH (şimdiki
MİT) ajanından söz etmiştim. Geçen yıl bu ya-
zıların bir bölumünü yine bu sütunlara almayı
gerekli gördüm. Vay efendim, ne mektuplar, ne
mektuplar... Imza yerine: "Eski bir MÎT görev-
lisi". Kimisi çok kibar, ama 'tabu'ya dokundu-
ğumu uygun sûzcüklerle anlatıyordu bana. Ama
bir tanesi "kabadayılık mı taslamak istiyorsun"
diyordu. Oysa benim o yazılarımda kabadayıh-
ğın zerresi bile yoktu. Bir olguyu anlatmıştım.
Demek bir yazıda yalnızca MIT'ten söz etmek-
le bile 'tabu'ya dokunmuş oluyordum.
Tabulaşmanın önüne ancak askeri eğitimde-
ki yöntemlerin ve "imtiyaz" alışkanlığımn de-
ğiştirilmesiyle geçilebilir. Atatürk'ün ölümü sı-
rasında askeri lise öğrencisi olan bir yeğenim beni
ziyarete geldiğinde, sınıf öğretmenlerinin kendi-
lerine: "Ismet Inönü'nün cumhurbaşkam seçil-
mesini başta Mareşal olmak uzere generaller is-
tedi. Onlar istemeseydi sivillerin toplandığı Mec-
lis hiçbir şey yapamazdı, askeri üniformanızın
şerefini, üstünlüğünü ve kıymetini biliniz" de-
diğini anlattıydı.
Günümüzde Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla
konusu yüzünden çıkan tartışmalar, Silahlı Kuv-
vetler'in her dairesinin birer 'tabu' olduğunu
gösterdi.
Şunu söyleyeyim; sivil ve asker birçok kişide
bu ttstünlük ve ayncalık zihniyeti süriip gittikçe
ülkemizde militarist 'tabu' sona ermez ve bu
'tabu' sona ermeyince de biitün koşullanyla çağ-
daş demokrasi kurulamaz. Olsa olsa sivil kılıklı
yeni tabular oluşturulur. Kenan Evren gibi ana-
yasa oylamasıyla birlikte cumhurbaşkanı seçil-
me düşleri kuran Özal'a ne dersiniz?
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
TYS'nin Yazariar
Şölenine Çağrı
Sanıyorum ülkemizde ilk kez bir uluslararası yazariar top-
lantısı yapılacak. 1971'de, zamanın Kültür Bakanı Talat Hal-
man Uluslararası Pen Kulübün istanbul'da toplanmasını sağ-
lamıştı. Batılı yazariar bu çağrıyı sevinçle karşılamışlardı. Ne
var ki Halman görevden ayrılıp yerine İsmaıl Arar geldi. Ya-
şar Nabi, Macit Gökberk ve ben yeni bakanı görmeye gittik.
Halman'ın, Pen Kulüp üyelerini Türkiye'ye davet ettiğini anım-
satıp bakanın bu konuda ne gibi yardımlarda bulunacağını
öğrenmek istedik. Sayın Arar. 'Kblay kolay' deyip durdu. Ama
inandırıcı bir şey söylemedi. Bakanın yanından çıktığımızda
Yaşar Bey "Bu iş olmaz. Vazgeçsek daha iyi olacak. Baksa-
nıza bakan ne dediğimizi, ne istediğimizi bile anlamadı" de-
mişti. Pen merkezine bir mektup yazıp, çağndan vazgeçtiği-
mizi bildirmek zorunda kalmışttk.
Türkiye Yazariar Sendikası şimdi Asya ve Afrika yazarları-
nı İstanbul'da bir araya getiriyor. TYS eski Genel Başkanı ve
Asya Afrika Yazartarı Birliği Başkanlık Divanı Üyesi Azte Ne-
(Arkası 16. Savfada)
O
EMTEIirailZME VE OUGMIŞİVE KA*»I
MVCADELE
KATILLERİN KIMLİĞİNDE KONTRGERİLLA YAZIYOR
• CIA, NATO, GLADİO'nun, emperyalizmin uluslararası
terörizmi siyasal cinayetler, katliamlar ve cuntaları
yönlendirdiği açığa çıktı. Bu gerçek ülkemizde de
değişmemiş, 1 Mayıs 77'ler, Kahramanmaraş'lar,
Cömert, Aksoy, Emeç vb. katliam ve cinayetlerinin ar-
kasından KONTRGERİLLA ismi çıkmışlır.
HAZİRAN YAYINEVI'nin çıkardığı, sadece ABD'li
subaylara "gizli" olarak dağıtılan FM serisinden 90-8
numaralı KONTRGERİLLA OPERASYONLARI isimli ki-
tapta konunun derinliği ele alımyor.
) Yoğunlaşan Körfez kriziyle birlikte baskılar da giderek
artıyor.lşçilere karşı lokavi ilan edilirken, memurların
sendika hakkı gasp ediliyor, öğrencilerin demokratik
üniversite istemine gözaltılarla cevap veriliyor.
BASKI VE TERÖRE KARŞI GENEL BİR
OİRENİŞ HATTI YARATALIM.
A U t o C A D e dayalı
Bilgisayar Destekli Tasarım, Çizim,
Mühendislik ve İmalat konularında Yazılım ve
Donanım satışında görev alabilecek,
İngilizce bilen MAKİNA MÜHENDİSLERİ
aşağıdaki telefona başvurabılirler.
175 17 40
MNG Bilgisayar A.Ş.
9. SAYIMIZ CIKTI
DUYURU
GAZİANTEP İŞ MAHKEMESİ »
HAKİMLIĞİ'NDEN
Güneydogu T.S.K Genel Müdürlü|u tarafından Kürşad Solak ve
Fehmi Yücesoy aleyhlerine açılan 103.657.920— TL.lik Tazminat Da-
vasında:
Davalı Fehmi Yucesoy tum aramalara rağraen bulunamadığından
ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir.
Mahkememiace 5.10.(990 tarih 1990/578. fcaparla- davanıp
103.657.92Or- TL. üzerinden aynen lcabulune karar verilmiş olduğun-
dan davalı Fehmi Yucesoy'a karar tebliği yerine kaim olmak uzere du-
>"urulur.
Basın: 48850
PENCERE
Amerikan Üsleri
Başımıza Bela...
Beyinsel soluklanma için arada sırada bir incir çekirdeği
doldurmaz soruların 'bilmece bildirmece, dil üstünde kaydır-
maca'sı yararlıdır.
Soru:
— Gargara ile çiklet arasında ne fark var?
— Çiklet susuz, gargara sului
— Başka? 4
— Gargarayı yaptıktan sonra hemen tûkürürsün, çikletie sa-
atlerce geviş getirirsin.
Geviş getirmek ağır bir deyim. Ne yazık ki bizim toplumun
siyasal edebiyatına denk düşüyor. Kimi konuyu bir ömür bo-
yu sakız gibi çiğneriz; eloğlu ise gargara yapar; ama, yut-
maz, hemen tükürür. Lockheed skandalı, kontrgerilla ya da
Amerikan üsleri gibi yıllar boyu gündemden eksilmeyen ko-
nularda geviş getirmekten başka bir iş yapamadığımızı itiraf
etmek gerekmez mi!
*
Çeyrek yüzyıl Türkiye'de Amerikan üssü tartışması yapıl-
dı, neler söylenmedi:
— Amerikan üssü yoktur.
— Üs yok, tesis vardır.
— Anahtarı bendedir...
1958'de Lûbnan'da ayaklanma başgösterince Vaşington,
incirlik Üssü'nü Ankara'ya haber vermeden kullanmıştı. Be-
yaz Saray'ın amacı neydi? Lûbnan'da Amerikan yanlısı dü-
zeni korumak! Koruyabildi mı? Beyrut'un bugünkü durumu
sorunun yanıtıdır, ama ABD, Türkiyeyi 1958'de bal gibi kul-
landı. Olay, 1960'lardan sonra ülkemizdeki yabancı üsler ko-
nusunda tartışmayı alevlendirdi: Bu üsler ancak bir NATO sa-
vaşında komünist saldınsına karşı savunma için kurulmamış-
lar mıydı?
Artık bu söylence de noktalandı. Çünkü bugün ortalıkta
ne Varşova Paktı kaldı, ne de NATO'nun kıymet-i harbiyesi
var. Komünizm tehlikesinden artık kim söz açabilir? Dünün
dünyası yıkıldı, yeni bir dünya kuruluyor; ama, ne görüyoruz:
Amerikan üsleri yine devrede değil mi?
Gargara suyunu tükürmenin, çikletı ağzımızdan çıkarma-
nın, geviş getirmeyi bırakmanın zamanıdır. Demek ki ülke-
mizde Amerikan üsleri varmış; hem komünizme karşı değil,
İslam dünyasına karşı kullanılacak; üstelik 1958'deki gibi giz-
lice değil, apaçık ABD'nin hizmetine gıreceğiz, Anadolu'da-
ki Amerikan üsleri 1990 yılında Türkiye'yi sınır komşusu Irak'la
savaşa götürecek altyapıyı oluşturuyor.
Al gözüm seyreyle!
•
Eşref saati gelip çattığında Türkiye'yi etkilemek için hemen
biri öter. Daha "ne oluyoruz?" diyemeden NATO Genel Sek-
reteri Manfred VVörner baklayı ağzından çıkardı:
"— NATO'nun toprak bütünlüğüne Avrupa dışından gelen
tehditleri bölgedışı diye önemsemezlik edemeyiz. Türkiye cto<V
rudan tehdit altındadır ve Güney bölgemiz, tüm ittifak çıkh.$>
larını ilgilendiren önemli bir bölgedir."
Vay, vay, vay...
Bugüne dek Türkiye'nin savunmasını hep yokuşa süren
NATO birdenbire niçin celallendi? Tehlike Sovyetler'den gel-
miyor; ama, Irak'ın tehdidi altındaymış ülkemiz, öyleyse Ana-
dolu'daki üsleri Vaşington'un emrine verip kendimizi sava-
şın göbeğine atmalıyız, değil mi?
•
Uzun yıllar sonra Türkiye'deki Amerikan üslerinin ülkemi-
zin başına bela olduğu anlaşıldı; daha önce söytenenlerin
ne kadar gerçek olduğu sergileniyor.
1991in eşiğinde Türkiye hem tehdit altında değildir; hem
Irak'tan -sözde- gelecek bir saldırıya karşı kendisıni savuna-
cak güçtedir. Vaşington'un Körfez'e yönelik savaşında Ana-
dolu'yu Amerikan uçak gemisi gibi kullanmak bu ülkenin ta-
şırra, toprağına, insanına, Mehmetçiğine ihanet olur,a-.-iv
Siz hâlâ
annenizin margarinini m±
kullanıyorsunuz?
Zaman değiştr, a/ışkanhklar da değişîyor. Biz annemizden
fark/ı yaşıyoruz. Pratîk ve sağlıklı çözümlere önem veriyoruz.
İşte bu yüzden Luna bizim margarinimiz. Çok hoş bir kutusu var.
Pit diye açıyorsun, kapatıyorsun. Hava ile temas ederek
bozulmuyor, erimiyor, etrafı kirletmiyor. Buzdolabından çıktığı
zaman bile yumuşak. Lezzet/i ve hafif. Hem kahva/tılarda hem
yemeklerde harikai Luna Atargarin bizim seçimimiz.
Luna'nm, içinde 5000 ı.u Siz de hemen deneyin.
Vitamin A ve 250 I.U
Vıtamin D var. Vifamin A /
özellikle gözler için
çok yararlı. Hem
çocuklar hem de
yetişkinler için önerilen
günlük doz 5000 I.U.
En çok gereksindiğimiz
vitaminlerden biri olan
Vitamin D ise vücudun
kalsiyum metabolizması
ve kemikler için çok
önemli. Büyüyen
çocuklar ve kadınlar
için özellikle gerekli
olan Vitamin D'nin
günlük alım dozu80 I.U'
nun altına düşerse
sağlık sorunları baş
gösterebilir.
LunaMargarin.
YeniYumuşakMargarin. Y6R