Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 21 OCAK 1990
Stockholm'den Madrid'den
Bir kadın: Bir kadın nasıl Casuslar
işsiz kaldı
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — İsveçli kadmlar da savaş bal-
tasını topraktan çıkarmaya hazırlanıyor gibi son
günlerde. Çıkarırlar mı, çıkarmazlar mı bilinmez,
ama erkeklere karşı isyan çağrılarına geçen hafta
eklenen sonuncusu, ortalığı bir hayli karıştırdı.
Nina Yderberg 25 yaşlarında, güzeller guzeli, sa-
rışınlar sartşını bir tıp öğrencisi. Geçimini fotomo-
dellik yaparak sağlıyor. Nasıl sağlaraasm? İnsan,
"Rambo" Stallone'nin eski karısı Brigitte Nielsen
ile Eurythmics'in Annie Lennox'u ortalamasının
beşinci kuvvetinde bir güzelliğe ve akıllara Richter-
üstü depremîer yaşatan biı vücut yapısma sahip
olursa, geriye yapılacak bir şey kalıyor mu?
Nina'nın bir özelliği daha var. Gazetecitik yapı-
yor. Isveç'in belki de en dınamık, en sağlıklı, en
'diri' yayın organı olan, anarşist eğilimlı 'Maga-
zin April'de pornografi, cinsdlik, erkek-kadın iliş-
kileri konulannda çarpıcı röportajlar yayımlıyor,
yerleşik ahlak kalıplarını tağyir, tebdil ve ilga edi-
ci nitelikte makaleleriyle an kovanlarının içine sık
sık parmağını sokuyor. Yazdıkları hiç oyle yenir
yutulur şeyler de değil. Çünkü Nina bazı
"seylerden" bahsederken o "şeylerin" toplumda-
ki yerleşik adlarını dobra dobra kullamyor. Anla-
şılmaması olanaksız.
Nina'nın Magazin April'in son sayısında çıkan
polemik yazısı, erkekler için tam bir şok-terapi ol-
du. 'Veler artık!" düşüncesiyle kaleme alındığı aıı-
laşılan yazının başlığı, gayet açık ve net bir biçim-
de, "Bir kadın nasıl s r" şeklindeydi. "Ya ben
şanssızım ya da pek çok erkek s..lerini nasıl kul-
lanacakJannı bümiyorlar" diye başlıyordu yazı. Ni-
na, 10 yıllık seks hayatı boyunca, bu "işi" gerçek-
ten bilen üç ya da dort erkeğe rastlamıştı.
"ErkekJer!" dıye sesleniyordu Nina, "tükenmek
bilraeyen girnıe-cıkma hareketleriyle bir kadını ger-
çekten tatmin edebileceğinize inanıyor musunuz?"
Ve surdürüyordu: "Olur mu böyle şey? Biraz me-_
rak edip de bacaklarımızın arasına baksaydınız an-
sonra "peki, ben?" diyecek olmuş, "oran çirkin"
yanıtıru almış. Bir başkasında aldığı yanıt, "Begen-
mediysen çeker gidersin!" Geçen yaz ise bu "işi"
iyi bildiğini sanan bırinden bol bpl öğüt dinlemiş.
Ve o anda canına tak demiş. "Artık kızlarla
sevisiyonım" diye yazıyor. "Birincisi, nasıl yapı-
lacagını biliyorlar. tkincisi, nefis memeleri var."
Nina, sevişirken orgazrn oluyormuş gibi yaptık-
lan için hemcinslerine de yükleniyor. Neden böyle
yapıyorlar? Açıklıyor: "Erkeğin çok duyarlı olan
o rninik egosunu >aralanıamak için. Kadınlar her
Nina Yderberg, Magazin April adh dergide yer alan yazısını 'Yeter
artık' düşüncesiyle kaleme almış: 'Erkekler, ttikenmek bilmeyen girip-
çıkma hareketleriyle bir kadını gerçekten tatmin edebileceğinize
inanıyor musunuz? Nina, bazı 'şeylerden' bahsederken, o 'şeylerin'
adlarını dobra dobra kullamyor, Yazı Isveç'te şoketkisi yarattı.
lardınız. Biz analomik olarak boyle yaralılmadık.
Kız arkadaşlannızın cinsel ilgileri zamanla neden
soğuyor acaba? Frijit olduklan için mi? Pöh! Bir
ilişkinin başında s e düşüncesi bile azmak için
yeterlidir. Ama aradan biraz zaman geçtiklen sonra
kişi aniıyor ki eglence orada başlayıp orada biti-
yor. Tatmin oiunmayacaksa neden azmalı? Çün-
kü öfke ve üzüntüden başka bir şey getirmiyor. tn-
san kendisini bir şilte gibi hissediyor."
Nina buradan bazı örneklere geçiyor. llk seviş-
melerinden birinde iki dakikalık bir debelenmeden
zaman erkeklerden daha gııçlıı olmuştur. Oyle ol-
masaydı, erkekler bunun tersini kanıtlamak için bu-
tün hayatlan boyunca uğraşırlar mıydı? Kadın, er-
kegin başansızlıgını omuzlayabiliyor. Bu yuzden en
rahatı orgazm oluyormuş gibi yapmak ya da 'ah,
olmak ıızereydirn, ama sen şahaneydin' diyerek er-
kegi rahatlatmak."
Nina, yazısının sonuç bölümünde, erkekleri ka-
dınlardan, kadının cinsel organından korkmama-
ya çağınyor. Kişisel ihtiyaçlann tatminine dayalı
olmayan bir ilişkinin ideal oiduğunu soylüyor. "Be-
ni bir tek arzum kalıncaya kadar uzun uzun okşa-
malısın. Sonunda sadece senin tarafından s i,
islemeliyim. O andan sonra artık seninim.."
Alıntüarını bir hayli sansurleyerek verdiğimiz ya-
zı hak ettiği yankıyı yarattı ve Stockholm barları-
-nın ve kulüplerinin sıcak tartışma konusu oldu el-
bette. Konuşmalann başhğı, "İsveçli erkekler sı-
nıfta kaldr'ydı. Nina, hemen İsveç Radyosu'nun
en popüler programı 'Efter Tre'ye çağnldı. "tsveçli
erkeklerin fantezi ve angajmandan yoksun
oiduğunu" bütün ulkeye duyurdu. Programa tele-
fon eden çok sayıda genç kız da benzer gorüşleri
dile getirdi. Genç erkeklerden pek bir ses çıkmadı.
Aftonbladet Gazetesi'nin açtığı bir anketi yanıtla-
yan 40 yaş üstu erkekler ise, anlaşıldı ki bozuk çal-
maktalar. Onlara gore, kabahatin önemli bir bö-
lümu, bu meseleleri konuşmaktan kaçınan İsveçli
kadınlardaydı.
Bir uzlaşmaya vanlamadı elbette, ama gelen lep-
kilere bakılırsa sorunun tsveç'te de hayli dennlik
taşıdığı kesin.. İşin bir de şu yanı var: Hayli uyu-
şuk suregiden bu tüketim topiumu ortamında ah-
laki ve sosyal sorunlann gerçek adını genç anar-
şistler koyuyor ve "kara kalabalığa" yükleniyor.
Nina Yderberg, şu sıralarda sado-mazoşizmle il-
gili bir albüm-kitap hazırlamakla meşgul. Ben ise
Magazin April'e abone oldum. Birbirinden ilginç
yazıları zevkle okuyorum. Hayata ofkeyle bakmak
ne guzel!
Paris'ten
Acele eden
trene binerNerede» siyasi gündemine iki kere iki dört eder
yazılmış, gerekli dönüşümleri yapamayan ülke
varsa, bilelim ki o ülke, bir kaç yıl hatta belki
birkaç ay sonra tarih trenini kaçırmış sayılacak.
SABETAY VAROL
PARlS — Ağızlarda tek bir
cümle var. O da, acele etmek.
Tüm yaşamı ya da yaşamının
önemli böliimü başkanlık uğruna
"bektemek'le geçmiş deneyimli
politikacr François Mitterrand,
"Kaybedecek vaktiniz yok" di-
yor. O ki cumhurbaşkanı olmak
için yıllarca sabretti ve zamana
oynadı. Dogu Avrupa'nın Yeni-
den Yapılanma ve Kallunma
Bankası" kuruluş toplantısı 35 iıl-
Londra'dan
Türbanda
orta yol
arayışı
15 yaşındaki Fatma Alvi
ve 14 yaşındaki kızkardeşi
Ayşe'nin başlanna neyi
nasıl takacaklanna bu saJı
karar verilecek.
EDİP EMtL ÖYMEN
LONDRA — Pakistanlı iki kız
kardeş sımfa turbanla girdiler di-
, ye okullan kızları içeri aimadı.
Fransa'dan sonra Ingiltere ada-
sında da mini bir turban krizi mi?
Oysa, ırk ayrımı yasak. Dosya,
Mufettişler Kurulu'nda. Şayet
okulun kararını, yasaya aykın bu-
lurlarsa okul para cezası bile ode-
yebilir. İngiltere'de hiç olmazsa
kâğıt uzerindeki hoşgörü yeter ki
bozulmasın. Ne de olsa sokak
araiarında Müslumanlan sıkıştı-
rıp dövmek hatta öldürmek ser-
best. Burada ne de olsa liberal bir
düzen var. Başkalarına zarar ver-
medikçe her türlü fikir söylenebi-
lir, her eylem mubah. Başkaları:
Beyaz orta sıruf.
Fransa'ya benzememek uğruna
1.5 milyon Müslümanı güçendir-
memek için her halde bu hafta
mufettişler okula sembolik bir pa-
ra cezası verecekler. Iş kapana-
cak. Zaten olaylı okula 15 kilo-
metre ötede bir başkasında oğren-
cilerin neredeyse hepsi Müslu-
manmış ve hepsi de türbanlı.
Imamlardan fîkir sormuşlar. On-
lar da tıirbandan yana. Oysa İn-
gilizler eski kolonilerinden. özel
serpuşlara alışkınlar. îşte buyrun
Sihler; Hindistan'dan gelip başla-
nnı hiç açmayan Sihler, Kallavi
kır sakallı, mihrace bozması Sih-
ler, başlanna bir de turban sardı-
lar mı Abrakadabra ile Mustafi
Gucaraı Maharacası arası bir gö-
runtu.
Ya Rastalar? Karaibler'den k>
pup gelip afro saçlarına kırmızı-
lı, sanlı, yeşilli iyimser renkleri
kocaman bir yün örme takke ile
geçırenler? Bunlann daha moda-
sal olanları siyah deriden, Afro-
yu da içine alacak kocamanlıkta
bir kasket. Daha otelerden 3ang-
ladeş'den gelenler ise sabah ak-
şam başlarında tığla örme birer
başlıkla dolaşıyorlar. Hele cuma-
ları, camilerın civarında bir beyaz
başlık devinımi. Orta üst sınıfın
her yaz Ascot yanşlanndaki ser-
puşlan ise bilumum dedikodu ve
sosyete dergilerıııe konu. Kimin
nesine buyuklükte ve tuhaflıkta
şapka taktı diye. Ama onlar sa-
yılmaz. Onlar beyaz orta, hatta
sadece orta da değil, orta ust sı-
nıf...
lşte bu yuzden 15 yaşındaki
Fatma Alvi ve 14 yaşındaki kız-
kardeşi Ayşo'nin başlanna neyi
nasıl takacaklanna bu salı gunü
karar verilecek. Ülkedeki tüm
Muslumanlann, tam da Salman
Rüşdu olayının yıldonumünde
ayaklanmasını onlemek için her
halde her zamanki geleneksel "or-
la yolu" bulacak lngılizler, "Sag-
lıgi' ve eırafa /arar termedikçe
her şeye e>vallah" diyetekler.
uzman temsilcileri arasında Pa-
ris'te yapıldı.
Güçlüklere rağmen 35 ülke
temsilcisi, bankanın aralık ayın-
dan önce 4 ayağı üzerine dikile-
ceğini saptayarak Paris'ten ayrıl-
dı. Bu konuşmanm üzerinden iki
gun geçmeden, Brüksel'deki AT
Komisyonu Başkaru Jacques De-
lors, geııe 1990 yılı sonundan ön-
ce 12 Avrupa ülkesinin "federa-
tif" bir yapı içinde bağlannı sık-
laştırmasını isıedi. Gene aynı gün-
ler içinde, Federal Alrnanya Mer-
kez Bankası Başkaru Otto PoehP-
in Paris'te verdiği bir konferans
geçen yılın araiık ortalannda,
Strasbourg'da alınan bir ön kara-
rın tartışmalannın şimdiden baş-
ladığını ortaya koyuyor.
Karar, 12 AT, ulkesinden ll'i-
nin oy_uyla ahnmıştı ve "Ekono-
mik ve parasal birlik" adını taşı-
yordu. Onümuzdeki yıl bitmeden
önce 'hukümetlerarası konferans'
toplanacak, tek merkez bankası,
tek para birimi hedeflerine dönük
müzakereler fiilen başlayacaktı.
Yakın zamana kadar pek hevesli
gözukmeyen ve ayak surten AJ-
manların tamşmayı ilk başlatan
taraf olması, her köşe başında,
"acele etmek" gerektiğini kura-
lının Avrupalıları beklediğini bir
daha gosterdi. Federal Alman
Merkez Bankası Direktörü, 12'ler
Avrupası için Alman modelıne
uygun bir "Bagımsız Merkez
Bankası" öneriyor.
Başka bir deyişle 'parasal
birlik'konusunda şimdiye kadar
daha ziyade geriden gelen .Alman-
lar, bayrağı kapıp bir anda öne
fırlıyor. Başka turden bir Avru-
pa "Bağırasız Merkez Bankalan
Sistemi" teklif ediyor ve bunun
için hükümetlerarası konferans
sonucunu bile beklemeye gerek ol-
madığını ifade ediyor. Yani, ba-
kanlar konseyi toplansın, karar
alsın, karan Strasbourg parla-
mentosuna onaylatsın ve kollar sı-
vansın. Bugunün dünyasmda sa-
ğına soluna bakıp beklemek fay-
da etmiyor. Eyleme geçmek gere-
kiyor. Statüko zarnanı değil.
Nerede siyasi gündemine iki ke-
re iki dört eder gibi yazılmış ge-
rekli dönüşümleri yapamayan ül-
ke varsa, bilelim ki o ülke, bir kaç
yıl hatta belki birkaç ay sonra ta-
rih trenini kaçırmış sayılacak. Ya-
rının dünyası, olup bitenleri tüm
'dogma'lardan bagımsız yöntem-
ler sayesinde analiz edecek, bizi
bekleyen tehlikeleri zamanında
saptayıp çevreyi haberdar edecek,
teknolojik, estetik, bilimsel, eko-
nomik yenilikleri ozümseyip bu
süreçlere katkıda bulunacak be-
yinlere ihtiyaç gösteriyor. Bu da
ancak v e sadece özgürlük koşul-
larında gerçekleşebilir.
MİNE G.SAULNIER
MADRİD — Doğu-Batı yakm-
laşması, kocaman bir kokteyl ter-
mosunun içinde "Ben Batmam!"
diyen Batman'larla dev buzullan
bir araya koyup şangır şungur çal-
kalıyor. Kendisine "Tıtanlann Ti-
tanı" dedirten Çavnseska, Tita-
nic'e parmak ısırtacak, rekor bir
sürede battı. Bu fena halde batan
Doğu Avrupa patentli 'Batmam'-
lar arasında, şimdilik kuyrugu dik
tutan bir Arnavutluk var. "Ama-
vut daman rutmak" diye buna
denmez de neye denir?
Yalruz bazı kurumlar, kendile-
rini yaratan nedenlerin ortadan
kalkmasıyla birlikte buhar olup
uçamıyorlar elbet. Aslında yer ya-
nlıp içine kaçmayı pek isterlerdi,
ama ne yazık ki son gelişmeler
kendilerini tıraşlı kafada bit gibi
açıkta bıraktı.
Balayı yaşayan karşıt sistemle-
rin, soğuk savaş zamanında yarat-
tıkları dev gizli servis örgütlerin-
den söz ettiğimizi, herhalde tah-
min ettiniz. Bu bir zamanlarm eli
kolu pek uzun ve burnundan kıl
aldırmayan "kanuüık prensieri",
varoluş nedenleri olan bloklara-
rası duşmanlık bitince, feci bir
kimlik komplesine kapıldılar. Hâ-
lâ bir işe yaradıklannı göstermek
için kimi kez pek gülünç duruma
şova'daki İspanya Büyükelçüiği'-
nin her yanına mikrofon serpiş-
tirmiş. 1987 yılına degin tepe te-
pe kullanılan mikrofonlar, bir
tspanyol hanım ajanın emrinde-
ki CESID uzmanlan tarafından
farkına vanlrruş. Dofrusu Polon-
yalılar, lspanyolların bu perfor-
mansma parmak ısırmışlar. Ama
lspanya'nın Varşova Büyükelçili-
ği'nde görev yapan lsyanyol ajan-
ların hanım şefı bu duruma çok
içerlemiş ve Polonyalılara, "Bu
sizin yaptıgımza uzun kulaklı ve
bet sesli bir hayvancılık denir. O
mikrofonlannızı tek tek soktiim"
diye haber gondermiş. Polonya-
lılar, hiç bozuntuya vermeden
şöyle bir yanıt iletmişler: "Söklü-
ğünüz mikrofonlar devlet malıdır,
geri vermenizi rica..."
El Pais Gazetesi, "Herhalde
başka bir büyükelçilikte kullana-
caklardı" diye bir yorum yapıyor.
İspanyol CESID, geçmişteki bu
birliktelikten başka. Polonya'ya
gizli servis ihracında işi kendisi-
nin kapatacağına başka bir man-
tıkla da inanıyor. L'zmardara gö-
re Polonya zamanla Avrupa'da
Ispanya'nınkine benzer bir ağır-
lık kazanacakmış. Dolayısıyla is-
tihbarat orgutlerini en az İspan-
yollannki kadar genişletmek zo-
rundaymışlar. Bu parlak yoru-
mun sahibi CESID Komutanı Ge-
tşsizlik kötü şey. CIA'nın kovalayacağı
komünist, KGB'nin ezeceği rejim düşmanı
bitince, kabuksuz kaplumbağaya döndüler.
Yalnız bazı kurumlar, kendilerini yaratan
nedenlerin ortadan kalkmasıyla birlikte buhar
olup uçamıyorlar elbet.
STING VE DEXTER — Bertolt Brecht'in 'Üç Kunışluk Opera'sını John Dexter yönetti. Brecht meraklılan ise Sting'i tutmadılar.
düşüyorlar. İspanyol Gizli Servi-
si CESID, bunlardan biri. Bir di-
ğeri de Polonez meslektaşlan, Po-
lonya Istahbarat Örgütü SB.
tspanya El Pais Gazetesi'nin
ileri sürduğüne göre CESID, ya-
ni İspanyol İstihbarat Servisi, hiz-
metlerini ve iş bilgisini Polonyalı
SB'ye satmayı kafaya koymuş.
Eski düşman yeni dost meslektaş-
larının "perestroyka" (yeniden
yapılanma) çorbasında bir tutanı-
cık da tspanyol tuzu bulunsun is-
tiyorlarmış. Bu cömertliğin geri-
sinde ise "Büyük Agabey"leri
KGB'den zamanında öğrendikleri
altın cevheri gibi bir ders yatıyor-
muş. Ağabey KGB, "Casuslnk
ögrencileri, öğrendiklerini eninde
sonunda getirir, öğretmenlerine
teslim ederler," dermiş hep. Bu
kurala göre, Polonyalı istihbarat
servisini yeniden örgütlemeye so-
yunan İspanyol CESID, ileride es-
ki öğrencisinden en azjndan hatır
saygısı bekliyor.
İspanyol CESlD'in Polonya'-
daki gizli servis pazarına hizmet
ihracatına kalkışması boşuna de-
ğil. Rakip firmalarla yanşma du-
rumunda azırnsanmayacak refe-
ranslan var. Üstelik bir ara Po-
lonyalılarla birlikte bile çahşmış-
lar: 1979 yılında Polonya içişleri-
ne bağlı istihbarat servisi SB, Var-
neral Emilio Alonso Manglano,
teknik açıdan kusursuz donatım-
ları oiduğunu vurgulamakta. Di-
ğer Batı Avrupa'lı rakip "şirkel"-
ler ise, îspanyolların teknik açı-
dan gerçekten çok iyi olduklanru
kabul ediyor, ama "Beyin yok"
diyorlar. Şom ağızlılar.
Bu minik öykü, iki ona halli
gizli servisin maceraları. Bir de
KGB ve CIA yakınlaşması var ki,
daha da şenlik. Geçen yıl haziran
ayında centilmenlik anlaşması ya-
pan iki dev casus örgütü, gelecek-
teki işbirliği ve yardımlaşmaları-
nı terorizm ve uyuşturucu kaçak-
cılığı alanlanndan başka, "İnsan
haklannın koranması arnacına",
adamışlar. Guler misiniz, ağlar
mısımz? Sanki yanm yuzyıldır in-
sanları sürek avı gibi izleyen, iş-
kence eden, hükümetler deviren,
karanlık sokak köşelerinde
"temizlik" yapan onlar değildi.
İşsizlik kötü şey. CIA'nın ko-
valayacağı komünist, KGB'nin
ezeceği rejim duşmanı bitince, ka-
buksuz kaplumbağaya döndüler.
Şımdi bir süre, evinin bahçesinde
gül yetiştiren emekli cellatlar gi-
bi "insan haklan" ile falan uğraş-
tılar diyelim. Ama kırk yıllık yı-
lanın solucan olamayacağını bi-
liyoruz.
» r 9
tan Atina'dan
Sting Broadway'de 'off Yılbaşında4 milyon dolar harcanarak gerçekleştirilen ve
Sting'in Ustura Jack'i oynadığı
Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera"sı,
Broadway'de tam bir düşkırıklığı yarattı.
ŞEBNEM^ATİYAS
NEW YORK — Hikâye 4 mil-
yon dolar bütçeli bir Broadvvay
gösterisinin hikâyesi. Hikâyenin
kahramanlarından biri "gece ya-
nsı kovboyu" filminden tanıdığı-
mız başanlı yapımcı Jerome Hell-
man. Ünlu yapımcı ilk kez bir
Broadvvay gösterisi için kollan sı-
vayıp boyunun ölçüsünü almak-
tadır. öteki kahraman ise 38 ya-
şında, çiçeği burnunda, milyar-
der, seks sembolü, rock ilahı, se-
kiz Grammy Ödüllü Sting. Ger-
çek adı Gordon Matthew Sumner.
Police grubunun eski solisti Sting
muziğinin yanı sıra aktörlüğe me-
raklı. Çeşitli filmlerde rol alma-
sına rağmen önemli bir oyunda
ad.-nı duyurmak istiyor. Üstelik
Kurt VVeill'in müziğinden etkile-
niyor.
Califonıia / Maübu'da lüks bir
sahil evi. Jerome Hellman'a ait.
Fotoğrafçı eşi Nancy Eilison ile
komşujarı Sting'i yakından tanı-
yorlar. Eilison birkaç kez profes-
yonel olarak Sting'in fotoğrafla-
nnı çekmiş. Bunlardan birinde
Sting Kurt Weill'e duyduğu ilgi-
yi dile getirmiş ve bu ilgiyi belli et-
mek için Ellison'a bir Kurt Weill
plağı dahi hediye etmiş. Kan ko-
ca o gece VVeill'in plağmı dinler-
ken Nancy Ellison'ın aklına geli-
yor: "Sting harika bir 'Ustura
Jack' olmaz mıydı?" lşte gerisi 4
milyon dolarla gelen, Broadway'-
de uzun süredir kapah olan kos-
koca Lunt Fontanna Tiyatrosu'-
nun butünüyle restorasyonunu
içeren macera böyle başlıyor.
"Üç Kuruşluk Opera"nın ta-
rihçesi, Brecht'in Broadvvay'de ti-
cari bir başarısı olamayacağını
gostermesine rağmen, yapımcı
Hellman yılmadı, eieştirilere ku-
laklannı tıkadı. Bütun hayatı
tiyatro-opera, Brecht-VVeilI ile
geçmiş olan 63 yaşındaki ünlu
müzik yönetmeni John Dexter'ı
işe aldı. Son yedi yıldır Metropo-
litan Opera'da yapım direktörlü-
ğünü sürdüren Dexter, Brecht'i
Metropolitan'a ilk sokan kişiydi.
" MahagoBynin Yükselişi ve Dü-
şiişü"nü sahnelemişti. O da hep
Üç Kuruşluk Opera'yı gerçekleştir-
mek istemişti. 63 yaşında oldu-
ğundan Hellman'ın önerisini ken-
disi için "son şans" olarak değer-
lendirdi ve kollan sıvadı.
SAYIN D0KT0R VE ECZACILARA
TRAVMALARDA AĞRI VE HEMATOMA KARŞI
ANTİENFLAMATUAR, ANTİFLOGİSTİK ETKİLİ
Reparil-Gel 40 g
Amorf Aescin
Aescin Sodyum Sülfat
Dietilamin Salicilat
ECZA DEPOLARINA VE ECZANELERE VERİLMİŞTİR.
DR.F.FRİK İLAÇ SAN. ve TİC.LTD.ŞTİ.
İstanbul 4.Levent Akçam Sok. 25/3 Tel:170 04 13-4-5
Metin çevirisi tümüyle yeniden
yapıldı. 40 yıhnı çevirmenliğe ada-
mış, "The Village Voice" Dergi-
si yazarlanndan Micbeal FeingokJ
çeviriyi yeniledi. Oyun kasım ba-
sımda Washington'da açıldığında
4 milyon dolar harcanmıştı bile.
Daha ilk gösteriden itibaren
oyun eleştirildi. Sting "Üç Kuruş-
luk Opera"yı oynamarun hiç ko-
lay olmadığını basına şu sozleriyle
açıkladı: "Son derece karmaşık
bir siireç. Brecht yadırgatma isti-
yor. Ama biz burada aynı zaraan-
da seyirciyi eglendirmeli\iz. Bo>-
lece bir yandan saklırgan olmak,
bir yandan da scyirciyi egiendir-
mek arasında bocahyoruz. Bu çok
zor bir durum. Benim oynadıgım
karakter kolay bir karakter degil"
Birkaç gösteriden sonra salon-
da her gece gelen gençlerin sayı-
sında azalma görülmeye başlan-
dı. Sting'i görmeye gelenler "Üç
Kuruşluk Opera" dan hoşnutsuz
ve tatminsız kalıyorlardı. "Üç
Knruşluk Opera" görmeye gelen
Brecht meraklıları ise Sting'den
hoşnutsuz kalıyorlardı.
En pahalı bilet 55 dolardı. Her
gece salonun dolması halinde haf-
tada 300.000 dolar getirmesi bek-
leniyordu. Hellman Sting ile an-
laşmayı temmuza dek yapmıştı.
Hafıada 300.000 dolardan kısa
sürede anlaşmanın gerekleriıü
karşılayabileceğini hesaplamıştı.
Evdeki hesap çarşıya uymadı.
New York'ta butün diğer Broad-
way gösterilerinin şubata dek dolu
olduğu Noel zamanı "Üç Kuruş-
luk OpenT'ya bilet bulmak mum-
kündü. Üstelik salonun yansı boş
olarak.
Nihayet 31 aralık akşamı, bir
buçuk aydır umitsiz devam eden
gösteriye son verilmesi kararlaş-
tınldı. O gece "Ustura Jack"
Sting sadece bu oyun için bırak-
tığı bıyığını asılmaya götürülmek
üzere beklediği hapishane hücre-
sinde tıraş etti. Tuhaf bir hüzün-
le ve fazla bir gurültü çıkarmadan
"Üç Kuruşluk Opera" perdesini
sessizce kapadı.
Sting 1990'a bıyıksız girdi.
W •
siyaset çöreğiYılbaşı çöreği törenlerinden biri de Atina
Yabancı Basın Derneği'nde düzenlendi.
Törene katılan parti liderleri ve siyasetçilerin
aldıkları kararların, Paskalya yortusuna kadar
uygulanması bekleniyor.
STELYO BERBERAKİS
ATİNA — Yunanistan'da her
bir aile, yılbaşı günû geleneksel
yılbaşı çöreğini keser. Pastaneler-
de ya da evlerde özel olarak ha-
zırlanan yuvarlak ve pidemsi bu
çörekler dilim dilim kesilir. Çöre-
ğin bir yerinde altın bir lira .var-
dır. Bu altın lira aile fertleri için
ayrı ayrı kesilen dilimlerden biri-
nin içinden çıkıyor ve o dilim sa-
hibinin, o yıl için "şanslı" olaca-
ğma inanılıyor..
Yılbaşı çöreği yalnız evlerde de-
ğil, cumhurbaşkanlığında, meclis-
te, parti ve derneklerde, bankalar-
da, şirketlerde, tiyatrolarda kesi-
liyor. Ocak ayı boyunca süren bu
çörek torenleri, başlı başına bir eğ-
lence, tanışma ve buluşma halini
alıyor. Resmi çörek kesme tören-
lerine başbakan, bakanlar. parti
başkanları, siyaset adamları davet
ediliyor. Çorek kesilmeden önce
bir de dini tören duzenleniyor..
Davetliler daha sonra müzik eşli-
ğinde bir yanJan dans edîyor di-
ğer yandan da "kulis" yapıyor..
Bu çörek törenlerinden biri de
geçen hafta sonunda Atina Ya-
bancı Basın Derneği'nde düzen-
lendi.. Bu törene Yunanistan Baş-
bakanı Xenofondas ZoloUsdahıl,
butün parti liderleri, birçok ba-
kan, gazeteci, siyaset adamı davet
edildı.. Yabancı Basın Derneği
adeta küçük bir parlamentoya dö-
nüşmüştü.. Bin kişiden fazla da-
vetli, içinde 11 altın lira bulunan
dev yıibaşı çöreğinden kendıleri-
ne düşen dilimleri aldılar ve canlı
muzik eşliğınde koyu bir sohbete
koyuldular. Davetlilerin arasında
en çok ilgiyi, kuşkusuz PASOK li-
deri Andreas Papandreu ile genç
eşi Dimitra Liani çekiyordu.. Pa-
pandreu'nun giydiği İtalyan stili
takım elbise, Dimitra'nın dekolte-
sine adeta taş çıkartıyordu.. Pa-
pandreu cifti derneğin kapısından
içeri girer girmez, bütün gözleri
üzerlerine toplamışlardı.. Yeni De-
mokrasi Partisi (YDP) lideri
Konstantin Mitsotakis. Papandre-
u'dan önce gelmiş ve dilimini al-
dı kta'n sonra dernekten aynlmış-
tı.. SİNASPİSMOS'un lideri Ha-
rilaos Florakis etrafını çevirenle-
re, Yunanistan'ın Arnavutluk siya-
seti konusunda son derece dikkatli
olması gerektiğini vurguluyordu..
Papandreu, ülkedeki geçici hükü-
metin görev süresinin nisandan
sonra da surdurülmesinin şart »1-
duğundan soz ediyordu.. Oysa
Mitsotakis, hükumetin nisan aym-
da istifa etmesi ve derhal genel se-
çimlere gidilmesindeki "zaruriye-
ti" dilegetiriyordu.. Kısacası her
zaman olduğu gibi her kafadan
bir ses çıkıyordu. Ama çoreğin
içindeki 11 tane altın paradan hiç-
biri parti liderlerine düşmemişti.
Nitekim, parti liderleri hafta
içinde yaptıkları doruk görüşme-
sinde seçimlerin nisan ayında ya-
pılmasına karar verdiler.. Kesin se-
çim tarihinin ise Paskalya Bayra-
mı'ndan once olmasında görüş
birlıği sağladılar.. Yeni yıl çörek
töreninde alınan kararların Pas-
kalya yortusuna kadar uygulan-
ması bekleniyor.
Geçen hafta içinde, Atiııa'nın
hava standartlarına uygun olma-
yan soğuğa karşın, "Kış Yüzüciı-
leri Oerneği" kendi yılbaşı çöre-
ğini her yıl olduğu gibi, bu yıl da
denize girerek kesiyordu..