25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 KASIM 1990 Trabzon Devlet Tiyatrosu MELİH CEVDET AND AY Türk-Sovyet ticaret Uişkilerindeki canlanma ve hızlı büyüme Trabzon sokaklannda gözle gö- rülüyor: Gürcistan'dan, Sovyet Azerbaycanın- dan gelen turistler burada dürbün, fotoğraf ma- kinesi, türlü oyuncaklar, votka, konyak, elek- trikli testere gibi mallan satıp, elde ettikleri Türk parası ile deri, zeytinyağı, giysi, yiyecek gibi mal- lan satın ahyorlar. Belediye bu iş için kentin belli bölgelerinde pazar yerleri ayırmış, buralarda ger- çekten çok canh bir ahşverişe tanık oluyorsunuz. Alanlann ve satanlann yüzleri gülüyor; arala- nnda dostluklar, arkadaşhklar kuruluyor. Bu ge- lişmeyi gözönüne alan Ankara'daki Sovyet Bü- yük Elçüiğj, Trabzon'da konsolosluk açmayı ka- rarlaştırmış. Aynlacağımız gün, Usta otelin lo- bisinde Sovyet büyük elçisi ile karşılaştım. Gidişimin nedeni, Trabzon Devlet Tiyatro- su'nda sahneye konan "Içerdekiler" adli oyu- numun galasına katümaktı. Bundan önceki ak- şam, Trabzon Devlet Tiyatrosu Müdürii Serhat Nalbantoğlu ile, oyunun yönetmeni Ayberk Çö- lok ile ve artistlerimizle tanıştım, elbet genel pro- vada da bulundum. Oyunun ne denli başarı ile canlandırıldığını görmek beni heyecanlan- dırmıştı. Fakat heyecanım ertesi akşam doruğuna ulaş- tı. Büyük artistlerle karşı karşıya idim. Baldız rolünde Ferahnur Nalbantoğlu'nu, komiser ro- lünde Dündar Müftüoğlu'nu, tutuklu öğretmen rolünde Atila ŞendiPi seyretmek mutluluk veri- ci idi, hayran oldum. Provalarda aylardır en kü- çük aynntılar üzerinde durarak tam bir sanat aş- kı ile çalışan Ayberk Çölok, oyundan önce ba- ,na, "Sizi bir sürpriz bekliyor" demişti, öyle ol- du; sayın Çölok, oyunculara da, "Bundan da- ha iyi oynamağa kalkmayın, çünkü bundan da- ha iyi oynanamaz" demiş, hakbydı. Burada sö- zü seyirciye getirmeden geçmeyeceğim elbet. Gala gecesi tiyatrosever Trabzon halkını gör- düm. Ferahbk verici bir görünümdü bu. Seyir- ci, oyunu övünülecek bir dikkatle izledi ve bü- tün repüklerin hakkını veTdi, sanatçüarı ayakta alkışladı. Mutluluk verici bir geceydi. Trabzon'a ilk gidişim bu; çok övgüsunü duy- duğum bir kentimiz olduğu için heyecanlıydım elbet. Doğrusunu isterseniz, kasaba, mimarhk ve şehircilik açısından, öteki kasabalanmız, kentlerimiz gibi tam bir uyumsuzluk içindedir, yeni yapüann uydurmalığı ve başıboşluğu hemen göze çarpıyordu. Ama biz kasaba ile yetinecek değildik elbet, çevreyi de dolaşacaktık, öyle de yaptık. Bir gün, Trabzon Devlet Tiyatrosu Mü- dürü (şimdi istifa etmiş durumda) Serhat Nal- bantoğlu ile birlikte Atatürk Köşkü ve Müzesi'- ne gittik, aynı gün Ayasofya kilisesini gezdik; bir gün de Sumela Meryem Ana Manastın'na çıktık. Bu izlenimlerimi başka yazılanmda da di- le getirecejKmi umarım. Burada kısaca söylene- cek olanlar