26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 5 OCAK 1990 DP'liler başbakana gidip Emin Giray'ı şikâyet ettiler Menderes,CHPTi müdürü destekledi 3Kent 3 Başbakan Röportaj: Necati Güngör — 3 — 1960 ihtüalinin çekindiği Demok.rallardan biri de Camcı Emin olur. Aydın'da bir "karsı hareket" beklen- tisi içinde olan ihtilalciler, Camcı Emin'in evini özel- likle gözaltmda tutarlar. Eski örgütçü Camcı Emin Ars- lan, evinde toplantılar düzenleyebilir, halkı ayaklandı- rabilır korkusuyla, evinin çevresinde süngulü asker ek- sik olmaz... Hayır, Camcı Emin ihtilale karşı bir hare- ket hazırlığı içinde değildir; değildir, ama az zaman son- ra kurulacak olan AP'de yerini almakta da gecikmeye- cektir. Daha sonra da AP'nin devamı olan DYP'de... 1950 secimlerinden sonra Demokrat Parti'nin kaJesi haline gelen Aydın'da CHP'liler ne durumdaydı peki? Bir, "azıolık psikolojisi" icine mi düşmüşlerdi? Men- deres'in omuzlardanyere inmediği bir seçim bölgesin- de ona muhalefet etmek nasıl bir işti acaba? O dönem- lerde CHP örgütünde görev alıruş olan lokantacı Nuri Kasaroğlu'na yönelttik bu soruları... "Evet, 50 ile '60 arasında bep kaybettik; biçbir mil- letvekili çıkaramadık Aydındao CHP olarak... Acı bir ycnilgi de vjçamadık hiçbir z a o u ı J ' diye yanıtlıyor so- rularımızı Kasaroğlu. "Ufak tcfek zararlanmız olmu- yor degil, oluyordu elbette! Zabıta memuru gerekli ge- reksiz gelip lokantaya ceza keserdi mesela! Ama biz de pabaç bırakmazdık onlara; dayatır, hakkımızı arardık... 1950-60 arasında Aydın'da Hazine avukathğı görevinde bulunan eski CHP milletvekillerinden Necdet Ökmen, ilk yıllarda egemen olan siyasal hoşgörüyü adeta özlem duygulanyla anıyordu. Bu hoşgörü Aydınlı insana 'özgü'ydü. Daha nstumnzc geiirterse, 'Nadim olursumız!' diyerek- ten uyanda bulunurduk! Evet, Deraokral Parti Aydı- nımızda çok güçlö idi; secimlerde miUetvekiUerinin tü- miinıi alıyordu; ne var ki o zamanki Seçim Kanunu da biraz tersti... Bizim oylanmız hiçbir zaman yüzde otu- zun altında degildi. Aydın'da öyle mahallelerimiz var- dı ki DP'ye bir lek bile oy çıkmazdı. Cuma mahallesi, Zafer mahallesi gibi... O> oranımıza göre bizim de bir- iki milletvekili çıkarmamız gerekirken; DP silme gider- di... Ha, demek ki bir bozukluk vardı o dönemin se- çim sisteminde..." Peki, o yıllarda güçlü olan Demokratlar, CHP'lileri kazanmak, kendi saflarına çekmek istemezler miydi? "Islerlerdi elbette" diyor Nuri Kasaroğlu. "Nlye is- temesinler? Bana çok ısrar ettiler mesela... Hayır, de- dim hep. Biz bir kez CHPIiydik. Herkes bizi öyle taru- yordu. Benim babarn askerdir aslında. Atatiirk'ün, ts- met Paşa'nın ve Fevzi Çakmak'ın yanında bulunranş- tu. CHP bizim için Atatürk'iin kurduğu bir çatıydı. On- dan dönmemiz düşünülenjezdi... Adnan Menderes'in de kökü CHFden geliyordu. CHP Genel Mufettişi'ydL Ay- dınlı gibi de degildi aynca; tstanbul'da dogmnş, büyn- ARSLAN — thtilakiler ondan korkardı. GEMtCt — Kalkına- ,' _. caksınız derdi gülerdik. Menderes'in köyii Çakırbeyli'de köy meydanındaki park. Park yerini Aydın Menderes bağışlamış. (Fotograf: Ugur Giinyüz) müş derdiniz... Hep dışanda okumoş... Fena insan de- ğildi, bnnu diyeyim... Çevresi zararlı insanlarla doluy- du. Atatürk onda bir cevher gormese, mebus yapmaz- dı herfaalde Asılmasına biz CHPIiler de uziildük. Şimdi oglunu da itijorlar ya politikaya; bence yanlış yapıyor- lar... Ona da bir zarar gelirse, dogrusu yine üzülüriiz! Onun için girmese daha i\i eder... Adnan Menderes, Aydın'a geldiği zamanlar görkemli karşılamalar olur- du. Alanlar, caddeler, mahşer yerine dönerdi. Halk, onu yakından görmek için hiıcum ederdi... Ama sonra ar- dında kimseler kalmadı! Demek ki kalabalığa aldan- mamak gerekir. Aydın Bey'in bunu da duşünmesi ge- rekir." Nazilli kökenli Profesör Ertugrul Acun ıse Adnan Menderes'i ve onun iktidar dönemindeki gelişmeleri hemşerilik duygulannın ötesinde bir yaklaşımla değer- lendiriyordu. Profesör Acun'a göre Menderes, 1954 se- cimlerinden sonra çizgiyi aşmıştı. tktidarının ilk yılla- rında, kendisinden söz ederken, "Hükümetin naçiz bir üyesi olarak" diyordu, 54'ten sonra, o umulmadık oy patlamasıyla birlikte tevazuyu da elden bıraknuştı Men- deres. Yine 54 öncesinde partizanlık eğilimleri yoktu DP li- derinin. Bu konuda Nazilli'de tipik bir olay yaşanmış- tı: 1951 yüında Nazilli Basma Fabrikası'nın başına, tek- stil ve makine mühendisi olan Emin Giray'ı atamıştı Menderes. Emin Giray işbaşına geldiğinde fabrikanın dunımu hiç de iç açıcı değildi. Çalışanların çoğu DP'liy- di ve bu güvence içinde iş yapılmıyordu. Üretim düş- müştü... Emin Giray sekiz yüz kadar elemanın isine son vermek durumunda kalnuştı işleri düzene sokmak için. Bunun üzerine DP'liler Menderes'e kadar gidip Ge- nel Müdürü şikâyet edeı ve görevden alınmasını ister- ler! Ancak Menderes bu şikâyetlere pabuç bırakmaz. Üsteh'k Emin Giray CHP yanlısı bir insandır. Buna kar- şın Başbakan, göreve getirdiği Genel Müdurü'nü des- tekler, yaptıklannm yerindeliğini onaylamış olur... Ken- disine baskı yapan partili arkadaşlarıru gözden çıkarır, ama dürüst çalışan Emin Giray'ı gözden çıkarmaz! "Hiç unutmam" diye sürdürüyordu sözlerini Ertug- nıl Acun, "DP ilçe kongresinde delegeler ateş piiskii- rüyorlardı! Kongrenin tartışılan tek konusu Emin Gi- ray 'dı... Öylesine yıpratıcı bir kampanya vardı ki ada- mın aleyhinde, sonunda dayanamadı; Başbakan'ın des- tegine karşın, kendi istegiyle görevden aynldı, Akbank'a geçti..." "Menderes'in o tavrı gerçek devlet adamı tavnydı. Ancak bunu konımasını bilemedi. '54 secimlerinden sonra partizanlık giderek yoğunlaştı. Nazilli'de hiçbir kaymakam gltraydan fazla kalamıyordu! Hiçbir yone- tici bannamaz oldu. Hemen ayağı kaydınlıyordo. Emin Giray'ın istifasından sonra DP'liler, verimi diişük lin- Nazilli, Menderes'i hiç sevmezdi. DP'ye oy verirlerdi, ama sevmeden.Çünkü Menderes, Nazilli'ye yapılması gereken istasyon garını Aydın'a kaydırmıştır.Çakıcı yit kömüriimi, zorla Nazilli Basma Fabrikası'na satmaya başladılar. Taşıyla topragıyla.." "Şu da bir gerçek: Nazilli Menderes'i hiç sevmezdi. DP'ye oy verirlerdi, ama sevmeden... Çiinkü Menderes, Nazilli'ye yapüması gereken istasyon ganm Aydın'a kay- dırmıştır. Nazilli Mensucat'a rakip olarak Aydın Tek- stü'i kurdurttn... Naıilli'nin bucaklannı ayınp ilçe yapta, Sultanhisar, Kuyucak gibi... Bu nedenlerle Nazilli'nin sempatisi çok azdı Menderes'e karşı; ama oyunu verir- di elbet." "Menderes de Nazilli'yi sevmezdi. Oraya geldiğini hiç hatırlamıyorum. Bana karşılık, oglunun adını 'Aydın' koyacak kadar Aydın'ı severdi... Hele yakınlannı hiç- bir rakit ihmal etmedi: Pirlibeyli Hüseyin, Sinemacı Pa- şa Hakkı gibi çocukluk arkadaşlannı mutlaka arar, on- larla otunıp rakı içerdi her gelisinde. Başbakanken bi- le... Çilingir sofralarında senlibeııli konuşmalan iinliiy- dü. Şimdi Menderes'in bu insan yanlan bir yana... Eko- nomi politikasına bakmak gerekir asıl. Derler ki 1950'den sonra kalkınma hamlesini başlattı... Şimdi bir çocuk duşünüıu büyüyor, gelişiyor, okula gidiyor, ken- dini yelisliriyor. Anne-babasına sorarsanız onu biz bn- yutlük derler. Yanlıştır bu. Çocuk zaten fîzik olarak bii- yuraektedir. Anne-babası bu büyümeyi saglayamaz. On- ların denetimi ve gözetimi albnda biiyume olur. Çocuk okula gider, zekâ yaşı ilerier, verilen bilgileri aiıp öziim- ser... Şimdi Türkiye de böyle. Biiyume zaten olacaktı. Tarıma makine ister istemez girecekti. Savas ekonomi- si dönemi kapanmış, sıra kalkınma yollannın açılma- sına gelmişti... Nüfus artıyordu. Oknllann ve yollann açılması gerekiyordu. Üreticiler iç pazara yöneliyordu. Dünya pazarlannda Türkrve'nin pamugu ve bugdayı pa- ra etmeye başlamıştı...'" Demokrat Parti'nin iktidar yıllarında henüz çocuk yasta bulunan şimdiki Aydın Belediye Başkan Yardıra- cısı tbrahim Egin de, Menderes'in şiderek yıpranmış ol- duğu görüşünu paylaşıyor: "ıhtilal bu nedenle gereksizdi" diyor tbrahim Egin. "Hiç geregi yoktu, çiin- kü belki 0k seçimlerde iktidan verecekti Menderes. De- mokrasi içinde aşılsa daha iyi olurdu sıkıntılar. Askeri darbeler siyasi iktidarlan tasfiye ediyorlar, ama toplu- mun sonınlannı çöziımleyemiyoriar. Zorla dondu/uyor- lar sorunlan; sonra başka bir biçimde yeniden ortaya çıkıyor!" Partizanlık yoktu 1950-60 arasında Aydın'da Hazine avukathğı görevin- de bulunan eski CHP milletvekillerinden Necdet Ök- men ise ilk yıllarda egemen olan siyasal hoşgörüyü adeta özlem duygulanyla anıyordu. Bu hoşgörü Aydınlı in- sana özgüydü. Bu yıllarda particilik insan ilişkilerini et- kilemiyordu. Adnan Menderes de, özellikle CHP'li es- ki arkadaşlanna karşı hoşgörü ve saygısını yitirmemiş- ti. Sertleşme yönündeki tavır değişikliği 1954 sonrası- na rastlıyordu Menderes ve DP çevrelerinde. Bu dönenı- den sonra muhaliflerine vakınlık göstermişse, taktik ge- reğiydi. Ökmen'in anlattıklanna göre Aydın'da, 1956'larda öğretmenler artık okuduklan gazeteleri sak- lama gereğini duyuyorlardı. Muhalif görüşlü kamu gö- revlileri susturuluyor ya da pasifize ediliyordu. Köyler- de CHP'lilerin arkasından teneke çalınıyordu. Bu da manevi bir baskıydı sonuçta. Tabii bu zamanın baskı yöntemleri yanında DP'lilerin baskısı çok hafıf kalır- dı! Halk, jandarmadan bıkmıştı Ege yöresinin, özellikle de Aydın'ın DP'ye kucak açı- şının nedenlerini ise şoyle yorumluyordu Necdet Ök- men: "Jandannaya karşı içgüdüsel bir hareketü bu. Bir refleksti belki. Dikkat ederseniz, Fethi Bey'in hareketi de Ege'de ilgiyle karşılanmıştı. Halk jandarmadan bık- mıştı, dognıydu. Jandarma demek devlet demekti; dev- leti temsil ediyordu; devlelin simgesiydi. Dahası, dev- letin iletişim aracıydı jandarma... Halkla olan ilişkile- rini de jandarma aracılığıyla gerçekleştiriyordu devlet Devletjn başında da İsmet Paşa oturduguna göre san- ki jandannaya o emir veri>ormuş gibi görunuyordu... lşte, Demokrat Parti bn iraajı çok iyi kullandı. Oysa, aynı tek partinin, aynı devletin yönetiminde DP'nin ku- nıculan yok muydu? Jandarmaya emir verilmisse, bn emri verenler arasında Menderes de, Bayar da, ötekiler de vardı!.. 1957'de ucagı diişüp de bu kazadan sag esen kurt«- lunca. Aydınlı hemşerilerince Menderes'in peygamber- Ugine hükmedildi! Menderes iltimas yapmazdı Menderes'in kendisi de CHP geleneğinden geinüş uy- gar bir devlel adamı kimliğine sahipti. Aydınlıydı, ama taşralı degildi. Yöresel bir poütikaa degildi. Sık sık gelip caka satmazdı kendi bolgesinde. Ben Hazine avukaüy- dım; Menderes dahil birçok DP ileri gelenleriyle ilgili da>-alara girerdim. Bir kez olsun bu davalan etkilemek, yargıcın karanna yön vermek gibi bir dunımla karsı- laşmadım... Melahat Gedik'le Hazine arasında bir da- va söz konusu oldu Çine'de. Yargıç, Melahat Gedik le- hine karar verdi. Ve bu karara dayanarak, Namık Ge- dik'ten, tstanbul'a atanmasını istedi! Kansının lebinde karar veren yargıca iltimas yapmadı Namık Gedik... Aydın ve Demokrat Parti denilince, dönemin bir CHPIisi olarak bunlann da altını çizmek isterim... Ay- dın'a gar binası yapılmış Menderes zamanında; o ka- dar önemli bir şey mi bu? Menderes Nehri üzerine Ke- mer Barajı'nı yapürmış; y-aptırmasa ihanet olurdu 1 . Çün- kö pamuk 1950'den sonra dunya pazarlannda para et- meye başladı... Bu barajın yapımıyla Çukurova'dan son- ra, Türkiye'nin en buyuk pamuk deposu Aydın ovası oldu! Bunu yapmamak kötülük olmaz mıydı?" Evet, tarafiısı, tarafsızı, muhalifı, muvafıkıyla Men- deres'in iktidarını Aydın'da yaşamış olan insanlar böy- le konuşuyorlardı. Türk siyasi yaşamında derin izler bı- rakan bir lideri unutmuyor, unutmak istemiyordu hem- şerileri. Menderes eğrisiyle doğrusuyla yaşayıp göçmus- tü bu dünyadan; ama ikbalini görmüş hemşerilerinin gönüllerinde hâlâ bir efsane kişi olarak yaşadığı da bir gerçekti! 27 Mayıs thtilali'nin asıl dramı da buydu bel- ki: DP iktidarını tasfîye etmiş; ancak Menderes'i hem- şerilerinin yuregınden söküp alamamıştı... Aydın'da, Ad- nan Menderes yaşıyordu; bütun korkuların rağmına! Bu arada şunu da belirtelim: Aydın yöresinde CHP, 1950'den sonra bir tek defa güçlenecekti; 1977'de Ece- vit'in estirdiği rüzgârla! Ancak bu uzun sürmeyecek, onun yerini Anavatan alacak; bu da uzun sürmeyecek; DYP saflannda toplanacaktı herkes.. SÜRECEK Umberto Eco'ya göre ilerlemenin yolu Geçmişi mizahla tekrarlamak —s— Umberto Eco'nun dünyada yankılar uyandıran "Güliin Adı" adlı romanı Jean-Jacques Anna- nd tarafından sinemaya uyarlan- mıştı. Eco, son kitabı "Fouca- olt'nun Sarkaa"nın ise fılm ola- cağını pek sanmıyor. "Belki ölü- mümden sonra" diyor. Yazar hem duzyazıda hem de sinemada, yorumun çok önem kazandığına işaret ediyor. — Peki, yazar, "şu yorum kö- tiidnr, yanlıştır" diyebilir mi? — Bu da zor bir soru. Elbette ki bir yazar kendi kendisinin eleş- tirmeni rolünü üstlenebilir. Kimi zaman araya böyle bir raesafe koymak mümkün. Tuale fırça dar- beleri atan bir ressam zaman za- man geriye iki-üç adım atarak ya- pıtına baktığında eleştirmen rolü üstlenmiştir. Çünkü bu bakma ey- leminden sonra gerekli düzeltme- leri yapar, değiştirir ya da devam eder. Eleştirmen rolü üstlenmek, tarihin en önemli düşünürlerinden ve göstergebilimcilerinden birinin, Saint-Augustine'in getirdiği yorum kriterlerini benimsemek anlamına gelir. Saint-Augustine, o muhte- şem kitabında tncil'in nasıl yo- rumlanacağını tartışır. Yonımsa- ma (hermeneutik) konusunda göz mü? — Bu noktada yazar, eleştir- men rolünü üstlenip, "Bu varsa- yım kitabın okunuşunda önemli bir dönüşiim yarabyor mn" diye sorabilir. Şöyle bir örnek vereyim: Yorumculârdan biri, Foocault'nun Sarkacı'ndakı tiplerden Jacopo Belbo'nun viski içtiğini saptamış, buradan yola çıkarak, Jacopo Bel- bo'nun iik harfleriyle benim JB visküerine atıfta bulunduğumu id- dia ediyor! Kabul, olabilir. Ancak ben bu noktada şunu soranm: Öy- künun kavranmasında bunun özel bir anlamı var mı? Kurulan bağ- lantı geçerli mi? Düşünce parlak, ancak öykünün bütünlüğünü de- ğiştirmiyor ki! Bazı başka durum- larda da okuyucunun delirmiş ol- duğunu ya da kitabı okumadığı- ru da söyleyebilirsiniz. Fakat ya- zarın sözünü ettiğıniz durumda belirli bir denge kurması çok güç. Yorumda bazı sapmaları önleye- bilir, buna hakkı vardır. Aslına bakarsanız en iyisi sessizliğini ol- duğunca koruyarak "Ben mesajı şiseye koydum" diye tekrarlamak. net bir telaffuz bulduğunu söyle- yeceğim. Çünkü bizler, modern bireyler, çok zekiyiz. Nietzscbe'nin zamanına ters gelen ünlu düşün- cesini bilirsiniz. "Uygarlığımızın tarihsel hastalığından" bahseder: Geçmişimiz hakkında aşın ölçü- de bilgi sahibiyiz. Bu gerçek kar- şısında iki çözümümüz var. Birin- cisi, yeniden vahşileşmek; fakat bu olanaksız, çünkü geçmişi unutma- mız olanaksız. tkincisi, geçmişi alayla, mizahla tekrarlamak. İler- lemenin bir yolu bu olabilir. — Sanınm sık sık sorulmuştur, ben de sorayım. Foucault'nun Sar- kacı da film olacak mı? — Yayıncıma bu konuyu en azından 20 yü süreyle tarüşmak is- temediğimi söyledim. Birincisi, Foucault'nun Sarkacı'nın bir Tüm olacağını pek sanmıyorum. Bu ol- sa olsa ancak basit bir korku fil- mine indirgenerek mumkün ola- bilir... İküıcisi, çıkışından hemen sonra bir romandan fılm yapılma- sı. yazan için tehlikeli bir şey. Çünkü pek çok kişi romana film yoluyla ulaşıyor. Bu anlamda. Geçmişimiz hakkında aşın ölçüde bilgi sahibiyiz. Bu gerçek karşısmda iki çözümümüz var. Birincisi yeniden „__ vahşileşmek, fakat bu olanaksız, çünkü kamaştmcı düşünceier vardır o ki- geçmişi unutmamız imkânsız. İkincisi, geçmişi tapta. Getirdiği ana kriterierden a ı a y ı a > mizahla tekrarlamak. îlerlemenin bir yolu bu olabilir. biri şudur: "Eger" der, "Söz geli- mi sayfa 10'nn filanca kritere gö- re yonımlanacağına inanıyorsan, varsayımını sapta. Ancak bu var- sayım, o kriter söz gelimi sayfa 212'de gecerli oldugu takdirde to- tariılık kazanır. S. sayfada tutan, ancak 325. sayfada göçen bir kri- ter, değersizlieini böylece göster- miş olur." Öyle sanıyorum ki ya- zar şunu söyleyebilir: "Kitabımı bu biçimde okuyorsunuz, kabul. Fakat bu şekilde okuduğunuz tak- dirde son bölümii açıklayamazsı- nız." Ben, yazann niyetinin eleştiri konusu yapılmaması gerektiğine inananlardarum. Bizi ilgüendiren şey, metnin niyetinin ne olduğu- dur. Bir metinde, tiplerden birinin adı Marx olabilir ve yazar ne Kari Marah ne de Groucho Man'ı ta- rumadığını, isimlerini duymamış olduğunu söyleyebilir. Diyelim ki öyledir. Fakat metinde Marx var- dır ve bunun tarihsel bir anlamı olduğunu dikkate almak zonında- sınız. — Peki, yoramcuyu az önce so- ziuıü ettiğiniz geçersiz varsayun- lardan uzak tutmak mümkün Eğer şişeyi açan birisi o mesajı yu- tarsa yapılacak bir şey yok. — Sayın Eco, güniimüzde düz- yazı nereye gidiyor? — Belirgin yönleri olduğunu söyleyemem. Çoğulculuk çağında yaşıyoruz. Kesin, mutlak tarzlar yok. Farklı tarzlar bir arada var- lık sürdürüyor. Ancak genel ola- rak "anlaO üzerine anlah" gelene- ğinin agır bastığını söyleyebilîrim. Sanıyorum ben de bu çizgi içinde yer alıyorum. Zamanımıza özgü bir çizgidir bu. Yine de bu yakla- şımın eski dönemlerde de geçerli olduğunu görmek mümkün. Don Kişot, romanlar hakkında bir ro- man değildir de nedir? Madam Bovary, belirli bir tür romanları okuyan bir kadının romanı değil- dir de nedir? Ariosto'nun o büyük Rönesans şiiri Orlando Furioso, şövalyelerin söylem geleneği üze- rine mizahi bir bakış değildir de nedir? Anlatı, her zaman başka anlatılardan yola çıkmış, onlarla ilgili olmuştur. Bunun yüzyılımız içinde daha fılm, değeri ne olursa olsun, bir fıltre rolü oynuyor. Yorum getiri- yor, çarpıtıyor. — Giilün Adı'nın filmi sizi diiş- kınklığına mı uğrattı? — Sorun o degil. Her film bir yorumdur. Ben bunu başında da biliyordum. Kitapta çok farklı, çe- şitli düzlemler, karmaşık bir yapı bulabilirsiniz. Film bu düzlemle- rin, tabakalann en üstündekini, krema tabakasını, çikolatasını se- çip alıyor. Bir film iyi ya da kötü olabilir, kitapla da karşılaştırabi- lirsiniz. Durum ne olursa olsun, kitabı sinemanın filtresiyle oku- muş insanlarla konuşunca düşkı- nklığına uğradım. Yorum olan film, bir önyargı getiriyor. Bir ya- zarm önyargılı okuyuculan olması da pek iyi bir düşünce değil. Onun için Foucault'nun Sarkacı'nı bek- leyeceğim. Belki olümumden son- ra filmi olur. — Erken, yanlış ve Tiltreden geçmiş yorumlann sizi hayli rabat- sız etmekte olduğu anlaşılıyor. Bu- radan yola çıkarak romanlannı- zın, genel olarak da kitabın gele- cegi konusunda neler soyleyecek- siniz? — 22 yaşında üniversiteyi bitir- diğimizde çok yakın bir arkada- şımla karar vermiştik: Ölümün hakkından gelmek için bir çocuk yapacak, bir de kitap y^zacaktık. Tabii, çocuğu bir fuarda sergile- mek için yapmazsınız. Uzun süre yaşasın diye yaparsınız. Kitabı da hemen okunsun diye yazmazsınız. Kıtabınızın hemen yakalanmasını istemezsiniz. Eğer Amazonlar'ı kesip biçmezlerse, ozon deliğini büyütmezlerse kitabın yuzyıllar sonra da okunma şansı var. Ço- cuk gibi kitabın da ömrünün uzun olmasını istersiniz. Fakat şimdi kâğıt gibi bir soru- numuz var. Çağımızın en önemli felsefi sorunlarından biridir bu. Biliyorsunuz, kâğıt geçen yüzyüm ortalanna kadar taştan yapılıyor- du. Sonsuz ölçüde dayanıklıydı. Ben kitap koleksiyoncusuyum. 16. yuzyıl ortalarından kalma kitap- lar hâlâ dipdiri, taptaze Sonra kâ- ğıdı ağaçtan yapmaya başladılar. Ormanları tahrip etmekle kalma- dılar, kitabın ömrü de azaldı. Şim- di bir kitabın ortalama ömrü 16-17 yıl. 1950'lerin Gaîlimard Yayınla- rı ise 30 yılhk bir ömre sahip. Ben şimdi GaUimard'm çıkardığı Pro- ust'ları okuyamıyorum. Açınca "czzzzt" diye kopuyor. Bu çok önemli bir sorun. Artık kitabın yuzyıllar ötesine yolculuk yapabileceği konusunda hiçbir gü- venceniz yok. Tek çare, yeniden baskı yapmasında. Peki, kim ka- rar verecek buna? Yorumlama, yargı ne kadar belirleyici olacak? Eğer bunda sadece pazar talebi belirleyici olsaydı... Bakınız, 18. yüzyıl ortalannda tlahi Komed- ya'nın beş para etmez olduğuna karar verilmişti. Pazar talebi be- lirleyici olursa herhalde Joyce"un Ulysses'ı ortadan kaybolacak, Riizgâr Gibi Geçti ayakta kala- caktır. Hangi kitapların koruna- cağına bilgelerden kurulu bir ko- mite mi karar versin? Bu da Or- well'in 1984'ünü anımsatan bir düşünce. Teknik bir sorun gibi görünebi- lir, fakat çok önemli bir sorun bu. Insanlık ilk bin yıllarda yazıları- nı katı madde üzerine yazdı: Taş, parsömen.. Fakat insanlık mesaj- larmı artık bir şişenin içinde de- ğil, sabun köpüğü içinde sakhyor: Bilgisayar disketlerinde. Bu, biz- leri gerçekten düşündürmesi gere- ken trajik bir sorun. —BlTTl— VEEŞT ve BAŞSAGUGI Derneğimiz Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı değerli insan, arkadaşımız CEMİL ATKAY'ınvefatını derin bir üzüntüyle öğrenmış bulunuyoruz. Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve yakınlanna başsağhğı dileriz. TÜRKİYED1Ş1İCARETDERNEĞİ TÜRKTRADE TURSEM'İN fcEHBERÜĞINDE LONDRA,CKFORI),CAMBRID6E BOURNEMOICTH.BIUGHTON. HASTlNGSEX£TERCHESr3 DE XADA BUTUtf VILINûlUZÇt Ö6KCNİU ttTAKStTTE "ÖD^ME K0UYU6U M>ııâkl \ğk \ J KUESLAR *TİCARİ İN61L1ZCE • TUIUZM İNGILIZÇES1 •BANKACILUCINÛİÜZCESİ •51NAV KURSLARI: Cambrıdge •Rrst Certif icatc, Proflcıcncy, T0EFLAR£li(Sb() BAŞSAGUGI Değerli arkadaşımız, dostumuz CEMİL ÂTKAY'ı kaybettik. Merhuma Tann'dan rahmet, ailesine ve Tekfen camiasına sabır ve başsağhğı dileriz. KORİMPEKS-KOREM tıırseın İNGİLİZLİSANOKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Cumhuriyet Cad 173/4-8 Elmadağ 80230 Istanbul. Hılton Otelı Karşısı Tel 14839 77-148 7943-148 2849 Fax 132 97 29. Tlx 27498 tusmtr iNGtLTERE'DE tNGtLİZCE BAYANLARA AU-PAİRLİK DİL OKULLAR1 UCUZ PANSİYON/OTEL İNGİLİZCE KURSU ÇEVİRİ DİLTA, SÜMTAŞ tstiklal Cad. Gökçek Vakıf Han 62/213 Beyoglu Tel: 151 17 95 Fax I4S tt 47 MAKETÇİLER! MODELCİLER! ir Model Gemi plan ve aksesuarları •k Uzaktan kumandalı uçak ve arabalar -k Plastik kitler (Hasegava-Revell-italieri v.s.) it Her çeşit maket yapım aletleri rMĞAZAMIZDA ULTRA-TECH Pangaltı. Saksı Sokak No 1 7 1 Tel 141 58 48
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle