Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 OCAK 1990
Mecliste grubu bulunan üçpartinin temsilcileri 82 Anayasası'nda değişiklik yapılması konusunda görüş birliğine vardılar:
Türkiye'de aııayasa hıuıahııu varCm..,..„ Cazetemiz tarafından parlamentonun
kJUIl IIŞ çatlsl aitmda bir araya getirilen
ANAP Grup Başkan Vekili Yasin Boıkurl, SHP
Grup Başkan Vekili Onur Kumbaracıbaşı ve DYP
Grup Başkan Vekili Köksal Topıan Türkiye'nin
demokrasi gündemini tartıştılar. Parlamento'da
grup kurabilmiş üç siyasi partiyi lemsıl eden grup
başkan vekilleri, demokrasinin daha sağtam ve
sağlıklı bir biçimde yerleşmesi ıçin Anayasa. Meclis
Içtuzüğü, Seçim ve Siyasat Parti yasalarmda
değişiklik yapılması konusunda gorüş birliğine
vardılar. Daha çok 1982 Anayasası üzerinde
durulan panelde üç grup başkan vekili de
Türkiye'de bir anayasa bunalımının yaşandığını dile
getirdiler; bu bunaltma yol açan nedeni, 82
Anayasası'nm bir tepki metni olmasına ve
yapılmasma halkm katılmamasma bağladılar.
Kumbaracıbaşı ve Toptan, yeni bir anayasa
yapılması gerektiğıni ve artık seçim-temsil ilkesini
işleıerek yenı anayasanın halk tarafından
hazırlanması zorunluluğundan söz ederken,
Bozkurl, anayasa değışiklikleri konusunda diyaloğa
hazır olduklarım, ancak 1980 öncesini unutmamak
gerektiğıni vurguladı. Bununla beraber panele
katılan uç poluikaa da, anayasanın toplumun
bütün kesimlerini kapsayan bir uzlaşmayı
aksettirmesi gereğinın altını çizdiler. Panelde
Toptan ve Kumbaracıbaşı, yeni bir anayasa için
halk iradesini yansıtacak bir genel seçimin zorunlu
olduğunu ileri surmekle beraber bazı somut
konularda derhal anayasa değişıklıklerıne taraftar
olduklarım belirttiler. Buna karşılık iktıdar partisini
temsil eden Bozkurt, muhalefetin değişiklik
önerilerine sıcak bakacaklannı söytedı. Üç partinin
TBMM tçtuzüğü konusunda anlaştıkları ve yakırı
bir gelecekte bir araya gelerek yeni bir düzenteme
yapacaklan ortaya çıktı. Siyasi partiler ve seçitr
yasalanmn değişmesi konusunda üç parıinin de
benzer görüşlere sahıp olduğu ortaya çıktı.
— 1 —
GENCAY ŞAYLAN — Efendim eğer uygun göriir-
scniz önce anayasa konusu üzerinde duralım. Türki-
ye'de birçok çevre 82 Anayasası'nm değişmesi gerek-
üginden soz ediyor. Ancak değişiklik onerileri çok farklı
boyutlan kapsıyor. Anayasanın, temel hak ve özgür-
liikler ile ilişkili olarak demokratikleşme doğrultusun-
da değişmesi gerektiğinden soz ediliyor. Bunun yanın-
da parlamenter sistemden 'başkanlık sistemi'ne dönüş
ya da 'çerçeve anayasa' gerekliliği turünden sistemsel
değişme gorüşleri de ortaya atılıyor. Sayın Bozkurt siz
iktidar partisinin Meclis grubu yöneticisisiniz. Size gore
bir anayasa değişikliği gerekli mi, gerekliyse nasıl bir
anayasa değişimi ongoruyorsunuz?
82 Anayasası 'en mükemmer değil
BOZKLRT (ANAP) — Biz iktidar partisi olarak bu
tür konularda muhalefet ile diyalog ve bunun sonun-
da bir uzlaşmaya varmayı gerçekten arzuluyoruz. Bu
nedenle de bu tür toplantıları çok olumlu buluyoruz.
Bakın, anayasalar kesin, değişmez hukümler değiller-
dir, lngilız Anayasası gibi yazılı olmayan'anayasalar
bile değişmektedir. Bizde anayasalar genellikle bir re-
aksiyon üninü oluyor. 61 Anayasası böyle idi, 12 Mart
döneminde yine reaksiyon olarak birtakım değişiklik-
ler yapıldı. Kuşkusuz 82 Anayasası'nı "en mükemmel"
olarak tanımlamak mumkün değildir; bu anayasanın
eksik ve yetersiz kısımlanrun değişmesi gerekir. Biz ana-
parlamento
İçi Diyalog
Gencay Şaylan
Muhalefet, 1983 yılından beri her seçime değişik bir
yasa ile girıldiğini ve birinci partiye büyük
ayrıcahklar sağlayan mevcut düzenlemenin, artık
ANAP'ın birinci parti olmasımn olanaksızlığı
nedeni ile mutlaka değiştirileceğini vurguladı. Üç
grup başkan vekilinin de seçim yasasındaki
barajların indirilmesi konusunda anlaştıkları ortaya
çıktı. Parlamento kütüphanesinde yapılan ve üç
saati aşan panelde, en azından söylem düzeyinde,
uç siyasi partinin de demokrasinin daha sağlam ve
tutarlı hale gelmesi için temel yasalarda değişiklik
yapılması gerektiğıni ileri sürmesi umut verıci oldu.
Böyle bir tablonun ortaya çıkması, kaçınıtmaz
olarak bazı siyasi sorumlulukları da gündeme
getirdi. Eğer TBMM'de grubu olan üç parti, daha
demokratik bir düzen için bazı değişiklikleri yapma
konusunda anlaşıyorlarsa en kısa zamanda bu
değişikliklerin gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi
takdırde kamuoyunda, politikaaların hoş göninmek
için hoş şeyler söyledikleri, demokrat bir tuıum
takınabildikleri, ama iş yapmaya gelince çok farklı
hareket ettikleri gibı bir izlenim doğabilecektir. Bu
tür izlenimler ise parlamenter sistem ve demokrasi
için sağlıksız bir ortamın doğmasına yol
açabılecektir. Buna meydan vermemek ve
parlamenter sıstemi hak etmediği eleştirilerle karşı
karşıya bırakmamak için partilerin, en azından
anlaştıkları konularda değişiklikler yapmalan ıçin
bir an önce harekete geçmeleh gerekmektedir.
yasa değişikliği konusunda muhalefetten gelecek öne-
rilere sıcağız. Zaten çok büyük bir oy oranı ile kabul
edilmiş olmasına karşın, biz anayasada değişiklik yap-
tık. 1988 yılında yerel seçimler ile ilgili bir değişiklik
yaptık, ama sayımız yetmediği için halk oylamasına git-
tik ve bu değişiklik kabul edilmedi. Son olarak da ölüm
cezaları hakkında TBMM'nin onayı ile ilgili bir deği-
şikliği, bir anayasa tadilini getirdik ve bu TBMM gun-
deminde. Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Ana-
yasanın kabil tatbik olmayan hükümlerinin değisüril-
mesinden yanayız ve halk oylamasına gitmeden bu de-
ğişiklikleri gerçekleştirmek için muhalefetin desteğine
gereksinmemiz var.
GENCAY ŞAYLAN — Anayasanın somut olarak
degiştirilmesini öngördüğinüz maddeleri var mı?
BOZKLRT (ANAP) — Şu anda anayasanın 87.
maddesi ile ilgili bir değişiklik gündemde. Eğer bu mad-
de değişikliğinde uzlaşma olursa 137. madde ve diğer
maddeler üzerinde dc değişiklikler söz konusu ola-
bilecek.
GENCAY ŞAYLAN — Tabii bir de Turkiye gibi
hızlı bir sosyo-ekonomik degisim süreci yaşayan ülke-
de katı anayasa yerine çerçeve anayasa gerekliliği lar-
tışması var. Ama önce sayın Toptan'dan anayasa de-
ğişikliği gerekliliği konusunda ne düşünüyor, bunu ri-
ca edelim?
TOPTAN (DYP) — Bu çok önemli bir sorun. Ana-
yasalar kalıcı değillerdir, günün şartlarına göre yeni-
lenmesi zorunlu metinlerdir. Ama anayasalar, yasalar-
Cumburiyet'in bir araya getirdiği parti grup sözcüleri, (Soldan) Genca> Şaylan, Toptan (DYP), Bozkurt (ANAP) ve Kumbaracıbaşı (SHP). (Foloğraf:Rıza Ezer)
dan farklıdır, çok sık değişlirilmemeli, temel yasa ni-
teliğini korumalıdırlar. Halbuki Türkiye'de çok sık ana-
yasa değişikliği gündeme geliyor. Türk halkı henuz ken-
di anayasasını yapma imkânı bulamadı. Sıkıntının ger-
çek nedeni bu. Cumhuriyet öncesı anayasalar, İ876,
1908 padişah fermanı ile getirildi. Daha sonra, 1924,
1961 ve 1982 anayasaları ve 1971 tadilatı, yine halkın
katkısı olmadan "birileri" tarafından, birtakım heyet-
lere yazdırılıp "bunu onayla" diye halkın onune ko-
nuldu.
Türk halkı kendi anayasasını yapamadı
Bana göre birinci sorun, temel sorun bu. Biri-
leri bir anayasa taslağı hazırlayıp onayla diye halkın
önüne göturme yerine anayasa, halkın hür iradesi ile
seçtiği bir parlamentoya yaptırılmalı. Bu başanlabil-
seydi, ne 10 yılda bir anayasa değişikliği yapmak ne
de bu gün anayasa tartışmak zorunda kalmazdık. 82
Anayasası'nm kabulünden 6-7 sene sonra çok kapsamlı
ve geniş bir anayasa değişikliği yapma zorunda kalı-
yoruz. Bugün Türkiye'de çok geniş bir kesim anaya-
sanın değiştirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Biz de bu
kanaatteyiz.
Bir kere bu kadar uzun bir anayasa metni dunya uy-
gulamasında yok. Anayasada bir takım ilkeler yer alır,
ama 82 Anayasası yönetmdiklerle tanzim edilecek hu-
susları bile ele almış. Böyle olunca, toplumun her ke-
simi için bir anayasa değişikliği gündeme geliyor. He-
men değiştirilmesi gereken hukümler var. Dernekler,
toplant: ve gdsteri yurüyuşleri ile ilgili düzenlemeler
bunların başında geliyor.
Bizim, DYP olarak öne sürdüğumüz bir diğer ana-
yasa değişikliği gereği cumhurbaşkanının seçimi ve yet-
kileridir. Bunu daha önce kamuoyuna çok duyurduk.
Bize göre cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir,
GENCAY ŞAYLAN — Sayın TopUn birçok önemli
konnda somut anayasa degjşidikJeri gerefinden söz etti.
Sayın Kumbaracıbaşı siz anayasa değişikliği konusun-
da ne duşunütorsunuz, sayın Toptan'ın onerdiği so-
mut değişikliklere nasıl bakıyorsunuz?
KUMBARACIBAŞI (SHP) — Içinde bulunduğumuz
dünya konjonkturii açısından bu söylesinin konusu çok
önemli. Bir yanda bizim AT'ye gi işimiz tartışılıyor,
daha doğrusu başvurumuzun istemediğimiz bir biçim-
de yanıtlandığı bir donern yaşıyoruz. Diğer taraftan da
Doğu Avrupa'da buyük değişmeler, gelişmeler orıaya
çıkmış bulunuyor. Bunlar Türkiye'yi etkiliyor ve bu iki
açıdan da bakıldığında ön plana çıkan sorunun demok-
rasi olduğunu duşünüyorum. 'Turkiye 1980 sonrasın-
da demokratikleşme açısından ne kadar yol aldı, neler
yapılmıştır ve sıkıntılar nereden kaynaklanıyor?' lürün-
den sorunlar hâlâ yaşamsal onemlerıni koruyorlar. De-
ğerli arkadaşlarımın göruşlerinin belii bölümlerine ta-
bii ben de katılıyorum. Anayasaların değişebilen hu-
kuk kuralları getirdikleri tabii ki doğru bir görüş. Türki-
ye'de ise anayasaların sık sık değiştiği görüşüne de sa-
nıyorum hepimiz katıhyoruz.
Gerçekten anayasanın bir sorun olmaklan çıkması
gerekiyor. Oysa uzun yıllardır Türkiye'de anayasa bir
sorun olarak gozukuyor. Anayasayı sorun olmaklan
çıkarmanın yolu parlamentodan geçiyor. Parlamentoda
temsil edilen ve Türkiye'nin çeşitli kesimlerinin sözcü-
sü olan partilerin uzlaşarak bir anayasa yapmalan ge-
rekiyor. Burada ozeilikle vurgulamak istediğim olay bir
anayasa tadilatı değil, yeni bir anayasa yapılması. Bu
noktanın altını çizmek istiyorum. Anayasa tadilatı ay-
rı bir olaydır, uzlaşma urunu olan bir anayasa için söz
konusu değişiklik biçimidir. Zamanla koşulların, bazı
gorüşlerin değişmesiyle anayasalarda tadilat yapılabi-
lir. Ama burada biz önce temeli kurmalıyız, yani uz-
laşma ürünü bir anayasa yapmalıyız.
Anayasa uzlaşma iiriinü olmalı
61 Anayasası da bir uzlaşma urunu değıldı, 82 de de-
ğildir. İkisi de halk oylatnasından geçrrüştir, ama va-
tandaşlarımız bu anayasalara bir uzlaşma metni oldu-
ğu için oy vermiş değillerdir; o gunun siyasi koşulları
öylesini gerektirdiği için oy vermişlerdir. Zaten oyle ol-
masaydı, bugun bu sohbette arkadaşlarımızla aynı nok-
ta üzerinde, anayasanın TBMM'de temsil edilen par-
tilerin ortak çalışması ve uzlaşması ile çıkartılması ge-
rektiği noktasi üzerinde buluşamazdık. Anayasa mut-
lak olarak bir uzlaşma urunu olmalı,
StRECEK
ÇlTOSAN'a aitfabrikaları alan Fransızşirketi, çimento sanayiini 'terbiye etme' amacını taşıdığını söylüyor
Türk çimento fabrikaları ^terbiyesiz' mi?ÖZEL SEKTÖR ÇİMENTODA TRANSIZLAŞTIRMA'YI NASIL DEĞERLENDİRİYOR?
Yavuz Zeytinoğlu: Yurt içinde
kalan değer artık dışan gidecek
'ÇIMENT'
Çimentonun
Fransızcası
GENCAY ŞAYLAN
Terbiye etme, boyutlu ve kapsamlı bir yenileme
girişimini içermemektedir. Çimento sektöründe
faaliyet gösteren yerli çimento üreticilerinin önde
gelen temsilcileri de özelleştirmenin, daha dogrusu
Fransızlaştırmanm, önemsenecek bir teknolojik
yenilik getirmeyeceğine işaret etmektedirler. O halde
dev Fransız şirketleri neden Türk çimento sanayiine
ilgi göstermekte, neden bu alana paralar
yatırmaktadır?
— 3 —
Çimentonun ozelleştirilmesinde üzerinde
önemle durulması gereken bir konu da yerli
özel sanayinin devre dışı kalmasıdır. Türki-
ye'de küçumsenemeyecek bir yerli, özel çi-
mento sanayii vardır. Acaba bunlar neden
devre dışı kalmıştır?
ÇlTOSAN'a ait 5 fabrikayı satın alan So-
ci&e Des Ciments Francais şirketinin bir yet-
kilisi, Türkiye'nin buyük çimento fabrikala-
nnın bir yöneticisine Türk piyasasına giriş ne-
denlerini şöyle açıklamıştır:
"Biz dünyaya vayılmak istiyoruz, özellik-
le, L'çüncu Dün>a ulkelerine bakıyoruz. Ön-
ce bu ulkelerde birkaç ana fabrikayı satın alı-
yoruz; 5, hatta gerekirse 10 yıl kâr etmemeyi
öngören bir bütçe ile işe giriyoruz ve boylece
o ulkedeki çimento sektorüniı terbiye ediyo-
rnz."
Oldukça açık ve dürüst davranmış olmak-
la birlikte Fransız şirketinin yetkilisi tarafın-
dan ortaya atılan "terbiye etmek" kavramı
üzerinde duşunmek gerekmektedir. Acaba ter-
biye etmekten ne kastedilmektedir, yoksa
Türkiye'deki çimento fabrikaları "terbiyesiz"
bir çalışma içinde midirler? Eğer terbiye kav-
ramının içine sektordeki uretim birimlerinin
rasyonel çalışması giriyorsa Türk çimento sa-
nayiinin bir sorunu oimadığı söylenebilmek-
tedir. Mevoıt veriler, yabancılara hazırlatılan
raporlar, DPT'nin gorüşleri ve en önemlisi
olarak çimento alanında uretim yapan Türk
müteşebbislerine göre çimento sektöründe bir
sorun ya da darboğaz mevcut değildir. Bu du-
rumda Fransızların neyi, nasıl terbiye edece-
ği sorusu gündeme gelmiş gozükmektedir.
Yenilenme zaten zorunlu
Satılan fabrikalardan Pınarhisar Çimento
Fabrikası yeni bir kuruluştur. Balıkesır ve Af-
yon fabrikalarınm da çok kısa bir süre önce
yenilendiği bilinmektedir. Aynca uzmanlar çi-
mento fabrikaiarında makine aksamının sü-
rekli bir yenilenme zorunluluğu içinde buluıı-
duğunu, söz konusu makine aksamı için
amortismanın yiızde 20 ya da 25 olduguna işa-
ret etmektedirler. Bir başka deyişle satış ko-
şullanna göre Fransız şirketinin yapmak zo-
runda olduğu yenilenme. çimento fabrikala-
rınm ÇİTOSAN'ın elinde kalması halinde de
yeıine getirilmesi gerekli bir zorunluluktur. O
halde terbiye etme, boyutlu ve kapsamlı bir
yenileme girişimini de içermemektedir. Nite-
kim çimento üretimi alanında ciddi bir bilgi
ve deneyim biriktirmiş olan verlı çimento ure-
ticilerinin önde gelen temsilcileri de özelleş-
tirmenin, daha doğrusu Fransızlaştırmanın
önemsenecek bir teknolojik yenilik getirme-
yeceğine işaret etmektedirler.
O halde dev Fransız şirketleri neden Tüık
çimento sanayiine ilgi göstermekte, neden bu
alana paralar yatırmaktadır? Kuşkusuz Çİ-
TOSAN'ın fabrikaları ile ilgili satış, alıcı açı-
sından koşulları çok iyi bir alışveriş sayılabil-
mektedir. Bu tesisleri yeniden kurmak için
şimdi ödenenin 2.5-3 misli para gerekmekte-
dir. Ayrıca satış için ilk bedel olarak 135 mil-
yon dolarlık bir değer saptannuş, daha son-
ra sanki hiç alıcı çıkmamış gibi alelacele fi-
yat indirilerek 105 milyon dolara fabrikalar
devredihniştjr. Satış için, "degerini bulmadı-
ğı" gerekçesi ile beklemek yada yerli çimen-
to üreticilerinin fiyat arttırmalan için onlar-
la pazarlık yapmak söz konusu olmamıştır.
Kısaca, alıcı firma açısından çok uygun ve ol-
dukça hızlı bir satış yapıldığı söylenebilmek-
tedir.
Kâr, çok önemli değil
Doğal olarak her girişimd kâr etmeyi amaç-
lamaktadır ve bir ülkeye yatınm yapan bir ya-
bancı şirket için de kâr edip, o kârları dışarı-
ya transfer etmek, ana birime taşımak amaç-
tır. Ancak dışanya kâr transferinin Türkiye'ye
gelen dev firmalar için çok önemli bir amaç
olduğunu söylemek pek gercekçi olmayacak-
tır.
Global stratejüer izleyen dev kuruluşlar için
kâr etmek ve bu kârı ana şirkete tasımak
üçüncu ya da dordüncu dereceden bir amaç
olarak nitelenebilmektedir. Global stratejide
çok daha önemli ve yaşamsal nokta ana şir-
ketin, makine, donatım ve teknolojinin fiya-
tını belirleyecek konumda bulunmasıdır.
Türkiye'ye gelen çimento devleri de doğal ola-
rak buradaki fabrikalarına, kendi belirlediği
I'iyatlarla, kendi ürettiği makine, donatım ve
teknolojiyi satacaktır. Örneğin, çimento üre-
tinii alanında bir hayli deneyimi olan bir uz-
man, Fransız şirketinin bu yolla "şimdi öde-
diği parayı 5-6 yıl içinde çıkaracagını" ileri
sürmüştür.
Uzmanlar. gelişmiş ulkelerde çimento sek-
törunun bir dar bağaza girdiğinden söz etmek-
tedirler. Bunun nedeni çimento üretinünin zor
bir iş olması ve daha da önemlisi bu ulkeler-
de nufus anışının sıfır düzeyinde bulunması-
dır. Buna bir de gelişmiş ulkelerde giderek
guçlü ve etkiu hale gelen "çevrecilerin" bas-
kısını eklemek gerekmektedir. Bu nedenle ge-
lişmiş ulkelerdeki büyük çimento şirketleri,
hızlı nüfus artışı gösteren, çevre konusunda
pek de duyarlı olmayan, orta düzeyde geliş-
miş Üçuncü Dünya ulkelerine yönelmiş gö-
zükmektedirler. Bu çerçeve içinde Fransızla-
rın Turk piyasasına giriş güdulerini böyle bir
global strateji çerçevesinde değerlendirmek
daha gercekçi bir yaklaşım olabilecektir.
Çimento esas olarak sermaye yoğun bir üre-
tün dalı görünümü vermektedir. Işletmeye ba-
kıldığında, çimento fabrikaiarında emeğin pa-
yının yüzde 10'nun altında kaldığı soylenebil-
mektedir. Bu nedenle kamuya ait çimento
fabrikaiarında aşın istihdama gitmek, yani ge-
rekenden fazla adam çalıştırmak işletme ma-
byeti üzerinde belirleyici biı etki yapmayacak;
örneğin maliyet içinde emeğin payı yüzde
12-13'lere tın-ıanmış olacaktır.
Kalkınmanın en tutarlı tanımı, "kişi bası-
na ortalama emck verimliliğjnin artması" bi-
çiminde yapılabilmektedir. Buna göre kamu
işletmelerinde fazla işgücü istihdam etme, gizli
işsizlik yaratma savunulabilecek bir şey de-
ğildir. Ne var ki işsizlik Turkiye gibi orta dü-
zeyde gelişmiş ulkelerde kronik bir özellik ta-
şımakta, devlet kaçınılmaz olarak bir takım
palyatif önlemlere yönelmektedir. Kamu iş-
İetmelerinin özelleştirilmesi, hele yabancı ser-
mayeye devri, bu bir tür işsizlik sigortası iş-
levinin son bulması anlamına gelecektir.
Yan sanayiler
Sanayinin sosyal işlevleri açısından bir di-
ğer önemli sorun da yan sanayi dallarıdır. Çi-
mento fabrikalannda kullanılan çeşitli maki-
ne, araç ve gereçler ile birçok yan mamul
madde yan sanayisini oluşturmakta, çoğu
ufak çaplı bir çok işletme bu yan sanayi ürün-
lerini üretmektedir. Çimento fabrikalarınm
satışından sonra bu yan sanayi dallannda da
bir daralma beklenmektedir. Çünkü artık fab-
rikalarda kullanılacak makine, araç ve gereç-
lerin büyük bir bölümünun artık Fransa'dan,
Fransız şirketinin diğer işletmelerinden ithali
söz konusu olabilecektir.
Satılan beş fabrikanın piyasa hinterlandı
içinde Ak Çimento, Çimentas, Batı Anado-
lu, Bastaş, Yibitaş gibi fabrikalar bulunmak-
tadır. ÇlTOSAN'a ait fabrikaların özelleşti-
rilmesi durumunda özel kesimin, kendi fab-
rikasınm hinterlandında bulunan fabrikaya
talip olması, beklenen ve doğal bir sonuçtur.
Nitekim yerli özel müteşebbislerin kendi fab-
rikalarmdan bölgesıne giren özeUeştirilecek
fabrikalara ilgi duyduğu anlaşılmakıadır.
Blok satış yerine 5 fabrikanın tek tek saıüması
halinde daha büyük bir değer fiyatı elde edi-
lebileceği akla gelmektedir. Ancak özelleştir-
me politikasını tayin edenler işin bu yönü üze-
rinde durmamış, daha yüksek bir toplam fi-
yat elde etmek için özel kuruluşiarın yöneti-
cileri ile etkili bir pazarlık surecini yürütmek-
ten kaçmmışlardır. Nitekim, çimento alanında
faaliyet gösteren özel sektor temsilcileri, sa-
tış işini eleştirmekte; açık olmayan, tutarsız
ve özelleştirmeden beklenen faydaları sağla-
mayan bir satış politikası izlendiğini açıkça
ÇİTOSAN'a ait beş çimento
fabrikasımn "özelleştirme yapı-
yoruz" gerekçesi ile dev bir Fran-
sız firmasına satılmasını, çimen-
to sektöründe çalışan sanayicile-
rimiz nasıl değerlendirmektedir?
Eskişehir Çimento Yönetim Ku-
rulu Başkanı Yavuz Zeytinoğlu
sorularımızı şöyle yanıtiadı.
— Bildiğiniz gibi ÇtTOSAN'a
bağh 5 fabrika, bl«k olarak So-
ciete Des Ciments Francais adlı
bir yabana firmaya saoldı. Bu sa-
tış ile ilgili genel değerlendirme-
niz nedir?
ZEYTtNOĞLU — Genel ola-
rak yurda girecek yabancı serma-
yenin Türkiye'de istihdam yara-
tan, yeni teknoloji getiren ve
Türkiye'nin dış ödemeler denge-
sine olumlu katkılarda bulunan
alanlarda kullamlması istenir. Bu
işte ve genel olarak kurulu fabri-
kaların yabancı sermayeye satıl-
masında, bu kriterlerin hiçbirisi
yenne oturm'uyor. tstihdamı biz
zaten yaratmışız. Teknoloji bu
konuda, aşağıda açıklayacağımız
nedenlerle etkileyici bir onem ta-
şımıyor. Ödemeler dengesine et-
kisi ise uzun vadede olumsuz ola-
cak; çünku bu fabrikalar zaten
kâr eden kuruluşlardır. Bu yıla
kadar yurt içinde kalan değer ar-
tık dışan gidebilecektir.
— Bu satış ile Fransızlann fab-
rika değil piyasa aJdıklan ve ör-
neğin 5 ya da 10 yıllık bir zarar
programı ile işe girip tüm sektör-
de etkinliklerini artnracaklan ileri
sürülmektedir. Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Bizim, dünyadaki
gelişmelere ayak
uydurabilmek için
ÇİTOSAN
büyüklüğündeki
kuruluşlara
ihtiyacımız var.
Bence, bu açıdan
fabrikaları tek tek
satmak da beşini
birden satmak da
yerli firmaya olsa
bile hatadır.
ZEYTtNOĞLU — Bugün için
Fransızların veya herhangi bir ya-
bancı sermayenin böyle uzun va-
deli zarar programlan ile piyasa-
yı ele geçirmek isteyebileceğini
tahmin etmiyorum. Olsa olsa bu
satışı yeni satışlar izleyebilir ve bir
süre sonra geçen yıla kadar tama-
men yerli sermayenin elinde olan
çimento uretim alanında, yaban-
cı sermaye etkin bir duruma yük-
selir. Bu satış çimento üreticileri-
ni ojumsuz etkilemez.
— Özelleştirme ve özelleştirme
yoluyla yabancı sermaye çekme-
den beklenen bir fayda ya da
amaç, yeni, Ueri teknolojikrin öl-
kemize gelmesi. Sizce Fransızlar
çimento sektonine yeni ve ileri
leknolojiier getirebilecek mi? Bi-
(Eskişehir Çimento)
zim, kamu ya da özel çimento
fabrikalanmız, teknoloji ve bilgi
birikimi bakımından Avrupalıla-
ra göre çok ma geri?
ZEYTİNOCLU — Teknoloji-
nin sonu yok. Bu yatırımcılar da
elbetteki yeni teknolojiler getire-
cek. Ekonominin gereği böyle.
Ancak çimentoda yeni teknoloji-
ler kimsenin tekelinde değil.
Türkiye'de de birçok fabrikada
da, son yıllarda teknolojilerini ge-
liştiren yatırımlar yapıldı, yapma-
ya devam ediyorlar. Türkiye'de
çimento kesiminde yeni teknolo-
jileri izleyecek ve uygulayacak in-
san gücü yetişmiş durumdadır.
Özet olarak, yeni teknoloji gele-
cek savı bu olay için çok tutarlı
deği:.
— Siz bir sanayici olarak satı-
lan fabrikalara ilgi duydunuz mu?
Eğer blok satış yerine fabrikala-
nn tek tek satılması söz konusu
olsaydı almak istediğiniz bir fab-
rika var mıydı, bunun için hangi
fiyatı ödemeyi dıişünürdünüz?
ZEYTİNOCLU — Biz sadece
Afyon Çimento Fabrikası için bir
teklifte bulunduk. İlk olarak Af-
yon Çimento Fabrikası için belir-
ledikleri bedelin yüzde 80'i üstün-
de bir teklifimiz oldu. Teklifimi-
zin iyileştirilmesi ve pazarlık aşa-
masında değişen şartiara uydurul-
ması istendi. Bu değişiklikleri ice-
ren teklifimizi göturdüğümüzde
fabrikaların blok halinde Fransız-
lara satıldığı bildirildı.
Özelleştirme ile ilgili düşünce-
lerime gelince, dunyada yeni eği-
limler çeşitli sahalarda global şir-
ketlerin oluşması biçimindedir.
Bizim de dünyadaki gelismeleTe
ayak uydurmak için bu büyüklük-
te kuruluşlara sahip olmamız ge-
rekmektedir. Bu açıdan bakınca,
bence fabrikalan tek tek satmak
da, beşini birden satmak da, yer-
li firmaya olsa bile hatadır. Özel-
leştirmede ÇÎTOSAN'ın sahip ol-
duğu buyüklüğü koruyup, özerk-
leştirmek, hisselerin beh'rli bölü-
münü sermaye piyasasında halka
satmak gerekirdi. Çünkü ÇİTO-
SAN parçalanmadan önceki ya-
pısı ile dünya sıralamasına girebi-
lecek büyüklükte idi ve bizim bu
dunyada ekonomik bir mücade-
leyi surdürebilmemiz için böyle
dev kuruluşlara gereksinmemiz
var.
ifade etmektedirler.
Görüldüğii gibi çimentonun satış öyküsü
özelleştirmeden beklenen kuramsal amaçlar-
la pek tutarlı gözükmemekte, "neden böyle
bir satış yapıldı" sorusunun cevabı açıkhğa
kavuşmamaktadır. Çimento alanında çalışan
bazı uzmanlara ve bir kısım DPT yetkilileri-
ne göre sözü edilen özelleştirme, esas olarak
Türkiye'nin AT üyeliği için olumlu bir ortam
sağlamaya yönelik bulunmaktadır. Buna go-
re Turkiye çimento sektörünü Fransızlara aça-
rak bir taraftan, AT üyeliği için Fransız hü-
kümeti nezdinde olumlu bir hava yaratmaya
yönelmiş, diğer taraftan da Avrupa sermayesi
ile butunleşmek için kesin kararhlığını oıta-
ya koymuştur.
ANAP hükümetlerinin temel politikaların-
dan biri özelleştirmedir. Çimento sektörün-
de özelleştirmeye hatta yabancılaştırrnaya git-
raenin çok önemli ve mutlak olarak olumsuz
sonuçlar doğuracak bir girişim oimadığı söy-
lenebilir. Çünkü, hemen hemen herkesin gö-
ruş birligi içinde olduğu nokta, Türkiye'nin
bilgi, beceri ve sermaye açısından çimento sek-
töründe oldukça ileri bir düzeye ulaştığıdır.
Başka bir deyişle hem kamu hem de özel ke-
simde çimento.fabrikası kuracak, işletecek
bilgi-deneyim ve sermaye vardır. Nitekim özel
kesimdeki çimento üreticileri, izlenen özelleş-
tirme politikasını şiddetle eleştirmekle bera-
ber Fransızların yarışmaya girmesinden çok
ürkmüş gözükmemektedirler.
Çimento fabrikalarının yabancılaştırılarak
özelleştirilmesi olayına bakıldığında, sözu edi-
len endişe ve kaygulann temelsiz oimadığı or-
taya cıkmaktadır. Fransızlara satılan fabrika-
lar tüm toplumun malıdır ve bu satışın, en
azından özelleştirme ile ilgili kuramsal gerek-
çelere uymuş olması beklenmektedir. Ancak
somut olaya ayrıntılı bir biçimde bakıldığın-
da, özelleştirme için soz konusu olan kuram-
sal gerekçelerin hemen hemen hiçbirinin te-
mel alındığı söylenememektedir. Bir başka de-
yişle, bu yabancılaştırdrak özelleştirmede, ka-
lın bir ideolojik çizgınin egemen olduğu, so-
rumsuz ve tarih bilincinden yoksun bir poli-
tik seçmenin yapıldığı ortaya cıkmaktadır. Bu
durum, kaçınılmaz bir biçimde özelleştirme
girişimlerinin, bundan sonra temel siyasi ça-
tışmalann gündem maddesi haline gelmesine
yol açması ile sonuçlanacak gibidir.
BİTTİ