07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 KASIM 1990 "Savaşa Hayır" I\e Demek (!) Gençlerin Hayalleri İşte... Böyle iyi kurulmuş bir düzeni bırakıp silah yerine önce ekmek, iş, sağlık, eğitim deyip kimleri kandıracağınızı sanıyorsunuz? Üstelik insanları da toplumları da sımsıkı birbirine bağlayan serbest piyasa mekanizmasının "can alıcı güzelliği" yerine ne koyacaksınız? Hadi canım, bırakın bu hayalciliği!.. Doç.Dr. MERYEM KORAY Ne zamandır Körfez bunalımıyla, savaş olası- lığıyla yatıp kalkıyoruz. Ilk günlerin şaşkınlığı- geçtikten sonra bu bunalımla yaşamaya da alış- tık galiba. Şimdi daha çok kendi içimizdeki ay- kınlıkları düzeltmekle uğraşıyoruz. Örneğin Türkiye'nin stratejik öneminin bir kez daha an- laşıldığj ve hep birlikte bunun kıvancını (!) ya- şadığımız bu günlerde "Savaşa hayır" diyebilmeyi anlamak zor. Hele dünyadan habersiz bir liseli kızın bu işe kalkışması anlaşılır gibi değil. Silahlanmaya çomak ha! Yine de durup düşunmek gerek. Demek ki gençler son birkaç yıldır yaşanan gelişmeleri çok ciddiye almışlar. Son yıllarda dünyada savaş de- ğil barış rüzgârları esmeye başlayınca hepimiz az mı şaşırmıştık? Süper güçler silahsızlanma yo- lunda bazı adımlar atmış, Doğu Bloku kapıları- nı açmıştı da dunyaca sevinmemiş miydik? He- pimiz 1989 yılını da Gorbaçov'u da alkışhyor- duk. Hani silahın caydıncı bir güç olduğunu dü- şünmekten, söylemekten vazgeçecek gibiydik ki Körfez bunalımı imdada yetişti de hayallerimiz- de daha ileriye gitmedik!.. Oysa bunca yıllık deneyirnden sonra en azın- dan büytıkler olarak daha gerçekçi olmamız ve barışa ulaşmanın yolunun durmadan yeni silah- lar ve bu silahları zararsız kılacak öteki silahları üretmekten geçtiğini bilmemiz gerekiyordu. Yok- sa çoktan geli$miş ülkelere sormalıydık: Irak böy- le silahlanırken neredeydiniz? Galiba sorun kuş- kusuz üretilmesinde ve satılmasında bir sakınca olmayan silahlann böyle densizce kullanılması. Üçüncü Dünva ülkeleri bitmek bilmeyen çatış- maları için doğaldır ki silah isteyecek ve kulla- nacaklardır. Ancak yeryüzünde banş için onca çaba harcayan gelişmiş ülkelere ve onlann çıkar- larına yönelmek de ne oluyor? Doğrusu bu den- sizliğe biz de şaşırıyoruz. Ancak bu tür sorunla- ra en kısa zamanda çözüm bulacak politika ve stratejilerin üretileceğinden kuşkumuz yok. Şimdi bir kez daha hayallerden vazgeçip ger- çeklere dönme zamanı. "Dünyada banş" için ön- celikle her ülkenin bir "saatli bomba" durumu- na gelmesi gerekmektedir. Örneğin Irak böyle si- lahlanınca, İran, Turkiye, Suriye, Suudi Arabis- tan gibi öteki ülkelerin de en az onun kadar si- lahlanması gerekmektedir ki "Irak yerinde dur- sun." Kuşkusuz arada bir bu silahları konuştu- racaklardır, ancak bunda bir sakınca yok. Yeter ki dünyanın düzeni bozulmasın. Zaten super güçler de silahsızlanma görüşme- lerine, ancak dünyayı birkaç kez yok edecek güçte silaha sahip olduktan sonra başlamadılar mı? Şimdi sıra gelişmekte olan ülkelerde. Bakın Kör- fez bunalımı hiçbir işe yaramadıysa bu konunun biraz daha aydınlanmasına yaradı. Kaç ülkeye ye- ni askeri yardımlar, yeni yatırımlar gündemde, bir düşünsenize. 'Yaşasın gerçekçilik..! Kuşkusuz gelişmekte olan ülkelerin boylesine silahlanmalan için daha çok özveride bulunma- ları gerekir. Hem ekmek, iş, eğitim, sağlık diye- ceksin hem de silahlanacaksın, böyle şey olmaz. Tüm gelişmekte olan ülke yönetimleri, boşuna mı önce silah, askeri yardım diyorlar. Komşula- rı da öyle yapıyor, böylece karşılıklı bir kovala- maca ile denge komnuyor. Ne zaman ki bu den- ge, gelişmekte olan ülkelerde de nukleer bomba- lar, kimyasal silahlarla cephedeki insanı değil tüm ülkeyi havaya uçuracak bir noktaya gelir, o zaman, işte o zaman "banşı" konuşabiliriz. O zaman gelinceye dek Üçüncü Dünya insanının "Savaşa hayır", "Silahlanmaya hayır" demesi ol- sa olsa bir densizlik olur! Her şeyden önce, da- ha gelişmiş silahları nasıl üretirim diye bunca ya- tınm, bunca araştırma yapanlara karşı densiz- lik! Adamlar, dünya bir an önce havaya uçacak duruma gelsin de bu insanlar ölmekten, öldür- mekten vazgeçip yaşamayı, yaşatmayı düşünmeye başlasmlar diye az uğraşmıyorlar. Bu kadar iyi- niyet ve çabaya karşı... Aklı başında yöneticilefimiz! Galiba gençlerin bu densizliklerinin ya da ha- yalciliklerinin nedenlerini aramakta, özellikle eği- tim sistemini bir gözden geçirmekte yarar var. Gerçi son zamanlarda eğitimde epeyce güzel şey- ler yaptık. Şimdi gençlerin bir bölümü dünya standartlarına göre eğitilip dünyayı fethetmeye hazırlamyor, bir bolumü de ahret işleriyle uğra- şıyor. Arada kalanlar ise sayıca çok, ama onla- nn da dertleri başlanndan aşkın, can havliyle dü- zenin, oyunun kurallannı öğrcnmeye çahşıyorlar. Yine de tarih derslerini bir gözden geçirsek di- yorum. Belki de 1789 Fransız E>evrimi'ni anla- tan dönemi, bu dönemde insanlann do&uştan ge- len hakları vardır diyenler çocuklanmıza muar şeyler aşılıyorlar. Bunca sorun varken ne demek doğuştan gelen haklar, yaşama hakkı, düşünme hakkı? Zaten bu dönem demokrasi derdini de ba- şımıza saran dönem değil mi? Demokrasi, insan hakları derken gençlerin en azından bir bölümü, bunu herkesin istediğini düşünüp söyleyeceği bir düzen olarak anlıyorlar. Evet, ama önce dinle- mesini bilmek, sırasını beklemek, sonra ne söy- lenirse uygun olur diye duşünmek gerekmez mi? Oyunun kurallannı bilmemekten kaynaklaruyor tüm bunlar! Böyleleri hem kendilerine zarar ve- riyorlar hem de okul yöneticilerinin, ülke yöne- timlerinin başına olmadık sorunlar çıkanyorlar. İyi ki aklı başında yöneticilerimiz var da bu tür sorunlan anında önleyecek önlemleri alabiliyor- lar. Bunca soruna, bunca kurala, bunca disipline karşın, yine de bu tür muzır şeylerle uğraşan gençlere şaşmamak elde değil. Düşünün bir: Li- se çağındaki gençlerin ancak yüzde 34.7'si, yük- seköğrenim çağındaki gençlerin de ancak yüzde 11.2'si öğrenim görebiliyorlar (1). Şimdi okuya- bilenler bu şansı iyi değerlendirip derslerinden başka şeyle ilgilenmeyeceklerine, olmadık işlere kalkarlarsa şaşırmaz mısınız? Üstelik okulu bi- tirdikten sonra da onlan ne sorunlar bekliyor. Lise bitirmiş gençlerin yüzde 38.9'u, yüksekokul ya da fakülte bitirmiş gençlerin yüzde 48.2'si iş- siz olup iş aramakta (2). Böyle savaşa hayır de- yip dururlarsa hiç iş bulamayacaklar, haberleri yok. Kuşkusuz bir de hiç büyüyemeyen, hep çocuk kalan hayalperest büyükler var. Asıl sorun da on- lar galiba. Bunlar, bir yığın düş, bir dolu ütop- ya ile gençlerin kafalannı kanştınp bunca iyi ku- rulmuş düzene karşı bir güvensizlik yaratıyorlar. Ne demek efendim? Silah yerine daha temiz ha- va, daha bol iş, daha sağlıkh, daha insanca ya- şama koşulları... Savaşlar, silahlar olmasa ara- balarınız, hatta telefonlu arabalannız, bilgisayar- larınız olur muydu? Paranın da teknolojinin de kaynağı nereden geliyor sanıyorsunuz? Dünya- da bunlardan yararlanmayı bırakın, açlıkla kıv- ranan milyonlar varmış. Herkesi birden arabay- la donatmak kolay mı efendim. Beklemek, sa- bırlı olmak gerek. Ölmez sağ kalırsak, herkese sıra gelecek, milyarlarca insan ekmekten önce araba sahibi de olabilir. Çünkü kalanlar için her- halde temiz hava, temiz besin için pek fazla umut kalmayacaktır. Üstelik böyle ilkel gereksinimler de ne oluyor? Sonuç Temiz hava, sağlıkh yiyecekler, çalışma olanağı derken ilk çağlara mı dönmeyi düşünüyoruz? Bi- ze gerekenler silah deposuna, araba mezarlığına dönen bir dünya, kirli hava, hormonlu yiyecek- ler bir de gaz maskeleri. Bakınız kimyasal silah- lar nasıl yeni bir sanayi dalı kurdu ya da geliş- tirdi: Koruyucu maskeler! Bir yığın insan bu sa- nayi dalı sayesinde iş buldu, birileri bir yığın para kazandı, daha da kazanacak. Şimdi böyle iyi ku- rulmuş bir düzeni bırakıp silah yerine önce ek- mek, iş, sağlık, eğitim deyip kimleri kandıraca- ğınızı sanıyorsunuz? Üstelik insanlan da toplum- ları da sımsıkı birbirine bağlayan serbest piyasa mekanizmasının "can alıcı özelliği" yerine ne ko- yacaksınız? Hadi canım, bırakın bu hayalciliği!.. (1) Zekaı Baloğlu, Türlciye'de EJİtım Düzoıi, TÜSİAD, Istan- bul, 1990, s. 62. (2) DİE. Hanehalkı Işgücü Anketi Sonuçlan 1988, DlE, An- kara 1990, s. 2S-29 HESAPLASMA BURHAN ARPAD Salzburg Festivali 1948 Bütün dünyada belirli tarihlerde düzenlenen müzik ve ti- yatro festivalleri takviminde Salzburg'un özel bir yeri vardır. 1948. 1949, 1953, 1956 ve 1964'te ızlediğım bu görkemli festıvalin düzeyini ve kişiliğini oluşturan belli başlı öğeler var- dır. Büyük usta Mozart'ın doğduğu ve yetiştiği şehir olması ilk çizgidir. Salzburg'da, Getreidegasse'de bulunan ev bugün Mozart Müzesi'dir. Kış demeyıp, bunaltıcı sıcak demeyip Salz- burg'a koşan binlerce insan müze-evi görmeden gitmezler. Sadece Mozart Müzesi mi yüz binlerce yerli yabancı kişi- yi Salzburg'a koşturan?.. Elbette sadece bir müze-ev değil. Olamaz. Mozart'ın doğduğu ve yetiştiği şehir olmak yetme- miştir. Salzburg'da her yerde; parklarda, şarapevlerinde, kah- velerde, özellikle Cafe Bazar kahvesini içerken Salzach Ir- mağı'nın köpüklü çağıltısını Mozart ezgilerinin eşliğinde din- lemek bile başlı başına bir mutluluktur. Saizach Irmağı'nın kıyılarında, kestane ağaçlarının gölgesinde gizlenmiş kottuk- lara ilişiverip Salzach'ı hayranlıkla süzenler, insanoğlu yapı- sı kale şehir bütünüyle bir sahne şehir, derler gibıme gelir! (Arkası 19. Sayfada) KAMUOYUNA "Çağdaş insan, örgütlü insandır..." Eğitim Emekçileri olarak GREVLİ - TOPLUSÖZLEŞMEÜ sendikamız Eâitim ve Bilim Emekçileri Sendikası EGİT- SEN'in kuruluşu için 13 Kasım 1990 Salı (bugün) günü saat 14.00'te İstanbul Valiliği'ne başvuruyoruz. Emekten ve demokrasiden yana tüm dostlarımızı, coşkumuzu paylaşmaya ve DAYANIŞMAYA davet ediyöruz. EĞİT-ŞEN GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU Aramıza Hoşgeldın PELİN doğumunu tum sevenlerımıze duyururuz 7 11 1990 NURHAYAT - AHMET ZORLU KAMUOYUNA Başvurusu yapılan Grevlij Toplusözleşmeli Sendikamız EĞİTİM BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI (EĞİT-SEN)'nin kuruluşunu selamlıyoruz. ANKARA EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ ADINA LÜTFİ DEMİRKAPI, ABDULLAH AYDIN, ADİL TORUN, ENVER ÖNDER PENCERE BoşVer.• •• Güzelim bir sonbahar günü. Kerim Korcan'ı son yolculu- ğurta uğurladık. Kadıköy, Söğütlüçeşme Camisi'nin avlusu yazarı sevenlerle dolmuştu. Kalabalık, dostlar, arkadaşiar, ya- kın yüzler, tanıdıklar. Konuşuluyor Bayrampaşa Cezaevi Sav- cısı'nı vurmuşlar. Terör durmuyor. Üst üste işlenen cinayetlerin katillerinden bir teki bile bu- lunamıyor. Hükümet ha var ha yok!.. Neresinden baksan dökülüyoruz. 1990 bütçesi 64 trilyon liraydı. 1991 bütçesi 104 trilyon. Hem de 20 trilyon açıkfa gün- deme geldi. Yaklaştk 20 trilyon yalnız borçların faizi olarak bütçe yasasında yer aidı; ama kirnsenin umurunda değil; büt- çe mütçe vızgeliyor. Cumhurbaşkanı: — Ben, diyor, başka türiü Cumhurbaşkanıyım, bildiğimioku- rum, istediğimi yaparım. Anayasa fıs fıs... . Türkiye'de kanunlar kâğıt üzerinde kaldı. Rejim "tekadam yönetimi"ne dönüştü; Amerika'nın kuyruğuna takılmış sava- şa sürükleniyoruz; CIA'nın kodamanları Ankara'da resmen cirit atıyorlar; artık gizlisi saklısı da kalmadı; Özal ülkeyi har- be hazırlıyor. * Enflasyon önceki ay yüzde 10'a dayandı; geçen ay yüzde 7'yi aştı. Kime ne!.. İstanbul Borsası'nda 20 trilyon lira yandı. 10 bin liradan pi- yasaya çıkarılan bir hisse senedinin 2 bin liradan alıcı bula- maması ne anlam taşıyor? Elindeki hisse senetlerine umu- dunu bağlamış bir milyona yakın yurttaş, gerilim içinde ge- lişmeleri gözlüyor; "oanter/ac/as/" gibi bir dramın yaşanması mı bekleniyor? Boş ver... Laiklik ilkesi, yalnız bizim değil, demokrasinin geçerli ol- duğu her uygar toplumda ideolojik temeli oluşturur; "vicdan özgürlüğü" olmadan demokrasi kurulamaz; ama Türkiye var hızıyla "irtica" karanlığına çekiliyor; şeriat devletinin altya- pısı hazırlamyor. Devletin içine yuvalanmış tarikatçılar, din- ciler, yobazlar, ellerindeki siyasal kudreti halkın tepesinde şe- riat baskısı kurmak için kullanıyorlar. İş o noktaya ulaştı ki "MİT Müsteşarı Korgeneral" açıktan açığa konuşarak tehli- ke çanlarını çalmaya, kamuyu uyarmaya çalışıyor. Kime ne!.. İrtica devletin emniyet kuvvetlerini ele geçirirken biz okul- larda 15-16 yaşındaki çocuklan komünist propagandası yap- mak suçundar tutukluyoruz. Sonra ayıp olmasın diye küçük öğrencileri adlarının baş harfleriyle anıyoruz: "N.A. tutuklandı." Yaşadığımız toplumun rejimi müstehcene dönüştü, kendi kendimizden utanıyoruz. • 12 Eylül faştzminde kurulan hukuk düzeni yetmedi;yeni yasalar çıkardık. Vali, yurttaşı sürgün ediyor, içişleri Bakanı gazete toplayıp matbaa kapatıyor; Güneydoğu'daki "olağanûstü hal" rejimi "olağan" düzene dönüştü. Cezaevlerinde açlık grevleri ve iş- kenceler de "vukuat-ı ad/ye"den sayılıyor. Başbakan her gün televizyona çıkıp sağa sola bakındıktan sonra bir şeyler söy- lüyor; ama Allah aşkına ne diyor? Her aksam TV haber programında sorumsuz Cumhurbaş- kanı Özal, ben diyeyim üç, siz deyin beş kez ekranda görü- nüyor; ülkede kendine göre ve kendine özgü bir rejim kur- muş, konuşuyor da konuşuyor. Ne söylüyor? Anayasayı çiğneyen sorumsuz Cumhurbaşkanı Türkiye'yi (Arkası 19. Sayfada) 'GARANTİ BANKASI 1990 EYLÜL SONU B i l a n ç o A n a K a l e n l e r l (Karsüaşnrmalı) 3 0 . 9 . 1 9 9 0 - 3 0 . 9 . 1 9 8 9 (MilyarTL) ÖZET BİLANÇOSU Ö z e t K â r - Z a r a r (Karşdaşarmahl 3 0 . 9 . 1 9 9 0 - 3 0 . 9 . 1 9 8 9 (MflyarTL) AKTlf KASAVEBAJKALAR MENKULDEGERLER MEVDÜAT MUNZAM KARŞILIKLAM KREDİLER TAKIPTEK1ALACAIOLAR (NCT) İŞTİRAKLER VE KURÜLUŞLAR SABrriOYMETLER(NET) PASİF MEVDUAT KULLANILAN KREDİLER ÖOAYNAKLAR MENKUL mMHİŞlIMHAaaÇMyoD TL) DtŞİŞLEMHACW(Milyar$) 1990 769,6 650,9 «3,7 2.156,1 - 211,9 213,2 3.365,2 402.8 389,9 10JS 1989 684,9 385,7 408,9 '1.279,0 6.0 181,2 123,0 2.273,3 378,9 184,5 6,0 32 FAİZGEÜRLERİ FAİZGİDERLERİ NETFAİZGELİRİ FAİZDtŞIGELİRLER FAİZDtŞlGİDERLER KARŞDJKLAR a-VergiKarşıhğı 21,6 b- Kjdem Tazminaü Karşdıgı 6,0 c-TakiptekiAlaciddarKarşd^ı 8,7 DÖNEM KÂRl 1990 849,2 -531,9 317,3 207,6 - 3 6 8 ^ -36,3 120^ 1989 539,9 -526,7 13,2 221,1 -224,0 -ı.o -,- -# _ 1.0 9,3 ANTIGaranti Bankası, 1990 yılı 9 ayın sonuçlarını yayınlayarak açıklık politikasını yine sürdürüyor... • Özkaynaklar % 111 aıtışla yine büyük ve güven verici: 390 milyar. , • 3 buçuk trilyona yaklaşan mevduatın yanında, krediler % 69 oranında yükselerek 2 trilyon 156 milyara ulaşmış. Yani akılcı plasman, yüksek verim, kaynakların güvenli kullanımı... • Ve bir güven unsuru daha: Takipteki alacaklar sıfır noktasında. • Ve bütün bunların sonucu yine yüksek kâr: 120 milyar. Bu rakamlar, bir bankaya duyulan güvenin en açık göstergesi! Büyüklüğün yeni tanımında "sağlamlık" ve "dinamizm" el ele yürüyor. Garanti Bankası'nın 1990 Eylül sonu bilanço rakamlarını incelemenize güvenle sunuyoruz. Saygılarımızla... B A N K A C I L I K T A GARAMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle