27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 EKİM 1990 Bilgi Yığmacası mı Düşünsel Etkinlik mi? Çağdaş bilim anlayışı yaşamla iç içe olduğu, kaynaştığı oranda bir anlam kazarur. Bu da doğal olarak seçkici bir yaklaşımı koşullar. Her şeyi öğrenmemiz, bilmemiz hiç de gerekli değildir. Önemliyle önemsizi, özle ayrıntıyı birbirinden ayırarak bir seçim yapmalıyız. Bu seçimi neye göre yapacağız, başka deyişle ölçütlerimiz ne olacak? Doç. Dr. ZEHRA İPŞİROĞLU öteden beri çok bilgili insanlara saygunız var- dır. Kitap gibi adam, ayaklı kütüphane tanımla- malan düimizden dttşmez. Oysa önemii olan bil- gi birikimi değil düşünsel etkinliktir. Başka de- yişle bu bilginin hangi oranda ve nasıl yaşama geçirildigjdir. Bir insanın çok şey bilmesinin, bil- diklerini özümseyemiyorsa, kendi benüğine, ki- şiliğine iyice sindiremiyorsa ne anlamı olabilir ki? Ünîü yazar Elias Canetti "Körleşme" adlı roma- nının baş kişiâ Kien'le "ayakb kütüphane" tanı- mının tıpatıp uydugu bir tipi karikatürleştirerek çizer. Gözünün önünde olup biteni bile göreme- yen bu adamın beyni çeşitli kitaplardan oluşan dev bir kitaplığa dönuşmuştur. Hiçbir şeyi birinci dden yaşayamayan, hiç özgün yanı olmayan bu tipi Canetti öylesine acımasızca alaya alır ki oku- yucuda kitaba da, kitap okumaya karşı da do- ğal bir tepki uyanır. Bugün ulkemizde de bilim adamı dendiğinde kendi fildişi kulesinde yaşa- yan, etliye sütlüye dokunmayan, bilimsellik adı altında soyut ve anlaşılmayan şeyler yazan, ya- şamdan kopuk ve ürkek bir tip canlanır gözü- müzün önünde. Oysa çağdaş bilim anlayışı yaşamla iç içe ol- duğu, kaynaştıgı oranda bir anlam kazanır. Bu da doğal olarak seçkici bir yaklaşımı koşullar. Her şeyi öğrenmemiz, bilmemiz hiç de gerekli de- ğildir. önemliyle önemsizi, özle ayrıntıyı birbi- rinden ayırarak bir seçim yapmalıyız. Bu seçimi neye göre yapacağız, başka deyişle ölçütlerimiz ne olacak? Bunu belirleyebilmek için bir örnek vereyim. Bugün fıloloji bölümlerinde okutulan ortaçağ yazını dersi, ortaçağ Almancasının, tn- gilizcesinin ya da Fransızcasımn öğretildiği, or- taçağ yazını (edebiyatı) ve kültürünün aynntıla- nyla sunulduğu bilgi yüklemesine dayanan bir derse dönüşecekse, öğrenciye hiçbir şey katma- yacak olan son derece anlamsız bir ders olarak değerlendirilebilir. Ama aynı ders bugünün açı- sından ele alınıp ortaçağ motiflerini işleyen çağ- daş yazarların yapıtlanndan yola çıkılarak işle- niyorsa, ortaçağ dünyasıyla bugün arasındaki ay- nlıklar saptanabiliyorsa. bugünün açısından bu dönemle bir hesaplaşmaya gidiliyorsa, dahası toplumumuzda giderek ağırlık kazanan çağdışı güçlerle ortaçağ dünyası arasındaki benzerlikler gösterilip üzerinde tartışıhyorsa, birden bu ders öğrenciyi düşünmeye ve yaşadığı ortam ve top- lumla hesaplaşmaya yönlendiren, onun ufkunu açıcı, dünyasını zenginleştirici bir derse dönü- şecektir. Aym şekilde yazın ve kültür tarihi ders- leri de sadece bir bilgi yüklemesi olarak sunulu- yorsa, soyut ve kuru bir ezber derse dönüşerek anlamını yitirecektir. Ama eleştirel bir yaklaşımla bugünUn açısından belli bir sorundan yola çıkı- larak ele alınıyorsa, çağdaş bir boyut kazanacak- tır. Demek ki ölçütümüz derslerin bir bilgi yük- lemesi olarak değil, düşünsel bir boyut içinde, gü- nümüz ışığında yoğnılarak sunulmasıdır. Bu da öğretim üyesinden hem yüksek düzeyde düşün- sel etkinlik ve yapıcüık hem de yaşadığı ortam ve koşullar karşısında uyanık davranan bilinçli ve yürekli bir tavn koşullar. Seçkici yaklaşım ve yeni seçenekler Seçkici yaklaşım, toplumumuzun özel koşul- lannUan yola çıkacagından, gereksinime göre öğ- renciye pek bir şey katmayacak olan kimi dersi elemek, yerine yeni dersler koymak zorundadır. Sözgelimi öğretmen yetiştiren yüksek öğretim ku- rumlarında çocuk ve gençlik yazını gibi bir der- sin okutulması, gelecejin öğretmenlerinin çocuk- lara yönelik yazını inceleyip eleştirmeleri çok önemlidir. Ya da eleştirel düşünce kavramı biz- de daha yerleşmemiş olduğundan, edebiyat ve sosyal bilim dallarında okuyan oğrencilerin eleş- tiri dersleri görmeleri ve sanat, yazın, tiyatro, si- nema, müzik eleştirisi üzerine bilgi edinmeleri, yürürlükte olan eleştiri anlayışıyla hesaplaşma- lan, dahası kendilerinin de eleştiri yazmalan hem onlarda eleştirel bakışı uyandıracak hem de kül- türel yaşamımızda büyük bir eksikliği kapaya- caktır. Ya da filoloji bölümlerinde yabancı ya- zın ve Türk yazımna yönelik karşılaştırmalı ya- zın derslerinin okutulması öğrencinin hem ya- bancı kültürü hem de kendi kültürünü karşılaş- ürarak tanımasına olanak tamyacaktır. Yine ede- biyat ve filoloji dallarında deneme, kısa öykü, şiir türü yaa yazma derslerinin konularak yazı yazma yeteneği olan öğrencilere kendilerini ge- liştinne olanağı verilmelidir. Aynı dallarda oyun yazma ve dramaturji alanlannda da seçmeli ders- ler sunulabilir. Bu örnekler duruma ve koşulla- ra göre değişecektir. önemii olan öğretim üyesi- nin bu doğrultuda yapıcı ve yaratıcı olabilmesi, kendi ilgi ve eğilimine, dersin niteliği ve kapsa- mına, oğrencilerin ilgi ve gereksinmelerine göre yeni yeni seçenekler sunabilmesidir. Yürürlükteki öğretim önceden saptanmış belli kitaplar ya da çeşitli kitaplardan yararlanarak ha- zırlanan ve genellikle hiç değişmeyen derleme notları çerçevesinde odaklaşmaktadır. Oysa sü- rekli bir yenilenme ve değişmeyi gerektiren çağ- daş öğretim yalnız kitap değil, sinema, video, ti- yatro, kitle iletişim araçları vb. öğelerden geniş çapta yararlanır (1). Sözgelimi yazınsal bir yapı- tm nasıl sinemaya uyarlandığının incelenmesi, si- nema diliyle yazın dili arasındaki aynlıklann sap- tanması ilginç bir ders konusu olabilir. Ya da bir tiyatro yapıtının nasıl değişik sahne yorumlan- na yol açtığmın incelenmesi, yazar, yönetmen, eleştirmen üçlüsünün yorumlannın karşılaştınl- ması aym derecede ilgi çekici olabilir. Bu bağ- lamda yazarlar, tiyatrocular, sinemacılarla söy- leşiler yapma, tartışmalı toplu görüşmeler (pa- neüer) düzenleme öğrenciyi kültürel yaşamla kay- naştıracaktır. Unutmamamız gereken, sosyal bi- lim dallanyla sanatsal etkinliklerin kuram ve uy- gulama açısından birbirini kuşatan bir bütün oluşturmalarıdır. (1) Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdas Eğitım, Çajdaş Yaşa- tnj Destekleme Demeği Yayınlan, Cem Yayınevi 1990. HESAPLAŞMA BURHAN ARPAD "ÖDİPUS" Trajedisi... 1961 yılının 17 eyiüi akşamı Atina'da kaldırım kahvelerinin önünde gazeteciler Yunanca ve Türkçe bağırıyorlardı: "Menderes, Fatin Zorlu, Polatkan istanbul'da idam edıldı." Gazeteler bir anda kapışılmıştı. Başlıklara göz atan insanla- rın yüzü bir anda değişmişti. Acınmalı ve üzgünce bakıyor- iardı. Şaşkınlıkla bakınırken Almanca konuşan birisi "Siz Türkter çıldırdınız mı, meslektaşım" diye seslendi. Alman ha- berter ajansının Yakındoğu muhabiriydi. Bir süre ayaküstü konuştuk. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Atina'da Türkçe oynayacağı Yunan trajedisi Kral Ödipus'u izlemek üzere Atina'daydık. O gece Katopulı Tiyatrosu'na çağrılı gelen Yunanlılar Dıraz üstten bakıyor gıbıydiler! Onarım var gerekçesiyle milli tiyat- ro salonunu vermemişlerdi. Trabzon doğumlu rejısör Takıs Mugenidıs'in sahneye koy- duğu trajedı başladıktan az sonra salonun havas değışme- ye başlamıştı. Tıs yoktu! Bizimkiler Ödipus'u çok değişik bir yorumla oynuyorlardı. Yunan trajedı oyuncularının alışılagel- miş o aşırı el kol hareketlı ve abartılmış ses tonuyla değil, günlük konuşmacılar gibi yumuşak ve sevimli oynuyorlardı. Gülümser yüzlerle salona girmiş olan Atinalılar, Kral Ödi- pus'un uzun mu uzun konuşması sona ermeden ayağa fır- layıp çılgınca alkışlamaya başlamışlardı. En ön sırada otu- ran biz üç beş Türk gazetecisı sevinçten kala kalmıştık! Hay- ranlıkla izliyorduk. Mutluluktan uçacaktık. Atina Türk elçiliğinde o gece bir kabul resmi vardı. Gök- çer'e kendisini sarmış olan Atinalıları aşıp yaklaşmak hemen hemen olanak dışıydı. Sonunda başardım ve hemen sordum: "Ödipus'u bir trajedi gibi değil, günümüz insanını oynu- yormuş gibi bir yorumla ele stfmışsınız, bunun nedenini açık- lar mısınız?" "Yerinde bir soru! Mugenidis ustanın uyarısını uyguladım. Bilmem başardım mı?" Kısa bir duraklamadan sonra şöyle dedi: "Nice olaydan ve felaketten kurtulmuş sandığım Ödipus yine de alınyazı- sından kurtulamıyordu. Korkunç sondan kurtulamıyordu. Bir gece önce asılmış olan Menderes, Londra uçak kazasından kurtulmuştu, ama ahnyazısının elinden yine de korunama- mıştı. Kral Ûdipus'un hiç bitmeyecek gibi olan tiradını söy- lerken Menderes'in acıklı sonunu yaşar gibiydim. Oyun bo- yu hep bunu düşündüm. Ödipus'un yaşantılarıyia Menderes 1 in günlük yaşantıları arasında bir bağlantı, bir benzerlık var (Arkast 19. Sayfada) ACIKAYBIMIZ Universitemiz Rektör Yardımcısı, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı, Fen BUimleri Enstitüsü Müdüru, değerli bilim adamı, kâmil insan Prof. Dr. MURAT DtKMEN 8 Ekım 1990 günü çabuk gelışen amansız hastalık sonucu aramızdan ayrdmıştır. Merhumun cenazesi 10 Ekim 1990 Çarşamba günü saat 10.30'da üniversitemizde yapılacak tören ve Levent Camisi'nde kıhnacak öğle namazından sonra aile kabristanında defnedilecektır. Merhuma Tann'dan rahmet, üniversitemiz mensuplarma ve dostlanna başsağlığı diler, aalannı paylajınz. BOĞAZtÇt ÜNtVERSİTESt REKTÖRLÜCÜ Annelenn bir tanesı öldü HAVVA YAŞACAN öldü. Başımız sagolsun. Hastalıfı sırasında yardımlannı esirgemeyen Prof. Dr. Sczai Yamın. Prof. Dr. lsfendlysr Candan, Prof. Dr. Miinir TelaUr, Mustafa Şbn$ek ve Ankara Bag-Kur çalışanlanna tesekkür ederiz. AtLESİ VE DOSTLAR1 ADBSA OCLU MUSTAFA YAŞACAN GENC BAYANLAR Ingilızeeyı ucretsız hazırbk kurslanmızda ve InaiHereda aıleler yanında bedava öğrenın AU-PAIR-LİK BİZİM İŞİMİZDİR İSI T«l 135 1599 Faı 15561 39 Izmır 287534 Buna 135300-610011 Şo^ıl Muhta* Caö 37*7 Taksım Isl INGILTEREde İNGİLİZCE £ 1760 13 hafta flyabna 15 hafta kurs 28 Ekim 1990-23 Şutat 1991 / Haftada 30 d«rs+ıki kişiük \ I odadayanmpansiyon I VkonakJarnafiyiadahiUr. / Son yorisr için kayıtta aoeie odinl BARAT Yurtdqı UK» OtaHanT»mUcBö» Ablde-I Hûrrty«t C. Yonca Ap. Nto. 282K:4 D.12 ŞtyN / İST. Tei: 14744 88-14843 57 Fox & Telesekreter: 13) 29 42 BEHICE BORAN 1910-1987 Insan, Bilim kadını, Komünist, İnsan hakları savunucusu, Kürt halkmın dostu, 1965-69 Urfa Milletvekili, TÎP Genel Başkanı, TBKP Kurucusu Ölümünün 3.yıldönümünde ANMA TOPLANTISI 10 Ekim 1990 Çarşamba / Saat 21.00 / Dünya Sineması TÜRKİYE BÎRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ PENCERE 10'uncu yıl • Bahriye Uçok ne Tanrısızdı ne de dinsizdi; Islamı, kaynak- lanna inerek yorumluyordu; ancak, bu yorumlar, şeriatı en koyu biçimiyle toplumda uygulamak ve devlet düzenine dö- nüştürmek isteyen bağnazın siyasetine ters düşüyordu. Kimisi der ki: — Kuran'da yazsa da ben kadının çuvala sokulmasını in- san aklına aykın bulurum. Bir görüştür bu; ama, şeriatçıyı daha az tedirgin eder; Bah- riye Üçok, Müslümanlığın toplumu çağdışına iten bir din ol- madığını savunur; sözgelimi 'tesettür'ü ele alırken İslam kay- naklarına inerek yorumunu yapardı; din bilginliğinde sözü ve yerı olan bir saygın kadındı. Varlığı bile kadına 'ikınci sınıf bir yaratık' ya da 'köle' gibi bakanları çıldırtmaya yeterlıydi. Üçok'un öldürülmesı, islamda kadının yerini bir kadın ola- rak tartışmasından tedirgin olanların cinayetidir. Fikirleriyle başa çıkamaytnca Üçok'u susturmayı yeğlediler. Türk insa- nı -kadın ya da erkek- olayın bu yanını önemle düşünmeli- dir: Terörün Bahriye Üçok'a dönük yüzünde, kadını insandan saymayanlann parmağı var. Cinayeti kim işledi? Gercekte iaili meçhuf' gibi görünen bütün cinayetlerin fa- illeri bellidir; ama, ne yazık ki devtetin içine yuvalanmış kimi odaklar karanlığın yanında yer alıyorlar. Yoksa en aşağı çey- rek yüzyıldan beri öldürülenlerin yaptıkları yanlanna kâr kal- mazdı. Türkiye'nin değerli insanlarına, gazetelerine, yazar- larına, bilim adamlarına birbirı ardına kıyanların kırnler oldu- ğunu ortaya çıkarmak görevini üstlenenler şimdi ne yapı- yorlar? Uygar ülkelerde olsa; yer yerinden oynar. sorumlular ka- muoyunda sorguya çekilir. Kimdır sorumlu? Önce başbakan- dır, hükümettir, içişleri bakanıdır, validir, emniyet müdürüdür; ama bizde kimsenin kılı kıpırdamaz. Başımıza gelen sanki arabesk bir yazgıdır; nutuklar atılır, palavra sıkılır, yorumlar yapılır, 'kimliği açıklanmayan bir emniyet görevlisi' uzmanca bilgiçlik taslar, yüksek koltuklarda oturanlar terörü kınarlar. Birkaç gün sonra her şey unutulur, başbakan koltuğunda otu- rur, içişleri bakanı keyfine bakar, emniyet müdürü olay sanki kendisinin sorumluluğu kapsamında değilmiş gibi günlük ya- şantısını sürdürür, herkes yeni bir cinayet haberine kadar bek- tentiye geçer; ister Hiram Abas öldürulsün ister Bahnye Üçok, sağır duvarların önünde insanlar kurşuna dizilirler. Devlet cinayeti seyreder. • Yıl 1990! 10 yılda bir Türkiye'de darbe, sıkıyönetim, darağacı, deli gömleği... Bu kez olmaz mı? Bir ülke düşünün, aylık -yıllık değil- enflasyon oranı yüzde 10'a dayanmış. 50 milyar dolar dış borç. 50 trilyon lira iç borç. Ülke dünyanın en sıcak bölgesindedir. Kuveyt'i işgal edenl- rak'ın sınırındad 1 " Sorumsuz Cumhurbaşkanı bütün yetkile- ri eline almış. Başbakan ha var, ha yok. Muhalefet Meclis'te çalıştırılmıyor. Muhalefet liderleri anayasayı çiğneyen Cum- hurbaşkanı'yla görüşmüyor. Sıyasal iktidann oy tabanı yüz-. de 20'nin altına kaymış. Halkın yüzde 80'i tek başına ülkeyi yöneten sorumsuz Cumhurbaşkanı'na karşı. Ülkenin Güney- doğu bolgesinde kurulan 'olağanüstü hal' rejimidir. Sansür ve sürgün kararnameleriyle yönetilen ülkede içişleri bakanı gazete toplar, matbaa kapatır. Vali; toplantı, gösteri yürüyü- şü, konser, tiyatro yasaklar. Sorumsuz Cumhurbaşkanı'nın Amerika gezisinde ülkeyi ne gibi taahhütteri' altına soktuğu bilinmez. 'Laik cumhuriyefte laiklıği savunan insanlar birbiri ardına öldürülür. Terör sokakta kol gezer. Büyük kentlerde her gün önemii soygunlar bitmez tükenmez. Cezaevleri siyasal hükümlülerle ve gazetecilerle doludur. iki ayda akaryakrt fi- yatlanna yüzde 90 oranında zam yapılmıştır. Ana muhalefet Parti Meclisi üyesi Doçent Bahriye Üçok, postadan gelen bombayla öldürülür. * Sanırım hepimizin birazcık akla, biraz da sağduyuya ge- reksinmesi var... 10'uncu yıldayız. TÜRK KALP VAKFl KALBİNİZ SİZİN İÇİN ÇAUŞIYOR, YA SİZ ?.. Muayene, Teşhts Tedavi, Laboratuvar, Röntgen Tel: 175 12 44 / 45 - 148 58 66 AR?,KKjSIÂNBUL ARMAGANFLMIGerçek bir armağan cenneti... Sektörün en büyük ve en ünlü üreticileri... Milyonları hayran bıra- kan dünya markalan... Yaşam anlayışı ile, zevk kalitesi ile süratle gelişen ülkemiz insanları için.. Severek, bilerek, seçerek yaşayanlar için... Doğanın en güzel armağanları sevgi ve saygıyı simgelemek için... Renklerin, çeşitlerin, zevk- lerin dans ettiği, klas'ın kanat gerdiği gerçek bir armağan cenneti... ELS4MIL4RI PRESTİJ (MJNC4K KOZMETtK HEDtYEÜKmi4StYE ELEKTRİKÜEVEŞMARI HEDtYEÜKEm SPOR ESANTtYON 1014 EKIM 19901 ııı :IÖN CONVENTION&EXHIBITIONCENTER Saııtleri:11(M) 2(MM) AAO
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle