Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZt-RÖPORTAJ 28 EKÎM 199a
Türk tangosunun unutulmaz ismiNecip Celal 18-19 yaşındadır, sevdiğiAlman kız Istanbul'u ansızın terk eder.
'Mazi kalbimde bir yaradır..'
NEDİM ERAĞAN
Bana tanıdıklarımın zaman zaman sor-
duklan bir soru vardır, "Tango merakın ne
zaman başladı?" Ben de onlara. soyieşiler-
de ozellikle sanatçıların verdiklerı cevabı
tekrarlarım, "Çok kuçuk >aşta".
Aslında bu soru "Müziğe merakınız ve-
ya yakınlığınız ne zaman başladı?" olma-
lıdır. Çünku müzik bir butundur. Dahage-
niş anlamda sanat bir butundur. Bir turu
sevip de diğerinden anlamam ve zevk al-
mam demek bır gudük anlayıştır. Resmi se-
verim de edebiyatı sevmem, şıır sevmem.
Klasik muzik dinlerim de hafif muzik sev-
mem veya Turk sanat muziği dinlerim,
türkülerimizden hoşlanmam... gibi. Böyle
bir şeyi kabul etmek istemiyorum.
Ne demiştik, sanat bir butundur ve sa-
natçı da bu butunün içinde yoğrulan ve ge-
lişen insandır. Tango derken söz nereye gel-
di. Gelin biz gene tangoya donelim ve be-
nim gibi aynı yılları, aynı yaşam dilimleri-
ni paylaşan insanlar gibi, once bu zevkle-
rin nasıl algılandığını anlatalım, bir öyku
gibi...
Kadıköy'de, Acıbadem'deki evımizin ça-
tı katında, Kalamış koyuna, Fenerbahçe'-
ye ve adalara tepeden bakan bir balkon var-
dı. Bu çatı katının bir kenannda da "Sa-
hibinin Sesi", halk arasındaki deyimi ile
"köpek marka" bir gramofon vardı. Mar-
kanın amblemınde, borulu gramofonun
önunde plak dinleyen bir kopek resmınden
dolayı adı böyle anılırdı. Çevremden bir
şeyler algıladığım günler, hani o çok kuçuk
yaş gunleri... Bu gramofondan o guzel
manzaraya karşı annem, babam oturup
plak dinliyorlar... "Sarahaten acaba söy-
lesem darılmaz mı?.."
Ali Rıfal Çağatay'ın "Tereddüt" isımli
fantezi şarkısı. Yarulmıyorsam Miinir Nu-
reddin Bey'in ilk plaklarından. Sonra ar-
kasından plak değışıyor, bır hanım sesi, bu
da bir fokstrot.. "Sordum ismi san yapın-
cakmış / Belli kaç gencin kalbini yakmış"
ve Seyyan Hanım soylüyor, Türkçe tango-
lann ilk kadın solisti, bugun bizler için ef-
sane olmuş bır ses. Plak gene değişiyor ve
gene Seyyan Hanım'msesı.. "Mazi kalbim- î J n
5 ; , 7
' j , î c t i n v p ' v p
de bir yaradır / Bahtım saclarından kara- , " & - „
d
' ^ " » y Ç >
c
dır..."
MAZINASIL
DOĞDU?
Necip Celal, Mazi'nin
doğuşunu şöyle anlatıyor:
O zamanlar 18-19 yaşında
bir talebeydim. Taksim
Gazinosu'nda bir Alman
kız ile tanışarak sevişmeye
başladık. Bu kızcağız bir
fabrikatörün kızıymış!
Babası onu zorla
sevmediği biriyle
nikâhlamak istediği için
soluğu İstanbul'da almış.
Tanışmamızın on beşinci
günüydü. Tarih Temmuz
1928. Onunla .
buluşmuştuk. İpek gibi
san saçlarını dizimin
üstüne yayarak, lacivert
menevişli gözlerini
gözlerimin ta
derinliklerine çevirerek
uzun uzun baktı. "Necip
içim sıkılıyor, bana öyle
geliyor ki bir daha seni
hiç göremeyeceğim" dedi.
O zaman bu sözlere
'saçma' demiştim. Üç gün
sonra randevumuz yardı.
Oraya gelmedi. Deli gibi
pansiyona koştum. Babası
gelmiş ve kızı zorla
götürmüştü. Geç vakit
B ğ ' İ i '
TANGOLAR
San Yapıncak
"San Yapıncak", Necip Celal Andel'in
İlk bestesi; 17-18 yaşlarında yazmış. "Bu
benim bestem" dedığinde inanmamışlar
ama. "Mazi" ise ilk tangosu 18-19 yaşla-
nn heyecanı ile bestelenmiş, o kadar çok
sevilmiş ki bu fokstrot ve tango dillerden
düşmemiş yıllarca. "San Yapıncak"ın no-
tasının üzerinde uç bininci baskı yazıyor.
Ama ne yazık ki tarihi yazmıyor. 1920'lerin
sonu ve 30'ların başı, ama hangi yıl üç bi-
ninci baskı olmuş, bilemiyoruz.
"S»n Yapıncak"m ve "M«ri"nin söz-
lerini de Necdet Rüştü Efe yazmış. Şimdi
gene eski yıllara donelim. 1950'lerde yayım-
lanan Radyo dergısinde A. Vedat Akın'ın
Necip Celal ile yaptığı soyleşiden "Mazi"-
nin nasıl doğduğunu bestecinin sözlerinden
okuyalım.
— Necip Bey dedım, hangi hissin tesiri
altında kalarak tango bestelediniz?..
Duşündu... Derin bir nefes aldı. Bütun
dikkatime rağmen, bir yaraya diken batır-
mışım gibi onun mustarip ruhuna dokun-
duğumu anlamıştım.
"İlk tangomu 1928 senesinde
besteledim" dedi ve ilave etti:
" O zamanlar 18-19 yaşlarında bir tale-
beydim. Taksim Gazinosu'nda, ismini zik-
retmeyeceğim bir Alman kızı ile tanışarak
sevişmeye başladık. Bu kızcağız bir fabri-
katörun kızıymış. Babası onu, zorla bir
adamla evlendırmek istiyormuş. Kız zora-
ki nikâhtan kurtulmak için soluğu İstan-
bul'da almış. Taruştığımızın on beşinci gü-
nuydu. Tarih temmuz 1928. Onunla buluş-
muştuk. Ipek gibi san saçlarını dizimin üs-
tüne yayarak, lacivert menevişli gözlerini
ğ y y
döndüm. Karşıkı
sırtlardan yükselen
mehtabın sulara serptiği
san benekler koyu yeşıl
dalgaların üzerine
uçuşuyordu.
San pınltılar büyüdü ve
karşımda meçhule uçup
§iden sevgilinin hayali
elirdi. Artık ağlıyordum.
Kafamm içinde akisler
yapan melodinin peşi sıra
hemen piyanoya oturdum
ve ilk tangomu, 'Mazi'yi
besteledim.
— Necip, içim sıkılıyor. Kalbim göğsu-
mu parçalayacakmış gibi vuruyor. Bana öy-
le geliyor ki seni bir daha göremeyeceğim.
O zaman bu sözlerini saçma olarak va-
sıflandırmıştını. Teselli ettim ve uç gün son-
ra buluşmak uzere aynldık. Her zaman ol-
duğu gibi o gun de uç gün değil otuz sene-
lik bir hasretin doğurduğu heyecanla ran-
devu verdiği yere koştum. Saatlerce bekle-
dim... Heyhât ne gelen var, ne giden.
Deh gibi pansiyonuna koştum. Ev sahi-
bi madam, onun hiçbir adres bırakmadan
memleketine gittiğini söyledi. Bu gidiş de
şoyle olmuş: Kızın babası ve nişanlısı bu-
raya gelerek zorla götürmüşler.
"Mazi" doğuyor
Necip Celal'in "San Yapıncak" şarkısanın
nota kapağı •
PÖKTRENEDtM
ERAĞAN
Latin Amerika kökenli tango, muziği *e dansı ile butun dunyada hâlâ yaşayan bir efsane gibidir. (Fotograf: Yakup Ertunga)
Pansiyondan aynlarak geç vakit Boğaz'-
gözlerimin ta derinliklenne çevırerek uzun da çok sevdiğim İstinye'ye döndüm. Kar-
uzun baktı ve inleyen bir sesle şöyle dedi: şıki sırtlardan yükselen mehtabın akan su-
lara serptiği san parlak benekler koyu ye-
şil dalgaların üstünde kâh uçuşuyorlar, kâh
batıp biraz sonra yine beliriyorlardı.
O zaman sağlam olan gözlerimi, bu san
panltılann üstune tespit ettim: Zerreler bu-
yüdu ve karşımda bana iki satır mektup bile
yazmadan meçhule uçup giden sevgilinin
hayali belirdi. Bir muddet ona baktım. Az
sonra bu hayalle gözlerimin arasında git-
tikçe kalınlaşan bir buzlu cam belirdi. Zi-
ra ağlıyordum. Kafamın içinde akisler ya-
pan melodinin peşi sıra hemen piyanoya
oturdum ve ilk tangomu, 'Mazi'yi bestele-
dim."
Işte ilk Türk tangosu olarak kabul etti-
ğımiz "MazT'nin öyküsunu bestecisi, bir
haftabk magazin dergisıne böyle anlatıyor-
du. Bu tango bestelendiği gunden bu yana
tam 62 yıl gecmiş. Ama hâlâ dipdiri yaşı-
yor, ölümsuz bir eser olmuş ve bestecisini
de olumsuz kılmış.
Ben, Necip Cdal Andel'i 1955 yazırun bır
gecesinde tanıdım. Cağaloğlu'ndakı Emi-
nönu Halkevi'nin salonunda, bir arkada-
şırruzın düğunünde. O zamanlar hep arka-
daş duğunleri veya nikâhları olurdu, şim-
di ise hep cenazelerde buluşur olduk. Pi-
yanoda tangolannı seslendirdi Necip Celal,
dans etmek isteyenler oldu, haber gönder-
di piyanonun başından, "Ben tango çalar-
ken liitfen dans edilmesin". O çalarken
dans etmek, onun muziğini hafıfe almak gi-
bi geliyordu herhalde. O çok kuçuk yaşla-
rımdan tangolarına hayran oldyjğum insan-
la karşı karşıya idim ve taruşmıştım.
O yıllarda bizim bir koromuz vardı.
1933'lerde Kadıkoy Halkevi'nde kurulmuş
ve hocamız Hulusi Öktem'in buyuk eğitim-
ci yonu ile idealizmi sayesinde 1959 yılın-
daki ölumune kadar devam etmişti. Necip
Celal'i tanıdığun yılda Turkiye Mılli Tale-
be Federasyonu korosu olarak çahşmala-
rımızı surdüruyorduk. O akşamki duğun de
yine bir koro arkadaşımızın duğunüydu.
Necip Celal'i bir koro çalışmamıza davet
ettik, bizi kırmadı geldi. Hulusi Öktem ho-
camız ve diğer arkadaşlanmızla tanıştı.
Kendisi de bizleri Sukanahmet'teki evi-
ne davet etti. Sultanahmet Camii'nin denize
bakan yamacında guzel bir apartmandı bu-
rası, eskiden bir konak varmış, sonra yeri-
ne Necip Celal'in babası bu binayı yaptır-
mış. Çalışma odası, girişte, bahçe katında,
kuçuk fakat muzik ve tarih kokan bir yer-
di. Duvarlarda dunyamn en unlu muzisyen-
lerinin ona imzaladıkları resimlerden şim-
dı anımsadıklanmı duşünuyorum da. Pablo
Casals, Gaspar Cassado, Vasa Prishoda ve
şimdi aklıma gelmeyen çok unlu isimler.
Yıllarca tangolannı buyuk bir zevkle din-
Müzik yönetmeni
1932 yılında İstanbul'da, Kadıköy'de
doğdu. Güzel Sanatlar Akademisi,
vuksek resim bölümü, Cevat Dereli
atölyesinden 1957 yılında mezun oldu.
1950-59 yılları arasında Hulusi öktem
korosunda muzik eğitimi ve 1955-58
arası Devlet Operası istanbul
studyosunda Apollo Granforte ve
Gıuseppe Momo'dan şan eğitimi gördü.
Ocak 1960'da İstanbul Şehir Operası'mn
kuruluşu ile opera korosunda görev
aldı. 1960 kasım ayında tstanbul
Radyosu'nda spiker olarak goreve
başladı. 1964'te TRT kurumu kuruhınca
operadan aynldı. İstanbul Radyosu'nda
1960-70 yıllan arasında spiker ve
başspıker, 1970-80 arası hafif muzik
bolumu müdürlüğu, 1980—86 arası
yayın- yönetim müdürlüğu görevinde
bulundu, Nisan 1986'da emekli oldu.
PORTRE FEHMİAKGÜN •
Tango'dan esintiler
1935 Gelibolu doğumlu. Kabataş Erkek
Lısesi ve tstanbul Hukuk Fakultesi'nde
okudu. Halen ticaretle meşgul. Kuçük
yaşlardan beri ilgi duyduğu müzik
^anatına icracı olarak başladı. 1948'den
ıtibaren akordeon dersleri aldı. 1953'te
İstanbul Radyosu'nda "Ağız
•\rmonikasi Triosu"yla adını duyurdu.
•\rjantin tangosuna eğilimi nedeniyle
1976-81 arası tspanyolca eğitimi gördü.
1982 yılından ıtibaren gunümüze kadar
surecek radyo programcıhğına başladı. t
Bu programlarda tangonun 100 yıllık
geçmişini açtklamalı olarak dinleyicilere
sunmakta. 1989 yılında Buenos Aires'te
kurulu Gardeliano adlı tango derneğine
onur uyesi seçıldi. TRT 3'te her pazar
saat 17.25'te Tangolarla Yaşadılar adlı
programı 1991'de de surecek.
lediğimiz, o tangolarla sevip hayaller kur-
duğumuz, romantik günlerimiz, sevınçleri-
miz v e acılanmız, hepsi bir anda toplanmış-
lardı sanki ben ve arkadaşlanm Necip Ce-
lal'in çalışma odasında, onun çaldığı piya-
nosu ile beraberken. Güzel tangolannı hep
beraber soylüyorduk. Mazi, Suna, Yıllar, ',
Özleyiş, Kimse Sevgimi Bilmez ve diğerleri.
Necip Celal, koroyu çok severmiş ve bi-
zimle tanışması da ona tangolannın bazı- ,
larını koro için dört sese aranje etme ilha- j
mını verdi ve yaptı da. önce "Özieyiş"i dü-
zenledi, "se\dim bir genç kadını"... söz-
leri ile başlayan bu çok unlu tangosuna, ben
"Türk Cumparsitası" derim aradan bu ka-
dar yıl geçti bugün bile hâlâ dipdiri yaşı- •
yor. j
Yarut: Her >anda j
karanlık ı
Her kentin kendine özgü bir müziği, bir rengi, havası vardır, Arjantin, bütün dünyaya kendi muziğini tanıtmıştır.
Buenos Aires tangolarla nefes ahrü
ANİBAL TROİLO — Sonsuz gecelerde şafaklara kadar çalışan, viski bardağını
bırakıp ardından gazeleve ve sütlu kahveye el atan bir bü>ük şehir çocuguydu.
— 1 —
FEHMt AKGÜN
Her kent, tarihi, efsaneleri, abide ve cad-
deleri, kendine özgü birçok özellikleriyle di-
ğerlerinden ayrılır. Hiç kuşkusuz sanatı ve
müziği de farklılık gosterir. Gerçekten, ba-
sit bir melodi bize bir yöreyi, bir şehri anım-
sattığı gibi onu duşlerimizde yaşatabilme-
miz ve hiç görmemiş olsak da özleyebilme-
miz için yeter de artar bile.
Böylelikle "Viyana valslerinden", "Napo-
liten şarkılardan", "Habanera"dan, Madrid-
lilerin "chotis"lerinden soz edebiliyonjz.
Her kentin muziğinde o yore insanının kim-
liğini bulabileceğimiz gibi, sokaklannda
kendiliğinden doğmuş mınltıların, seslerin,
sevinç ve huzunlerin herhangi bir melodj-
de somutlaştığını gorebiliriz.
lşte, bir dönemde bütün dunyaya arma-
ğan ettiği bir müziği, tangoyu, yalmz hatır-
latmakla kalmayıp hâlâ onunla yaşayan,
onunla nefes alan bir şehir: Buenos Aires...
Temmuz ayında, guney yanmkurede ve
Buenos Aires'te kış egemendir. Soğuk ve
nemli bir sis, Rio De La Plata'dan geçerek
seyrek gökdelenler ve betondan iskeletler gi-
bi duran kat-otoparklarının arasından su-
zulüp gitmekte.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Cano 14 adlı
gece kulubündeyiz... Dunyamn her tarafm-
dan gelen tango meraklılarına ve tunstlere
"Neslor Roldan - Carlos Figari - Reynaldo
Martin - Leopoldo Federko" gibi ustalar ge-
ne tangolar çalmakta ve soylemekte. Bura-
sı unlu şarkıcı Edmundo Rivero'nun kur-
duğu ve ölumune kadar hem şarkı soyleyıp
hem de patronluğunu yaptığı FJ Viejo Al-
macen'e eşdeğer bir salon.
Buenos Aires'e gelen turistlerın yarısı
(tango duşkunleri) El Viejo Almacen'e di-
ğer yarısı buraya, Cano 14'e getirilir. Cano
14... Yani 14 Boru. Garip bır ad. Ama tan-
goyu bilenler veya yeni öğrenenler böyle esp-
rilere, karamsar mızaha ve buruk şakalara
ahşmak zorunda.
Bugun 10 milyonu geçen kentin kanali-
zasyon boruları, siyah, ust uste piramit şek-
linde yığılmış demir dökum borular, yuz-
yılın başından beri daima yoksullara, esrar-
cılara, evsızlere ve gececilere mesken olmuş-
tur. Linyeras denilen sokak serserilerinin
bütün nesilleri, taşralı yersiz yurtsuzlar, Ka-
labria'dan gelen meteliksiz tanm işçileri, Pa-
ris veya Bukowina'dan gelen başarısız yan-
kesiciler bu kanalizasyon borulannda ba-
zen aylarca yaşarlardı. Tangoyu konser mü-
zifi olarak zevkle dinlemeye gelen bir azın-
leri uzerine yerleştirmiş, grubun diğer mü-
zisyenleri sahneye çıkarken yan masadaki
İngilız hanım, Pretty Lugubrious These
Gentlemen şarkısını mırıldaruyor. Gerçek-
ten, hiçbiri elli yaşın altında olmayan, kla-
sik koyu renk kruvaze elbiseli, soğukkanlı
ve anlaşılmaz tavırlı.bu sekiz beyefendi, hiç
de müzisyene benzemiyorlar.
Daha çok bır iş yemeğinde buluşmuş, eski
Chicago'nun mafya elemanları gıbidirler.
Sankı birazdan kara keman kutuları açıla-
cak ve içlerinden makineli tabancalar çıkı-
verecek... "Anibal Troilo'yu bizzat
dinkdim" sozü, Paris, Tokyo, New York ve-
ya Berlin'de her tango dostu için gıpta ile
karşılanır.
Arjantin'in başkenti Buenos Aires'e gelen turistlerın yarısı
Tango Duşkunleri Kulübü'ne, yarısı da Cano 14'e gider. Yıllar
önce burada garsonlar parlak altın düğmeli, kırmızı
ceketleriyle dolaşırlarken...
Anibal Troilo, bandoneon çalardı. "Anibal Troilo'yu bizzat
dinledim" sözii dunyamn her yanında tango dostları arasında
gıpta ile karşılanır.
lığın uğrak yerı olan seçkın bır gece kulu-
bune isim olarak 14 Boru denmesi, doğru-
su kotu bir şaka....
Evet... Bundan yıllarca once de garson-
lar dunya klasında bir tavır ile dolaşırdı bu
salonda. Şu, parlak altın duğmeli, siyah kır-
mızı ceketli, dümduz taranmış ve ortadan
bıçakla kesilmiş gibi ayrılmış saçlanyla şef
garson, nasıl da merasimle "Scotch"u ikram
ediyor. Gumüş ağızlıklı şişeden 'vvhisky'yı
bir metre yuksekten hiç etrafa damlatma-
dan bardağa akıtıyor ve bu arada maksatlı
olarak başka tarafa bakıyor, belki de sah-
neye.
Orada Anibal Troilo, bandoneonunu diz-
Tıpkı pıyano tanatıklerının Horovvitz'i
Moskova Konservatuvar Salonu'nda son
konsennde veya Arthur Rubinstein'ı Cenev-
re'de son sahneye çıkışında dinledim sozle-
rindekı gibi. Ama Troilo, gerçekten 30'lu yıl-
lardan başlayarak butun zamanlann en bu-
yuk bandoneon ustası ve buyuk Astor Pi-
azzolla'nın erişilmez ideali ıdi. Cano 14'te
(Catorce) son sahneye çıkışından bırkaç ay
sonra mayıs 1975'te Buenos Aires'te 60'ına
varamadan oldu...
Ustanın çehresi yuvarlakça idi, ama sağ-
lıkh değıldi. Sonsuz gecelerde şafaklara ka-
dar çalışan, viski bardağını bırakıp ardın-
dan gazeteye ve sutlü kahveye el atan bir bu-
yük şehir çocuğu idi. O hep "Picnuco" (Ar-
jantin'deki lakabı), 30'lu yıllann "Teena-
ger"ı olarak kaldı. Solgun, şışman, zarıf, la-
cıvert gomlekli, şarabi kravatlı ve kuçuk
parmağındaki siyah taşlı altın yuzuğu ile...
Troilo'nun dikkatli, mahmur gözleri, yan
sarkık gozkapaklan arasından şüpheci, dü-
şünceli, çaldığı müziğe kendini kaptırmış
bakışlarla salonun karanlıklarını suzerdi.
Parmaklayan, yoğuran elleri arasındaki
bandoneondan ne ihtiras ne ofke ne aşağı
görme gibi kaba ve ince duygular yayılmaz,
yalnızca uçuk benizli ustanın yüzüne biraz
olsun yansırdı. O, yalnızca bandoneonu, şi-
kâyet ve inilti dolu korüklü kutuyu konuş-
tururdu..
Bandoneon». Bu garip enstrüman, 150 yıl
kadar önce Almanya'da Krefeldli müzik öğ-
retmenı (sonraları akordeon fabrikatörü)
Heinrich Band tarafından yapıldı. Ve söz-
de Ruhr komur havzasındaki fakir köy ki-
liselerinde orgun görevini ustlenmesi düşü-
nulmuştu. Fakat her nasılsa yolunu şaşırdı
ve liman kenti Buenos Aires'e vardı.
Ve orada dunyamn hiçbir yerinde olma-
yacak şekilde kendini buldu hem de yeni,
heyecan verıci bir müzığin kalbi, ruhu ola-
rak. Tango muzisyenleri bu alete bazı ad-
lar yakıştırırlar: Fuelle (korük) veya jaula
(kafes) gibi. Bu sonuncusunu yazar Julian
Centeya şoyle açıklıyor: "Bandoneon bir ka»'
festir, çunkıi onun içinde >üz kor kuş şarkı
söyler." (Gözleri ozellikle kör edilmiş kuş-
ların çok daha hisli ve guzel öttukleri inan-
cından). Tangoya girişinden bugune kadar
onun vazgeçilmez sazı, bir anlamda simge-
si olan bandoneon, tango edebiyatına ve
sözlerine de gırecektir. Bando-alma de ban-
doneon - Bandoneon amigo - Bandola zur-
da - Che bandoneon, bandoneon için ya-
zılmış sayısız tangodan sadece birkaçı.
Yaruı: Bandenean dostları