09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 KASIM 1990 Belediye, Türk ressamına, Türklerin oturduğu bir apartmanın cephesi için bir 'duvar resmi9 ısmarlar... Berlin'de bir başka duvarın öyküsüKEMAL GÖKHAN . BERLÎN — "Peki ne çizmemi istiyorsunuz?" diye sordu res- sam. Karadenizli olanı "Hamsi çiz!" dedi. Bin "Camiçiz"de- di sakalmı sıvazloyıp. Esmer koyusu teninde ak dişlerini göste- rip "lehmacun çiz"dedidiğen de. Ressamm bütün "çizesi"gitti. • • • Her şehrin dilinde yaşayan öykü, geçmişe uzanıp bir başka ta- rihle buluşuı mutlak. Tarihın Berlin'de çok işi olmuş. Ttirlü çe- şit mücadelenin tanığı, yıkımın, yeniden varoluşun, düne kadar "çağdaş" işgal oyunlannın, yeni yeni göveren gizil kalnuş milli hislerin öyküsünu, içindeki her renkten insana, sokağa ve yapı- ya bi güzel üleştirme olanağı vermiş. Doğusuyla buluşalıberi Berlin'de duvara sıkışmış, bir kenara itümiş yerleşimleT şehrin yeni merkezi olmaya hazırlanırken, bu duvardibi mahallelerinden Kreuzberg'i merkeze bağlayan met- ro durağı Schlesisches Tor'da buluşmak üzere telefonlaşıyoruz Hanefı Yeter'le. Benim Bogaziçim Hanefl Yeter 16 yıllık Berlinli. Akademi sonrası -bir nevi em- ri vaki ile- Bedri Rahmi Hoca'sına 'Üle de ttalya!' diyemediği, bizde büyüklere karşı durmak yakışmadığı için; gelip, yokluk, yoksulluk ve yalnızlıkları yüreğinde küllendirip, şimdilerde Ber- lin'in ve Almanya'nın en popüler ressamlarından biri olmuş. Çoğu sanatçılann ve Türk isçi ailelerinin kümelendiği Ikinci Savaş sonrasından kalma 'u' şeklindeki iri bir apartmanın çatı katında epeyce bir masraf ve emekle adam ettiği atelyesine çık- tığunızda, her yanda heykel, rölyef ve resimlerden oluşan, sü- ren bir faaliyeti anlatan canlı dokusuyla içine çekiveren bir at- mosferle karşılaştık. İşçi ofanayan Türkler Toplandık. Belediye görevlisi apartman sakinlerine uzun uzun evin cephesine ne yapılmak istediğini anlattı. Taslak ortada. Türkler susuyor. Taslağı bir kez de ben anlattım. 'Evet?' dedim. Tıs yok. Suratlar asık. Biri dayanamayıp şöyle diyor: 'Niye işçi gibi çiziyorsun ki bizi? Bir şey mi demek istiyorsun?' Küçttk pencerelerinden Doğu Almanya'ya, hâlâ yıkümamış du- varlann ardındaki sessiz dünyaya bakılan, biraz kafaıuzı egince iki Berlin'i yıllardır ayıran Spree Irmağının üstünde usulca ka- yan teknelerle Hanefı'nin "Berlin'deld Bogaziçim" dediği gö- rüntünün tanışhğı içinde hal hatır ve tanıma turundan sonra bi- ze aldığı pastalarla kahvelerimizi içerken 'Peki Türkler?"e geli- yor söz. Kreuzberg'e her yeni gelen yabana gibi biz de, kahveleri, ke- baphause'ları, iç avluların pencerelerinden sarkan ıslak çama- şırları ve duvarlardaki Türkçe sloganlanyla hemen akla Türkle- ri getiren bu mahallede, '80'lerin başına ulaşan, yaşadığı bir öy- küyü alelacele anlatmaya koyuluyor Hanefı Yeter. Belediye bir iş ısmarlıyor Yeter'e. Paraya da nasıl ihtiyaç var... "Şu apart- manın cephesini yenileyecegiz. Senden buraya bir duvar resmi ympmanı istiyoruz" diyorlar. Tartışmalı taslak "Türk işçileriııin yaşadıgı bir apartmandı. Gittim, gördüm ve Ur taslak hazıriadım." Bir sabah uyanan, 'dmnasük" yapıp met- roya bınen, ışine gidip "dmnastik" de yapıp metroya binen, eve gelen, yemek, TV, "cimnastik", cup yatan "Çahşan Bir tnsa- nın Günlügu"nü çizmeye karar veriyor. Aralara da küçuk ayrıntılar; iş gereçleri. Kalem, daktilo, İn- giliz anahtan, şu bu.. "Götürdttk, belediyedekikr begendi. Sonra 'apartmandaldlere de sormak istiyoruz' dendı. Aman ne güzel. Hepsı Turk. Benim yapıyor olmama sevınırler, bir de fikirlerinin alınması bana da doğru geliyor. Toplandık. Belediye görevlisi uzun uzun anlattı. Taslak ortada. Türkler susuyordu. Taslağı bir kez de ben anlat- tım. 'Evet?' dedim. Tıs yok. Suratlar asık. Biri dayanamayıp: 'Yoo, ne demek istiyim? Çahşan bir insanı çiziyorum. Bnnda ne kotuluk olabilir kiî" Diğeri yureklenip; 'Sen bize işçi mi de- mek istiyorsun?' dedi. 'Siz işçi degil misiniz kardeşim?' na, seçtiği rengi boyar. Birini boya fabrikasına, birini belediye- bana bakahm. Başka işin yok mu senin? Para raara veriyorlar ye, diğerini de "ne yazık ki" apartman sakinlerine. Açık uçuk mı bari bu işten sana?' Kulagma aküğım parayı fısridayınca göz- bir mavidir bu. Boya fabrikasından boyamak için gelirler.. leri dışan ugradı. "Bu renTc olmaz!" "Warum?" "Ne bu ya, cenaze gibi. Şöyle canlı göbekli bir renge boya- . yın. Bak şuna mesela!" Çingene mavisi Sonra sıra o çalışan insanın iş gereçlerine geldi: Apartman sakinlerinin fikri bu. Boyacılar olan bitenden ha- bersiz. Canlı, gözalan, dahası göz yakan bir maviye boyarlar cep- heyi. "Bir baküm ki ne göreyim? Bizim 'boyaym' diye verdiğimiz mavi olmuş sana Çingene çividi. Bırak üstüne düşündnğün res- mi yapmayı, bakanuyorsun bik. lci kodnrnyor adanun." Yine toplantı. Belagat, munakaşa... Yine sakinler sessiz. "Kardeşim, bu rengin üstüne bu resim olmaz. Bu renk şudur, budur; şöyle yorar gozü, yamndald apart- mana dostluk etmez, çevresini sevmez bu renk." Katırcasma ses- sizlik. Şehrin dışına doğru, yanyana beş on iri gövdeli apartmanın cephesini açık seçik gören sahanlıkta minibüs durur. tnerler. Onde apartman sakinleri, arkalannda Hanefı Yeter. Elinde renk ör- Hanefi Yeter anlatıyor Gittim, kitapları karıştırıp detaylı bir duanın güzelce stilize edilmiş bir hat örneğini buldum. Taslakta yok, ama kocaman büyütüp cephenin alnına koydum. Resme oryantal bir hava da katmak istiyordum zaten. Çağırdım mümini 'Bak şuraya dedim. 'Berlin'de bir başka bina daha var mı üstünde dua olan?' Sustu. Şaşırdı. nekleri, ırili ufaklı. "Ben uzun uzun neden ohunayacaguu an- lattım. Görsünler, örnek olsun diye ahp nünibösle götürdüm, bir dizi evi gosterdim. Mavinin şu kadarcıgı güzel ya, bu gövdede ayn sonuç verir, falan filan... Sonra başladüar kendi aralannda takışmaya..." 'Ne cizseydim yani? Çalışan bir insanın iş gereçleri bunlar. Ne çizseydim ki?' Pencerelerı dua açtı. Başı örtülü teyzem önce tepeleme yemek- dolu bir tepsi uzattı. "Alın yavnm!" dedi. "Size tarhana çorba- sıylan güzel bir kuru fasulya ettim" Daha yemekler bitmeden sı- cacık bir çay ayru tepsiyle dikıldi karşınuza. Aşağıda neşeli bir kalabalık toparlanmış, bize bakıp birşeyler anlatıyorlar. Kreuz- berg'in işsiz gençleri bunlar. Şimdi açıktan açığa yaptığımız işle ilgileniyorlar. Gençler ba- şından beri destekliyorlardı ya, duanın sihiriyle hepsı bir elden boyaları taşımamızdan tut da utanmasalar çıkıp resim yap- maya kadar vardıracaklardı işi. Tatsız bir tesadüf sonucu ara- basına yanhşlıkla bir kutu san boya döktuğüm hemşerim ay- nı yakınlığı göstermedı gerçi... "Bak" dedim. bu plastik bo- ya... Suyla sileriz çıkar", "Anlamam" diye diretti. Bi gü- zel "şurasını da, şurasını da" di- yip, sildirtti butün arabayı... Yı- katmaya verse araba bu kadar temiz olmazdı. "Aman ressam ağbi, niye haber vermedin" de- di gençten bir kaç cocuk. "Hata bizimdi ne yapalım!' dedim. Berlin'de alınhgmda dua olan bir cepheye resim yapmak da bize kısmet olacakmış... Dö- nup, çıktık yine iskeleye, resmi- mizin başına. Aşağıdan "mü- min kardeş" gevrek gevrek bağiTdı: Sormaktan vazgeçtik Çıkıp gider Hanefı Yeter. Belediyedekiler arayıp "Tamam Ha- nefl, ne istersen çiz, sormaktan vazgeçtik" diye haber ederler. tş, zemine kullamlacak renge gelir. Kural gereği üç ayn karto- Hanefı yine bırakıyor işi. Belediye ısrarlı. "Hiçbir şey j >acaklanna dair" söz verip boya fabrikasım da mahkemeye ve- nyorlar, anlaşma sağlanan rengi uygulamadılar diye ve sonun- da Hanefi Yeter'in istediğı renk yapıhyor. tş ateşleniyor "İş asd o zaman ateşlendi. Ben taslağı uygulamaya başladım. Eşim Serpil Yeter de yardıma bana. Aa, bi de bakük tek tek cam- lar kapaoıyor bize. Yabu in^mn canı sıkılıyor, terstenmenin en beteri bn. Bir gttn, iskeknin üstündeyim. Tam bir canun önün- den geçicem, çat diye kapattı pencereyi, tam perdeleri de çeke- cekken başladım bagjrmaya: 'No'luyo yahu? Niye kapatıyorsun pencereyi' diye.. Aşagılarda dolasan hızlı müminlerden biri, ba- şından beri ekşi suratla gözieyip duruyorda bizim işi: 'Günah gü- nah! Kendine acımıyorsan şu kanna acı. Bak kış vakti çıkartmış çahştınyorsun kaduu!' diye seslendi. 'Başka işin yok mu senin?' diye de ektedi. Duah bina var mı? Gittim, Idtaplan kanştınp detayta bir duanın güzelce stilize edü- diği bir bat ornegi buldum. Resmin taslağmda yok ya, ben o hı- şımla kocaman bu>utup cephenin alnına koydum bunu. Resme oryantal bir hava da katmak istiyordum zaten. Çağırdım mumi- ni. 'Bak şuraya' dedim." "Berlin'de bir başka bina daha var mı üstünde 'dua' olan?' Sustu, şaşırdı. Selavat getirdi. Hoşlanmıştı va, aklına takılanı da sonnadan edemedi 'Bak ressam, sen eyi adamsın galiba ya, de Bu şehrin dilinde yaşayan öykuler sokaktan sokağa değişiyor. Kreuzberg'in, içinde koyu tonlar egemen insanlannın, Anado- lu'nun sonsuzluk bissi veren bozkırlarına, dantelalı kar sabahı- na uyanan eski rençper şimdiki işçi, Almancı Huseyin'e varan renkli atmosferinden aynhp birkaç sokak ötede nesli tükenmiş yalıtık bir aristokratın bahçesini süsleyen gri başlı heykellere ula- nıp, akıp gidiyoruz elimizde el kameralan, haritalar, metro bi- letleri... Şırnak Cizre'de 'Bizim video salonunda... Giriş sadece 1000 lira... Kaçırmayın! Güneydoğu'da 'porno Amerikano'Video salonu işletmecisi kendisinin porno oynatmak zorunda bırakıldığını söylüyor. Genelde hep macera filmleri gösterdiğini, ancak bazı resmi görevlilerin porno kaset getirerek kendileri için oynatılmasını istediklerini belirtiyor. ÇETtN YİĞENOĞLU ŞIRNAK/CİZRE — Hepsi de birbirine benziyor. Tek ya da iki katlı binalann bodrumlanna açılmışlar. Eskiden tabelalarda yaygın olarak kullanılan "çayevi" sıfatının yerini "video aakMHi"nun aldığı Güneydoğu'- daki bu yeni tip "işyerleri"ne birkaç basamaklık merdivenler- le iniliyor. Çoğunda özel bir de- korasyona gereksinilmemiş. Ze- min toprak, duvarlar gelişigüzel badana edilmiş. Aralarında Şark usulü, duvarlarına kilim- fcrin asıldığı, özenle dekore edil- miş olanları da var. Ama hep- sinin ortak yanmı Güneydoğu'- ya özgü "kürsü" denilen tabu- relerin, televizyonun karşısında "miııi sinema" imajı yaratan düzende sıralanması oluşturu- yor. "Bizim video salonu"na da birkaç basamak merdivenle ini- liyordu. Kapıdaki on iki-on üç yaşlarındaki çocuk salonun önünden geçenlere anlamadığım bir dille, eskiden sinema kapı- lannda "haydi başhyor" diye bağıran çığırtkanlan anımsatır- casına bir şeyler söyluyordu. Söylediklerinden sadece "Ame- rikano" sözcüğü seçiliyordu. Daha sonra bize çevinnerdik ya- pacak arkadaşm söylediğine gö- re çocuk, "Yeni Amerikan ya- pımıfitangeMi, kaçmnaym" di- yormuş. Video salonuna girmek için kişi başına bin lira ödemek ge- rekiyordu. Biz ilk seyircilerdik. Çocuğun videonun "play" duğ- mesine basması fazla gecikme- di. Salondaki kürsüler kısa sü- rede doluverdi. Seyirciler ara- sında on iki, on üç yaşındaki ço- cuklann yanı stra kırklı yaşlar- daki koca adamlar da vardı. Herhangi bir önlem alınma- mıştı. Yapılan işin gizli-saklı ya- nı yoktu. Kapı açıktı. Isteyen, bin lira ödemek koşuluyla girip fıhrü izleyebilirdi. Film başlar başiamaz seyirci- lerin dikkati monitördeyken fla- şımızın patlaması "salon"da homurdanmalara yol açmıştı. Güneydogu usulü 'porno salonlan'nda, bölgeye özgü 'kürsü' denilen tabureier, mini sinema görüntüsü yaratacak şekilde diziliyor. Ancak kendilerine zarar verme- yeceğimiz yolunda verdigimiz guvenceyle hemen ikna olup ye- niden fılmi izlemeye dalmışlar- dı. Kapıda çığırtkanlık yapıp gi- renlerden bin lira alan çocuk ay- nı zamanda salonun tek yöne- ticisiydi. Köyden bu yıl kente gelmiş. Hiç okula gitmemiş. Okuma yazmanın yanı sıra Türkçe de bilmiyormuş. O yüz- den çevirmen araalığıyla konus- tuk. — Neden bn türfitanleroyna- üyorsun? Çocnk — İş yok, güç yok. — Salon Idmin? Çocuk — Ağabeyimin. Istan- bul'a çabşmaya gittigi için ben çalıştırmak zorunda kaldım. — Bu salon kaç yıldır açık? Ne zamandır porno oynatıyor- sonuz? Çocuk — İki yıl önce açılmış- tı. İki yıldır oynatıbrmış. — Poliskr bir şey demiyorlar mı? Çocuk — Onlar da gelip sey- rediyor. — Filmleri nerden atayorsnn? Çocuk — Nusaybin'den, Silo- pi'den, turistlerden. — Hiç luz arkadaşm oldn mu? Çocuk — Olmadı. — Hiçbir kadmla yatün mı? Çocuk — Hayır. — Bir kadula yatmak ister misin? Çocnk — Bilmem, utanınm. — Evlenmek ister misin? Çocnk — Şimdi küçüğum. Büyüyünce isterim. — Bn fîlmlerin hepsüü seyre- diyor musun? Çocuk — Seyretmek istemi- yorum. — Okula gitmek ister misin? Çocuk — Yaşım büyüdü. Utanınm. Bir başka video salonu işlet- mecisiyle görüşüyoruz. Adının yazılmamasırn istiyor. Kendisi- nin porno oynatmak zorunda bırakıldığını savlıyor. Aslında değil porno, erotik fîlm bile oy- natmayı sevmediğini, genelde hep macera fılmleri gösterdiği- ni söylüyor. "Ancak" diyor, "Bazı resmi görevliler porno kaseti getirerek kendileri için oynatmamızı istiyorlar. Karşı koymamızın imkam yok. Vide- oya porno kaseti koydugamda kapıya da bir adam koyuyo- rnm, vatandaşlar iceri girmesin diye." Sonra şunlan ekliyor: "Bu salgın gençiigi kndnrtu- yor. İmkam olan, porno filmi seyredince Diyarbalur'a, gene- leve gidiyor. Olmayan kendi kendini tatmin yotuan seciyor. Bazı gençkrin çarpık inşkiye bi- le girdiklerini dayuyoraz." Yolda konuştuğumuz orta yaşlı bir yurttaş isc porno hak- kındaki görüşlerini şu tumcey- le özetliyor: "Utanirem, midem bula- ni..."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle