Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 EKİM 1990
L M A N Y A ' N I N Y E N İ Y U Z U DİLEK ZAPTCIOĞLl
— 2 —
Evet, Almanya 1990*1313 birleşmiş ve geç-
mişinin ağır mirasından kendini kurtarmış,
kendine güveni sonsuz bir ülke olarak giri-
yor. Artık dünyada bir "süper giiç" olarak
Almanya'nın da sözü geçecek. Sovyetler
Birliği'yle kurulan yeni ortakkk Almanya'-
nın gelecek politikasmı nasıl etkileyecek?
Moskova ile ilişkiler, Almanya ve Avrupa
açısından hangi sonuçlara gebe?
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne 'birlfk
7
uğruna milyarlarca mark akıtması bu ülke-
de ister istemez üstünlük duygusuna yol
açarken Sovyetler Birliği'ndeki kimi çevre-
lerde kaygı yaratıyor. Gorbaçov'un Al-
manya uzmanı Nikolay Sergeyeviç Portnga-
lof bu kaygıyı şöyle dile getiriyor:
"Birleşik Almanya, bu dev, Hitler'in ateş
ve kılıçla başaramadığını Deutsche Mark sa-
yesinde başaracak mı?"
"Der Spiegel"ın yayın yönetmeni Rudolf
Augstem'ın yanıtı:
"Birim Deutsche Markımıza bir türlii
doymayan siz değil misiniz? Ama mark tek
başına sizi kurtarmaya yetmeyecek. Baltık
cumhuriyetleri ve Ukrayna Almanya'ya il-
tihak için değil, Moskova'ıun merkea gü-
ciinden uzaklaşmak için mücadele veriyor.
Biz size sadece para verebiliriz. Diğerlerin-
den de para alabilmek için ekonominizi ters
yüz etmemiz gereki)or. Sizin için şu laf ge-
çerli: Sömurulmekten daha kötüsii, sömü-
riilmeye layık olmamakür."
Kafkas çıkarması
1945'te Amerikan Maliye Bakanı Henry
Morgenthau'nun önerdiği plan kabul edil-
seydi, Almanya'da sanayi tesisleri ortadan
kalkacak, Almanya tamamen tanm ülkesi
haline getirilecekti. Almanya'yı "köylü ve
çoban memleketi" haline getirmeyi öngö-
ren bu plan, "Çoban Mektubu" adıyla ta-
Gr
orbaçov'un Almanya
uzmanı Nikolay .
Sergeyeviç Portugalof,
Sovyetler. Birliği'nde bazı
çevrelerde Almanlann
ekonomik üstünlüğünden
duyulan kaygıyı şöyle dile
getiriyor: "Birleşik
Almanya, bu dev,
Hitler'in ateş ve kılıçla
başaramadıgını Deutsche
Mark sayesinde başaracak
mı?"
A,
BİRLEŞMENtN ŞEREFİNE — Almanya Başbakanı Heimut Kohl 1990 bahannda
Sovyetler'e yaptıgı gezide iki Almanya'nın birleşmesi için 'yeşil ışık' işaretini almıştı.
16 temmuzda Kafkasya'da Gorbaçov'un evinde yapdan görüsmede ise birlik için Gor-
baçov resmi onayını veriyordu.Gorbaçov da Almanya'da en popüler lider oldu.
Lİmanya, Sovyetler
Birliği'ne konsorsiyum
aracılığı ile 5 milyar
mark öderken ayrıca
Sovyet askerlerinin
Dogu Almanya'dan
çekilmesi için 13
milyar mark ödemeyi
kabul etti. Asıl
ekonomik beklenti ise
Alman firmalarının
SSCB'ye yatırım
yapması.
Almanlara özgürlüğünü veren adam', Avrupa'nın yeni süper gücünden ekonomik alanda destek bekliyor
Almanya Gorbfye 'borcunu' ödeyecekrihe geçti.
Ama soğuk savaş bu planlann rafa kalk-
masına yol açtı. Babası 1913-1916 yıllan ara-
sında lstanbul'da Amerikan sefıri olarak
görev yapan Morgenthau'nun "Çoban
Mektubu" unutuldu; onun yerine Ameri-
kan Dışişleri Bakanı George Marshall'ın
kalkınma planı kabul edildi.
Ve "Marshall Plaıu"mn ekonomik yar-
dımlanyla yaratılan Federal Almanya bu-
gün yalnız Demokratik Almanya'yı değil,
Sovyetler Birliği'ni de ekonomik çıkmazdan
kurtarmaya soyunuyor.
16 Temmuz 1990, Almanya ile Sovyetler
Birliği arasındaki ilişkilerde dönüm nokta-
sı olarak hatırlanacak. FAlmanya Başba-
kanı Heimut Kohl, SSCB Başkanı Mihaıl
Gorbaçov'la "Gorbi"nin memleketi Kafkas-
ilar'da bir araya geldi ve Almanya'nın bir-
Jeşmesi için Moskova'nın onayını aldı. Sa-
Vaştan sonra Bonn ve Moskova arasındaki
bu banşmada Batılı mttttefıkler rol oyna-
madılar.
Sovyetler'e Alman
yardımı
Gorbaçov, savaştan Sovyetler Birliği'ne
diışen "ganimet"ten, Demokratik Almanya'
dan tamamen vazgeçti. Hiç kimsenin bek-
lemediğı bu yumuşak tavır karşılığında
artıyor."
"\Vashington Posfun Pulitzer ödüllü ya-
zarı Jim Hoagland ise Bonn-Moskova ya-
kınlaşmasını "emri vaki" olarak niteledi ve
"iki ulkenin gelecekte izleyeceği başına buy-
ruk politikanın ilk işareti" olarak yorum-
ladı.
îsviçre'de çıkan "Wrftwoche"ye göre "Al-
manya hızla bir süper güç olma yoluna gir-
mişti." Gazete şöyle soruyordu: "Bu iş aca-
ba iyi gider mi?"
Almanya'da
Sovyetler'e bakış
Almanya'daki gözlemlerimiz, toplumun
bilincinde Sovyetler Birliği'yle ilişkilerin ne-
redeyse Batı dünyasıyla ilişkiler kadar
önemli olduğunu, hatta Batı'dan daha ağır
bastığım gösteriyor.
Almanya'nın birleştiği şu günlerde top-
lumda egemen olan "kurtuluş" ve
"bagımsızlaşma" havasında Moskova'nın ve
Gorbaçov'un yeri buyuk. NATO içindeki
müttefıkler 45 yıldır "Alman birligi"ni sa-
si arzu etti ve bunu başardı. Temmuz ayın-
da Sovyetler'i ziyaret eden Kohl, bu ziya-
retten çok daha kendinden emin, deyim ye-
rindeyse "birkaç santim büyümüş" olarak
döndü. Sovyetler Birliği dönüşundeki Kohl,
gitmeden önceki Kohl'den farklıydı.
Bir ülkede gözlemlenen bu "psikolojik"
gelişmeler, politikaya yansıyacağı için ol-
dukça önemli. Almanya-Sovyetler Birliği
arasındaki ilişki, karumızca iki tarafta da
belli çıkarlara dayanıyor ve bu çıkarlarda
para kadar "maneviyat" da rol oynuyor.
Gorbaçov, son parti kongresinde "pazar
ekonomisinin avantajlan dünya çapında sı-
nandı ve basanyb sonuçlandı" diyor ve şöy-
le devam ediyordu: "Şimdi mesele, pazar
ekonomisinde sosyal giivenligin azami öl-
çüde sağlanıp siğlanamayacağıdır."
Siyasi gözlemcıler, Sovyetler Birliği'nde
pazar ekonomisine geçişte yalnız parasal
yardıma değil, uzmanlık bilgisine gerek du-
yulduğunda birleşiyor. Gorbaçov bu yardı-
mı Margaret Thatcher'dan ya da "Chicago
Boys" diye adlandınlan Amerikan ekolün-
va'nın COMECON içindeki bir numaralı ti-
caret ortağı ise Demokratik Almanya'ydı.
Kohl, Gorbaçov'a, birleşmeden sonra,
SSCB-D.Almanya arasındaki bütün anlaş-
malann devam edeceğine ve dövizle ödeme-
de kolaylıklaı sağlanacağına dair söz ver-
di. Bu söz Bonn'a pahalıya mal olacak.
Ama Bonn hükümeti, kazancının uzun va-
dede maliyeti kat kat çıkaracağını bilmese
bu alışverişe evet der miydi?
Almanya'nın kazancı
Çoğu zaman irrasyonel de olsa toplumun
"psikolojisi", güncel politikanın baromet-
resi. Çok satan "bulvar gazeteleri", toplu-
mun genel "ruh hali"ni oldukça hem etki-
liyor hem yansıtıyor.
Duvar açıldıktan sonra Batılı liderlerin
birleşmeye inançsız tavırları, Alman bulvar
basınında her gün manşete çıktı. Jngiltere
Başbakanı Margaret Thatcher'ın "Birieşme
10-15 seneden önce gerçekleşmez" şeklin-
deki sözleri, milyonlarca tiraja sahip "Bild"
gazetesinde şu manşetle verildi: "Kim dost,
Almanya'nın birleşmesi sonucu doğu sı-
nın, ünlü Oder ve Neisse ırmaklarına ka-
dar uzandı. Almanya-Polonya arasındaki
bu doğal sınır mayıs 1945'te Stalin, Truman
ve Churchıll tarafından çizilmişti. Savaşın
mağlup devleti Almanya, soğuk savaş su-
recinde bölününce, dört muttefik ve bütün
Alman ulusunu temsil eden bir Alman yö-
netimi arasında "barış anlaşması" imzala-
namadı.
Sımruı tescili 1990 yılına kaldı. Alman
birliği için bu sınınn resmen tanınması ko-
şulu getirildi ve iki Alman parlamentosu,
yaz aylarında Oder-Neisse sınırını tanıya-
rak, Polonya halkmın^ korkulanna son
verdi.
Bugün Polonya'ya gelen Alman turistle-
re halk nazik davramyor. Savaştan sonra ye-
tişen genç kuşaklar bugün "Almanya" de-
yince Auschvvitz'i ve Varşova Yahudi Get-
tosu'nu, Naziler tarafından öldürülen mil-
yonlarca Polonyalıyı değil, daha çok Deuts-
che Mark'ı ve demokrasiyi, özgürlükleri dü-
Glorbaçov, ŞSCB'de
pazar ekonomisine
geçiş ve ekonomik
reformda Almanlardan
önemli yardımlar
bekliyor. 100 bin Doğu
Alman'ın bu iş için
eğitiimesi ve Sovyet
reform hareketinde
görev alması
planlamyor.
Moskova'nın kazancı neydi?
Tarihindeki en büyük ekonomik ve siya-
sal bunalımı yaşayan Sovyetler Birliği, gûçlü
Almanya'dan büyük miktarda ekonomik
yardım bekliyor. "Perestroyka"dan, hayat
şartlanru düzeltmediği, aksine kötuleştınüğı
için hayal kırıklığina uğrayan kitleleri mem-
nun etmek için Moskova, acilen Batı'nın
yardımına muhtaç. Gorbaçov, Almanya'yla
kurduğu bu yeni ilişkıden en başta bu yar-
dımı bekliyor.
Almanya, Sovyetler'e diğer Batı ülkele-
rinden çok daha cömert davrandı. önce Al-
man bankalarından oluşan bir konsorsi-
yum, Sovyetler Birliği'ne 5 milyar marklık
yardımda bulundu. Bonn hükümeti bu yar-
dıma kefil oldu.
Demokratik Almanya'dan çekilecek Sov-
yet birlikleri için Bonn, 13 milyar mark öde-
meyi kabul etti. Aynca evine dönen asker-
lerin eğitim ve bannma sorununun çözümü-
nü üstlendi.
Almanya ile SSCB arasında üç hafta önce
imzalanan anlaşmada, iki ülke arasında tek-
nolojik ve bilimsel işbırüği; kültürel alışve-
riş, ekonomik yardım paketleri ve bir sal-
dırmazhk paktı yer aldı.
Yeni bir Rapallo mu?
Bonn ve Moskova arasındaki bu hızlı ya-
kınlaşma, gerek Avrupa'da, gerekse Ame-
rika Birleşik Devletleri'nde kimi nahoş anı-
lar uyandırdı. İ922'de Almanya ve SSCB
arasında imzalanan Rapallo Anlaşması ve
1939'da Hitler'in Dışişleri Bakanı Ribbent-
rop ile Stalin arasında Doğu Avrupa'nın
paylaşılmasıyla sonuçlanan anlaşma, Batı
basını tarafından tarihin tozlu raflarından
çıkarılıp ortaya döküldü.
tngiltere'de yayımlanan muhafazakâr
"Daüy Telegraph" şöyle diyordu: "Avnıpai
nın iki devinin girdiği bu ikili anlaşmaya
karşı dikkatli olmak gerekiyor." İsve^te ya-
yımlanan "Dagens Nyheter" de olaya ben-
zer bakıyordu: "Alman-Sovyet yakınlaşrna-
snı karmaşık duygularla izliyonız. Alman-
ya komşulanndan çok daha giıçlıi hale ge-
İiyor ve nüfusuyla birlikte sorumluluğu da
ALMAN MARKI'NIN GÜCÜ — tki Almanya birieşirken Batı Alman Markı, Dogu
Alman Markı'nı da (aribten siliyordu. Alman Markı'nın gücu şimdi Dogu Avrupa ve
Sovyetler'i de derinden etkiliyor. Alman Markı bu ulkelerde gittikçe önemli bir değisim
birimi haline geüyor. tki Almanya'nın birleşmesi ve marklann eşitlenmesi gunlerinde
bir Doğu Berlinli, bfiyütülmüş bir Alman Markı'nı taşırken, marka duyulan özlem ko-
nusunda bisikletle espri' yapryor. Bakalun DM, bu ozlemden nasıl etkilenecek?
BİRLEŞME HEYECANI — 45 yüdır Doğu Almanya'da yaşamalannı, 2. Dfinya Sava-
şı'nda Almanlann işlediği suçlann bir bedeli ve bir tiir ceza olarak gören Dogu Alman-
lar başta gençler olmak üzere 1989 ekim-kasım aylannda sokağa dökülerek ve Berlin
Duvan'nı yıkarak iki Almanya'nın birleşmesine giden yolu açtılar. Pankartlarda "Biz
tek halkız", "Heimut sen binnn le başbakanımızsın" yazıtaydı. Birleşme hevecanı daha
sonra verini ev, işsizlik ve parasızlık gibi giderek büyüyen sorunlara bırakacaktı.
vunuyordu ve birlik ufukta gözukünce (bü-
tün korkulara karşm) buna engel çıkartma-
dılar. Bu doğaldı, beklenen şeydi.
Oysa Moskova'nın Demokratik Alman-
ya'yı elden çıkartması beklenmiyordu. Ge-
Uşmeler, Gorbaçov'u Alman kamuoyunun
gözünde biraz daha buyüttü ve "Almanla-
ra özgürlüğünü veren adam" haline getırdı.
Alman kamuoyunun gözünde Sovyetler
Birliği, tum ekonomik sorunlanna karşm
bir "süper güç." Bu yönüyle ABD ile eşde-
ğCT. Mihail Gorbaçov'un Almanya'daki
prestiji, herhangi bir Batı liderininkindeh
kat kat fazla. Almanya, Sovyetler Birliği'-
ne ekonomik yardım yaptığı için kendini
"biraz daha büyümüs" hissediyor. Sovyet-
ler Birliği'nin Almanya'dan ekonomik yar-
dım talep etmesi Almanya'da kendine gu-
venin artmasına, toplumda gerçek bir "sü-
per güç" bilinci doğmasına neden oluyor.
Nitekim Heimut Kohl'ün, Gorbaçov'un
doğup büyüduğü Kafkasya'ya davet edilme-
si Moskova'nın değil, Bonn'unfikriydi.Hei-
mut Kohl, Gorbaçov'la memleketinde bu-
luşan ilk Batılı devlet adamı olmayı kendi-
den değil, 40 yıldır "sosyal pazar
ekonomisi" uygulayarak vatandaşlanna gö-
rece büyük sosyal güvenceler sağlayan Bonn
hükümetinden bekliyor.
Nitekim ikili anlaşmada Alman uzman-
lann tanm ve sanayide "pazar ekonomisi"
kurallarını öğretmesi, bankacılık, şirket
kurma, ticaret hukuku vb. alanlarda Alman
uzmanlann yol göstermesi, Alman sendika-
cılann işçi haklarında yeni sayfalar acması
öngörülüyor. Sovyetler'den çağrılan binlerce
fabrika yöneticisi şu anda Almanya'da iş-
letme ve ekonomi dallarında eğitimden ge-
çiyorlar.
Gorbaçov yönetimi, Demokratik Alman-
ya'mn pazar ekonomisine geçişini, Sovyet-
ler ve diğer Varşova Paktı ülkeleri için bir
"örnek" addediyor ve önumüzdeki dönem-
de Sovyetler'e getirilecek Alman uzmanla-
nn da çoğunlukla Doğu Almanlardan oluş-
masını düşunüyor. Doğu Almanya'daki
Rusça bilen 100 bin kişiye bu işbirliğinde
"koprü" olarak bakıhyor.
Sovyetler Birliği'nin Batı ticaretinde Fe-
deral Almanya zaten birinci sırada. Mosko-
kim düşman şimdi belli oluyor!"
Thatcher ve Mitterrand, Alman birliği-
ne karşı baştaki "soğuk" tavırlanyla kamu-
oyunun belleğine yerleştiler. Zaten çok po-
püler olan Mihail Gorbaçov ise "Almanla-
nn zor gününde onlara elini uzatan dost"
oldu. Gorbaçov'un "zor günler" geçirdiği
biliniyor. Bu yuzden Başbakan Kohl, Sov-
yetler'e yapacağı her türlü yardımda bütun
toplumu arkasında biliyor. Sosyal demok-
rat muhalefet dahi Kohl'ü bu konuda des-
tekliyor.
Başbakan Kohl, 2 Aralık 1990'da yapı-
lacak seçimlere yalnız "birleşmeyi
sagladığı" için değil, "Sovyetler'i razı ettiği"
için eskisinden çok daha güçlü giriyor. Baş-
bakan Kohl'ün başansı, butün Almanya-
ya mal oluyor, bir "süper güce" yardımda
bulunması Almanya'yı dünya sahnesinde
çok daha parlak bir ışıkla aydmlatıyor. Al-
manya, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa-
da pazar ekonomisine geçişten uzun vade-
de kendisinin cok kârlı çıkacağını biliyor ve
bu "köprii" rolünü seve seve üstlenmeye ha-
zır.
şünüyor.
Polonya'daki yüksek enflasyon ve işsiz-
lik, insanları geçen aylarda kitleler halinde
Berlin'e gelip kaçak işlerde çalışmaya zor-
luyordu. "Savaşın galiplerinden" sayılan
Polonyalılarm, Batılı muttefiklerin deneti-
mindeki Batı Berlin'e vizesiz girme hakkı
vardı.
Bonn, 3 ekimden, yani birleşmeden iti-
baren Polonyahlara ağır vize şartlan koy-
du. Artık Polonyalılarm değil Batı, Doğu
Alman topraklanna girmesi de neredeyse
imkânsız hale getirildi.
Zaten Oder-Neisse hattının Başbakan
Kohl tarafından çok geç tanınmasından
öturü gerginleşen Ahnanya-Polonya ilişki-
leri, vizeyle iyice soğudu. Polonya hukümet
sözcusü geçen hafta Varşova'da yaptığı apk-
lamada vizeyi kınadı ve "Bu, birleşen Al-
manya ile Polonya arasındaki ilişkilerin ge-
lecekteki se>rini etkileyecektir" dedi.
Ama Amerikalı bir uzmanın dediği gibi
"Tarih, Doğu Avrupa halklanna kötü bir
oyun oynuyor." Ikinci Dünya Savaşı'ndan
sonra bir daha Almanya'ya bağımlı olma-
maya ant içen bu halklar, şimdi Alman
Markı'na muhtaç.
Polonya'nın kaygılan
"Dayanışma" Sendikası'mn teorisyenle-
rinden tarihçi Adam Mişnik, Alman birli-
ğinin Polonya halkında uyandırdığı duygu-
ları şöyle dile getiriyor:
"Orta Avrupa'da Stalind ve Brejnevci po-
litikalar sona erdi. Bu Polonya'da, eskiden
parti başkanı Gomulka'da saplaotı biçimi-
ni almış olan bir korkuyu canlandırdı. Po-
lonya balkı, Almanya'yla Sovyetler Biıiigi-
nin bir zamanlarki gibi irofaka girip Polon-
ya'yı ezmesinden korkuyor. Bu korkulann
yersiz olduğu söylenemez."
Polonya halkı ve yönetimi, Moskova-
Bonn arasındaki yakınlaşmayı dikkatle iz-
liyor. Polonyalı için "savaşın miran'' yalnız
toplama kampları ve gaz odalarından iba-
ret değil. Polonyalılar Varşova Gettosu'nda-
ki ayaklanmaya seyirci kalan Stalin'i ve
1939'da Katyn ormanında katledüen Polon-
yalı subaylan da unutmuyor.
Unutmuyor, ama günün gerekleri Polon-
ya yönetimini Batı yardımına, özellikle Al-
man yardımına muhtaç kılıyor.
Almanya'mn önce eski Demokratik Al-
manya'ya, sonra Sovyetler'e ve Polonya gi-
bi Doğu Avrupa ulkelerine çok para akıt-
ması gerekecek. Bu kalemler, kısa ve orta
vadede Bonn'un mali hesaplannda en
önemli yeri zaptedecek. Uzmanlann tespi-
tine göre bu yuzden gelişmekte olan ülke-
lere ve Üçüncü Dünya'ya yapılan yardım-
lar ister istemez arka plana itilecek. Sovyet-
ler Birliği ve Doğu Avrupa yalnız Alman
Markı'yla ekonomik çıkmazdan kurtula-
mayacağı için, Batı kaynakları da kuşkusuz
daha çok Doğu'ya akıtılacak. AT'nin göz-
leri daha çok Doğu Avrupa'ya çevrilecek.
Ve bu nedenle Turkiye, gerek Doğu Av-
rupa'daki dönüşumlerden, gerekse yeni bo-
yutlar kazanan Alman-Sovyet üişkilerinden
dolaysız etkilenen ulkelerden biri olacak.
Batı Avrupa'nın
"Dördüncü Reich"
korkusu
Mart ayında Avrupa Komisyonu,
"Gallup" Kamuoyu Araştırma Enstitüsü-
ne Sovyetler Birliği'nde bir anket yaptırdı.
Gorbaçov'un "açıklık" politikası sayesinde
Batı'ya Sovyet insanının görüşlerini direkt
öğrenme olanağı sağlayan bu ilk anketin so-
nuçları oldukça ilginç.
Halka "Almanya birleşmesine nasıl bak-
üğı ve birleşmenin tahminen ne zaman
gerçekleşeceği" soruldu.
Yüzde 55'lik çoğunluk, Ahnan birliğini
olumlu karşıladı, yüzde 24 karşı olduğunu
söyledi ve yuzde 21 "Bilmiyorum" diye ce-
vap verdi.
Yüzde 58, birleşmenin 1996'dan önce ger-
cekleşeceğini, hatta yüzde 23, "1991in bir-
leşme yılı olacağını" savundu.
Sovyet halkının Alman birliğine sempa-
tik yaklaşımı, Demokratik Almanya ve di-
ğer Doğu Avrupa ülkelerinin AT üyeliği söz
konusu olunca değişiyor. Halkın ortalama
yüzde 70'i ne B.Almanya'dan ne Doğu Av-
rupa'nın ne de Sovyetler Birliği'nin AT'ye
üye olmasuıı istiyor. "Bilmiyorum" diye ce-
vap veren yüzde 22'yi çıkartınca geriye yüz-
de 8'i aşmayan bir "AT yandaşhğı" kahyor.
Ankette yoneltilen sonılardan biri de şuy-
du: "Aşagıdaki politikacüardan hangisi da-
ha etkin rol oynamalıdır?"
Ortaya çıkan sıralama şöyle:
Mihail Gorbaçov: Yüzde 79
François Mitterrand: Yüzde 70
George Bush: Yüzde 62
Margaret Thatcher: Yüzde 59
Boris Yeltsin: Yüzde 57 .
Mauno Koivisto: Yüzde 54 (Finlandiya
Cumh.)
Heimut Kohl: Yüzde 48 •
Vachav Havel: Yüzde 37
Hans Modrow: Yüzde 35 (zamanın DJd-
manya Başb.)
WUly Brandt: Yüzde 35
Ion Iliescu: Yüzde 32
Lech Walesa: Yüzde 24
Jacques Delors: Yüzde 19
Yarın: Thatcher'ııı
Almanya korkosa