Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 12 OCAK 1990
Moskova'nın en canlı ve eğlenceli mahallesinde adım başı sokak ressamlarına rastlanıyor
Arbat Sokagı, artistlerin mekânı
SSCB'de
Moskova'dan
Orta-Asya'ya
DUYGU SEZER-BAZOĞLU
Arbat Sokağı, Moskova'nın
diğer mahalleleri gibi değil.
Son derece yaşam dolu,
hareketli, sıcak, cıvıl cıvıl bir
görüntüsü var. Vitrin ve
dükkân kavramları Batılı
standartlara yaklaşıyor. Sokak
ressamları büyük ilgi topluyor.
—2—
Moskova, sanat müzeleriyle de Unlü bir başkent. Puş-
kin Müzesi'ni özellikle görmek istiyordum. Puşkin Mü-
zesi'nden ve Leningrad'daki Hermitaj Müzesi'nden
ödünçalınan tablolarla 1986 yılında New York Metro-
politan Müzesi'nde düzenlenen özel seride görmüş ol-
duğum tablolan bir kez daha görebilmek için can atı-
yordum. Leningrad, gezi programım içinde olmadığm-
dan, Hermitaj'dakileri kaçırdım, ama Puşkin Müzesi1
ni yakaladım.
tnsan akü sürekli bir karsılastırma süreci içinde ça-
Iışıyor gaJiba. Heie ilk kez karşüaştığı şeylerle ve du-
rumlarla ilgili olarak. Ama zaten hemen her şey göre-
celi değil mi? Ben de ara ara kaptırıyordurn kendimi
karşılaştırmalara. Puşkin MOzesi turu bu anlardan bi-
risiydi. New York Metropolitan Müzesi'ndeki Puşkin
ve Hermitaj Müzesi tablolarının sergisini yeniden yaşı-
yordum sanki. Metropolitan, tablolann çoğunun nefıs
posterlerini ve posta kartlannı basmış, sergjye özel bir-
kaç da kitap yayımlanmıştı.
tzleyici, sergi salonundaki en son tabloyu da haz için-
de seyredip dışarı çıktığını sanırken, gerçekte dışan çık-
mıyor, kendisini iki-üç dakika önce hayranlıkla seyret-
tiği tablolann renkli posterlerinin duvarlarda boy boy
sergilendigi ve ustaca ışıklandınlmış muzenin satış dük-
kânında buluyordu. Dükkânda başta sanat kitaplan ol-
mak üzere, çeşit çeşit zevkli, kaliteli ve armağan niteli-
ğinde eşyalar saülıyordu. Tabii biraz önce yaşanan o gti-
zel duygulann etkısini hakn yitirmemiş olan sergi izle-
yicileri aniden müşteriye dönüşüyor, bir veya birkaç pos-
ter (tanesi 10 dolar gibi aklıbaşında bir fıyattan), bir-
kaç posta kartı ve ağır kitap taşımaktan çekinmeyen be-
nim gibiler de bir veya birkaç kitap satın aldıktan sonra,
güle oynaya sergiden gerçekten çıkmış oluyorlardı. Alan
da memnundu, veren de.
Unutuyordum. Müze gezmek, hele Batı dünyasmın
salon salon, kat kat müzelerinde öyle pek kolay bir iş
değil. Bayağı dayanıklı olmak gerek fızikman. Insan bir
Arbat SokagTnda iasanlar gezjnti yapıjor, avakustu \e>a kafelerde bir şevler >iyor, dondıınna ve Pepsi-Cola sırasında bekliyorlan ressamlar da iste>enin portresini veya karikatürunu çızhor.
iki saat sonra yorulmaya başlayıp dinlenme gereksini-
mi duyuyor. Hde bir de müze kitapçısında ahşveriş yap-
mışsaruz! Batı mttzelerinin hemen hepsi bunu düşün-
müş ve mis gibi kokulu, çiçeklerle bezenmiş pastaneler
ve kafetaryalar kondurmuşlar muzenin çeşitli yerleri-
ne. Puşkin Müzesi'ni gezdikten sonra gözlerim ister is-
temez dükkân ve kafetaryaya işaret eden oklan aradı
duvarlarda. Katya'ya sordum. O da bakındı. Oturup bir
çay veya kahve içebileceğimız bir yer bulamadık maa-
lesef. Yerini zorla keşfedebildiğimiz küçücük bir kitap-
çı büfesi bulduk bodrum katında. Satıcı hanım yemek
molasından dönüp büfenin kepengini açınca kendime
göre bir müze kataloğu bulmanın ümidi içindeydim. Fa-
kat o ümidim de kayboldu birkaç dakikada.
Yalnız, bir parantez açıp (kitap konusunda genel bir
yanlış anlayışa yol açmak ıstemediğimi) belirtmek iste-
rim: "Progress Publisbers" adı altındaki devlet yayıne-
vinin satış dükkânına gidip zengin bir seçimle karşıla-
bilir ve 1-2 ruble gibi çok ucuz fîyatlarla Rusça veya ya-
bancı dilden kitap satın alabüirsiniz. Puşkin Müzesi ile
Metropolitan Müzesi'nin karşılaştırmasındaki amaç ise
iki sistemin işletmecilik anlayışındaki farkın çarpıcılı-
gına işaret etmekti.
Bu konuda biraz daha uyanık bir işletme Bolşoy Ba-
le binası işletınesi galiba. Oular antraktta, 1990 yılı için
basılmış olup benim daha önce kitapçılarda görmüş ol-
duğum Kremlin manzaralı çok güzel takvimleri satıyor-
lar, yabancılann çoğunlukta olduğu seyirciler de bun-
lan kapış kapış alıyorlardı.
Arbat Sokağı
Moskova'nın en canlı ve eğlenceli mahallesi hangisi
diye sorulsa herhalde yanıtının "Arbat Sokağı" olması
gerekir. Koskoca Moskova'nın hepsini görme olanağım
yoktu doğal olarak kısa bir resmi gezi sırasında. Gene
de çok değişik yerlerini gezip görebildim. Ama Arbat
Sokağı'nın bir benzerini görmedim. Bizim gazetelerde
ara ara adı geçen bu sokak gerçekten son derece yaşam
dolu, hareketli, sıcak, cıvıl cıvıl bir yer.
Ince bir mimari anlayışı ortaya koyan, birbirine biti-
şik ve aynı yükseklikteki binalann yol boyunca sıralan-
dığı ince, uzun Arbat Sokağı'na saat 3 sulannda vardı-
ğımızda, hava günlük güneşlikti. tnsanlar Arbat'ta bu
havanın keyfıni çıkarıyorlardı. Yayalar gezinti yapıyor,
ayaküstü veya kafelerde bir şeyler yiyor, dondurma ve
Pepsi-Cola sırasında bekliyor, ressamlar isteyenin port-
resini veya karikatürunu çiziyor, daha önce yapılmış tab-
lolannı sergiliyor, işportacılar da üstleri minyatur gibi
incecik desenler ve şahane renkierle elişiyle süslenmiş
Rus kutulannı ve "Petnışka" denilen iç içe giren tahta
Rus bebeklerini satıyorlardı.
Bizlerin alıştığı dükkân ve vitrin kavramlan burada
ifadesini bulmuştu en nihayet! Adım başı yiyecek ve gi-
yecek dükkânlanna, kafelere ve kitapçtlara rastlanıyor-
du.
Moskova'ya ilk geldiğim gün havaalanından kente gi-
rerken Moskova'nın niçin o kadar soluk ve cansız gö-
züktügünü şimdi daha iyi anüyordum. Ne dükkân vitri-
ni gözüküyordu ortaiarda ne de tüketim mallanru müş-
teriye beğendirmeye çalışan ılan veya reklam. Sonradan
Moskova'yı gezerken dükkân olduğunu anladığım yer-
lerin vitrinlerinde genellikle fon olarak eski bir perde
asıh oluyor, onun önünde de sattıklan üründen bir iki
tane örnek bulunduruluyor veya irünün resmi konu-
yordu. Güleryüzlü bir inek başı, bir iki süt şisesi, bir
hayvan butu resmi, birkaç meyve konservesi kutusu gi-
bi...
Bizim özel teşebbüsün çoğu kez ya zevksiz ya da Ba-
tı'dan kopye edildiği için çok yapay ve yersiz kaçan ilan
ve reklamlanna gözü alışmış bir kişi olarak bu reklam-
sızlık bir süre hoşuma gitti. Ama sonra Manhattan'ın
neon ışıklan ile yanıp sönen o yaratıcı, esprüi, nerede>r
se
sanat yapıtı sayılabilecek reklamlan akhma geldi. Bin-
lerce ışıklarla aydınlatılan ilan ve reklamlanndan arın-
dınlmış bir Times Square, bir Piccadilly Circle çok şey
kaybederdi herhalde havalanndan.
Benim Arbat'ta en çok hoşlandığım şey kitapçüarı
gezmekti. Eski kitapçüarı, yenilerini, postercüeri. Dev-
rim ruhunu taşıyan yumruklu eli havada, orak-çekiç re-
simli kırmızı posterler, Lenin'in resmini dalgalandıran
posterler... Bir dükkân sırf bunlan satıyordu. Benim de
derdim Moskova'yı gösteren ilginç posta kartlan bula-
bilmekti. Zar zor buldum birkaç tane Satıa kızlardan
istediğimizde, bize gösterilenler ya allı güllü kartlar ya
da 1917 Ekira Bayramı'ru kutlayan kartlar oluyordu.
Güzelim Kremlin raanzaralarını unutmuşlardı sanki.
Şaşkına uğradıgım bir başka an da yoldaki ressam-
ların birisine resmimi yaptırmak istediğim andı. Kat-
ya, "Bunlar insanlan oldugundan çok guzei çiziyor müy
teri çekmek için" deyince dikkatle baktım mankenlere
ve resimlere. Katya haklıydı. Resimlerin her biri birer
artist yüzünü andırıyordu. "Bu Katya da çok da" de-
dim içimden ve Arbat imzalı bir portremden yoksun
kalarak ayrıldım bu şen sokaktan.
Arbat'ta da insanlar kuyruk oluyorlardı. Burada ka-
felerin, restoranlann ve yiyecek maddesi satan düVkân-
lann önü en kalabahk olanlardı. Biz Katya'yla, kuyrukta
fazla beklenilmeyen, bahçe içinde bir büfe keşfettik. Kat-
ya hemen sıraya giriyor, birer tost ile kahve veya çay alı-
yor, ben de bir masa ayınyordurn ikiraize. Sık sık ga-
zetelerde okuduğumuz ekonomik kriz yiyecek ve tüke-
tim maddesi sunusunu daha da düşürmüştü.
SÜRECEK
ORDU
YARDIMLAŞMA
KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN
tNGtLİZCE BİLEN ELEMANLAR
ALINACAKTIR.
Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun
Ankara'da bulunan Genel Müdürlük
birimlerinde görevlendirilmek üzere sınav
ve mülakatla, UZMANLAR, UZMAN
YARDIMCILARI, BİLGİSAYAR
PROGRAMCILAR1, BİLGİSAYAR
PROGRAM YARDIMCILARI
veARAŞTIRICILAR alınacaktır.
ARANAN KOŞULLAR:
1) T.C. vatandaşı olmak,
2) İktisat, işletme, iş idaresi, hukuk, maliye, muhasebe,
mühendislik, fen, istatistik ile ilgili öğretim yapan 4
yıllık üniversite, Akademi ve Yüksek Okullardan ya da
bunlara ejitltği yetkili makamlarca onaylanmış olan
Yabancı Ulkelerdeki Üniversite, Akademi veya Yüksek
Okullardan birini bitirmiş olmak,
3) Başvuru tarihinde 30 yaşını bitirmemiş olmak,
(Üzmanlar ve Bilgisayar Programcılan hariç).
4) Uzman ve Bilgisayar Programcılarında en az 5 yd
meslek tecrübesi bulunmak,
5) Herhangi bir kuruma karşı zorunlu hizmet
yükümlülüğü altında bulunmamak,
6) Erkek adaylar için askerlik görevini tamamlamış
bulunmak, (Uzman Yardımcıları ve Araştırıcılar hariç)
7) Yapılacak yabancı dil ve bilim sınavları ile mülakatta
başarılı olmak.
Sınav tarihi ve diğer gerekli bilgiler başvuru sırasında
verilecektir.
İsteklilerin adreslerini ve telefon numaralannı havi
fotoğraflı özgeçmişlerini 29 Ocak 1990 Pazartesi giinü
saat 18.00'e kadar şahsen veya PTT vasıtası ile ORDU
YARDIMLAŞMA KURUMU Personel ve Eğitim
Müdürlüğü (Ziya Gökalp Cad. No. 64
Kurtuluş/ANKARA) adresine iletmeleri rica olunur.
OYAK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
MAMAK BELEDİYE
BAŞKANLIĞI'NDAN
Belediyemiz hudutları dahilinde bulunan, eski
Karaağaç köyü mezarlığının kaldırılması, Ankara
Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 2.10.1989 tarih ve
242 sayılı kararı ile öngörülmüştür.
Anılan mezarlığa, defni yapılmış cenazejerin nakil
işlemleri 11.12.1989 tarihinden itibaren 30 gün
içerisinde yapılacaktır. Cenaze sahiplerinin bu
süre içerisinde, cenazelerini Karşıyaka
Mezarlığı'na nakletmeleri gerekmektedir.
Nakledilmeyen kadavralar, belediyemizce Cebeci
Asri Mezarjığı'ndaki kemikhaneye kaldırılacaktır.
İlgililere önemle duyurulur.
TEŞEKKUR
Teşhis ve ameliyatımda olağanüstü gayret ve
ilgilerini esirgeme>'en, beni yeniden sağlığıma
kavuşturan Haydarpaşa Askeri Hastanesi Klinik
Direktörü Doç. Dr. Dz. Albay KORKUT
ALKAN'a, Yardımcı Doç. Dr. Hava Tabip Yrb.
OSMAN NtYAZt AKIN'a, Tabip Bnb. NUSRET
DEMİRCAN'a, Asistan Tabip Ustğm. AHMET
ÇOLAK'a, Cerrahi Teknisyenler TAMER
MERMERTAŞ ve ABDULLAH USLU'ya,
Başhemşire SAFİYE ÖNKN'e, Hemşireler: ARZU
KARATAŞ, GÜLSEREN ÖZCAN, MELEK
DEMtRBEŞ'e, Hastabakıcı HİL AL KANTAŞ,
RASİM ZEYTİNLİ ve HÜSEYÎN BİNÎCİ'ye
teşekkür ediyorum.
ADNAN DİNÇER
TÜM MAKİNE MÜHENDİSLERİNE ÇAĞRI
Makine Mühendisierini ilgilendiren her türden mesleki,
ekonomik, demokratık soruna sahip çıkmak için,
ülkemizdeki öz kaynaklarımıza dayalı sanayileşme,
kalkınma ve demokratikleşme uğraşına katkıda
bulunmak için tüm makine mühendisierini 19. Olağan
Şube Genel Kurulu'na katılmaya çağınyoruz.
DEMOKRAT MAKİNE MÜHENDİSLERİ
YÖNETİM KURULU ADAYLARI
Mustafa ERHAN
Dr. Mustafa BİLGE
Sait EYİGÖZ
Hayati ERTUĞRUL
Ömer Akif KOPUZ
Murat İĞCIOĞLU
Erol ALGÜL
GENEL KURUL TOPLANTISI
1. Gün: 13 Ocak 1990 Saat 09.00-17.00
Yer: Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü Kpnferans Salonu,
Darphane Durağı Balmumcu/İstanbul
2. Gün: 14 Ocak 1990 Saat: 09.00-17.00
Yer: Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü Kpnferans Salonu,
Darphane Durağı Balmumcu/İstanbul
ÖZEL BAKIRKÖY
ÖMÜR HASTANESİ
Ömür hastanesi sağlığınıza yardımcıdır.
• 24 saat, seçkın eğitilmiş personel ile genel
sağlık hizmetlerı
• Profesör Doçent ve Üzmanlar Yönetiminde
Poliklinik hizmetlerı
• Tüm ameliyatlar:
• Genel Cerrahi • Kadın Hastalıkları ve
Doğum • Dahiliye • Çocuk • K.B.B. • Göz
• Ortepedı • Üroloji
• Bılgısayarh aletler ile laboratuvar hizmetleri •
• Röntgen • Ultrasonografi • Mamografi •
Bıokımya • Hormon Bakteriyolojı • Stopatoloji
ve Endoskopik tetkikler.
Gençler cad. No:24 Tren istasyonu. belediye
şube müdürlüğü, ve evlendirme dairesi yanı
Tel: 5429920 - 21 - 22 - 26
T Ü R K İ N K I L A P T A R İ H İ E N S T İ T Ü S Ü
Ifeni aktörlerle eski oyun
Prof.Dr. NEJAT KAYMAZ
DTCF, T.C tarihi Anabüim
Dalı Başkanı
Bu sırada kırık ayakla
yatakta yatan Sayın Doğramaa-
nın ne duşündüğünü bilmek ola-
naklı değilse de Ankara Üniversi-
tesi çevresmde gergin sinirlerin bir
parça gevşediği bilinmektedir. Bu-
nun nedeni, yalnız bir şoven mil-
liyetçiliğin kaba saba işlerinden
kurtulmuş olmak değil, SBF De-
kanlığı'ndan gelen yeni Rektör
Prof. Necdet Serin'in, makama
oturur oturmaz, Ankara Üniver-
sitesi'ni eski akademik havasına
kavuşturacağı volunda konuştu-
ğunu oğrenmiş olmaktır.
Belki yukaruun tutumunun ver-
diği izlenimden, belki de 1987 se-
çimleri öncesindeki genel siyasal
atmosferde etkilenerek bu fconuş-
mayı yapmış olan yeni rektör, ilk
iş olarak TtTE'nin ülkucü müdü-
rünü ve yönetim kunılunu değiş-
tirmiştir. Müdürlüğe, eski yönetim
kurullannda üyelik görevi sürdu-
regelmiş, bir vıl önce ise YÖK'ün
buyruğu ve Tarık Somer'in olu-
ruyla, enstitunün bir kadrosu ve-
rilerek profesör yapılmış olan Ha-
san Köni'yi, yönetim kurulu üye-
liklerine ise, DTCF Tarih
Bölümü'nden Doç. Yücel Özka-
ya'yı (Yakınçağ), Doç. Yavuz Er-
can'ı (Genel Türk Tarihi), Yard.
Doç. Yusuf Oğuzoğlu'nu (Yeni-
çağ), Yard. Doç. Izzet Öztoprak'ı
(T.C. Tarihi) ve SBFden Doç. Şük-
rü Gurel'i (Uluslararası tlişkiler)
getirmiştir.
Bu sıralarda eski rektörün ve
TİTE'nin yönetici ekibinin kırıp
doktuklerini düzeltme ve hesap
sorma havasına girmiş görünen
Rektor Prof. Serin, bir yandan oıı-
ların işine son vermiş bulunduğu
Necıp Hablemitoğlu'nu yeniden
öğretim görevlisi kadrosuna geçi-
rip sekreter vekili yapmış, öte yan-
dan, Prof. Mualla Öncel, Prof.
Adnan Güriz, Prof. Cemal Mıh-
çıoğlu'ndan oluşan bir komisyon
secip soruşturma başlatmıştır. Ye-
ni yönetim ise bu arada, soruştur-
maya hazırlık olarak sekreterliğe
yaptırdığı ön inceleme sonucunda,
devamsız olduklan ve kayıt yeni-
letmedikleri ortaya çıkan, tümü
yüksek lisans programına kayıtlı
135 oğrencinin kaydının sılinme-
sini kararlaştırmıştır.
Yeni rektörün TİTE ile ilgili tu-
tumundaki bu hız, YÖK'ün, hü-
kumet ağırlığının biraz daha art-
tığı bir kompozisyonla yeniden bi-
çimlendiği 1988 yılı ilerledikçe ya-
vaşlamış, sonra da kesilmiştir.
Mudur Prof. Koni'nin ve yönetim
kurulu üyelerinin tutumlarıysa,
rektörün gözunun içine bakarak
belirlenmiştir. Eski rektörün ve es-
ki enstitü yönetim ekibinin hare-
ketçi siyasal odaklardan yaptırdı-
ğı baskı oramnda, soruşturma tav-
sarken, yeni raüdür ve yönetim
ekibi de rektörün yönergelerine
uygun olarak gevşemiş ve giderek
eskilerle uzlaşma, uyuşma ve bü-
tunleşme yoluna girmiştir. O za-
man, eskiler usuisuz durumlann
ortaya çıkanlmasından, kayıt sil-
melerden, yansız sınav komisyon-
lan ve juriler kurulmasından so-
rumlu tuttukları sekreter Necip
Hablemitoğlu'nun, kurul uyesi
Yard. Doç. Yusuf Oğuzoğlu'nun
ve memur Şafak Erdoğan'ın gö-
revlerinden alınması için bastır-
maya başlamışlardır. Üylerden —
doçent olma özlemindeki— Izzet
Öztoprak ile —profesorluk kad-
rosu beklentisindeki— Yucel Öz-
kaya sanki eskilerin temsilcisi gi-
bi bir davranış içine girmişlerdir.
Yönetim kurulundaki tartısmalan
dolayısıyla, Necip Hablemıtoğlu
1
na kızan Öztoprak. Mudur Hasan
rin yağdan kıl çeker gibi geçme-
sine olanak tanınmıştır. Ne yazık
ki bunlar arasında 3455+2547 ile
profesorlüğe başvuran kinıi
SBF'lilerin tezi okumadan ve için-
dekini bile bilmeden yazdıkları ra-
porlar da vardır. Bu SBFliler Rek-
tör Serin'in ozel olarak kollayıp
enstitunün profesor ve doçent —
sonra profesor— kadrolanna yer-
leştirdiği SBF'lilerin dışındadır...
TITE'deki yönetim değişildiğiy-
le ne amaçlanmıştı? Rektor Prof.
Necdet Serin böyle bir şeye, bozu-
lanı duzettmek, yıkılanı onartmak
için mi, yoksa eskilerin yol açtığı
olumsuz kamuoyu izlenimini sile-
cek bir giriş yapıp sonra aynı çiz-
gide yurümek için mi kalkıştı?
Eğer amaç ikincisi idiyse, insanın
süper yeteoek-ulusal gözde bakı-
mından "yazık" dıyeceği geliyor...
Prof. Dr. Hasan Köni TİTE'ye
müdür olmadan bir yıl önce, Rek-
tör Prof. Somer ve Dekan Prof.
Ruçhan Arık'ın anlaşması YÖK-
un onauvla DTCF Tarih Bolümü
Eski rektörün ve eski enstitü yönetim ekibinin
'hareketçi' siyasal odaklardan yaptırdığı baskı
oramnda açılan soruşturma tavsarken, yeni
müdür ve yönetim ekibi de rektörün
yönergelerine uygun olarak gevşemiş ve giderek
eskilerle uzlaşma, uyuşma ve bütünleşme
yoluna girmiştir.
Köni'ye ve rektöre yaptığı şikâyet-
lerle onun görevden alınmasım
sağlamıştır.
TİTE'de işler hemen hemen tü-
muyle eskilerin istediği kıvama gi-
rerken bu kez de basındaki yayın-
lar yoğunlaşmıştır. Bu yayınların
yapılmasını Dr. Necip Hablemi-
toğlu'ndan ve Şafak Erdoğan'dan
bilen ve sona erdirmek isteyen
Rektör Serin, bu ikisıni tehditle
sindirmeye, soruşturmayla bezdir-
meye çalışmış ve enstitü dışında
goreviendirmelerle cezalandırmak
istemiştır. Aynı kuşkuyu Yusuf
Oğuzoğlu için de de duymuş ol-
malı ki kendisini üyelikten almış-
tır. Bu patırtı arasında SBF'li uye
de görevden ayrılmıştır. Böylece
TİTE'de Taneri ve Kafah ekibinin
savunculuğunu vapan ve istedik-
lerini yerine getiren üyeler kalmış-
tır. Bunun sonucu olarak Kafalı ve
avenesinin, sayıları 30'ları, 40'ları
aşan tez damşmanlıklarının üzer-
lerinde kalması, oğrencilerin ve
araştırma görevlılerinin fire ver-
meden kayıt ve sozleşmelerinin ye-
nilenmesi sağlandığı gibi, isteğe
uygun juriler kurulup alanla ya da
bilimsellikle ilgisi bulunmayan, la-
iklik ilkesiyle bağdaşmayan tezle-
Başkanlığı'na sonra da —gasp
yoluyla— T.C. Tarihi Anabilim
Dalı BaşkanhğVna oturmayı ba-
şarmıştı. Bu gorevler için fakülteye
haftada yarım gün uğrayan bu ki-
şi, kayınlmışlara ozgu konuşma
biçimiyle ve yapısından kaynakla-
nan a>nksı davranışlanyla yete-
rince fikir verdiğinden, müdürlü-
ğünun TITE için ne getirip ne gö-
türeceğıni bilmek güç değıldi. Kal-
dı ki Rektor Serin'in de bilinme-
yen bir yanı yoktu. Yukarıda ise
YÖK vardı. Bu kompozisyondan
ne beklenebilirdi?
Bu yönden fazla bir şey bekle-
nemezdi.
Ne var ki, başka bir yerden bek-
lenmedik bir gelişme oldu.
Şu, vaktiyle Rektör Serin'in na-
sılsa kurmuş bulunduğu ve uzun
süredır aynı yönden gelen tersine
telkinlerle kamuoyu baskısı ara-
sında bocalaytp duran ağır aksak
soruşturma komisyonu, bir yılı aş-
kın bir zaman once teslim aldığı
ön inceleme dosyalannı bitirip ra-
porunu geçen şubat ayı onaların-
da rektorluğe gönderıvermiştır.
Kafalı için "görevi kötuye kullaıı-
ma", geri kalanlar içinse "gorev
ihmali" belırleyen bu rapor, bir
anda üniversiteyi, enstitüyü,
DTCFyi ve YÖK'ü dalgalandır-
mış, ilgilileri de yöneticileri de şa-
şırtmıştır. Yukanlardan gelen sor-
gularsa, şaşkınhğı telaşa dönüş-
türmüştür. Bu arada olay basın
çevrelerinden duyulmuş ve gaze-
teci soruları yağraaya başlamıştır.
Cezalandınlması istenen eski yö-
netim ekibi arasında bulunan ye-
ni müdür, bu karmaşada panikle-
mış ve ilk günden ötekileri suçla-
yarak, kendini temize çıkarmamn
yollannı aramıştır. Bu amaçla mü-
lâkatlar yapmış, beyanatlar ver-
miştir. Bunlarda, kendisinin du-
rumla ilgili bilgisinin olmadığıru,
bilse bile müdahale olanağı bulun-
madığını, eski Rektor Tank So-
mer'e hesap sormak gerektiğini,
yeni rektörün kendisini bu işleri
düzeltmek için getirdiğini, yeni yö-
netim kurulunun temiz kişilerden
olustuğunu, soruşturmayı kendi-
lerinin açtığını, AtaturkçUlüğe ve
laikliğe aykırılık suçlaması söz ko-
nusu olmasa da Taneri ve Kafalı
donemlerinin aklanamayacağını,
kendi imzasımn da taklit edildiği-
ni, enstituye demir kapıları yap-
tırmak gereği duyduğunu, Kafalı
ve ekibinin "Nakşibendi" olduğu-
nu, onları kendilerinin temizleyip
çökerttiğini, basında kendisinin
soylemediği şeylerin yazıldığını di-
le getirmiştir.
Hasan Köni, soruşturma rapo-
ru dolayısıyla yakından tanıdığı
bir dergi muhabiriyle ilginç bir ko-
nuşma yapmıştır. Bu konuşmamn
kaseti nasılsa dışan çıkmış ve el-
den ele dolaşarak dinlenmiştir.
Bu kasette Köni, basında görü-
len sözlerinden ayn olarak, ken-
disinin askerle ve polisle ilgisinden
dolayı müdüı yapıldığını, çok sa-
yıda subay ve polisin kayıtlı bu-
lunduğu enstitunün zaten Milli
Güvenlik Konseyi'nin buyruğuy-
la kurulduğunu, bundan dolayı
içinde tarikatçılann ve laik olma-
yanlann bulunup bulunmadığının
sorulamayacağmı açıklamakta ve
Içonunun kamuoyuna yansımasıy-
la ilgili olarak uzun uzun yakın-
maktadır. Bu arada, —aralannda
benim adım da geçen ve— her bi-
rine ya geçimsizlik ya solculuk ya
haber taşıyıcılığı ya MtT ajanlığı
ya belge hırsızlığı yakıştırılan, bi-
rine ise PKK mılitanlığı çamunı
atılan ve genellikle "herir* biçi-
mınde soz edilen birkaç kişilik bir
"sol grup"un yaptıklarını sayıp
dökerek karşıdaki "sağcılar" de-
diği Kafalı ve ekibinin önce savu-
nusunu yapmakta, sonra o "Nak-
şibendiler"i çökertenlerin kendile-
ri olduğunu söyleyerek öğunmek-
tedir.
SÜRECEÎZ