şunlardır: Atatürk Köşkü ve Müzesi denilen yapıyı gö- rüp de hayran olmamak düşünülemez. Trabzon Belediyesince bastırılan kitapçıktan alarak ya- zıyorum: "Dört katlı taş bir binadır. Esas ola- rak doğu ve kuzeye cephelendirilmiştir. Cephe özellikleri ve mekân düzenlemesi modern Avru- pa mimarisinin özelliklerini taşımaktadır." So- ğuksu Tepesi'nde çam ormanları ile çevrili bir bahçe içindeki yapıyı, 1903 yılında Trabzonlu bir Rum zengini yaptırmış, adı Kabayanidis. Ata- türk Köşkü çok sevmiş ve yaptıranm adını öğ- rerünce, "Olamaz, Inceyanidis demeli" diye şaka etmiş. Bu köşke ilişkin bir ilginç hikâye daha; Atatürk, büttin malvarhğıru halka bıraktığını içe- ren vasiyetnamesini burada yazdırmış ve bundan ötüril olacak içinde bulunduğu köşkü unutmuş, böylece köşk kızkardeşi Makbule hanıma geç- miş. Fakat Trabzonlular, aralannda para top- layarak köşkü Makbule hanımdan satın alıp Be- lediye'ye vermişler. Ayasofya Müzesini, Müze Müdürü sayın Ayşe Sevim'in eşliğinde gezdik ve gerekli bilgileri on- dan aldık. Bu kiliseyi bir daha görmek isterdim. Yolum Trabzon'a düserse gerçekleştiririm. Mü- zeyi gezerken gençten biri yaruma geldi, "Tanı- şabilir miyiz?" dedi, elini uzatarak, sonra da adı- mı sordu, "Melih" dedim. "Ya soy isminiz?" Onu da söyledim. Bunun üzerine adam, "Ben de Hüseyin Kırbas" dedi. Işte o hikâye de böy- lece bitti. t Ertesi gün de Meryem Ana Manastırı'na, Su- mela'ya çıktık. Ünü dünyayı tutmuş bu manas- tırı nicedir merak ederdim. Şunu önceden söy- leyeyim ki, Sumela'nm eteğine kadar geldim, fa- kat patikayı tırmanmayı göze alamacUm. Yer karhydı ve ben çok üşüyordum. Trabzon'daki bahar havasına karşın, burada karakış yerleşmiş durumdaydı. Arabamız da daha öteye gidemi- yordu. Biraz ısınmak için Orman Idaresi yazlık- larının bekçiliğini yapan görevlinin sobalı oda- • sına sığmdık. Bu kısa yolculukta, şu son sel âfe- tinin ve heyelanm neden olduğu felâketlerin iz- lerini görme olanağını buldum ve bu konuya iliş- kin, gazetelere geçmeyen, nice olayın öyküsünü dinledim. Korkunç öykülerdi! Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun çok basanlı müdürü ve oyuncusu Serhat Nalbantoğlu, bu- gün bu görevinden istifa etmiş durumdadır. Onun yerine de bir atama yapılmış değil şimdi- lik. Peki, sanatçı arkadaşlan arasında bir ekip ruhu yaratmayı, uyumlu çalışma düzeni kurmayı başaran ve bunlann sonucu olarak Trabzonlu- lann sevgi ve saygısım kazanan bu idealist sa- natçıyı istifaya zorlayan neden ya da nedenler neydi? Ayrmtüara ginnek istemiyonım, fakat bizde başanıun bürokrasi ile çatışma zorunda kalacağı bilinmez bir şey degüdir. Trabzon'da basılan Ka- radeniz gazetesinde Ec. Mehmet Ongan, bu ko- nuya ilişkin olarak bir yazı yazmıştı, okudum ve ilginç buldum, kimi tümcelerini buraya alacağım: "Iki yıldır yapılan tiyatro festivalinde Trab- zon Devlet Tiyatrosu'nun oyunlan en çok ilgi çeken ve beğenilen oyunlann başındaydı. Ve ar- tık Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun afişlerinde Trabzon simgesi hamsi, 'gülen ve ağlayan hamsi' olarak yerini almıştı. Bu artık herşeyi ile bizim tiyatromuzdu. "Bir tek Trabzon'a değil, tüm bölge Ulerine hizmet götürüldü. Karda kışta, gerektiğinde gün- de 24 saat çaüştüar. Hasta oldular, gece çıkıp oyun oynadılar. Yakınlaruıı kaybettiler, gece çı- kıp oyun oynadılar. Sanat için, tiyatro için, Trabzon için." "Bu başanlar Trabzon Devlet Tiyatrosu Mü- dürü Serhat Nalbantoğlu başkanlığmda tüm sa- natçı, idari ve teknik kadronun büyük özverili çalışmalan sonucu sağlandı. Sanıyorum ki, şu an biçbir bölge tiyatrosunda halk ile bu denli içi- çe, sevilen, sayılan biz ekip yoktur, ki onlar An- kara'dan, Istanbul'dan geldiler, ama bugün Trabzonlular." Sayın Ongan'm gözlemlerine ve düşüncelerine katüıyorum. Bu yetenekli ve özgeçili sanatçılarla tanıştım, yemek yedim, söyleştim, tümü dc bende unutul- maz olumlu izlenimler bıraktılar. Orüan unut- mayacağun ve Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun başarı yolunda süregitmesini yüreğimden dile- yeceğim. Bir kentimizin böyle bir tiyatroya kavuşma- suıın ne mutluluk verici olduğunu Trabzon yol- culuğumda daha iyi anladım. Trabzon'daki sa- natçı dostlanmı kutlanm. ARADABIR Doç. Dr. LÜTFİ ÖZBİLGtN Yıldız Ü.Eğ.Bil. Öğretmen Seçimi... Toplum dediğimiz karmaşık sistemin bir alt sistemi olan eğitim sisteminin kendisinden beklenen görevleri yerine ge- tirebilmesi, büyük ölçüde bu sistemi ışletme rolünü üstlenen yeterli sayıda ve istenilen nıtelıkte ögretmenlere sahip olma- sı ile olanaklıdır. "İyi okullar, ancak iyi öğretmenlerle var olabilir" sözü de bunu doğrulamaktadır. Bu bakımdan ço- cuklann ve gençlerin nitelikli öğretmenler tarafından yetişti- rilmeteri, ana babaların (ebeveynlerin) ve toplumların en önemli isteklerinden biri durumuna gelmiştir. Öğrencilere en iyi öğretim hizmetini verecek ögretmenlere duyulan gerek- sinim, öğretmen seçimiyle ilgili sorunlan da birlikte getirmek- tedir. 1985 yılına kadar öğretmen atamalarını kontenjanlara baş- vuru yöntemiyte yapan Milli Eğitim Bakanlığı bu tarihten baş- layarak kontenjanlara yapılan başvuruların sayısında önem- li artışların meydana gelmesi ve Bakanlar Kurulu'nun 6.12.1985 tarih ve 85/10260 sayılı kararı ile yürürlüğe konu- lan yönetmeliğin (*) 4. maddesinin (a) bendinde, "İlk defa dev- let memurluğuna atanacakların yeterlik ve yarışma sınavı ile seçilmeleri esastır" hükmünün yer alması nedeniyle Öğret- menlik İçin Mecburi Yeterlik ve Yarışma Sınavı'mn yapılma- sına karar vermiştir. Yılda iki kez yapılan Yeterlik ve Yanşma Sınavı, kamuoyun- dan gelen tepkiler nedeniyle bu yıl Yanşma ve Yerleştırme Sınavı adıyla 14 ekim tarihinde yapılmış ve açık bulunan 11600 kadro için yaklaşık 38 bin öğretmen adayı sınava gir- miştir. Buna göre sınav sonuçları açıklandığında, öğretmen- lik için başvuran adayların üçte ikisinden çoğu açıkta kala- cak, yedek listelere girebilen adaylardan bazılan özel okul ve dershanelerde görev alabılecek, geriye kalanlar ise umut- larını bir sonraki sınav dönemine bağtayacaklardır. Öğretmen olabilmek için bir yükseköğretim kurumundan mezun olan gençlerin, yeterlik (yanşma) sınavinda başansız durumadüş- meleri, onların aile ve arkadaş çevrelerinde bir eksiklik duy- malarına, gururiannın kırılmasına ve kendine güven (özgü- ven) duygulannı yitirmelerine neden olmakta, bu yüzden oku- (Arkası 1*. Sayfada) Öğretmenler Gımti.». MEVLÜT KAPLAN Eğitimd 16 Mart Öiretmen Okullan'nın, 17 Ni- s0 ™ görmezlikten geliniyordu. san Köy Enslitüleri'nin kuruluş yıldö- r Çumhunyet hükümetierinın 48. Milli nümüdür Eğitim Bakanı olan Sayın Avnı Akyol'un Öğretmenler, çıkış yaptıklan okullara gö- «ö r e v i üstlenmesi nedeni üe 31 Mart re kutlamalarda bulunuyorlardı. KimUeri- 1 9 8 9 <& yayımladığı mesaj, bugün kitap ha- ne göre sözde bu durum kamuoyunda hoş h n d e bas»arak bakanhk buyruğuna bağlı karşılanmıyordu. Aynmalığa ve iki başh- t u m k u r u m v e kuruluşlara parasız olarak hğa son vermek, Tann mesleğüıi (!) yüoelt- dağıtılmıştır. Bu kitabın 1. vc 2. sayfasın- mek, öğretmenin saygınlığını arttınnak için birleştirici rol oynamak gerekiyordu. Şu formülü buldular: Mustafa Kemal Paşa, 24 Kasım 1928'de kara tahta başına geçerek "başöğretmen- lik" yapmamış mıydı? Yeni harfleri öğret- mek için okuma-yazma seferberliğini baş- latmamış mıydı? Oyleyse 24 Kasım'dan da- ha iyi Öğretmenler Günü olamazdı. Bir de şunlar eklendr. Öğretmenler ülke genelin- de dağınıktı. Her biri bir kahve köşesinde isin pisin içinde ömür tüketiyorlardı. Her ilde pohsevi, orduevi bulunduğuna göre bir de öğretmenevi açılamaz mıydı? Yine her il ve ilçede 400 bini aşkın öğretmen değer- lendirmeyi bekliyordu. Kılı kırk yararak (!) en başanh olanı seçmek, "yıhn öğretmeni" adı ile ödüllendirmek gerçek bir degerbilir- lik sayılmaz mıydı? 'Göstermelik'i aşamadı Bu tasanm ve girişimler demokrasinin as- kıya alındığı 1980 sonrasında işbasına ge- tüilen Bülend Ulusu hükümetinin asker kö- kenli Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam'- dan geliyordu. Ne yazık ki umulan bulunana uymadı. Projeler gerçekleşti, fakat göstermelik ol- maktan öteye geçemedi. Demek ki ögretmenlere özel bir gün ver- mek, öğretmenevi açmak, yılm öğmmeni olarak ödül vermek, birliği sağlamaya, say- gınlığı arttırmaya yetmiyor, temelde yatan da dikkatleri üzerine çeken bir paragrafa rasthyoruz. Sayın Bakan şöyle diyor: "Bugüne ka- dar görev alan cumhuriyet hükümetlerinin çabalanyla ülkemizde bilim, ekonomi ve teknoloji alanlannda büyük yenileşme ve gelişmeler sağlanmıştır. Bu gelişmeler özel- likle 1983 yılından sonra önemli bir hız ka- zanmıştır." Aynı kitabın 4. sayfasında Sayın Bakan'- ın görüş ve düşünceleri şöyle şıralanmış: "özetle ve açıkça belirtmek istiyorum ki bütün uygulamalarunızda Atatürk ilke ve inküaplanna bağlıhk, eğitim hakkı, eğitim- de fırsat ve imkân eşitliği, laik, bilimseUik, çağdaşhk ve demoicrasi eğitimi ilkelerine ağırlık ve öncelik verüecektir." öğretmenler Bankası'mn kuruknası ile öğretmenlerin parası çoğalmamıştır. 24 Ka- sım'ın öğretmenler Günü yapılması ile 16 Mart ve 17 Nisan unutulmamıştır. öğret- menevi açdması ile öğretmenlerin birliği, öğretmenliğin saygınlığı artmamıştır. öğretmen okullan ile Köy Enstitüleri yi- ne ayrı günlerde içtenlikle kutlanıyor. öğ- retmenevi ise köyden kente tıraş olmak için gelmiş ayağı çamurlu öğretmene değil, kra- vatlı, takım elbiseli kimselere açıktır. Yılın öf retmeni de U ve Uce yönetkileri- nin görüş açılanıuı uygun olanlar arasuıdan seçUmektedir. Suyun başında bulunanlar, "Atatürk, la- ik Türkive Cumhuriveti" diverek adım adım Atatürk'ü de, onun ilkelerini de unut- turmaya çalışmaktadırlar. 1980'de başağnsı halinde başlatılan eği- timdeki gerileme, 1983 yılından sonra kan- ser haline getirilmiştir. Vehbi Dinçerler'in hazırladığı ortamda canlanmaya baslayan mikroplar, Metin Emiroğlu, Hasan Celal Güzel döneminde güçlenmiş, Avni Akyol'- un sorumluluk taşıdığı günümüzde saldın- ya geçmiştir. "1983 yıbndan sonra önemli bir hız kazandığını" söylediği gelişmeler saruyo- rum şunlar: öğretim Birliği Yasası, devTİm yasaları gözardı edilmiş, Türk Tarih ve Türk Dil Kunımu kapatıhnıştır. öğretmen ve öğrenci örgütlenmeleri yasaklanmıştır. tlk, orta, lise ve dengi okullarda isteğe bağlı sürdürülen din kültürü ve ahlak bilgjsi ders- leri zorunlu anayasa hükmü haline getiril- miş, laik devlet yönetimi çok büyük yara almıştır. Köylerde birleşik sımflı, kentlerde ikili, üclü öğretim yapan okullara her yıl yenile- ri eklenmiştir. Okul öncesi çocuklara, anaokullanna, üstün ve geri zekâlılara, ortopedik özürlü- lere gereken önem verilmemiştir. öğrenim çağında bulunduğu halde iki milyon çocuk okulsuzluk nedeni ile anayasanın kendile- rine tamdığı eğitim, öğretim hakkından yoksun bırakıknıstır. Halk eğitimi ve toplum kalkmması alanlannda yeni bir gelişmeye geçilmemis- tir. OkuEarda istenilen deneyleri yapabil- mek için araç odası, müze, laboratuvar, ki- taphk, atölye gibi donanımlar yetersizdir. Üretime dönüştürühîiesi gereken eğitim tü- ketime, yasama geçirümesi gereken öğretim ezbcre dayandırılmıştu-. Yoğunlaştmlmış program ve hızlandınl- mış eğitim adı ile 25-30 yılhk öğretmenler yeterlik sınavlanndan geçirilmiş, görüş ay- rüığı olanlar, rotasyon adı ile sürülmüs, sü- rtlndflrfllmüstür. PENCERE "BirkaçAdetKırmızıGül..." Kimi zaman bir geziye çıkarım ya da öncelikli işler araya girer; bugün-yarm derken mektuplar birikir; korkutucu bir yı- ğına dönüşür; okumakta gecikirim. Yine öyle oldu. Çekmecedeki mektup tomannı aldım, eve getirdim, en iyisi gece okumak. Hem mektupları biriktirip okumanın bir de ya- rarı vardır; her yöreden, kesimden, çevreden okurlarla bir- likte olurum; onlar konuşur, ben dinlerim, etkilenirim; hele mapusaneden gelenlerde bir başka giz bulunur; cezaevinin demirparmaklıklı penceresinden "azat buzat, beni ahrette gözet" diye salıverilen beyaz güvercinler gibi kanat çırpariar hükümlü ve tutuklu mektupları... Ancak bu kez Tunceli'den gelen bir mektup, gecikmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu bana öğretti; bundan böyle okuriarımın yolladığı mektuplan bir gün bile ertelemeden açıp okuyacağım. İşte Tunceli'den gelen mektup: "Saygıdeğer İlhan Abi, En derin sevgi ve selamlanmı sunar, sağlık ve mutluluk di- lerim. Bu mektubumla sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim. Be- ni, yıllardan beri cezaevinde oluşumun hatınna anlayacağını- zı umarak hoşgörünüze sığınıyorum. Yıllardan beri büyük bir özveriyle beni bekleyen çilekeş, ve- fakâr, cefakâr ve sebatkâr bir sözlüm var. Onun bana bağlılığı, desteği ve mektupları yüzünden az- mimi ve gücümü kaybetmedim. Geçen yıllar içinde kendisine yazdığım satırlar dışmda ve doğvm gününde birkaç kırmızı gül gönderme dışmda ona bir şey veremedim. 1990 yılında çok uzak bir cezaevine gönderildim. Yaklaşan doğum gününde kendisine çiçek gönderememe endişesi ta- şıdığımdan sizi rahatsız etmekten başka çarem kalmadı. Tüm kötü koşullara rağmen tam on bir yıldır nişanlımı doğum gün- lerinde çiçeksiz bırakmadım. Eğer vaktinizi almazsam sizden İstanbul'da oturan nişanlı- mm adına birkaç adet kırmızt gülü adıma göndermenizi istir- ham ediyorum. Bu dileğimi yerine getirirseniz size minnettar olacağım. Şim- diden teşekkür eder, saygı ve sevgilerimi sunar, başanlar di- lerim. Esen kalınız. Mahmut Tüysüz Kapalı Cezaevi Tunceli" • Mektup 30 ekimde yazılmış; istanbul'a 7 kasımda varmış; Mahmut'un sözlüsü Nesrin'in doğum günü 13 kasım; ben mektubu 16 kasımda açtım... Okuduğumda iş işten geçmişti. Ne yapacağımı şaşırdım; bir suçluluk duygusu yüreğimi kapladı, içime işledi. Doğum gününde Nesrin'e müebbet sev- dalısı Mahmut adına birkaç kırmızı gül yollamak olanağı ar- tık yoktu. Mektubu masamın üstüne bir yere koydum; kaç gündür gözüm iliştikçe elime alıyorum, okuyorum, eviriyorum, çevi- riyorum, düşünüyorum; Mahmut'un mektubu işlediğim su- çun belgesi gibi gözümün önünde duruyor. Düşünüyorum: Mapusanelerin taş duvarlannı on bir yıldan beri hiçe sa- yan bir sevginin güllerindeki kırmızı nasıl olmalı? Kan kırmı- zısı mı? Lâl mi? Ateş kırmızısı mı? Beyaz bir gül bile on bir yılhk mahkûmun zindandaki sev- dasını duvann ötesinde bekleyen sözlüsüne iletmek için kı- zıllaşırdı. Düşündüm, taşındım.. ' X ^ ^ Sonunda bu yazıyı yazdım.. "** Bilmem ki bir işe yarar mı? Nesrin, bu yazıyı mapusanedeki sözlüsü Mahmut adına doğum gününde yollanmış "birkaç adet kırmızı gül" yerine sayarsa, bilemezsiniz ne kadar mutlu olacağım. "TAM OTOMOBİL" VE DİĞERLERÎ..."Option"lara ödenen ilave milyonlar, aylarca bekleyerek bulunabilen yedek parçaya avuç dolusu para, yeriyurdu belirsiz servisler... "Yabancı" araba sahiplerinden bazüannın yakından tamdığı sorunlar. HYUNDAl (Hunday okunuyor) bütün bu olumsuzlukları aşan bir marka. İçten kumandalı aynalar, otomatik camlar, merkezi kilit sistemi, radyoteyp, renkli cam, havalı direksiyon gibi özellikler Hyundai'da option değil, otomobiiin olraazsa olmaz parçalan. "Tam" bir otomobilde bulunması gereken konfor ve aksesuar, Hyundai'ın satış fiyatına dahil. Ve bufiyat,benzerleriyle • karşılaştırüdığında son derece makul. Buna bol ve ucuzyedek parça, yurda yayılmış yetkili servisler gibi üstünlükleri de eklersek, Hyundai'a neden "tam otomobü" dediğimiz, açıklık kazanacak. "Tam Otomobil"le siz de tanışın. Paranızın gerçek karşılığmın bir Hyundai olduğunu göreceksiniz. 4 kapı, 1500 cc EXCEL: 30.904.500.- TL + % 20 KDV 2000 i SONATA: 42.594.750.- TL + % 20 KDV Türkiye Genel Distribütörü ASSAN Büyükdere Cad. No. 36 Levent Apt. Kat 5 Daire 22 MecidiyeköY-lsunbul Tel: 17503 16 {4 hatl Faks: 175 05 82 A r a b a d e ğ i l , o t o m o b i l HYunDnıT a m O t o m o b i l 5833443• ÇapaLtd.TarabyaTeî: 1625640 1629973 • NazâiMotoriuAraçlarPaz.Tıc.MaslakTet 176fi320 1768325 1761551 • întelLtd Ştı.Kasanpa^a-KadücöyTel:34871 66 34871 77• KaroaKızıltoprakTel:3462938 • MasterOtomotivüd. FenerbahçeTet34746 67 3487927 • ArtaşÇiftehavuzlaıTel: 3504657 3691191 »ANKARA'PalÜd.ŞtiYenı$ehirTel: 1460915 16 •Ytfsan.^.YukanAyrancıAnkanTet 1387914 lS'ADANAAsmaşMotofluAraçlarlOO.YılBulvanîel:^}! 68 »ANTALYAAlaşOtomcnv 100.Y\lBu'.van «vntaiyaTel:'.70066• KAYSERÎGürpiTarOtomoövAtatüritBulvanTel-203888 • MANİSAYıtelişTıc.SaliMiTeb 13089 • SAN1SUNAydınOtomotivfawCaiTek 124429• TRABZONÇakırlarOtomotivUzunkumMevküTet 11522 YETKİÜSERVİSLERİSTANBUt• FevzıAtikMaslakTel: 1762450• 17651 61 • AdüAdılceTopkapıTel:5677469• AhmetEntenBostancıTel 361 11 61 • SuatUşunNecatŞengürHasanpaşaTel:3250720 3391780 • ANKARA Ruşen Yüdınm Guvercınlilc Tet 278 22 74 • ADANA Bülent GûlbaglarTel. 28 01 93 • IZMtR Aıı KalbLrcu Smova Teh 16 52 89 • KA.YSERI Davut Pişkıntaş Yeni Sanayı Tel. 1614 55» SA.MSUN Eıgun Çamlıbel Gulsar. Sanayı Sıtesı Tet 18 36 32 • 1SKENDERUN Sezaı Kırpıcı Sanayı SitesıTe.: 52144 * Fivı'Jarlsanbul çkışaa Bir doiaı2750 TL olarakhesap edılmi&r.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle