03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 EKÎM 1990 CUMHURÎYET/19 HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE BUGÜN Genel Müdüriüğü'n- den alınan bılgıye göre yurdun kuzey kesımten parçaJı yer yer coK buluKu, Karademz bölgesı yağ- murlu ötekı yerler az bulutlu ve açık geçecek. HAW SICAKLIĞI Yağiş alan yerierde bıraz azalacak ötekı yerierde değişmeyecek. ^ «UIZGAR. Kuzey ve batı yönlerden j . j | . oafif ara sıra orta kuvvette ese- * cek Denizlerde: Akdeniz ve Gü- ney Ege'de günbatsı ve lodos öte- kı denızierde yıldız ve poyraztlan 2-4, Marmara'da 5, Karadenız'de 6-7 kuvvetmde saatte 4-16, Mar- mara'da 21, Karademzde 27-33 deniz mili hızla esecek Van Gölu'nde rıava Az bulutJu ve açık gececek rüzgâr kuzey ve batı yönlertien orta k u w ^ te esecek. Göl kûçük dalgalı otacak. Mana Artapazan AJryaman A'yon Aflrı AnNara Antakya An«ya A'tvin Aydn Balıkesr Bıleck Bngbl Brtlıs Boiu Burea Canakufe Çorom Oeraaı A 31° 15° DıyartMkır A 26° 11° Edırıe A 29° 14° Erzıncan A 28" 9°Erzımjm A 23° 6°Esfcışelw A 24° TGtmmep A 29° 18° Gnsun A 29°14°Gûtıûşhan*y Y 22° 10° Hakldn A 31° 14° Ispara A 29° 7°lstanl>ul A 26° 6°tenw A 25° 8°Kare A 20° 6°KasOfflonu Y V 23° 4°Kaysen A 28° 8°KırWan(l! A 29° 6°Kbnya ¥ 23° 7°Kütahya A 28°iO°M*atya 28° 11° Mansa 26° 13° K Maraş 23° 5°Mwsn 18° -2° MuOia 25° 5°Muş 29° 12° Nıjde 21°15°On)u 22° 5 ° t a 26° 8°Samsun 28° e°S«n 25°M°Smop 29°K°Sı«s 17°-1° tetadaj 22° PTrata» 24° 4°Tunce« 26° 13° J»k 23° 5°Van 28° 9°YbZBat 25° ^ Z f c A 30° 12° A 29° 13° A 28° 19° A 29° 10° A 25° 7° A 24° 7° Y 21° 15° Y 21° 15° Y 21° 14° A 28° 15° Y 21° 15° A 21° 3° A 25° 14° Y 21° 15° A 25° 7° A 28° 10° A 20° 6° A 21° 4° Y 21° 14° ı bUuOu -yajmırtı A-ac* B-tmbdu Güüneşfi K-kart S-asi Y-yaömurtu DÛNYA'DA BUGÛN AmMm Amnan Batalona BıflM Cmvre * Cdde Dubaı Franklurt &me Kopcnhag MNn Lttoşa Y 18° A 32° A 28° A 33° A 27° A 19° A 24° Y 16° Y 17° Y 19° B 20° A 19° A 33° A 33° A 3T> Y W A 29° Y 8° A 34° Y 16° Y W> A 30° Londfl Madnd UomrMl MosttM Mûntı Oslo Pans Prag ftyad Rom Sofy, Ş>m »An ümu! Varjort Vmdft Y s° Y 17° * 2T A 18° Y 17° Y 10» Y 22° A 23° Y J0° Y 18° B 20° A37» A 27» A 24° A 29° A 27° A 34° B 19° A 23° Viyata A 23° VtahngionY 25° Zürtı A 19° BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Çokseslilik. 2/ Gûzel sanat... Afri- ka'nın doğusunda toplu olarak yapılan yabanıl hayvan avı. 3/ Kırım hanlarına vc prenslenne verilen san... Afrika'da bir ülke. 4/ Arap erkek- lerinin kefiyelerinin üzerine bağladıklan kalın çember bağ... Bir nota. 5/ Kesin- likle uyulması gere- ken Kuran ve hadis hükümleri... Çıplak vücut resmi... Berilyumun simgesi. 6/ Taklit, sahte, kaJp. 7/ Anma, söy- leme.. Güney Amerika'daki dağ sı- rası. 8/ Bir renk... İyi bir şeye erij- me dunımu. 9/ SSCB'de mulkiyeti ernekçi topluluklannın ya da dernek- lerin elinde olan kooperatif şirket... tlkel bir silah. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Çoktannalık. 2/ Japonlara ozgü kâğıt katiama sanatı. 3/ İktidar mev- kii. 4/ Ulaştırma... Metal bilyeJerin savrulması ilkesine dayalı elektrikli bir oyun makinesi. 5/ Yer çatlağı... Bir meyve. 6/ Irab- zon'un bir ilçesi.. Bezek... Yabancı. 7/ Yararlı... Uçurnm. 8/ "Ir- landa Cumhuriyet Ordusu"... Yan yana konmuş iki küçük da- uldan oluşan, Latin Amerika kökcnli bir ritim çalgısı. 9/ Lev- rek balığının küçüğü. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Bari sergisi 3EKİM1930 Italya'nın Bari sergisinde Türk paviyonunu tesis eden fabrikatör Mustafa Hayri B. şehrimizegelrhiş ve kendisile gorüşen bir muharririmize şu maJûmatı vermiştir: "— Sanayi Birliğimizin tesis ettiği paviyon Rumen, Bulgar, Yunan hatta Macar paviyonunun fevkinde rağbete mazhar olmuş ve büyük bir alâka uyandırrnıştır. Te^hir ettiğiıniz bütün mevat çok alâka uyandırdı. En ziyade mazharı takdir olanlar ise "Kadınlan Çalıştırma Derneği" elişlerile Bursa mamulâtı işlemeler, maşlahlar ve ipekler Ue Kütahya çinileri, sergimizin mükemrneliyetini cidden tetviç etmiştir. Paviyonumuzu bilâmübalağa 6 yüz bin kişi ziyaret etmiştir. Italv'a Kralı, Vali... ve Kardinal Cenaplan, nazırlar paviyonumuzu ziyaret ettiler. 30 YIL ONCE Cumhuriyet 'Hemen yapılacak' 3EKİM1960 Şehrimizde bulunan Milli Birlik Komıtesi Üyelerinden Albay Sami Küçük ve Yüzbası îrfan Solmazer dün Yassıada'ya giderek incelemelerde bulunmuşlardır. Albay Küçük, kendisi ile görüşen gazetecilere, duruşma tarihinin henüz tesbit edilmediğini ve duruşmalarla ilgili program İrfan Solmazer üzerindeki çalışmalanrj sona ermediğini bildirmiş; Bayar'ın sağtak dunımu ile ilgili soruyu: "— Hepsının neşeleri yerinde... Adaletin tecellisini bekliyorlar." diye cevaplandırmıştır. Yüzbaşı Solmazer ise, "Yassıada'da yapılacak olan yargılamalar esnasında düşükler hakkında verilecek olan mahkûmiyet kararlarımn mahkemelerin sonu beklenmeden hemen infaz edileceğini" söylemiş, ancak bu infazların nerede yapılacağının şimdilik tesbit edilmemiş olduğunu ifade etmiştir. Yüzbaşı Solmazer çeşitli sorulara verdiği cevaplarda demiştir ki: "— Yüksek Adalet Divanı tarafından verilen kararlar aynen tatbik edilecektir. Her hangi bir af veya cezarun başka bir hükme çevrilmesi dûşünulemez. Duruşmaların bu ayın 15 inden önce başlayacağını tahmin ediyorum. Ancak kesin tarih tespit edilmiş değildir:' Yüksek Adalet Divanı Yassıadada bulunan düşükleri yargılayacak olan Yüksek Adalet Divanının Başkanı ile Başsavcısı b e l i i o l m u Ş t u r - Divan Başkanlığına Yargıtay Birinci Ceza Dairesi B â 5 | c a n ı Salim Başol tayin e d i l m i ? t l r - Başsavâlığa ise 3 numarah Yüksek Soruşturma Tali Kurul üyesi Altay ömer Egesel getirilmiştir. Yüksek Adalet Divanı üyeleri ve savcılarının listesi henüz gizli tutulmaktadır. Bunlann yargılamalardan çok kısa bir süre önce açıklanacağı ve tâyin ediJenlerin açıklamadan hemen sonra Yassıadaya giderek iddianemeleri hazırlayacaklan bildirilmektedir. Anayasa hazırlanıyor lkinci Cumhuriyet Anayasa Önprojesi en geç 8 ekim 1960 cumartesi günü M.RK. ne verilmiş olacaktır. Bu duruma göre, 200 e yakın maddeyi kapsayan Anayasa önprojesinin tamamlanması 133 günde bitirilmiş olacaktır. 116 iş gününde 928 saat mesai yapılarak tamamlanacak Anayasa önprojesi 1924 tarihli Anayasadan 90 madde kadar fazlahk ihtiva etmektedir. Bu fazlalık yeni Anayasa'da yer alan ikinci meclis, iktisat şûrası, partiler, anayasa ve uyuşmazlık mahkemeleri konusunda genis hükümler ihtiva etmesinden ileri gelmektedir. Salim Başol GECEN YDL BUGUN Cumhuriyet Firara beş kala 3 EKİM 1989 Bayrampaşa Kapaiı Ceza ve Tutukevi'nde, 18 metre uzunluğunda bir tünel ortaya çıkarıldı. Tünelin, cezaevinin doğu cephesindeki TİKKO, PKK ve Dev-Yol davaları sanıgı 36 tutuklu ve hükümlunün kaldığı B-3 koğuşunda önceki gece yapılan denetimler ve soruşturma sonucu ortaya çıkarıldığı öğrenildi. TARTISMA Eğidnıde Fırsat Eşitliği Anadolu liseleri uygulamasının eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin tersine bir dnrum gösterdiği; bu liselere girişten başlayarak mezuniyete kadar sağlanan olanaklar akla getirilirse eğitim sistemi içinde özel ve ayrıcalıkh bir konuma sahip olduklan söylenebilir. Eğitimde fırsat eşitliği, her öğrencinin sa- hip olduğu yetenekleri en üst düzeyde ge- liştirebilmede eşit şansa sahip olması anla- mını taşımaktadır. Anadolu liselerine top- lumun daha alt sosyo ekonomik tabakala- nndan olup akademik yeteneği olan çocuk- lann girebilme şansının çok düşük olduğu anlaşılmaktadır. Böylece bu liselere girebil- me şansının bireysel kapasite ve yetenekler tarafından değil sosyo-ekonomik etmenler tarafından belirlendiği söylenebilir. Eğitimde fırsat eşitliği herkese eşit eğitim- sel olanaklann sağlanması yanında, top- lumsal hiyerarşide alt olarak nitelenebile- cek sosyo-ekonomik tabakalardan olup bu bakımdan avantajsız durumda bulunan öğ- rencilere farklı ve daha fazla eğitimsel ola- naklann sağlanarak onlann okul basansm- da yetenekleri ölçüsünde diğerlerinin düze- yine çıkabiimelerini sağlama anlamını da taşımaktadır. Zira öğrenciler arasında öl- çülebilen zekâ farklannı açıklamada çevre etmenlerinin "035, çevre ve genetiğin etki- leşerek ^lü oranında rolü bulunmaktadır. Aynca Bloom, araştırmalanna dayanarak geliştirdiği "Tam Öfrenme" modelinde okullara uygun eğitimsel koşula ve olanak- lar sağlandığı takdirde her öğrencinin en yüksek başan düzeyine çıkabileceğini orta- ya koymaktadır. Bu açıklamalardan, Anadolu liseleri uy- gulamasının hem bu liselere girişte hem de lise öğrenimi sırasında eğitimde fırsat eşit- liği ilkesinin tersine işlev gösterdiği söyle- nebilir. Zira bu uygulama ile sosyo- ekonomik bakımdan avantajsız olanlara değil, avantajlı olanlara daha fazla eğitim- sel olanaklar sağlanmaktadır. Anadolu liseleri uygulamasının eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin tersine bir durum gös- terdiği; bu liselere girişten başlayarak me- zuniyete kadar sağlanan olanaklar akla ge- tirilirse eğitim sistemi içinde özel ve ayn- calıklı bir konuma sahip olduklan söylene- bilir. Oysa eğitim toplumsal hareketliliğin bir aracıdır. O nedenle eğitimin toplumsal hiyerarşide var olan eşitsizlikleri devam et- tirmekten çok, düzeltmesi beklenir. Ana- dolu liseleri uygulaması ile ise toplumsal eşitsizliklerin pekiştirildiği görulmektedir. Bu durumun giderilebilmesi yolunda aşa- ğıdaki önlemler alınmalıdır. 1. Anadolu liselerine sağlanan eğitimsel olanaklar diğer liselere de sağlanmalıdır. Böylece eğitimde kalite düşüklüğü hakkın- da son zamanlarda artan şikâyetlerin de bir ölçüde gideriknesi yolunda adırnlar atılmış olacaktır. 2. Eğitim sisteminde gözlenen yanşma sı- navlan ve bazı standartlann kullamlması süreçleri hemen her zaman sosyo-ekonomik bakımdan alt olarak nitelenebilecek aile ço- cuklarının aleyhine bir işlev göstermekte- djr. O nedenle Batı'da çeşitli yanşma sınav- lan ya kaldınlmakta ya da daha geç bir ya- şa enelenmektedir. Anadolu liseleri jiriş sn navlan uygulaması bu bakımdan yeniden değerlendirilmelidir. Kaldı ki sınavlann, öğ- rencilerin psikolojik sağlıklan üzerinde yap- tığı zararlar da bilinmektedir. 3. öğrencilerin Anadolu liselerine hemen ilkokuldan sonra erken bir yaşta alınması bir ölçüde "yabaaa dJUn erken yaslarda da- ha etldlffikle ögreniMigi" gerçeğinden kay- naklanmaktadır. Durum böyle olunca, ü- san öğrenme olanağı, dünyarun küçüldü- ğü günUmüzde bu yaştaki tüm öğrencilere sağlanmalıdır. 4. Sosyo-ekonomik bakımdan avantaj- sız aile çocuklanna okul öncesi eğitim ve ilkokul düzeyinde zengin eğitimsel yasantı ve olanaklar sağlayan eğitim programlany- la onlann yetenek, kapasite ve Ugilerinin or- taya çıkanlıp geliştirilebilmesi için önlem- ler alınmalıdır. Böylece bu öğrencilerin de eğitimsel başanda diğerleri düzeyine çıka- bilmeleri yolunda adımlar atılmış olacak- tır. DR. REŞtDE KABADAY1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi ögretim üyesi Tıpta Uzmanlaşnıak Zoruıılıı nıu? Bir ülkede sağlık hizmetlerinin temeli, koruyucu hekimlik ve ayaktan tanı, tedaviyi içeren 'birinci basamak' hizmetleridir. Yirmi iki bin pratisyen hekimin bulun- duğu ülkemizde, altı ayda bir yenilenen TUS'a (Tıpta Uzmanlık Smavı) her seferin- de -yalnızca onda birinin kazanabildiği- on- iki bin dolayında pratisyen hekimin girmesi bir sorunun "Evet" diye yanıtlandığııu gös- termektedir. Ancak doğruluğu tartışılmaz bir gerçek vardır: Bir ülkede sağlık hizmetierinin te- meli, koruyucu hekimlik ve ayaktan tanı, tedaviyi içeren 'birinci basamak' hizmetle- ridir. Gelişmiş ülkelerde, nüfusun yüzde doksanının sağlık, sorunları birinci basa- makta çözulmekte, ancak yüzde on gibi bir oran 'ikinci' (genel hastaneler) ve gerekir- se 'üçiincü' (üniversite ve özel dal hastane- leri) basamağa sevk edilmektedir. Birinci basamağın temel alınması ile bır- çok hastalık başlangıçta engellenmekte, ayaktan ledavi, yataklı tedaviden her za- man daha ucuz olduğundan, sağlık gider- leri azalmaktadu". Bu aynı zamanda, ikin- ci ve üçüncü basamak hastanelerdeki yı- ğılmayı önleyecek ve bu kururnlar, daha et- kin ve kaliteli hizmet verebildikleri gibi bi- Umsel çalışmalannı da sürdürebileceklerdir. Ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin temel unsuru, pratisyen hekimdir. DPT'nin Ingiliz Priece-Waterhouse Fir- ması'na hazırlattığı 'Sağlık Master Planı'n- dan bazı alıntılar: • Ülkenin birçok bölümünde birinci ba- samak sağlık hizmetlerinin ne nitelik ne de nicelik bakımından istenilen hizmet düze- yine çıkamadığı anlaşıhnaktadır. Ülkede- ki sağlık ocaklan gidilip göriildüğünde bi- rinci basamak sağlık hizmetinin sorunlan da görulmektedir. öncelikle devamhhk arz eden bir mali yatınm yoktur. Ülkenin bir- çok yerinde özellikle Doğu'da "Ankara bi- ze 20 yü önce bir sağlık ocagı inşa etti, son- ra bizi unullu" denmektedir. Ayrıca il dü- zeyinde ve daha alt düzeyde etkin bir ör- gütlenme başarıya ulaşmadığı gibi gerekli otorite ve sorumluluğa sahip bir yönetim yapısı da kurulamamıştır. Üçüncü olarak sağlık iş gücü sorunlan. özellikle eğitim ve istihdam sorunlan etkin bir biçimde ele almmamıştır. llk bakışta sununun sağlık personelinin niteliğine bağlı olduğu düşünulmektedir. Doktorların çoğu genç, yeni mezun ve bu görevt zorunlu olarak gelmiş du- rumdadır. Halen tıp öğrencilerine verilmek- te olan eğitim, halk sağlığı ve toplum he- kimliği bakımından yeterli değildir. Dok- torlar özellikle kırsal alanlarda karşılaştık- lan sorumluluklarla baş edecek biçimde ye- tiştirilmemişlerdir. Kendi üstlerinden de çok az destek ve denetim görmektedirler. Baş- langıç yönlendirmesi programı olmadığı gi- bi hizmetiçi eğitim de ya çok azdır ya da hiç yoktur. Genç doktorlann çoğu pratis- yen yerine uzman doktor olmak istedikle- rinden zorunlu hizmet sürelerinde zaman- larının çoğunu ihtisas smavlanna hazırlan- mak için harcamaktadırlar. Daha yaslı kli- nisyenler ise yerel olarak özel pratisyenlik faajiyeti geliştirme konusuyla sağhk mer- kezindeki sorumluluklanndan daha fazla il- gilenmektedirler. Buna karşın bazı genç doktorlann has- taları ile gerçekten ilgilendikleri ve kendi- lerine iyi bir isim yaptıklan söylenmekte- dir. Ancak personelin yıllık değişimi, bir- çok bölgede gerçek bir temel sağlık hizme- ti kurulmasını tamamıyla önlemektedir. (210. sayfa) • Hastane polikliniklerinde hastalar yı- ğılmakta ve saatlerce muayene olmayı bek- lemektedirler. Bu durumun, doktor ve has- talar üzerinde yarattığı baskmın çok büyük olacağı ve iyi bir tıp uygulaması içinde hiç yardımcı olamayacağı açıktır. (213. sayfa) • Türkiye'deki bütün tedavi hizmetleri- nin etkili biçimde yürütülmesi için temel (birinci basamak) sağlık hizmetlerinde gözle görülür bir gelişme en önemli koşuldur. (250. sayfa) • TUrkiye'de hali hazırda uygulanmak- ta olan tıp eğitimi, hekimleri genel tıp hiz- met uygulamalanna hazırlamamaktadır. (299. sayfa) • Hali hazırda genç hekimler mecburi hizmet dönemini uzmanlık smavı için ha- zırlıkla geçirmekte, hastalarının ihtiyaanı karşılamaktan çok kendi akademik gelecek- leri için çalışmaktadırlar. (300. sayfa) Bu resmi veriler de göstermektedir ki sağ- lık sorunlanmızın çözümünde ilk ete alına- cak alan; birinci basamaktır. Birinci basa- mağın güçlendirilmesi halka kaliteli, doyu- rucu, ekonomik hizmet sunuünasını ve ül- kedeki hekim kitlesinin sayıca yansım oluş- turan pratisyen hekimlerin yaşadıklan "kimliksiz bunalunı"ndan çıkmalanru sağ- layacaktır. Işte o zaman, yukandaki soru, doğru ya- nıünı bulacaktır: "HayırJ" Dr. YASEMİN S. ÖZ Maaisa Dîn Derslerî Sevgiden yoksun bir çocuğa, sevgiyi örnekleyerek nasıl öğreteceğiz? Kalabalık, yoksul bir ailede, kapan kapana yaşayan bir çocuğa, paylaşmayı hangi yöntemle anlatacağız? lnsanların eşitliği gerçeğini mi bin dort yüz yıl Onceki kadın-erkek kavramındaki bilinç- sizliği mi ibretleyeceğiz? Sayın Pınar Bingöl, "Temel Din Dersleri ve F. Almanya" (Cumhunyet, 17.9.1990) baş- lıklı yazısında, Almanya'daki din derslerini örnekleyerek ülkemizde de benzerinin yapı- labileceğini belirtiyor. Almanya'dakini bilmiyonım. Ülkemizde- kini duşünûyorum. Sayın Bingöl'e göre "Ülkemizdeki din ders- lerinin de temsil yolu ile çocuklara gercekleri anlalmak. ibret alabilecekleri konulan orta- ya koymak... küçıik zibinlere dognı inanç ve- recek, kalpleri lemizleyecek, kötülükleri or- tadan kaldıracak..." bir amaca yönelik olma- lıdır. Diyelim, örnekte olduğu gibi, "okul, arka- daşlık"la başladık, basamak basamak "ev; aile"ye geldik. Tüm bu konular işlenirken karşılıklı sevgi, saygı ana temel olacak. "Ev, aile" kavramını örnekliyoruz: "Ço- cuklar, peygamberimiz doknz kadınla evlen- miştir. Dinimizde dört kadınla evlenme izni vardır. Ailenin temeli, karşıhklı sevgi, saygı- >a dayanır..." Bu örneklemeyle çocuklara hangi gerçeği anlatarak, ne ibreti almalarını bekleyeceğiz? Dersler ilerledikçe, konular da gelişip ser- pilecek. "Peygamber ne, tann ne?" konusu da ge- lecek. Yeğenim ortaokul birinci sınıfındayken pek keskin bir din dersi öğretmenleri vardı. Ço- cukları korkutuyor, sıkıştırıyor, çahştırı- yor, ezberletiyordu. Bir derste "Yeryüziinde olup biten her şe- yi Allah yapar. Insanlar kblüluk duşununce, günafı işlevince onlan cezalandırmak için sel, deprern verir, savaş çıkanr" demiş. Yeğenim, "Oğrftmenim. sel, deprera olunca anneler ve çocuklar da ölüyor. Savaşta babalar ölüyor, çocuklar kimsesiz kalıyor. Çocuk kötulüğü bilmez, günah işlemez, neden cezalandınlı- yor?" diye sormuş. Öğretmen onu azarlayarak oturtmuş. Ama bu, çocuğun usuna takılmış, eve gelince ba- na sordu. Şimdi de ben Sayın Bingöl'e soruyorum: Din derslerinde, küçük zihinlere verilecek doğru inanc nedir? Minik kalpler ne zaman, nasıl kirlenmiş ki din bilgisiyle nasıl temizlenecek? Yavrucaklar, "ortadan krJdınlacak" ne tflr kötülük yapmış? Sevgi, saygı, üzüntü, paylaşma (Hem ne- den yalnız acı paylaşılsın? Sevinçler de pay- laşılmaz mı?), dayanışma vb. gibi kavramlar, canlının doğasında bulunan icsel davranışlar- dır. Yaşayarak biçimlenirler. Sevgiden yok- sun bir çocuğa, sevgiyi örnekleyerek nasıl öğ- reteceğiz? Kalabalık, yoksul bir ailede, kapan kapana yaşayan bir çocuğa, paylaşmayı hangi yöntemle anlatacağız? öğretmen, yönetici baskısıyla ezilen, buna- lan öğrenciye, saygı, dayanışma kavramlan- nı nasıl örnekleyeceğiz? Okullarda din dersi yerine, insan ilişkileri- ni düzeltmeliyiz. Okul önlükleri renklensin-renklerunesin ko- nusu da ele alınabilir belki. Ama öncelikle ve ivedilikle, çocuğun, öğrencinin de bir birey ol- duğunu benimseyen bir eğitim-öğretim dizge- sine geçmeliyiz. O zaman, yukandaki kav- ramlar kendiliğinden duyumsanır, bilinçlere işlenir. ŞÜKRAN YURDAGÜL Yesiller Partisi, Ankara OKURLARDAN Hangi Statü İçine Gniyoruz? Bizler meslek yüksekokulu mezunu (inşaat, makine, motor) teknikerleri olup Karayollan Genel Mudürlüğü bünyesinde (400 kişi) bakım teknik görevlisi ve trafik teknlk görevlisi olarak çalışmaktayız. Statümüz 657 sayılı Devlet Memurları Kannnu'na tabi olup, "teknik MzmeÜer" sınıfındadır. Bizim kadrolarımız karayollan teşkilatında yeni oluşturulmuştur. tşe alınırken bizlere araç tahsis edüeceği ve bu araçlan bizzat kendimizin kullanacağı behrtilmemişti. Smavı kazanıp göreve başladıktan sonra herbirimize birer araç zimmetlenerek bu araçlann sürücülüğünü de yapmayı şart koştular. Aksi takdirde asaletimizin tasdiklenmeyeceği belirtildi. Bu şartlar altında iki yüdır çalışıyoruz. Bu süre icerisinde bizlere araç sürücüsü gibi davranarak bu doğrultuda yönlendiriyorlar. Teknik eleman statüsünde alınmamıza rağmen, böyle bir uygulama icerisinde sürücü müyüz, teknik eleman mıyız? Birçoğumuz araç kullanmayı göreve başladıktan sonra öğrendi. Geçen 2 yıl icerisinde bizler ölümlü ve maddi hasarlı (Hasar bedelleri bizlere ödetiliyor) kazalara kanşük. Bizlere de sürücü verilmesinı veya bu araçlann zimmetimizden alınmasını istiyoruz. Karayollan Balum-Trafik Tduifc GörevUleri POLTITKA VE ÖTESI KEMAL Uygar Bir Toplumda... İkinci Meşrutiyet'ten sonra öidürülen gazeteciler ara- sında Hasan Fehmi ve Ahmei Samim'den sonra bir de gayri Müslim vardı; Prodhos gazetesi sahibi Lazar Sta- madiadis!.. Bu öldürmeler siyasaldır. Din ve irtica yüzün- den vurmatar değildir. Meşrutiyet'ten bu yana öidürülen gazetecilerin bir listesi çıkarılsa çok uzun olur. Çetin Emeç'ten sonra uzun bir süre duracak sanıyorduk, dur- madı. Son günlerde parlayan Turan Dursun da bu listeye girdi. Gericilik son yıllarda aldı başını kol geziyor. Arka veren- ler, destekleyenler olmasa azar mı? 2000'e Doğru dergi- si ve yöneticileri amaçlanmıştır. Önce dergi kapandı, ar- dından Doğu Perinçek tukuklandı, şimdi de yazar Turan Dursun öldürüldü. Pianlanmış kanlı bir eylemin göstergesi değil mi? Kimdi Turan Dursun? 2000'e Doğru dergisi kapatıldık- tan sonra Yüzyıl çıktı; Turan Dursun orada yazıyordu. Ey- lülün dördünde evinin önünde saldırdılar ve öldürdüler. Turan Dursun, Sıvas'ın Şarktşla ilçesinde, Gümüşdere kö- yünde doğmustu (1934). Babası imamdı. Okula gönder- medi. İmamlann eline verdi. İslam derslerini yılmadan ög- rendi. Mücaz oldu. Möcaz, Hanefilerde okumadan ica- zet afma demektir. Müftü olmak istedi. ilkokulu bitirmesi gerekiyordu. Hemen bitirdi. 1965 yılında müftülükle ye- tinmeyen Turan Dursun, TRT'ye memur oldu. Daha son- ra sınavlar vererek prodüktörlük hakkını kazandı. Durmadan ilerliyordu. Prodüktörlük de az geldi, kitap- lar yazdı, dergi ve gazetelere atladı. Son durağı Yüzyıl der- gisi oidu. Bu dergide gericilik ve bağnazlıkla savaşıyordu. Elimde Sosyalist Parti yayın organı 'Teori' dergisi var. Buradaki yazısında sünnetin maval olduğunu yazıyor. Ya- zısına da ibrahim Peygamber Mavalındaki Sünnet' baş- lığını koymuş. Turan Dursun, 'Muhammed'e göre İbrahim kendinı keserle sünnet etmiş 1 diyor. İlk sünnet olan İbra- him'dir. Sünnet geleneği Tevrat'ta var. Müslümanlar sün- neti Tevrat'tan alıyorlar. Dinsel törelerin tartışması bilimsel olarak yapılır da ga- zete sütunlannda bu tartışmalar yapıldı mı göze batıyor. Çoğu kişi benimsemiyor. Hele dinde bağnaz olan çevre- ler bu gibi tartışmaları düşmanca sayıyorlar. Gazeteterde birçok örnekleri var. Yıllarca önce gazeteci Ahmet Emin Yalman'a bir bağnaz bu yüzden ateş etmedi mi? Sonra, düşüncelerin özgürce söylenmesinden yana çtkan deli- kanlı ateş ettiğinden ötürü pişmanlık duydu. Her işin öz- gürce tartışılmasından yana olduğunu yazdı. Meşrutiyet döneminde gazetecilere kurşun sıkan dü- şünce henüz özgürlükten yana değildi. Bir yazar elestir- di mi, tartıştı mı bunu önlemenin yolunu silahta buluyor- du. İkinci Meşrutiyet'ten bu yana kaç gazeteci öldürüldü? İnançların, dinsel törelerın tartışması yavaş yavaş bıra- kılıyor. Sovyetler Birliği'nde dinsel inanç ve törelere ko- nan sınırlamalar son günlerde kaldırılıyor. Törelerin özgür- ce benimsenmesi yolu açılıyor. Bir zamanlar kimi sosya- list ülkelerde haçlı kolyeler takma yasağı vardı. Başa çı- kamayacaklarını anladıklannda yasağı kaldırdılar. Roman- ya'da bir kılise avlusunda dilenen bir adam görmüştüm. llgililere söyledim. "Baş edemiyoruz. Gelenler ille de dilenenlere sadaka vermek ıstiyorlar. Biz de serbest bıraktık" dediler. Daha- sı, gördüğüm diienci, yönetimce kilise kapısına konmuş- tu, devlet dilencisi idi. Ayn dinden kimselerin cenazelerinin kaldınlması, dua- lar okunması. dinsei törenler yapılması özgürce oluyor. Düşüncede olduğu gibi dinde de özgürlüğün sınırları açı- lıyor. Yasakken çok görkemli yapılan cenaze törenleri, öz- gürtük yolu açıldıktan sonra olağan gösterilere dönüşüyof* Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede dinsel yazılar ya- zacak olanların biraz dikkatli olmaları gerekmez mi? Sün- net maval, oruç zırva gibi sözler söylenmesi istenmiyor, göze batıyor, dahası kınanıyor. Silah her türlü inancın önünden kalkmalıdır. Özgürlük isterken hoşgörülü de ol- mak zorundayız. Vurma kırma bağnazlığı hiç kimsenin işi- ne yaramaz. Uygar bir toplum isek bağnazlığı aşıp gitme- liyiz... Düşüncenin üstüne silahla gitmeyelim!.. CAUŞA3VLAR1N SORULAIU/SORirNLARI YILMAZŞİPAL "Libya'da çalıştım" SORV: 19*6 yıhndan 1990 yılııîa kadar Libya'da çalışüm. Çalıstığıtn süre yaklaşık 1-500 gun dolayında. tlk kez, 1963 yılında sigortaya girdim ve Libya'da- ki çalışmalanmla 6.400 giin prim ödemiş durumda- yım. Libya'da çalıştığım şirket Türkiye'de prim yatırmamış, bordro ve bildirge de vermemiş. Bu ne- denie ben de, Libv^'dftki çalışmamı borçlandım ve 1.500 ABD Dolan olarak da ödedim. Ancak Yurtdışı Borçlanma Yasası'nın yüriiıiüklen kalktığını söylediler. Bunun için de, bu borçlanraa- nın sayılmayacagı ve paramın geri verileceği söylen- di. Yurtdışı Borçlanma Yasası yöriirlükten kalktı mı ve libya'da gecen çalışma siirelerim gecersiz mi? YANITi 22 Mayıs 1985 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 321C sayıİJ Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlannın Yurtdışmda Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Yasa yürürlüktedir. 15.9.1985 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 3201 sayılı ya- sanın uygulama yönetmeliğinin 2. maddesine göre "Bu yönet- melik hükümleri, ikili veya çok tarafîı Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın yabancı bir ülkede Türİc vatandaşı olarak çalışmış, çalışan wya çalısacak- lar ile gerek borçlanma ve gerekse aylık alma sürelerinde Türk vatandaşı olanları kapsar!' Sosyal Sigortalar Kurumu'nun 18.10.1985 tarih ve 3439 sayı- lı genelgesinin borçlamlacak süreiere ilişkin bölümünde şöyie denilmektedir: "Vatandaşlarımız, yurtdışında geçen ve belgelendirilen fiili çahşma süreleri ile bu çalışma süreleri arasında veya sonunda- ki işsizlik sürelerinden her birinde bir yıla kadar olan kısmını borçlanarak sosyal güvenlikleri açısından değerlendirebilecek- lerdir. Ancak 18 yaşından önce geçen hizmetler bu değerlendirme- de dikkate alınmayacaktır. Çalışüan ülke ile, Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın vatandaşlarımız yurtdışında geçen çahşmalanndan diledikleri kadarmı borçlanabilecektirf' Yönetmelik ve genelge hükümlerine göre Libya'da geçen ça- lışma süreleri de 3201 sayıh yasa ile öngörülen borçlanma kap- «amındadır. • CUMHURİYET BAYRAMI • KAPADOKYA 26-29 EKÎM 4 yıldızlı Ürgüp Perissia ve Avanos Irnuk otallen. Otellerde 2 gece konaklama, ulajım, yöre müze gınşleri, profesyonel tunst rehberlerı, ıkramlar dahıl: Yaum Pansıyon 290.000 TL. Tam Punuyon 320.000 TL. 1. Leı-ent Sülûn Sokak No. /6 ISTANBUL TeL: 169 92 31 • 169 29 20 168 49 79 Tele\: 27901 TRPE TR Fax: 90-1178 74 44 BODRUM 25-29 Ekim OTEL TMT 3 gece yarım pansıyon konaklama, uUşım, rehberlık hızmetlerı, ıkramlir dahıl. 320.000 TL. MUBOKTOLR-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle