03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 EKİM 1990 Memıırların Dunımıı Aslında ücret yetersizliği, memurların sorunlarından yalnız biridir. Memurların onurları, kişilikleri büyük ölçtide yaralanmıştır. Siyasal iktidarların oyuncağı olmaktan bir türlü kurtulamamışlardır. İBRAHİM İSYAR Eğitimci Memurlar, temmuz ayında maaşlara yapılan yüzde yirmi beş artışa, haklı olarak tepki gös- teıdiler. Gerçekten memurlar, özellikle on beş yü- dan bu yana çok zor günler yaşadılar. Ücretleri her yıl enflasyonun altında kaldı, sürekli yoksul- laştılar. Bu konu, belgelere dayanarak basında çok güzel sergilenmiştir. Memurlann çoğu ikin- ci, Uçüncü bir işte çalışmak zorunda kalmışlar- dır. Kentlerin sokakları simitçi, köfteci, pazar- lamacı, işportacı... memurlarla dolup taşmakta- dır. Devlet dairelerinde rüşvet doğal bir hak ha- line gelmiştir. Aslında ücret yetersizliği, memurlann sonın- larından yalnız biridir. Memurlann onurlan, ki- şilikleri büyük ölçüde yaralanmıştır. Siyasal ik- tidarlann oyuncağı olmaktan bir türlü kurtula- mamışlardu-. Yaptıklan işler hep önemsiz görül- müştür. Devlet yönetimindeki tüm kusurlar sık sık bürokrasiye, yani memurlara yüklenerek işin içinden çıkılmak istenmiştir. Orgütlenme gjbi temel haklan hiç tanınmamış- tır. Sendika hakkı bir yana, bugün toplumumuz- da öğretmenler dernek kurma, kunılan bir der- neğe üye olma hakkından bile yoksundurlar. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine acı ve utanç verici bir durum gösterileraez. Uzun yıllardan beri toplumumuzda düşünen, kişiliğini korumaya, kendini geliştirmeye çalışan memurlar ezilmiştir. Hak hukuk arayan sürülmüş, memur yaşamına insan haklan, demokrasi pek girememiştir. Si- yasal iktidarlar memurlar arasında taraftar ya- ratma, taraftarlannı kayırma yarışına girmişler- dir. Bu durum düzelmiş değil, sürüp gitmektedir. Günümüzde memurlann işleri gelişti Bilimsel teknolojik devrim dünyamızda her şe- yi etkilemiştir. Sanayi sürekli gelişmiş, teknik araçlar tüm hizmet alanlarına girmiştir. Hizmet sektörü çok genişlemiştir. Memurlar ve tüm ça- lışanlarda kol emeği ile kafa emeği oranları bir- birine çok alanda yaklaşmıştır. Ayrıca memur- lar arasında doktor, öğretmen, mühendis, tek- nisyen... gibi elemanlar da çoğalmıştır. Artık gü- nümüzde her iş bir teknisyenlik becerisi gerek- tirmektedir. Klasik masa memurluğu çağı sona ermiştir. Bugünün memurlan, çeşitli teknik araç- lan kullanmak, bilimsel gelişmeleri izlemek, sü- rekli kendilerini yenilemek zorundadırlar. Bu ne- denle, memurlardan iyi hizmet isteniyorsa, bun- lann insan gibi yaşamalan, işlerinde gelişmeleri sağlanmalı, kişilikleri konınmalı, örgütlenme haklan tanınmahdır. Tüm dünyada bu haklar memurlara verilmiştir. Temel haklann en başın- da da sendika hakkı gelmektedir. Sendika hakkı yasaldır Toplumumuzda memurlann sendika hakkı ya- sallaşmıştır diyebüiriz. Çünkü üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler, ILO, Avrupa Konseyi, UNES- CO gibi uluslararası kuruluşlarda herkes gibi im- zaladığımız sözleşmelerin bazıları ile memurla- ra sendika hakkmın verilmesi de kabul edilmiş- tir. Bu sözleşmeleri imzalayan bizim dışımızda- ki tüm devletler, memurlarına sendika hakkını tanınuşlardır. Ayrıca bizim ayn bir durumumuz da vardır: Büyük Millet Meclisi'mizce onaylanan iki sözleşme ile sendika hakkı yasallaşmıştır. Anayasanın emri budur. İnsan Haklan Bildiri- si'nin 23. maddesinde sendika hakkı konusun- da şöyle denmektedir: "Herkesin, menfaatleri- nin korunması için sendikalar kurmaya ve bun- lara katılmaya hakkı vardır". Yine Büyük Mil- let Meclisi'mizce onaylanan ILO'nun 98 sayılı sözleşmesi ile de sendika kurma hakkı tüm çalı- şanlara tanınmıştır. Yalnız, subay ve polisler için bu hakkın kullanılmasında bazı sınırlamaların yapılabileceği belirtilmiştir. Görülüyor ki devle- timiz, uluslararası sözleşmelere göre memurlann sendika hakkını kabul etmiştir. Bu konuda önemli çalışmaları olan Prof. Dr. Mesut Gülmez'in şu düşüncesi, sendika hakkı- nın yasallaştığını doğrulamaktadır: "Türkiye'nin 1950*11 ydlann başlannda onayladığı ve ulusal hu- kuku ile bütünleştirdiği İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesi ile 98 sayıh Örgütlenme ve Toplu Pa- zarlık Hakkı Sözleşmesi, sendika ve toplu pazar- hk haklarını kamu görevlilerini ve öğretmenleri de kapsayacak biçimde tanımıştır. Bu sözleşme- lere uyulması, anayasal bir yükümlülüktür". Yö- neticiler, yasallaşmış sendika hakkını tanımak, korumak, yaşama geçmesi için çaba harcamak durumundadırlar. İktidann ve muhalefetin tutumlan Günümüz siyasal iktidannın sendika hakkı ko- nusundaki tutumu çok garirkir. Toplantılarda k o nuşan bazı konuşmacılanna baktnca bu haktan yanaymış gibi gözükmektedir. Uygulamalarda, tjazı değerlendirmelerde ise karşı olduklan çok açık onaya çıkmaktadır. Örneğin bazı bakanlar uluslararası sözleşmeleri çok hafife almışlar, yan- hş değerlendirmeler yapmışlardır. İktidann sendika hakkı ile ilgili bazı uygula- maları daha üzücüdür. öğretmenlerin kurduk- ları Eğiüm-lş Sendikası'nın kuruluş dilekçesini, yasalan çiğneyerek Ankara Valisi almamıştır. Sendika kuruculan, kuruluş belgelerini posta ile göndererek kuruluş işlemini tamamlamışlardır. Bir süre sonra da Eğitim-îş Genel Başkanı, öğ- rencileri sınıfta bırakmak doğru değildir dediği için Ankara Valisi tarafından açığa alınmıştır. Ama biz biliyoruz ki davramş, sendikaya karşı olmanın yarattığı bir şaşkınhktır. Memur eylem- lerinden sonra da sendika hakkını istedikleri için bazı memurlar açığa ahnmış, bazılan da sürül- müştür. Muhalefetteki siyasal partijere de bu konuda önemli görevler düşmektedir. Çeşitli toplantüar- da sözcülerin belirttiklerine göre memurlann sendika hakkına karşı olan muhalefet partisi yok- tur. Bazılan programlarma bile almışlardır. Yal- nız, hepsi iktidara geldikten sonra bu hakkı ve- receklerini söylemektedirler. Bence bu erteleme yöntemi inandıncı ve çıkar bir yol değildir. Si- yasal partilerin muhalefette olduklan zaman için- de de düşüncelerinin gerçekleşmesi için çaba har- camalan gerekir. Kamuoyu oluşturarak iktida- ra gelmeden de bazı işler yapmalan olanakhdır. örneğin yasallaşmış sendika hakkmın gerçekleş- mesi için çaba harcamak yapılabilecek işlerden biridir. Sonuç tçinde bulunduğumuz yıl içinde memurlar, sendika haklannı almak için ciddi bir uğraş içi- ne girmişlerdir. Eğitim işkolunda çalışan öğret- menler, Eğitim-lş'i kurarak ilk adımı atmışlar- dır. öbür işkollarında çalışan memurlar arasın- da da çalışmalar hızlanrruştır. Bu aşamada tüm memurlara bazı sonımluluklar düşmektedir. Bu hakkı almak için birliği güçlendirmek çok gerek- lidir. Sekter, bölücü çıkışlardan kaçınmak koşul- dur. Sendikanın bir hak arama, özlük ve meslek sorunlannı çözme aracı olduğu unutulmamalı- dır. Toplumsal yaşama, her sendika kendi eko- nomik, sosyal, demokratik, mesleksel sorunla- nnı, istemlerini öne alarak katılmahdır. ARADABIR ORHAN GÜNER Y.Mimar Turizmin Gözyaşları... Geçen ağustos ayında çıkan Körfez bunalımı henüz doğ- rulmaya çalışan turizm sektörüne yeniden diz çöktürdü. Ya- kın geçmişte 1974, 75,78,79 ve 86 yıllannda da benzer olum- suz koşullar yaşandı. 1973 yılında 1.341.527 olan ülkeye ge- len yabancı sayısı sosyal ve siyasal gelişmeler nedeniyie 1974 yılında yaklaşık %20 azalarak 1.110.298'e düştü. 1977'de ise 1.661.416 iken giderek azaldı ve 1981'de 1.391.717'ye kadar geriledi. Oaha sonraları toparlanan sektörde yabancı sayısı 1985 te 2.6i4â24'e yükselmişken 1986'da Çernobil nedeniyie 2.391.085'e geriledi. Son yıllardaki bilinçsiz yatırım, yoğun yapılaşma ve çevre kirienmesine karşın ülkeye gelen yabancı sayısında ve turizm gelirlerinde artışlar deyam etti. 1989 yılında yabancı sayısı 4.459.151'e, turizm gelirieri ise tahminen 25 milyar Ameri- kan dolarına yükseldi. Ancak bu son bunalım nedeniyie sek- tör oldukça etkileneceğe benzer. Yukarıdaki sayılardan da görülecegi gibi son birkaç yıla kadar turizmle ilgili gösterge- ler ekonomi içinde önemsenecek bir düzeye gelememişti. Oysa bugün denge tablolarında turizm gelirterınden vaz- geçmek oldukça zor. Bu nedenle de etkisi öncekilerle karşı- laştırılamayacak kadar büyük olacaktır. Dileyelim de buna- lım uzun sürmesin. öteden beri bilinçli turizm yatırımcılannın korktuğu birkaç otarosuz koşul vardır Bunlann en önemlHeri de doğal afet- ler, ülke ve bölgede doğabilecek toplumsal hareketler, has- talıklar ve değişen toplum değerleridir. Bunlann bir kısrr\NH denetlemek mümkün olmasa da bazılarına karşı öntem ala- bilmek mümkün olabilmektedir. Toplumsal hareketler, has- talıklar benzeri olumsuz koşullara karşı yatırımcılann önlem alması elbette beklenemez. Bunlar hükümetlerin, Meclisle- rin görevleridir. ancak yatırımcılar toplum değerlerinin olum- lu yönde oluşmasını etkıleyebilirler. Yatırım yerlerıni, tür ve sınıflannı seçerken ve projelendirirken değişik müşterilere hiz- met sunabılecek bir işletme biçimi ve ona uyumlu bir yapı oluşturabilırler. Ve yine böylesi durumlarda istemin (talebin) azalması hallerinde yatırımın sabit değerlerini tamamen baş- ka amaçlara dönüştürebilirler. Bunun için de turizm yapıları- nın proje aşamasında gereken esneklikte düşünülmesi ge- rekmektedir. Şüphesiz bütün bunlar bir bütünün parçalarıdır. Bütün ise turizm polrtikasının kendisidir. Turizm politikası en az orta va- deli hedef ve araçlar demetidir. İstemin yıllara göre değişi- mini öngörmeye çahştr. Olası olumsuz gelişmelere karşı se- çenekler sunar. Potansiyel pazar ve gerçekleşen satışların sürekli ölçülmesini öngörür. Yatırımcı ve işletmecilere yeni çekici araçlar önerir Turizm olayının ülke içi dağılımını, tür ve yöre önceliklerini söyler. Kısacası ufuktakı belırsizlikler ve güvensizlikler en alt düzeye indirilir. Ve böylece yatırımcılar sağlıklı bir fiziksel planlamaya ve ona bağlı altyapı program- larma ve öbür çekici olanaklara güvenerek kendı program- larını hazırlarlar. Öngörülen amaçlar doğrultusunda işleyen bir turizm poli- tikası ise ancak kamu ve özel kesimin beraberce bilimsel bul- gu ve yöntemlerden yararlanması sonucu hazırlanabilir. Bu- gün turizmde bilimsel bulgu ve yöntemlere dayandırılmış bir politikanın olduğu söylenemez. Böyle bir politikanın olabil- mesi için her şeyden önce elde en azından bir pazar etüdü- nün ve ülke turizm değerlerinin bir envanterinin olması ge- rekmektedir. Böylesi temel araştırmalara dayanmayan plan ve projeler ise kişisel önerilerden öteye geçemez. Ve bunla- ra güyenerek yatırım yapan turizm yatırımcılarına çok yazık olur. Özellikle yapı ağırlıklı ve mevsimlik küçük tesis yatırım' cıları çok mağdur olurlar. Bunlar turizme inanmış iyi niyetli küçük yatırımcılardır. Turizm bilgileri yetersizdir. Çoğunun da- ha önceki uğraşıları turizmle ilgili değildir. Yatırım öncesi ciddi bir araştırma gerektiğini bilmezler. Modaya uyup turizme gir- mişlerdir. Bilerek ya da bilmeyerek yatırım konusunda öne sürülen bu grup turizmin en ağır yükünü taşır. Şonuç: Körfez bunalımı nedeniyie turizm yatınmcılannın zararları fazlası ile karşılansa bile sendeleyen sektörü ileri götürmeye yetmez. En kısa zamanda bilimsel bulgu ve yön- temlere dayalı bir turizm politikası hazırlanmalıdır. cem yayınevi OKTAY AKB AL Bir de Simit Ağacı Olaydı DENEMELER NURUOSMANİYE CAD. KARDESLER HAN 1/3 CAĞALOĞLU-İST TARABYA'DA SANATÇILAR ve DOSTLAR KOOPERATÎFİ'NDEKİ HAKKIM1 DEVREDİYORUM 178 42 11 Ortak Pazar YeTürldye Ortak Pazar, neo-liberal bir dünya görüşüne dayanıyor: "Bırakınız yapsınlar-Bırakınız gitsinler-Bırakınız geçsinler" sloganı ile özetlenmiş bir felsefeye... Ancak 19. yüzyılda uygulanmış ve her alanda çok büyük bir sömürü düzeni yaratmış bu sistemin hatalarının yinelenmemesi için "güdümlü" bir liberalizm benimsendi günümüzde. "Neo" eki Bizi neden istemiyorlan bunu vurguluyor. VEHBİ BELGİL bir sistemi hiçbir şekilde kabul etmediği gibi Ortak Pazar'a girersek "Dinin elden gideceği" görüşünde. Bu slogan, Osmanlı döneminde, her yeniliğe, hep "Din elden gidiyor" naralan ile karşı çıkan "yeniçeri- ulema" ittifakını akla getirmiyor mu? Avrupa Ortak Pazan'nı kuran 25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşmasj'nı dilimize ilk ben çevirip, yayımlamıştım. Yunanistan'ın Pazar'a giriş Antlaşmasıru da ekleriyle çevir- miş, yayımlamıştım. Ve nihayet, antlaşraanın uygulama aşamalarını, Pazar'ın yıllık rapor- lanndan ve resmi gazetesinden günü gününe izlemiştim. Bu üç nedenle, kendimi, konu üze- rinde, biraz da olsa, konuşmaya yetkili gö- rüyorum. Neo-liberal felsefe Ortak Pazar, neo-liberal bir dünya göriişü- ne dayanıyor. "Bırakınız yapsınlar-Bırakınız gitsinler-Bırakınız geçsinler" sloganı ile özetlenmiş bir felsefeye... Ancak, 19. yüz- yılda uygulanmış ve her alanda çok büyük bir sömürü düzeni yaratmış bu sistemin ha- talannın yinelenmemesi jçin "güdümlü" bir liberalizm benimsendi günümüzde. "Neo" eki bunu vurguluyor. Kısaca, Ojtak Pazar-, m felsefesi, "Her şeyi devlet yaparsa en iyi- sini yapar" diyen sol görüşün tam tersi bir felsefe. Nitekim, bu görüşü müyonlarca in- sanın kanı bahasma egemen kılmak için el- lerinden geleni yapan Doğu Avrupa ülke- lerindeki son ayaklanmalar, bu sistemin, 19. yüzyıldaki liberalizm uygulamasından da- ha da korkunç bir sömürü düzeni yarattı- ğını ortaya koydu. Ortak Pazar'ın tam liberal ekonomisine biz bugün "güdümlü liberal sistem" diye- biliriz. Sosyalist sistem ise "tam güdümü" uygulamıştı. O zaman, iki güdüm arasın- daki fark ne? Hemen yanıtını verelim: Or- tak Pazar'daki güdüm, serbest piyasa eko- nomisini sürekli ayakta tutmayı sağlayan bir güdüm. Sosyalist güdüm ise, bireye ekono- mide hiçbir hak tarumayan bir güdüm... Ortak Pazar ve biz Ortak Pazar Antlaşmasf nın imzalandığı sı- ralarda ben tstanbul Ticaret Odası Etüd Şu- besi Müdürü idim. Görevlerimden biri de, dünyadaki ekonomik gelişmelerden Oda mensuplarını her an haberli kılmaktı. İlk iş olarak Oda yayın organı Istanbul Tica- ret Gazetesi'nin kasım 1959 sayısından iti- baren Pazar Antlaşmasını yayınladım. Ar- kasından, antlaşmayı tam çevirerek kitap şeklinde çıkardım. Buna ek olarak bir de seminer düzenledik. Tuhafür, kimse ilgi göstermedi. Zamanın Tütüncüler Federas- yonu Başkanı şöyle diyordu: "Biz girmesek de Batı bizim mallanmra almak zorunda". Bu arada Yunanistan'ın Ortak Pazar'a girmesi durumu biraz hareketlendirdi. Bu- nun Uzerine, her alanda bu en büyük raki- bimizin hangi koşullarla Pazar'a girdiğini anlaşılması için onların antlaşmasıru da çe- virip yayımladım. İlgi yine sıfırdı. Bakan- lıklarımız ise konuya daha çok dış geziler açısından bakıyordu.. Böylece bu günlere gelindi. Bugiinkü tutumumuz Ortak Pazar bugün 32 yasında. Pazar'ın uygulanması için çıkanlan mevzuat, bir ki- taplık dalduracak çoklukta. Bunlar güm- rük biriiği, mal, isçi, sermaye hareketleri, •taşımacüık, tanm, devjet yardımlan, vergi- ler, mevzuatlann yaklaştınlması, karteller... gibi konulan kapsıyor. Fakat, üniversitele- rimiz, Ortak Pazar konusunda hâlâ hep antlaşma hükümlerini anlatı\or. Oysa bu- gün önemli olan bu hükumler değil bunla- nn uygulanması için çıkanlan yasalar. Onu ise çok kimse bilmiyor. Muhalefetimiz, konuyu hükümete çatma olanakları verdiği için benimsiyor. örnek vereyim: Antlaşmanın 92. maddesi, kimi gi- rişimcileri ve kimi malları daha müsait du- nıma sokmak suretiyle rekabeti bozan dev- let yardım ve kuruluşlarımn Pazar'la hiçbir şekilde bağdaşmayacağmı belirtir. Bunun anlamı, KlT'lerin özelleştirilmesidir. Ve hü- kümet bu yolu tutmuştur. Hangi parti ik- tidara gelse ya Pazar'dan, ya KlTlerden vazgeçecektir. Ama muhalefet serbest pa- zar ekonomisinden yana değildir. Bunlar, eleştirilerinde, hep "devlet yapsın!" politi- kasını öneriyorlar. Sosyalist görüşü benimseyen muhalefet ise eski ahşkanhğına uyarak hâlâ "Onlar Ortak, biz Pazar" görüşünde. Bütün sos- yalist ülkeler, başta Rusya, serbest pazar re-^ jimine geçiş yollannı ararken bizim sosya-* listlerin ne yapmak nereye varmak istedik- leri pek anlaşılmıyor. "Şeriatçı muhalefet" bu rejimden başka Birinci neden nüfus artışımu. Pazar'ın mec- lis, konsey, komisyon, iktisadi ve içtimai komite, Avrupa Yatırım Bankası... gibi or- ganlan üye devletlerin nüfuslarına göre oluşturulur. Biz birleşik Almanya'dan sonra en büyük nüfusa sahip olduğumuz için bü- tün dengeler bozulacak. Bu ise- istenmiyor. Sonra Pazar'a bugün girsek ^zgelişmiş- liğimiz yüzünden Anadolu halkı Avrupa- nın yolunu tutacak. Bu da istenmiyor. Pazara ahnmayışımızın ikinci nedeni az- gelişmişliğimiz. Bölgesel kalkınmamız o ka- dar çok para istiyor ki Avrupa Yatınm Ban- kası'nın bütün paraları hep bize verilse ban- ka, öbür üyelere karşı görevlerini yerine ge- tiremez. İnsan haklan konusu ~ Ama, Pazar ileri gelenleri, alınamama ne- deni olarak bunları değil, insan haklarına saygıh olmadığımıa ileri sürüyorlar. Bu doğru, ama onlar için aslında bu bir baha- ne: Onlann insan haklan dediği "Sevr" Antlaşmasr.'httkümleri: Yani Ermeniler; Kürtler, Çerkezler, Lazlar... arasında bölün- müş bir Türkiye. Oysa, Sevr diye bir ant- laşma hiçbir zaman olmadı. Antlaşma, mü- zakere ile olur. Sevr ise müttefiklerin ken- dilerinin hazırlayıp yabancı çizmesi altında- ki Istanbul Sarayı'na zorla imza ettirdiği bir kâğıt parçası idi. Türk ulusu bu kâğıdı kan ve demirle parçalayıp tarihin çöp sepetine attı. Bir de yanlış değerlendirdiğimiz başkan VVilson'un 14-nokta belgesi vardır. Bu da dolaylı olarak Sevr'i destekleyen bir belge idi. Ama birçok kimse bunu, bizim için yazılmış ideal ilkeler sanmıştı. Amerikan mandasıru benimsememizi isteyenler daha çok bu belgeye dayanıyorlardı. Bunun tek farkına varan Atatürk oldu. Sonuç Bütün bu nedenlerle Ortak Pazar'a ginne- mizin bedeli, bu anlamdaki insan haklan olamaz. "Yunanistan girdi, biz de girelim" kompleksinden de kendimizi kurtarmabyız. O girdi ise kendisine "mübarek" olsun. Şu- nu unutmayaLım: Yunanistan'dan nüfusça 6, toprakça 8 kez büyük olan ve büyük dev- letlerin uşaklığını yapma gibi bir geleneği olmayan Türkiye'nin başka seçenekleri var- dır. Yeter ki biz bunlan kullanmak isteyelim. ÇOK ACELE SATILIK DAİRE Şirinevler'de sahibinden satılık telefonlu, bahçeli daire 30 milyona. Müracaat Tel.: 557 65 91 1985 Renault 9. Çok temiz ve bakımlı. 90.000 km.'de, renkli otomatik camlı. 09.30 - 18.30 arası 174 58 22/23 20.00'den sonra 157 51 44 PENCERE Çocuk Doruğu?.. New York'ta yaklaşık yetmiş devlet ve hükümet başkanı- nın katıldığı bir doruk toplantısı yapıldı. Toplantıyı düzenle- yen UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuk Vakfı) "çocuklara da- ha fazla barış içinde bir dünya yaratılması" için çeşitli ülkelı rin liderlerinden destek istedi. UNICEF çoktan beri bu amaç için çalışıyor, dört bir yana dünya çocuklannın içinde yaşadığı cehennemi yansıtan bil- gileri dağıtıyordu. Yetersiz besienme, açlık, salgın hastalıklar, ölüm oranları- nın yüksekliği, eğitimsizlik, kötü yetiştirme, suça itilme, vb. etkenlerle dünya çocukları daha küçücükken karanlık birge- leceğin tüneline itiliyorlar. Neden? • Eğer "neden" sözcüğüyle vurgulanan soruya yine bir tek sözcükte yanıt verirsek: —Emperyalizml.. Tepki ne olur? Denebilir ki: —Canım, her taşın altından emperyalizm mi çıkıyor?.. Bu ne biçim iştir? Karmaşık dünyamızda her şeyi bu kadar basi- te indirgemek kolaya kaçmak değil mi? Evet.. Ancak Türkiye Cumhuriyeti gibi "kapitalizmin emperyaliz- mine karşı" dövüşerek kuruimuş bir devlerte, bunca yıl son- ra yaşadığımız dünyanın kurulu düzenine elestirel bir gözle ' bakmak yetisini de yitirmemek gerekiyor. Sovyetler'in Amerika'ya yaklaşmasından sonra Doğu-Batı çatışması yerini Kuzey-Güney çelişkisine bırakmak üzeredir. 1917 Devrimi'nden sonra kurulan Marksist-Leninist düzen- lerde, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Sovyetler, endüstri toplu- mu aşamasına ulaştılar. Bu toplumlar Batı kapitalizminin zen- ginlerinden daha az zengin olsalar bile güneyin yofcsul ül- kelerinden çok ileridediıier. 1970'lerde dünyada iki "petrol şoku" yaşandı. Zengin ve sanayileşmiş Batı, bunalımın faturasını yoksullara yükledi; en- düstri ürünlerine zam yaptı; bununla da yetinmedi, şeyhlik düzeninde yaşayan İslam ülkelerinde toplanan petro-dolarian kapitalizmin doruklarına çekti; dünya tarihinde görülmemiş bir sermaye birikimi patlaması yaşandı. Petrol bunalımında dara düşen Üçüncü Dünya Ülkeleri'ni Batı —yine kendi sis- temi içinde— borçlandırdı. Petrol şokunun ardından insanlı- ğın şimdiye kadar görmediğı çapta bir borç krizine girildi. So- nuçta Güney-Kuzey çelişkisı biraz daha derinleşti. UNICEF Direktörü James Grant, "Dünya çocuklannın 'öof krizi'nden ne kadar etkilendiğini" anlatıyor: '—Dünyadaki borç krizinden çocuklar akıllara durgunluk ve-; recek derecede etkilendiler. 1970'lerde kalkınmakîa olan ûl- kelere (Güney kuşağının yoksulları) verilen krediler o ülke top- lumlarında zaten durumları iyi olan çevreler tarafından kulla- nıldı, ama bu kredilerin geri ödeme zamanı gelince bütün yük toplumdaki zaytflar ve yoksullann sırtına bindi. Bu en zayıfla- nn da çocuklar olduğu açıktır. Yoksulluklar yüzünden çocuk- lar öldü." (Cumhuriyet 29.9.1990) UNICEF Direktörü James Grant 'temperya//zm"den m j söz ediyor? Zenginlerin yoksul ülkeleri, yoksul ülkelerin egemen kesimlerinin de kendi halklarını sömürdükleri bir dünyanın düzenini nasıl adlandıracağız? * Amnesty International (Uluslararası Af Örgütû) "Dünya Ço- cuk Zirvesi" için çıkardığı bültende insan haklannın çiğnen- diği ve çocukların ezildiği ülkelerin listesini yayımladı; için- de Türkiye'nin de bulunduğu on iki ülkeyi kınadı. UNICEF'in "zirve" nedeniyie yaptığı açıklamada çocukla- rın durumunun bir önceki on yıla göre daha da kötüleştiği belirtilerek gerçeğin altı çiziliyor: "Sağlık bakımı açısından gerek teknolojik gerekse bilimsel ilerlemelerin önemli gelişmeler kaydettiği son on yılda; her şeye, rağmen kötü besienme, bakimsızlık, sosyal harcamaların bü-\ yük ölçüde düşmesi ve yerine askeri harcajnaların artn\aşıı, borçlu ülkelerin sosyal harcamalar yerine borçlarını geri öde- mek amacına yönelmesi yüzünden artış gösterdi."'(Gumhuri- yet 29.9.1990) Eğer bu dünya düze/ıine "emperyalizmin egemenliği" de-! nince tedirgin oluyorsanız, yerine bir başka ad bulun. cem yayınevi REFİK DURBAŞ Ahmed Arif Anlatıyor Kalbim Dinamit Kuyusu NURUOSMAMYE CAD KARDESLER HAN 1/3 CAĞALOĞLU-İST Diğer laser yazıcüarla ıçın: Canon LBP-4LASER BEAM PRINTER ALB1 hesmat Bayllerlmlz Büro Makineleii Ticaret A.Ş. Text & Oata Bölümü ANKAFM ÖLÇEKLENIBhİR FONT "Scalable Fonf yetenegi: Scalable Font, yaratıcı Canon Teknolojisi'nin Canon LBP-4 Laser Yazıa'da uygulamayı başardığı "özcl" yetencktir Bu sayede, 100'lerce değişik yazı stilini kullanarak. 0-1130 punto arasında. ihtiyacınıza en uygun olarak belirleyeceğiniz "harf büyüklüğünü" yaratrnanız mümkûndür. Bu teknolojide punto aralıklan, sırurlamalar yoktur. Siz punto istejin, LBP-4 üretsin... EKOSAHLTO BORM*S»-Ş 1* «|1330207'0« T« (4116725» F*s 14)133020» ' F * 5 (4)1679130 ANTALYA ISTANBU. B(.TAaiGİSAVAR «HCA.$ AKT»C Bt-GSHlfAll HOES BUSISArM T« (3111'<9«3 !« (1,1690230-16«11« Td (1|'72D334I« (1| •«! 7423-13304 31 I * F « (31)1'49S3 T«<M [11179162S-1H24S 1756206 101691 Fgs |1|'7«1626-I6«24» FK (1|'3D4501 SZMHP TRA620N ITD^Tl. HE9IMBLGSAVM HBİOU BIUİISAYAfl SAK v« STAH BLEISAYAR HESOATA BLGISAVAR SAN. MMEMOTHEV1 (l,'31»20 T» l}1515S9t|41w| TK A.Ş *el |1|I47 47J1 « T C « $ le 1031)12919 (l «3145J4 •4601 J3 11)1522783 F*s |lı 16671 44 II1166 99 95 e • 66 96J3 I J 114994711 0 IMiB33(6 F n 151)63 36 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle