Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 5 OCAK 1990
DP'liler başbakana gidip Emin Giray'ı şikâyet ettiler
Menderes,CHPTi müdürü destekledi
3Kent
3 Başbakan
Röportaj: Necati
Güngör
— 3 —
1960 ihtüalinin çekindiği Demok.rallardan biri de
Camcı Emin olur. Aydın'da bir "karsı hareket" beklen-
tisi içinde olan ihtilalciler, Camcı Emin'in evini özel-
likle gözaltmda tutarlar. Eski örgütçü Camcı Emin Ars-
lan, evinde toplantılar düzenleyebilir, halkı ayaklandı-
rabilır korkusuyla, evinin çevresinde süngulü asker ek-
sik olmaz... Hayır, Camcı Emin ihtilale karşı bir hare-
ket hazırlığı içinde değildir; değildir, ama az zaman son-
ra kurulacak olan AP'de yerini almakta da gecikmeye-
cektir. Daha sonra da AP'nin devamı olan DYP'de...
1950 secimlerinden sonra Demokrat Parti'nin kaJesi
haline gelen Aydın'da CHP'liler ne durumdaydı peki?
Bir, "azıolık psikolojisi" icine mi düşmüşlerdi? Men-
deres'in omuzlardanyere inmediği bir seçim bölgesin-
de ona muhalefet etmek nasıl bir işti acaba? O dönem-
lerde CHP örgütünde görev alıruş olan lokantacı Nuri
Kasaroğlu'na yönelttik bu soruları...
"Evet, 50 ile '60 arasında bep kaybettik; biçbir mil-
letvekili çıkaramadık Aydındao CHP olarak... Acı bir
ycnilgi de vjçamadık hiçbir z a o u ı J ' diye yanıtlıyor so-
rularımızı Kasaroğlu. "Ufak tcfek zararlanmız olmu-
yor degil, oluyordu elbette! Zabıta memuru gerekli ge-
reksiz gelip lokantaya ceza keserdi mesela! Ama biz de
pabaç bırakmazdık onlara; dayatır, hakkımızı arardık...
1950-60 arasında Aydın'da Hazine
avukathğı görevinde bulunan eski
CHP milletvekillerinden Necdet
Ökmen, ilk yıllarda egemen olan
siyasal hoşgörüyü adeta özlem
duygulanyla anıyordu. Bu hoşgörü
Aydınlı insana 'özgü'ydü.
Daha nstumnzc geiirterse, 'Nadim olursumız!' diyerek-
ten uyanda bulunurduk! Evet, Deraokral Parti Aydı-
nımızda çok güçlö idi; secimlerde miUetvekiUerinin tü-
miinıi alıyordu; ne var ki o zamanki Seçim Kanunu da
biraz tersti... Bizim oylanmız hiçbir zaman yüzde otu-
zun altında degildi. Aydın'da öyle mahallelerimiz var-
dı ki DP'ye bir lek bile oy çıkmazdı. Cuma mahallesi,
Zafer mahallesi gibi... O> oranımıza göre bizim de bir-
iki milletvekili çıkarmamız gerekirken; DP silme gider-
di... Ha, demek ki bir bozukluk vardı o dönemin se-
çim sisteminde..."
Peki, o yıllarda güçlü olan Demokratlar, CHP'lileri
kazanmak, kendi saflarına çekmek istemezler miydi?
"Islerlerdi elbette" diyor Nuri Kasaroğlu. "Nlye is-
temesinler? Bana çok ısrar ettiler mesela... Hayır, de-
dim hep. Biz bir kez CHPIiydik. Herkes bizi öyle taru-
yordu. Benim babarn askerdir aslında. Atatiirk'ün, ts-
met Paşa'nın ve Fevzi Çakmak'ın yanında bulunranş-
tu. CHP bizim için Atatürk'iin kurduğu bir çatıydı. On-
dan dönmemiz düşünülenjezdi... Adnan Menderes'in de
kökü CHFden geliyordu. CHP Genel Mufettişi'ydL Ay-
dınlı gibi de degildi aynca; tstanbul'da dogmnş, büyn-
ARSLAN — thtilakiler
ondan korkardı.
GEMtCt — Kalkına-
,' _. caksınız derdi gülerdik.
Menderes'in köyii Çakırbeyli'de köy meydanındaki park. Park yerini Aydın Menderes bağışlamış. (Fotograf: Ugur Giinyüz)
müş derdiniz... Hep dışanda okumoş... Fena insan de-
ğildi, bnnu diyeyim... Çevresi zararlı insanlarla doluy-
du. Atatürk onda bir cevher gormese, mebus yapmaz-
dı herfaalde Asılmasına biz CHPIiler de uziildük. Şimdi
oglunu da itijorlar ya politikaya; bence yanlış yapıyor-
lar... Ona da bir zarar gelirse, dogrusu yine üzülüriiz!
Onun için girmese daha i\i eder... Adnan Menderes,
Aydın'a geldiği zamanlar görkemli karşılamalar olur-
du. Alanlar, caddeler, mahşer yerine dönerdi. Halk, onu
yakından görmek için hiıcum ederdi... Ama sonra ar-
dında kimseler kalmadı! Demek ki kalabalığa aldan-
mamak gerekir. Aydın Bey'in bunu da duşünmesi ge-
rekir."
Nazilli kökenli Profesör Ertugrul Acun ıse Adnan
Menderes'i ve onun iktidar dönemindeki gelişmeleri
hemşerilik duygulannın ötesinde bir yaklaşımla değer-
lendiriyordu. Profesör Acun'a göre Menderes, 1954 se-
cimlerinden sonra çizgiyi aşmıştı. tktidarının ilk yılla-
rında, kendisinden söz ederken, "Hükümetin naçiz bir
üyesi olarak" diyordu, 54'ten sonra, o umulmadık oy
patlamasıyla birlikte tevazuyu da elden bıraknuştı Men-
deres.
Yine 54 öncesinde partizanlık eğilimleri yoktu DP li-
derinin. Bu konuda Nazilli'de tipik bir olay yaşanmış-
tı: 1951 yüında Nazilli Basma Fabrikası'nın başına, tek-
stil ve makine mühendisi olan Emin Giray'ı atamıştı
Menderes. Emin Giray işbaşına geldiğinde fabrikanın
dunımu hiç de iç açıcı değildi. Çalışanların çoğu DP'liy-
di ve bu güvence içinde iş yapılmıyordu. Üretim düş-
müştü... Emin Giray sekiz yüz kadar elemanın isine son
vermek durumunda kalnuştı işleri düzene sokmak için.
Bunun üzerine DP'liler Menderes'e kadar gidip Ge-
nel Müdürü şikâyet edeı ve görevden alınmasını ister-
ler! Ancak Menderes bu şikâyetlere pabuç bırakmaz.
Üsteh'k Emin Giray CHP yanlısı bir insandır. Buna kar-
şın Başbakan, göreve getirdiği Genel Müdurü'nü des-
tekler, yaptıklannm yerindeliğini onaylamış olur... Ken-
disine baskı yapan partili arkadaşlarıru gözden çıkarır,
ama dürüst çalışan Emin Giray'ı gözden çıkarmaz!
"Hiç unutmam" diye sürdürüyordu sözlerini Ertug-
nıl Acun, "DP ilçe kongresinde delegeler ateş piiskii-
rüyorlardı! Kongrenin tartışılan tek konusu Emin Gi-
ray 'dı... Öylesine yıpratıcı bir kampanya vardı ki ada-
mın aleyhinde, sonunda dayanamadı; Başbakan'ın des-
tegine karşın, kendi istegiyle görevden aynldı, Akbank'a
geçti..."
"Menderes'in o tavrı gerçek devlet adamı tavnydı.
Ancak bunu konımasını bilemedi. '54 secimlerinden
sonra partizanlık giderek yoğunlaştı. Nazilli'de hiçbir
kaymakam gltraydan fazla kalamıyordu! Hiçbir yone-
tici bannamaz oldu. Hemen ayağı kaydınlıyordo. Emin
Giray'ın istifasından sonra DP'liler, verimi diişük lin-
Nazilli, Menderes'i hiç
sevmezdi. DP'ye oy
verirlerdi, ama
sevmeden.Çünkü
Menderes, Nazilli'ye
yapılması gereken
istasyon garını Aydın'a
kaydırmıştır.Çakıcı
yit kömüriimi, zorla Nazilli Basma Fabrikası'na satmaya
başladılar. Taşıyla topragıyla.."
"Şu da bir gerçek: Nazilli Menderes'i hiç sevmezdi.
DP'ye oy verirlerdi, ama sevmeden... Çiinkü Menderes,
Nazilli'ye yapüması gereken istasyon ganm Aydın'a kay-
dırmıştır. Nazilli Mensucat'a rakip olarak Aydın Tek-
stü'i kurdurttn... Naıilli'nin bucaklannı ayınp ilçe yapta,
Sultanhisar, Kuyucak gibi... Bu nedenlerle Nazilli'nin
sempatisi çok azdı Menderes'e karşı; ama oyunu verir-
di elbet."
"Menderes de Nazilli'yi sevmezdi. Oraya geldiğini hiç
hatırlamıyorum. Bana karşılık, oglunun adını 'Aydın'
koyacak kadar Aydın'ı severdi... Hele yakınlannı hiç-
bir rakit ihmal etmedi: Pirlibeyli Hüseyin, Sinemacı Pa-
şa Hakkı gibi çocukluk arkadaşlannı mutlaka arar, on-
larla otunıp rakı içerdi her gelisinde. Başbakanken bi-
le... Çilingir sofralarında senlibeııli konuşmalan iinliiy-
dü.
Şimdi Menderes'in bu insan yanlan bir yana... Eko-
nomi politikasına bakmak gerekir asıl. Derler ki
1950'den sonra kalkınma hamlesini başlattı... Şimdi bir
çocuk duşünüıu büyüyor, gelişiyor, okula gidiyor, ken-
dini yelisliriyor. Anne-babasına sorarsanız onu biz bn-
yutlük derler. Yanlıştır bu. Çocuk zaten fîzik olarak bii-
yuraektedir. Anne-babası bu büyümeyi saglayamaz. On-
ların denetimi ve gözetimi albnda biiyume olur. Çocuk
okula gider, zekâ yaşı ilerier, verilen bilgileri aiıp öziim-
ser... Şimdi Türkiye de böyle. Biiyume zaten olacaktı.
Tarıma makine ister istemez girecekti. Savas ekonomi-
si dönemi kapanmış, sıra kalkınma yollannın açılma-
sına gelmişti... Nüfus artıyordu. Oknllann ve yollann
açılması gerekiyordu. Üreticiler iç pazara yöneliyordu.
Dünya pazarlannda Türkrve'nin pamugu ve bugdayı pa-
ra etmeye başlamıştı...'"
Demokrat Parti'nin iktidar yıllarında henüz çocuk
yasta bulunan şimdiki Aydın Belediye Başkan Yardıra-
cısı tbrahim Egin de, Menderes'in şiderek yıpranmış ol-
duğu görüşünu paylaşıyor: "ıhtilal bu nedenle
gereksizdi" diyor tbrahim Egin. "Hiç geregi yoktu, çiin-
kü belki 0k seçimlerde iktidan verecekti Menderes. De-
mokrasi içinde aşılsa daha iyi olurdu sıkıntılar. Askeri
darbeler siyasi iktidarlan tasfiye ediyorlar, ama toplu-
mun sonınlannı çöziımleyemiyoriar. Zorla dondu/uyor-
lar sorunlan; sonra başka bir biçimde yeniden ortaya
çıkıyor!"
Partizanlık yoktu
1950-60 arasında Aydın'da Hazine avukathğı görevin-
de bulunan eski CHP milletvekillerinden Necdet Ök-
men ise ilk yıllarda egemen olan siyasal hoşgörüyü adeta
özlem duygulanyla anıyordu. Bu hoşgörü Aydınlı in-
sana özgüydü. Bu yıllarda particilik insan ilişkilerini et-
kilemiyordu. Adnan Menderes de, özellikle CHP'li es-
ki arkadaşlanna karşı hoşgörü ve saygısını yitirmemiş-
ti. Sertleşme yönündeki tavır değişikliği 1954 sonrası-
na rastlıyordu Menderes ve DP çevrelerinde. Bu dönenı-
den sonra muhaliflerine vakınlık göstermişse, taktik ge-
reğiydi. Ökmen'in anlattıklanna göre Aydın'da,
1956'larda öğretmenler artık okuduklan gazeteleri sak-
lama gereğini duyuyorlardı. Muhalif görüşlü kamu gö-
revlileri susturuluyor ya da pasifize ediliyordu. Köyler-
de CHP'lilerin arkasından teneke çalınıyordu. Bu da
manevi bir baskıydı sonuçta. Tabii bu zamanın baskı
yöntemleri yanında DP'lilerin baskısı çok hafıf kalır-
dı!
Halk, jandarmadan bıkmıştı
Ege yöresinin, özellikle de Aydın'ın DP'ye kucak açı-
şının nedenlerini ise şoyle yorumluyordu Necdet Ök-
men: "Jandannaya karşı içgüdüsel bir hareketü bu. Bir
refleksti belki. Dikkat ederseniz, Fethi Bey'in hareketi
de Ege'de ilgiyle karşılanmıştı. Halk jandarmadan bık-
mıştı, dognıydu. Jandarma demek devlet demekti; dev-
leti temsil ediyordu; devlelin simgesiydi. Dahası, dev-
letin iletişim aracıydı jandarma... Halkla olan ilişkile-
rini de jandarma aracılığıyla gerçekleştiriyordu devlet
Devletjn başında da İsmet Paşa oturduguna göre san-
ki jandannaya o emir veri>ormuş gibi görunuyordu...
lşte, Demokrat Parti bn iraajı çok iyi kullandı. Oysa,
aynı tek partinin, aynı devletin yönetiminde DP'nin ku-
nıculan yok muydu? Jandarmaya emir verilmisse, bn
emri verenler arasında Menderes de, Bayar da, ötekiler
de vardı!..
1957'de ucagı diişüp de bu kazadan sag esen kurt«-
lunca. Aydınlı hemşerilerince Menderes'in peygamber-
Ugine hükmedildi!
Menderes iltimas yapmazdı
Menderes'in kendisi de CHP geleneğinden geinüş uy-
gar bir devlel adamı kimliğine sahipti. Aydınlıydı, ama
taşralı degildi. Yöresel bir poütikaa degildi. Sık sık gelip
caka satmazdı kendi bolgesinde. Ben Hazine avukaüy-
dım; Menderes dahil birçok DP ileri gelenleriyle ilgili
da>-alara girerdim. Bir kez olsun bu davalan etkilemek,
yargıcın karanna yön vermek gibi bir dunımla karsı-
laşmadım... Melahat Gedik'le Hazine arasında bir da-
va söz konusu oldu Çine'de. Yargıç, Melahat Gedik le-
hine karar verdi. Ve bu karara dayanarak, Namık Ge-
dik'ten, tstanbul'a atanmasını istedi! Kansının lebinde
karar veren yargıca iltimas yapmadı Namık Gedik...
Aydın ve Demokrat Parti denilince, dönemin bir
CHPIisi olarak bunlann da altını çizmek isterim... Ay-
dın'a gar binası yapılmış Menderes zamanında; o ka-
dar önemli bir şey mi bu? Menderes Nehri üzerine Ke-
mer Barajı'nı yapürmış; y-aptırmasa ihanet olurdu
1
. Çün-
kö pamuk 1950'den sonra dunya pazarlannda para et-
meye başladı... Bu barajın yapımıyla Çukurova'dan son-
ra, Türkiye'nin en buyuk pamuk deposu Aydın ovası
oldu! Bunu yapmamak kötülük olmaz mıydı?"
Evet, tarafiısı, tarafsızı, muhalifı, muvafıkıyla Men-
deres'in iktidarını Aydın'da yaşamış olan insanlar böy-
le konuşuyorlardı. Türk siyasi yaşamında derin izler bı-
rakan bir lideri unutmuyor, unutmak istemiyordu hem-
şerileri. Menderes eğrisiyle doğrusuyla yaşayıp göçmus-
tü bu dünyadan; ama ikbalini görmüş hemşerilerinin
gönüllerinde hâlâ bir efsane kişi olarak yaşadığı da bir
gerçekti! 27 Mayıs thtilali'nin asıl dramı da buydu bel-
ki: DP iktidarını tasfîye etmiş; ancak Menderes'i hem-
şerilerinin yuregınden söküp alamamıştı... Aydın'da, Ad-
nan Menderes yaşıyordu; bütun korkuların rağmına!
Bu arada şunu da belirtelim: Aydın yöresinde CHP,
1950'den sonra bir tek defa güçlenecekti; 1977'de Ece-
vit'in estirdiği rüzgârla! Ancak bu uzun sürmeyecek,
onun yerini Anavatan alacak; bu da uzun sürmeyecek;
DYP saflannda toplanacaktı herkes..
SÜRECEK
Umberto Eco'ya göre ilerlemenin yolu
Geçmişi mizahla tekrarlamak
—s—
Umberto Eco'nun dünyada
yankılar uyandıran "Güliin Adı"
adlı romanı Jean-Jacques Anna-
nd tarafından sinemaya uyarlan-
mıştı. Eco, son kitabı "Fouca-
olt'nun Sarkaa"nın ise fılm ola-
cağını pek sanmıyor. "Belki ölü-
mümden sonra" diyor. Yazar
hem duzyazıda hem de sinemada,
yorumun çok önem kazandığına
işaret ediyor.
— Peki, yazar, "şu yorum kö-
tiidnr, yanlıştır" diyebilir mi?
— Bu da zor bir soru. Elbette
ki bir yazar kendi kendisinin eleş-
tirmeni rolünü üstlenebilir. Kimi
zaman araya böyle bir raesafe
koymak mümkün. Tuale fırça dar-
beleri atan bir ressam zaman za-
man geriye iki-üç adım atarak ya-
pıtına baktığında eleştirmen rolü
üstlenmiştir. Çünkü bu bakma ey-
leminden sonra gerekli düzeltme-
leri yapar, değiştirir ya da devam
eder. Eleştirmen rolü üstlenmek,
tarihin en önemli düşünürlerinden
ve göstergebilimcilerinden birinin,
Saint-Augustine'in getirdiği yorum
kriterlerini benimsemek anlamına
gelir. Saint-Augustine, o muhte-
şem kitabında tncil'in nasıl yo-
rumlanacağını tartışır. Yonımsa-
ma (hermeneutik) konusunda göz
mü?
— Bu noktada yazar, eleştir-
men rolünü üstlenip, "Bu varsa-
yım kitabın okunuşunda önemli
bir dönüşiim yarabyor mn" diye
sorabilir. Şöyle bir örnek vereyim:
Yorumculârdan biri, Foocault'nun
Sarkacı'ndakı tiplerden Jacopo
Belbo'nun viski içtiğini saptamış,
buradan yola çıkarak, Jacopo Bel-
bo'nun iik harfleriyle benim JB
visküerine atıfta bulunduğumu id-
dia ediyor! Kabul, olabilir. Ancak
ben bu noktada şunu soranm: Öy-
künun kavranmasında bunun özel
bir anlamı var mı? Kurulan bağ-
lantı geçerli mi? Düşünce parlak,
ancak öykünün bütünlüğünü de-
ğiştirmiyor ki! Bazı başka durum-
larda da okuyucunun delirmiş ol-
duğunu ya da kitabı okumadığı-
ru da söyleyebilirsiniz. Fakat ya-
zarın sözünü ettiğıniz durumda
belirli bir denge kurması çok güç.
Yorumda bazı sapmaları önleye-
bilir, buna hakkı vardır. Aslına
bakarsanız en iyisi sessizliğini ol-
duğunca koruyarak "Ben mesajı
şiseye koydum" diye tekrarlamak.
net bir telaffuz bulduğunu söyle-
yeceğim. Çünkü bizler, modern
bireyler, çok zekiyiz. Nietzscbe'nin
zamanına ters gelen ünlu düşün-
cesini bilirsiniz. "Uygarlığımızın
tarihsel hastalığından" bahseder:
Geçmişimiz hakkında aşın ölçü-
de bilgi sahibiyiz. Bu gerçek kar-
şısında iki çözümümüz var. Birin-
cisi, yeniden vahşileşmek; fakat bu
olanaksız, çünkü geçmişi unutma-
mız olanaksız. tkincisi, geçmişi
alayla, mizahla tekrarlamak. İler-
lemenin bir yolu bu olabilir.
— Sanınm sık sık sorulmuştur,
ben de sorayım. Foucault'nun Sar-
kacı da film olacak mı?
— Yayıncıma bu konuyu en
azından 20 yü süreyle tarüşmak is-
temediğimi söyledim. Birincisi,
Foucault'nun Sarkacı'nın bir Tüm
olacağını pek sanmıyorum. Bu ol-
sa olsa ancak basit bir korku fil-
mine indirgenerek mumkün ola-
bilir... İküıcisi, çıkışından hemen
sonra bir romandan fılm yapılma-
sı. yazan için tehlikeli bir şey.
Çünkü pek çok kişi romana film
yoluyla ulaşıyor. Bu anlamda.
Geçmişimiz hakkında aşın ölçüde bilgi
sahibiyiz. Bu gerçek karşısmda iki
çözümümüz var. Birincisi yeniden
„__ vahşileşmek, fakat bu olanaksız, çünkü
kamaştmcı düşünceier vardır o ki- geçmişi unutmamız imkânsız. İkincisi, geçmişi
tapta. Getirdiği ana kriterierden a ı a y ı a > mizahla tekrarlamak. îlerlemenin bir
yolu bu olabilir.
biri şudur: "Eger" der, "Söz geli-
mi sayfa 10'nn filanca kritere gö-
re yonımlanacağına inanıyorsan,
varsayımını sapta. Ancak bu var-
sayım, o kriter söz gelimi sayfa
212'de gecerli oldugu takdirde to-
tariılık kazanır. S. sayfada tutan,
ancak 325. sayfada göçen bir kri-
ter, değersizlieini böylece göster-
miş olur." Öyle sanıyorum ki ya-
zar şunu söyleyebilir: "Kitabımı
bu biçimde okuyorsunuz, kabul.
Fakat bu şekilde okuduğunuz tak-
dirde son bölümii açıklayamazsı-
nız."
Ben, yazann niyetinin eleştiri
konusu yapılmaması gerektiğine
inananlardarum. Bizi ilgüendiren
şey, metnin niyetinin ne olduğu-
dur. Bir metinde, tiplerden birinin
adı Marx olabilir ve yazar ne Kari
Marah ne de Groucho Man'ı ta-
rumadığını, isimlerini duymamış
olduğunu söyleyebilir. Diyelim ki
öyledir. Fakat metinde Marx var-
dır ve bunun tarihsel bir anlamı
olduğunu dikkate almak zonında-
sınız.
— Peki, yoramcuyu az önce so-
ziuıü ettiğiniz geçersiz varsayun-
lardan uzak tutmak mümkün
Eğer şişeyi açan birisi o mesajı yu-
tarsa yapılacak bir şey yok.
— Sayın Eco, güniimüzde düz-
yazı nereye gidiyor?
— Belirgin yönleri olduğunu
söyleyemem. Çoğulculuk çağında
yaşıyoruz. Kesin, mutlak tarzlar
yok. Farklı tarzlar bir arada var-
lık sürdürüyor. Ancak genel ola-
rak "anlaO üzerine anlah" gelene-
ğinin agır bastığını söyleyebilîrim.
Sanıyorum ben de bu çizgi içinde
yer alıyorum. Zamanımıza özgü
bir çizgidir bu. Yine de bu yakla-
şımın eski dönemlerde de geçerli
olduğunu görmek mümkün. Don
Kişot, romanlar hakkında bir ro-
man değildir de nedir? Madam
Bovary, belirli bir tür romanları
okuyan bir kadının romanı değil-
dir de nedir? Ariosto'nun o büyük
Rönesans şiiri Orlando Furioso,
şövalyelerin söylem geleneği üze-
rine mizahi bir bakış değildir de
nedir? Anlatı, her zaman başka
anlatılardan yola çıkmış, onlarla
ilgili olmuştur.
Bunun yüzyılımız içinde daha
fılm, değeri ne olursa olsun, bir
fıltre rolü oynuyor. Yorum getiri-
yor, çarpıtıyor.
— Giilün Adı'nın filmi sizi diiş-
kınklığına mı uğrattı?
— Sorun o degil. Her film bir
yorumdur. Ben bunu başında da
biliyordum. Kitapta çok farklı, çe-
şitli düzlemler, karmaşık bir yapı
bulabilirsiniz. Film bu düzlemle-
rin, tabakalann en üstündekini,
krema tabakasını, çikolatasını se-
çip alıyor. Bir film iyi ya da kötü
olabilir, kitapla da karşılaştırabi-
lirsiniz. Durum ne olursa olsun,
kitabı sinemanın filtresiyle oku-
muş insanlarla konuşunca düşkı-
nklığına uğradım. Yorum olan
film, bir önyargı getiriyor. Bir ya-
zarm önyargılı okuyuculan olması
da pek iyi bir düşünce değil. Onun
için Foucault'nun Sarkacı'nı bek-
leyeceğim. Belki olümumden son-
ra filmi olur.
— Erken, yanlış ve Tiltreden
geçmiş yorumlann sizi hayli rabat-
sız etmekte olduğu anlaşılıyor. Bu-
radan yola çıkarak romanlannı-
zın, genel olarak da kitabın gele-
cegi konusunda neler soyleyecek-
siniz?
— 22 yaşında üniversiteyi bitir-
diğimizde çok yakın bir arkada-
şımla karar vermiştik: Ölümün
hakkından gelmek için bir çocuk
yapacak, bir de kitap y^zacaktık.
Tabii, çocuğu bir fuarda sergile-
mek için yapmazsınız. Uzun süre
yaşasın diye yaparsınız. Kitabı da
hemen okunsun diye yazmazsınız.
Kıtabınızın hemen yakalanmasını
istemezsiniz. Eğer Amazonlar'ı
kesip biçmezlerse, ozon deliğini
büyütmezlerse kitabın yuzyıllar
sonra da okunma şansı var. Ço-
cuk gibi kitabın da ömrünün uzun
olmasını istersiniz.
Fakat şimdi kâğıt gibi bir soru-
numuz var. Çağımızın en önemli
felsefi sorunlarından biridir bu.
Biliyorsunuz, kâğıt geçen yüzyüm
ortalanna kadar taştan yapılıyor-
du. Sonsuz ölçüde dayanıklıydı.
Ben kitap koleksiyoncusuyum. 16.
yuzyıl ortalarından kalma kitap-
lar hâlâ dipdiri, taptaze Sonra kâ-
ğıdı ağaçtan yapmaya başladılar.
Ormanları tahrip etmekle kalma-
dılar, kitabın ömrü de azaldı. Şim-
di bir kitabın ortalama ömrü 16-17
yıl. 1950'lerin Gaîlimard Yayınla-
rı ise 30 yılhk bir ömre sahip. Ben
şimdi GaUimard'm çıkardığı Pro-
ust'ları okuyamıyorum. Açınca
"czzzzt" diye kopuyor.
Bu çok önemli bir sorun. Artık
kitabın yuzyıllar ötesine yolculuk
yapabileceği konusunda hiçbir gü-
venceniz yok. Tek çare, yeniden
baskı yapmasında. Peki, kim ka-
rar verecek buna? Yorumlama,
yargı ne kadar belirleyici olacak?
Eğer bunda sadece pazar talebi
belirleyici olsaydı... Bakınız, 18.
yüzyıl ortalannda tlahi Komed-
ya'nın beş para etmez olduğuna
karar verilmişti. Pazar talebi be-
lirleyici olursa herhalde Joyce"un
Ulysses'ı ortadan kaybolacak,
Riizgâr Gibi Geçti ayakta kala-
caktır. Hangi kitapların koruna-
cağına bilgelerden kurulu bir ko-
mite mi karar versin? Bu da Or-
well'in 1984'ünü anımsatan bir
düşünce.
Teknik bir sorun gibi görünebi-
lir, fakat çok önemli bir sorun bu.
Insanlık ilk bin yıllarda yazıları-
nı katı madde üzerine yazdı: Taş,
parsömen.. Fakat insanlık mesaj-
larmı artık bir şişenin içinde de-
ğil, sabun köpüğü içinde sakhyor:
Bilgisayar disketlerinde. Bu, biz-
leri gerçekten düşündürmesi gere-
ken trajik bir sorun.
—BlTTl—
VEEŞT ve BAŞSAGUGI
Derneğimiz Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
değerli insan, arkadaşımız
CEMİL ATKAY'ınvefatını derin bir üzüntüyle öğrenmış bulunuyoruz.
Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve
yakınlanna başsağhğı dileriz.
TÜRKİYED1Ş1İCARETDERNEĞİ
TÜRKTRADE
TURSEM'İN fcEHBERÜĞINDE
LONDRA,CKFORI),CAMBRID6E
BOURNEMOICTH.BIUGHTON.
HASTlNGSEX£TERCHESr3
DE
XADA BUTUtf VILINûlUZÇt Ö6KCNİU
ttTAKStTTE "ÖD^ME
K0UYU6U
M>ııâkl \ğk \
J KUESLAR
*TİCARİ İN61L1ZCE
• TUIUZM İNGILIZÇES1
•BANKACILUCINÛİÜZCESİ
•51NAV KURSLARI: Cambrıdge
•Rrst Certif icatc, Proflcıcncy,
T0EFLAR£li(Sb()
BAŞSAGUGI
Değerli arkadaşımız, dostumuz
CEMİL ÂTKAY'ı
kaybettik.
Merhuma Tann'dan rahmet,
ailesine ve Tekfen camiasına sabır
ve başsağhğı dileriz.
KORİMPEKS-KOREM
tıırseın
İNGİLİZLİSANOKULLARI
DANIŞMAMERKEZİ
Cumhuriyet Cad 173/4-8 Elmadağ
80230 Istanbul. Hılton Otelı Karşısı
Tel 14839 77-148 7943-148 2849
Fax 132 97 29. Tlx 27498 tusmtr
iNGtLTERE'DE
tNGtLİZCE
BAYANLARA
AU-PAİRLİK
DİL OKULLAR1
UCUZ PANSİYON/OTEL
İNGİLİZCE KURSU
ÇEVİRİ
DİLTA, SÜMTAŞ
tstiklal Cad. Gökçek Vakıf
Han 62/213 Beyoglu
Tel: 151 17 95 Fax I4S tt 47
MAKETÇİLER! MODELCİLER!
ir Model Gemi plan ve aksesuarları
•k Uzaktan kumandalı uçak ve arabalar
-k Plastik kitler (Hasegava-Revell-italieri v.s.)
it Her çeşit maket yapım aletleri
rMĞAZAMIZDA
ULTRA-TECH
Pangaltı. Saksı Sokak No 1 7 1 Tel 141 58 48