25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 12 OCAK 1990 Moskova'nın en canlı ve eğlenceli mahallesinde adım başı sokak ressamlarına rastlanıyor Arbat Sokagı, artistlerin mekânı SSCB'de Moskova'dan Orta-Asya'ya DUYGU SEZER-BAZOĞLU Arbat Sokağı, Moskova'nın diğer mahalleleri gibi değil. Son derece yaşam dolu, hareketli, sıcak, cıvıl cıvıl bir görüntüsü var. Vitrin ve dükkân kavramları Batılı standartlara yaklaşıyor. Sokak ressamları büyük ilgi topluyor. —2— Moskova, sanat müzeleriyle de Unlü bir başkent. Puş- kin Müzesi'ni özellikle görmek istiyordum. Puşkin Mü- zesi'nden ve Leningrad'daki Hermitaj Müzesi'nden ödünçalınan tablolarla 1986 yılında New York Metro- politan Müzesi'nde düzenlenen özel seride görmüş ol- duğum tablolan bir kez daha görebilmek için can atı- yordum. Leningrad, gezi programım içinde olmadığm- dan, Hermitaj'dakileri kaçırdım, ama Puşkin Müzesi1 ni yakaladım. tnsan akü sürekli bir karsılastırma süreci içinde ça- Iışıyor gaJiba. Heie ilk kez karşüaştığı şeylerle ve du- rumlarla ilgili olarak. Ama zaten hemen her şey göre- celi değil mi? Ben de ara ara kaptırıyordurn kendimi karşılaştırmalara. Puşkin MOzesi turu bu anlardan bi- risiydi. New York Metropolitan Müzesi'ndeki Puşkin ve Hermitaj Müzesi tablolarının sergisini yeniden yaşı- yordum sanki. Metropolitan, tablolann çoğunun nefıs posterlerini ve posta kartlannı basmış, sergjye özel bir- kaç da kitap yayımlanmıştı. tzleyici, sergi salonundaki en son tabloyu da haz için- de seyredip dışarı çıktığını sanırken, gerçekte dışan çık- mıyor, kendisini iki-üç dakika önce hayranlıkla seyret- tiği tablolann renkli posterlerinin duvarlarda boy boy sergilendigi ve ustaca ışıklandınlmış muzenin satış dük- kânında buluyordu. Dükkânda başta sanat kitaplan ol- mak üzere, çeşit çeşit zevkli, kaliteli ve armağan niteli- ğinde eşyalar saülıyordu. Tabii biraz önce yaşanan o gti- zel duygulann etkısini hakn yitirmemiş olan sergi izle- yicileri aniden müşteriye dönüşüyor, bir veya birkaç pos- ter (tanesi 10 dolar gibi aklıbaşında bir fıyattan), bir- kaç posta kartı ve ağır kitap taşımaktan çekinmeyen be- nim gibiler de bir veya birkaç kitap satın aldıktan sonra, güle oynaya sergiden gerçekten çıkmış oluyorlardı. Alan da memnundu, veren de. Unutuyordum. Müze gezmek, hele Batı dünyasmın salon salon, kat kat müzelerinde öyle pek kolay bir iş değil. Bayağı dayanıklı olmak gerek fızikman. Insan bir Arbat SokagTnda iasanlar gezjnti yapıjor, avakustu \e>a kafelerde bir şevler >iyor, dondıınna ve Pepsi-Cola sırasında bekliyorlan ressamlar da iste>enin portresini veya karikatürunu çızhor. iki saat sonra yorulmaya başlayıp dinlenme gereksini- mi duyuyor. Hde bir de müze kitapçısında ahşveriş yap- mışsaruz! Batı mttzelerinin hemen hepsi bunu düşün- müş ve mis gibi kokulu, çiçeklerle bezenmiş pastaneler ve kafetaryalar kondurmuşlar muzenin çeşitli yerleri- ne. Puşkin Müzesi'ni gezdikten sonra gözlerim ister is- temez dükkân ve kafetaryaya işaret eden oklan aradı duvarlarda. Katya'ya sordum. O da bakındı. Oturup bir çay veya kahve içebileceğimız bir yer bulamadık maa- lesef. Yerini zorla keşfedebildiğimiz küçücük bir kitap- çı büfesi bulduk bodrum katında. Satıcı hanım yemek molasından dönüp büfenin kepengini açınca kendime göre bir müze kataloğu bulmanın ümidi içindeydim. Fa- kat o ümidim de kayboldu birkaç dakikada. Yalnız, bir parantez açıp (kitap konusunda genel bir yanlış anlayışa yol açmak ıstemediğimi) belirtmek iste- rim: "Progress Publisbers" adı altındaki devlet yayıne- vinin satış dükkânına gidip zengin bir seçimle karşıla- bilir ve 1-2 ruble gibi çok ucuz fîyatlarla Rusça veya ya- bancı dilden kitap satın alabüirsiniz. Puşkin Müzesi ile Metropolitan Müzesi'nin karşılaştırmasındaki amaç ise iki sistemin işletmecilik anlayışındaki farkın çarpıcılı- gına işaret etmekti. Bu konuda biraz daha uyanık bir işletme Bolşoy Ba- le binası işletınesi galiba. Oular antraktta, 1990 yılı için basılmış olup benim daha önce kitapçılarda görmüş ol- duğum Kremlin manzaralı çok güzel takvimleri satıyor- lar, yabancılann çoğunlukta olduğu seyirciler de bun- lan kapış kapış alıyorlardı. Arbat Sokağı Moskova'nın en canlı ve eğlenceli mahallesi hangisi diye sorulsa herhalde yanıtının "Arbat Sokağı" olması gerekir. Koskoca Moskova'nın hepsini görme olanağım yoktu doğal olarak kısa bir resmi gezi sırasında. Gene de çok değişik yerlerini gezip görebildim. Ama Arbat Sokağı'nın bir benzerini görmedim. Bizim gazetelerde ara ara adı geçen bu sokak gerçekten son derece yaşam dolu, hareketli, sıcak, cıvıl cıvıl bir yer. Ince bir mimari anlayışı ortaya koyan, birbirine biti- şik ve aynı yükseklikteki binalann yol boyunca sıralan- dığı ince, uzun Arbat Sokağı'na saat 3 sulannda vardı- ğımızda, hava günlük güneşlikti. tnsanlar Arbat'ta bu havanın keyfıni çıkarıyorlardı. Yayalar gezinti yapıyor, ayaküstü veya kafelerde bir şeyler yiyor, dondurma ve Pepsi-Cola sırasında bekliyor, ressamlar isteyenin port- resini veya karikatürunu çiziyor, daha önce yapılmış tab- lolannı sergiliyor, işportacılar da üstleri minyatur gibi incecik desenler ve şahane renkierle elişiyle süslenmiş Rus kutulannı ve "Petnışka" denilen iç içe giren tahta Rus bebeklerini satıyorlardı. Bizlerin alıştığı dükkân ve vitrin kavramlan burada ifadesini bulmuştu en nihayet! Adım başı yiyecek ve gi- yecek dükkânlanna, kafelere ve kitapçtlara rastlanıyor- du. Moskova'ya ilk geldiğim gün havaalanından kente gi- rerken Moskova'nın niçin o kadar soluk ve cansız gö- züktügünü şimdi daha iyi anüyordum. Ne dükkân vitri- ni gözüküyordu ortaiarda ne de tüketim mallanru müş- teriye beğendirmeye çalışan ılan veya reklam. Sonradan Moskova'yı gezerken dükkân olduğunu anladığım yer- lerin vitrinlerinde genellikle fon olarak eski bir perde asıh oluyor, onun önünde de sattıklan üründen bir iki tane örnek bulunduruluyor veya irünün resmi konu- yordu. Güleryüzlü bir inek başı, bir iki süt şisesi, bir hayvan butu resmi, birkaç meyve konservesi kutusu gi- bi... Bizim özel teşebbüsün çoğu kez ya zevksiz ya da Ba- tı'dan kopye edildiği için çok yapay ve yersiz kaçan ilan ve reklamlanna gözü alışmış bir kişi olarak bu reklam- sızlık bir süre hoşuma gitti. Ama sonra Manhattan'ın neon ışıklan ile yanıp sönen o yaratıcı, esprüi, nerede>r se sanat yapıtı sayılabilecek reklamlan akhma geldi. Bin- lerce ışıklarla aydınlatılan ilan ve reklamlanndan arın- dınlmış bir Times Square, bir Piccadilly Circle çok şey kaybederdi herhalde havalanndan. Benim Arbat'ta en çok hoşlandığım şey kitapçüarı gezmekti. Eski kitapçüarı, yenilerini, postercüeri. Dev- rim ruhunu taşıyan yumruklu eli havada, orak-çekiç re- simli kırmızı posterler, Lenin'in resmini dalgalandıran posterler... Bir dükkân sırf bunlan satıyordu. Benim de derdim Moskova'yı gösteren ilginç posta kartlan bula- bilmekti. Zar zor buldum birkaç tane Satıa kızlardan istediğimizde, bize gösterilenler ya allı güllü kartlar ya da 1917 Ekira Bayramı'ru kutlayan kartlar oluyordu. Güzelim Kremlin raanzaralarını unutmuşlardı sanki. Şaşkına uğradıgım bir başka an da yoldaki ressam- ların birisine resmimi yaptırmak istediğim andı. Kat- ya, "Bunlar insanlan oldugundan çok guzei çiziyor müy teri çekmek için" deyince dikkatle baktım mankenlere ve resimlere. Katya haklıydı. Resimlerin her biri birer artist yüzünü andırıyordu. "Bu Katya da çok da" de- dim içimden ve Arbat imzalı bir portremden yoksun kalarak ayrıldım bu şen sokaktan. Arbat'ta da insanlar kuyruk oluyorlardı. Burada ka- felerin, restoranlann ve yiyecek maddesi satan düVkân- lann önü en kalabahk olanlardı. Biz Katya'yla, kuyrukta fazla beklenilmeyen, bahçe içinde bir büfe keşfettik. Kat- ya hemen sıraya giriyor, birer tost ile kahve veya çay alı- yor, ben de bir masa ayınyordurn ikiraize. Sık sık ga- zetelerde okuduğumuz ekonomik kriz yiyecek ve tüke- tim maddesi sunusunu daha da düşürmüştü. SÜRECEK ORDU YARDIMLAŞMA KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN tNGtLİZCE BİLEN ELEMANLAR ALINACAKTIR. Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun Ankara'da bulunan Genel Müdürlük birimlerinde görevlendirilmek üzere sınav ve mülakatla, UZMANLAR, UZMAN YARDIMCILARI, BİLGİSAYAR PROGRAMCILAR1, BİLGİSAYAR PROGRAM YARDIMCILARI veARAŞTIRICILAR alınacaktır. ARANAN KOŞULLAR: 1) T.C. vatandaşı olmak, 2) İktisat, işletme, iş idaresi, hukuk, maliye, muhasebe, mühendislik, fen, istatistik ile ilgili öğretim yapan 4 yıllık üniversite, Akademi ve Yüksek Okullardan ya da bunlara ejitltği yetkili makamlarca onaylanmış olan Yabancı Ulkelerdeki Üniversite, Akademi veya Yüksek Okullardan birini bitirmiş olmak, 3) Başvuru tarihinde 30 yaşını bitirmemiş olmak, (Üzmanlar ve Bilgisayar Programcılan hariç). 4) Uzman ve Bilgisayar Programcılarında en az 5 yd meslek tecrübesi bulunmak, 5) Herhangi bir kuruma karşı zorunlu hizmet yükümlülüğü altında bulunmamak, 6) Erkek adaylar için askerlik görevini tamamlamış bulunmak, (Uzman Yardımcıları ve Araştırıcılar hariç) 7) Yapılacak yabancı dil ve bilim sınavları ile mülakatta başarılı olmak. Sınav tarihi ve diğer gerekli bilgiler başvuru sırasında verilecektir. İsteklilerin adreslerini ve telefon numaralannı havi fotoğraflı özgeçmişlerini 29 Ocak 1990 Pazartesi giinü saat 18.00'e kadar şahsen veya PTT vasıtası ile ORDU YARDIMLAŞMA KURUMU Personel ve Eğitim Müdürlüğü (Ziya Gökalp Cad. No. 64 Kurtuluş/ANKARA) adresine iletmeleri rica olunur. OYAK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MAMAK BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NDAN Belediyemiz hudutları dahilinde bulunan, eski Karaağaç köyü mezarlığının kaldırılması, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 2.10.1989 tarih ve 242 sayılı kararı ile öngörülmüştür. Anılan mezarlığa, defni yapılmış cenazejerin nakil işlemleri 11.12.1989 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yapılacaktır. Cenaze sahiplerinin bu süre içerisinde, cenazelerini Karşıyaka Mezarlığı'na nakletmeleri gerekmektedir. Nakledilmeyen kadavralar, belediyemizce Cebeci Asri Mezarjığı'ndaki kemikhaneye kaldırılacaktır. İlgililere önemle duyurulur. TEŞEKKUR Teşhis ve ameliyatımda olağanüstü gayret ve ilgilerini esirgeme>'en, beni yeniden sağlığıma kavuşturan Haydarpaşa Askeri Hastanesi Klinik Direktörü Doç. Dr. Dz. Albay KORKUT ALKAN'a, Yardımcı Doç. Dr. Hava Tabip Yrb. OSMAN NtYAZt AKIN'a, Tabip Bnb. NUSRET DEMİRCAN'a, Asistan Tabip Ustğm. AHMET ÇOLAK'a, Cerrahi Teknisyenler TAMER MERMERTAŞ ve ABDULLAH USLU'ya, Başhemşire SAFİYE ÖNKN'e, Hemşireler: ARZU KARATAŞ, GÜLSEREN ÖZCAN, MELEK DEMtRBEŞ'e, Hastabakıcı HİL AL KANTAŞ, RASİM ZEYTİNLİ ve HÜSEYÎN BİNÎCİ'ye teşekkür ediyorum. ADNAN DİNÇER TÜM MAKİNE MÜHENDİSLERİNE ÇAĞRI Makine Mühendisierini ilgilendiren her türden mesleki, ekonomik, demokratık soruna sahip çıkmak için, ülkemizdeki öz kaynaklarımıza dayalı sanayileşme, kalkınma ve demokratikleşme uğraşına katkıda bulunmak için tüm makine mühendisierini 19. Olağan Şube Genel Kurulu'na katılmaya çağınyoruz. DEMOKRAT MAKİNE MÜHENDİSLERİ YÖNETİM KURULU ADAYLARI Mustafa ERHAN Dr. Mustafa BİLGE Sait EYİGÖZ Hayati ERTUĞRUL Ömer Akif KOPUZ Murat İĞCIOĞLU Erol ALGÜL GENEL KURUL TOPLANTISI 1. Gün: 13 Ocak 1990 Saat 09.00-17.00 Yer: Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü Kpnferans Salonu, Darphane Durağı Balmumcu/İstanbul 2. Gün: 14 Ocak 1990 Saat: 09.00-17.00 Yer: Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü Kpnferans Salonu, Darphane Durağı Balmumcu/İstanbul ÖZEL BAKIRKÖY ÖMÜR HASTANESİ Ömür hastanesi sağlığınıza yardımcıdır. • 24 saat, seçkın eğitilmiş personel ile genel sağlık hizmetlerı • Profesör Doçent ve Üzmanlar Yönetiminde Poliklinik hizmetlerı • Tüm ameliyatlar: • Genel Cerrahi • Kadın Hastalıkları ve Doğum • Dahiliye • Çocuk • K.B.B. • Göz • Ortepedı • Üroloji • Bılgısayarh aletler ile laboratuvar hizmetleri • • Röntgen • Ultrasonografi • Mamografi • Bıokımya • Hormon Bakteriyolojı • Stopatoloji ve Endoskopik tetkikler. Gençler cad. No:24 Tren istasyonu. belediye şube müdürlüğü, ve evlendirme dairesi yanı Tel: 5429920 - 21 - 22 - 26 T Ü R K İ N K I L A P T A R İ H İ E N S T İ T Ü S Ü Ifeni aktörlerle eski oyun Prof.Dr. NEJAT KAYMAZ DTCF, T.C tarihi Anabüim Dalı Başkanı Bu sırada kırık ayakla yatakta yatan Sayın Doğramaa- nın ne duşündüğünü bilmek ola- naklı değilse de Ankara Üniversi- tesi çevresmde gergin sinirlerin bir parça gevşediği bilinmektedir. Bu- nun nedeni, yalnız bir şoven mil- liyetçiliğin kaba saba işlerinden kurtulmuş olmak değil, SBF De- kanlığı'ndan gelen yeni Rektör Prof. Necdet Serin'in, makama oturur oturmaz, Ankara Üniver- sitesi'ni eski akademik havasına kavuşturacağı volunda konuştu- ğunu oğrenmiş olmaktır. Belki yukaruun tutumunun ver- diği izlenimden, belki de 1987 se- çimleri öncesindeki genel siyasal atmosferde etkilenerek bu fconuş- mayı yapmış olan yeni rektör, ilk iş olarak TtTE'nin ülkucü müdü- rünü ve yönetim kunılunu değiş- tirmiştir. Müdürlüğe, eski yönetim kurullannda üyelik görevi sürdu- regelmiş, bir vıl önce ise YÖK'ün buyruğu ve Tarık Somer'in olu- ruyla, enstitunün bir kadrosu ve- rilerek profesör yapılmış olan Ha- san Köni'yi, yönetim kurulu üye- liklerine ise, DTCF Tarih Bölümü'nden Doç. Yücel Özka- ya'yı (Yakınçağ), Doç. Yavuz Er- can'ı (Genel Türk Tarihi), Yard. Doç. Yusuf Oğuzoğlu'nu (Yeni- çağ), Yard. Doç. Izzet Öztoprak'ı (T.C. Tarihi) ve SBFden Doç. Şük- rü Gurel'i (Uluslararası tlişkiler) getirmiştir. Bu sıralarda eski rektörün ve TİTE'nin yönetici ekibinin kırıp doktuklerini düzeltme ve hesap sorma havasına girmiş görünen Rektor Prof. Serin, bir yandan oıı- ların işine son vermiş bulunduğu Necıp Hablemitoğlu'nu yeniden öğretim görevlisi kadrosuna geçi- rip sekreter vekili yapmış, öte yan- dan, Prof. Mualla Öncel, Prof. Adnan Güriz, Prof. Cemal Mıh- çıoğlu'ndan oluşan bir komisyon secip soruşturma başlatmıştır. Ye- ni yönetim ise bu arada, soruştur- maya hazırlık olarak sekreterliğe yaptırdığı ön inceleme sonucunda, devamsız olduklan ve kayıt yeni- letmedikleri ortaya çıkan, tümü yüksek lisans programına kayıtlı 135 oğrencinin kaydının sılinme- sini kararlaştırmıştır. Yeni rektörün TİTE ile ilgili tu- tumundaki bu hız, YÖK'ün, hü- kumet ağırlığının biraz daha art- tığı bir kompozisyonla yeniden bi- çimlendiği 1988 yılı ilerledikçe ya- vaşlamış, sonra da kesilmiştir. Mudur Prof. Koni'nin ve yönetim kurulu üyelerinin tutumlarıysa, rektörün gözunun içine bakarak belirlenmiştir. Eski rektörün ve es- ki enstitü yönetim ekibinin hare- ketçi siyasal odaklardan yaptırdı- ğı baskı oramnda, soruşturma tav- sarken, yeni raüdür ve yönetim ekibi de rektörün yönergelerine uygun olarak gevşemiş ve giderek eskilerle uzlaşma, uyuşma ve bü- tunleşme yoluna girmiştir. O za- man, eskiler usuisuz durumlann ortaya çıkanlmasından, kayıt sil- melerden, yansız sınav komisyon- lan ve juriler kurulmasından so- rumlu tuttukları sekreter Necip Hablemitoğlu'nun, kurul uyesi Yard. Doç. Yusuf Oğuzoğlu'nun ve memur Şafak Erdoğan'ın gö- revlerinden alınması için bastır- maya başlamışlardır. Üylerden — doçent olma özlemindeki— Izzet Öztoprak ile —profesorluk kad- rosu beklentisindeki— Yucel Öz- kaya sanki eskilerin temsilcisi gi- bi bir davranış içine girmişlerdir. Yönetim kurulundaki tartısmalan dolayısıyla, Necip Hablemıtoğlu 1 na kızan Öztoprak. Mudur Hasan rin yağdan kıl çeker gibi geçme- sine olanak tanınmıştır. Ne yazık ki bunlar arasında 3455+2547 ile profesorlüğe başvuran kinıi SBF'lilerin tezi okumadan ve için- dekini bile bilmeden yazdıkları ra- porlar da vardır. Bu SBFliler Rek- tör Serin'in ozel olarak kollayıp enstitunün profesor ve doçent — sonra profesor— kadrolanna yer- leştirdiği SBF'lilerin dışındadır... TITE'deki yönetim değişildiğiy- le ne amaçlanmıştı? Rektor Prof. Necdet Serin böyle bir şeye, bozu- lanı duzettmek, yıkılanı onartmak için mi, yoksa eskilerin yol açtığı olumsuz kamuoyu izlenimini sile- cek bir giriş yapıp sonra aynı çiz- gide yurümek için mi kalkıştı? Eğer amaç ikincisi idiyse, insanın süper yeteoek-ulusal gözde bakı- mından "yazık" dıyeceği geliyor... Prof. Dr. Hasan Köni TİTE'ye müdür olmadan bir yıl önce, Rek- tör Prof. Somer ve Dekan Prof. Ruçhan Arık'ın anlaşması YÖK- un onauvla DTCF Tarih Bolümü Eski rektörün ve eski enstitü yönetim ekibinin 'hareketçi' siyasal odaklardan yaptırdığı baskı oramnda açılan soruşturma tavsarken, yeni müdür ve yönetim ekibi de rektörün yönergelerine uygun olarak gevşemiş ve giderek eskilerle uzlaşma, uyuşma ve bütünleşme yoluna girmiştir. Köni'ye ve rektöre yaptığı şikâyet- lerle onun görevden alınmasım sağlamıştır. TİTE'de işler hemen hemen tü- muyle eskilerin istediği kıvama gi- rerken bu kez de basındaki yayın- lar yoğunlaşmıştır. Bu yayınların yapılmasını Dr. Necip Hablemi- toğlu'ndan ve Şafak Erdoğan'dan bilen ve sona erdirmek isteyen Rektör Serin, bu ikisıni tehditle sindirmeye, soruşturmayla bezdir- meye çalışmış ve enstitü dışında goreviendirmelerle cezalandırmak istemiştır. Aynı kuşkuyu Yusuf Oğuzoğlu için de de duymuş ol- malı ki kendisini üyelikten almış- tır. Bu patırtı arasında SBF'li uye de görevden ayrılmıştır. Böylece TİTE'de Taneri ve Kafah ekibinin savunculuğunu vapan ve istedik- lerini yerine getiren üyeler kalmış- tır. Bunun sonucu olarak Kafalı ve avenesinin, sayıları 30'ları, 40'ları aşan tez damşmanlıklarının üzer- lerinde kalması, oğrencilerin ve araştırma görevlılerinin fire ver- meden kayıt ve sozleşmelerinin ye- nilenmesi sağlandığı gibi, isteğe uygun juriler kurulup alanla ya da bilimsellikle ilgisi bulunmayan, la- iklik ilkesiyle bağdaşmayan tezle- Başkanlığı'na sonra da —gasp yoluyla— T.C. Tarihi Anabilim Dalı BaşkanhğVna oturmayı ba- şarmıştı. Bu gorevler için fakülteye haftada yarım gün uğrayan bu ki- şi, kayınlmışlara ozgu konuşma biçimiyle ve yapısından kaynakla- nan a>nksı davranışlanyla yete- rince fikir verdiğinden, müdürlü- ğünun TITE için ne getirip ne gö- türeceğıni bilmek güç değıldi. Kal- dı ki Rektor Serin'in de bilinme- yen bir yanı yoktu. Yukarıda ise YÖK vardı. Bu kompozisyondan ne beklenebilirdi? Bu yönden fazla bir şey bekle- nemezdi. Ne var ki, başka bir yerden bek- lenmedik bir gelişme oldu. Şu, vaktiyle Rektör Serin'in na- sılsa kurmuş bulunduğu ve uzun süredır aynı yönden gelen tersine telkinlerle kamuoyu baskısı ara- sında bocalaytp duran ağır aksak soruşturma komisyonu, bir yılı aş- kın bir zaman once teslim aldığı ön inceleme dosyalannı bitirip ra- porunu geçen şubat ayı onaların- da rektorluğe gönderıvermiştır. Kafalı için "görevi kötuye kullaıı- ma", geri kalanlar içinse "gorev ihmali" belırleyen bu rapor, bir anda üniversiteyi, enstitüyü, DTCFyi ve YÖK'ü dalgalandır- mış, ilgilileri de yöneticileri de şa- şırtmıştır. Yukanlardan gelen sor- gularsa, şaşkınhğı telaşa dönüş- türmüştür. Bu arada olay basın çevrelerinden duyulmuş ve gaze- teci soruları yağraaya başlamıştır. Cezalandınlması istenen eski yö- netim ekibi arasında bulunan ye- ni müdür, bu karmaşada panikle- mış ve ilk günden ötekileri suçla- yarak, kendini temize çıkarmamn yollannı aramıştır. Bu amaçla mü- lâkatlar yapmış, beyanatlar ver- miştir. Bunlarda, kendisinin du- rumla ilgili bilgisinin olmadığıru, bilse bile müdahale olanağı bulun- madığını, eski Rektor Tank So- mer'e hesap sormak gerektiğini, yeni rektörün kendisini bu işleri düzeltmek için getirdiğini, yeni yö- netim kurulunun temiz kişilerden olustuğunu, soruşturmayı kendi- lerinin açtığını, AtaturkçUlüğe ve laikliğe aykırılık suçlaması söz ko- nusu olmasa da Taneri ve Kafalı donemlerinin aklanamayacağını, kendi imzasımn da taklit edildiği- ni, enstituye demir kapıları yap- tırmak gereği duyduğunu, Kafalı ve ekibinin "Nakşibendi" olduğu- nu, onları kendilerinin temizleyip çökerttiğini, basında kendisinin soylemediği şeylerin yazıldığını di- le getirmiştir. Hasan Köni, soruşturma rapo- ru dolayısıyla yakından tanıdığı bir dergi muhabiriyle ilginç bir ko- nuşma yapmıştır. Bu konuşmamn kaseti nasılsa dışan çıkmış ve el- den ele dolaşarak dinlenmiştir. Bu kasette Köni, basında görü- len sözlerinden ayn olarak, ken- disinin askerle ve polisle ilgisinden dolayı müdüı yapıldığını, çok sa- yıda subay ve polisin kayıtlı bu- lunduğu enstitunün zaten Milli Güvenlik Konseyi'nin buyruğuy- la kurulduğunu, bundan dolayı içinde tarikatçılann ve laik olma- yanlann bulunup bulunmadığının sorulamayacağmı açıklamakta ve Içonunun kamuoyuna yansımasıy- la ilgili olarak uzun uzun yakın- maktadır. Bu arada, —aralannda benim adım da geçen ve— her bi- rine ya geçimsizlik ya solculuk ya haber taşıyıcılığı ya MtT ajanlığı ya belge hırsızlığı yakıştırılan, bi- rine ise PKK mılitanlığı çamunı atılan ve genellikle "herir* biçi- mınde soz edilen birkaç kişilik bir "sol grup"un yaptıklarını sayıp dökerek karşıdaki "sağcılar" de- diği Kafalı ve ekibinin önce savu- nusunu yapmakta, sonra o "Nak- şibendiler"i çökertenlerin kendile- ri olduğunu söyleyerek öğunmek- tedir. SÜRECEÎZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle