03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 8 KASIM 1990 Pakistaıı Seçimlerindeıı Gözlemler... Seçim gezisinin benim yönümden en ilginç gözlemlerinden biri, seçim gecesi sonuçlar ortaya çıktıktan sonra, birkaç gözlemci arkadaşımla birlikte Navaz Şerif tarafından kabul edilmemiz oldu. Kırk yaşlarındaki bu genç, dinamik ve etkileyici politikacı, büyük çoğunluğu feodal ya da toprak sahibi kökenli olan öbür Pakistan politikacılarından sanayici kökeni açısından da ayrıhyor. Prof. Dr. ERGUN OZBUDUN Pakistan, 24 Ekim 1990 günü, siyasal tarüıi- nin önemli dönüm noktalanndan birini oluştu- ran bir genel seçime sahne oldu. Bu seçimleri, ABD'deki "Ulusal Demokrasi EnstitUsü'nce (National Democratic Institute-NDI) oluşturu- lan uluslararası gözlemciler grubunun bir üyesi olarak izledim. NDI, Demokrat Parti'nin ulus- lararası ilişkiler enstitüsü niteliğinde olup demok- ratik kurumlann ve çoğulcu değerlerin korun- ması ve güçlendirilmesi amacını taşıyan bir ku- ruluştur. Bu enstitünün, Benazir Butto'yu ikti- dara getiren 16 Kasım 1988 seçimlerini izlemek üzere oluşturduğu gözlemciler grubuna da ka- tılmıştım. Bu kez, 17 ülkeye mensup 40 gözlem- ciden oluşan gruba, Türkiye'den Sayın Vahit Halefoğlu ve Sayın Prof. Dr. Metin Heper'le bir- likte Türk Demokrasi Vakfı'nı temsilen katıldıtn. Sayın Halefoğlu ile Polonyalı senatör Stanis- law Dembinski'nin ortak baskanlığını yaptığı grup, Pakistan'ın dokuz kenti ile onlara yakın kırsal bölgelerde gözlemlerde bulundu. Seçim ortamı Pakistan, seçim ortamına, 6 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Gulam hhak Han'ın yaklaşık 20 aylık Benazir Butto hükiimetini azledip mil- let meclisini feshetmesiyle girmiştir. Cumhurbaş- kanı, bu işlemini Pakistan Anayasası'mn 58'inci maddesine dayandırmış ve fesih nedenleri ara- sında milletvekili transferlerini, anayasanın ba- zı hükümlerinin ihlalini, ulusal servetin yağma- lanmasını, geniş çapta yolsuzluklan ve Sind eya- letinde kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmuş olmasını saymıştır. Cumhurbaşkanına göre bu nedenler kendisini, "federal hukümetin anaya- sa hükümlerine göre yürütülmediği ve yürütü- lemeyeceği seçmenlerin yargısına baş\ r urmanın zorunlu hale geldiği" sonucuna götürmuştür. Buna karşılık Bayan Butto ve onun lideri ol- duğu Pakistan Halk Partisi (PPP), millet mec- lisinin güvenini taşımaya devam eden bir hüku- metin bu gibi nedenlerle azlinin anayasaya ay- kırı olduğunu ileri sürmüştür. PPP liderleri, cumhurbaşkanının böyle bir yetkiyi belki ancak "hukümetin tamamen felce uğraması" duru- munda kullanabileceğini savunmuşlar ve kanıt olarak, Pakistan Yüksek Mahkemesi'nin 1988 yılında verdiği ve Junejo hükümetinin o zamanki Cumhurbaşkanı Ziya Ül-Hak tarafından görev- den alınmasını usulsüz bulan bir hükmünü gös- termişlerdir. Böylece, cumhurbaşkanını azil-fesih işlemi 1990 seçim kampanyasının başlıca sorun- larından biri haline girmiştir. PPP, bu konuda yargı organlarına da başvurmuşsa da ilgili eya- let yüksek mahkemeleri cumhurbaşkanının işle- minin anayasaya uygun olduğu doğrultusunda karar vermişlerdir. Pakistan'da yaygın bir ka- nı, cumhurbaşkanının azil işleminde, Benazir Butto hükümetinin çeşitli politikalarından hoş- nut olmayan ordu yüksek kademelerinin de et- kili olduğudur. lkinci bir sorun da Butto hükümetinin azliy- le birlikte cumhurbaşkanının göreve getirdiği Gulam Mustafa Jatoi hükümetinin bileşimi ve tutumudur. PPP liderlerine göre meclisin feshi halinde ülkeyi yeni seçimlere götürecek geçici ya da işgüder hukümetin, yasama meclisleri başkan- lanndan ve yüksek yargı organları temsilcilerin- den oluşan tarafsız bir hükümet olması gerekir- di. Oysa Jatoi hükümetinin tümüyle PPP kar- şıtlarından oluştuğunda kuşku yoktur. Aynca cumhurbaşkanı, Butto hükumetini azlettikten sonra kamu görevlileri hakkındaki yolsuzluk id- dialarını soruşturmak üzere özel mahkemeler kurmuştur. Bu tür mahkemelerin Pakistan ta- rihinde (Zülfıkâr Ali Butto'nun basbakanlık dö- nemi dahil) bazı örnekleri olmuştur, ilke olarak anayasaya aykırı olmadıklan da kabul edilmek- tedir. Buna karşıhk PPP liderleri, özel mahke- melerin siyasal amaç taşıdığını ve şu ana kadar hakkında yolsuzluk soruşturması açılanların sa- dece PPP'li bakanlar (Benazir Butto'nun ken- disi hakkında da dört ayn iddia ile soruşturma açılmış bulunmaktadır) olduğunu, soruşturma sürecinin bazı yargısal usul güvencelerinden yok- sun bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu soruş- turma ya da hesap sorma (accountability) süre- cinin yaptırımı, suçlu bulundugu takdirde ilgili kişinin, kamu görevlerine gelme hakkından belli bir süre için yoksun bırakılmasıdır. Seçim gü- nüne kadar hakiannda soruşturma yürütülen ki- şilerden hiçbiri hakkında henüz böyle bir karar alınmış değildir. Bu açıklamaların da göstermiş olacağı gibi se-' çim kampanyası hayli sert, tartışmah, heyecan- lı ve aşın ölçüde kutuplaşmış biçimde geçmiş- tir. Bir bakıma seçimler, halkın geçmiş Butto hü- kümetine karşı güveninin sürüp sürmediği ko- nusunda bir referandum'adönüşrnüştür. Çeşit- li temel politika sorunları, bu karşılıkh suçlama- lar ortamı içinde çok geri planda kalmış ve pek az tartışılmıştır. Siyasal partiler Kutuplaşmış seçim öncesi atmosferin bir gös- tergesi de seçim mücadelesinin esas itibarıyla Butto yanlılarıyla karşıtlarından oluşan iki ana blok arasında geçmiş olmasıdır. Bir yanda PPP'nin, oy potansiyelleri çok sınırlı olan bazı kuçuk partilerle gerçekleştirdiği Demokratik Halk Ittifakı (PDA), öte yanda Butto karşıtla- nnın buyük çoğunluğunu içine alan Islami Cum- huriyetçi Birlik (İJt) seçim mücadelesini yürüt- müşlerdir. İJİ, 1988 seçimleri öncesinde dokuz parti arasında bir seçim ittifakı olarak kurulmuş- tur. Birlik içinde en önemli grubu, Pakistan Müslüman Lİgi oluşturmaktadır. Birliğin öbür önemli partileri arasında liderliğini geçici Baş- bakan Jatoi'nin yapüğı Ulusal Halk Partisi ve Islamcı nitelikteki Cemaat-i Islamî yer almak- tadır. Seçim öncesi dönemin ilginç özelliklerin- den biri de İJt'nin kendi dışında kalan nispeten önemli iki partiyle de seçim ittifaklan kurması ve seçimlerden sonra da işbirliğinde bulunma ko- nusunda anlaşmalarıdır. Bu partilerden biri, Hindistan kökenli Müslüman göçmenlerin par- tisi olan ve özellilde Karaçi'de çok güçlü bulunan MQM, öbürü de kuzeybatı sınır eyaletinde önemli gücü olan Vali Han liderü'ğindeki orta- nın solu eğilimli Avamî Ulusal Partisi'dir (ANP) Görülüyor ki Benazir Butto ve PPP karşısında- ki cephe, İslamcılardan, çeşitli nedenlerle PPP'ye karşı olan laik ve liberal öğelere kadar uzanan geniş bir siyasal yelpazeyi içine almıştır. Seçim günü işlemleri Gözlemciler grubumuz, seçim öncesi ve seçim ertesi işlemlerin incelenmesini de seçimlerin ge- nel değerlendirilmesi açısından zorunJu saymakla birlikte, faaliyetlerini doğal olarak seçim günu işlemleri üzerinde yoğunlaştırmıştır. Seçim gü- nü gözlemleri, oy vermenin başlamasından ön- ce bütün gerekli hazırhkların tamamlanmış olup olmadığını, oy vermenin kanunun öngördüğü usullere uyup uymadığını, oy verme sjrasında ya da sandık çevresinde şiddet olaylarınm ya da korkutma girişimlerinin gerçekleşip gerçekleşme- diğini, oy gizliliğine uyulup uyulmadığını, san- dık kurullarının tarafsızca hareket edip etmedi- ğini, sandıklarda çeşitli partilerin gözlemcileri- nin hazır bulunup bulunmadığmı kapsamıştır. Oy vermenin sona ermesinden sonra da gene çe- şitli sandıklarda oyların sayım ve dökümü, so- nuçlann tutanaklara geçirilmesi, tutanakiarın o seçim çevresinin tümünden sorumlu olan seçim görevlisine iletilmesi, oy verme süreciyle ilgili şi- kâyetlerin seçim kurullannca nasıl değerlendi- rildiği gözlemlenmiştir. Daha sonra bütün alt- gruplar Karaçi'de bir araya gelerek izlenimleri- ni karşılaştırmışlar ve 26 ekim akşamı bir basın toplantısıyla yerli ve yabancı kamuoyuna duyu- rulan ortak bildiriyi hazırlamışlardır. Büyük ölçüde tngiliz sisteminden esinlenmiş olan Pakistan seçim sisteminde, seçimle ilgili iş- lemler yargı organı üyelerinden oluşan seçim ko- misyonlarınca yürütülmekte ve denetlenmekte- dir. îslamabad'daki Federal Seçim Komisyonu'- nun yanında, dört eyaletin her birinde eyalet se- çim komisyonları vardır. Her seçim çevresinde (Pakistan'da Ingiltere'de olduğu gibi her çevre- den tek milletvekilinin seçildiği dar bölge usulü yürürluktedir) seçim işleri, Eyalet Seçim Komis- yonu'nca atanan ve büyuk çoğunluğu yargıçlar- dan oluşan seçim çevresi görevlisi (returning of- fîcer) tarafından yürütülmektedir. Seçim komis- yonlannın yargısal karakteri yanında, her san- dıkta, yarışan partilerin gözlemcilerinin de yer alması, seçimlerde büyük çapta hile ve yolsuz- luk yapılabilmesi ihtimalini asgariye indirmek- tedir. Nitekim gözlemciler grubumuz, kendi göz- lemlerine dayanarak seçimlerin genelde dürüst, açık ve düzenli geçtiği, oy verme işlemlerinin ya- sal usullerine göre yürütülduğü, seçim işleriyle görevli personelin tarafsız ve yetenekli göründü- ğü, sandıkiarın hemen tümünde en az iki parti gözlemcisinin hazır bulundugu ve rakip parti gözlemcileri arasındaki ilişkilerin dostane olarak nitelendirilebileceği sonucuna varmıştır. Seçim sonuçları Seçimler, İJİ'nin belki kendi liderlerince de beklenmeyen ölçüde açık bir zaferiyle sonuçlan- mıştır. Toplam 206 milletvekilliğinden 104'ünü İJİ, 45'ini PDA (PPP'nin bazı küçük partilerle birlikte kurduklan ittifak), 15'ini MQM, 6'smı ANP, geri kalanını da öbür küçük partilerle ba- ğımsızlar paylaşmışlardır. Pakistan'ın nüfusça en kalabalık eyaleti olan Pencap'ta İJİ, toplam 114 sandalyenin 91'ini kazanmak suretiyle bü- yuk üstünlük sağlamıştır. 1988 seçimlerinde PPP'nin toplam 93, İJİ'nin 55 sandalye kazan- dığı düşünülürse, iki parti arasındaki kuvvet den- gesinin bu kez tamamen tersine dönmüş olduğu açıktır. Ancak unutmamak gerekir ki Pakistan'- ın Ingiliz sîstemine benzeyen dar bölgeli basit ço- ğunluk sisteminde, seçmen tercihlerindeki nispe- ten küçük kaymaların, sandalye dağılımına çok daha bûyük oranda yansıması mümkündür. Üs- telik 1990 seçimlerinde Butto karşıtı olan bütün güçler 1988 seçimlerindekine oranla daha sıkı bir işbirliği içinde hareket etmişlerdir. Butto hükü- metinin, iktidarda bulundugu süre içinde prog- rammı gerçekleştirmede çok başansız kalması (bunda elbette senatoda çoğunluğa sahip olma- malannın da rolü büyuk olmuştur) ve yaygın yol- suzluk söylentileri, seçmen tercihlerinin iki yıl içinde değişmesinin en önemli faktörleri gibi gö- rünmektedir. Bundan sonra neler olabilir? Millet meclisinde mutlak çoğunluğu tek başı- na ele geçiren İJİ'nin hükümeti kuracağı açık- tır. Başbakan adayları arasında İJt lideri Navaz Şerif'in, şimdiki geçici başbakan Mustafa Jato- i'nin, eski başbakanlardan Muhammed Han Ju- nejo'nun ve Ziya Ül-Hak'ın oğlu lcaz-ül Hak'- ın adları geçmekteyse de en güçlü aday, enerjik kampanyası ve karizmatik kişiliğiyle İJİ'- yi başanya götürmüş olan Navaz Şerif'tir. Pa- kistan Anayasası'nda 1990 martında yurürlüğe giren bir değişiklikle artık cumhurbaşkanının başbakanın atanmasında bir takdir yetkisi kal- mamıştır. Cumhurbaşkanı, çoğunluk partisi meclis grubunun seçtiği başbakan adayını ata- mak zorundadır. Seçim gezisinin benim yönümden en ilginç gözlemlerinden biri, seçim gecesi sonuçlar orta- ya çıktıktan sonra birkaç gözlemci arkadaşımla birlikte Navaz Şerif tarafından kabul edilmemiz oldu. Kırk yaşlanndaki bu genç, dinamik ve et- kileyici politikacı, büyük çoğunluğu feodal ya da toprak sahibi kökenli olan öbür Pakistan po- litikacılarından sanayici kökeni açısından da ay- rıhyor. Bize soylediği ilk sözlerden biri, partisi- nin köktenci (fundamentalist) bir Islamcı parti olmadığı, Pakistan'ın uygar dünya içinde geliş- mesinden ve ilerlemesinden yana olduklarıydı. Ekonomik planda ise özelleştirmeden yana ol- duğunu, devletin sanayide rol oynamaması ge- rektiğini, çünkü daha önemli görevleri bulundu- ğunu belirtti. Navaz Şerif, gençliğine karşın, beş yılltk Pencap başbakanlığınm sağladığı yönetim deneyimine de sahip görünüyordu. Yeni iktidarın, cumhurbaşkanı, ordu ve bü- rokrasiyle olan iyi ilişkileri, millet meclisindeki açık çoğunluğu, Senatoda da ötedenberi -sürege- len üstünlüğü nedeniyle, oldukça rahat bir baş- langıç yapacağı tahmin edilebilir. Bence İJİ'nin en büyük sorunu, kendi içinde bir koalisyon niteliği taşımasıdır. Daha önce de değindiğim gi- bi, hayli radikal İslamcılardan, ılımlı muhafa- zakârlara ve liberal demokratlara kadar uzanan geniş bir yelpazeyi temsil eden bu koalisyonun, birçok temel sorunlar üzerinde birliğini koruya- bilmesi, olanaksız olmasa bile, güçtür. Daha ge- nel düzeyde ise Pakistan demokrasisinin geleceği, belki bütün ülkelerde olduğu gibi, iki büyük si- yasa] parti arasında bir hoşgörü, uzlaşma ve iş- birliği atmosferi yaratılmasına, intikamcı eğilim- lerden kaçınılmasına, hukuk devleti ilkelerinin titizlikle korunmasına bağhdır. EVET/HAYIR OKXff AKBAL Cinayetlere Bir Çağn mı? Bir zamanlar Mıllıyetçi Cephe vardı. MC diye anılırdı. Şimdi islami Cephe kurulmuş. Dinsel yayın yapan birtakım dergi- ler bir araya gelip bir bildiri yayımlamışlar. Inananlar Allah yolunda cepheleşmek zorundaymış! Şeytana karşı bütün güçleriyie direneceklermiş! "Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte gelenek haline geten ve Müslümanların her türlü zulme maruz kalmaJarına sebep olan saldırılar" karşısında, 'Müslümanım diyen' herkes sa- vaşa çağrılıyor. Kime karşı mı? Bildiride bu kuruluşların ad- ları tek tek sıralanmış, birçok kadın dernekleri ve yazarlar... Açıkça hedef gösterilen derneklerin, sendikalann adlarını say- makta yarar yok. Her kim ki laiklikten, Atatürk'ten, uygarlık- tan, çağdaşlıktan yanadır, hepsi din düşmanı, Müslümanla- rın düşmanı! Düşmana ne yapmak gerek? Ezmek, yok et- mek!.. "Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok isimli Müslümanlarla uğraşmayı kendilerine meslek edinmiş laik-Kemalıst birtakım kişiler" varmış... Bunları öl- dürenler bulunmamış, ama simdi bu öldürmeter 'bahane' edi- lerek İslama karşı gösteriler düzenleniyormuş... "1920'lerden beri bu amacı gerçekleştirmek için İslami tem- sil eden ne varsa yok etme politikası uygulanmıştır. Müslü- manların okulları kapatılmış, dilleri, kılık kıyafetleri, takvim- leri ortadan kaldırılmış, buna karşı çıkan binlerce Müslüman İstiklal Mahkemeleri'nde sorgusuz sualsiz idam edilmiştir." İslam cephesi, 'laik şer cephesi'nden cumhuriyet tarihi bo- yunca işlediğı sayısız zulmün hesabını sormaya hazırmış. 'Şeytanın dostlarıyla savaşmak' Müslümanlar için görev ol- duğuna göre ülkemizin kanlı bir kıyım yerine döneceği gün- leri bekleyelim. "Ey Müslüman kardeş, şerefimizi ve inancı- mızı elimizden almak isteyenlere karşı susacak mısın? Elbette hayır. İslam uğruna mücadelenm tam zamanıdır" diyenlerin, son bir yıl içinde işlenen cinayetlerın başlıca sorumluları, kış- kırttcılan, teşvikçileri olduklannı düşünmemek elde midir? "İs- lam saflarında toplanalım. Şimdi susmanın, boyun eğmenin, seyretmenin, oturmanın ve mücadeleden kaçmanın zama- nı değildir" diyor bu bildiri... Böyle bir bildiriyi sol düşünceli bir topluluğun, bir gazete- ler, dergiler topluluğunun yayımlayıp, ülke içinde dağıttığını düşünelim. Ne olurdu acaba? Böyle bir bildirinin, halkı bir- birine düşman etmek, savaşmaya çağırmak anlamında ol- duğu gerekçesiyle yasa güçleri suçluları yakalamaz mıydı? Gericiliğe karşı gösterilen hoşgörü her türlü sınırı aşmıştır. işte, cumhuriyet ve Atatürk düşmanı 'şer' islam Cephesi bir- takım dernekleri, birlikleri, sendikalan hedef göstererek yurt- taşları kışkırtmaktadır. Atatürk Türkiyesi ağır bir suçlama al- tındadır. 1920'den bu yana Müslümanlara büyük zulümler, kıyımlar yapılmış, binlerce insan asılmış? Kimın zamanında? Mustafa Kemal Atatürk'ün!.. Bu zavallı kafalar hiç düşünmezler mi, bir Mustafa Kemal Paşa çıkmasaydı Müslüman Anadolu acaba kimlerin elinde olacaktı? Bütün Türkiye yabancılarm, daha doğrusu onların deyişiyle 'gâvurların' zulmü, baskısı altında inim inım inle- meyecek miydi? Gerçek unutulmamalı; İslamlığı, Türklüğü kurtaran kişi Mustafa Kemal Atatürk'tür. İstanbul'daki padi- şah, halife ile çevresindeki yobazlar değil... Tarihsel gerçekleri kimse altüst edemez. Herzaman yine- lediğim gibi Atatürk ve İnönü dönemlerinde islamlık en güç- lü, en onurlu, en güvenli dönemlerini yaşamıştır. Hiçbir ger- çek Müslüman baskıya uğramamış, ceza görmemiştir. An- cak çıkarları gereği halkımızı uyutmaya, aldatmaya, başkal- dırmaya teşvik eden yobazlardır; çağdaşlığın, uygarlığın düş- manlarıd/r cezalandınlanlar. BÖyleleri ülkemızin huzurunu, güvenlfgini bozmaya çalıştıkları için suçlu duruma düşmüş- lerdir. Atatürk devrimine bağlı güçler bu tür yoba2ca bildirilerle, çağdışı ortak eylem kışkırtmalarıyla, çirkin eylerrilerle kor- kutulamazlar. Gerçek Müslümanlar ülkemizi felakete sürük- leyecek bu çeşit gerici davranışların karşısındadıriar, her za- man da karşısında olmuşlardır. ÇOK ACI KAYBIMIZ Afrodisias antik kentinde 30 yıldan beri yaptığı değerli çalışmaları ile • memleketimizin ve tüm dünyanın kültürüne sonsuz katkıları olan bilimadamı, ARKEOLOC PROF. T. 'İN zamansız olarak aramızdan ayrılışı bütün milletimiz için acı bir kayıptır. Aziz naaşı, 8 Kasım 1990 Perşembe günü (bugün) Ankara Maltepe Camii'nde kılınacak olan öğle namazından sonra Aydın ilinin Geyre Köyü Afrodisias antik kentindeki istirahat yerine tevdi edilecektir. Allah rahmet eylesin. GEYRE VAKFI AFRODİSİAS KAZILARI Kültürümüze ve tarihimize ışık tutan bu kazıların ve onun başlattığı eserlerin korunabilmesi, devam ettirilebılmesı için yardjmda bulunmak isteyenlerin; kurulmuş olan Geyre Vakfı Afrodisias Kazılan'nın Vakıflar Bankası Taksim Şubesi'ndeki 15044-2 no'lu hesabına bağışta bulunmaları rica olunur. ACI KAYIP Birleşmiş Milletler Hukuk Müşaviri merhum Tevfik Erim'in ve Fahime Erim'in oğulları, Cenan Çamoğlu'nun biricik kardeşi, Alev Karagülle'nin sevgili dayısı, 30 yıldır Afrodisyas kazılarını yüriiten ve başkanhk eden, New York Üniversitesi profesörlerinden Arkeolog KENAN TEVFİK ERİM en verimli çağında, zamansız olarak 3 Kasım 1990 günü Ankara'da aramızdan ayrılmıştır. Anıları ve eserleri daima kalbimizde yaşayacaktır. Tüm dostlarının başı sağolsun. AİLESİ Not: Cenazesi 8 kasım perşembe günü (bugün) Maltepe Camisi'nde kılınacak öğle namazından sonra 9 kasım cuma günü saat 14.00'te tüm yaşamını bağladığı Afrodisyas'ta toprağa verilecektir. 1954-1990 Değerli Yoldaşımız HALUKAKAR'ı yitirdik. Onurlu yaşamı ve örnek kişiliğiyle hep aramızda olacak. TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ İSTANBUL İL YÖNETİMİ PENCERE Değerli Yoldaşımız HALUK AKAR'ı yitirdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ K.Çekmece, Bakırköy, Zeytınburnu, Çatalca, G.O.Paşa, Bayrampaşa, Eminönü, Beyoğlu, Kağıthane, Beşiktaş, Kartal, Üskudar, Kadıköy, Beykoz, Ümraniye İLÇE ÖRGÜTLERİ İÇİSEVDA DOLU YOLCULUK Cahit Kiilebi 5000 lıra (KDV içinde) Çağdttf Yaymtarı Turkocağı Cad 39-41 Cağoloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmez. GİDER AYAK YAŞARKEN Vedat Giinyol 6000 hra (KDV içinde) Çağdaş Yaymtarı Turkocağı Cad. 39-41 Caga/oj>/u-hlanbul Ödemeli gönderilmez. 1917'nin 73'üncü Yıldönümü... üsede öğrenciyken Napolyon'a bir türlü akıl erdiremez, kendi kendime sorardım: — Deli miydi bu adam? Sen kalk, koskoca Avrupa'yı tarla gibi sür!.. O savaştan bu savaşa!.. Niçin? Kış kıyamette Rusya seferi? Niçin? "Impa- rator"unun peşine takılan Fransa tümden çıldırmış mrydı? Dü- şünüp duruyor, işin içinden çıkamıyordum. O yıllarda böyle sorulara yanıt verecek kişiler çevremde yoktu; Hanya'yı, Kon- ya'yı, zamanla öğrenecektim. Napolyon, Fransız Devrimi'nin yavrusu!.. 1789'da patlayan "ihtilal" meydana giyotin kuruyor. On bin- lerce kelle düşüyor kanlı sepete. Toplum altüst. Fırtına din- miyor. Anarşi ve terör durmuyor, Halk güven aramaya başlı- yor. General Napolyon "otorite"yi sağlayacak asker değil mi? Ancak Fransa, Avrupa'nın kokuşmuş krallıklanyla kuşatılmış. Önce devrimi beşiğinde boğmak isteyenlere karşı savaş bay- rağını dalgalandırıyor Napolyon; ama, sonunda amaçla ara- cı birbirine karıştırıp benliğini iktidar hırsında yitiriyor. Fransız Devrimi'ni özümsemeden Napolyon'u anlamak ola- naksızdır. Devrim, cumhuriyeti kuruyor, imparatorluğa dönüşüyor, krallık karşıdevrimle geri geliyor; 19'uncu yüzyıl boyunca Fransa hop oturup hop kalkıyor. Halk, cumhuriyetçileri bağ- rına basıyor, imparator Napolyon'a tapıyor, yeniden tahtına oturan Kral 18'inci Louis'yi alkışlıyor; gelgitlerin salıncağın- da toplum durmadan kolan vuruyor. • Bolşevik Devrimi'nin yıldönümü, bu yıl Sovyetler'i çelişki- ler içinde buldu. Hangi rejimde olursa olsun resmi törenler yapaydır, proto- kol tatsızdır, demecler ve söylevler biçimseldir, halk kutlama- lara metazori katılır, zamanla bu iş keçiboynuzuna dönüşür; ama, bu yıl Sovyetler'de "Büyük Ekim Devrimi" kimi çevrele- re göre tu kaka sayılıyor. Çoktan beri Stalin'in üstüne çarpı işareti çekilmişti; ardın- dan sıra Lenin'e geldi; 1917'ye tepkiler büyüdü; Kuzey kom- şumuz daha epey dalgalanacağa benzer. Rusya, artık "maz- lum halk)ar"m ardından desteğini de cekiyor; "yoksul Günoy"e karşı "zengin Kuzey" kuşağındaki yerini almayı yeğliyor. Peki, bu değişimi biz nasıl değerlendireceğiz? Devrimleri anlamayanda tarihsel bilinç oluşamaz; kişi gec- mişe bakarken kral ve sultan adlarıyla savaş tarihlerini kör değneğinı beller gibi ezberlemeye çalışırsa düşüncesinde "kaos"a sürüklenir. Sovyetler Birliği bir devrimle kuruldu; Türkiye Cumhuriye- ti de... Yalnız komşu değiliz, kuruluş tarihlerimizde yakınlık var; 1917'nin 1923'e destek oluşturması, tarihimizi ve talihimizi aydınlatan bir olaydır: Çarlık, Bolşevik ihtilaliyle yıkılmasay- dı Rusya, Anadolu'nun Kurtuluş Savaşı'nda geleneksel düş- manlık işlevini yerine getirecekti. Lenin 1917'nin mimarıdır. Mustafa Kemal ile Lenin dayanışması, dünya tarihinde bir aşamayı belirledi. Batı emperyalizminin buyurganlığına kar- şı "mazlum halklar"\n savaşımı 20'nci yüzyılı bastan sona ka- tetti. Ancak Sovyetler'deki komünist partilerin bürokratlaşma- sı, halklardan kopması, ezici bir iktidar mekanizmasına dö- nüşmesiyle birlikte demokrasi özlemleri 1917 Devrimi'nin 1990'daki değerlendirmesinde tepkisel ağırlığa öncelik veri- yor. Tarihe bakış zamanla durulacak; bu dönem de aşılacak. *Napolyon, bütün Avrupa'yı tarla gibi sürdü. Ektiği neydi? "İmparatof'un askerleri 1789 Devrimi'nin ilkelerini bu tar- laya tohum gibi saçtflar. Fransız orduları geriye çekildiklerinde • iş işten geçmi$, toplumlar altüst olmuş, yeni düşünceler bir kez insanlann kafastna girmişti; Avrupa artık bir daha eski Avrupa olamayacaktı. Devrim dünyayı bir kez değiştirmeyegörsün... İş bitmiştir. Eskiye dönmek olanaksızdır artık; devrimlerin kurduğu katı iktidarlar yıkılsalar bile sürülen taıiada yeşeren tohumlar ın- sanlık tarihini yeniden üretecek başaklarını yetiştirecekler- dir. Evrensel bir öz taşıyan bu kural, Türkiye için de elbet ge- çerlidir. 1923 Devrimi, -karşıdevrim ne denli azgınlaşırsa azgınlaşsın- Türkiyemizi geriye dönülemeyecek biçimde de- ğiştirip yeni bir aşamaya ulaştırmadı mı? 1954-1990 CAN DOSTUMUZ, KARDEŞtMtZ HALUK'ıımuz SENİ UNUTMAYACAĞ1Z GÜLAY-RAHMİ ER 1954-1990 Canım Ağabeyim HALUK SEN HER ZAMAN KALBİMİZDE YAŞAYACAKSIN Kard^in: Hale Öeal EnU.lrn; »bil Öcıd Ye^enlerin: Ekin. Ba^ak Ocal 1954-1990 "BİR DOĞRULAR BİR DE GERÇEKLER VARDIR" derdin; DOĞRUSU BERABER OLMAM1ZDI Zahide UxOınçeker, Gölay Er. Muglafa Argun. Mustafa Alper, Erol Karaooy Her yağmur yağışında Istanbul'a, Senin ıhlamur kokulu anılannla, Dolaşacağız ıslak kaldınmlarda. Tülay-Mustafa Alagöz Ahmet-Vıldan Ümıt.Adnan Sel Oğuz-Selma Atabek Hüseyın Çakır Yurdal Kayırhan.Cemıle Kuzu Serdar-Serpıl Tuncer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle