25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 OCAK 1990 Mecliste grubu bulunan üçpartinin temsilcileri 82 Anayasası'nda değişiklik yapılması konusunda görüş birliğine vardılar: Türkiye'de aııayasa hıuıahııu varCm..,..„ Cazetemiz tarafından parlamentonun kJUIl IIŞ çatlsl aitmda bir araya getirilen ANAP Grup Başkan Vekili Yasin Boıkurl, SHP Grup Başkan Vekili Onur Kumbaracıbaşı ve DYP Grup Başkan Vekili Köksal Topıan Türkiye'nin demokrasi gündemini tartıştılar. Parlamento'da grup kurabilmiş üç siyasi partiyi lemsıl eden grup başkan vekilleri, demokrasinin daha sağtam ve sağlıklı bir biçimde yerleşmesi ıçin Anayasa. Meclis Içtuzüğü, Seçim ve Siyasat Parti yasalarmda değişiklik yapılması konusunda gorüş birliğine vardılar. Daha çok 1982 Anayasası üzerinde durulan panelde üç grup başkan vekili de Türkiye'de bir anayasa bunalımının yaşandığını dile getirdiler; bu bunaltma yol açan nedeni, 82 Anayasası'nm bir tepki metni olmasına ve yapılmasma halkm katılmamasma bağladılar. Kumbaracıbaşı ve Toptan, yeni bir anayasa yapılması gerektiğıni ve artık seçim-temsil ilkesini işleıerek yenı anayasanın halk tarafından hazırlanması zorunluluğundan söz ederken, Bozkurl, anayasa değışiklikleri konusunda diyaloğa hazır olduklarım, ancak 1980 öncesini unutmamak gerektiğıni vurguladı. Bununla beraber panele katılan uç poluikaa da, anayasanın toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir uzlaşmayı aksettirmesi gereğinın altını çizdiler. Panelde Toptan ve Kumbaracıbaşı, yeni bir anayasa için halk iradesini yansıtacak bir genel seçimin zorunlu olduğunu ileri surmekle beraber bazı somut konularda derhal anayasa değişıklıklerıne taraftar olduklarım belirttiler. Buna karşılık iktıdar partisini temsil eden Bozkurt, muhalefetin değişiklik önerilerine sıcak bakacaklannı söytedı. Üç partinin TBMM tçtuzüğü konusunda anlaştıkları ve yakırı bir gelecekte bir araya gelerek yeni bir düzenteme yapacaklan ortaya çıktı. Siyasi partiler ve seçitr yasalanmn değişmesi konusunda üç parıinin de benzer görüşlere sahıp olduğu ortaya çıktı. — 1 — GENCAY ŞAYLAN — Efendim eğer uygun göriir- scniz önce anayasa konusu üzerinde duralım. Türki- ye'de birçok çevre 82 Anayasası'nm değişmesi gerek- üginden soz ediyor. Ancak değişiklik onerileri çok farklı boyutlan kapsıyor. Anayasanın, temel hak ve özgür- liikler ile ilişkili olarak demokratikleşme doğrultusun- da değişmesi gerektiğinden soz ediliyor. Bunun yanın- da parlamenter sistemden 'başkanlık sistemi'ne dönüş ya da 'çerçeve anayasa' gerekliliği turünden sistemsel değişme gorüşleri de ortaya atılıyor. Sayın Bozkurt siz iktidar partisinin Meclis grubu yöneticisisiniz. Size gore bir anayasa değişikliği gerekli mi, gerekliyse nasıl bir anayasa değişimi ongoruyorsunuz? 82 Anayasası 'en mükemmer değil BOZKLRT (ANAP) — Biz iktidar partisi olarak bu tür konularda muhalefet ile diyalog ve bunun sonun- da bir uzlaşmaya varmayı gerçekten arzuluyoruz. Bu nedenle de bu tür toplantıları çok olumlu buluyoruz. Bakın, anayasalar kesin, değişmez hukümler değiller- dir, lngilız Anayasası gibi yazılı olmayan'anayasalar bile değişmektedir. Bizde anayasalar genellikle bir re- aksiyon üninü oluyor. 61 Anayasası böyle idi, 12 Mart döneminde yine reaksiyon olarak birtakım değişiklik- ler yapıldı. Kuşkusuz 82 Anayasası'nı "en mükemmel" olarak tanımlamak mumkün değildir; bu anayasanın eksik ve yetersiz kısımlanrun değişmesi gerekir. Biz ana- parlamento İçi Diyalog Gencay Şaylan Muhalefet, 1983 yılından beri her seçime değişik bir yasa ile girıldiğini ve birinci partiye büyük ayrıcahklar sağlayan mevcut düzenlemenin, artık ANAP'ın birinci parti olmasımn olanaksızlığı nedeni ile mutlaka değiştirileceğini vurguladı. Üç grup başkan vekilinin de seçim yasasındaki barajların indirilmesi konusunda anlaştıkları ortaya çıktı. Parlamento kütüphanesinde yapılan ve üç saati aşan panelde, en azından söylem düzeyinde, uç siyasi partinin de demokrasinin daha sağlam ve tutarlı hale gelmesi için temel yasalarda değişiklik yapılması gerektiğıni ileri sürmesi umut verıci oldu. Böyle bir tablonun ortaya çıkması, kaçınıtmaz olarak bazı siyasi sorumlulukları da gündeme getirdi. Eğer TBMM'de grubu olan üç parti, daha demokratik bir düzen için bazı değişiklikleri yapma konusunda anlaşıyorlarsa en kısa zamanda bu değişikliklerin gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi takdırde kamuoyunda, politikaaların hoş göninmek için hoş şeyler söyledikleri, demokrat bir tuıum takınabildikleri, ama iş yapmaya gelince çok farklı hareket ettikleri gibı bir izlenim doğabilecektir. Bu tür izlenimler ise parlamenter sistem ve demokrasi için sağlıksız bir ortamın doğmasına yol açabılecektir. Buna meydan vermemek ve parlamenter sıstemi hak etmediği eleştirilerle karşı karşıya bırakmamak için partilerin, en azından anlaştıkları konularda değişiklikler yapmalan ıçin bir an önce harekete geçmeleh gerekmektedir. yasa değişikliği konusunda muhalefetten gelecek öne- rilere sıcağız. Zaten çok büyük bir oy oranı ile kabul edilmiş olmasına karşın, biz anayasada değişiklik yap- tık. 1988 yılında yerel seçimler ile ilgili bir değişiklik yaptık, ama sayımız yetmediği için halk oylamasına git- tik ve bu değişiklik kabul edilmedi. Son olarak da ölüm cezaları hakkında TBMM'nin onayı ile ilgili bir deği- şikliği, bir anayasa tadilini getirdik ve bu TBMM gun- deminde. Şu noktanın altını çizmek istiyorum. Ana- yasanın kabil tatbik olmayan hükümlerinin değisüril- mesinden yanayız ve halk oylamasına gitmeden bu de- ğişiklikleri gerçekleştirmek için muhalefetin desteğine gereksinmemiz var. GENCAY ŞAYLAN — Anayasanın somut olarak degiştirilmesini öngördüğinüz maddeleri var mı? BOZKLRT (ANAP) — Şu anda anayasanın 87. maddesi ile ilgili bir değişiklik gündemde. Eğer bu mad- de değişikliğinde uzlaşma olursa 137. madde ve diğer maddeler üzerinde dc değişiklikler söz konusu ola- bilecek. GENCAY ŞAYLAN — Tabii bir de Turkiye gibi hızlı bir sosyo-ekonomik degisim süreci yaşayan ülke- de katı anayasa yerine çerçeve anayasa gerekliliği lar- tışması var. Ama önce sayın Toptan'dan anayasa de- ğişikliği gerekliliği konusunda ne düşünüyor, bunu ri- ca edelim? TOPTAN (DYP) — Bu çok önemli bir sorun. Ana- yasalar kalıcı değillerdir, günün şartlarına göre yeni- lenmesi zorunlu metinlerdir. Ama anayasalar, yasalar- Cumburiyet'in bir araya getirdiği parti grup sözcüleri, (Soldan) Genca> Şaylan, Toptan (DYP), Bozkurt (ANAP) ve Kumbaracıbaşı (SHP). (Foloğraf:Rıza Ezer) dan farklıdır, çok sık değişlirilmemeli, temel yasa ni- teliğini korumalıdırlar. Halbuki Türkiye'de çok sık ana- yasa değişikliği gündeme geliyor. Türk halkı henuz ken- di anayasasını yapma imkânı bulamadı. Sıkıntının ger- çek nedeni bu. Cumhuriyet öncesı anayasalar, İ876, 1908 padişah fermanı ile getirildi. Daha sonra, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları ve 1971 tadilatı, yine halkın katkısı olmadan "birileri" tarafından, birtakım heyet- lere yazdırılıp "bunu onayla" diye halkın onune ko- nuldu. Türk halkı kendi anayasasını yapamadı Bana göre birinci sorun, temel sorun bu. Biri- leri bir anayasa taslağı hazırlayıp onayla diye halkın önüne göturme yerine anayasa, halkın hür iradesi ile seçtiği bir parlamentoya yaptırılmalı. Bu başanlabil- seydi, ne 10 yılda bir anayasa değişikliği yapmak ne de bu gün anayasa tartışmak zorunda kalmazdık. 82 Anayasası'nm kabulünden 6-7 sene sonra çok kapsamlı ve geniş bir anayasa değişikliği yapma zorunda kalı- yoruz. Bugün Türkiye'de çok geniş bir kesim anaya- sanın değiştirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Biz de bu kanaatteyiz. Bir kere bu kadar uzun bir anayasa metni dunya uy- gulamasında yok. Anayasada bir takım ilkeler yer alır, ama 82 Anayasası yönetmdiklerle tanzim edilecek hu- susları bile ele almış. Böyle olunca, toplumun her ke- simi için bir anayasa değişikliği gündeme geliyor. He- men değiştirilmesi gereken hukümler var. Dernekler, toplant: ve gdsteri yurüyuşleri ile ilgili düzenlemeler bunların başında geliyor. Bizim, DYP olarak öne sürdüğumüz bir diğer ana- yasa değişikliği gereği cumhurbaşkanının seçimi ve yet- kileridir. Bunu daha önce kamuoyuna çok duyurduk. Bize göre cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir, GENCAY ŞAYLAN — Sayın TopUn birçok önemli konnda somut anayasa degjşidikJeri gerefinden söz etti. Sayın Kumbaracıbaşı siz anayasa değişikliği konusun- da ne duşunütorsunuz, sayın Toptan'ın onerdiği so- mut değişikliklere nasıl bakıyorsunuz? KUMBARACIBAŞI (SHP) — Içinde bulunduğumuz dünya konjonkturii açısından bu söylesinin konusu çok önemli. Bir yanda bizim AT'ye gi işimiz tartışılıyor, daha doğrusu başvurumuzun istemediğimiz bir biçim- de yanıtlandığı bir donern yaşıyoruz. Diğer taraftan da Doğu Avrupa'da buyük değişmeler, gelişmeler orıaya çıkmış bulunuyor. Bunlar Türkiye'yi etkiliyor ve bu iki açıdan da bakıldığında ön plana çıkan sorunun demok- rasi olduğunu duşünüyorum. 'Turkiye 1980 sonrasın- da demokratikleşme açısından ne kadar yol aldı, neler yapılmıştır ve sıkıntılar nereden kaynaklanıyor?' lürün- den sorunlar hâlâ yaşamsal onemlerıni koruyorlar. De- ğerli arkadaşlarımın göruşlerinin belii bölümlerine ta- bii ben de katılıyorum. Anayasaların değişebilen hu- kuk kuralları getirdikleri tabii ki doğru bir görüş. Türki- ye'de ise anayasaların sık sık değiştiği görüşüne de sa- nıyorum hepimiz katıhyoruz. Gerçekten anayasanın bir sorun olmaklan çıkması gerekiyor. Oysa uzun yıllardır Türkiye'de anayasa bir sorun olarak gozukuyor. Anayasayı sorun olmaklan çıkarmanın yolu parlamentodan geçiyor. Parlamentoda temsil edilen ve Türkiye'nin çeşitli kesimlerinin sözcü- sü olan partilerin uzlaşarak bir anayasa yapmalan ge- rekiyor. Burada ozeilikle vurgulamak istediğim olay bir anayasa tadilatı değil, yeni bir anayasa yapılması. Bu noktanın altını çizmek istiyorum. Anayasa tadilatı ay- rı bir olaydır, uzlaşma urunu olan bir anayasa için söz konusu değişiklik biçimidir. Zamanla koşulların, bazı gorüşlerin değişmesiyle anayasalarda tadilat yapılabi- lir. Ama burada biz önce temeli kurmalıyız, yani uz- laşma ürünü bir anayasa yapmalıyız. Anayasa uzlaşma iiriinü olmalı 61 Anayasası da bir uzlaşma urunu değıldı, 82 de de- ğildir. İkisi de halk oylatnasından geçrrüştir, ama va- tandaşlarımız bu anayasalara bir uzlaşma metni oldu- ğu için oy vermiş değillerdir; o gunun siyasi koşulları öylesini gerektirdiği için oy vermişlerdir. Zaten oyle ol- masaydı, bugun bu sohbette arkadaşlarımızla aynı nok- ta üzerinde, anayasanın TBMM'de temsil edilen par- tilerin ortak çalışması ve uzlaşması ile çıkartılması ge- rektiği noktasi üzerinde buluşamazdık. Anayasa mut- lak olarak bir uzlaşma urunu olmalı, StRECEK ÇlTOSAN'a aitfabrikaları alan Fransızşirketi, çimento sanayiini 'terbiye etme' amacını taşıdığını söylüyor Türk çimento fabrikaları ^terbiyesiz' mi?ÖZEL SEKTÖR ÇİMENTODA TRANSIZLAŞTIRMA'YI NASIL DEĞERLENDİRİYOR? Yavuz Zeytinoğlu: Yurt içinde kalan değer artık dışan gidecek 'ÇIMENT' Çimentonun Fransızcası GENCAY ŞAYLAN Terbiye etme, boyutlu ve kapsamlı bir yenileme girişimini içermemektedir. Çimento sektöründe faaliyet gösteren yerli çimento üreticilerinin önde gelen temsilcileri de özelleştirmenin, daha dogrusu Fransızlaştırmanm, önemsenecek bir teknolojik yenilik getirmeyeceğine işaret etmektedirler. O halde dev Fransız şirketleri neden Türk çimento sanayiine ilgi göstermekte, neden bu alana paralar yatırmaktadır? — 3 — Çimentonun ozelleştirilmesinde üzerinde önemle durulması gereken bir konu da yerli özel sanayinin devre dışı kalmasıdır. Türki- ye'de küçumsenemeyecek bir yerli, özel çi- mento sanayii vardır. Acaba bunlar neden devre dışı kalmıştır? ÇlTOSAN'a ait 5 fabrikayı satın alan So- ci&e Des Ciments Francais şirketinin bir yet- kilisi, Türkiye'nin buyük çimento fabrikala- nnın bir yöneticisine Türk piyasasına giriş ne- denlerini şöyle açıklamıştır: "Biz dünyaya vayılmak istiyoruz, özellik- le, L'çüncu Dün>a ulkelerine bakıyoruz. Ön- ce bu ulkelerde birkaç ana fabrikayı satın alı- yoruz; 5, hatta gerekirse 10 yıl kâr etmemeyi öngören bir bütçe ile işe giriyoruz ve boylece o ulkedeki çimento sektorüniı terbiye ediyo- rnz." Oldukça açık ve dürüst davranmış olmak- la birlikte Fransız şirketinin yetkilisi tarafın- dan ortaya atılan "terbiye etmek" kavramı üzerinde duşunmek gerekmektedir. Acaba ter- biye etmekten ne kastedilmektedir, yoksa Türkiye'deki çimento fabrikaları "terbiyesiz" bir çalışma içinde midirler? Eğer terbiye kav- ramının içine sektordeki uretim birimlerinin rasyonel çalışması giriyorsa Türk çimento sa- nayiinin bir sorunu oimadığı söylenebilmek- tedir. Mevoıt veriler, yabancılara hazırlatılan raporlar, DPT'nin gorüşleri ve en önemlisi olarak çimento alanında uretim yapan Türk müteşebbislerine göre çimento sektöründe bir sorun ya da darboğaz mevcut değildir. Bu du- rumda Fransızların neyi, nasıl terbiye edece- ği sorusu gündeme gelmiş gozükmektedir. Yenilenme zaten zorunlu Satılan fabrikalardan Pınarhisar Çimento Fabrikası yeni bir kuruluştur. Balıkesır ve Af- yon fabrikalarınm da çok kısa bir süre önce yenilendiği bilinmektedir. Aynca uzmanlar çi- mento fabrikaiarında makine aksamının sü- rekli bir yenilenme zorunluluğu içinde buluıı- duğunu, söz konusu makine aksamı için amortismanın yiızde 20 ya da 25 olduguna işa- ret etmektedirler. Bir başka deyişle satış ko- şullanna göre Fransız şirketinin yapmak zo- runda olduğu yenilenme. çimento fabrikala- rınm ÇİTOSAN'ın elinde kalması halinde de yeıine getirilmesi gerekli bir zorunluluktur. O halde terbiye etme, boyutlu ve kapsamlı bir yenileme girişimini de içermemektedir. Nite- kim çimento üretimi alanında ciddi bir bilgi ve deneyim biriktirmiş olan verlı çimento ure- ticilerinin önde gelen temsilcileri de özelleş- tirmenin, daha doğrusu Fransızlaştırmanın önemsenecek bir teknolojik yenilik getirme- yeceğine işaret etmektedirler. O halde dev Fransız şirketleri neden Tüık çimento sanayiine ilgi göstermekte, neden bu alana paralar yatırmaktadır? Kuşkusuz Çİ- TOSAN'ın fabrikaları ile ilgili satış, alıcı açı- sından koşulları çok iyi bir alışveriş sayılabil- mektedir. Bu tesisleri yeniden kurmak için şimdi ödenenin 2.5-3 misli para gerekmekte- dir. Ayrıca satış için ilk bedel olarak 135 mil- yon dolarlık bir değer saptannuş, daha son- ra sanki hiç alıcı çıkmamış gibi alelacele fi- yat indirilerek 105 milyon dolara fabrikalar devredihniştjr. Satış için, "degerini bulmadı- ğı" gerekçesi ile beklemek yada yerli çimen- to üreticilerinin fiyat arttırmalan için onlar- la pazarlık yapmak söz konusu olmamıştır. Kısaca, alıcı firma açısından çok uygun ve ol- dukça hızlı bir satış yapıldığı söylenebilmek- tedir. Kâr, çok önemli değil Doğal olarak her girişimd kâr etmeyi amaç- lamaktadır ve bir ülkeye yatınm yapan bir ya- bancı şirket için de kâr edip, o kârları dışarı- ya transfer etmek, ana birime taşımak amaç- tır. Ancak dışanya kâr transferinin Türkiye'ye gelen dev firmalar için çok önemli bir amaç olduğunu söylemek pek gercekçi olmayacak- tır. Global stratejüer izleyen dev kuruluşlar için kâr etmek ve bu kârı ana şirkete tasımak üçüncu ya da dordüncu dereceden bir amaç olarak nitelenebilmektedir. Global stratejide çok daha önemli ve yaşamsal nokta ana şir- ketin, makine, donatım ve teknolojinin fiya- tını belirleyecek konumda bulunmasıdır. Türkiye'ye gelen çimento devleri de doğal ola- rak buradaki fabrikalarına, kendi belirlediği I'iyatlarla, kendi ürettiği makine, donatım ve teknolojiyi satacaktır. Örneğin, çimento üre- tinii alanında bir hayli deneyimi olan bir uz- man, Fransız şirketinin bu yolla "şimdi öde- diği parayı 5-6 yıl içinde çıkaracagını" ileri sürmüştür. Uzmanlar. gelişmiş ulkelerde çimento sek- törunun bir dar bağaza girdiğinden söz etmek- tedirler. Bunun nedeni çimento üretinünin zor bir iş olması ve daha da önemlisi bu ulkeler- de nufus anışının sıfır düzeyinde bulunması- dır. Buna bir de gelişmiş ulkelerde giderek guçlü ve etkiu hale gelen "çevrecilerin" bas- kısını eklemek gerekmektedir. Bu nedenle ge- lişmiş ulkelerdeki büyük çimento şirketleri, hızlı nüfus artışı gösteren, çevre konusunda pek de duyarlı olmayan, orta düzeyde geliş- miş Üçuncü Dünya ulkelerine yönelmiş gö- zükmektedirler. Bu çerçeve içinde Fransızla- rın Turk piyasasına giriş güdulerini böyle bir global strateji çerçevesinde değerlendirmek daha gercekçi bir yaklaşım olabilecektir. Çimento esas olarak sermaye yoğun bir üre- tün dalı görünümü vermektedir. Işletmeye ba- kıldığında, çimento fabrikaiarında emeğin pa- yının yüzde 10'nun altında kaldığı soylenebil- mektedir. Bu nedenle kamuya ait çimento fabrikaiarında aşın istihdama gitmek, yani ge- rekenden fazla adam çalıştırmak işletme ma- byeti üzerinde belirleyici biı etki yapmayacak; örneğin maliyet içinde emeğin payı yüzde 12-13'lere tın-ıanmış olacaktır. Kalkınmanın en tutarlı tanımı, "kişi bası- na ortalama emck verimliliğjnin artması" bi- çiminde yapılabilmektedir. Buna göre kamu işletmelerinde fazla işgücü istihdam etme, gizli işsizlik yaratma savunulabilecek bir şey de- ğildir. Ne var ki işsizlik Turkiye gibi orta dü- zeyde gelişmiş ulkelerde kronik bir özellik ta- şımakta, devlet kaçınılmaz olarak bir takım palyatif önlemlere yönelmektedir. Kamu iş- İetmelerinin özelleştirilmesi, hele yabancı ser- mayeye devri, bu bir tür işsizlik sigortası iş- levinin son bulması anlamına gelecektir. Yan sanayiler Sanayinin sosyal işlevleri açısından bir di- ğer önemli sorun da yan sanayi dallarıdır. Çi- mento fabrikalannda kullanılan çeşitli maki- ne, araç ve gereçler ile birçok yan mamul madde yan sanayisini oluşturmakta, çoğu ufak çaplı bir çok işletme bu yan sanayi ürün- lerini üretmektedir. Çimento fabrikalarınm satışından sonra bu yan sanayi dallannda da bir daralma beklenmektedir. Çünkü artık fab- rikalarda kullanılacak makine, araç ve gereç- lerin büyük bir bölümünun artık Fransa'dan, Fransız şirketinin diğer işletmelerinden ithali söz konusu olabilecektir. Satılan beş fabrikanın piyasa hinterlandı içinde Ak Çimento, Çimentas, Batı Anado- lu, Bastaş, Yibitaş gibi fabrikalar bulunmak- tadır. ÇlTOSAN'a ait fabrikaların özelleşti- rilmesi durumunda özel kesimin, kendi fab- rikasınm hinterlandında bulunan fabrikaya talip olması, beklenen ve doğal bir sonuçtur. Nitekim yerli özel müteşebbislerin kendi fab- rikalarmdan bölgesıne giren özeUeştirilecek fabrikalara ilgi duyduğu anlaşılmakıadır. Blok satış yerine 5 fabrikanın tek tek saıüması halinde daha büyük bir değer fiyatı elde edi- lebileceği akla gelmektedir. Ancak özelleştir- me politikasını tayin edenler işin bu yönü üze- rinde durmamış, daha yüksek bir toplam fi- yat elde etmek için özel kuruluşiarın yöneti- cileri ile etkili bir pazarlık surecini yürütmek- ten kaçmmışlardır. Nitekim, çimento alanında faaliyet gösteren özel sektor temsilcileri, sa- tış işini eleştirmekte; açık olmayan, tutarsız ve özelleştirmeden beklenen faydaları sağla- mayan bir satış politikası izlendiğini açıkça ÇİTOSAN'a ait beş çimento fabrikasımn "özelleştirme yapı- yoruz" gerekçesi ile dev bir Fran- sız firmasına satılmasını, çimen- to sektöründe çalışan sanayicile- rimiz nasıl değerlendirmektedir? Eskişehir Çimento Yönetim Ku- rulu Başkanı Yavuz Zeytinoğlu sorularımızı şöyle yanıtiadı. — Bildiğiniz gibi ÇtTOSAN'a bağh 5 fabrika, bl«k olarak So- ciete Des Ciments Francais adlı bir yabana firmaya saoldı. Bu sa- tış ile ilgili genel değerlendirme- niz nedir? ZEYTtNOĞLU — Genel ola- rak yurda girecek yabancı serma- yenin Türkiye'de istihdam yara- tan, yeni teknoloji getiren ve Türkiye'nin dış ödemeler denge- sine olumlu katkılarda bulunan alanlarda kullamlması istenir. Bu işte ve genel olarak kurulu fabri- kaların yabancı sermayeye satıl- masında, bu kriterlerin hiçbirisi yenne oturm'uyor. tstihdamı biz zaten yaratmışız. Teknoloji bu konuda, aşağıda açıklayacağımız nedenlerle etkileyici bir onem ta- şımıyor. Ödemeler dengesine et- kisi ise uzun vadede olumsuz ola- cak; çünku bu fabrikalar zaten kâr eden kuruluşlardır. Bu yıla kadar yurt içinde kalan değer ar- tık dışan gidebilecektir. — Bu satış ile Fransızlann fab- rika değil piyasa aJdıklan ve ör- neğin 5 ya da 10 yıllık bir zarar programı ile işe girip tüm sektör- de etkinliklerini artnracaklan ileri sürülmektedir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bizim, dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmek için ÇİTOSAN büyüklüğündeki kuruluşlara ihtiyacımız var. Bence, bu açıdan fabrikaları tek tek satmak da beşini birden satmak da yerli firmaya olsa bile hatadır. ZEYTtNOĞLU — Bugün için Fransızların veya herhangi bir ya- bancı sermayenin böyle uzun va- deli zarar programlan ile piyasa- yı ele geçirmek isteyebileceğini tahmin etmiyorum. Olsa olsa bu satışı yeni satışlar izleyebilir ve bir süre sonra geçen yıla kadar tama- men yerli sermayenin elinde olan çimento uretim alanında, yaban- cı sermaye etkin bir duruma yük- selir. Bu satış çimento üreticileri- ni ojumsuz etkilemez. — Özelleştirme ve özelleştirme yoluyla yabancı sermaye çekme- den beklenen bir fayda ya da amaç, yeni, Ueri teknolojikrin öl- kemize gelmesi. Sizce Fransızlar çimento sektonine yeni ve ileri leknolojiier getirebilecek mi? Bi- (Eskişehir Çimento) zim, kamu ya da özel çimento fabrikalanmız, teknoloji ve bilgi birikimi bakımından Avrupalıla- ra göre çok ma geri? ZEYTİNOCLU — Teknoloji- nin sonu yok. Bu yatırımcılar da elbetteki yeni teknolojiler getire- cek. Ekonominin gereği böyle. Ancak çimentoda yeni teknoloji- ler kimsenin tekelinde değil. Türkiye'de de birçok fabrikada da, son yıllarda teknolojilerini ge- liştiren yatırımlar yapıldı, yapma- ya devam ediyorlar. Türkiye'de çimento kesiminde yeni teknolo- jileri izleyecek ve uygulayacak in- san gücü yetişmiş durumdadır. Özet olarak, yeni teknoloji gele- cek savı bu olay için çok tutarlı deği:. — Siz bir sanayici olarak satı- lan fabrikalara ilgi duydunuz mu? Eğer blok satış yerine fabrikala- nn tek tek satılması söz konusu olsaydı almak istediğiniz bir fab- rika var mıydı, bunun için hangi fiyatı ödemeyi dıişünürdünüz? ZEYTİNOCLU — Biz sadece Afyon Çimento Fabrikası için bir teklifte bulunduk. İlk olarak Af- yon Çimento Fabrikası için belir- ledikleri bedelin yüzde 80'i üstün- de bir teklifimiz oldu. Teklifimi- zin iyileştirilmesi ve pazarlık aşa- masında değişen şartiara uydurul- ması istendi. Bu değişiklikleri ice- ren teklifimizi göturdüğümüzde fabrikaların blok halinde Fransız- lara satıldığı bildirildı. Özelleştirme ile ilgili düşünce- lerime gelince, dunyada yeni eği- limler çeşitli sahalarda global şir- ketlerin oluşması biçimindedir. Bizim de dünyadaki gelismeleTe ayak uydurmak için bu büyüklük- te kuruluşlara sahip olmamız ge- rekmektedir. Bu açıdan bakınca, bence fabrikalan tek tek satmak da, beşini birden satmak da, yer- li firmaya olsa bile hatadır. Özel- leştirmede ÇÎTOSAN'ın sahip ol- duğu buyüklüğü koruyup, özerk- leştirmek, hisselerin beh'rli bölü- münü sermaye piyasasında halka satmak gerekirdi. Çünkü ÇİTO- SAN parçalanmadan önceki ya- pısı ile dünya sıralamasına girebi- lecek büyüklükte idi ve bizim bu dunyada ekonomik bir mücade- leyi surdürebilmemiz için böyle dev kuruluşlara gereksinmemiz var. ifade etmektedirler. Görüldüğii gibi çimentonun satış öyküsü özelleştirmeden beklenen kuramsal amaçlar- la pek tutarlı gözükmemekte, "neden böyle bir satış yapıldı" sorusunun cevabı açıkhğa kavuşmamaktadır. Çimento alanında çalışan bazı uzmanlara ve bir kısım DPT yetkilileri- ne göre sözü edilen özelleştirme, esas olarak Türkiye'nin AT üyeliği için olumlu bir ortam sağlamaya yönelik bulunmaktadır. Buna go- re Turkiye çimento sektörünü Fransızlara aça- rak bir taraftan, AT üyeliği için Fransız hü- kümeti nezdinde olumlu bir hava yaratmaya yönelmiş, diğer taraftan da Avrupa sermayesi ile butunleşmek için kesin kararhlığını oıta- ya koymuştur. ANAP hükümetlerinin temel politikaların- dan biri özelleştirmedir. Çimento sektörün- de özelleştirmeye hatta yabancılaştırrnaya git- raenin çok önemli ve mutlak olarak olumsuz sonuçlar doğuracak bir girişim oimadığı söy- lenebilir. Çünkü, hemen hemen herkesin gö- ruş birligi içinde olduğu nokta, Türkiye'nin bilgi, beceri ve sermaye açısından çimento sek- töründe oldukça ileri bir düzeye ulaştığıdır. Başka bir deyişle hem kamu hem de özel ke- simde çimento.fabrikası kuracak, işletecek bilgi-deneyim ve sermaye vardır. Nitekim özel kesimdeki çimento üreticileri, izlenen özelleş- tirme politikasını şiddetle eleştirmekle bera- ber Fransızların yarışmaya girmesinden çok ürkmüş gözükmemektedirler. Çimento fabrikalarının yabancılaştırılarak özelleştirilmesi olayına bakıldığında, sözu edi- len endişe ve kaygulann temelsiz oimadığı or- taya cıkmaktadır. Fransızlara satılan fabrika- lar tüm toplumun malıdır ve bu satışın, en azından özelleştirme ile ilgili kuramsal gerek- çelere uymuş olması beklenmektedir. Ancak somut olaya ayrıntılı bir biçimde bakıldığın- da, özelleştirme için soz konusu olan kuram- sal gerekçelerin hemen hemen hiçbirinin te- mel alındığı söylenememektedir. Bir başka de- yişle, bu yabancılaştırdrak özelleştirmede, ka- lın bir ideolojik çizgınin egemen olduğu, so- rumsuz ve tarih bilincinden yoksun bir poli- tik seçmenin yapıldığı ortaya cıkmaktadır. Bu durum, kaçınılmaz bir biçimde özelleştirme girişimlerinin, bundan sonra temel siyasi ça- tışmalann gündem maddesi haline gelmesine yol açması ile sonuçlanacak gibidir. BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle